roman / fantastik / edebiyat
9.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

ihsan oktay anar'ın, bu coğrafya ve islami ögelerin içerisine serpiştirmiş olduğu mitolojik unsurlar ve mistisizm ile harikalar yarattığı bir kitaptır. içerisinde birden fazla öykünün yer aldığı kitapta yer yer tasavvufi ve felsefi unsurlara da denk gelinmektedir.

yazarın her kitabında yer almakta olan uçsuz bucaksız, eşsiz tasvirlere bolca yer verilmiş olup sizi birçok fantastik edebiyat eserinden çok daha fazla bünyesine çekebilmektedir. "müşteri" ile de beni benden almıştır zaten, orasına hiç girmiyorum.

okuyunuz, okutturunuz.
devamını gör...
hemen her yerde adını göreceğiniz ve genelde tavsiye edilecek kitaplar listesinde üst sıralarda yerini alan bir eser. eser'in tahlinini kendimce yapmadan önce yazarın günümüz yazarı olmasını ve kitabın yakın tarihte yazıldığını belirtmek isterim. hâl böyle olunca ben okurken daha hevesli başlıyorum. günümüz yazarlarını ayrı bir okuma isteyim oluyor.
e hadi okuyun denildi edebiyat grubum tarafından. okumayanı döveceğiz baskısı yapıldı. böyle baskıya can feda.. fakat bu beklentimi yüksek tutmama sebep oldu.
işte şimdi başlıyorum:

bir osmanlı hikayesi, tarzı: modern- fantastik olarak geçiyor. tarih ile ilgili değilseniz biraz zorlanacaksınız benim gibi. o kültürü anlamanız bazı kelimelere alışmanız zaman alacak.
belirgin bir baş kahraman'ımız yok. iki kişinin hikayesiymiş gibi başlasada onlarla ilintili diğer kahramanlarında bir baş karakter edasıyla yazıldığını görüyoruz. bu durum aslında kurguyu eğlenceli hâle sokuyor. yani off bu ne sıkıcı bir kitap diyemezsiniz. fakat bende bazı geçişler kafa karışıklığı yarattı yalan değil 100.sayfadan sonra akıp gitmeye başladı. bazı okuyuculara göre kitabın içine girmem çok geç olarak algılanabilir. çünkü bana göre, yazarın anlattığı dünya çok zengin. ağır demiyorum, okuma pratiği iyi olan okuyucuların içinden rahatlıkla çıkabileceğini düşünüyorum. ama bu zenginlik bana biraz fazla geldi. ruhum fakir olunca.* hangi hikayeye odaklanacağımı şaşırdım.
ilk eleştiri ile başladım kitapseverler lütfen linç etmeyin. gelelim kitabın en güzel taraflarına...
yazar'ın her karakteri hem trajik hem komik. hınzıryedi karakter'inin başından geçenler beni ayrı güldürdü. bir de üzerine elektrik çeken dertli de favori karakterlerimden oldu. masalsı anlatım ilgi çekici bir unsur. binbir gece masalları, ali baba kırk haramiler gibi... yazar büyülü bir dünya yaratma konusunda çok başarılı.
o yüzden bir hikaye okur gibi okunmalı kitap.
benim gibi ruhsal tahlileri seven biri için farklı bir tarz oldu. deneyimlediğim içinde çok mutluyum. sevdiğimiz aynı tarz işler okumak çoğu zaman çok farklı bakış açısı vaad etmiyor bizlere. bazen bu kazanım değil de sevme unsuru ile bağlanma oluyor. onunda yeri ayrıdır kuşkusuz. şimdi kitabın bam teli olan bir alıntı bırakıyorum. uzun ihsan efendi ile bünyamin'in başına işler açıp bize okutturduğu hikayeye kuş bakışı bakalım..

düşünüyorum ama sadece ben var değilim. düşündüğüm için sizler varsınız.
ben düşündükçe var dünya...

tamamen kendi okuma deneyimi paylaştım. sizlerde bu atlas'a bir göz atın bence. bu deneyim heyecan verici...
devamını gör...
ihsan oktay anar'ın, descartes'in " düşünüyorum öyleyse varım." görüşüne "düşünüyorum ama sadece ben var değilim. düşündüğüm için asıl sizler varsınız, siz ve yaşadığınız dünya" diyerek karşı çıktığı, içerisinde mistik ögeler barındıran romanı.
devamını gör...
dünya atlası çizmek için kendi yaptığı karışımı içip rüyasında istediği yere gidebilen uzun ıhsan efendi'nin, türlü maceralarla bilinmeyen sırlara ulaşmak isteyen bünyamin(u.ıhsan efendi'nin oğlu), ebrehe, arap ıhsan, alibaz gibi karakterleriyle kannımca mühendis,mimar gibi özellikle sayısal meslekteki kişilerin okuyunca çok seveceği 1995 yayımlı ihsan oktay anar kitabıdır.
filmi yapılsa ne güzel olur denilen bir kitaptır. lakin kitabın kurgusunun zor olması ve tr bilim kurgu film alt yapısının yetersizliği nedeniyle çok zor görünüyor.
devamını gör...
binbir gece masalları gibi dimaglarda bir tat bırakan, olay örgüsü masalsı, kafiyeli harika bir kitap. yazarla tanısmamı sağlayan kitap ayrıca. öyküsü akıyor gidiyor sonu da öyle tatlı bitiyor.
devamını gör...
ihsan oktay anar ile tanıştığım kitap. daha sonra suskunlar kitabını okumuş fakat puslu kıtalar atlası'nda aldığım zevki alamamıştım.
ihsan oktay' ı ilk kez okuduğumdan dolayı yazı diline pek hakim değildim ama okurken kendimi akıntıya kapılıp gider gibi hissetmiştim.
bu arada, eğer mümkün olsaydı uzun ihsan efendinin yaptığı şey tam da benim yapabileceğim bir şeydi
devamını gör...
ben bu kitabı iki defa okudum.
ilki çok yıllar önceydi. diğeri de normal sözlük kitap edebiyat kulübüsayesinde.
ikinci okuduğumu da hatırlamıyorum şu an çünkü üzerinden bir hafta geçti.
ihsan oktay anar, birikimini kitaplara çok güzel yansıtabilen bir yazar.
yani keşke daha çok bilsem de, aslında daha kimbilir neleri kastettiğini anlayabilsem kitaplarında.
en güzel kısmı da, karakterlere verdiği derinlikleri onları benimsetmesi. kötü denebilecek bir karakteri öyle bir anlatıyor ki "tamam bu adam kötü ama neden kötü bak anlattım sana artık onu da sev" diyor.
sadece karakterler değil bilimi ve doğaüstü olanı, felsefeyi de eritip yediriyor kitaba ve her ihsan oktay anar okuduğumda diğer kitaplarını da okuma tutkusu doğuyor içimde.
fakat üst üste okumayı da bu nazik ve aciz dimağ kaldıramaz bence.
devamını gör...
ilk baskısı 1995’te iletişim yayınları’nda yapılan bir ihsan oktay anar romanı.

ben kitabın 2013’te çıkan 48. baskısını okudum. 238 sayfa.

bu cümleyi daha kaç yazar için kuracağım bilmiyorum ama kitap, ihsan oktay’la tanışma kitabım oldu. neden bu kadar geç oldu, kendime kızıyorum. yazarın bütün kitaplarını mutlaka okuyacağım.

kitap normal sözlük kitap edebiyat kulübünün eylül ayı toplantısı için seçilmişti. önerenden de oylayandan da allah razı olsun. toplantıyı az sayıda katılımcıyla yaptık ama bu durum doyuruculuğundan bir şey eksiltmedi. kitabın bize doğrudan söylediklerini konuştuktan sonra dolaylı olarak söylediğini düşündüğümüz şeyleri de uzun uzadıya konuştuk.

anar; “sokrates öncesi felsefede varlık sorunu” başlığıyla yüksek lisans, “antik yunan felsefesinde zaman kavramı: başlangıçtan platon'a kadar” başlığıyla da doktora tezi hazırlamış bir felsefeci. bunu neden söylüyorum çünkü bence kitap, anar’ın içselleştirdiği felsefi sorunların bir çıktısı. romanın merkezinde rasyonalizmin kurucusu descartes’ın o ünlü sözü var: “cogito ergo sum” yani “düşünüyorum, o hâlde varım”. descartes’ın -kitapta rendekâr- bu çıkarımı sanıyorum anar’ın fazlasıyla kafa yorduğu bir mesele. nitekim yüksek lisans tezinde de varlık sorunuyla ilgilenmiş bir akademisyen.

içeriğin felsefeci boyutu bununla da kalmıyor tabii ki. felsefe bölümünün ana bilim dalları arasında gidip geliyor anar. bilim tarihinin cezbedici konuları da kitapta kendine yer buluyor. kitabın girişindeki denizcilik ve savaşla ilgili detaylı bölüm bu bilgilerin dökümü niteliğinde. yine boşluk, zaman ve fizik gibi okurun hayli ilgisini çekecek konuları edebiyatın büyüsüyle aktarıyor yazar.

romanın edebî yönüne gelince anar’ın kurgu dehasından bahsetmemek olmaz. kitabın belki de en büyük başarısı kurgusu. yazar kitapta belirlediği ana akımı; her bölümün başında yeni ve küçük hikâyelerle besliyor. kitaba dâhil olan her kişinin ana hikâyedeki yerini bilmekle birlikte hepsinin ayrı ayrı kendi hikâyesini de biliyoruz. bu durum sadece kişilere derinlik kazandırmakla kalmıyor, kitabın ritmini kaybetmemesini de sağlıyor, akışı tek düzelikten kurtarıyor. ben bu anlamda kitapta hikâyesini bildiğimiz tam 19 kişi sayabildim, maymun ve ayı dâhil çünkü onların bile hikâyesini anlatıyor, anar. bu anlamda kitabı büyük bir akarsuya benzetebiliriz. küçük dere ve ırmaklarla beslenen, her katılımda daha da coşan bir akarsu.

kitabı okuyacaklara tavsiyem ilk bölüme sabretmeleri. kullanılan eski kelime/ terimler bazen bunaltıcı olabiliyor ama bir sözlük yardımıyla o bölümün de olabildiğince okunup anlaşılması gerektiği kanaatindeyim. yazarın bu anlamdaki çalışkanlığının ve emeğinin bu kadarını hak ettiğini düşünüyorum.

uzun ihsan efendi düşünde dayısının kendisine bir şeyler söylediğini işitti. ona cevap vermek, kör olduğu için düşten başka bir şey göremediğini anlatmak istedi. ama bir güç, konuşmasına engel oluyor, dili ağzında dönmüyordu. fakat zihninden geçenler belliydi.
not: "arap ihsanın yatağanı" bir sözlük nicki tavsiyesidir.
devamını gör...
ihsan oktay anar, bu kitabıyla birlikte çıtayı ôyle bir yükseğe koymuştur ki o saatten sonra diğer kitaplarında bir daha o çıtayı yakalayamamıştır.
devamını gör...
ihsan oktay anar'ın büyüleyen ve en çok okunan kitabı.. kitap öyle bir şey ki okumanın ardından
"ben ne okudum şimdi" havasına girdiğiniz ama aynı zamanda tekrar elinize aldığınız ilerleyen zamanlarda mutlaka tekrar okuyacağınız bir kitap. ilk 20 sayfa sözlükle geçebilir ama bu yazarın genel havasıdır.
"sabırlı olanlar okusun benim kitabımı"
der âdeta. ardından kitap kendini açar sürüklenir gidersiniz. osmanlı dönemlerinde maceradan maceraya koşarsınız.
anlaşılması açısından kitap bitince ilban ertem'in puslu kıtalar atlası çizgi romanını okuyabilirsiniz.
devamını gör...
türk edebiyatının en iyi yazarlarından uzun ihsan efendi'nin ilk kitabıdır.
lakin zat-ı şahaneleriyle tanışmam amat'tır. ki amat lise yıllarımda ne okursam okuyayım çantamda hep ikinci kitap olarak bulunan kıymetlimdi. uzun ihsan efendi girift yazmayı ve hikayeleri zihinlerimizde raks ettirmeyi pek sevdiğinden midir bilinmez; puslu kıtalar atlası, amat, efrâsiyâb'ın hikâyeleri, suskunlar, yedinci gün, kitabul hiyel ve dâhi tiamat * )hepsi birbirinin içinde küçücük sandıklarda saklandığından mütevellit uzun ihsan efendi'yi okumaya başlayacaksanız bunu tüm kitaplarını maraton şeklinde art arda fasıla vermeden yapmanızı tavsiye ederim. böylece satırlara saklanan birçok hazineyi daha kolay fark edebilirsiniz. (hoş kaçtır okuyorum ama hâlâ dikkatinden kaçan nice güzel şey olduğunu anlıyorum.)
puslu kıtalar atlası'na dönecek olursak, pek kıymetli yazarımız daha ilk cümleden okuruna;

"ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-i kâinattan 7079 yıl, isa mesih'ten 1681 ve hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı." diyerek: "elâ, siz gözünüzü açınız agâh-ı mutenebbî olunuz!"
îkazını verir. okur olarak ilk cümlenin sonunda oturduğu yerde doğrulup, bir kitabı okuyor gibi değil de; karşında duran bir meddahı dinliyor gibi pürdikkat kesilir.

hikayeye harika tasvirleri ile gözünüzün önündeki sisleri dağıtır gibi başlar, fakat bu sis kitabın sonuna dek asla dağılmaz ve sisin içinden daima yeni birileri çıkar. o kişinin yaşantısına da sanki yanıbaşındaymişsınız gibi şahit kılar. zaman zaman göz bebekleriniz kocaman olur, parmaklarınız buz keser, bir lağımcı ile tünelde kazı yapan kahramanımıza "burada ne işimiz var bünyamin?" demek isteriz ama bazı şeyler için çok geçtir. ardından dünyanın en kıymetli hazinelerinden biri bir öksürükle ortaya çıkıverir amma velakin uzun ihsan efendi nasıl isterse öyle olur, bizim bir irademiz yoktur.

her duyguyu yaşatmaya yeminli olan yazarımız ne kadar kötü şey yaşanırsa yaşansın okuyucusunu güldürecek bir şeyler elbette vardır.


"bünyamin hıçkıra hıçkıra gözyaşı dökerken bir ilkbahar yağmuru başlamıştı. hınzıryedi'nin kapattırmayı unuttugu ana kapıdan esen serin yel delikanlıyı biraz olsun kendine getirdi. derken yağmur iyice bastırmış, gök gürlemeye, şimşekler çakmaya başlamıştı. dilenciler kendi aralarında, "yağmur iyi. bu yıl rahmet bereket olacak. sadakalar artacak" diye konuşurlarken, o an kapıya bakanlar donakaldılar. bütün binayı bir korku ve öfke uğultusu kaplayıverdi. kimi aşırı kızgınlıktan, kimi de dehşetten titreyen dilencilerin gözleri ana kapıda sabitleşmiş, dudaklar sabır ve metanet talep eden dualarla kıpırdamaya başlamıştı. kapıda, herkesin tüylerini ürperten biri vardı. bu adam, sakalsız, bıyıksız, kel, kaşsız ve kirpiksiz biriydi. fakat görünüş itibariyle öyle ezik, öyle pısırıktı ki, bünyamin bu adamdan neden korkulduğunu anlayamadı. dilenciler, "dertli yine geldi, laf lakırdı dinlemez bu adam, basın sopayı! öldürün! binayı başımıza yıkıcak deyyus" diye söylenmeye başladıklarında, içlerinde cesur olanlar tereddütlerini yenip yerlerinden fırladılar. çocuklar adamcağızı taşa tutarlarken yetişkinler ve zebellah gibi kadınlar sopalarıyla adamcağızın kafasına gözüne, sırtına sırtına vuruyor, onu bu yağmurda sokağa sürüklüyorlardı. bünyamin daha sonraki günlerde dilencilerin bu korkularında haksız olmadığı nı anlayacaktı. çünkü dertli lakabıyla anılan bu adamı ha yatında tam altı kez yıldırım çarpmıştı. bir zamanlar zengin bir tüccar olan dertli'ye, ticarethanesinin içinde olduğu sıra da pencereden giren bir yıldırım isabet etmiş ve adamın saçı sakalıyla birlikte malı mülkü de yanıp kül olmuştu. sefil perişan, parasız pulsuz sokaklarda gezerken dilenciliğe heves etmişti. sakalsız dilenci makbul olmadığı için, yaz boyunca sakal büyütüp beyaza boyamış, gel gör ki böylece kazandığı saygınlık sermayesini sonbaharda tepesine düşen bir yıldırım, saçı kirpiği ve kaşlarıyla birlikte kül etmişti. ama o yılmayıp, bu tüysüz, köse ve dazlak haliyle az da olsa sadaka toplamayı başarmıştı. tepesine tam üç kere daha yıldırım isabet edince adı uğursuza çıktığından dolayı, yanından geçtiği minarelere, saraylara ve konaklara şimşekleri cezbetmesin diye kostantiniye'de dolaşması padişah fermanıyla yasak edilmişti. fakat o bu yasağa aldırmıyordu. çünkü bir ara fermana karşı geldiği için tutuklandığında, atıldığı zındana yıldırım düşmüş ve binanın onarımı 17.000 akçeye malolmuştu. en sonunda dertli, kaderinin de bir geçim kapısı olduğunu düşünüp, köşklerin ve kasırların çevresinde dolaşarak ahaliyi, şimşekleri evlerine düşürmekle tehdit etmeye başlamıştı. görüldüğü yerde bazan sadaka verilip savuluyor, bazan da taşa tutularak kovalanıyordu. yıllardan beri başını bir dam altına sokamayan bu adamın en büyük özlemi, kapalı bir yerde, bir çatı altında gönül ferahlığıyla uyumaktı. dertli'yi taş ve sopalarla emniyetli bir mesafeye kadar kovalayanlar geri döndükten sonra binayı aydınlatan meşaleler israf olmasın diye birkaçı hariç söndürüldü. dilenciler kimisi en son bestelenen kasideleri ezberlerken, kimi levhalara dualar karalıyor, kimileri de meşale ışığı altında barbut oynuyordu. çocukların hepsi çoktan uyumuştu."


her sayfada yeni bir gizem çözülür gibi olurken, ufukta başka bir puslu kıta bekler. uzun ihsan efendi aynı benim gibi oturduğu sedirde geziyor cihanı. bu da yetmezmiş gibi kaşla göz arasında sokuveriyor koynunuza bir maymun, bir de bakıyorsunuz ki bu hırsızlık yapmadan duramayan maymun diğer kitabı amat'ta çıkıveriyor koynunuzdan karanlıklarda dolap dolusu hazineyi topluyor.
esasında nesimi gibi cihana meydan okuyor.


" tîr benim kemân benim pîr benim civân benim
devlet-i câvidan benim îne vü âna sığmazam
yer ü gökü düzen benim geri dönüp bozan benim
cümle yazı yazan benim ben bu dîvâna sığmazam"(b:
kabilinden yazdığı bu kitapta bizlere "sizler hepiniz, bu evren, benim hayal ettiğim kadar varsınız"
deyip son noktayı koyar.

iyi ki varsın uzun ihsan efendi.
devamını gör...
ihsan oktay anar peçeteye bir şeyler karalasa alır onu da okurum. öyle bir yazardır benim için. kendisini ilk defa okuyacaklar için başta dili biraz ağır gelebilir ama onun tarzı soğuk suya girmek gibidir, alışınca o serinlik ve huzur hissinden hiçbir şekilde kopamıyorsunuz.

ayrıca bu epik, lirik romanı beğenenlere şu eserleri de tavsiye ediyorum.

suskunlar * *
amat *
efresiyabin hikayeleri * * *
galiz kahraman *

yedinci gün ve kitab-ül hiyel'i hala okuyamadım. aslına bakarsanız son zamanlarda neredeyse hiç kitap okuyamadım. bu arada haşmetlimiz 2022 yılında tiamat adıyla yeni bir kitap daha çıkarmış. bakın işte bunu ilk defa duyuyorum.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"puslu kıtalar atlası" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim