ilk gülüş, ilk heyecan, ilk kırgınlık, ilk tutku...
benim için hayatımdan aslında hiç çıkmayan hiç de sevgili olmadığım deli aşkım...
platonik değil işin komik olanı hayatımızın geniş kısmı inatlaşmayla geçse de adının ne olduğunu bilmediğim bu duygu kaldı hep. aşktır belki...
hikayemiz 2012 yılında başlar esasen ve başka ilişkiler yaşasak da birbirimizden hiç gerçekten gidemediğimizi kabul etmeliyim...
ama bu gece bir kere daha hissettim sözlük, biz birbirimize bileğimizde kırmızı bir iple bağlı gibiyiz ve hala çocuk gibi seviyoruz birbirimizi...
hala bana bakıp derin bir nefes alıp seni seviyorum diyince yüreğim titriyor. sanki bu dünya da daha doğru başka bir söz daha yokmuş gibi...
hala şarap kadehini tutuşuma bile bakarken gözünün içi parlıyor... ve ben onun her mimiğini, her ayrıntısını dünyanın en harika manzarasını izler gibi izliyorum... ilk aşk mıdır bunun adı?

her gördüğümde dünya üzerinde bu kadar güzel bir yüz daha var mı acaba diye soruyorum kendime... 9 yıldır ne zaman görsem hep aynı şeyi soruyorum kendime...
velhasıl kelam sözlük aşk mıdır bu bilmiyorum ama bir şey olduğuna eminim...
devamını gör...
unutanın kalbi kurusun
devamını gör...
umarım aynı zamanda da son olmaz.
devamını gör...
çocukluğa denk gelmiştir, aşk değil hoşlantıdır.
devamını gör...
son aşk daha önemlidir. ilk aşk yüzünüzde bir gülümseme ile yaşandığı zamanda kalmalıdır.
devamını gör...
bi kaç tane vardı, hatırlamıyorum şimdi.
devamını gör...
doktorculuk oynadığımız yıllarda kalmıştır. şimdi kim bilir ne yapıyordur. soyadını hatırlasam şansımı denerdim aslında.
devamını gör...
dilerim ki allahu tealadan, insanlar ilk aşkını çok erken yaşamasın.

abi ilk aşkım ilkokul 4'teydi. *

o yaşta ne anlar insan aşktan, karşı cinsten? ilk aşkını böyle üni çağlarında tadacak, o herifi/kadını da paketleyip evleneceksin, üreyeceksin.

işte olması gereken ilk aşk rotası. hayat böyle olmalıdır, atlayıp zıplamaya lüzum yok.
devamını gör...
ilki pek aklımda olmayan aşk. ilkokul yıllarıma dair çok az anı var.
devamını gör...
daha 9. sınıfım liseye yeni başlamışım gitar kursuna yazıldım orda bir çocuk gördüm öğrendim ki 11 e gidiyomus çocuğa baktıkça bakasim geliyo.
teneffüslerde felan hep sınıfına gidiyorum sırf onu görebilmek için. bı bakiyo bı gülüyo acaba babamı baktı bana mı güldü diye düşünüp o ihtimalden bile mutlu oluyorum. nasıl saf nasıl temiz seviyorum çocuğu. tabi bu süre içerisinde hâlâ gidiyorum sınıflarına. sinifindakiler ona birşeyler hissettiğini anlamislar başlamışlar çocukla dalga geçmeye. bana da tabi gelip diyorlar sen ona aşıksın felan. ben kabul edermiyim etmiyorum hayır diyorum olurmu öyle şey daha kendime itiraf edememisimki başkasına nasıl soyliym bir de öğrenmiyimmi çocuk abimin arkadaşı. bunların sınıf hâlâ dalga geciyo cocukla bende dedim çocuğa abi dersem çocukla dalga gecmezler. çocuğa abi dedim ama nasıl canım yaniyo abi derken. ben buna akrostişler yazıyorum mektuplar yazıyorum ama vermiyorum. saklıyorum belki ilerde aramızda birşey olurda veririm diye.ben bu çocuğun yakın arkadaşına gittim dedim böyle böyle ben bu çocuğu seviyorum ama nasıl aoyliycem bilmiyorum mektupları felanda gösterdim çocukta dedi sevgilisi var bende tamam o zaman aramızda kalsın bir şey söyleme ona dedim. o da tamam dedi. ama sözünü tutmadı gitti çocuğa söyledi çocukta benim yakın arkadaşına gelip biraz kızmış. sonra uzun zaman geçti. bu süre icerisnde ne ben onla konuştum ne de o. arada görüyorum ben onu ama onun beni gördüğünü düşünmüyorum.neyse işte ondan sonra kimsede ben o duyguları hissetmedim.ben herşeye rağmen bana çok güzel duygular yaşattığı için onun hakkında kotu şeyler söylemek istemiyorum.zaten kötü biri de degilki.hep mutlu olsun
devamını gör...
akrabamiza bayram ziyaretine gitmiştik ve evin oğlu ile birlikte kapıdan bir girişi vardı kiii ilk görüşte aşk:) sol kaşında bant tatlı tatlı bakıyordu. daha on iki yaşındaydık. asıl bomba iki hafta sonra sokagimiza taşınmaları :) galp galp galp
devamını gör...
kalbinin kütü kütlerinin hayatında ilk defa ritim degistirmesi:

1-gunes yuzlu çocuğa mektup
birini uzaktan ne kadar sure sevebilirsiniz?
ona yakın olmak icin neleri goze alırsınız?
ne kadar hayattan onun merkezde oldugu onsuz bir dunyada vazgecersiniz?
hayatınızın her detayında onu arar, onu saklar, onu bekler misiniz?
ondan uzaga goturse de kader sizi ayaklarınız hep geri geri ona mı gider?
kavusamamaktan ölünür mü?
ve siz boylesine derin duygular yasarken o adam nasıl ısrarla bu kadar ayakta uyur?
kalbi taş mıdır ki bunca sevgi karsısında taş olsa yarılır.

mechul bir kadından mektup’u, stefan zweig eserini okurken bunları dusunmustum. omrunu uzaktan sevdiği adama adayan bir kadın. o hikayeyi okurken o hikayenin tam da kendisine donustugumu fark etmedim. onu güzel hatırlıyorum:
“seni guzel hatırlıyorum
o okulun kapılarından ilk iceri girdigimiz gun, ilk derste hocamız icin askerlik arkadasın mı diye soran sarısın cocuga kikir kikir kahkahalarınla
seni guzel hatırlıyorum
bir yaz gunu bir yazlık tarafında bir saate yakın konusmamızla
seni guzel hatırlıyorum
kacamak bakıslar atıp gozlerini kacırdıgın cekingen cocuk hallerinle
seni guzel hatırlıyorum
yakalamac oynarken hep beni yakalayıslarınla
seni guzel hatırlıyorum
yemekhanede karsıma oturup yuzumu gulduren yaptıgın saklabanlıklarla
seni guzel hatırlıyorum
vefa bozası icerken dunyanın en kıymetli icecegine ulasmıs gibi mutlu, kucuk seylerden cok mutlu olmayı basaran cehrenle
seni guzel hatırlıyorum
yıllar sonra bir ogle tatilinde "yemek yer miyiz beraber" sorunla
seni guzel hatırlıyorum
seni guzel hatırlayacagım
bir cocuk gulusu caldım eski bir hikayeden
dilerim sen de beni guzel hatırla..”
dedim ya çocukluk askımdı. erkeklerin kızların okul eteklerini açıp kaçmaya calıstıgı, saclarını çekip kaçtığı zamanlarda başladı. bir omur surdu. yani bende bir omur surdu.
tek basıma bu askı yasatırken ben de ona mektuplar yazdım. cunku insan sevgisini paylaşmak ister. hem herkesten sakınmak hem de tüm dünyaya haykırmak ister. anlatmasam çıldıracaktım.

gunes yuzlu çocuğa birinci mektup:
yuzunu gulduren hicbir seye sırtını donme diyor paulo coelho.
seni dusundugumde tum yerkureye bahar geliyor, icimde kuslar cıvıldıyor, hayat toz pembe olmasa da icinde sen oldugun icin en guzel renklerine burunuyor.
kusura bakma, bir siir istersin icinde benzetmeler olan. heybemde senin kadar guzeli yok ne siirin ne kelimelerin.
neden boyle oldugunu dusundum. cevabını bulamadım.
dehset mutlu, dehset enerjik ve dehset sevimli bir seye donusuyorum seni duslerken.
bu beni korkutuyor.
konu sen olunca yapabileceklerimden korkuyorum evvela.
sonrası ise dipsiz kuyu.
seni seviyorum sili den asya ya umut tasıyor damarlardan. aklım karısıktır, dogru. ama hep ben ayakta uyurken kalbimin sana kacmasından.. suc benim degil.. terk etmiyor sevdan beni. ac kaldım, susuz kaldım, karanlık gecelerde aylarca kaldım.. terk etmedi sevdan beni.. olası her yola saptım senden uzak, terk etmedi sevdan beni.. sanırım bu sevdayla yasamayı ogrenmeliyim.. aşk var mıymıs yani? bunca yıl boyunca ısrarla atar mıymıs kalp? batıp cıktıgım kara gozlerin varsa, ask da varmıs..
"butun guzellikler sende
aşk bendedir.."
ozdemir asaf

gunes yuzlu çocuğa ikinci mektup
"rahatsız etme, simdi oturmus otobusun gelmesini bekliyor, gül üstüne gül düşlüyor mutlaka.”
ah muhsin ünlü

sen gülünce her şey gülümsüyor çocuk.
çayım gülümsüyor, kitabımdaki karakterler gülümsüyor, hatta sigaramın dumanı ellerimden tutup sevinçle beni dansa davet ediyor.
gökyüzünde güneşi andıran pudralı bir yaz yağmuru gibisin.
gülen jelibon dudaklarında hayatın özü.
zeytin karası gozlerinde patlayan şeker kıvılcımlar.
çiçek tozu kara saclarını ellerinle geriye atıyorsun, kanatları açık bir kelebek etkisi yaratıyorsun bende. bir günlük kelebek gülüşünü görse ömrü uzar!

sen varken her şey bende yasama donuyor çocuk. yıpranmış, yorgun, olu her şey yenileniyor.
iliklerime kadar aşka battım yanında!
hiç kurtulmak ister miyim?

gunes yuzlu çocuğa ucuncu mektup

sen bana hava gibi, su gibi, ekmek gibi elzemsin..
yalnız sen varken tam hissediyorum.
sen gidince ben o kadar eksiliyorum, o kadar eksiliyorum ki bana ben kalmıyor.

cok uzun zaman oldu.
tahmin edemeyecegin kadar uzun zamandır gozluyorum ve bekliyorum seni..
bazen bu durum sinirlendiriyor beni.
yuregimden sevgini sokup atmak istiyorum.
ölmeyeceksin ya diyorum, alısırsın diyorum, gecer diyorum..
normalde son derece gururlu ve onurlu bir insanken butun dizginleri senin eline vermeye mahkum olusum dusuncesi beni incitiyor.
yok yahu diyorum, o da kimmis?
sen ona muhtac degilsin.
onsuz da varolabilirsin.

ama sonra kalbim sancımaya baslıyor, cok agır geliyor kalbim.
korkuyorum. bir daha boyle sevemeyeceksin diyor bir ses..

sev beni, tamamlanayım.

gunes yuzlu çocuğa dorduncu mektup
seni sevmek ilk defa yurumeye baslayan cocuklar gibi merakla ve hevesle hayata dort elle sarılmakmıs.
seni sevmek gozlerimin japon animasyon kahramanları gibi kısılıp ictenlikle kahkaha atması ve cocukluk coskusuyla hissetmekmis.
oraya buraya sacılmıs eksik parcalarımın toparlanıp hazır ola gecip bir butun olusturma sevkiymis seni sevmek, sana layık olmak istemekmis.
hiçlik uzerine icine kapanık bir siirken seni sevmek cicekli siirler yazdırırmıs.
seni sevmek tanrı nın mucizelerine yeniden inanmakmıs.
kalbin en derininde atan bir tiktakmıs seni sevmek, ve bundan alınan gucle her seye yapmaya muktedir hissettirirmis seni sevmek.
her insanın etrafında bir renk haresi varmıs. biz yan yana gelince rengimiz peri masallarındaki gibi hep "toz pembe" olurmus. seni sevmek illa ki şekerliymis.

gunes yuzlu çocuğa besinci mektup
" ayçiçeği güneşe aşık olunca,; gülmekten kırılmış bütün bitkiler”. güneş gökyüzündeki tahtından bir an bile ayrılmaz,kudretli ve ulaşılmazdır. ”sen kim o kim? vazgeç bu sevdadan” demişler, hep bir ağızdan. ayçiçeği, sesini çıkarmamış. sevdalı gözleri dikmiş güneşe; bakmış bakmış bakmış. uzun müddet hiçbir şeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün, ayçiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. önce geçici bi heves sanmış, ama zamanla yanıldığını anlamış. ayçiçeği o kadar inatçıymış ki, güneş tahtını nereye taşırsa yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını. derken bir öğleden sonra, artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavurmuş ayçiçeğini. daha simsiyah tutarken üzerinde, insanlar akın etmiş olay mahalline. “yaşasın!” demiş içlerinden biri. “şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı.”
seni sevdim,
seviyorum,
seveceğim.

gunes yuzlu çocuğa altıncı mektup
seni dusunmek ne kadar huzurlu bir sey bi bilsen sen de durmadan seni dusunurdun.
içim kıpır kıpır oluyor. ruzgarda saclarım dalgalanıyor, fırfırlı eteklerimle donuyorum da donuyorum. benim de kırmızı rugan ayakkabılarım var. dort nala oyun oynuyor ayaklarım.

seni dusunmek ne sevincli sey. ne kadar sevinc dolu oldugunu bilseydin sen de durmadan seni dusunurdun.

seni dusunmek cok neseli. ne kadar neseli oldugunu bilsen sen de senden vazgecemezdin. hayatın hic tanık olmadıgım ya da coktan unuttugum en buyuk guzelligini onume sermisler gibi hissediyorum. bir nese bir nese. ayva kıvamında gulumsemek. enerji geliyorum demez hali. hayatın senin kadar guzel yonunde takılıp kalmaca.

gunes yuzlu cocuk,
aydınlıgımsın!

gunes yuzlu çocuğa yedinci mektup
sair her yerde seni goruyorum demis ya guzel her sey sana donusuyor gunes yuzlu cocuk.

sanki butun dunyanın guzel cocukları sensin.

bir bakıyorum sevimli cekik gozlu 6-7 yaslarında bir ozbek erkek cocugu minibuste bana bakıp gulumsuyor, bir bakıyorum zeytin gozlu 5 yaslarındaki bakkalın oglu esmer sevimlisi beni kovalıyor bembeyaz teniyle, bir bakıyorum kucuk bir zenci erkek velet tum sekerligiyle bana sırıtıyor bir seyahatimde.

dunyanın butun guzel cocuklarına nasıl donusuyorsun sen?
in misin cin misin?
ama kesin kez sihirlisin.

gunes yuzlu çocuğa sekizinci mektup
üç kez seni seviyorum diye uyandım
tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
karanfil sakız kokan soluğun üstümde duydum.
eskitiyorum, eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.

ilhan berk

sen benim cocukken "kan kardesi olalım mı" dedigin ve benim de kabul ettigim cocuksun. kan kardesleri ayrılmaz.
ben cocukken cok mutlu bir cocuktum, anlatmıs mıydım kan kardesim*
hep kendi kendine atlayan zıp zıp zıplayan, oyunlar uyduran, dehset arkadas canlısı, sevimli bi seydim.
bana takma ad takmıslardı: cakıl. cakmaktaslardaki.
cok eglenirdim. cok gulerdim. hep gulerdim.
ailedeki herkes en fazla beni sevdigini soylerdi. annem, annanem, dayım, babam, dedem vs.
sımarık degildim ama. annemi uzmeyeyim diye uslu dururdum.
cok mutlu bir cocuklugum oldu benim.

iste seni sevmek cocuklugumun sabahları gibi.

sana inanıyorum, sana guveniyorum ve seni cok seviyorum.
her musmutlu gunumde, her buyuk huznumde sen hep ordasın.

butun zamanlarda, butun cografyalarda, butun yollarda en cok sen varsın.
kalbim kelebek kelebek oluyor sen varken. midemde de kelebekler ucusuyor.
dunyanın en mutlu kadını olduguma yemin edebilirim.

hep guzel hatırlıyorum seni.

seni sevmek şereftir.

kan kardesi miyiz?

gunes yuzlu çocuğa dokuzuncu mektup

bir insan bir insanı uzaktan kac yıl sevebilir?
zaman kavramının otesinde sevdim seni.
bu ask asla bitmeyecek. hep benle yasayacak.
ama hayata karışmayı da unutmamalıyım değil mi?
hem sen de böyle olsun isterdin.

“oyle güzelsin ki çocuk
hep kus koysunlar yoluna.” nilgun marmara
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ilk aşk" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim