normal sözlük yazarlarının favori yara izleri
başlık "lucifer" tarafından 25.12.2020 23:01 tarihinde açılmıştır.
121.
yara izim var ama favorim değil.
devamını gör...
122.
123.
bacağımın iç tarafında boydan boya olan tek yara izim.
devamını gör...
124.
...el bileğimdeki kemiğin üstünde pisi paşamın ölümsüz izi var, bence en bir kıymetli varlığımdır... bir de 3yaşında kulak memesini cart diye sehpanın sivri ucuna takmak suretiyle yırtmış bir velettim, süper bir özgürlük işareti dikiş izim var ama sadece şirinleri gören akıllı çocuklar bunu da görebiliyor... pek bir belirsizleşti yaşlandıkça...
devamını gör...
125.
can kırıklarım var
devamını gör...
126.
sanırım 4-5 yaşlarında iken çok kuzeyde yaşadığımız zamanlardan sağ yanağımda kalan artık belli belirsiz belli olan yusyuvarlak izdir.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2021/10/01/vy8w7urtniuanzli-t.jpg)
singer dikiş makinesinden hatıra kalan bu yara izini kaybolana kadar hep çok sevdim. kar altında geçen çocukluk zamanlarımı hatırlattığı için belki de.
bu dikiş makinesi benim için uzay gemisi gibi bir şeydi o zamanlar. alt tarafta bulunan kısmı tahterevalli olarak kullanmaktan tutun da yine alt tarafta olan tekerleği araba direksiyonu olarak kullanmaya kadar onlarca şekilde kullanabilirdim onu. o benim kişisel tardis’im idi hatta.
yine zekama haksızlık etmek için saçmasapan hareketler yaptığım bir gün dikiş makinesini neye benzeteceğimi şaşırmış deli deli koşarken sandalyeye çıkıp makinenin üzerinden atlamak geldi içimden. o zamanlar da şimdi olduğum kadar zekiydim çünkü.
benim yaşımdaki her çocuğun yapabileceği salaklıklar her seferinde bana bir ceza olarak dönmüştür zaten. o gün de öyle oldu. sandalyenin üzerine çıkıp atlamaya hazırlanırken sandalye altımdan kaydı ve makinenin üzerindeki silindirik şey - artık o neyse- yüzüme battı.
çok kan akmasa da yanağımda nur topu gibi bir yara izi uzun süre kaldı. hala az da olsa bellidir iz ve ben bu izi hala çok severim. ve o günden beri yoknaz ile tanıştım yoknaz ile çalıştım.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2021/10/01/vy8w7urtniuanzli-t.jpg)
singer dikiş makinesinden hatıra kalan bu yara izini kaybolana kadar hep çok sevdim. kar altında geçen çocukluk zamanlarımı hatırlattığı için belki de.
bu dikiş makinesi benim için uzay gemisi gibi bir şeydi o zamanlar. alt tarafta bulunan kısmı tahterevalli olarak kullanmaktan tutun da yine alt tarafta olan tekerleği araba direksiyonu olarak kullanmaya kadar onlarca şekilde kullanabilirdim onu. o benim kişisel tardis’im idi hatta.
yine zekama haksızlık etmek için saçmasapan hareketler yaptığım bir gün dikiş makinesini neye benzeteceğimi şaşırmış deli deli koşarken sandalyeye çıkıp makinenin üzerinden atlamak geldi içimden. o zamanlar da şimdi olduğum kadar zekiydim çünkü.
benim yaşımdaki her çocuğun yapabileceği salaklıklar her seferinde bana bir ceza olarak dönmüştür zaten. o gün de öyle oldu. sandalyenin üzerine çıkıp atlamaya hazırlanırken sandalye altımdan kaydı ve makinenin üzerindeki silindirik şey - artık o neyse- yüzüme battı.
çok kan akmasa da yanağımda nur topu gibi bir yara izi uzun süre kaldı. hala az da olsa bellidir iz ve ben bu izi hala çok severim. ve o günden beri yoknaz ile tanıştım yoknaz ile çalıştım.
devamını gör...
127.
üniversite zamanı ve çile dolu günlerden bir gün...
soğuğuyla meşhur bir ilde olduğumuz ve asla soğuk sevmediğim için bir elektrikli battaniye aldım. süper bir icat ama! serdim yatağa sıcacık yapıyor erken saat bile olsa içinde oturuyorum falan her şey yolunda.
bir gece gene bunu bir saat önceden yaktım mis gibi sonra yattım. sabah bacağımda bir kaşıntıyla uyandım erkenden. hayır bacağım açık falan da değil baya sibirya'ya gider gibi yatıyorum. neyse şöyle bir doğruldum ki battaniye yanmış kablosu dışarda, o nevresimi yakmış, bacağıma da temas edince mis gibi bir yanık izini gördüm. sonra bu su topladı ama ben battaniyeye ağlıyorum ne yapacağım şimdi diye. hala hafif bir izi bulunur ama baktıkça insan duygulanıyor tabii.
bu arada sonradan öğrendim ki battaniye yatağı ısıtınca kapatmak lazımmış.
soğuğuyla meşhur bir ilde olduğumuz ve asla soğuk sevmediğim için bir elektrikli battaniye aldım. süper bir icat ama! serdim yatağa sıcacık yapıyor erken saat bile olsa içinde oturuyorum falan her şey yolunda.
bir gece gene bunu bir saat önceden yaktım mis gibi sonra yattım. sabah bacağımda bir kaşıntıyla uyandım erkenden. hayır bacağım açık falan da değil baya sibirya'ya gider gibi yatıyorum. neyse şöyle bir doğruldum ki battaniye yanmış kablosu dışarda, o nevresimi yakmış, bacağıma da temas edince mis gibi bir yanık izini gördüm. sonra bu su topladı ama ben battaniyeye ağlıyorum ne yapacağım şimdi diye. hala hafif bir izi bulunur ama baktıkça insan duygulanıyor tabii.
bu arada sonradan öğrendim ki battaniye yatağı ısıtınca kapatmak lazımmış.
devamını gör...
128.
çocukluktan kalma bir yara izim yok.
şimdi ellerim kedi patineriynen çizilmekte, bazıları haftalarca kalıyor, şöyle şekilli mekilli çizmiyorlar ki, el üstü dövmesi gibi havamız olsun, tek isteği biraz kedi sevmek olan ben, bu durumdan şikayetçiyim.
siz değerli yazarların yarraları varsa lütfen bizimle paylaşın, hikayelerini anlatın.
şimdi ellerim kedi patineriynen çizilmekte, bazıları haftalarca kalıyor, şöyle şekilli mekilli çizmiyorlar ki, el üstü dövmesi gibi havamız olsun, tek isteği biraz kedi sevmek olan ben, bu durumdan şikayetçiyim.
siz değerli yazarların yarraları varsa lütfen bizimle paylaşın, hikayelerini anlatın.
devamını gör...
129.
sağ kaşımın hemen altında olandır.
ben yaklaşık 4-5 yaşlarındayken bahçeli eski bir müstakil evde oturuyorduk. evi, bahçeyi, mahalledeki tüm bahçeleri, inşaatları, kiremit fabrikasını, sebze halini ve bir kaç karakolu henüz bu yaşımda tek başıma keşfetmiştim, bu yüzden elbette annem bir gün mutfaktaki kilimi kaldırıp orada daha önce fark etmediğim bir kapağı kaldırıp da aşağıya inince içimdeki keşif perileri resmen halay çekmeye başladılar.
elbette haftada en az iki kez kaybolmayı başaran bir velet olarak evin altına inen bir kapı beni kara delik gibi kendisine çekiyordu. annem yaklaşmamam için sıkı sıkı tembihledi ama zaten tembihleri dinleyen bir çocuk olsam her hafta beni şehrin başka bir köşesinden toplamazlardı.
tabi ben kıyın kıyın yaklaştıkça annem aşağıdan sesleniyor sakın yaklaşma diye. sonunda açık olan kapağın kenarına vardım ancak aşağısı gözükmüyor, karanlık. ben aşağıyı görmeye çalıştıkça eğiliyorum, ben eğildikçe garip anam bağırıyor... en sonunda tabii annemin çığlığı ile kendimi yerde buldum. yaklaşık bir buçuk katlık mesafeden aşağıdaki kömürlerin üzerine uçmuşum.
tabii kafayı gözü yardık ama sonuç olarak amacıma ulaştım! aşağıda ne varmış görmüş oldum. kömürler de şöyle miyazaki karakteri olaydı tam süper olacaktı ama yapacak bir şey yok.
ben yaklaşık 4-5 yaşlarındayken bahçeli eski bir müstakil evde oturuyorduk. evi, bahçeyi, mahalledeki tüm bahçeleri, inşaatları, kiremit fabrikasını, sebze halini ve bir kaç karakolu henüz bu yaşımda tek başıma keşfetmiştim, bu yüzden elbette annem bir gün mutfaktaki kilimi kaldırıp orada daha önce fark etmediğim bir kapağı kaldırıp da aşağıya inince içimdeki keşif perileri resmen halay çekmeye başladılar.
elbette haftada en az iki kez kaybolmayı başaran bir velet olarak evin altına inen bir kapı beni kara delik gibi kendisine çekiyordu. annem yaklaşmamam için sıkı sıkı tembihledi ama zaten tembihleri dinleyen bir çocuk olsam her hafta beni şehrin başka bir köşesinden toplamazlardı.
tabi ben kıyın kıyın yaklaştıkça annem aşağıdan sesleniyor sakın yaklaşma diye. sonunda açık olan kapağın kenarına vardım ancak aşağısı gözükmüyor, karanlık. ben aşağıyı görmeye çalıştıkça eğiliyorum, ben eğildikçe garip anam bağırıyor... en sonunda tabii annemin çığlığı ile kendimi yerde buldum. yaklaşık bir buçuk katlık mesafeden aşağıdaki kömürlerin üzerine uçmuşum.
tabii kafayı gözü yardık ama sonuç olarak amacıma ulaştım! aşağıda ne varmış görmüş oldum. kömürler de şöyle miyazaki karakteri olaydı tam süper olacaktı ama yapacak bir şey yok.
![kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel](https://media.normalsozluk.com/up/2022/03/14/kikpy5ogqqfisvwm-t.jpg)
devamını gör...
130.
avucumun içinde var bir tane, içine kum ve taş girmişti. ne zaman baksam hem acısını hatırlarım hem de insanlara yüksekten bakmamak gerektiğinin önemine varırım. allah çarpıyor arkadaşlar.
devamını gör...
131.
132.
efendim daha önce favori yara izimi anlatmıştım. bu ikinci favorim ve aynı zamanda da aldığım en kötü iltifatın sebebidir.
zaman; lisans eğitimimin yine çılgın geçen bir vize haftasının son teslimi. tüm çalışmalar bitmiş sadece paspartusunu yapıp eve gidip bayılacağım.
-şimdi bundan sonrası kan görünce içi bir tuhaf olanlar için sakıncalı olabilir baştan söyleyeyim-
kağıdın kenarında pütürcükler kalmaması için falçatayı tek seferde ve hızlı şekilde çekmek gerekiyor ki kağıt jilet gibi olsun. amma ve lakin benim t cetvelim metal değil pleksi olduğu için ve daha öncesinde fark etmediğim minik bir çentik açıldığı için maket bıçağı o yola girip cetvelin ve benim sol başparmağımın üzerinden büyük bir hızla geçti. parmağımın ve tırnağımın ortadan ikiye ayrılmasına rağmen benim tek derdimin günlerdir uğraştığım çalışmanın kan lekesi olması olduğunu itiraf etmem gerekiyor ancak bu daha çok bu tarz şeyler kendi başıma geldiğinde inanılmaz bir sakinlikle karşılamamdan. yoksa ruhastası değilim. valla. neyse efendim yere iri bir ceviz büyüklüğünde kan damlalarının çok hızlı bir şekilde arka arakaya damlamasından mütevellit arkadaşlarımdan birisi koca resim kağıdını parmağıma sardı (ki bunun için daha sonrasında hemşirelerden güzel bir azar işittim) ve beni hastaneye götürmek için sürüklemeye başladı. ben parmağımda 35x50 santim bir kağıtla hastaneye sürüklenirken bir kaç metre sonra kan kaybının tahminimden fazla olduğunu hissettim çünkü gözlerim kararmaya ve kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. daha önce bir kaç kere bayıldığım ve kafamı betona çok sağlam çarptığım için (eheh bu yüzden mi böylesin esprisi yapanın kalbini kırarım) bir de o anda pekmezi akıtmamak için yanımdaki arkadaşıma sakince birazdan bayılacağımı haber verdim. tabi kendisi bunu "sakın bayılma!" diyerek bertaraf etmeye çalıştı. ki bence de çok makul bir talep ancak yine kendisine oldukça sakin bir şekilde bunun kontrol edebileceğim bir şey olmadığını anlatmaya başladım. zaten o noktada görme yetimi tamamen kaybetmiştim. neyse sağ olsun beni kucaklayıp hastaneye kadar taşıdığı için buradan kendisine bir şey demek istemiyorum çünkü oldukça ufak tefek de olsam o kadar merdiveni kucağında birisi ile tırmanmanın hoş bir deneyim olmadığını tahmin ediyorum.
acile vardığımızda hemşireler tarafından devasa resim kağıdından söylenile söylenile kurtarıldım, sedyeye yatırıldım ayaklarım havaya kaldırıldı falan, dikiş atılması gerekli hazırlıklar yapılırken doktor bey geldi. o arada ben görme yetime tekrar kavuştuğum için büyük bir merakla neler yaptıklarını izlemeye başladım tabii. doktor sürekli "kafanı diğer tarafa çevir!" dese de ben merakıma yenik düşüp milim milim operasyonun yapıldığı tarafa dönüyordum. vallahi mazoşist değilim ya! bir daha ne zaman nasıl dikiş atıldığını bu kadar yakından izleme şansına sahip olabilirim belli değildi sonuçta! neyse sonunda doktor bey benden yılıp iki tane hemşireyi bir örtüyü önümde perde gibi tutmaları için görevlendirerek biraz beni küstürdü.
sonra sanıyorum gönlümü almak istedi ki "daha önce ellerinin çok güzel olduğunu söyleyen olmuş muydu?" diye bir soru yöneltti. operasyon esnasında beni merak edip beş dakikada bir endişe ile giren erkek arkadaşlarımı kovalayıp "benden daha popülersin haa" dediği halde bana yürümediğinden eminim ve bu tarz bir durumda iltifat beklemediğim için bi on saniye mavi ekran verdim. sonrasında erörüm devam ediyor olsa gerek ki "eeeeeöööö evet?" diyebildim sadece. "ama benim kadar emin olarak söyleyen olmamıştır çünkü ben hem dışını hem içini gördüm eheh" dedi*.
ellerin de çok güzelmiş, normal dikiş yerine estetik dikiş atalım diye beni mi yedin bilmiyorum çünkü yara izi kabak gibi görünüyor. seni unutmayayım diye yaptıysan vallahi espri yeterliydi. şimdiye kadar daha kötüsünü yapan olmadı çünkü. sevgili doktor amca yara izine baktıkça seni anıyorum.
zaman; lisans eğitimimin yine çılgın geçen bir vize haftasının son teslimi. tüm çalışmalar bitmiş sadece paspartusunu yapıp eve gidip bayılacağım.
-şimdi bundan sonrası kan görünce içi bir tuhaf olanlar için sakıncalı olabilir baştan söyleyeyim-
kağıdın kenarında pütürcükler kalmaması için falçatayı tek seferde ve hızlı şekilde çekmek gerekiyor ki kağıt jilet gibi olsun. amma ve lakin benim t cetvelim metal değil pleksi olduğu için ve daha öncesinde fark etmediğim minik bir çentik açıldığı için maket bıçağı o yola girip cetvelin ve benim sol başparmağımın üzerinden büyük bir hızla geçti. parmağımın ve tırnağımın ortadan ikiye ayrılmasına rağmen benim tek derdimin günlerdir uğraştığım çalışmanın kan lekesi olması olduğunu itiraf etmem gerekiyor ancak bu daha çok bu tarz şeyler kendi başıma geldiğinde inanılmaz bir sakinlikle karşılamamdan. yoksa ruhastası değilim. valla. neyse efendim yere iri bir ceviz büyüklüğünde kan damlalarının çok hızlı bir şekilde arka arakaya damlamasından mütevellit arkadaşlarımdan birisi koca resim kağıdını parmağıma sardı (ki bunun için daha sonrasında hemşirelerden güzel bir azar işittim) ve beni hastaneye götürmek için sürüklemeye başladı. ben parmağımda 35x50 santim bir kağıtla hastaneye sürüklenirken bir kaç metre sonra kan kaybının tahminimden fazla olduğunu hissettim çünkü gözlerim kararmaya ve kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. daha önce bir kaç kere bayıldığım ve kafamı betona çok sağlam çarptığım için (eheh bu yüzden mi böylesin esprisi yapanın kalbini kırarım) bir de o anda pekmezi akıtmamak için yanımdaki arkadaşıma sakince birazdan bayılacağımı haber verdim. tabi kendisi bunu "sakın bayılma!" diyerek bertaraf etmeye çalıştı. ki bence de çok makul bir talep ancak yine kendisine oldukça sakin bir şekilde bunun kontrol edebileceğim bir şey olmadığını anlatmaya başladım. zaten o noktada görme yetimi tamamen kaybetmiştim. neyse sağ olsun beni kucaklayıp hastaneye kadar taşıdığı için buradan kendisine bir şey demek istemiyorum çünkü oldukça ufak tefek de olsam o kadar merdiveni kucağında birisi ile tırmanmanın hoş bir deneyim olmadığını tahmin ediyorum.
acile vardığımızda hemşireler tarafından devasa resim kağıdından söylenile söylenile kurtarıldım, sedyeye yatırıldım ayaklarım havaya kaldırıldı falan, dikiş atılması gerekli hazırlıklar yapılırken doktor bey geldi. o arada ben görme yetime tekrar kavuştuğum için büyük bir merakla neler yaptıklarını izlemeye başladım tabii. doktor sürekli "kafanı diğer tarafa çevir!" dese de ben merakıma yenik düşüp milim milim operasyonun yapıldığı tarafa dönüyordum. vallahi mazoşist değilim ya! bir daha ne zaman nasıl dikiş atıldığını bu kadar yakından izleme şansına sahip olabilirim belli değildi sonuçta! neyse sonunda doktor bey benden yılıp iki tane hemşireyi bir örtüyü önümde perde gibi tutmaları için görevlendirerek biraz beni küstürdü.
sonra sanıyorum gönlümü almak istedi ki "daha önce ellerinin çok güzel olduğunu söyleyen olmuş muydu?" diye bir soru yöneltti. operasyon esnasında beni merak edip beş dakikada bir endişe ile giren erkek arkadaşlarımı kovalayıp "benden daha popülersin haa" dediği halde bana yürümediğinden eminim ve bu tarz bir durumda iltifat beklemediğim için bi on saniye mavi ekran verdim. sonrasında erörüm devam ediyor olsa gerek ki "eeeeeöööö evet?" diyebildim sadece. "ama benim kadar emin olarak söyleyen olmamıştır çünkü ben hem dışını hem içini gördüm eheh" dedi*.
ellerin de çok güzelmiş, normal dikiş yerine estetik dikiş atalım diye beni mi yedin bilmiyorum çünkü yara izi kabak gibi görünüyor. seni unutmayayım diye yaptıysan vallahi espri yeterliydi. şimdiye kadar daha kötüsünü yapan olmadı çünkü. sevgili doktor amca yara izine baktıkça seni anıyorum.
devamını gör...
133.
kafamdaki operasyon sonucu oluşan izler mi bacak kırığı sonrası izler mi yoksa tendon transferi sonrası kolumdaki izler mi hepsi beni ben yapan izler hangisini seçeyim kararsızım.
devamını gör...
134.
sol kolum faça dolu. onlar favım.
devamını gör...
135.
kalbimdeki yaralar sayilir mi?
devamını gör...
136.
sol kaşımda hayvan gibi bir x man izi var bıçakla açılmış gibi. görenin ağzının suları akıyor tabi çok karizmatik olduğu gerekçesi ile.
devamını gör...
137.
çocukken koltuktan düşüp kafamı televizyonluğun köşesine çarpıp yarmışım. bir kaç santimlik bir yarık var kafamda. bundan üç sene önce saçlarımı kazıttığımda fark edip şok olmuştum.
ikincisi ise ayak bileğimdeki dikiş izi. hikayesi asla güzel değil fakat üçgen şeklinde elim kadar büyük bir camın ayak bileğime girmesi ile oluşan yaradır. sonrasında ambulansı kendim arayıp kan kaybı için ben kendime tampon uygulamıştım. yara izine baktıkça soğukkanlılığımla gurur duyarım.
ikincisi ise ayak bileğimdeki dikiş izi. hikayesi asla güzel değil fakat üçgen şeklinde elim kadar büyük bir camın ayak bileğime girmesi ile oluşan yaradır. sonrasında ambulansı kendim arayıp kan kaybı için ben kendime tampon uygulamıştım. yara izine baktıkça soğukkanlılığımla gurur duyarım.
devamını gör...
138.
burnumun hemen yanında koca bir delik var. yanardağının tepesini andıran bir cukur.
su çiçeği olduğumda patlatmistim orayı.
en büyük pişmanlığım.
su çiçeği olduğumda patlatmistim orayı.
en büyük pişmanlığım.
devamını gör...
139.
celali sende de badboyluk var biraz. anlat hikayeni, alem erkek görsün ya.
devamını gör...
140.
bir pantolonum vardı çocukken. cepleri içerden birleşikti. yani tek cep şeklindeydi. cebimde bilyelerle merdivenden çıkıyorum.bilyeler düşmesin diye de ellerim cebimde... tak diye ayağım takıldı çenemin üstüne yere yapıştım. çenemde iz hala duruyor. neyse ki sakalla saklıyoruz *
devamını gör...