normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
4761.
dün gece 2 dk dinden cikip girdim gibi oldu.
devamını gör...
4762.
(bkz: okuma kitabı)(bkz: karalama defteri) daha devam edeyim mi
devamını gör...
4763.
ya 2 haftadır mutlu mutlu takılıyordum. durduk yere yine mutsuzluk gelmeye başladı. manik atak mutlulukları mı nedir bu? gerçekten en büyük savaşım kendimle benim. mutsuz olmaya bi sebep de yok. kararında, az, öz fıstık gibi hayatın var be oğlum. niye mutsuz oluyorsun?
devamını gör...
4764.
ilkbahar'a özenen güzel bir sonbahar gününden selamlar! şükretme konusunu sanırım 6 aydır düşünüyorum. aslında bahsettiğim dilimizde sürekli olan "çok şükür iyiyim, şükür bugünlere" kavramından ziyade aslında senin bahsettiğin "şükretmeyi ne zaman bıraktım" konusu. tam sana "eskiden her şey; hayat, yaşadıklarımız daha kolaydı ve zorda kaldığımızda yetişecek ebeveynlerin şemsiyesi altındaydık. fark buradan dolayı kaynaklanıyor" gibi naçizane bir yorumda bulunacaktım. ama bulunamadım. :) nedense bir şey durdurdu beni. galiba yorumun biraz yüzeysel kaçtığını farkettim.
benim şükür konusu ile ilgili bugün itibari ile geldiğim nokta şurası elif hanım; her şey insanın üstüne üstüne gelirken gözlerimizi kalın bir perde ile örten bu olumsuzlukların hepsinden sıyrılıp bize nimet olarak verilmiş, zorlukların yanında hayatımızı daha çekilir kılan şeyleri görmek ve bunlara sahip olduğumuz için gerçekten minnet hissetmek. sanırım bu idrake varmak ve orada kalmak bize her saniye şükretme dürtüsünü kendiliğinden veriyor. :)
benim şükür konusu ile ilgili bugün itibari ile geldiğim nokta şurası elif hanım; her şey insanın üstüne üstüne gelirken gözlerimizi kalın bir perde ile örten bu olumsuzlukların hepsinden sıyrılıp bize nimet olarak verilmiş, zorlukların yanında hayatımızı daha çekilir kılan şeyleri görmek ve bunlara sahip olduğumuz için gerçekten minnet hissetmek. sanırım bu idrake varmak ve orada kalmak bize her saniye şükretme dürtüsünü kendiliğinden veriyor. :)
devamını gör...
4765.
sonunda o 3 zeytin ağacını gördüm, dediğin yerin 2 çekmece altındaydı yalnız. bana karaladığın mektupların iade kaşeleri dallarını örtmüştü ağaçların, biraz kenara çektim normale döndüler.
dün gece yine çok ışıklı şarkılara bürünmüş dolaşıyordun kalbimde / bi' dakka ya, kalbimi alıp gitmemiş miydin sen? her neyse... / sonra o şarkı çaldı, ben zeytin ağaçlarına baktım, çekmeceyi kapattım.
ses/in kesildi.
hangi şarkıydın sen sahi?
ah, doğru ya...
dün gece yine çok ışıklı şarkılara bürünmüş dolaşıyordun kalbimde / bi' dakka ya, kalbimi alıp gitmemiş miydin sen? her neyse... / sonra o şarkı çaldı, ben zeytin ağaçlarına baktım, çekmeceyi kapattım.
ses/in kesildi.
hangi şarkıydın sen sahi?
ah, doğru ya...
devamını gör...
4766.
şu günüme kadar sanki hiç var olmamış, hiç yaşamamış, hiç dünyada iz bırakmamış, hiç bir kalbe dokunmamış, hiç yaralamamış, ya da hiç yaralanmamış, hakkımda hiç bir şey bilinmemiş. gibi olsaydı nasıl olurdu acaba? ama hepimiz bu çöplükteyiz neticede. aslında tam olarak çöplük de sayılmaz. hatta bu dünyanın düz bir yer olduğu kanaatindeyim. sadece şuan bir-iki şey karalayasım var. ofiste otururken, içerinin sıcak havası birden-bire çok ağır bastı.
sıcaklıktan, sıcaktan nefret ederim. dün hastaydım ve ateşim vardı. yorgan altında donarken sıcağa aslında ihtiyaç duyacağım anların geldiğini gördüm. zaten bunu hep biliyordum, ama o an bu düşünce beni nefret, ya da sevgi beslediğim şeylerin bir gün tersine çıkma ihtimalini getirdi. sapmayacaksın. nötr olacaksın diye yorumladım kendime. nötrün ters anlamı nedir ki? pozitiv mi, negativ mi? aslında yüklü olan demek daha doğru olurdu. charged-uncharged(neutral). evet! kendini bir yükle dolmaktan soyutlayacaksın. o zaman erişebilirsin o hissten kurtulma özgürlüğüne.
ama yapacak bir şey yok, soğuk havayı, soğuğu seviyorum. sevgiden vaz geçmek kolay değil. bu yaklaşık 10-15 yıl okul ve üniversite boyunca bir çok insanın öğrendiği derstir. bazıları öğrenemez, bazıları çok erkenden öğrenir. ama en az 5-6 yılını alar bu dersin. 45 dakika derste oturamayan bir çocuk için çok uzun bir süre bu.
suicidal vs homicidal. guilty hero, pleasure. diğer terimler. bu nötr halini en fazla nereye kadar götüre bilirsin? aklıma fena düşünceler gelmiyor değil. mesela dün gece bir hayalime daha kavuştum. saat çok geç olduğu için yatıp-uyudum, ama ilk kez uzun aradan sonra saat 8-de yerimden kalkıp ofise geldim. nasıl demişti erdi kızgır; bu huzursuzluk meyvesini vermeli. evet verdi. sıra başka huzursuzluklarda.
fırsat kollamaktan anamız ağladı lan. yalanlar, değil insanlığa, kendilerine bile riyakar, ikiyüzlülük yapan insanları görüyorum her gün. görmezden gelerek kendime de onların kendilerine yaptığının aynısını yapıyorum. ama en azından ben yaptığımın farkındayım, bu onların da, benim de yararıma. o yüzden eğer vicdan denilen bir cisim, varlık, mevhum bende varsa, umarım çok rahattır. vicdanlı beni hayal edince zaten sadece bu yönden rahat duruyor. yıllarca gece uyuyamama sebebimi vicdanımla ilişkilendirirsem, sanırım kendi hayatıma son verirdim. ama bu pislikler yapmıyorsa, ben de yapmam galiba. en sonunda kim kazanacak ki?
sıcaklıktan, sıcaktan nefret ederim. dün hastaydım ve ateşim vardı. yorgan altında donarken sıcağa aslında ihtiyaç duyacağım anların geldiğini gördüm. zaten bunu hep biliyordum, ama o an bu düşünce beni nefret, ya da sevgi beslediğim şeylerin bir gün tersine çıkma ihtimalini getirdi. sapmayacaksın. nötr olacaksın diye yorumladım kendime. nötrün ters anlamı nedir ki? pozitiv mi, negativ mi? aslında yüklü olan demek daha doğru olurdu. charged-uncharged(neutral). evet! kendini bir yükle dolmaktan soyutlayacaksın. o zaman erişebilirsin o hissten kurtulma özgürlüğüne.
ama yapacak bir şey yok, soğuk havayı, soğuğu seviyorum. sevgiden vaz geçmek kolay değil. bu yaklaşık 10-15 yıl okul ve üniversite boyunca bir çok insanın öğrendiği derstir. bazıları öğrenemez, bazıları çok erkenden öğrenir. ama en az 5-6 yılını alar bu dersin. 45 dakika derste oturamayan bir çocuk için çok uzun bir süre bu.
suicidal vs homicidal. guilty hero, pleasure. diğer terimler. bu nötr halini en fazla nereye kadar götüre bilirsin? aklıma fena düşünceler gelmiyor değil. mesela dün gece bir hayalime daha kavuştum. saat çok geç olduğu için yatıp-uyudum, ama ilk kez uzun aradan sonra saat 8-de yerimden kalkıp ofise geldim. nasıl demişti erdi kızgır; bu huzursuzluk meyvesini vermeli. evet verdi. sıra başka huzursuzluklarda.
fırsat kollamaktan anamız ağladı lan. yalanlar, değil insanlığa, kendilerine bile riyakar, ikiyüzlülük yapan insanları görüyorum her gün. görmezden gelerek kendime de onların kendilerine yaptığının aynısını yapıyorum. ama en azından ben yaptığımın farkındayım, bu onların da, benim de yararıma. o yüzden eğer vicdan denilen bir cisim, varlık, mevhum bende varsa, umarım çok rahattır. vicdanlı beni hayal edince zaten sadece bu yönden rahat duruyor. yıllarca gece uyuyamama sebebimi vicdanımla ilişkilendirirsem, sanırım kendi hayatıma son verirdim. ama bu pislikler yapmıyorsa, ben de yapmam galiba. en sonunda kim kazanacak ki?
devamını gör...
4767.
bana akrep demesini seviyorum.
devamını gör...
4768.
fransa'da kruvasan varmis da banane.
devamını gör...
4769.
hayatimda iyiki var cunku onsuz buralar cok issiz ve karanlik. dokunusuyla her seye nese katiyor, gunes isigi gibi bir sey, arilarin surekli ona gelmesi tatliligindan olsa gerek.
devamını gör...
4770.
hayatta umursadığımız ne kadar çok şey var farkında mısınız?
bunların önem sırası aklınızda beliriyor mu bazen? biraz felsefik düşünelim, en çok önem arz eden şeyin aileniz olduğunu düşünün. bunu sevginizden dolayı mı yoksa toplumun genel bir çoğunluğunun söyleyeceği ilk şey olduğu için mi düşünüyorsunuz? demem o ki toplumun bize dayattığı düşünce skalası bizi şekillendirmenin yanı sıra bazen hüzne boğuyor olabilir mi? toplumun genel algısına göre aile: yuva, sıcaklık, huzur demek. baba ise evin direği konumunda. peki ya bu değer yargıları farklı biçimde olsaydı, görmek isteyeceğimiz ilgi, sevgi ve tutum aynı olur muydu?
bilemeyeceğim, insan tek başına dünyada küçücük bir noktayı kapsar. lakin hareketlerinde o nokta kendini büyük bir dünyaya dönüştürür ya da öyle zanneder. çok fazla umursadığımız ve uğruna kafa yorduğumuz şey bizim kapladığımız alanı değiştirmeyecek. statü olarak yükselebiliriz lakin koşuşturma ve telaşemiz hep bizimle kalacak ve çoğu zaman sadece bizi ilgilendirecek. bizimle hareket edecek ve bizimle son bulacak...
bunların önem sırası aklınızda beliriyor mu bazen? biraz felsefik düşünelim, en çok önem arz eden şeyin aileniz olduğunu düşünün. bunu sevginizden dolayı mı yoksa toplumun genel bir çoğunluğunun söyleyeceği ilk şey olduğu için mi düşünüyorsunuz? demem o ki toplumun bize dayattığı düşünce skalası bizi şekillendirmenin yanı sıra bazen hüzne boğuyor olabilir mi? toplumun genel algısına göre aile: yuva, sıcaklık, huzur demek. baba ise evin direği konumunda. peki ya bu değer yargıları farklı biçimde olsaydı, görmek isteyeceğimiz ilgi, sevgi ve tutum aynı olur muydu?
bilemeyeceğim, insan tek başına dünyada küçücük bir noktayı kapsar. lakin hareketlerinde o nokta kendini büyük bir dünyaya dönüştürür ya da öyle zanneder. çok fazla umursadığımız ve uğruna kafa yorduğumuz şey bizim kapladığımız alanı değiştirmeyecek. statü olarak yükselebiliriz lakin koşuşturma ve telaşemiz hep bizimle kalacak ve çoğu zaman sadece bizi ilgilendirecek. bizimle hareket edecek ve bizimle son bulacak...
devamını gör...
4771.
su iciyorum, gozlerim kapali. kahve iciyorum, yuregim yarali. evet.
devamını gör...
4772.
kafayı az daha dağıtayım topladığıma değsin.
devamını gör...
4773.
dört bir yanı aynalarla kaplı oldukça tuhaf bir asansörün içindeyim. sırtımda kocaman bir çello, yanımda neden orada olduğunu anlayamadığım turuncu saçlı bir cüce var. hızla aşağı iniyoruz. sol kolum demirden yapılmış, kemikleri seçilebilen sağ kolum olması gerekenden daha ince görünüyor. saçlarım küçük bir kız çocuğu gibi iki yandan örülü. nihayet asansör zemine iniyor ve dışarı çıkıyoruz. dönüp baktığımda içinden çıktığımız gökdelenin bulutlara değdiğini ve kaybolduğunu görüyorum. muhtemelen dünyanın en yüksek binası bu. dışarıda çok büyük bir meydan var. kalabalık. çelloyu çantasından çıkartıp meydanın tam orta yerinde çalmaya başlıyorum. insanlar beni dinlemek için yavaş yavaş etrafımda toplanmaya başlıyor. cüce elinde bir kese ile çemberin içindeki bütün insanlardan para topluyor. işi bitip yanıma geldiği an çalmayı bırakıyorum ve herkes telaşlı bir şekilde koşarak oradan uzaklaşıyor. kısa bir sürede etrafta tek bir kişi bile gözükmüyor. çember dağılıp koca meydanın orta yerinde cüce ile baş başa kalıyoruz. kesenin içindeki paraları yere boşalttığımız anda mor bir kamyon yanımıza geliyor. durduğu yerde hızla çoğalan paraları kamyonun damperine yükledikten sonra kamyona binip oradan uzaklaşıyoruz. şoför koltuğunda turuncu saçlı cüce, gidiyoruz. uçsuz bucaksız bir sahile varıyoruz. tam karşımızda küçük bir ada var. kamyonun damperindeki dağ kadar yüksek paranın tamamını denize boşaltıyoruz. sular kararmaya başlıyor. siyaha boyanan denizi gören cüce ulumaya başlıyor. sesini duyan bir grup kurt yanımıza geliyor ve bana hiç dokunmadan turuncu saçlı cüceyi parçalayarak yemeye başlıyorlar. üzerimdeki gömleği çıkartıp dikenlerimi gösteriyorum ve tüm kurtlar teker teker devrilip ölmeye başlıyor. hepsinin karnını deşiyorum ve kanlarını yüzüme sürüyorum. içlerinden birinin içinden çıkan anahtarı cebime atıyorum. çelloyu suya bırakıp yayını kullanarak adaya doğru ilerliyorum zifiri karanlık denizin üzerinde. adaya varıyorum ve üç katlı ahşap bir konağın bahçesindeyim. her yanı kurumuş ağaçlarla dolu bahçeyi geçip kapıya geliyorum. cebimdeki anahtarı kullanıp kilidi açarak içeri giriyorum. içeride yaşlı bir kadın sallanan sandalyede oturuyor. sincap ve fareye benzer bir yüzü var. bir şeyler fısıldıyor. eğilip dinliyorum onu. "adaların hepsine uğra, adaları fethet, bütün adaları geç ve sonra oraya git, doğru yere; ada'ya..." ne demek istediğine anlam veremiyorum. hemen yanında üzerinde içi su dolu bir sürahi ve bardak olan masa var. masadaki bardağa su doldurup içiyorum. sonra bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha... bir türlü boşalmayan sürahiye inat bardağı doldurup içmeye devam ediyorum...
uyanıyorum, mesanemde şiddetli bir baskı. tuvalete gitmem gerek!
uyanıyorum, mesanemde şiddetli bir baskı. tuvalete gitmem gerek!
devamını gör...
4774.
kerem akturkoglu adamdir. evet.
devamını gör...
4775.
donan ruhuma atsalar ipek kaftan, nicedir dinmez içimdeki donukluk…
devamını gör...
4776.
nereye gittiğini bilen insana dünya yol verir.
epiktetos
devamını gör...
4777.
sözlük koridorlarında uzun eşek oynuyorlar.
devamını gör...
4778.
fuar.
kitap fuarında çalışmak yorucu fakat eşsiz bir deneyim. farklı bir sürü işte çalıştım, işin içindeyken belki yorucu bıktırıcı geliyor ama ne değerli olduğunu sonradan anlıyorsun her şey çok güzel. ya da ben yaşamayı çok seviyorum.
bilemeyeceğim.
gelen çocukların hepsi çok eğlenceli, çok komikler. bir sürü çocuğun ismi ömer. ya da eymen. furya bu herhalde. gelip gidiyorlar, kolay gelsin diyen tek kişi çocuklar oluyor. insanlar büyüdükçe nezaketleri ve düşüncelilikleri azalmış. çocuklar çok düşünceli. cebindeki son otuz lira ile ablasına kitap alan bir sürü çocuk geldi. duygulandım. benim kardeşim olsa o da aynısını yapardı, canım o benim. daha da küçükleri de geliyor, konuşmayı yeni öğrenmiş. bildiği bir çocuk şarkısını söylüyorum, ‘yabancı biri de bu şarkıyı biliyor’ diye şaşkınlıktan ağzı açık kalıp annelerine dönüyorlar. çok tatlılar. insanları böyle, stant arkasından izlemek, konuşmalarına, tarzlarına, düşüncelerine şahitlik etmek güzel. farklı hayatlar görmek, tanımak, tanımlayabilmek, gözlemleyebilmek eşsiz.
siyaset ya da sanat gibi konularda yarım saat kitleyen oluyor. bu konularda uzman olunca muhabbet koyu oluyor. herkese kitap öneriyorum. sanırım bir uzun hikaye’yi okuduğum günden beri bir kitapçım olsun isteyişim ve bir arkadaşımın kitapçıda çalıştığını söylediğinde imrenişimle birleşince bu işe isteğim tekrar nüksetti. tanımadığım, ismini bile bilmediğim insanlarla muhabbet etmek çok güzel.
tam saçma bir şey düşünürken tanıdık bir yüz gözümün önünden geçiyor, bakıyorum. tanıdığım birilerinin geldiği çok oluyor. bazen de tanıdığım birine çok benziyor.
misal dedeme benzeyen biri geldi durdu kitapların önünde. aynı onun gibi kaşları upuzun, saçsız başı, bir şey incelerken dudaklarını kıpırdatıyordu. dedemi o kadar çok özledim ki, sözümü tutamayışım beni her gün kahrediyor. adama bakakaldım. az daha ağlayacaktım önümdeki dedeyi izlerken. beş dakika dikmiş gözlerimi bakmışım, dede sonunda kafasını kaldırıp gülümseyince gerçekliğe döndüm. dedemi çok özledim. o adamı ise tanımıyormuşum. keşke tanıdığım biri gelse.
kısacası..
öyleli.
kitap fuarında çalışmak yorucu fakat eşsiz bir deneyim. farklı bir sürü işte çalıştım, işin içindeyken belki yorucu bıktırıcı geliyor ama ne değerli olduğunu sonradan anlıyorsun her şey çok güzel. ya da ben yaşamayı çok seviyorum.
bilemeyeceğim.
gelen çocukların hepsi çok eğlenceli, çok komikler. bir sürü çocuğun ismi ömer. ya da eymen. furya bu herhalde. gelip gidiyorlar, kolay gelsin diyen tek kişi çocuklar oluyor. insanlar büyüdükçe nezaketleri ve düşüncelilikleri azalmış. çocuklar çok düşünceli. cebindeki son otuz lira ile ablasına kitap alan bir sürü çocuk geldi. duygulandım. benim kardeşim olsa o da aynısını yapardı, canım o benim. daha da küçükleri de geliyor, konuşmayı yeni öğrenmiş. bildiği bir çocuk şarkısını söylüyorum, ‘yabancı biri de bu şarkıyı biliyor’ diye şaşkınlıktan ağzı açık kalıp annelerine dönüyorlar. çok tatlılar. insanları böyle, stant arkasından izlemek, konuşmalarına, tarzlarına, düşüncelerine şahitlik etmek güzel. farklı hayatlar görmek, tanımak, tanımlayabilmek, gözlemleyebilmek eşsiz.
siyaset ya da sanat gibi konularda yarım saat kitleyen oluyor. bu konularda uzman olunca muhabbet koyu oluyor. herkese kitap öneriyorum. sanırım bir uzun hikaye’yi okuduğum günden beri bir kitapçım olsun isteyişim ve bir arkadaşımın kitapçıda çalıştığını söylediğinde imrenişimle birleşince bu işe isteğim tekrar nüksetti. tanımadığım, ismini bile bilmediğim insanlarla muhabbet etmek çok güzel.
tam saçma bir şey düşünürken tanıdık bir yüz gözümün önünden geçiyor, bakıyorum. tanıdığım birilerinin geldiği çok oluyor. bazen de tanıdığım birine çok benziyor.
misal dedeme benzeyen biri geldi durdu kitapların önünde. aynı onun gibi kaşları upuzun, saçsız başı, bir şey incelerken dudaklarını kıpırdatıyordu. dedemi o kadar çok özledim ki, sözümü tutamayışım beni her gün kahrediyor. adama bakakaldım. az daha ağlayacaktım önümdeki dedeyi izlerken. beş dakika dikmiş gözlerimi bakmışım, dede sonunda kafasını kaldırıp gülümseyince gerçekliğe döndüm. dedemi çok özledim. o adamı ise tanımıyormuşum. keşke tanıdığım biri gelse.
kısacası..
öyleli.
devamını gör...
4779.
burada bir yazar var. * her şeyi bakın ama sadece ben değil sözlükteki her şeyi üzerine alınıyor. her mesele onunla ilgili, herkesler onun derdinde hatta güneş bile onun hatrına dönüyor. * normalde çok dikkatimi çekmez de bir tartışmada muhattabım o değilken, olayın seyrinden haberi de yokken sırf açık bulduğunu düşünerek nick altıma yaz ehihi diye laflar sokmaya çalışınca fark ettim. neyse en sıkı takipçim de olduğu için sözde bilgi, özde kopyala yapıştır bilgilerle bezenmiş. *
tamam tatlım, tamam canım, en bilgili, en cool, en havalı, en çok ilgi sensin. herkesler sana bayılıyor. en büyük hayranın da benim. *
tamam tatlım, tamam canım, en bilgili, en cool, en havalı, en çok ilgi sensin. herkesler sana bayılıyor. en büyük hayranın da benim. *
devamını gör...
4780.
ben kimseyi karalamam aga. evet.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2