1.
lezzetli çikolatalar üreten firmadır. özellikle patlatmalı paket adı neydi unuttum o çok güzeldir.
devamını gör...
2.
bebek katili nestle
isviçre'de 1866 yılında alman eczacı henri nestle tarafından kurulan gıda firması. firma anne sütü alamayan bebeklerin ilk aylarda beslenebilmesi için dünyanın ilk hazır bebek mamasını üretti. kuruluşundaki bu masum amaç ne yazıkki ilerleyen yıllarda bu şekilde devam etmedi ve nestle'nin bebek katili olarak anılmasına kadar gitti.
marka büyüdükçe bebek mamaları için yeni pazar arayışlarına girdi. bunun için afrika'daki bazı ülkelerin hükümetleriyle anlaşarak bebek mamalarını hastanelerde ücretsiz bir şekilde dağıtmaya başladı. ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. afrika'daki bu ülkelerde temiz su bulmak zordu ve mamalar suyla karıştırılarak hazırlanıyordu.
anne sütüne bir alternatif olarak önerdikleri ürünlerini yeni doğum yapan annelere ücretsiz dağıttılar. bebeklerin hem anne sütünden mahrum bırakılması hem de arıtılmamış suyla hazırlanan mamaların kullanılması sonucu bebek ölümlerinde ani bir artış görüldü. markanın agresif pazarlama stratejisi yıllar içinde yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlandı.
ayrıca afrika ülkeleri dışında 1960-70'li yıllarda meksika, şili, singapur gibi ülkelerde emzirme oranlarının %100'lerden %5'lere kadar gerilemesine sebep oldular. nestle'nin amacı başlarda mamaları ücretsiz vererek anneleri emzirmek yerine hazır mama kullanımına alıştırmaktı.
1973 yılına gelindiğinde pazarlama stratejilerine ilk tepki verildi. abd'de bir dergide yayınlanan bebek katili başlıklı makale ile markanın yarattığı tahribat ele alındı. ancak nestle dergiyi mahkemeye verdi ve sonuç olarak tazminat alarak davayı kazandı. mahkeme bebek ölümleri ile mamalar arasında bir bağlantı bulamadığını söyledi.
1977 yılında ise yine abd'de ilk boykotlar başladı. boykotlar devam ederken 80'li yıllara kadar marka, stratejisinden heri adım atmayarak avrupa'ya kadar yayıldı. boykotlar sonucu dünya sağlık örgütü, bu tür mamaların içeriğinde neler olması gerektiğini açıklayan bir kod yayınladı. nestle bu kurallara uyacağını söyleyerek boykotların sona ermesini sağladı. ancak mamalarını pazarlamaya devam ettiler ve stratejilerinde bir sorun olmadığını savunmaya devam ettiler. 2008 yılına gelindiğinde nestle nihayet bir geri adım attı. ancak iş işten geçmişti.
sonuç olarak bir çok ülkede anneleri manipüle ederek onları, mamaların anne sütünün yerine kullanılabilecek sağlıklı bir ürün olduğuna ikna etti. birçok ülkede bir neslin yetersiz beslenmesine ve yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlanan stratejileri aynı zamanda emzirmek yerine hazır mamanın daha iyi olduğuna dair yanlış bir algı da yarattılar.
kaynak:
kaynak 1 ve kaynak 2 kaynak 3
isviçre'de 1866 yılında alman eczacı henri nestle tarafından kurulan gıda firması. firma anne sütü alamayan bebeklerin ilk aylarda beslenebilmesi için dünyanın ilk hazır bebek mamasını üretti. kuruluşundaki bu masum amaç ne yazıkki ilerleyen yıllarda bu şekilde devam etmedi ve nestle'nin bebek katili olarak anılmasına kadar gitti.
marka büyüdükçe bebek mamaları için yeni pazar arayışlarına girdi. bunun için afrika'daki bazı ülkelerin hükümetleriyle anlaşarak bebek mamalarını hastanelerde ücretsiz bir şekilde dağıtmaya başladı. ancak hesaba katmadıkları bir şey vardı. afrika'daki bu ülkelerde temiz su bulmak zordu ve mamalar suyla karıştırılarak hazırlanıyordu.
anne sütüne bir alternatif olarak önerdikleri ürünlerini yeni doğum yapan annelere ücretsiz dağıttılar. bebeklerin hem anne sütünden mahrum bırakılması hem de arıtılmamış suyla hazırlanan mamaların kullanılması sonucu bebek ölümlerinde ani bir artış görüldü. markanın agresif pazarlama stratejisi yıllar içinde yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlandı.
ayrıca afrika ülkeleri dışında 1960-70'li yıllarda meksika, şili, singapur gibi ülkelerde emzirme oranlarının %100'lerden %5'lere kadar gerilemesine sebep oldular. nestle'nin amacı başlarda mamaları ücretsiz vererek anneleri emzirmek yerine hazır mama kullanımına alıştırmaktı.
1973 yılına gelindiğinde pazarlama stratejilerine ilk tepki verildi. abd'de bir dergide yayınlanan bebek katili başlıklı makale ile markanın yarattığı tahribat ele alındı. ancak nestle dergiyi mahkemeye verdi ve sonuç olarak tazminat alarak davayı kazandı. mahkeme bebek ölümleri ile mamalar arasında bir bağlantı bulamadığını söyledi.
1977 yılında ise yine abd'de ilk boykotlar başladı. boykotlar devam ederken 80'li yıllara kadar marka, stratejisinden heri adım atmayarak avrupa'ya kadar yayıldı. boykotlar sonucu dünya sağlık örgütü, bu tür mamaların içeriğinde neler olması gerektiğini açıklayan bir kod yayınladı. nestle bu kurallara uyacağını söyleyerek boykotların sona ermesini sağladı. ancak mamalarını pazarlamaya devam ettiler ve stratejilerinde bir sorun olmadığını savunmaya devam ettiler. 2008 yılına gelindiğinde nestle nihayet bir geri adım attı. ancak iş işten geçmişti.
sonuç olarak bir çok ülkede anneleri manipüle ederek onları, mamaların anne sütünün yerine kullanılabilecek sağlıklı bir ürün olduğuna ikna etti. birçok ülkede bir neslin yetersiz beslenmesine ve yüzbinlerce bebeğin ölümüyle sonuçlanan stratejileri aynı zamanda emzirmek yerine hazır mamanın daha iyi olduğuna dair yanlış bir algı da yarattılar.
kaynak:
kaynak 1 ve kaynak 2 kaynak 3
devamını gör...
3.
adı zamanında baya kanlı işlere karışmış şirket.
şahsen boykot ediyorum.
şahsen boykot ediyorum.
devamını gör...
4.
küçüklüğümden beri belli bir somut nedeni olmaksızın içim ısınmayan, uzak durduğum marka.
kuvvetli hislerim çoğu zaman yanıltmamıştır beni.
kuvvetli hislerim çoğu zaman yanıltmamıştır beni.
devamını gör...
5.
eskiden iyi marka gözüyle bakılan üründü. "nestle damak" denince meşhurdu yani.
geçenlerde damak değil ama başka bir modelinden aldım, sanki kakao koymadan üretmişler, hiç mi çikolata tadı gelmez insanın ağzına?
o yüzden; "eti" diyorum.
geçenlerde damak değil ama başka bir modelinden aldım, sanki kakao koymadan üretmişler, hiç mi çikolata tadı gelmez insanın ağzına?
o yüzden; "eti" diyorum.
devamını gör...
6.
yıllık 100mr isviçre frankı cirosu olan, dünyanın en büyük yiyecek-içecek-hazır yiyecek üreticisi. (bkz: nizanim) adlı yazarımızın yazısı şirket hakkında güzel bilgilere değinilmiş. #809971
devamını gör...
7.
rusyadaki yatırımlarını durdurma kararı alan firma.
devamını gör...
8.
9.
eski ceo'su avusturyalı peter brabeck'in (bkz: dünya ekonomik forumu)'nda, sanırım 2013 yılında, suyun insan hakkı olmadığını, kullanımının kısıtlanması gerektiğini ve su kaynaklarını korumak için suyun özelleştirilmesi gerektiğini söylemiş olan dünyanın en büyük gıda şirketi. beyaz adam yine iyi niyetli gibi görünüp her şeyin kontrolünü eline almak istiyor. türkiye'de erikli suyun da sahibi olan küresel şirket, her yerde suyu ve gıdayı kontrol edip dünyayı kontrol etmeyi umuyor muhtemelen.
adamın bu sözü çok tepki çekince pr çalışması yapıp pek çok siteden eleştirileri kaldırtmışlar. ve adamın söylediğinin tam tersi yorumlar içeren içerikler koymuşlar. ama internet unutmaz. pek çok yerde nestle'nin şeytani operasyonları anlatılmış.
nestle: the most evil business in the world
evil business of nestle
crazy story of how nestle exploited children in africa
adam demiş ki, bir kişi günde susuzluğunu gidermek için 5 litre su kullanıyor. 25 litre de temizlik için. bu miktar tüm nüfusa oranlandığında dünyada kullanılan tüm suyun %1.5'ine denk geliyor. benim sorunum şu ki, kullandığımız suyun %98,5'i, yani diğer her şey için kullandığımız su, bir insan hakkı değil ve ona bir insan hakkı gibi davrandığımız için, sahip olduğumuz en değerli kaynak olmasına rağmen, sorumsuzca kullanıyoruz. neden? çünkü bu suya hiçbir değer vermek istemiyoruz. ve çok iyi biliyoruz ki, eğer bir şeyin değeri yoksa, onu sorumsuzca kullanmak normal bir insan davranışıdır.
slovenya bu açıklamaya karşı olarak 2016 yılında suyu temel insan hakkı olarak anayasasına eklemiş. bkz guardian 90 koltuklu parlamentoda 64 evet ve 0 hayır oyuyla içme suyunun herkesin hakkı olduğunu anayasada güvence altına almışlar. "su kaynakları, devlet tarafından yönetilen bir kamu malıdır. su kaynakları, vatandaşlara içme suyu ve hanelere su sağlamak için birincil ve sürekli olarak kullanılır ve bu anlamda bir piyasa metası değildir." demişler. ve bunu su zengini olmalarına rağmen, yada belki de su zengini oldukları için yapmışlar. çünkü nestle'nin su kaynaklarına çöküp ülkeyi kontrol etmeye çalışmayacağı, ne malum değil mi?
her şeyi kapitale çevirmeden ölmeyecekler bu herifler. kendi şirketlerine denetim ve caydırıcı cezalar olmasa çevreyi koruyacak hiçbir uygulama getirmeyen adamlardan bahsediyoruz. gelmiş bize çevrecilik hikayesi anlatarak tatlı su kaynaklarına çökmeye çalışıyor. zaten hali hazırda pek çok yerde şişeleme bahanesiyle tatlı su kaynaklarına çöküyorlar. içtiğimiz, banyo yaptığımız, tuvalette kullandığımız suyu günde 30 litreyle kısıtlamak istiyorlar. tıpkı şimdilerde nakit parayı kaldırıp dijital para getirerek insanların her harcamasını ve yatırımını daha kolay kontrol etmek istedikleri gibi. bu öyle 50 bin yıl önce derenin bu tarafından ben su içiyorum, sen öteye git demek değil. gezegendeki, belki de güneş sistemimizdeki, tüm samanyolu galaksisindeki yada tüm evrendeki tüm suyun kontrolünü ele geçirmek istiyorum demek. egoya bakar mısınız? hadi tayyipin kontrolünden kaçıp almanya'ya sığınabilirsiniz. ama şirketlerin kontrolünden kaçıp su kullanım hakları daha özgürlükçü olan bir gezegene nasıl gideceksiniz? bizimki gibi başka bir gezegen varsa tabi. adamın söylediklerinin boyutunu anlıyor musunuz? aradan 12 yıl geçmiş, şimdiye kadar insanlık olarak nestle adını tarihin tozlu sayfalarına koymalıydık.
insan medeniyeti önemli bir değişim içinde. ve bunun en büyük faktörü iklim değişikliği yada 8 milyarı geçmiş nüfus değil. kapitalizmin zıvanadan çıkıp yarattığı süper zenginlerle devlet yönetimlerini bile satın alabilecek, dünya siyasetine, savaşlara, eğitim ve sağlık politikalarına kadar her şeye müdahale edebilecek kapasiteye ulaşması.* (bkz: wef) ve başka başlıklarda eleştirdiğim (bkz: küreselciler) bugün yeterince farkında olmasak da hayatımızın pek çok alanına ciddi etkilerde bulunuyorlar.
en basit örnek olarak; marketlerde gördüğünüz ürünlerin büyük çoğunluğu unilever, nestle, p&g, mondelez, coca-cola gibi 11-12 tane küresel firmanın markalarına ait. bunlar küçük çiftçilerin batmasına ve tarım arazilerini zenginlerin yada şirketlerin satın almasına sebep olan güya çevreci pek çok politikayı satın alabildikleri hükümetlerin eliyle yürürlüğe koyabildi. pandemi oldu, milletin alım gücü düştü, ama marketlerin karlılıkları güya enflasyon sebebiyle tavan yaptı. bankalar da aynı şekilde. big pharma'ya değinmeye gerek yok, aşıları hayrına üretmediler. ama herşey sağlığımız için hikayesi anlatıp durdular. vurunmayan şu binalara giremez, otobüse uçağa binemez falan diye yasaklar koydular. aslında hepsi daha fazla aşı sattırmak ve halkı manipülasyonlarla kontrol edilmeye alıştırmak içindi. o zamanlar ben de bilime güvenelim falan diyordum. bunların yaptığı şey bilimsel gerçeklere, akla ve mantığa uymuyor. ağızlarından özgürlük çıkıyor ama aslında söyledikleri şey otoriterleşme. o yüzden, bize çevrecilik, sağlık, insanlık vs. bahaneleriyle dayattıkları her şey ekstra maliyet olarak binerken, şirketlere ise ekstra zenginlik ve güç olarak yansıyor.
küçük şirket kurup işletmek çok zor mesela şu aralar. çünkü daha dükkanı açıp satış gerçekleştirmeden devlet senden tonla vergi, haraç ıvır zıvır alıyor. bu da gerek küçük satıcı gerek küçük üretici sayısını ve toplam piyasadaki pazar payını azaltıyor. ama nüfus artıyor, insanlar mecbur yiyip içecekler. küçük işletmeciler ve çiftçiler batıyorsa, o pazar payı, sermaye ve harcama nereye gidecek? eskiden insanlar mahallesindeki yada şehrindeki üreticiye, esnafa para kazandırırken para yine yerelde döndüğü için halk fakirleşmiyordu, piyasada para dönüyordu. şimdi zincir marketler, küresel markalar ve amazon gibi internetten satış siteleriyle mahallenizdeki para direkt zenginlere, süper zenginlere ve büyük şirketlere akıyor. önceden mahallendeki sahaftan kitap alırken şimdi amazon'dan alıyorsun. mahallendeki kitap sevdalısı adam para kazanamıyor, sahaf bile işletemiyor, gidip fabrikada çalışıyor. ama amazon'un sahibi dünyanın en zengin kişisi(insan müsveddesi) jeff bezos dünyanın her köşesindeki esnafı batırarak servetine servet katıyor. nike sana geri dönüşümlü malzeme diye dandik malı tonla paraya satıp çin'de bangladeş'te çocukları karın tokluğuna günde 14 saat çalıştırıp bir tişörte tonla su harcayarak hem ekonominin hem çevrenin içinden geçiyor.
peki nestle'nin ceo'su bundan bahsediyor mu? "şirketlerin kullandığı suya kota koyalım, en çok israf orada yapılıyor, dayanıklı ve sürdürülebilir ürünler üretmemiz gerek" diyor mu? "dünyadaki kaynaklar kısıtlı. o yüzden aşırı üretim ve sürekli büyüme hedeflerinden vazgeçelim." diyor mu? hayır. insanların kullandığı suyu günde 30 litre olarak hesaplayıp bundan fazlası insan hakkı değil diyor. musluğun başında ben durayım, kimin ne kadar ihtiyacı olduğuna ben karar vereyim diyor. yarın o musluğun başına geçtiğinde, tıpkı sürekli yükselen ötv oranları gibi, size aslında günde 20 litre su yeter de diyebilir. ertesi gün çıkıp daha fazla kapitale çevirebileceği su miktarı artsın diye size günde 10 litre su bile çok diyebilir. sonra bir bakmışsın (bkz: açlık oyunları) düzenlemeye başlarlar.
adam, ortak malların trajedisi (tragedy of the commons) ayağına gezegende hayatın başlamasındaki en temel etmene el koyup gelir kaynağına çevirmek istemiş. durumun vehametini ve adamın düşünce şeklinin şeytaniliğini kavrayabiliyor musunuz? istediğini gerçekleştirirse, ateşin kontrolü, tekerleğin icadı, tarım devrimi falan bence tarihsel anlamda çok önemsiz kalır. bugün israil'in filistin'e gıda yardımı sokmadığı gibi isterlerse tüm dünyaya gıda ve su vermezler, ondan sonra 3 gün sonra hepimiz ölürüz zaten. dünya nüfusunu azaltalım deyip duruyorlar, nasıl yapacaklarına dair fikirlerden biri de bu sanırım. bill gates de yapay zeka geldiğinde bu kadar insana "ihtiyacımız" olmayacak, biz karar vereceğiz demişti. adamlar her koldan saldırıyorlar.buradan bu canavarları durdurmamız şart.
süper zenginlerin siyasetçi sınıfıyla el ele kontrolsüzce yaşam şartlarımızı mahvetmelerine bir an önce engel olmak zorundayız. ideolojilerle bölünüp kavga etmeyip bırakıp halk olarak ortak düşmanlarımızın kim olduğunu görmemiz lazım. ingiltere'de gezerken bir kaç farklı yerde çok hoşuma giden bir duvar yazısı görmüştüm. we can't afford the 1% yazıyordu, yani en çok ekonomik servete sahip %1'lik kesimi doyuramadıklarından, onların toplumda var olmasına daha fazla katlanamadıklarından şikayet ediyorlardı. servet eşitsizliğinde türkiye açık ara birleşik krallık'tan daha kötüyken, neden bizim de en azından ingilizler gibi duvar yazılarıyla tepki göstermediğimizi anlamıyorum.
birlik olup su kaynaklarımıza, tarım arazilerimize, doğamıza, hak ve özgürlüklerimize tutkuyla sahip çıkmamız lazım. bölünmek, kutuplaşmak değil, birlik olup ayaklanmak lazım. kapitalizmi sıkı sosyalist yasalarla kontrol altına almazsak, zenginlerle(toprak ağaları, patronlar, şirketler) siyasetçilerin birlik olup halkı ezmesine engel olmazsak distopik filmlerde gördüğümüz baskıcı ve zavallı toplumların ortaya çıkması bence çok uzakta değil. hatta biz türkiye'de şu an öyle distopik bir toplumun başlangıç evresinde yaşıyoruz. ama halkın kararlı tepkisiyle daha insani şartlarda yaşayabilmemiz için hizmet verecek siyasetçileri göreve getirebiliriz. hala her şeyi lehimize çevirebiliriz. tıpkı slovenya'daki gibi vekiller seçip iktidara gerçekten de halkı, çevreyi ve ülkeyi düşünen insanları getirebiliriz. yeter ki (bkz: birlik) olup kötü siyasetçileri, hangi partide kim olursa olsun, gerektiğinde koltuklarından indirme gücüne sahip olduğumuzun bilincinde olalım.
eleştiriler
nestlé'ye karşı yöneltilen en sıkı eleştiri 1970'li ve 1980'li yıllarda ortaya çıktı. bu dönemde nestlé'nin gelişen ülkelerdeki bebek maması kampanyası çok tenkit edildi. anne sütü kullanımına karşı nestlé bebek formülleri kullanımını tavsiye etti. bu kampanya bağlamında nestlé önce bedava bebek formülünü yaydı. bebek formülü kullanımı artınca anneler bebeklerini emzirmeyi bıraktı ve zamanla anneler bu ürüne bağımlı hale geldi. fakat bu ürünler gelişen ülkede yaşayan insanlar için çok pahalıydı, bu yüzden bazen bebek formülü kullanımı yetersiz kalıyordu. ayrıca ürünü hazırlamak için sık sık kirli su kullanılıyordu. bu nedenlerden dolayı birçok bebek hasta oldu ve hatta öldü.
vikipedi
according to the former ceo and now chairman of the largest food product manufacturer in the world, corporations should own every drop of water on the planet.
aarhusclearinghouse.unece.org/news
nestle's then-ceo peter brabeck-letmathe drew the ire of many when he declared that water is not a human right, but a market commodity
peter brabeck, the boss of the multinational corporation nestle denies that water is a human right in the documentary: we feed the world. he believes that the idea that water is a human right comes from “extremist” ngos. for him water is a foodstuff like any other, and should have a market value. privatisation is the best way of doing so.
www.epsu.org/article/right-...
nestle ceo brabeck no longer claims that water is not a human right following recent controversy. his position is more spun: 25 litres of water per day is a human right. this is equivalent to 1.5% of the fresh water used. ıt is only the other 98.5% of our available fresh water that should be open for the market. 'business knows how it can be used most efficiently' (= with the highest return in profits)
www.epsu.org/article/right-...
brabeck, in combative mood, responds that it is important to be less emotional and more analytical about the issues, although he acknowledges that pressure from civil society groups forced nestlé to recognise that a company cannot create value for its shareholders if it doesn't create value for society in parallel.
"the fact is they [activists] are talking first of all only about the smallest part of the water usage," he says. "ı am the first one to say water is a human right. this human right is the five litres of water we need for our daily hydration and the 25 litres we need for minimum hygiene.
"this amount of water is the primary responsibility of every government to make available to every citizen of this world, but this amount of water accounts for 1.5% of the total water which is for all human usage.
"where ı have an issue is that the 98.5% of the water we are using, which is for everything else, is not a human right and because we treat it as one, we are using it in an irresponsible manner, although it is the most precious resource we have. why? because we don't want to give any value to this water. and we know very well that if something doesn't have a value, it's human behaviour that we use it in an irresponsible manner.
"ıf you look back to when ı was born, there were 2.7 billion people and we were not even using 40% of the renewable water, but by seven billion we are already over-using it and if we are going to be up to 10 billion [people], we have to change our relationship with this resource."
buradan
adamın bu sözü çok tepki çekince pr çalışması yapıp pek çok siteden eleştirileri kaldırtmışlar. ve adamın söylediğinin tam tersi yorumlar içeren içerikler koymuşlar. ama internet unutmaz. pek çok yerde nestle'nin şeytani operasyonları anlatılmış.
nestle: the most evil business in the world
evil business of nestle
crazy story of how nestle exploited children in africa
adam demiş ki, bir kişi günde susuzluğunu gidermek için 5 litre su kullanıyor. 25 litre de temizlik için. bu miktar tüm nüfusa oranlandığında dünyada kullanılan tüm suyun %1.5'ine denk geliyor. benim sorunum şu ki, kullandığımız suyun %98,5'i, yani diğer her şey için kullandığımız su, bir insan hakkı değil ve ona bir insan hakkı gibi davrandığımız için, sahip olduğumuz en değerli kaynak olmasına rağmen, sorumsuzca kullanıyoruz. neden? çünkü bu suya hiçbir değer vermek istemiyoruz. ve çok iyi biliyoruz ki, eğer bir şeyin değeri yoksa, onu sorumsuzca kullanmak normal bir insan davranışıdır.
slovenya bu açıklamaya karşı olarak 2016 yılında suyu temel insan hakkı olarak anayasasına eklemiş. bkz guardian 90 koltuklu parlamentoda 64 evet ve 0 hayır oyuyla içme suyunun herkesin hakkı olduğunu anayasada güvence altına almışlar. "su kaynakları, devlet tarafından yönetilen bir kamu malıdır. su kaynakları, vatandaşlara içme suyu ve hanelere su sağlamak için birincil ve sürekli olarak kullanılır ve bu anlamda bir piyasa metası değildir." demişler. ve bunu su zengini olmalarına rağmen, yada belki de su zengini oldukları için yapmışlar. çünkü nestle'nin su kaynaklarına çöküp ülkeyi kontrol etmeye çalışmayacağı, ne malum değil mi?
her şeyi kapitale çevirmeden ölmeyecekler bu herifler. kendi şirketlerine denetim ve caydırıcı cezalar olmasa çevreyi koruyacak hiçbir uygulama getirmeyen adamlardan bahsediyoruz. gelmiş bize çevrecilik hikayesi anlatarak tatlı su kaynaklarına çökmeye çalışıyor. zaten hali hazırda pek çok yerde şişeleme bahanesiyle tatlı su kaynaklarına çöküyorlar. içtiğimiz, banyo yaptığımız, tuvalette kullandığımız suyu günde 30 litreyle kısıtlamak istiyorlar. tıpkı şimdilerde nakit parayı kaldırıp dijital para getirerek insanların her harcamasını ve yatırımını daha kolay kontrol etmek istedikleri gibi. bu öyle 50 bin yıl önce derenin bu tarafından ben su içiyorum, sen öteye git demek değil. gezegendeki, belki de güneş sistemimizdeki, tüm samanyolu galaksisindeki yada tüm evrendeki tüm suyun kontrolünü ele geçirmek istiyorum demek. egoya bakar mısınız? hadi tayyipin kontrolünden kaçıp almanya'ya sığınabilirsiniz. ama şirketlerin kontrolünden kaçıp su kullanım hakları daha özgürlükçü olan bir gezegene nasıl gideceksiniz? bizimki gibi başka bir gezegen varsa tabi. adamın söylediklerinin boyutunu anlıyor musunuz? aradan 12 yıl geçmiş, şimdiye kadar insanlık olarak nestle adını tarihin tozlu sayfalarına koymalıydık.
insan medeniyeti önemli bir değişim içinde. ve bunun en büyük faktörü iklim değişikliği yada 8 milyarı geçmiş nüfus değil. kapitalizmin zıvanadan çıkıp yarattığı süper zenginlerle devlet yönetimlerini bile satın alabilecek, dünya siyasetine, savaşlara, eğitim ve sağlık politikalarına kadar her şeye müdahale edebilecek kapasiteye ulaşması.* (bkz: wef) ve başka başlıklarda eleştirdiğim (bkz: küreselciler) bugün yeterince farkında olmasak da hayatımızın pek çok alanına ciddi etkilerde bulunuyorlar.
en basit örnek olarak; marketlerde gördüğünüz ürünlerin büyük çoğunluğu unilever, nestle, p&g, mondelez, coca-cola gibi 11-12 tane küresel firmanın markalarına ait. bunlar küçük çiftçilerin batmasına ve tarım arazilerini zenginlerin yada şirketlerin satın almasına sebep olan güya çevreci pek çok politikayı satın alabildikleri hükümetlerin eliyle yürürlüğe koyabildi. pandemi oldu, milletin alım gücü düştü, ama marketlerin karlılıkları güya enflasyon sebebiyle tavan yaptı. bankalar da aynı şekilde. big pharma'ya değinmeye gerek yok, aşıları hayrına üretmediler. ama herşey sağlığımız için hikayesi anlatıp durdular. vurunmayan şu binalara giremez, otobüse uçağa binemez falan diye yasaklar koydular. aslında hepsi daha fazla aşı sattırmak ve halkı manipülasyonlarla kontrol edilmeye alıştırmak içindi. o zamanlar ben de bilime güvenelim falan diyordum. bunların yaptığı şey bilimsel gerçeklere, akla ve mantığa uymuyor. ağızlarından özgürlük çıkıyor ama aslında söyledikleri şey otoriterleşme. o yüzden, bize çevrecilik, sağlık, insanlık vs. bahaneleriyle dayattıkları her şey ekstra maliyet olarak binerken, şirketlere ise ekstra zenginlik ve güç olarak yansıyor.
küçük şirket kurup işletmek çok zor mesela şu aralar. çünkü daha dükkanı açıp satış gerçekleştirmeden devlet senden tonla vergi, haraç ıvır zıvır alıyor. bu da gerek küçük satıcı gerek küçük üretici sayısını ve toplam piyasadaki pazar payını azaltıyor. ama nüfus artıyor, insanlar mecbur yiyip içecekler. küçük işletmeciler ve çiftçiler batıyorsa, o pazar payı, sermaye ve harcama nereye gidecek? eskiden insanlar mahallesindeki yada şehrindeki üreticiye, esnafa para kazandırırken para yine yerelde döndüğü için halk fakirleşmiyordu, piyasada para dönüyordu. şimdi zincir marketler, küresel markalar ve amazon gibi internetten satış siteleriyle mahallenizdeki para direkt zenginlere, süper zenginlere ve büyük şirketlere akıyor. önceden mahallendeki sahaftan kitap alırken şimdi amazon'dan alıyorsun. mahallendeki kitap sevdalısı adam para kazanamıyor, sahaf bile işletemiyor, gidip fabrikada çalışıyor. ama amazon'un sahibi dünyanın en zengin kişisi(insan müsveddesi) jeff bezos dünyanın her köşesindeki esnafı batırarak servetine servet katıyor. nike sana geri dönüşümlü malzeme diye dandik malı tonla paraya satıp çin'de bangladeş'te çocukları karın tokluğuna günde 14 saat çalıştırıp bir tişörte tonla su harcayarak hem ekonominin hem çevrenin içinden geçiyor.
peki nestle'nin ceo'su bundan bahsediyor mu? "şirketlerin kullandığı suya kota koyalım, en çok israf orada yapılıyor, dayanıklı ve sürdürülebilir ürünler üretmemiz gerek" diyor mu? "dünyadaki kaynaklar kısıtlı. o yüzden aşırı üretim ve sürekli büyüme hedeflerinden vazgeçelim." diyor mu? hayır. insanların kullandığı suyu günde 30 litre olarak hesaplayıp bundan fazlası insan hakkı değil diyor. musluğun başında ben durayım, kimin ne kadar ihtiyacı olduğuna ben karar vereyim diyor. yarın o musluğun başına geçtiğinde, tıpkı sürekli yükselen ötv oranları gibi, size aslında günde 20 litre su yeter de diyebilir. ertesi gün çıkıp daha fazla kapitale çevirebileceği su miktarı artsın diye size günde 10 litre su bile çok diyebilir. sonra bir bakmışsın (bkz: açlık oyunları) düzenlemeye başlarlar.
adam, ortak malların trajedisi (tragedy of the commons) ayağına gezegende hayatın başlamasındaki en temel etmene el koyup gelir kaynağına çevirmek istemiş. durumun vehametini ve adamın düşünce şeklinin şeytaniliğini kavrayabiliyor musunuz? istediğini gerçekleştirirse, ateşin kontrolü, tekerleğin icadı, tarım devrimi falan bence tarihsel anlamda çok önemsiz kalır. bugün israil'in filistin'e gıda yardımı sokmadığı gibi isterlerse tüm dünyaya gıda ve su vermezler, ondan sonra 3 gün sonra hepimiz ölürüz zaten. dünya nüfusunu azaltalım deyip duruyorlar, nasıl yapacaklarına dair fikirlerden biri de bu sanırım. bill gates de yapay zeka geldiğinde bu kadar insana "ihtiyacımız" olmayacak, biz karar vereceğiz demişti. adamlar her koldan saldırıyorlar.buradan bu canavarları durdurmamız şart.
süper zenginlerin siyasetçi sınıfıyla el ele kontrolsüzce yaşam şartlarımızı mahvetmelerine bir an önce engel olmak zorundayız. ideolojilerle bölünüp kavga etmeyip bırakıp halk olarak ortak düşmanlarımızın kim olduğunu görmemiz lazım. ingiltere'de gezerken bir kaç farklı yerde çok hoşuma giden bir duvar yazısı görmüştüm. we can't afford the 1% yazıyordu, yani en çok ekonomik servete sahip %1'lik kesimi doyuramadıklarından, onların toplumda var olmasına daha fazla katlanamadıklarından şikayet ediyorlardı. servet eşitsizliğinde türkiye açık ara birleşik krallık'tan daha kötüyken, neden bizim de en azından ingilizler gibi duvar yazılarıyla tepki göstermediğimizi anlamıyorum.
birlik olup su kaynaklarımıza, tarım arazilerimize, doğamıza, hak ve özgürlüklerimize tutkuyla sahip çıkmamız lazım. bölünmek, kutuplaşmak değil, birlik olup ayaklanmak lazım. kapitalizmi sıkı sosyalist yasalarla kontrol altına almazsak, zenginlerle(toprak ağaları, patronlar, şirketler) siyasetçilerin birlik olup halkı ezmesine engel olmazsak distopik filmlerde gördüğümüz baskıcı ve zavallı toplumların ortaya çıkması bence çok uzakta değil. hatta biz türkiye'de şu an öyle distopik bir toplumun başlangıç evresinde yaşıyoruz. ama halkın kararlı tepkisiyle daha insani şartlarda yaşayabilmemiz için hizmet verecek siyasetçileri göreve getirebiliriz. hala her şeyi lehimize çevirebiliriz. tıpkı slovenya'daki gibi vekiller seçip iktidara gerçekten de halkı, çevreyi ve ülkeyi düşünen insanları getirebiliriz. yeter ki (bkz: birlik) olup kötü siyasetçileri, hangi partide kim olursa olsun, gerektiğinde koltuklarından indirme gücüne sahip olduğumuzun bilincinde olalım.
eleştiriler
nestlé'ye karşı yöneltilen en sıkı eleştiri 1970'li ve 1980'li yıllarda ortaya çıktı. bu dönemde nestlé'nin gelişen ülkelerdeki bebek maması kampanyası çok tenkit edildi. anne sütü kullanımına karşı nestlé bebek formülleri kullanımını tavsiye etti. bu kampanya bağlamında nestlé önce bedava bebek formülünü yaydı. bebek formülü kullanımı artınca anneler bebeklerini emzirmeyi bıraktı ve zamanla anneler bu ürüne bağımlı hale geldi. fakat bu ürünler gelişen ülkede yaşayan insanlar için çok pahalıydı, bu yüzden bazen bebek formülü kullanımı yetersiz kalıyordu. ayrıca ürünü hazırlamak için sık sık kirli su kullanılıyordu. bu nedenlerden dolayı birçok bebek hasta oldu ve hatta öldü.
vikipedi
according to the former ceo and now chairman of the largest food product manufacturer in the world, corporations should own every drop of water on the planet.
aarhusclearinghouse.unece.org/news
nestle's then-ceo peter brabeck-letmathe drew the ire of many when he declared that water is not a human right, but a market commodity
peter brabeck, the boss of the multinational corporation nestle denies that water is a human right in the documentary: we feed the world. he believes that the idea that water is a human right comes from “extremist” ngos. for him water is a foodstuff like any other, and should have a market value. privatisation is the best way of doing so.
www.epsu.org/article/right-...
nestle ceo brabeck no longer claims that water is not a human right following recent controversy. his position is more spun: 25 litres of water per day is a human right. this is equivalent to 1.5% of the fresh water used. ıt is only the other 98.5% of our available fresh water that should be open for the market. 'business knows how it can be used most efficiently' (= with the highest return in profits)
www.epsu.org/article/right-...
brabeck, in combative mood, responds that it is important to be less emotional and more analytical about the issues, although he acknowledges that pressure from civil society groups forced nestlé to recognise that a company cannot create value for its shareholders if it doesn't create value for society in parallel.
"the fact is they [activists] are talking first of all only about the smallest part of the water usage," he says. "ı am the first one to say water is a human right. this human right is the five litres of water we need for our daily hydration and the 25 litres we need for minimum hygiene.
"this amount of water is the primary responsibility of every government to make available to every citizen of this world, but this amount of water accounts for 1.5% of the total water which is for all human usage.
"where ı have an issue is that the 98.5% of the water we are using, which is for everything else, is not a human right and because we treat it as one, we are using it in an irresponsible manner, although it is the most precious resource we have. why? because we don't want to give any value to this water. and we know very well that if something doesn't have a value, it's human behaviour that we use it in an irresponsible manner.
"ıf you look back to when ı was born, there were 2.7 billion people and we were not even using 40% of the renewable water, but by seven billion we are already over-using it and if we are going to be up to 10 billion [people], we have to change our relationship with this resource."
buradan
devamını gör...
10.
#3664598 @lieutenant dan 'ın yazısını sonuna dek okuyun. linkleri de okuyun. inglizce bilmiyorsanız google ile çevirin.
yazı kısaca kapitalizmin nasıl bir huur çocukluğu, kapitalistlerin de huur çocuğu olduğunu çok net bir şekilde açıklıyor.
yazı kısaca kapitalizmin nasıl bir huur çocukluğu, kapitalistlerin de huur çocuğu olduğunu çok net bir şekilde açıklıyor.
devamını gör...