bilim-kurgu / edebiyat
7.4 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

toplumdan toplama aktarılabilecek , insanın kendine yapabileceği en iyi şeyin kitaplar olduğunu düşünen ben ve her kitabın yakıldığını distopyayı anlatan bir kitap...
kitap okurken aklımdan canlandırdığım için biraz zordu .gizli gizli kitap okumak , kitap okuduğum ortaya çıkarsa evimin yanması...
aslında bu cümleler fahrenheit 451eseri için yeterli bilgiler olduğunu düşünüyorum. diğer yorumlarım gibi daha fazla uzatmayacağım. ele aldığımız konunu kitaplar olmasından dolayı ben duygularımı içimde tutmayı ve sadece herkese bu kitabı tavsiye etmeyi tercih edeceğim.
devamını gör...
çevirisi çok kötü olan bir kitaptır. okurken diyalog halinde olan iki kişinin hangi cümleyi söylediğini bile anlamak çok zordur. bu sebeple herkesin öve öve bitiremediği bu kitabı ben kimseye tavsiye etmem. öyle ahım şahım bir kitap değildi bence.
devamını gör...
distopya ve bilim kurgunun klasikleşmiş eserlerinden biridir. kitap okumadan duramayan biri olarak okurken içim bulanmış, daralmıştım.

not: yazarın çok daha sonraki yıllarda yazdığı yakma zevki: fahrenheit 451 öyküleri'ni daha başarılı buluyorum.
devamını gör...
yakın zamanda kitabı tekrardan okudum. konusunu fazlasıyla beğenmiş olmamın yanı sıra kitapta yazarın üslubunu çok iyi buluyorum. türün en sevdiğim kitabı olduğunu iddia edemem orası ayrı.
devamını gör...
dümdüz kitaptaki beni etkileyen kısmı paylaşıcağım için spoiler olucak

devlet baş karakteri yakalama emri veriyor ve bu sahneleri canlı bir şekilde halka izletiyor. herkes devlete karşı gelen bu adamın tutuklanması için çok coşkulu ama baş karakter kaçıyor. devlet halk üstündeki otoriteyi azaltmak istemediği için yolda duran herhangi masum bir adamı öldürtüyor sonrası tabi alkışlar.

o halkın içinden biri olmamak için yapabileceğim hiçbir şey yok. her önüme geleni sorgulayamayam ki ama ne zaman toplu linç girişimleri olsa bu olay aklıma gelir.
devamını gör...
üç yıl kadar önce okuduğum ve zihnimde yer edinmiş kitaplardan biri. kitapların yasak olduğu distopik bir dünya sunuyor okuruna. bu dünyada itfaiyeciler kitapları ve diğer yasadışı üretimleri yakma görevini üstleniyor. ana karakterimiz olan itfaiyeci montag ise kitaplar üzerine düşünmeye, onların değerini anlamaya ve yaptığı işi sorgulamaya başlıyor. kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
devamını gör...
ray bradbury tarafından yazılan 500'e yakın eserden en fazla ses getirendir. 9 ayrı kısa hikâye olarak, kiralık bir daktilo ile bodrumda bir kütüphanede yazılmıştır. galaxy magazine'de parça parça olarak yayınlanmıştır. kitapları yakan yöneticilerin ve kitapları okumamayı tercih edenler yönetilenlerin totaliter bir dünyadaki yerlerini bize gösterir. anlatım tekniği okuyucuyu yormayan ve bir oturuşta kitabı bitirmeyi teşvik eder niteliktedir. hikâyeyi sistemde yerini sorgulayan ve/veya sorgulayacak olan ana karakterimizin bakış açısından okuruz. içeriğine sadece distopik demek haksızlık olur yer yer cyberpunk, bilimkurgu gibi türlerden de etkiler görürüz. bu içerik ne yazık ki artık çok da uzak olmayan bir geleceği yansıtır ama eser kendi türdeşlerinin çoğunun aksine okuyucuya hala umut var hissini yaşatır.


"mutlu olmak için ihtiyacımız olan her şeye sahibiz, fakat mutlu değiliz. kayıp olan bir şeyler var. çevreme bakındım. gördüğüm tek şey, yıllardan beri yaktığım kitaplardan kalan artıklar. bu bakımdan kitapların yardımcı olabileceklerini düşündüm."

"bir kadın kitaplar uğruna yanabiliyorsa, kitapların içinde bir şeyler olmalı..."
devamını gör...
kitap okumanın sonlandırıldığı, hatta yasak olduğu, herkes tarafından başta yasak sonradan sıkıcı,aptalca ve duygusuz bir aktivite olduğuna inandırılmış bir toplum oluşturulmuş. sonrasında hikaye gelişiyor. okudum ve beğendim fakat hikayenin devam kitabı var mı ? okuyanlara soruyorum. çünkü başlangıç kitabı niteliğinde. devam kitabı varmış gibi.
devamını gör...
en iyi bilimkurgu romanlarindan biri. distopya diyebilecegimiz bir dunyada gecen romanda kitaplari okumak saklamak yasaktir ve kitaplari yakmakla gorevli itfaiye gorevlilerinin asimetrik olarak gorevli diyebilecegimiz ates makinalari taşıyan kisilerden biridir roman kahramanimiz. kitaplari aldiklari emirlerle yakar. karakterin adi montagdir. ve bir gün tutusturdaklari evden bir kitap alır ve duzeni sorgulamaya başlar. roman boyle gelisir. ismini de kagitin tutusma derecesinden alır.
devamını gör...
rad bradbury’e ait en çok bilinen kitabı.

bu kitaptan (bkz: kara dörtleme) adlı başlıkta bahsetmiştim. şahsen distopik kitapları sevdiğim için, farklı konuları olan ve rastladığım her kitabı okuyorum. bu kitapta da karanlık bir dünya var, o bir de konusu ilginç, mis gibi dedim.

ama şöyle bir durum var ki, distopik evrene adım atan bir okuyucu, her kitapta daha ve daha fazlasını ister. yani der ki: kötüyü gördüm,bana daha kötüsünü göster.

bu kitabı distopik kitaplarla henüz tanışmamış veya yeni adım atmış kişilerce beğenilmesi çok normal. çünkü farklı bir konu var. yazıldığı dönemi de baz alırsak , aslında bu dönemleri de çağrıştırıyor. baskıcı rejimlerin kitap düşmanlığı ,iskenderiye kütüphanesi’nin yıkılmasından bugünlere kadar uzanıyor.

ama bu kitap için şunu derim ki: abartılacak bir kitap değildir. evet okunur, hoşunuza da gider ama kitabı bitirdiğinizde sizi derin düşüncelere sevk etmez. ama dediğim gibi belki benim için durum böyledir; başkası uzun zaman etkisinde kalmıştır bilemem.

rad bradbury’nin uğursuz bir şey geliyor bu yana adlı kitabı , bundan daha etkileyicidir ve kitaptaki karanlığı iliklerinize kadar hissedersiniz. ama bu da abartılacak bir kitap değildir. kendisine bir şans daha vereceğim tabi; ama yine olmazsa kendisiyle vedalaşağım .
devamını gör...
esasen bilim kurgu, fantastik kurgu, distopyalar, ütopyalar vesaire gibi konulara/başlıklara balıklama atlarım. oysa fahrenheit 451'e yazmamışım. neden yazmadığımı da karanliktakimum'un tanımını okuyunca fark ettim. zira benim için hayal kırıklığıdır. sanırım parmaklarımı yormak istememişim. şimdi parmaklarımı birazcık hareket ettireyim bari de yapılan tespite desteğimiz olsun. *

esasen konu muazzam bir konu. bir insanın aklına böyle bir kurgu geliyorsa dibine kadar, ıncığını cıncığını çıkarana kadar işlemeli derim ben. ray bradbury'a saygım sonsuz ama bu kitap ile büyük hayalleri küçük bir derede boğduğunu düşünüyorum. aslında içinde yaşadığı dönemin eleştirisini yapıyor. mccarthyciliğin ve komünist * avının çıkış noktası olduğunu kendisi de dile getiriyor. yani beslendiği kaynakları bire bire tecrübe etmiş. böyle bir yaşam tecrübesi ile yazılan eserin çok daha zengin unsurlar içermesi gerekir. evet verdiği mesaj, insanları etkilemesi ve insanlarda doğurduğu etki müspet ama edebi yönü eksik. betimlemeler, karakterlerin analizi, ilişkiler diyaloglar hep geçiştirilmiş gibi. misal montag dediğiniz adam ve edimleri benim için büyük bir hayal kırıklığı. böyle bir konuda böyle bir karakterin esasen kurgu edebiyatın en muazzam karakterlerinden birine dönüşmesi gerekirdi. ama olmuyor. hikâyenin içerisinde ön planda olmasına rağmen silinip gidiyor. karaktere dair bir şeyler bekliyorsunuz ama hep ucundan kıyısından geçip gitmek zorunda kalıyorsunuz.

özetle mesajı ile ayakta kalıyor. mesajı ile kült (!) bir eser haline geliyor. bu alemlere dalmak için sayın karanliktakimum'un söylediği gibi iyi bir giriş kitabı olabilir. daha fazlası mümkün değil. sanırım bu alemde onca muazzam eser varken, övgü payını sözlükte dahi kendisine devşirmesinin sebebi bu türe uzak olanların yaşadığı şaşkınlık. önünüzde derya deniz bir dünya var değerli arkadaşlar. madem kapıyı açtınız. daha fazla şaşırmak için içeri girin. biraz araştırma ile sözlükte bile bu kitabı fersah fersah geçen eserleri görüp tespit etmeniz mümkün. şimdiden hepinize iyi okumalar *
devamını gör...
başlarda kitaptan bir şey anlamamanız gayet normal. bu durum beni çok sıkmıştı açıkçası ve okumakta bi nebze zorlanmıştım. ama ilerledikçe beni etkileyen bir kitap olmuştu. ikinci okuma da daha çok anlaşılacağını düşündüğüm bir kitap.
devamını gör...
bilim kurgu klasiklerinin 32. kitabı. bir kağıdın yanma derecesinin 451 fahrenheit olduğunu öğrendiğimiz kitap. yazarın yarattığı distopyada ana karakterimiz montag yaşadığı olaylar silsilesi sonrasında hayatını sorgulamaya başlar. yaratılan distopyada hiç bir sorun yoktur, acı ve ıstırap yoktur. itfaiyecilerin yanmayan evler sonrasında görevleri insanlara acı ve ıstırabı hatırlatacak olan kitapları bulunduranların evlerini yakmaktır. kitaptaki distopyadan bahsetmek gerekirse insanlara gerçek anlamda yaşatılan sanal bir gerçeklik vardır. kimileri için her şey mükemmel, kusursuz ve eksiksiz olması gerektiği gibiyken montag gibiler için hep bir şey eksiktir. okuduğum ve sevdiğim güzel eserlerden birisi.
devamını gör...
normalde alışılagelmiş kitaplardan farklı bir konusu vardı ,beni çeken de bu oldu açıkçası. kitap okumanın yasak olduğu, kitapların okunmak için değil yakılmak için, bu yakma işlemini de itfaiyecilerin gerçekleştidiği bir distopya. herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. :)
devamını gör...
klasik bir kitap başlığıdır bu. neden mi? ilk basımı 1951 yılında yayımlanmış, ülkemizde ise bundan tam 20 yıl sonra. yani 1971’de. yazar, o günden bu günü yazmış resmen. o zamanlar okunduğunda ‘yok artık abartsaydın ray (yazar)’ dedikleri belki; bugünse bu kadar mı olur, dedirten bir eser. dijital çağda okumanın unutulduğu, neredeyse yüzüne bakılmadığı hatta okudukları için sistemi değiştirebilir gözüyle bakılıp, akıllı insanların aptallaştırılması ve bunun devam etmesinin gereğine çomak sokan bir adamım hikayesidir bu başlıktaki eser. ilk bölümde yer, durum bilgisi ediniyor, ikinci bölümde uyanıyorsunuz. öyle bir kurguda ‘vay canına!’ diyerek bir uyanma hemde. üçüncü ve son bölümde ise beraber bir şeyi başarabilme umuduyla ilerliyorsunuz sona doğru. okuyun sevgili sözlük okuru. sunuşundan son sözüne kadar. e-kitapçı olmayan tüm okurlara sevgiler diyor bence. bizden de sevgiler, dediğimiz başlık.
devamını gör...
benzersiz bir konusu olan kitap. gayet iyi başlasa da şahsi fikrim devamında yazarın isteneni veremediği.
çok güzel başlanmış bir hikaye böyle devam etmemeliydi. fazla fantastik bittiğini düşünüyorum. distopya biraz böyledir aslında ama bilmiyorum. başlangıca uyduğunu düşünmüyorum.
yine de aklıma ölene dek bir cümleyi kazımıştır:
"adam rolü yap ridley efendi!"
devamını gör...
ray bradbury tarafından yazıldığı soğuk savaş dönemi düşünüldüğünde, kitap yakmak veya alev metaforları üzerinden genel olarak o yıllarda tüm dünya üzerinde görülen faili meçhuller ve sistematik düşünce saldırılarını işaret ettiğini düşündüren kitaptır.

bu yöntemleri kimlerin icad edip kullandığı da herkesin malumudur.
soğuk savaş döneminde sadece latin ülkerinde bizzat abd tarafından yerli işbirlikçilerle kurulup desteklenen onlarca kontrgerilla yapı, ölüm mangaları mevcuttu. bu yapılar, başta antiemperyalist öncü teorisyen kadroları faili meçhullerle temizleme görevini yürütüyorlardı. bunun haricinde nato bünyesinde yetiştirilen subaylarla yine abd güdümlü onlarca askeri darbe ve işkence tezgahları kurulmuştu. toplu kıyımlar, dünyanın her yerinde ne kadarsa bizde de o kadardı.
anti komünist bu ölüm dalgasının tetikçileri ise öldürülen insanlarla aynı topraklarda doğup, aynı havayı soluyup aynı suyu içtikleri yanı başlarındaki kimselerdi. insanlar, kimi zaman ajanlaştırılmış yakınları aracılığıyla derdest ediliyordu. nitekim kitaptaki montag da karısı tarafından ihbar edilmişti.
başkarakter montag, son kibrit çöpünü çakarak kendini kitaplarıyla yakan kadının cesaretini gördükten sonra bir değişim sürecine girer. cesaretin bulaşıcı olması gibi bir durum, evet var.
bir örnekle; şilili müzisyen ve profesör victor jara, 1973'teki darbe ile devrilen sosyalist salvador allende'nin destekçilerindendi. toplanan tüm sosyalistlerle birlikte, şili ulusal stadyumu'nda ağır işkencelere maruz kalır, bir daha müzik yapamaması için elleri kırılır. tüm bu insanlık dışı muameleler esnasında jara, hala venceremos'u söylemeye devam etmektedir. en son makineli tüfekle taranarak katledilir.
jara'nın bu tavrı, tutuklu birçok insana ilham olduğu kadar tüm dünyanın saygı ve onur belleğinde de yerini buldu.


bu kitabın salt bir kitap romantizmi üzerinden algılanması büyük haksızlık ve içinin boşaltılmasıdır. kitaplar, onları yazan insanların ve inandıkları fikirlerin metinlerle vücut bulmuş halidir.
adındaki farenheit 451, kağıt sayfaların alevlendikleri ısı derecesi olsa da özünde, abd emperyalizminin hedefine girecek düzeyde bir kırmızı çizgi, antiemperyalist düşünce eşiğidir. bu yönüyle distopik bir eser olarak değil, alegorik anlatımlı gerçekçi bir eser olarak görüyorum.
devamını gör...
kitapların yasaklandığı, yasaklanmakla kalmayıp yakıldığı, insanların neredeyse hiç düşünmeyen/hissetmeyen/sorgulamayan varlıklar haline getirildiği bir dünyayı anlatan distopik eser.

kitaba başladığımda çok daha farklı seyredeceğini düşünmüştüm fakat sonlara doğru esere bir tür durum öyküsüymüş gibi bakmaya başladım. başı ve sonu yok diyebiliriz. ortasından bir kesit sunuyor. bu bağlamda değerlendirince ve karakterin iç dünyasına ağırlık verilmiş olması nedeniyle genel olarak sevdim.

değişimi değil de değişimin nasıl başladığını görüyoruz kitapta. bir insanı diğer tarafa geçmeye zorlayan ve usul usul filizlenen farkındalığın uyanışını görüyoruz. neler oldu ya da olacaktı bilmiyoruz. kitap bittiğinde, sanki hiç okumamış halimizden daha az bilgiliymişiz gibi hissettiriyor. çünkü çok soru bıraktı arkasında. ben şimdi bir sağa bir sola döner durur ve türlü şekillerde tamamlarım senaryoyu zihnimde. mühim değil.

yazarın anlatımına da değinmeden edemeyeceğim. kullandığı benzetmeler ve sıklıkla başvurduğu kelime tekrarları cidden akıcılığa farklı bir tat kattı. ne demek istedim şimdi? ben de bilmiyorum. yani akıcıydı ama daha bir başka akıyordu. benim ray bradbury abimin koyunları bile bir başka bakıyor! ay pardon, kitabının akışına ölürüm diyecektim.

neyse işte efendim, ben sevdim. tanımım onaylanırsa 10 üzerinden puan bile vereceğim. kaç verdiğimi söylemem ama bir ipucu; ortalamayı pek değiştirmeyecek.
devamını gör...
yıllarca okumayı ertelediğim, hakkında yazılmış en ufak bir yazıyı bile okumamaya yemin etmiş olduğum kitabı sonunda okudum. öyle ki konusunu bile tam bilmiyordum. içinde kitap yakmakla ilgili bir şeyler olduğu bilgisiyle başladım. sırf beklentim etkilenmesin diye. bu yemin canımız kitap kulübümüzde kitap seçilince son buldu. 200 sayfalık kitabı yutar gibi okudum. vaktim olsa tek oturuşta da okuyabilirdim. çok akıcı ve çok güzeldi.

düşünün ki artık düşünmeyi gönüllü olarak bırakmış bir toplum var. kimse kitap okuyup rahatını bozmak istemiyor. kalın kitaplar önce kısaltılıyor, sonra daha da kısaltılıyor, daha da, daha da. sefiller'in 5 sayfalık bir halini düşünün. kitaplar bu kadar içi boşaltılıyor işte. kimse mutsuz olmak istemiyor. herkes sadece eğlence ve mutluluk peşinde. uyuşmuş bir toplum söz konusu.


okuyanlar azınlıkta kaldığında ise bu grup toplumun huzurunu bozmasın diye önceden yangınları söndüren itfaiyeciler artık sadece kitap yakıyorlar. hem de kitabın içinde bulunduğu evle beraber. kitaplarından ayrılmak istemeyenler de intihar ediyor yanan kitaplarıyla. yaşamayı seçerseniz de tutuklanıyorsunuz. korkunç bir ortam. dünya korkunç. savaşlar 2 3 dakika sürüyor. insanlar topluca ölüyor. evlerde iletişim yok. herkes duvarlarla konuşuyor. çocuk kavramı değişmiş, mide bulandırıcı bir şeye dönüşmüş. ayy o kadar incelenecek ve düşünülecek bir kitap ki. konuş konuş bitmez.


çok sevdim. benim gibi okumayı erteleyenler illa ki vardır. var dimi? okuyun. pişman olmayacaksınız.
devamını gör...
bir gün sorgulamaya başladığı için kitap yakmaktan vazgeçen bir itfaiyeciyi ve başından geçenleri konu edinen 208 sayfalık roman; kitapta da 451 sayısı geçiyor.

fahrenheit 451:

kitap kâğıtlarının tutuştuğu ısı derecesi
olarak tanımlanmıştır.

amerikalı yazar ray bradbury imzalı eserin 1953 yılında yayınlandığı bilinmektedir.

öncelikle kitabın kapak tasarımı harika,
kitap şeklinde bir kibrit kutusu, konusuyla doğrudan ilgili ve oldukça yaratıcı bir kapak olduğu görülmektedir.

bu kitabı okumayı yıllardır erteliyordum ama bir gün mutlaka okuyacağıma emindim, nihayet bitti.

kitabı okurken aklımda tek bir şarkı vardı; duman - her şeyi yak ^^

güldük eğlendik, şimdi kitaba geçelim;

babası ve büyükbabası da itfaiyeci olduğu için kendi de bu mesleği yapmaya karar veren guy montag adındaki adam kitapları ve kitap saklanan evleri yakmakla yükümlü bir emir kuludur.

bir karısı vardır ama aralarındaki bağ o kadar zayıftır ki, guy montag bir gün clarisse mcclellan adında bir genç kızla tanışır ve onunla tanışmak onu değiştirecektir, karısı onun nezdinde bir yabancıdır ve uzun zamandır gerçekten hoşlandığı tek kişi bu kız olmuştur.

clarisse mcclellan onun varoluşunu önemseyen ve ondan hoşlanan belki de tek kişidir.

guy montag bir gün sorgulamaya başlar, bir saniyede kül ettikleri kitapların ardında emek olduğunu görür, insanların emek vererek yazdığı bu kitapların kime ne gibi bir zararı olabileceğini düşünmeye başlar, yakmak artık o kadar da güzel gelmemeye başlar.

montag tanıdığı insanlarla kararından dönmemesi gerektiğini anlar ve devlete rest çekmiştir. ^^

kendi evinin yanması bile belki artık o kadar da acı vermeyecektir, çünkü kendi içindeki gücü görmüş, clarisse mcclellan tarafından sevilir gibi olmuştur, artık ölse de gam yemeyecektir.

hikayeye dâhil olan yaşlı adam faber ile dost gibi olurlar ve guy montag çok şükür ölmeden kitabımız yavaş yavaş sona yaklaşır.

şimdi kitap hakkında kişisel fikirlerime geçmek istiyorum.

kitabımız distopik bir kitap olsa da distopya kelimesinin karşılığının kitaba tam yansıtılamadığını düşünüyorum, evet farklı bir durum söz konusu, kitaplar yasak ve korkutucu bulunuyor, ama başka durumlar ile de yaratılan atmosfer güçlendirilebilirdi.

guy montag ve clarisse mcclellan en gerçekçi bulduğum karakterlerdendi.

yangınla ilgili olayların daha canlı anlatılmasını dilerdim, yazarın anlatım tarzı fena değildi ama beklediğim kadar güçlü de değildi.

okurken düşündüren sözleri de yer alıyor, güldüren sözler de mevcut, o yüzden sevdiğim bir anlatım tarzı olduğunu söylemem mümkün olacaktır.

kitaptan seçmiş olduğum birkaç söz ile tanımıma burada bir son veriyorum.

ana fikir bence şuydu, hiçbir kitabı yasaklamakla yok etmiş olamazsınız, kitaplar zihinlerde yaşamaya devam eder ve insanların kitap okuması istenmez, çünkü okursa uyanabilirler...

acaba kitaptaki olaylar gerçek olsaydı bu kitap yakılır mıydı?

+o itfaiyeci o kızı tanımasaydı hayata bakış açısı değişir miydi?

-hayır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel



anımsadığı sürece, o gülümseme hiçbir zaman silinmeyecek ve yok olmayacaktı.

bizim düşünmesini istemediğimiz hiçbir şeyi düşünemez o.

gözümün önüne getirmeye çalışıyordum, dedi montag. "nasıl bir duygudur acaba? yani itfaiyeciler bizim evlerimizi ve bizim kitaplarımızı yaksalar.”

kitaplarda bir şeyler olmalıydı, hayal ederneyeceğimiz şeyler, kadının yanan bir evde kalmasını sağlayacak bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. bir hiç için kalmazsın.

karım ölüyor. bir arkadaşım zaten öldü.
yirmi dört saatten biraz az bir süre önce, arkadaşım olabilecek biri yandı.

şu dünyada hiçbir neden yokken beni öldüreceklerdi..

öğlene kadar ölmüş olabilirim.


bir insan kaç kez yıkılıp hâlâ sağ kalabilir?

büyükbabam, herkes öldüğü zaman geride bir şey bırakmalı, derdi.

çok uzun yıllardan bu yana, gerçekten hoşuma giden ilk kişiydi o.

devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"fahrenheit 451" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim