21.
sanıyorum youtube'a attığım her yeni videoyu beğenip değerli yorumuyla şereflendiren ve beni mutlu eden* güzide bir yazarımız.
devamını gör...
22.
hakkında ne yazsam az, kendisi sözlüğe ne yazsa o da az yazarı.
saygılar, selamlar.
daim olsun.
hof, olmuyor!
ciddi ciddi nickaltı yazayım dedim ama ı ıh, bana yakışmıyor.*
keşke bundan 5-10 tane daha olsa da hepsi birden yazsa yazarı.
oh be, normale döndüm!
saygılar, selamlar.
daim olsun.
hof, olmuyor!
ciddi ciddi nickaltı yazayım dedim ama ı ıh, bana yakışmıyor.*
keşke bundan 5-10 tane daha olsa da hepsi birden yazsa yazarı.
oh be, normale döndüm!
devamını gör...
23.
bu sözlükte her yazısını severek okuduğum, sıkı takipçisi olduğum nadir yazarlardan biridir (bkz: yeşilevham). kendisinde garip bir şeyler var. çözemedim. nedense hiçbir iletişimimiz olmasına rağmen çok samimi buluyorum kendisini. yazdıkları, çizdikleri, üslubu...
her profiline girdiğimde uzun uzun, hiç sıkılmadan okuyorum tanımlarını. bugüne kadar ilgimi çekmeyen tanımı olmadı sanırım*. yazmayı hiç bırakmamasını dilediğim, çok değer verdiğim bir yazar. hep yaz, hep ol güzel dostum. keyifli sözlükler...
her profiline girdiğimde uzun uzun, hiç sıkılmadan okuyorum tanımlarını. bugüne kadar ilgimi çekmeyen tanımı olmadı sanırım*. yazmayı hiç bırakmamasını dilediğim, çok değer verdiğim bir yazar. hep yaz, hep ol güzel dostum. keyifli sözlükler...
devamını gör...
24.
günaydın ve tekrar hoş geldin dediğim yazar.
yalnız bu gelip gitmeler bir son bulsun artık reca ediyorum, yani ediyoruz.
böyle komple, sözlükcek!
nasıl gördüm ama geldiğini, kapıda bekliyordum ki? ehehehehe..
yalnız bu gelip gitmeler bir son bulsun artık reca ediyorum, yani ediyoruz.
böyle komple, sözlükcek!
nasıl gördüm ama geldiğini, kapıda bekliyordum ki? ehehehehe..
devamını gör...
25.
çizim başlığında çizimini görüp nutkumu tutturan yetenekli mi yetenekli yazar tanesi.. maşallah hocam ne yetenekler var.. umarım yeteneği fark edilir de türkiye'nin sayılı ressamlarından olur kendisi!
devamını gör...
26.
zaman mefhumunun çok farklı işlediği bir yokluktu kalbinizin süzgecinden yoncalar çizerek avuçlarımıza bıraktığınız kelâma dokunamamak. kimilerine göre kısa ama benim için çook uzun bir yokluk! her gün "acaba geldi mi?" diyerek küçük bir kız çocuğu heyecanıyla kapınıza koşup, elinden şekeri alınmışçasına huysuz ve mutsuz dönüşlerim oldu. geçmiş seslenişlere sarıldım bir umut. çünkü hiç görmesen de konuşmasan da derininde hissedersin ya bazı gülüşleri; bir anne,abla, kardeş, dost sıcaklığıyla. sizi de öyle hisseder oldum gözlerim ruhunuza düşeli. bu kadar özletmeyin bir daha e mi? yüreğiniz dert görmesin! kaleminiz hiç tükenmesin! var olun, daima! sevgilerle.*
devamını gör...
27.
şarkı olan tükenme'yi bilen,fiil olan tükenmeyi bilmeyen ve öğretmeyen yazar.
devamını gör...
28.
yanlış okumadım ve anlamadıysam hasta olmuş sayın yazar.
umarım geçmiştir?
umarım eski sağlığına hatta dahada iyisine kavuşmuştur?
mesaj alımının kapalı olduğunu unutup hemen mesaj göndermeye çalıştım. fakat o gerçek vurdu bir anda yüzüme şlankk diye. canım yazar lütfen dikkat et kendine.
daha öncede dediğim gibi öyle bir yazar ki kendilerini okuduğumda ruhum mekanı terk eder. aklım uçar gider. (hoş pek aklı başında değilim ama neyse şimdi oraya daha sonra gireriz.)
alır götürür sizi. uzun uzun yazar, uzun uzun okutur. ah ne iyi yapar.
tekrar geçmiş olsun sayın yazar. size sağlık, sıhhat ve huzurlu günler diliyorum.
umarım geçmiştir?
umarım eski sağlığına hatta dahada iyisine kavuşmuştur?
mesaj alımının kapalı olduğunu unutup hemen mesaj göndermeye çalıştım. fakat o gerçek vurdu bir anda yüzüme şlankk diye. canım yazar lütfen dikkat et kendine.
daha öncede dediğim gibi öyle bir yazar ki kendilerini okuduğumda ruhum mekanı terk eder. aklım uçar gider. (hoş pek aklı başında değilim ama neyse şimdi oraya daha sonra gireriz.)
alır götürür sizi. uzun uzun yazar, uzun uzun okutur. ah ne iyi yapar.
tekrar geçmiş olsun sayın yazar. size sağlık, sıhhat ve huzurlu günler diliyorum.
devamını gör...
29.
bir 6.45 mottosu der ki; "hiç kimse nereye gittiğini bilmeyen biri kadar yükseğe çıkamaz" bir başkası da der ki; "bir kürenin üzerinde başlayan yolculuk ancak başlangıç noktasına biraz daha yaklaşmaya yarar"
tüm bunlara dayanarak belki de haddim olmayarak "devam et" dediğim yazar.
yol?
bak o bilinmez ama yolda olmak ve yoldan bıkmak aynı anda mükemmel ve ve bir o kadar tiksindirici bir duygu.
evet, aynı zamanda bir bakıma kadıköy çocuğuyum.
tüm bunlara dayanarak belki de haddim olmayarak "devam et" dediğim yazar.
yol?
bak o bilinmez ama yolda olmak ve yoldan bıkmak aynı anda mükemmel ve ve bir o kadar tiksindirici bir duygu.
evet, aynı zamanda bir bakıma kadıköy çocuğuyum.
devamını gör...
30.
hastalanıp iyileşmiş geç oldu ama çok çok geçmiş olsun. kaybettiğin o 5 kiloyu takma kafaya, ağzının tadı yerine geldimi, çek kendine şöyle bir ziyafet ye rahat rahat, iç kana kana. afiyet olsun. birde iyi yolculuklar.
devamını gör...
31.
eşine ve kendisine geçmiş olsun dediğim yazar.
salça yeniden yapılır, cam yeniden yerine takılır, yeni bir playlist hazırlanır, bariyerlere sol taraf daha dikkatli verilir, tekrar yola çıkılır.
da; hani bize pasta?*
salça yeniden yapılır, cam yeniden yerine takılır, yeni bir playlist hazırlanır, bariyerlere sol taraf daha dikkatli verilir, tekrar yola çıkılır.
da; hani bize pasta?*
devamını gör...
32.
çok geçmiş olsun dileklerinde bulunduğum yazar.
hayat tatlı başlayan şeylerin tadını kaçırıyor bazen.
allah beterinden saklasın.
hayat tatlı başlayan şeylerin tadını kaçırıyor bazen.
allah beterinden saklasın.
devamını gör...
33.
geçmiş olsun dileklerimi ilettiğim yazar.
hemen geçecek gör bak...
hemen geçecek gör bak...
devamını gör...
34.
güneş ile birlikte son yaşananlardan beri içerik üretmemekte olan yazar. senin, benim, onun gibi değil, gerçekten üreten, eğiten, düşündüren, feyz veren insanlar bunlar. gören, anlamasını bilen ya da bunu öğrenmekte olan kişiler için kendi kişisel bloglarında ya da defterlerinde değil burada yazmayı tercih ediyor olmaları büyük şans. dolayısıyla bu kişiler kıymet biliyorlar. bundan daha doğal ne olabilir anlatmaya çalışmak bile saçma ama şunu söylemek zorundayım çünkü entry sayıları da düşüyor gün be gün ne yazık ki; lütfen saçma sapan yorumları da sahiplerini de görmezden gelin. bunu samimiyetle rica etmekten başka bir şey gelebilse elimden keşke. evet kim olurlarsa olsunlar; görmeyin, duymayın… hiçbir şeyi ifade/temsil etmiyorlar!
tarafım. anlayacakları dilden konuşayım, kendisiyle hiçbir diyalogum, temasım olmamasına rağmen kankacıyım. bundan da hiç gocunmuyorum. çünkü kişi kendinden bilir işi. siz taraf olduğunuz kişiler ve durumlarla ilgili sebeplerinizi saklama ihtiyacı duyacak kadar çıkarcı ya da mantıklı argümanlarla savunamayacağınız kadar toksik durumlar, kişilerle taraf olabilen biriyseniz ancak, allah kolaylık versin. benim/bizim böyle bir durumumuz yok.
selametle.
tarafım. anlayacakları dilden konuşayım, kendisiyle hiçbir diyalogum, temasım olmamasına rağmen kankacıyım. bundan da hiç gocunmuyorum. çünkü kişi kendinden bilir işi. siz taraf olduğunuz kişiler ve durumlarla ilgili sebeplerinizi saklama ihtiyacı duyacak kadar çıkarcı ya da mantıklı argümanlarla savunamayacağınız kadar toksik durumlar, kişilerle taraf olabilen biriyseniz ancak, allah kolaylık versin. benim/bizim böyle bir durumumuz yok.
selametle.
devamını gör...
35.
biz üç kişiydik; bedirhan, nazlıcan ve ben.
üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...
adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara
boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek.
el tetikte kulak kirişte ve sırtımız toprağa emanet
baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi
yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık
deniz çok uzaktaydı ve dokunuyordu yalnızlık.
onlar da üç kişiydi sözlükten yavaş yavaş uzaklaşıp giderken. "güneş, robnaja, yeşilevham".
5393 sayılı belediye kanunu madde 9- belediye sınırları içinde mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, bölünmesi,
adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile olur.
buradan
evet bizde bir mahalleydik lakin bu şekilde bir onay olmadan kurulduk diye kolluk kuvvetleri tarafından dağıtılmıştık. tam manasıyla dağılmasak bile biraz tökezlemiştik.işte böyle kaos anında çıkageldi karanlıkların içinden "gandalfsever robnaja". yapıştı bizim yeşilevham ve güneşin yakasına "hadi gidiyoruz" dedi. nereye mi gittiler ? size bunu ancak bir video örneklemi ile anlatabilirim. paylaştığım videonun ilk 28 saniyesi daha önce şu iletide #1309522 paylaştığım videoda mapusa düşen robnaja'nın mapustan kaçışı ile başlamaktadır. sonrasında olanlar sözlüğün kahvesinde kendi halinde takılan "güneş ve yeşilevham" mahlaslı yazarlarımızın başından geçenlerdir.şunu belirtmekte fayda var sevgili naja'nın kim olduğu aşikar videoda fakat diğer iki karakteri de tanıtmak lazım. münir özkul'un canlandırdığı hüso karakteri "güneş" mahlaslı yazarımızı, ihsan yüce'nin canlandırdığı şivan karakteri ise "yeşilevham" mahlaslı yazarımızı temsil etmektedir. bu şekilde izlerseniz daha anlamlı gelecektir bu video size. yeşilevham'ın , güneş'in karalama defteri yazılarının kişiler üzerindeki etkisine vermiş olduğu tepkiye çok gülmüşümdür. dakika 6:08 ile 6:20 arası bahsettiğim tepkidir.
efendim amacımız bu üçlünün nereye gittiğini sorgulamak değildir ayrıca sorgulasak bile bunun yeri burası değildir. burada bulunma sebebim malumunuz kendisi ile olan tanışma hikayemi anlatma gereksinimimdir.
yeni kurulmuş mahallemizin kahvesinin önünde oturduğum günlerden bir gündü. taburemin henüz boyanmadığı ve sevdiğim yazarların mahalleden ayrılmadığı zamanlardı. sabah saatleri idi açık kasa bir hyundai yanaştı bizim emlakçı hüseyin'in dükkanının önüne. bir erkek bir kadın indi araçtan ve emlakçıya yöneldiler. onlar emlakçıda iken çaycıya kim olduklarını sordum fakat bizim çaycının dünyadan haberi yoktu. tek bildiği şey köyden getirdiği otları şifalı diyerek bize içirmeye çalışmaktı. hayır son zamanlarda çayın tadı da bozulmuştu kesin çaya da karıştırıyordu o otlardan sırf biz içmiyoruz diye de neyse mevzumuz bu değil. hemen bir koşu mahalle haber alma ajansı başkanı berberin yanına vardım.berber güzelce anlattı herşeyi canım berber ya sen olmasan kimden alacağız biz haberi. yeni evlilermiş ve çok tatlı insanlar olarak biliniyormuş bizim yeni ikili. emlakçı hüseyin onlara çok yardımcı oluyormuş. hüseyin'e niye bu kadar yardım ettiği sorulunca verdiği cevap "onlar da kesin bizimkilerden " oluyormuş. velhasıl kelam efendim berberden aldığım istihbarat kendilerinin harika insanlar olduklarıydı. hemen usain "hüseyin" bolt gibi yanlarına koştum. olağan bir mahalleli olarak bedava lahmacun yemek üzere taşıma işine yardım etmeye başladım. eşyaları çok değildi fakat ne kadar çok kitap vardı. iki kanepe bir yatak kolay taşınmıştı ama o kitaplar neydi öyle arkadaş "taşı taşı" bitmedi. hayır aynı kitaptan iki tane var ne alakaysa ???? ne gerek var bu kadar kitaba boşa harcanmış para. mahallenin avoncu teyzesi mi olacaksın sen bu kadar kitap niye var? biz avon katoloğu hariç başka bir şey okumayız.amann para onun parası dedim eşya taşıma karşılığı yevmiyemiz olan lahmacun ve ayranı yuttuktan sonra dinlenmek üzere yuvama yani kahve önündeki tabureme çekildim.
gel zaman git zaman bu arkadaşın ziyaretçisi bizim üfürükçü niyazi'nin ziyaretçisinden fazla olmaya başlayınca dedim bu işte bir iş var. ya çok iyi kahve falı bakıyor ya da daha önce dediğim gibi avon satıyordu başka açıklaması olamazdı bizim mahalleli başka bir şeyden anlamazdı. merakım iyice zirve yapmıştı. o an aklıma hemen şu sahne geldi ve kardeşim mortaks'ı yanıma çağırdım.
dedim "al şu parayı bir hediye al git şu evi bir incele içeride bu kadar insan ne yapıyor ne ediyor güzelce gözlemle gel bana anlat." cenaze veya mevlüt varsa bilelim değil mi efendim. bedava yemek vardır.
aradan biraz zaman geçti bizim mortaks gelmez oldu. tövbe tövbe başına bir şey gelmiş olmasın dedim o tarafa doğru yürümeye başladım. karşıdan mortaks'ın her zaman olduğu gibi koşarak geldiğini görünce durdum gelmesini bekledim. nefes nefese anlatmaya başladı. "abi harika biri, o kadar güzel şeyler anlatıyor ki kesin dinlemen lazım. mahallede yaşayan kadınları bilgilendiriyor ve bilinçlenmeleri için çaba sarfediyor" dedi. aklıma hemen "şalvar davası" isimli film geldi ve gülmeye başladım.

kahve arkadaşlarımın vay haline diyerek tabureme yöneldim. o gece aklıma lise arkadaşlarım gelmişti. "hasan ve zeynep". hasan ve ben çizgi roman okur fantastik projeler çizerdik, zeynep ise felsefe kitapları okurdu. bu yeşilevham kesin zeynep gibidir dedim içimden. kafamda şu şarkı çalmaya başladı ki paylaşacağım şarkıyı bana hatırlatacak güzellikte ileti giren yazar sayısı bir elin parmak sayısını geçmez.
ayrıca #1046613şu iletisini görünce aklıma çok çok sevdiğim bir film olan "pardon" dan bir sahne geldi.bahsedeceğim sahnedeki müdür yeşilevham'dır. 52:19 da göbeği ile ritm tutma sahnesi. nerede "insanlık onuruna yenilecek işkence" nerede bizim müdür.
paylaştığı resimlerinde ve yazılarında gözüme çarpan şeyler şunlardı: "gökyüzü,kuşlar,çiçekler,özgürlük"
bu saydıklarım sebebiyle kendisini mortaks kardeşiminde katkılarıyla "prenses yasemine" benzetmek istiyorum. hem alaaddinini bulmuş hem de uçan halıları ile gökyüzünde dolaşırken gün batımını izleyerek özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar.


yasemin olmasında kim olsun. çiçek adı olması ayrıca kendisine çok uyuyor. evet siz sözlüğün prenses yaseminisiniz. tamam bizim yaseminin gözleri biraz bozuk olabilir ama olsun canım o kadarcık şey hepimizde var.körler sağırlar birbirini ağırlar. gökyüzünü çok seviyorsunuz sırf bu sebepten dolayı bile güneş'i bu kadar çok sevmeniz anlaşılabilir bir durumdur.prenses yasemin'e dolunayların dolunayı anlamına gelen bedr-ül bedür deniyor. dolunay ve güneş hikayesi için şu yazıyı okuyabilirsiniz.#1326167. bizde yeşilevham'ın yazılarının güzelliği için kendisine "prenses bedr-ül bedür" diyebiliriz.

yazının başında bahsettiğim üçlü giderken buralardan aklımda şu şarkı çalmaya başladı ve giderken o şarkıyı buraya bırakıyorum. esen kalın...
anason kokarken sofralar
yaşlandırıyor seni nickaltılar
her geçen nickaltı zorbalığında birer birer
sözlükten eksiliyor dostlar
üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek...
adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara
boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek.
el tetikte kulak kirişte ve sırtımız toprağa emanet
baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi
yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık
deniz çok uzaktaydı ve dokunuyordu yalnızlık.
onlar da üç kişiydi sözlükten yavaş yavaş uzaklaşıp giderken. "güneş, robnaja, yeşilevham".
5393 sayılı belediye kanunu madde 9- belediye sınırları içinde mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, bölünmesi,
adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesi, belediye meclisinin kararı ve kaymakamın görüşü üzerine valinin onayı ile olur.
buradan
evet bizde bir mahalleydik lakin bu şekilde bir onay olmadan kurulduk diye kolluk kuvvetleri tarafından dağıtılmıştık. tam manasıyla dağılmasak bile biraz tökezlemiştik.işte böyle kaos anında çıkageldi karanlıkların içinden "gandalfsever robnaja". yapıştı bizim yeşilevham ve güneşin yakasına "hadi gidiyoruz" dedi. nereye mi gittiler ? size bunu ancak bir video örneklemi ile anlatabilirim. paylaştığım videonun ilk 28 saniyesi daha önce şu iletide #1309522 paylaştığım videoda mapusa düşen robnaja'nın mapustan kaçışı ile başlamaktadır. sonrasında olanlar sözlüğün kahvesinde kendi halinde takılan "güneş ve yeşilevham" mahlaslı yazarlarımızın başından geçenlerdir.şunu belirtmekte fayda var sevgili naja'nın kim olduğu aşikar videoda fakat diğer iki karakteri de tanıtmak lazım. münir özkul'un canlandırdığı hüso karakteri "güneş" mahlaslı yazarımızı, ihsan yüce'nin canlandırdığı şivan karakteri ise "yeşilevham" mahlaslı yazarımızı temsil etmektedir. bu şekilde izlerseniz daha anlamlı gelecektir bu video size. yeşilevham'ın , güneş'in karalama defteri yazılarının kişiler üzerindeki etkisine vermiş olduğu tepkiye çok gülmüşümdür. dakika 6:08 ile 6:20 arası bahsettiğim tepkidir.
efendim amacımız bu üçlünün nereye gittiğini sorgulamak değildir ayrıca sorgulasak bile bunun yeri burası değildir. burada bulunma sebebim malumunuz kendisi ile olan tanışma hikayemi anlatma gereksinimimdir.
yeni kurulmuş mahallemizin kahvesinin önünde oturduğum günlerden bir gündü. taburemin henüz boyanmadığı ve sevdiğim yazarların mahalleden ayrılmadığı zamanlardı. sabah saatleri idi açık kasa bir hyundai yanaştı bizim emlakçı hüseyin'in dükkanının önüne. bir erkek bir kadın indi araçtan ve emlakçıya yöneldiler. onlar emlakçıda iken çaycıya kim olduklarını sordum fakat bizim çaycının dünyadan haberi yoktu. tek bildiği şey köyden getirdiği otları şifalı diyerek bize içirmeye çalışmaktı. hayır son zamanlarda çayın tadı da bozulmuştu kesin çaya da karıştırıyordu o otlardan sırf biz içmiyoruz diye de neyse mevzumuz bu değil. hemen bir koşu mahalle haber alma ajansı başkanı berberin yanına vardım.berber güzelce anlattı herşeyi canım berber ya sen olmasan kimden alacağız biz haberi. yeni evlilermiş ve çok tatlı insanlar olarak biliniyormuş bizim yeni ikili. emlakçı hüseyin onlara çok yardımcı oluyormuş. hüseyin'e niye bu kadar yardım ettiği sorulunca verdiği cevap "onlar da kesin bizimkilerden " oluyormuş. velhasıl kelam efendim berberden aldığım istihbarat kendilerinin harika insanlar olduklarıydı. hemen usain "hüseyin" bolt gibi yanlarına koştum. olağan bir mahalleli olarak bedava lahmacun yemek üzere taşıma işine yardım etmeye başladım. eşyaları çok değildi fakat ne kadar çok kitap vardı. iki kanepe bir yatak kolay taşınmıştı ama o kitaplar neydi öyle arkadaş "taşı taşı" bitmedi. hayır aynı kitaptan iki tane var ne alakaysa ???? ne gerek var bu kadar kitaba boşa harcanmış para. mahallenin avoncu teyzesi mi olacaksın sen bu kadar kitap niye var? biz avon katoloğu hariç başka bir şey okumayız.amann para onun parası dedim eşya taşıma karşılığı yevmiyemiz olan lahmacun ve ayranı yuttuktan sonra dinlenmek üzere yuvama yani kahve önündeki tabureme çekildim.
gel zaman git zaman bu arkadaşın ziyaretçisi bizim üfürükçü niyazi'nin ziyaretçisinden fazla olmaya başlayınca dedim bu işte bir iş var. ya çok iyi kahve falı bakıyor ya da daha önce dediğim gibi avon satıyordu başka açıklaması olamazdı bizim mahalleli başka bir şeyden anlamazdı. merakım iyice zirve yapmıştı. o an aklıma hemen şu sahne geldi ve kardeşim mortaks'ı yanıma çağırdım.
dedim "al şu parayı bir hediye al git şu evi bir incele içeride bu kadar insan ne yapıyor ne ediyor güzelce gözlemle gel bana anlat." cenaze veya mevlüt varsa bilelim değil mi efendim. bedava yemek vardır.
aradan biraz zaman geçti bizim mortaks gelmez oldu. tövbe tövbe başına bir şey gelmiş olmasın dedim o tarafa doğru yürümeye başladım. karşıdan mortaks'ın her zaman olduğu gibi koşarak geldiğini görünce durdum gelmesini bekledim. nefes nefese anlatmaya başladı. "abi harika biri, o kadar güzel şeyler anlatıyor ki kesin dinlemen lazım. mahallede yaşayan kadınları bilgilendiriyor ve bilinçlenmeleri için çaba sarfediyor" dedi. aklıma hemen "şalvar davası" isimli film geldi ve gülmeye başladım.

kahve arkadaşlarımın vay haline diyerek tabureme yöneldim. o gece aklıma lise arkadaşlarım gelmişti. "hasan ve zeynep". hasan ve ben çizgi roman okur fantastik projeler çizerdik, zeynep ise felsefe kitapları okurdu. bu yeşilevham kesin zeynep gibidir dedim içimden. kafamda şu şarkı çalmaya başladı ki paylaşacağım şarkıyı bana hatırlatacak güzellikte ileti giren yazar sayısı bir elin parmak sayısını geçmez.
ayrıca #1046613şu iletisini görünce aklıma çok çok sevdiğim bir film olan "pardon" dan bir sahne geldi.bahsedeceğim sahnedeki müdür yeşilevham'dır. 52:19 da göbeği ile ritm tutma sahnesi. nerede "insanlık onuruna yenilecek işkence" nerede bizim müdür.
paylaştığı resimlerinde ve yazılarında gözüme çarpan şeyler şunlardı: "gökyüzü,kuşlar,çiçekler,özgürlük"
bu saydıklarım sebebiyle kendisini mortaks kardeşiminde katkılarıyla "prenses yasemine" benzetmek istiyorum. hem alaaddinini bulmuş hem de uçan halıları ile gökyüzünde dolaşırken gün batımını izleyerek özgürlüklerinin tadını çıkarıyorlar.


yasemin olmasında kim olsun. çiçek adı olması ayrıca kendisine çok uyuyor. evet siz sözlüğün prenses yaseminisiniz. tamam bizim yaseminin gözleri biraz bozuk olabilir ama olsun canım o kadarcık şey hepimizde var.körler sağırlar birbirini ağırlar. gökyüzünü çok seviyorsunuz sırf bu sebepten dolayı bile güneş'i bu kadar çok sevmeniz anlaşılabilir bir durumdur.prenses yasemin'e dolunayların dolunayı anlamına gelen bedr-ül bedür deniyor. dolunay ve güneş hikayesi için şu yazıyı okuyabilirsiniz.#1326167. bizde yeşilevham'ın yazılarının güzelliği için kendisine "prenses bedr-ül bedür" diyebiliriz.

yazının başında bahsettiğim üçlü giderken buralardan aklımda şu şarkı çalmaya başladı ve giderken o şarkıyı buraya bırakıyorum. esen kalın...
anason kokarken sofralar
yaşlandırıyor seni nickaltılar
her geçen nickaltı zorbalığında birer birer
sözlükten eksiliyor dostlar
devamını gör...
36.

son edittir: özel mesajın ifşası üzerine kaldırılmış bir tanıma cevap olarak. sırf gözüm açık gitmeyeyim diye ha. bu mesajı paylaştınız ya şimdi siz, biz de sizin masumiyetinize inanacağız ama bir pürüz var. bu mesajın ne üzerine atıldığını anlatmamışsınız. olmuyor öyle tek taraflı. hani o gece, bir nickaltı girmiştiniz bu yazara. aynı çirkin üslupsuzlukla. size sadece mecazî bir teşekkürle cevap verebileceği, daha fazlasını hak ediyor olsanız da kendini bozmayacağı bir cevap vermiş yazar. ince, ama... attığınız irili ufaklı bir taşın kimde hangi yaraya denk geleceğini bilemezsiniz. ki ben biliyorum olayın iç yüzü falan...
okumak ve yazmanın en temel eylem olduğu bir sözlük ortamında "okumaya durumu olmayanlar" için peşin edit: ben gidiyorum.
siz "hah biri daha başladı ağlamaya, bıdı bıdı bıdı tantana. hep şov be bunlar" yazarken ben çok uzaklarda olacağım. yoksa siz bunu okurken ben çok uzaklarda olacağım mıydı o? yok yok böylesi daha uygun. çünkü bu kirli dimağların seslerinden çok sıkıldığım için gidiyorum zaten; duymamak için.
burada galiba sadece yazarların mesleği başlığına yazmadım öğretmen olduğumu. ama bilen bilir artık. sıkıntılı çocuklar geçti önümden, yanımdan; kayıp gittiler hatta ellerimden. velileri vardı, daha sıkıntılıydı onlar hatta. sözlü olanı geçtim, fiziki şiddete bile maruz kaldım bu kelimenin tam anlamıyla kötü insanların elinden. kaldık, öğretmenlerce. veli tarafından bıçaklanan arkadaşımdan bahsetmeyeceğim bile. çünkü hevesim kalmadı. yazsam ne olacak ki diyorum, meydanda dolaşanlar o çocukların büyümüş hali ve velileri değil mi? kime ne anlatacağım ben? çünkü son zamanlarda sözlüğün kaos seviciliği, birine sataşmaktan zevk alan yazarların özgürlük diye pohpohlanması bana o velileri hatırlatıyor.
bir zorbalık meselesi vardı, hatırlarsınız. birkaç yazar sadece yapabildiği için ve canı istediği için gerçekte hiç tanımadığı insanlara hem tanımlarla hem özel mesajlarla saldırıp onlarla açıkça alay ediyor, haysiyet kırıcı şeyler söyleyebiliyor. o birkaçı var ki rastgele bir çocuğu aralarına almış birbirlerine iterek dövüyor ve eğleniyor. o çocukların adı değişiyor ama bu korkunç eğlencenin failleri ve onları destekleyerek seyredenler değişmiyor. ama benim için bunun şahitliği, gücümün yettiğinden daha fazla sabır isteyen bir şey. zaten dert dediğin fazla fazla yok mu? derdim bana yetmez mi? bir de burada ne işim var benim, olanları görüp kanım çekilecekse?
yine de bu meseleyi her mahallede olan birkaç kopuğun işidir, mahalleli de barındırmaz zaten diye düşündüm başta. ama baktım ki mahallelinin neredeyse yarısı bunlardan yanaymış meğer. çünkü mahalleli eleştiri ve alayın ayrımını yapamıyormuş.
aslında birisi "ne saygısı lisede miyiz? internet burası ya takmayın bu kadar" dedikten sonra netleşti kararım. gördüm ki saygıyı lise sırasının altında unutulan çanta gibi, hatta zararlı bir alışkanlıkmış gibi algılayanlar varmış. benim burada ne işim var?
bu kadar takmayın internet sitesi altı üstü diyenleri de çok gördüm. ister internet alemi ister gerçek hayat olsun ben daima ortada dayak yiyen çocuktan yanayım arkadaş! takmayın bu kadar dediğiniz insanların, yüz buldukça gerçek hayatta kime neler yapabilecek potansiyelde olduğunu hiç mi düşünmüyorsunuz?
"ya bakmayın öyle insanlar değiller aslında iyi çocuklar. ne varsa dillerinde"
burada millete sırf zevk için nefret kusan birinin dışarıda insanlara gül dağıttını mı düşünüyorsunuz gerçekten? bir sebeple sempatik bulduysanız, "aslında iyi çocuk" diye görmekte ısrar ediyorsunuzdur sadece. ya da bana da bulaşmasın diye kendinizi korumaya çalışıyorsunuz. çok sürmez.
sözlük içinde sadece cinsel içerikli tanımlarla ve şakalarla var olan insanlara da sempati duyan vardır. var edebilirsiniz onları. hah, bak tam yeri geldi. "onlar diye ötekileştiriyorsun, senin istediğin türden insanlar mı olacak burada sadece? asıl zorbalık bu. gruplaştırıyorsunuz milleti" diyebilirsiniz. fakat bana ne? isteyen yapsın memeli şakasını, okumam geçerim. isteyen okur, eğlenir. ayrıca kadın ve erkek için cinsiyet belirleyicisi olan her organ ve konular için bilgilendirme amaçlı tanım yapılabilir, konuşulabilir. misal memenin, vajinanın, penisin yapısı, olası hastalıkları vs gibi konularda konuşmakta bir beis olabilir mi? aksine bizimki gibi kapalı toplumlarda ertafından öğrenemez insanlar bu tür şeyleri. bir merakı ve hatta derdi varsa tanımı okur, merakını giderir ya da belki bir derdi için yönlendirilmiş olur. sözlük bilinmeyeni bildirmek için amatör çabalar bütünüdür sonuçta. bunlar da tanımlanır, okunur. ama buradaki amaç o mu? burada olan, "küfürsüz" sözlüğün açığını bulanların belaltı saltanatı.
belki tesadüfen, belki planlı şekilde bir araya geldiği kadınların fotoğraflarını çekip anın fotoğrafı başlığında paylaşan birinden bahsediyorum. ara sıra kulağı çekilse de sırtını sıvazlayanı çok olan bir kullanıcı. yok be, öyle fotoğraflar değil. ama herkesin anonim olduğu yerde kendini gizlemek isteyip istemeyeceğini bilmediğimiz bir kadının alelade bir fotoğrafı bile olsa bu yanlıştır. ifşadır. ve sınır tanımazlıktır. bunu yapan kişilerin sizinle ilgili de herhangi bir girişiminin olmayacağını garanti edemezsiniz. çünkü "onlar" "burası sanal alem. burada her şey mübah" diye düşünüyorlar.
hadi onu da geçtim. daha da mühimi var.ne demek efendim sözlükteki bütün kadın yazarların nickaltına, mesaj kutularına musallat olmak? evli barklı, çoluk çocuk sahibi bir kadına, hele ki senin kulvarında olmayan, senin esprilerine içinden bile gülmeyecek birine gecenin saat 1'inde mucuk mucuk diye mesaj atamazsın! bu eğlence değildir! bu özgürlük değildir! ciddiye alınmayacak bir şey de değildir! bu kişiye popülaritesi yüzünden göz yumulması kalmak için iğrendirici, gitmek için itici bir güçtür. çok da tın değil mi?
ponçiksavarlar zaferlerini gururla sunar! ama ben hiç de ponçik biri değilimdir. hatta gerçek hayatta ilk görüşte sevilmeyen soğuk, gudubet biriyimdir. zaten buradaki derdim de ponçik olmak değil, ortada dayak yiyen çocuklara bu eziyeti yapmaktan ve dahi bunu izlemekten zevk alan kalabalığın arasından ayrılmak. denedim çünkü durdurmayı. bir şey yapmıyor kimse. insan olana da bu dert yeter zaten.
"ne bu tantana be? madem rahatsızsın engelle başlıkları ve yazarları geç!" değil mi? şimdiye kadar hiç kimseyi engelleme ihtiyacı duymadım çünkü onlar da en az benim kadar var dedim. onlar da çeşittir, kendi hallerince yazarlar dedim. ama şimdi ben onları engellesem de o "kafa" yapısının farklı isimlerle var olduğunu bilmeye devam edeceğim. giden geri dönmedi mi? hem, tek bir hesaplarının olduğundan emin miyiz? zorbayı susturabilirsin. ama zorbalık prim yaptığı sürece, prim yaptığı yerlerde bir irin gibi var olmaya devam eder. er geç yine ağrıtır.
ez cümle, artık bana zul olmaya başlayan bu yerden gidiyorum. şöyle katkı sağladım, şu kadar yazı yazdım derdinde hiç değilim. kişisel bilgi içeren yazılarımın çoğunu imha ettim. geri kalan bilgi tanımlarına* dokunmadım. çünkü hâlâ bu mahallede iyi insanların olduğunu, bir iki şey okuyayım derdinde olan insanların olduğunu biliyorum.**savaşta ölen askerin yeri boş kalmaz. daha gelen yeni üyeler de olacaktır, belki onlar okur faydalanır.
şunu da söylemeden geçemem. ponçikler, minnoşlar diye hayali bir grubu karşısına alıp boşluğa yumruk sallayan, onlar gitmeden ben de gitmeyeceğim diyen ve kendi genişliklerince bir goygoy sözlüğü yontmayı hayal eden kullanıcılar mı ötekileştiriyor, sözlük sözlüğe daha çok benzesin diyenler mi?
cevabını bir gün anlayacaksınız.
eyyorlamam bu kadar.*
iyi bakın kendinize. şu alemde ne kadar iyi olunabilirse.
*
devamını gör...
37.
kendince sebepleri vardır. makuldür, makul değildir ben bilemem...
severek okurdum.
gelsin tekrar yazsın, hiç gitmemiş gibi yine okurum...
madem gidiyorum diyor;
bi' küçük veda hediyesi benden o'na,
turgut uyar'dan gelsin...
''böyle sessiz ayrılıklarda,
her şey önceden belli olur.
en güzel zamanında, aşkın ve hayatın
insan deli olur…
o, kadırga taraflarında bir evden çıkmıştır.
masum bir yalanla -halama diye-
gözleri pabuçlarında, mahcup
ellerine yapışmış gibidir
harçlığından arttırıp aldığı
sevimli hediye…
ah, insan nasıl çıldırmaz nasıl
bir çaresizlik,
bir umutsuzluk sarmış her yanı.
aranızdan insanlar geçer.
bulutlar geçer.
o, kırmızı mürekkep gibi dudaklarıyla, zoruna
utanarak gülümsemeye çalışır.
bu gülüş en aldatmazıdır vaatlerin.
yıllarca sonra bir uzak gurbette bile;
zulmüne dayanılmazken yalnız saatlerin,
bir yeşil yaprak üstünde gözlere,
görünür, uzaklaşır…''
severek okurdum.
gelsin tekrar yazsın, hiç gitmemiş gibi yine okurum...
madem gidiyorum diyor;
bi' küçük veda hediyesi benden o'na,
turgut uyar'dan gelsin...
''böyle sessiz ayrılıklarda,
her şey önceden belli olur.
en güzel zamanında, aşkın ve hayatın
insan deli olur…
o, kadırga taraflarında bir evden çıkmıştır.
masum bir yalanla -halama diye-
gözleri pabuçlarında, mahcup
ellerine yapışmış gibidir
harçlığından arttırıp aldığı
sevimli hediye…
ah, insan nasıl çıldırmaz nasıl
bir çaresizlik,
bir umutsuzluk sarmış her yanı.
aranızdan insanlar geçer.
bulutlar geçer.
o, kırmızı mürekkep gibi dudaklarıyla, zoruna
utanarak gülümsemeye çalışır.
bu gülüş en aldatmazıdır vaatlerin.
yıllarca sonra bir uzak gurbette bile;
zulmüne dayanılmazken yalnız saatlerin,
bir yeşil yaprak üstünde gözlere,
görünür, uzaklaşır…''
devamını gör...
38.
sırf bana pasta yedirmemek için sözlükten giden yazar.*
canın sağolsun, yolun açık olsun öğretmenim.
aynısını güneş'e de dedim;
belki bir gün başka bir yerde görüşmek üzere.*
canın sağolsun, yolun açık olsun öğretmenim.
aynısını güneş'e de dedim;
belki bir gün başka bir yerde görüşmek üzere.*
devamını gör...
39.
oofff trafik kazası meselesinden yazamıyorsun sanıyordum...
bugün hem güneşin, hem senin gittiğini öğrendim.
gerçekten içim daraldı,
gerçekten çok üzgünüm. meselenin de ne olduğunu bilmiyorum.
gerçek hayatınızda bol şans ve güzel insanların karşınıza çıkmasını temenni ederim.
sevgilerimle...
bugün hem güneşin, hem senin gittiğini öğrendim.
gerçekten içim daraldı,
gerçekten çok üzgünüm. meselenin de ne olduğunu bilmiyorum.
gerçek hayatınızda bol şans ve güzel insanların karşınıza çıkmasını temenni ederim.
sevgilerimle...
devamını gör...
40.
(bkz: hoçça ğalın ğidiyom ben)
devamını gör...