4321.
daha iyisini alma imkanımız olunca eski eşyaları nasıl atıyorsak, daha iyisi karşımıza çıkınca hayatımızdaki eski insanları da atıyoruz. fıtratımızda var.
devamını gör...
4322.
karalama defterimin üstünde takla attım boynum kırıldı
devamını gör...
4323.
…çünkü sen benim aşk hikayemsin; sen benim melodimin eksik notası, hayatımın büyük harfi ve noktasısın. çünkü ben:
“sana baktıkça güzelleştim.
çiçek oldum,
çocuk oldum,
aşık oldum.”
devamını gör...
4324.
- diyelim ki, bir lokma bir hırka felsefesini benimsedik. bu durumda bir akşam yemeği için yanımızda kaç tane hırka olmalıdır?

- avrupa'ya para karşılığı adam kaçırmaya başladığım ilk günlerde tekerlekli valizler yoktu. ben de, taşıması kolay olsun diye kaçırılacak adamları ikiden fazla parçaya böler öyle yerleştirirdim valizlere. her seferinde iki insan taşıdığım o günlerde bir gün valizlerin içinden dört yerine beş buçuk kol çıkmıştı. tek kolun sahibini bulduk dört yıl sonunda ama o yarım kol hala buzlukta sahibini bekler durur.

-bana balık verme, balık tutmayı öğret... (çin atasözü)
bana balık ver, rakıyı tazele, buz da bitmiş... (türk atasözü)

-uzun yıllar önce, üniversitedeyken okul çıkışı "kıraathane"ye gider, briç oynardık. kağıtlar karıştırılır, kaderimizi yar diye yanımızdakine uzatılır, sonra dağıtılırdı. bir gün, artık nasıl karıştırmışsam kağıtları, geçen hafta aynı kıraathaneye gittim, arkadaşlar hala sıraya koymaya çalışıyorlar

- bakkallık yaptığım günlerde akşam eve giderken dükkanın kapısına on tane şifreli asma kilit takardım. şifreleri asla unutmazdım ama bir keresinde hangi şifre hangi kilide ait onu unuttum da tüm şifreleri tek tek deneyip dükkanı açmam bir saatimi almıştı.
devamını gör...
4325.
madem öyle anonim oluşumla beni tanıyacaksınız. en kötü ihtimalle hesabı kapatır başka bir hesapla devam ederim..
olmak istediğim kadar kötü birisi olamadım, planladığım hiç bir ** yı gerçekleştiremedim. korktuğum şey rab 'miydi yoksa insanlar mı bilmiyorum evet bunun ne olduğunu siz bilmeyeceksiniz fakat önemi yok, açık açık yazmak istemiyorum. ben bunu yapacak bir insan olamadım hiç bir zaman. peki neden bunu yapmak istedim biliyor musunuz? çünkü insanların beni umursamaması, ciddiye almayışı, kendimi onlar karşısında sadece ve sadece teorik bilgide üstün gördüm. ilkokuldan beri ezildim akabinde bende hep kendi içimde yaşadım ve doldum doldum doldum doldum ta ki lise bitene kadar doldum be sözlük.. ben 8. sınıfa kadar konuşmuyordum 7. sınıfta konuşmadığım için bir "sözde" öğretmen bana yastık lakabını takmıştı bana diyordu ki; "sen yastıksın be! öyle en arkaya geçmiş köşede sessiz sessiz yastık gibi duruyorsun." hala bunu düşünüp ağlıyorum sözlük. ya da arkadaşlarımın beni aşağılayıp dövmesi beni çöküşe sürüklediler hayatım olay yeri oldu sözlük.. sonucunda ne mi oldu? usta bir manipülatör doğdu. psikolojiyi iyi bilen bir canavara dönüştürdüler, canavar diyorum çünkü ister istemez kötüleşmiştim artık, acıdan kötülük doğuyor. artık ben insanların kalbini kırıyorum sözlük, ben bunu hiç sevmeden yapıyorum. eğer bunu yapmazsam onlar bana yapacakmış gibi hissediyorum. kimseye güvenim ve ya tahammülüm kalmadı. herkes bana saldırıp dövecekmiş gibi geliyor, azarlayacaklarmış gibi hissediyorum. evet sözlük ben kimim biliyor musunuz? ben katil toplumun maktul katiliyim...
devamını gör...
4326.
sesimi duyduğuna inanıyorum. her gece senden bir dileğimi istiyorum. dua ediyorum. belki burayı okuyan birinin dileğimi olsun diye içinden geçirir diye düşündüm. hadi bu gece kabul et şu duamı. buna ne kadar ihtiyacım olduğunu sen de iyi biliyorsun. hadi bu gecelik, bak son isteğim olacak senden. kabul et hadi yalvarırım.
devamını gör...
4327.
insanın aklına gelmeyen başına gelir derlerdi doğruymuş. aklımızdan geçmeyen başımıza geldi... babam bir süredir kanserle savaşıyor. o kadar sağlıklı bir insandı ki. hayatı boyunca enderdir hastaneye gittiği de. hiç aklıma gelmez... hani yakıştıramazsınız ya konduramazsınız hasta olduğuna dâhi inanmazsınız. bu o kadar zor ki. kabullenmek... her ne kadar kabullenmiş gibi göstersem de kendimi kabullenemedim galiba ...
çok zormuş... bildiğim ve öğrendiğim tek şey bu. insan işin içine girince çok daha iyi anlıyor bazı şeyleri. hiç öğrenmek istemezdim oysa. bu duygu o kadar garip bir duygu ki tarifi çok zor. babam şehirdışında tedavi görüyor ödüm kopuyor her şeyden... o kadar çok kanser hastalarının videoları denk geliyor ki yüreğim dayanmıyor. bilmiyorum bir anda hayatımız değişti. onlar bir anda şehir dışına çıktılar ben evde kalıp kardeşlerime bakıyorum felan. ben nasılım hiç bilmiyorum. iyiyim diyorum ama iyi miyim bilmiyorum. o kadar yıprandık ki ayakta kalabilmek çok zor. psikolojik olarak çökük durumdayım. kendimi hiç iyi hissetmiyorum, canım hiçbir şey yapmak istemiyor bazen kimseyi görmek, duymak, konuşmak... o kadar sosyal bir insandım ki ondan geriye hiçbir şey kalmadı.
neyse... yazacak çok şey var ama devam edersem daha çok ağlayacağım... ne olur sevdiklerinizin kıymetini bilin.
bu an o kadar kısa bir anki.
ne zaman nereden ne çıkacağı belli olmuyor.
hayat her şeyi alıp götürüyor ve siz sadece bakmakla kalıyorsunuz.
kendinizi sevin önce sonra sizi sevenleri.
allah'ım bütün hastalara şifa versin, kimin ne derdi varsa ona yardım etsin... kimseyi sağlığıyla, sevdiğiyle sınamasın.
hic kimse onkoloji nedir, pet nedir, kemoterapi nedir, kemoterapi yan etkileri nedir, kemoterapi yan etkilerinin azaltılması için ne yapılmalıdır bilmesin... bu konuda cahil kalın...
devamını gör...
4328.
yurt dışından bayan bir akrabamızın kız arkadaşı beni beğenmiş. genel olarak evlenmek istiyormuş. tek çocuğu var. benim yaşlarımda bir kadın işte.

şu an askerlik arefesi çocuklu bir kadınla evlenilir mi ? vatandaşlık almak için iyi bir fırsat olsa da yurt dışına gidip tutunmaya çalışmak mantıklı mı ?
askerde kalmak ve çocukluk hayalim olan mesleği yapmak mı ?

hiç derdim yokmuş gibi kafamda deli sorular. orada kazanacağım para ile hayalimdeki poligonu türkiye ye gelip açabilirim. ama yıllarca orada suriyeli muamelesi görmeye değer mi ?

tüm gece bunu düşündüm, düşünüyorum. bir yanim git diyor bir yanım her ne kadar boktan da olsa burası senin vatanın diyor. yıllar önce bı hdp linin kafasinda bira şişesi patlatan milliyetçi yanım ise ortalığı siyasal islamcılara mı bırakacaksın diyor. hoff.
devamını gör...
4329.
herkesin yapması gereken bir aktivite,
sınırlı veya üzgünken çok iyi geliyor
devamını gör...
4330.
içim acıyor ve bunun pek tarifi yok
devamını gör...
4331.
süperim ya.

bayılıyorum kendime.
devamını gör...
4332.
dua ederken adını söylemedim
devamını gör...
4333.
beni çağıran bir ses var duymazdan geldiğim. bir ses, tanıdık ve içten. sanki ilk günden beri peşimden seslenen, rüyalarımda benimle konuşan... ben aynı hayatı defalarca yaşadım: hep aynı yarayı dağladım, aynı sevgiye sarıldım. ama ses hep oradaydı. ne zaman yaklaşsam bir denize, bir kayalığa... yükselen bir ses, haykıran bir ses, çağıran... duymazdan geliyorum ama varlığıyla var olduğumu da bildiğim bir ses. geleceğimi biliyor, önünde sonunda onu duyacağımı. susmuyor bu yüzden, bırakmıyor peşimi. ve biliyorum onu dinleyeceğim konusunda bana yürekten inandığını.
devamını gör...
4334.
parmak izlerini sildi yavaşça. "aslında sen haklısın" dedi ayna. "ben de haklıyım" diye ekledi sonra. “ve evet üzgünüm ama onlar da..." gözlerinin içine baktı uzun uzun; ardında unuttuklarını görmeye çalıştı. yüzüne yapışan halkalarla oynadı. sıkıca tutunamıyorlardı artık. terk etme zamanlarının yaklaşmış olmasına canı sıkıldı; kabullenemiyordu. -oysa ki yeterince olmuşlardı... yüz yirmi adım, üç yüz dört saniye, tek bir adam ve aynı hikaye. gün aydınlandığından beri devam ederken, sadece tek bir cümleye eşlik ettiğini anımsadı. -bir zamanlar çocukken... tatil dönemleriydi. sabahları düşlerinden uyandıran reçel kokusu, sıcaktan çatlamış parkelerin arasında beliren karıncalar, güneşin kollarında dans eden zerrecikler, küskün kuş, uyuklayan sarman, büyük dedenin cebinden çıkan taşlaşmış şekerler, hep bir sonraki güne bırakılmış boş defter, sepetteki yorgun askerler ve yaşlı ağaç... yeniden görebilecek miydi? sızlayan dizine dokundu. ilk kez ne zaman düştüğünü hatırlayamadı. diğer birçok ilk gibi bunu da unutmaya başlamıştı. -zamanın izleri... düşüncelere daldıkça bunalıyor, içini daha büyük sıkıntılar kaplıyordu. planlayıp yapılamayanlar, hiç hesapta yokken karşılaşılan durumlar, hayatından çekip gidenler, dahil olmak isteyenler, gerçekleşmeyen sözler, sonsuzluğa karışan tüm o söylenenler... -boşluk! hep aynı çıkışsızlıktı bu... daralan duvarlardan kaçmaya karar verdi. nefes almaya ihtiyacı vardı ve kendisine neyin iyi geleceğini biliyordu. -büyük kapıyı ikiye bölen derin mavi çizgi. dalga sesleriyle güneşi uğurlamak için toparlandı. bu anı sanki defalarca kez yaşamış gibiydi. cebindeki notları okumadan çöpe attı. gri ceketini giydi ve ardında bir gölgeden daha fazlasını bırakıp çıktı.

devamını gör...
4335.
bugün, bir tanıdıkla görüştüm. arkadaş sayılmayız, birlikte çalışıyoruz. elinde bir marteniçkayla geldi. iplerden yapılma bir bileklik. leylek görünce bir ağaca bağlıyormuşum falan filan. göçmenlerin dilek eğlencesi yani.
elime aldım, bileğime takmadan dilek tutmam lazımmış. kızın yüzüne baktım, marteniçkaya baktım.
e hadi, dileyin, dedi.
benim aklıma dilek gelmedi. şişeden cin çıksa içine geri sokarım herhalde. her şeyi gelişine vurmaya o kadar alışmışım ki, bana bi' kal geldi.
sağlık falan, dedim. işte sağlık olsun da, gerisi...şey dedim. hallolur ya. daha mutlu da olabilirim, o da mantıklı, dedim. ikisi yeter bana, gerisini...hallederiz, diye düşündüm.
ya sana dilek dile, denmiş. niye kainat kraliçesi konuşması gibi sağlık, mutluluk, dünya barışı masalı okuyorsun ve rikkat? benim gelecekle ne derdim var, çözemedim. öyle kahreden bir geçmişim de yok hani. normal, 90'lar çocuğu. standart yani. kıyamet yarın kopuyor deseler, israfil boruyu hangi makamda çalacakmış? diye düşünürüm. bu nasıl bir gamsızlık, nasıl bir olur gider kafası? vallahi sıkıldım, billahi sıkıldım, tillahi sıkıldım.
devamını gör...
4336.
hayat bazı şeylerin ne kadar geçici ve gereksiz olduğunu bize zaman zaman acı bir şekilde öğretiyor. biz bütün hırslarımız, büyük büyül plan ve arzularımızla sağa sola çatıp debelenirken bize rahat ol komutunu bir ilkokul beden öğretmeninin tekdüzeliğiyle gözünü kırpmadan verebiliyor.

bundan birkaç yıl öncesi. avukatlığımın ilk zamanları. bir çocuğun cinsel istismarı dosyasında yargılanan şahsın avukatıyız. aldığım ilk ve son cinsel dosya. müvekkil istanbulda ve cezaevinde tutuklu. maddi durumları kötü. babası bir vesile ulaşmış bize, ortalamanın altı bir vekalet ücreti ile anlaşıyoruz gariban deyip. dosyayı alır almaz genç avukatlığın verdiği heves ve heycanla lehimize deliller toplamaya çalışıp, karşı tarafın beyanları arasında çekişkiler arıyoruz. müvekkil ben bir şey yapmadım abi diyor görüştüğümüzde, yeminler ediyor, inanıyoruz. savcının kapısını aşındırıyoruz, iddianame düzenleniyor, mahkemenin kapısını bu sefer yol ediyoruz.

tabi baba gariban, arıyor sürekli bizi. oğluma iftira ediyorlar diyor, benim oğlum masum. baba yüreğidir diyorum teskin etmeye çalışıyorum, ağlıyor. üç evladı var burda perperişan oldular ne zaman çıkacak bu çocuk diyor. avukatlığıma laf ediyor, aylar geçti çıkartamadınız, yapamıyorsunuz diyor. baba yüreği yangın tabi biz de genciz, haşarıyız, alev alev gözümüz anlamıyoruz. o bana bunu söyledikçe ben de ona yükleniyorum, adliye kapısından girmediğini, işlerin nasıl yürüdüğünü bilmediğini söylüyorum, sesimi yükseltiyorum. adı ahmet, ahnet amca. ben hiddetlendikçe o ağlıyor, burda perperişanım bu yaşımda un çuvalı taşıyıp hem kendine hem onub çocuklarına bakıyorum deyip hüngür hüngür ağlıyor. allah aşkına çıkarın oğlumu o suçsuz vallahi ona iftira ediyorlar diye feryad ediyor. ahmet amca, 60 yaşlarında. ben dde ona yükseldiğim için duygulanıyorum bu sefer üzülüyorum, helallik istiyorum. zirveye çıkan duygular ve hisler sönüyor yavaşça, birbirimize dua ederek kapatıyoruz telefonları. oğlunu çıkaracağız diyorum. buna karşılık 1000 lira borcu kalmış ahmet amcanın vallahi ödeyeceğim diyor.

günler günleri kovalıyor sonra. 2021’in tatlı bir eylülünde müvekkil tahliye oluyor. on ay içerde kaldıktan sonra. ahmet amcayla yıldızlarımız barışıyor, dakikalarca teşekkür edip dua ediyor bana. halen sesimi yükseltmiş olmanın mahçubiyetini yaşıyorum, vazifemiz diyorum ancak çıkarabildik. bizim unuttuğumuz 1000 lirayı birkaç hafta sonra gönderiyor.

müvekkilin yargılaması devam ediyor tabi. 2024’ün ocak ayına kadar sürüyor yargılama. atk raporları, tanık beyanları, bilirkişi raporları derken müvekkil beraat ediyor. hepimizn inandığı o gerçeği mahkemeler tasdik ediyor.

duruşma çıkışı heyecanla arıyorum müvekkili. beraat ettin osman diyorum, sevinçten ne yapacağını ne diyeceğini şaşırıyor. binbir dua binbir şükür cümlesi. binlerce kez teşekkür ediyor. onun teşekkürleri bitince araya giriyorum. osman diyorum, babanı aradım telefonu kapalıydı. abi diyor yutkunarak; babam sizlere ömür beş ay önce kaybettik, kanserden. yutkunma sırası bana geliyor. osman diyorum tekrar, bu haberi babana vermeyi öyle çok isterdim ki. oğlun masum ahmet amca mahkemeler de kanıtladı bunu demeyi çok isterdim. ben de diyor osman, ben de çok istersim abi. ama merak etme gidip mezarına söyleyeceğim, selamını ileteceğim abi. gözlerim sulanmaya başlıyor, birkaç saniye sessiz kalıyorum. osman diyorum, babanla çok kavga ettik çok dertli bir adamdı, ben her duruşmaya gidip geldiğimde bu anın hayalini kurdum, gururlanarak bize çok kızdın ama bak çocuğunub masumiyetini ortaya çıkardık işte diyeceğim günün hayalini kurdum, nasip değilmiş, nasip değilmiş.

birkaç içli cümleden sonea kapıyoruz telefonu. gözlerim boşlukta asılı kalıyor bir süre. en son iki yıl önce duyduğum o ses kafamın içinde yankılanıyor. hiç görmedim ahmet amcayı. ama tek bir kez bir ses o iki yılın ardından sadece adımla seslense işte bu ahmet amca derim tereddütsüz. öyle içime yerleşiyor o feryat dolu ses.

işte böyleymiş biraz hayat. belki bir boşluktur da sadexe biz bazı kısımlarını dolduruyoruzdur bir süre. bize birçok şeyin boş olduğunu birçok planın ve hayalin de nasıl boşa düşeceğini bir şekilde öğretiyormuş. naparsın bizim de yaşadığımız hayattır işte. zaman zaman birkaç dizede teselli aradığımız kocaman bir boşluk:

ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
mendilimde kan sesleri.
devamını gör...
4337.
geçmiş zamanlara hapsolan zihnimle yaşamaya çalışıyorum.
devamını gör...
4338.
gönlümün penceresini kapattım, sımsıkı çektim perdeleri, içeri bir dirhem ışık süzülmesin diye... bir küçük ışık hüzmesi beni yeniden baharlara inandırmasın diye... bilirim çünkü yine kış geleceğini yalancı baharın ardından... o yüzden sımsıkı kapat perdeleri...
devamını gör...
4339.
2024 girdiğinden beri hiçbir şey yolunda gitmiyor sözlük. mide bulantıları baş dönmeleri. halsizlik zaten. hastane hastane dolaştım. okulu aksattım. canımın derdine düştüm yaşamayı bıraktım. 4 martta endoskopim vardı devlette. ama o zamanı bekleyebilecek dermanım bile kalmamıştı. bugün oldum endoskopimi özel hastanede. ve sonuçta koca bir hiç. doktorum daha en başta psikolojik olabileceğini vurgulamıştı. ben inanmıyordum buna. kolay şeyler yaşamadığımın farkındayım ama durumu iyi yönetebildiğimi düşünüyordum. demek ki becerememişim. mide bulantımla baş başa kaldık nasıl kontrol edeceğimi hâlâ bilmiyorum. psikolog randevum gelene kadar zor günlerim devam edecek sanırım.
devamını gör...
4340.
zaman mefhumunu yitirip yeni bir sayfa çeviriyorum evrende; diğer tüm sayfaların açıldığıyla aynı günde. yeni, pürüzsüz ve tertemiz... daha evvel hiç yazılmamış gibi yapıyorum; tekrar tekrar doldurmuş olduğumu bilsem de. görüyorum; kelimeler kelimeleri eziyor, kirli cümleler birbirini boğuyor aynı sayfada... bedenimdeki yükleri atmalıyım önce; eskiye ait kirlenmiş ne varsa... sonra nasılsa tekrar tekrar doldururum. delik deşik ederim, kendim de dahil olmak üzere her şeyi... ne yaptığımı hiç bilmiyorum aslında. nasıl yaptığımı bilmiyorum. umut kesemi dolduracak bir şeyler yapıyor muyum? biliyorum; eksik kinayeler, gösterişsiz hayalet taklitleri ve abartılmış mütevazılıklarla dolduracağım zamansızlıkta donmuş kalan anlarımı. sayfa giderek kararıyor, özenle seçtiğim kelimelerim birbirlerini taciz ettikçe ruhum daha da acıyor ve hayatımın şarkısını duyamadan o melodinin hasretiyle sağır oluyor kulaklarım. o kadar yüzeysel, öyle olduğu gibi görünüyor ki her şey, yavaşça kısıyorum inatla yaşa diyen sesimi. sayfam karanlık, gözlerim kör, dilim lâl, aklım yorgun, bedenim statik, ruhum alabildiğine gri. kimdi bu diye soruyorum kendime. tüketip de hiç bir yere koyamadığım kimdi? görmek istediğin adam o muydu? zaman geçiyor... günler, saatler, dakikalar, saniyeler; tersine akan bir nehir gibi... ve her şey duruyor. sayfada sadece bir noktalık yer kalıyor. o tek noktalık yer bir başına bekliyor; boşluk... onlarca dolu görünen boşlukla yüklü sayfaya +1 ekleniyor ve ben bekliyorum... durağanlığa çapasını atmış hayatım sanki sadece bir nefes gibi. nefesimi tutuyorum sonra. içimde öylece büyüyen sonra çabucak yok olan hava için yeni bir nefese izin vermiyorum. bitiyorum... son noktalık yere yaraşır cinsten afili bir dokunuş yapmak istiyorum. yaşamımı çizdiğim kalemimin ucunun değişmiş olduğun görüyorum. incelmiş; daha az yazar, daha çok kırılıyor olmuş.





bugün, hangi günse o, işte bugün; olabildiğin kadar vardın diyerek keşkelere takılmadan, başladığım sayfaya dönerek sonlanabilmeyi umuyorum. ve belki tam da orada yeni nefesime kucak açarken beni bekliyor artık; biliyorum…
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim