orsalesta anafor
başlık "baron de jomini" tarafından 27.03.2021 21:33 tarihinde açılmıştır.
nickaltı sahibi yazar profili: orsalesta anafor
21.
iade-i nickaltına karşıymış. buna güvenerekten mesaj alımını kapatıp sövüp kaçacağım.
devamını gör...
22.
bezgin sabahlara uyanmaktan öte, haydi aydınlık günlere, haydi güzel günlere doğum günün kutlu olsun.
devamını gör...
23.
doğum günün kutlu olsun dediğim başlıktır.
çok hoşuma gitti 14 ekimde bana da böyle başlık açın.
çok hoşuma gitti 14 ekimde bana da böyle başlık açın.
devamını gör...
24.
25.
devamını gör...
26.
sözlüğün aşırı zeki yazarlarından biri. harcanıyor buralarda. ciddi diyorum bak. tam bir kafa sözlük yazarı. zekasından aşırı faydalanıyoruz. geçenlerde ukdeyi parçaladık hatta. atomdan hallice.
devamını gör...
27.
latincesi rofana atselasro. yine bir şeye benzemedi.
devamını gör...
28.
gitti mi ne yaptı bu?
devamını gör...
29.
yorumları ve içeriği dolu dolu bilgi tanımlarıyla, benim ve buradaki bilginin hakkını veren yazarlar için, yüreğinin cennetini açan; rengarenk bir çiçek.
devamını gör...
30.
sevdiğim yazarlardan.
hani diyorsunuz ya "niye bilgi başlıkları görmüyoruz? niye düzgün tanımlar girmiyor kimse?" diye; bu yazar giriyordu mesela. okuyor muydunuz? yoksa "adını ilk kez görüyorum" diyenlerden misiniz? magazinsel hareketler yapmadığı için olsa gerek, pek de göze batmıyor değil mi? maksadımız üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi diye düşünüyor insan böyle ortamlarda...
kendisiyle başlıca ortak paydamız bilim. arada sohbet ederiz ama öyle bilime gömülüp sıkıcılaşmayız. her telden çalabiliriz. bir ara kızdırmışım onu farkında olmadan ve istemeden, başka bazı yazarlara da yaptığım gibi... konuştuk, anlaştık, hallettik çünkü dinlemeyi ve "neden yaptın?" sorusunun kafasındakinden farklı bir cevabı olabileceğini bilen biri. kendi düşündüğüne inanıp yargılamaya devam etmek yerine, beni dinlemeyi tercih ettiği için bir kez de buradan teşekkür ederim kendisine.
aşırı özel bir durum olmadıkça nickaltı yazılarını çok uzatmayı sevmem. o nedenle kısa keseceğim. küstürmeyin böyle yazarları lütfen. başlarda "kim giderse gitsin. geride kalanlar sözlüğe yeter" dersiniz ama bir grup yazar vardır ki onların tamamı gittiğinde ortam malum sözlüğe döner ve hepiniz "keşke o eski yazarlar gitmeseydi. zamanında sözlüğe küstürdüler" dersiniz. geç olmadan kıymetini bilin insanların.
hani diyorsunuz ya "niye bilgi başlıkları görmüyoruz? niye düzgün tanımlar girmiyor kimse?" diye; bu yazar giriyordu mesela. okuyor muydunuz? yoksa "adını ilk kez görüyorum" diyenlerden misiniz? magazinsel hareketler yapmadığı için olsa gerek, pek de göze batmıyor değil mi? maksadımız üzüm yemek mi yoksa bağcıyı dövmek mi diye düşünüyor insan böyle ortamlarda...
kendisiyle başlıca ortak paydamız bilim. arada sohbet ederiz ama öyle bilime gömülüp sıkıcılaşmayız. her telden çalabiliriz. bir ara kızdırmışım onu farkında olmadan ve istemeden, başka bazı yazarlara da yaptığım gibi... konuştuk, anlaştık, hallettik çünkü dinlemeyi ve "neden yaptın?" sorusunun kafasındakinden farklı bir cevabı olabileceğini bilen biri. kendi düşündüğüne inanıp yargılamaya devam etmek yerine, beni dinlemeyi tercih ettiği için bir kez de buradan teşekkür ederim kendisine.
aşırı özel bir durum olmadıkça nickaltı yazılarını çok uzatmayı sevmem. o nedenle kısa keseceğim. küstürmeyin böyle yazarları lütfen. başlarda "kim giderse gitsin. geride kalanlar sözlüğe yeter" dersiniz ama bir grup yazar vardır ki onların tamamı gittiğinde ortam malum sözlüğe döner ve hepiniz "keşke o eski yazarlar gitmeseydi. zamanında sözlüğe küstürdüler" dersiniz. geç olmadan kıymetini bilin insanların.
devamını gör...
31.
yazdığı bir giri beni üzdü.
fakat bir şeyler yapma gereği duyup bunun aksine işleyen bütün süreçlerin farkında olmak çok iyi bir başlangıç noktası bence. yıkımın göbeğinden başlamak yani. küçük küçük düzeltmek. bebek adımlarıyla tekrardan başlamak. kendi biyolojik varlığını sonlandırma isteği hayatı bu kötü haliyle kabullenmek olabilir. aslında hayatın iyileştirilmesi gerekiyor. biz doğarız ve bir şeylerin ters gittiğini anladığımızda çok büyümüş oluruz. bütün aydınlanmalar çok gecikmiştir ama anca bi şeylere geç kaldığımızı fark ettiğimizde akışı değiştirebilecek gücün nerede olduğunu düşünürüz.
"hayatı iyileştirmek" fikri soyut bir zırva değildir; bilakis netliğe ihtiyaç duyan, vakit isteyen müthiş bir eğlencedir. sana verilenle yetinmeyecek olduğun bilgisi çok görünür bir yerde duruyor; avam bunun hırs olduğunu söyler... hırs kadar insanı azdıran pek az şey vardır oysa.
"her ne kadar inatçı bir insan olsam da umutlarımın kırılması ve her günün daha kötüye gitmesi acaba beni ölüme mi sürüklüyor diye düşünüyorum. 5 sene önce başaramadığım işi ve hatta bu senenin ortasında koronanın başaramadığı ölüm işini acaba bu yılın sonunda mı halledeceğim? merak ediyorum neler olacağını." demişsiniz... biyolojik varlığınızı sonlandıramamak başarısızlık değildir; bilakis biyolojik varlığınızı sonlandırabileceğiniz bilgisini böylesine yürekli bir hamleyle kabullenmek başarıdır. öyle derinden gelen bir yaşama isteğidir ki bu, kaldıramadığını hissettiğin an maruz kaldıklarınla değil, erişemediklerinle sınanıp sanki yaşamaya layık olmadığını sanır insan. oysa mesele bence şu; "kendini ait hissettiğin hale dönüşememek." yani biyolojik varlığını sonlandırmamak ama sonlandırabilecek olmayı düşünmek yüksek bir kişisel saygıyı gerektiriyor. biyolojik varlığını sonlandırırsan sadece kaybetmiş olacaksın. ama bu fikirle yaşamayı öğrenir, o büyük siyah köpeği eğitip azıcık başını okşarsan daha da güçleneceksin. bir keresinde; "insanlar bir defa kendilerini öldürmeyi düşündüklerinde bu fikri bir daha asla unutamazlar" diye bir şey okumuştum. bu fikir senin kaybetmişliğinle, başaramamışlığınla ilgili değil sevgili kardeşim. bu fikir bilakis içsel olarak hissettiğin o değere erişememenle ilgili. muhtemelen kendine öyle yüksek bir yerden saygı duyuyorsun ki kendini başarı ya da başarısızlık kategorilerinde değerlendiriyorsun. başarının keskinliği dışında seni tatmin edecek hiçbir şey olmadığı bilgisi çok görünür oluyor böylece. çünkü yüreğindeki iştahı doyuramayan nesne gün geçtikçe değersizleşirken ona ve ondan yansıyan tarafına daha da yabancılaşmak, yabancılaşarak her şeye biraz daha uzaklaşmak çok yorucu ve bitmezmiş gibi geliyor biliyorsun.
yazdığın şu kısım bilakis kendini bile hizaya çekecek kadar güçlü, ötekinin ne sandığıyla çok ilgisiz, kendini tanımlama hürriyetinden vazgeçmemiş olduğunu, söylediğinin aksine hala umudun olduğunu, hatta bu umuttan başka hiçbir şeyin olmadığını içsel olarak bildiğini kanıtlıyor; "bugüne kadar kendini geliştirmemenin bedelini çok ağır ödeyeceğim zamanı gelince. ciddi anlamda umutlarım kırılmış durumda. gerek hastalığım gerek aile yaşantım hayatımı mahvetti. yetenekli biriyken yeteneklerini kullanamayan ve nasıl kullanacağını bilemeyen birine dönüştüm. bugünleri nasıl hayal ediyordum nasıl oldu. dünyayı kurtarmayı düşünürken kendimi kurtaramıyorum daha. bu meslekte de iş yok maalesef ve bunu bilerek girdim. pişman mıyım? zerresi yok ama kendimi geliştirememe pişmanlığı içimi yıkıp geçiyor."
hayat bizzat mahvedilmesi gereken bir şeydir. müthiş bir hikaye için bir şeylerin parçalanması, yıkılması, değişmesi gerekir. yeni; "ben"in tanımı için eskinin tümden sahneden çekilmesidir bu. bi nevi doğum sancısı. öyle kıymetli ki. öyle nadir ki. nadir olmasının sebebi bunların bilincinde olman. son derece net, romantizme kapılmadan, ihtimal dahilindeki sonu bile korkusuzca beyan ederek, gizlemeden, yaralarından kaçmadan, onların üzerini örtmeden anlatabilmek çok yüksek bir içsel saygıyı gösteriyor.
"yetenekli biriyken yeteneklerini nasıl kullanacağını bil-e-meyen birine dönüştüm." demişsin. aslında yeni başlangıç noktanın neresi olduğunun bildiğinin ifşasıdır bu cümlecik. böylesine bir itiraf metninde yeteneklerinden bahsediyorsan örtük bir şekilde kendine olan inancının kökünü de gösteriyorsun. "artık eskisi gibi" olmayan, paslanmış yeteneklerin eğer tümden gitseydi bu detay aklına gelmezdi. anmazdın bile. başka başka nedenler sunardın. belki de pası kiri temizlemekle başlamak gerekir.
aile bazen hakikaten yük olabiliyor. ama pamuklar içinde büyütülmüş bir prens ya da prensesin ilgi çekici bir hikayesi yoktur. bütün kahramanların müthiş yaraları vardır. bütün büyük hamlelerin kökü çok derinlerde, çok diplerde, çok karanlıklarda saklanır. boşluk kök tutmaz. dibi görmek bir nimettir. bir şanstır.
"dünyayı kurtarmayı düşünürken kendimi kurtaramıyorum daha," cümlense ise beni çok heyecanlandırdı. büyük kelimeleri, büyük kelimelerden yaratılmış cümleleri çok ciddiye alırım. dil tarafından benimsenmiş bütün cümleler gerçekleşmek için hazırda bekler sanki. ben naçizane kendine çok ama çok saygı duyan, kendinden beklentisi çok yüksek olan biri olduğunu düşünüyorum. tanımıyorum seni ama buradaki yara bence dış dünyanın sende açtığı bir yara değil, senin kendine biçtiğin role şuan için uygun olmamanın yarası belki yaşadığın. cümlelerindeki netlik, edebiyattan, romantizmden uzaklık, ağlamadan, sızlanmadan, dan dun meseleye girişmen ne kadar ciddi, ne kadar gerçek ve aslında kendinin ne kadar yüksek bir bilinçle farkında olduğunu gösteriyor.
demişsin ki; "çok uzun zamandır yalnız ve tek başına hissediyorum zaten. şimdiyse bunun geçeceğine dair ümidim de kalmadı. çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak sıkıyor canımı ya neyse. sonuçta bir gün bu hayat bitecek. ya kendi ellerimle ya da doğal yollarla."
biyolojik varlığını sonlandırmayacağını, kendine kıymayacağını biliyoruz. çok zeki biri olduğun belli. cümlelerindeki keskinlikten belli. nasıl göründüğünü asla umursamayışından belli. derdinin sorumluluğunu alışındaki cevvallikten belli. bu intihar meselesi muhtemelen senin kendini tahrik edip harekete geçmek için geçici bir süreliğine kullandığın küçük şefkat tokadın. "hak ettiğin gibi ol yoksa seni yok ederim" diyosun kendine. kendini mevcut durumundan kurtulmak için yine kendini yok etmekle tehdit ediyorsun. kimseyi cezalandırmıyosun. kimseyi suçlamıyorsun. kimseyi işaret etmiyorsun. büyük bir; "ben" var ve o ben'i ayağa kaldırmak, tekrar inşa etmek için direniyosun. sen gerçekten direniyosun. pes etmiş, vazgeçmiş değilsin. hiçbir ötekiye ihtiyaç duymadan ve yakınmadan bütün sorumluluğu kendi üzerine alıyorsun. o sorumluluk yorucu olunca ve biraz soluklanmak isteyince zamanın geçmiş, bi şeylere gecikmiş olduğunu düşünüp üzülüyorsun muhtemelen. gücün büyüleyici. bir yabancıya bu kadar net konuşulmaz ama gerçekten gücün büyüleyici. o küçücük cümlelerdeki netlik, kendinden eminlik, öz-saygı nadiren görülür.
"çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak sıkıyor canımı" demişsin. insanlar savrulur ve buna; "yaşamak" der. oysa günü planlamak bile kurtarıcı olabilir. yeteneklerine çok güveniyorsun ve şunu neredeyse bütün seçkinler bilir; yetenek tembelleştirir. yeteneğin doğal hali durağandır. o bir cevher olarak durur. işlendikçe hareket kazanır. üzerine çalıştıkça sıkıştığı bedeni benimser. günün sonunda yeteneğin nazlı bir delilikten ötede sistemli bir şekilde üretebilen, amaca çok hizmet eden keskin bir kılıca dönüşür. senin olduğunu kabullenir. senin derini, kanını, etini, kemiğini, dilini, gözlerini benimser. senden ayrı bir parça gibi hareket etmekten bıkar ve teslim olur. sadece biraz daha direnmek lazım.
müthiş bir öz saygı gördüm o küçücük metinde; seni tanımıyorum haddimi aşmışsam lütfen bağışla fakat inan ki yaşadığın şey muhtemelen senin tarafından görülme çabası. onu geçiştirme. mutsuzsan mutsuzluğu kabullen. kabullenilen her şey insana secde eder. direnmez artık. başka ihtimal yaramaz. kabullen ve sonra değiştir. reddederek değiştirilemez. değiştirmek bir kabulün sonrasında gerçekleşir. inan ki böyle.
umarım ait hissettiğin; "ben"in kazanır bu savaşı. içsel olarak derin bir saygı duyduğun o öteki tarafına şefkatle sarıl. onun senin tarafından doğrulmaya, senin de onu şimdiki halinden korumaya ihtiyacı var. sen ve ben savaşıyorsunuz. sen, o çok saygı duyduğun ben'in sancıyan bereketli karnısın. sessizce öl ve kahkahalarla doğ. sadece bir kere doğup bir kere ölemeyecek kadar eşsiz mahluklarız. niçe der ki; "bir yer ki sevgili kardeşim orada artık sevemiyorsun, oradan çekip gitmeli."
başarılar.
fakat bir şeyler yapma gereği duyup bunun aksine işleyen bütün süreçlerin farkında olmak çok iyi bir başlangıç noktası bence. yıkımın göbeğinden başlamak yani. küçük küçük düzeltmek. bebek adımlarıyla tekrardan başlamak. kendi biyolojik varlığını sonlandırma isteği hayatı bu kötü haliyle kabullenmek olabilir. aslında hayatın iyileştirilmesi gerekiyor. biz doğarız ve bir şeylerin ters gittiğini anladığımızda çok büyümüş oluruz. bütün aydınlanmalar çok gecikmiştir ama anca bi şeylere geç kaldığımızı fark ettiğimizde akışı değiştirebilecek gücün nerede olduğunu düşünürüz.
"hayatı iyileştirmek" fikri soyut bir zırva değildir; bilakis netliğe ihtiyaç duyan, vakit isteyen müthiş bir eğlencedir. sana verilenle yetinmeyecek olduğun bilgisi çok görünür bir yerde duruyor; avam bunun hırs olduğunu söyler... hırs kadar insanı azdıran pek az şey vardır oysa.
"her ne kadar inatçı bir insan olsam da umutlarımın kırılması ve her günün daha kötüye gitmesi acaba beni ölüme mi sürüklüyor diye düşünüyorum. 5 sene önce başaramadığım işi ve hatta bu senenin ortasında koronanın başaramadığı ölüm işini acaba bu yılın sonunda mı halledeceğim? merak ediyorum neler olacağını." demişsiniz... biyolojik varlığınızı sonlandıramamak başarısızlık değildir; bilakis biyolojik varlığınızı sonlandırabileceğiniz bilgisini böylesine yürekli bir hamleyle kabullenmek başarıdır. öyle derinden gelen bir yaşama isteğidir ki bu, kaldıramadığını hissettiğin an maruz kaldıklarınla değil, erişemediklerinle sınanıp sanki yaşamaya layık olmadığını sanır insan. oysa mesele bence şu; "kendini ait hissettiğin hale dönüşememek." yani biyolojik varlığını sonlandırmamak ama sonlandırabilecek olmayı düşünmek yüksek bir kişisel saygıyı gerektiriyor. biyolojik varlığını sonlandırırsan sadece kaybetmiş olacaksın. ama bu fikirle yaşamayı öğrenir, o büyük siyah köpeği eğitip azıcık başını okşarsan daha da güçleneceksin. bir keresinde; "insanlar bir defa kendilerini öldürmeyi düşündüklerinde bu fikri bir daha asla unutamazlar" diye bir şey okumuştum. bu fikir senin kaybetmişliğinle, başaramamışlığınla ilgili değil sevgili kardeşim. bu fikir bilakis içsel olarak hissettiğin o değere erişememenle ilgili. muhtemelen kendine öyle yüksek bir yerden saygı duyuyorsun ki kendini başarı ya da başarısızlık kategorilerinde değerlendiriyorsun. başarının keskinliği dışında seni tatmin edecek hiçbir şey olmadığı bilgisi çok görünür oluyor böylece. çünkü yüreğindeki iştahı doyuramayan nesne gün geçtikçe değersizleşirken ona ve ondan yansıyan tarafına daha da yabancılaşmak, yabancılaşarak her şeye biraz daha uzaklaşmak çok yorucu ve bitmezmiş gibi geliyor biliyorsun.
yazdığın şu kısım bilakis kendini bile hizaya çekecek kadar güçlü, ötekinin ne sandığıyla çok ilgisiz, kendini tanımlama hürriyetinden vazgeçmemiş olduğunu, söylediğinin aksine hala umudun olduğunu, hatta bu umuttan başka hiçbir şeyin olmadığını içsel olarak bildiğini kanıtlıyor; "bugüne kadar kendini geliştirmemenin bedelini çok ağır ödeyeceğim zamanı gelince. ciddi anlamda umutlarım kırılmış durumda. gerek hastalığım gerek aile yaşantım hayatımı mahvetti. yetenekli biriyken yeteneklerini kullanamayan ve nasıl kullanacağını bilemeyen birine dönüştüm. bugünleri nasıl hayal ediyordum nasıl oldu. dünyayı kurtarmayı düşünürken kendimi kurtaramıyorum daha. bu meslekte de iş yok maalesef ve bunu bilerek girdim. pişman mıyım? zerresi yok ama kendimi geliştirememe pişmanlığı içimi yıkıp geçiyor."
hayat bizzat mahvedilmesi gereken bir şeydir. müthiş bir hikaye için bir şeylerin parçalanması, yıkılması, değişmesi gerekir. yeni; "ben"in tanımı için eskinin tümden sahneden çekilmesidir bu. bi nevi doğum sancısı. öyle kıymetli ki. öyle nadir ki. nadir olmasının sebebi bunların bilincinde olman. son derece net, romantizme kapılmadan, ihtimal dahilindeki sonu bile korkusuzca beyan ederek, gizlemeden, yaralarından kaçmadan, onların üzerini örtmeden anlatabilmek çok yüksek bir içsel saygıyı gösteriyor.
"yetenekli biriyken yeteneklerini nasıl kullanacağını bil-e-meyen birine dönüştüm." demişsin. aslında yeni başlangıç noktanın neresi olduğunun bildiğinin ifşasıdır bu cümlecik. böylesine bir itiraf metninde yeteneklerinden bahsediyorsan örtük bir şekilde kendine olan inancının kökünü de gösteriyorsun. "artık eskisi gibi" olmayan, paslanmış yeteneklerin eğer tümden gitseydi bu detay aklına gelmezdi. anmazdın bile. başka başka nedenler sunardın. belki de pası kiri temizlemekle başlamak gerekir.
aile bazen hakikaten yük olabiliyor. ama pamuklar içinde büyütülmüş bir prens ya da prensesin ilgi çekici bir hikayesi yoktur. bütün kahramanların müthiş yaraları vardır. bütün büyük hamlelerin kökü çok derinlerde, çok diplerde, çok karanlıklarda saklanır. boşluk kök tutmaz. dibi görmek bir nimettir. bir şanstır.
"dünyayı kurtarmayı düşünürken kendimi kurtaramıyorum daha," cümlense ise beni çok heyecanlandırdı. büyük kelimeleri, büyük kelimelerden yaratılmış cümleleri çok ciddiye alırım. dil tarafından benimsenmiş bütün cümleler gerçekleşmek için hazırda bekler sanki. ben naçizane kendine çok ama çok saygı duyan, kendinden beklentisi çok yüksek olan biri olduğunu düşünüyorum. tanımıyorum seni ama buradaki yara bence dış dünyanın sende açtığı bir yara değil, senin kendine biçtiğin role şuan için uygun olmamanın yarası belki yaşadığın. cümlelerindeki netlik, edebiyattan, romantizmden uzaklık, ağlamadan, sızlanmadan, dan dun meseleye girişmen ne kadar ciddi, ne kadar gerçek ve aslında kendinin ne kadar yüksek bir bilinçle farkında olduğunu gösteriyor.
demişsin ki; "çok uzun zamandır yalnız ve tek başına hissediyorum zaten. şimdiyse bunun geçeceğine dair ümidim de kalmadı. çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak sıkıyor canımı ya neyse. sonuçta bir gün bu hayat bitecek. ya kendi ellerimle ya da doğal yollarla."
biyolojik varlığını sonlandırmayacağını, kendine kıymayacağını biliyoruz. çok zeki biri olduğun belli. cümlelerindeki keskinlikten belli. nasıl göründüğünü asla umursamayışından belli. derdinin sorumluluğunu alışındaki cevvallikten belli. bu intihar meselesi muhtemelen senin kendini tahrik edip harekete geçmek için geçici bir süreliğine kullandığın küçük şefkat tokadın. "hak ettiğin gibi ol yoksa seni yok ederim" diyosun kendine. kendini mevcut durumundan kurtulmak için yine kendini yok etmekle tehdit ediyorsun. kimseyi cezalandırmıyosun. kimseyi suçlamıyorsun. kimseyi işaret etmiyorsun. büyük bir; "ben" var ve o ben'i ayağa kaldırmak, tekrar inşa etmek için direniyosun. sen gerçekten direniyosun. pes etmiş, vazgeçmiş değilsin. hiçbir ötekiye ihtiyaç duymadan ve yakınmadan bütün sorumluluğu kendi üzerine alıyorsun. o sorumluluk yorucu olunca ve biraz soluklanmak isteyince zamanın geçmiş, bi şeylere gecikmiş olduğunu düşünüp üzülüyorsun muhtemelen. gücün büyüleyici. bir yabancıya bu kadar net konuşulmaz ama gerçekten gücün büyüleyici. o küçücük cümlelerdeki netlik, kendinden eminlik, öz-saygı nadiren görülür.
"çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamamak sıkıyor canımı" demişsin. insanlar savrulur ve buna; "yaşamak" der. oysa günü planlamak bile kurtarıcı olabilir. yeteneklerine çok güveniyorsun ve şunu neredeyse bütün seçkinler bilir; yetenek tembelleştirir. yeteneğin doğal hali durağandır. o bir cevher olarak durur. işlendikçe hareket kazanır. üzerine çalıştıkça sıkıştığı bedeni benimser. günün sonunda yeteneğin nazlı bir delilikten ötede sistemli bir şekilde üretebilen, amaca çok hizmet eden keskin bir kılıca dönüşür. senin olduğunu kabullenir. senin derini, kanını, etini, kemiğini, dilini, gözlerini benimser. senden ayrı bir parça gibi hareket etmekten bıkar ve teslim olur. sadece biraz daha direnmek lazım.
müthiş bir öz saygı gördüm o küçücük metinde; seni tanımıyorum haddimi aşmışsam lütfen bağışla fakat inan ki yaşadığın şey muhtemelen senin tarafından görülme çabası. onu geçiştirme. mutsuzsan mutsuzluğu kabullen. kabullenilen her şey insana secde eder. direnmez artık. başka ihtimal yaramaz. kabullen ve sonra değiştir. reddederek değiştirilemez. değiştirmek bir kabulün sonrasında gerçekleşir. inan ki böyle.
umarım ait hissettiğin; "ben"in kazanır bu savaşı. içsel olarak derin bir saygı duyduğun o öteki tarafına şefkatle sarıl. onun senin tarafından doğrulmaya, senin de onu şimdiki halinden korumaya ihtiyacı var. sen ve ben savaşıyorsunuz. sen, o çok saygı duyduğun ben'in sancıyan bereketli karnısın. sessizce öl ve kahkahalarla doğ. sadece bir kere doğup bir kere ölemeyecek kadar eşsiz mahluklarız. niçe der ki; "bir yer ki sevgili kardeşim orada artık sevemiyorsun, oradan çekip gitmeli."
başarılar.
devamını gör...
32.
merhaba. mesaj alımını açtım ama yoksun.
devamını gör...
33.
#1537974
koç olmak zordur bütün burçlar sana karşıdır. koç olmamak daha zordur koçlar sana karşıdır..
koç olmak zordur bütün burçlar sana karşıdır. koç olmamak daha zordur koçlar sana karşıdır..
devamını gör...
34.
#1539956 bana iyi, kaliteli trollugu anlatır mısın? örnek falan ver feyz alayım. herkes bi tutturmuş kaliteli trol olun yhaaaağ diye. lan herkesin bahsedip kimsenin bilmediği bir şey herhalde bu ?
trol ne demek ? tahrik eden, kışkırtan kişi. provakatörlukten ince bir çizgi ile ayrılır.
şimdi anlat lütfen şu iyi trollugu. öğrenelim, diğer trolar siz de iyi dinleyin lan öyretmenimiz konuşuyor.
trol ne demek ? tahrik eden, kışkırtan kişi. provakatörlukten ince bir çizgi ile ayrılır.
şimdi anlat lütfen şu iyi trollugu. öğrenelim, diğer trolar siz de iyi dinleyin lan öyretmenimiz konuşuyor.
devamını gör...
35.
veda mesajını aldım. maalesef denk gelemedik. çok teşekkür ederim. uzun uzun yazdım ama aktif olmayan yazara mesaj gönderilemiyormuş. buraya da o özel şeyleri yazamam. seni çok kısacık bir muhabbetimiz olmasına rağmen çok sevdim. müthiş bir kalbin var. iyi ki o giriyi yazmışım sen de iyi ki büyük bir komplekssizlikle geri dönüş yapmışsın. bi daha denk gelme olasılığımız çok az. yıl başından sonra bi küçük inziva düşünüyorum. fakat gelirsem ilk sana yazacağım. kendine çok iyi bak. müthiş bir keyifti seninle tanışmak, konuşmak. dipte çok eğlenceli birisin. baklava yapmayı başka birinden öğrenirim artık. sihirli kelimeyi unutmamak lazım. başarılar. iyi şanslar. mutluluklar.
devamını gör...
36.
hiçbir şey demeden gitmiş diyecektim ama belli ki bana demeden gitmiş. üzüldüm.
zaten biraz da zorla duruyordu son zamanlarda burada. hatırla gönülle insanları çok uzun süre tutmak mümkün değil, istemedikleri yerde. umarım her neredeyse mutlu olur. belki bir gün benim blog sitemle karşılaşır bir yerlerde ve yeniden konuşuruz, kim bilir...
zaten biraz da zorla duruyordu son zamanlarda burada. hatırla gönülle insanları çok uzun süre tutmak mümkün değil, istemedikleri yerde. umarım her neredeyse mutlu olur. belki bir gün benim blog sitemle karşılaşır bir yerlerde ve yeniden konuşuruz, kim bilir...
devamını gör...
37.
sessiz sedasız gitmiş yazar arkadaşım. kendisiyle ara ara mesajlaşırdık. son zamanlarda bunalmıştı ve bunu belli ediyordu. bazı tip yazarlara dayanamıyordu belli ki.
ne diyeyim ki, yolun bahtın açık olsun bilge kadın...
ne diyeyim ki, yolun bahtın açık olsun bilge kadın...
devamını gör...
38.
katiyen konuşmayacakmış..
sessiz çığlıkların mı var yavrum senin içinde saklı?
tutamadığın göz yaşların mı var guzumm.
anlat hathii. yönetim i.nelik mi yaptı, cıss yapim mii onlarıı amanda amann.
sessiz çığlıkların mı var yavrum senin içinde saklı?
tutamadığın göz yaşların mı var guzumm.
anlat hathii. yönetim i.nelik mi yaptı, cıss yapim mii onlarıı amanda amann.
devamını gör...
39.
sözlük'de değeri anlaşılamayan muhteşem bir yazar.
azıcık mürekkep yalamış biri bile sayın orsalesta anafor'un ne denli derin biri olduğunu kavrayabilir.
takipteyiz efendim.
azıcık mürekkep yalamış biri bile sayın orsalesta anafor'un ne denli derin biri olduğunu kavrayabilir.
takipteyiz efendim.
devamını gör...
40.
karar ver kadınlara mı soruyorsunn erkeklere mi?
devamını gör...
"orsalesta anafor" ile benzer başlıklar
anafor
4