41.
huzurdur.
hiç kimsenin olmadığı bir dağ başında kendi kendine sohbet ederken erdemi bulmaktır.
mutlak sessizliği tatmak için arada bir kulaklarıma kızgın demir sokasım gelir. sessizlik bilge olmak için olmazsa olmazdır. dış etkenlerden korunmak için gözlerimizi kapatabiliriz, burnumuzu tıkayabiliriz ama ses için yapabileceğimiz bir şey yok. o yüzden sessizlik harikulade bir hazinedir.
hiç kimsenin olmadığı bir dağ başında kendi kendine sohbet ederken erdemi bulmaktır.
mutlak sessizliği tatmak için arada bir kulaklarıma kızgın demir sokasım gelir. sessizlik bilge olmak için olmazsa olmazdır. dış etkenlerden korunmak için gözlerimizi kapatabiliriz, burnumuzu tıkayabiliriz ama ses için yapabileceğimiz bir şey yok. o yüzden sessizlik harikulade bir hazinedir.
devamını gör...
42.
bir kere alışınca vazgeçilemeyen bir şey. gürültü sinirinizi öyle bozmaya başlar ki sessizlik huzurunuz olur.
17 yaşımda çocuk sesinden soğumama sebep olan güzel neden de sessizliktir.
17 yaşımda çocuk sesinden soğumama sebep olan güzel neden de sessizliktir.
devamını gör...
43.
üst komşum sağolsun hayatımda asla var olamayan şeydir.
devamını gör...
44.
sesin olmaması hali.
anadolunun küçük bir şehrinde; şehirden nazaran uzak, dağları ve gün doğumunu izleyebildiğimiz bir balkonumuz vardı. üniversite yıllarımda evi zaman zaman ziyaret ettiğimde en sevdiğim aktivite seher vakti o balkonda battaniyeye sarınıp oturmak ve hissetmekti: beşere ait zerre iz bulunmayan serin sabahlarda, kuşlarla hemhal olup rüzgarlarla salınmayı; güneşin dağların sırtından yükselip kemiklerimi ısıtmasını, göğün renkleri içinde yitip zamandan soyutlanmayı, şükür hisleriyle dolup taşmayı ve gözlerimi ıslatan birtakım yaşları. sessizlik'i ne zaman özlesem kendimi hayalen o balkonda bulurum.
anadolunun küçük bir şehrinde; şehirden nazaran uzak, dağları ve gün doğumunu izleyebildiğimiz bir balkonumuz vardı. üniversite yıllarımda evi zaman zaman ziyaret ettiğimde en sevdiğim aktivite seher vakti o balkonda battaniyeye sarınıp oturmak ve hissetmekti: beşere ait zerre iz bulunmayan serin sabahlarda, kuşlarla hemhal olup rüzgarlarla salınmayı; güneşin dağların sırtından yükselip kemiklerimi ısıtmasını, göğün renkleri içinde yitip zamandan soyutlanmayı, şükür hisleriyle dolup taşmayı ve gözlerimi ıslatan birtakım yaşları. sessizlik'i ne zaman özlesem kendimi hayalen o balkonda bulurum.
devamını gör...
45.
susuz bir denizde yüzmeye benziyor
sessizlik...
su yok, suyun kaldırma kuvveti de yok.
hatırlıyorum ellerimi ama ne kadar uzak…
bir buluta yazmışlar adımı
görmedin mi beni?
sessizlik...
su yok, suyun kaldırma kuvveti de yok.
hatırlıyorum ellerimi ama ne kadar uzak…
bir buluta yazmışlar adımı
görmedin mi beni?
devamını gör...
46.
gün bitti. cesaret edemedim. dün bana ölüyorum diyen insana bugün iyi ki doğdun diyemedim. cesaret edemedim işte yüzleşmeye. biliyorum bunun sonu büyük pişmanlık. ama gücüm yok.
yalandan bir neşeyi tonlayamam. "iyi ki doğdun, iyi ki varsın." diyemem ki çok yakında olmayacağını bilerek.
yalandan bir neşeyi tonlayamam. "iyi ki doğdun, iyi ki varsın." diyemem ki çok yakında olmayacağını bilerek.
devamını gör...
47.
bilmezler yalnız yaşamayanlar,
nasıl korku verir sessizlik insana;
yalnızlık şiiri, orhan veli kanık.
nasıl korku verir sessizlik insana;
yalnızlık şiiri, orhan veli kanık.
devamını gör...
48.
her zaman huzurlu olmayan, korkutucu olabilen durumdur.
hiç gürültünün içindeki sessizliğe dikkat kesildiğiniz oldu mu? çok kısacık bir an yaşanan bir sessizliktir bu. takip edemediğiniz kadar aynı anda, farklı nesnelerden, bir sürü insandan çıkan gürültünün içinde bir sessizlik vardır. bu sessizliğe dikkat kesildiğim ilk an, gerçek manada ölüm kalım savaşının ortasıydı.
her şey seyrinde giderken, bir anda kulaklarda bir uğultu. savrulmak, rüzgarın hışırtısı. keskin. metalin metale çarpışı, dağılış. camların patlaması. asfalta sürtünen ve kıvılcım çıkartan metalin sesi. sayısız çığlık. camların zemine düşmesi. bozuk paraların yuvarlanışı. koltuklara çarpıp savrulan nesnelerin tok sesi. ete giren nesnelerin hafif vıcık sesi. soluk kesilirken gırtlaktan çıkan feryat. kemiklerin metala çarptığında metalin çınlaması, yankısı, kemiğin acılı kırılma sesi. lastiklerin asfalttaki tiz çığlığı. hayret sesleri. ters dönen parmağın kemik sesi. bedenin metalden sekişi, metalin ufak inlemesi, bedenin asfalta buluştuğu andaki yıkılma sesi. metaller ve çınlamaları. ve kaosun sonu.
bir, iki ve üç. korkunç bir sessizlik. nesneler sustu. rüzgar ve uğultu bitti. insanlar sustu. kaos bir anlığına durdu. gözler kapalı. kimse nefes almıyor. soluk sesi bile yok. oldukça derin ama kısa bir sessizlik. işte iki kaos arası sessizlik. göz kapaklarının aralandı. bulanık. sadece üç soluk aldın. bir, iki ve üç. kafanı oynatmadan bu üç soluk sırasında çevreni taradın. kan, yamuk ekstremiteler, kırık camlar, iç içe geçmiş metaller, asfalttaki izler, yana düşmüş başlar, saçılan paralar, kask, tekerlek yanıkları. yuvalarını zorlayan göz bebekleri taramalarını bitirdi ve üç nefesi aldın. bir, iki ve üç. işte yeni bir kaos.
hala hayatta olanların inlemeleri. meraklı ve korkan insanların birbirine karışan sesleri, ağlamalar. çığlık. çok fazla çığlık. kan damlaları, pıt, pıt ve pıt. sirenler. bir çok siren. feryatlar, ağıtlar. imdatlar. saçların yere sürtünme sesi, havalandın, rüzgar geri başladı. çok fazla konuşma sesleri. ayırt edemezsin. adını soruyorlar. yaşın kaç? beni duyabiliyor musun? elimi sık? sedye tekerleklerinin sesleri. sedyenin gıcırdayan metali. tekrar havalandın. ambulansa oturan sedyenin sesi. kapaklar kapandı. siren. bir sürü siren. ambulansın kendine has sesi. kapaklar açıldı. tekerleğin zeminde sürülme sesi. yepyeni bir karmaşa sesi. sorular. bir sürü soru. bir sürü acı. hastanenin kaotik sesi.
dıt, dıt ve dıt. kendi kalp ritminin sesi. oksijen cihazının sesi.
sessizlik. çok kaotik. dikkatli dinlenirse, yaşamınve ölümün arasındaki bir perde gibi. çünkü, o üç nefeslik sessizlikte yeniden duymaya başlamasaydın, ölürdün. dinle.
hiç gürültünün içindeki sessizliğe dikkat kesildiğiniz oldu mu? çok kısacık bir an yaşanan bir sessizliktir bu. takip edemediğiniz kadar aynı anda, farklı nesnelerden, bir sürü insandan çıkan gürültünün içinde bir sessizlik vardır. bu sessizliğe dikkat kesildiğim ilk an, gerçek manada ölüm kalım savaşının ortasıydı.
her şey seyrinde giderken, bir anda kulaklarda bir uğultu. savrulmak, rüzgarın hışırtısı. keskin. metalin metale çarpışı, dağılış. camların patlaması. asfalta sürtünen ve kıvılcım çıkartan metalin sesi. sayısız çığlık. camların zemine düşmesi. bozuk paraların yuvarlanışı. koltuklara çarpıp savrulan nesnelerin tok sesi. ete giren nesnelerin hafif vıcık sesi. soluk kesilirken gırtlaktan çıkan feryat. kemiklerin metala çarptığında metalin çınlaması, yankısı, kemiğin acılı kırılma sesi. lastiklerin asfalttaki tiz çığlığı. hayret sesleri. ters dönen parmağın kemik sesi. bedenin metalden sekişi, metalin ufak inlemesi, bedenin asfalta buluştuğu andaki yıkılma sesi. metaller ve çınlamaları. ve kaosun sonu.
bir, iki ve üç. korkunç bir sessizlik. nesneler sustu. rüzgar ve uğultu bitti. insanlar sustu. kaos bir anlığına durdu. gözler kapalı. kimse nefes almıyor. soluk sesi bile yok. oldukça derin ama kısa bir sessizlik. işte iki kaos arası sessizlik. göz kapaklarının aralandı. bulanık. sadece üç soluk aldın. bir, iki ve üç. kafanı oynatmadan bu üç soluk sırasında çevreni taradın. kan, yamuk ekstremiteler, kırık camlar, iç içe geçmiş metaller, asfalttaki izler, yana düşmüş başlar, saçılan paralar, kask, tekerlek yanıkları. yuvalarını zorlayan göz bebekleri taramalarını bitirdi ve üç nefesi aldın. bir, iki ve üç. işte yeni bir kaos.
hala hayatta olanların inlemeleri. meraklı ve korkan insanların birbirine karışan sesleri, ağlamalar. çığlık. çok fazla çığlık. kan damlaları, pıt, pıt ve pıt. sirenler. bir çok siren. feryatlar, ağıtlar. imdatlar. saçların yere sürtünme sesi, havalandın, rüzgar geri başladı. çok fazla konuşma sesleri. ayırt edemezsin. adını soruyorlar. yaşın kaç? beni duyabiliyor musun? elimi sık? sedye tekerleklerinin sesleri. sedyenin gıcırdayan metali. tekrar havalandın. ambulansa oturan sedyenin sesi. kapaklar kapandı. siren. bir sürü siren. ambulansın kendine has sesi. kapaklar açıldı. tekerleğin zeminde sürülme sesi. yepyeni bir karmaşa sesi. sorular. bir sürü soru. bir sürü acı. hastanenin kaotik sesi.
dıt, dıt ve dıt. kendi kalp ritminin sesi. oksijen cihazının sesi.
sessizlik. çok kaotik. dikkatli dinlenirse, yaşamınve ölümün arasındaki bir perde gibi. çünkü, o üç nefeslik sessizlikte yeniden duymaya başlamasaydın, ölürdün. dinle.
devamını gör...
49.
fazlası delirmenize sebep olabilir. aman diyeyim.
devamını gör...
50.
sükunet.
devamını gör...
51.
harala gürele geçen konuşmaların ardından gelen ohhh beee dedirten müthiş sakinlik işte huzur..
devamını gör...
52.
düşününce tüm dünyanın gözleri önünde olan felaketleri, herkesin kanayan yerlerini görüp acısını duyabildiği şeylerin bazen üzülebilecek bir tarafı kalmıyor bizlere. bu, en çok da o acıların şansı belki. ya kimsenin duyup görmediği, sessiz sedasız, habersiz olanlar... hiç bilenememiş olmanın ağırlığı içindeki keder... kim bilir, kaç insanın içinde, şu an kimsenin görmediği, suları her gün biraz daha çekilerek kuruyan bir deniz var? ben, bir tek kendiminkini biliyorum. bağırıyorum kendimce, duyan olmuyor. pencerelere, köprülere çıkıp elimi kolumu sallıyorum, gören olmuyor. her şekil, tutamadığım bir güneş batıyor içimde. koca koca kelimelerle küçücük bir şeye sığmaya çalışıyorum da yerim yokmuş gibi. seslerin sadece duyup okuduklarımızdan ibaret olmadığını sanıyorum. sessizlik, henüz bilmediğim şeydir.
devamını gör...
53.
sözsüz konuşabilmek, sözsüz anlaşabilmektir. susmak ve anlamak, susarak anlatmaktır. sözcükler elbette konuşabilmemiz için var. ama sessizliğin de bir esrarı, bir büyüsü, kendince bir dili vardır.
aslında insanı insan yapan bütün değerler: aşk, sevgi, sabır, höşgörü, özveri, sözün bittiği yerde başlar. sözün bittiği yerde başlar, sanat, edebiyat, resim, müzik gibi yaşamımıza renk katan bütün
güzellikler. an gelir duyguları sese dönüştürmek yetersiz kalır ya da anlamsızlaşır.
bazı şeyler var ki anlatılamaz, anlaşılmayı bekler. yine an gelir hiçbir söz, hiçbir konuşma sessizlik veya ortaya konan iş kadar etkili olamaz. bu yüzden bir ingiliz atasözünde de “actions speak louder than words” der. yani “hareketler sözcüklerden daha gür sesle konuşur.”
aslında insanı insan yapan bütün değerler: aşk, sevgi, sabır, höşgörü, özveri, sözün bittiği yerde başlar. sözün bittiği yerde başlar, sanat, edebiyat, resim, müzik gibi yaşamımıza renk katan bütün
güzellikler. an gelir duyguları sese dönüştürmek yetersiz kalır ya da anlamsızlaşır.
bazı şeyler var ki anlatılamaz, anlaşılmayı bekler. yine an gelir hiçbir söz, hiçbir konuşma sessizlik veya ortaya konan iş kadar etkili olamaz. bu yüzden bir ingiliz atasözünde de “actions speak louder than words” der. yani “hareketler sözcüklerden daha gür sesle konuşur.”
devamını gör...
54.
duyu organı kulak ile algılanabilen frekans aralığında sesin olmaması durumu.
zihinsel eylemsizlikle hissedilebilen düşünce ve eylemin olmaması durumu.
bugünkü okuma süren sevgili okur: 3,5 dakika
yazıyı okurken dinleme önerisi: bang bang - nancy sinatra
ben bu şarkıyı ilk seslendirenden dinlemek istiyorum diyorsanız; cher'den de dinleyebilirsiniz.
alternatif dinleme önerisi: gel - mabel matiz
son olarak, 2000'lerin başında genç olmuşlar ve kardeşler kuruyemiş çalışanlarından leyla, öztürkler halı yıkama fabrikasında çalışan hülya için dinleme önerisi: rehab - amy whinehouse
dedem, dedesinden kalan gavurların dilinde "granpaclock" olarak bilinen ama bizim kültürümüzde "kurmalı duvar saati" olarak bilinen -görselini buraya ekleyerek görüntü kirliliği oluşturmayacağım, merak edenler için kurmalı duvar saati yerine halamın almanya'dan getirdiği 1,5 voltluk kalem pille çalışan duvar saatinin yerini almasını hiç istemedi. onun için hem müsriflikti pil almak hem çok gürültülü çalışıyordu hem de dedesinden kalan yadigarın yerine gavur icadını koymayı ataerkil onuruna yediremiyordu. her akşam yatmadan önce rutin haline gelmiş ince belli çay bardağına doldurulmuş, beklemekten ice tea'ye dönmüş çayını içtikten sonra oturduğu koltuğun ahşap koluna tutunarak ağır ağır kalkar, adım atarken güçlük çektiği her halinden belli halde 8 adım ilerleyerek bu saatin olduğu duvara kavuşurdu. bu vuslat onun hayatta artık en önemli görevlerinden biri olduğu için çok değerliydi. çünkü o olmazsa o saati kuracak ne kimse olurdu ne de kimsenin aklına o saati kurmak gelirdi. bence hiç de gürültülü çalışmıyordu. aksine eski kurmalı saat daha gürültülü çalışıyordu. ayağa kalkabildiği son güne kadar istikrarla o saati kurdu, saat o'nun sonuna doğru hızla ilerledi. zamanı gelip de aramızdan ayrıldığında, halamın almanya'dan getirdiği o saat de duvardaki yerini keyifle aldı.
kalabalık bir ailede dünyaya geldim, daha kalabalık bir ailede büyüdüm. babaannemin kardeş sayısı 6, babamın kardeşlerinin sayısı 6. giderek genişleyen bu organizmada hengame de olağan bir durumdu. içine doğduğum bu düzeni normal sanıyordum, ta ki orta okulda ilk kez bir arkadaşımı evinde ziyaret edene kadar. daha önce sessizliğin ne olduğuyla tanışmamıştım. daha doğrusu sesin ne olduğunu bilmiyordum. insanın, deneyimlediği halde ne olduğunu bilmediği onlarca şey olabiliyor. kendisine ait bir yatağı, üstelik kendisine ait bir odası vardı ve bu evde kimse bağırarak konuşmuyor, ortalıkta koşuşan çocuklar yoktu. ev o kadar sessizdi ki, evin içinde birilerinin yaşadığını anlamak için karşılaşmanız şarttı.
bizim evimiz babaannemden ayrı bir yerdeydi. sık sık babaannemin evinde gerçekleştirilen babaannemlerin kardeş toplantılarına katılırdı annem. bu sırada tüm kardeşlerin çocukları, onların çocukları, aileden gibi olmuş komşular, çocukları ve onların çocukları... babadan kalan 3 katlı evin bir odasına sıkıştırılmış 8 kişilik aile olarak hayata tutunmaya çalışan babaannem; o zamanlar sadece zenginlerin oturabildiği apartmanların merdivenlerini silerek, evlere temizliğe giderek, kullanılmış gazetelerden manavlara kese kağıdı üreterek para biriktirmiş. kardeşleriyle bir rutini olan hamama gidiş yolunda karşılaşmış hayatının sonlanacağı evle. o zamanlar kaba inşaatı sürüyormuş. girip bakmışlar hemen kata. kardeşleri "nasıl temizleyeceksin bu evi, kocaman!" diyerek engel olmaya çalışmışlar, oysa babaannem daha merdivenlerden yukarı çıkarken aklına koymuş o evi almayı. kabaca daireyi gezdikten sonra hemen müteahhiti aramış, bulmuş. evin ücretinde ve taksitlendirme yönteminde de anlaşmış. babaannem, hiçbir eğitim almasına izin verilmemiş şanssız kızlardan. dünyaya geldiği toplumun değerleri, kızların okumasının çeşitli yasaklarla önlendiği bir toplummuş. buna rağmen türkçeyi sonradan öğrenmiş, geç yaşında yazmayı ali okulu dedikleri yerde kendi isteğiyle giderek öğrenmiş. resmi kurumlardaki yazışmaları yapacak kadar kendini geliştirmiş. günlük matematik gerektiren işlerini ise sadece aklından hesaplayarak yapan, tüm kardeşlerinin vergi, fatura vb işlerini yöneten biriydi. ben bugünkü aklımla içinde bulunduğum toplum ve ekonomide onun kadar cesur olamadığım için hayıflanıyorum. müteahhite de daireyi nasıl istediğine dair bazı yaptırımları olmuş. o zamanlar yaygın olan tahta zemin uygulamasını reddetmiş, tezgahı ve dolabı olmayan bir mutfak ve banyo istememiş. 1965 yılında.
halamların birer birer evlenip evden ayrılması babaannemin yalnızlığının başladığının habercisiydi. kardeş toplantıları seyreldi. yavaş yavaş kardeşleri ayrıldı yanından, dedemin o'nu yalnız bıraktığı gibi. kimse farketmedi babaannemin yalnızlaştığını. kapısını çalanların sayısı azaldıkça, halamın almanya'dan getirdiği duvardaki saatin gürültülü çalışmasından şikayet etmeye başladı. bir süre sonra kardeş toplantıları tamamen bitti. dünyada kalan tek kardeş olan babaanneme daha sık gitmeye, daha çok geceyi onun evinde geçirmeye başladım. babam, babaannem yalnız kalmasın diye beni gönderiyordu. bana kalsa hiç gitmezdim. babaannemin bütün kardeşlerinin hayatta olduğu ve onların çocuklarının, onların da çocuklarının, halamların ve onların çocuklarının katıldığı toplantıların olduğu günlerde izin verilmezdi. "zaten kalabalık, bir de sen mi kalabalık edeceksin?" derdi annem. o kaotik ortama inat şimdi ıssızlaşan evde camın önündeki çekyata çocuk gibi kıvrılıp ağladığını gördüğüme çocuk halimle üzülürdüm.
bu saatin tik takları, gece olup da uyku için yattığımda kulaklarıma daha çok gürültü geliyordu. belki alışmadığım için belki de dedemin yerini aldığı için ona öfkeli olduğumdandı. babaannemin evindeki sessizliğin sesi o kadar keskin ve yaralayıcı geliyordu ki; babaannemin hiçbir zaman anlayamayacağım, hiçbir zaman da öğrenemeyeceğim duygularında boğuluyorum.
zihinsel eylemsizlikle hissedilebilen düşünce ve eylemin olmaması durumu.
bugünkü okuma süren sevgili okur: 3,5 dakika
yazıyı okurken dinleme önerisi: bang bang - nancy sinatra
ben bu şarkıyı ilk seslendirenden dinlemek istiyorum diyorsanız; cher'den de dinleyebilirsiniz.
alternatif dinleme önerisi: gel - mabel matiz
son olarak, 2000'lerin başında genç olmuşlar ve kardeşler kuruyemiş çalışanlarından leyla, öztürkler halı yıkama fabrikasında çalışan hülya için dinleme önerisi: rehab - amy whinehouse
dedem, dedesinden kalan gavurların dilinde "granpaclock" olarak bilinen ama bizim kültürümüzde "kurmalı duvar saati" olarak bilinen -görselini buraya ekleyerek görüntü kirliliği oluşturmayacağım, merak edenler için kurmalı duvar saati yerine halamın almanya'dan getirdiği 1,5 voltluk kalem pille çalışan duvar saatinin yerini almasını hiç istemedi. onun için hem müsriflikti pil almak hem çok gürültülü çalışıyordu hem de dedesinden kalan yadigarın yerine gavur icadını koymayı ataerkil onuruna yediremiyordu. her akşam yatmadan önce rutin haline gelmiş ince belli çay bardağına doldurulmuş, beklemekten ice tea'ye dönmüş çayını içtikten sonra oturduğu koltuğun ahşap koluna tutunarak ağır ağır kalkar, adım atarken güçlük çektiği her halinden belli halde 8 adım ilerleyerek bu saatin olduğu duvara kavuşurdu. bu vuslat onun hayatta artık en önemli görevlerinden biri olduğu için çok değerliydi. çünkü o olmazsa o saati kuracak ne kimse olurdu ne de kimsenin aklına o saati kurmak gelirdi. bence hiç de gürültülü çalışmıyordu. aksine eski kurmalı saat daha gürültülü çalışıyordu. ayağa kalkabildiği son güne kadar istikrarla o saati kurdu, saat o'nun sonuna doğru hızla ilerledi. zamanı gelip de aramızdan ayrıldığında, halamın almanya'dan getirdiği o saat de duvardaki yerini keyifle aldı.
kalabalık bir ailede dünyaya geldim, daha kalabalık bir ailede büyüdüm. babaannemin kardeş sayısı 6, babamın kardeşlerinin sayısı 6. giderek genişleyen bu organizmada hengame de olağan bir durumdu. içine doğduğum bu düzeni normal sanıyordum, ta ki orta okulda ilk kez bir arkadaşımı evinde ziyaret edene kadar. daha önce sessizliğin ne olduğuyla tanışmamıştım. daha doğrusu sesin ne olduğunu bilmiyordum. insanın, deneyimlediği halde ne olduğunu bilmediği onlarca şey olabiliyor. kendisine ait bir yatağı, üstelik kendisine ait bir odası vardı ve bu evde kimse bağırarak konuşmuyor, ortalıkta koşuşan çocuklar yoktu. ev o kadar sessizdi ki, evin içinde birilerinin yaşadığını anlamak için karşılaşmanız şarttı.
bizim evimiz babaannemden ayrı bir yerdeydi. sık sık babaannemin evinde gerçekleştirilen babaannemlerin kardeş toplantılarına katılırdı annem. bu sırada tüm kardeşlerin çocukları, onların çocukları, aileden gibi olmuş komşular, çocukları ve onların çocukları... babadan kalan 3 katlı evin bir odasına sıkıştırılmış 8 kişilik aile olarak hayata tutunmaya çalışan babaannem; o zamanlar sadece zenginlerin oturabildiği apartmanların merdivenlerini silerek, evlere temizliğe giderek, kullanılmış gazetelerden manavlara kese kağıdı üreterek para biriktirmiş. kardeşleriyle bir rutini olan hamama gidiş yolunda karşılaşmış hayatının sonlanacağı evle. o zamanlar kaba inşaatı sürüyormuş. girip bakmışlar hemen kata. kardeşleri "nasıl temizleyeceksin bu evi, kocaman!" diyerek engel olmaya çalışmışlar, oysa babaannem daha merdivenlerden yukarı çıkarken aklına koymuş o evi almayı. kabaca daireyi gezdikten sonra hemen müteahhiti aramış, bulmuş. evin ücretinde ve taksitlendirme yönteminde de anlaşmış. babaannem, hiçbir eğitim almasına izin verilmemiş şanssız kızlardan. dünyaya geldiği toplumun değerleri, kızların okumasının çeşitli yasaklarla önlendiği bir toplummuş. buna rağmen türkçeyi sonradan öğrenmiş, geç yaşında yazmayı ali okulu dedikleri yerde kendi isteğiyle giderek öğrenmiş. resmi kurumlardaki yazışmaları yapacak kadar kendini geliştirmiş. günlük matematik gerektiren işlerini ise sadece aklından hesaplayarak yapan, tüm kardeşlerinin vergi, fatura vb işlerini yöneten biriydi. ben bugünkü aklımla içinde bulunduğum toplum ve ekonomide onun kadar cesur olamadığım için hayıflanıyorum. müteahhite de daireyi nasıl istediğine dair bazı yaptırımları olmuş. o zamanlar yaygın olan tahta zemin uygulamasını reddetmiş, tezgahı ve dolabı olmayan bir mutfak ve banyo istememiş. 1965 yılında.
halamların birer birer evlenip evden ayrılması babaannemin yalnızlığının başladığının habercisiydi. kardeş toplantıları seyreldi. yavaş yavaş kardeşleri ayrıldı yanından, dedemin o'nu yalnız bıraktığı gibi. kimse farketmedi babaannemin yalnızlaştığını. kapısını çalanların sayısı azaldıkça, halamın almanya'dan getirdiği duvardaki saatin gürültülü çalışmasından şikayet etmeye başladı. bir süre sonra kardeş toplantıları tamamen bitti. dünyada kalan tek kardeş olan babaanneme daha sık gitmeye, daha çok geceyi onun evinde geçirmeye başladım. babam, babaannem yalnız kalmasın diye beni gönderiyordu. bana kalsa hiç gitmezdim. babaannemin bütün kardeşlerinin hayatta olduğu ve onların çocuklarının, onların da çocuklarının, halamların ve onların çocuklarının katıldığı toplantıların olduğu günlerde izin verilmezdi. "zaten kalabalık, bir de sen mi kalabalık edeceksin?" derdi annem. o kaotik ortama inat şimdi ıssızlaşan evde camın önündeki çekyata çocuk gibi kıvrılıp ağladığını gördüğüme çocuk halimle üzülürdüm.
bu saatin tik takları, gece olup da uyku için yattığımda kulaklarıma daha çok gürültü geliyordu. belki alışmadığım için belki de dedemin yerini aldığı için ona öfkeli olduğumdandı. babaannemin evindeki sessizliğin sesi o kadar keskin ve yaralayıcı geliyordu ki; babaannemin hiçbir zaman anlayamayacağım, hiçbir zaman da öğrenemeyeceğim duygularında boğuluyorum.
devamını gör...
55.
gerçek gürültü
devamını gör...
56.
sakladığın fısıltılar
devamını gör...
57.
onu bunu bilmeme ama format bu değil.
devamını gör...
58.
nerede yada hangi mekanda olduğundan bağımsız, kafanın içi ile konuşmaya başladığın an oluşan lanet olay.
devamını gör...
59.
boş muhabbetten uzak durmayı seçmektir.
devamını gör...
60.
en büyük çığlıkların koptuğu zamandır sessizlik.
devamını gör...