uzun tanımları kimse okumuyor
başlık "bergamotlu yeşil çay" tarafından 06.04.2024 19:47 tarihinde açılmıştır.
21.
ben okuyorum. sonra bu ne yazmiş la diyom. o kadarcık. bazıları iyi yazıyor harbi ama bazıları uzun gözüksün diye sağ eliyle sol kulağını tutuyor bayıyor.
devamını gör...
22.
kime göre neye göre.
mesela kullanıcı yorumlarını uzun uzun okurum.
elbette gergedanların cinsel hayatı ilgimi çekmediği için okumam .
yazarlar okusun diye yazmak anlamsız zaten. google üzerinden gelenler eminim okuyordur.
mesela kullanıcı yorumlarını uzun uzun okurum.
elbette gergedanların cinsel hayatı ilgimi çekmediği için okumam .
yazarlar okusun diye yazmak anlamsız zaten. google üzerinden gelenler eminim okuyordur.
devamını gör...
23.
sorun şu ki, yazarların buradaki asli var oluş sebebi okumak değil. herkes bir şeyler yazarım diyerek burada tezahür etti. bu kişilerden "ciddi şekilde okurum olsunlar" diye bir beklentiye girmek beyhude oluyor. zira ortam en baştan beri sana böyle bir vaatte bulunmuyor. yani okuyucusu olan bir platform değil sözlük. hal böyle olunca burada yazmak için bulunan yazarlar da "e biz kime yazıyoruz o zaman?" demeye başlıyor. zaten saçmalık burada. kimseye yazmıyorsun. kendini avutuyorsun. kimse kimsenin yazdığını gerçekten merak etmiyor. kimse kimsenin yazısına ihtiyaç hissetmiyor. bu senin yazdıklarınla ilgili bir problem falan değil. bu, bireysel bir serüven. bu, sadece senin içindeki bir avuntu sanrısı. gerçeğin çölüne artık uyan neo.
devamını gör...
24.
çok uzun olmaması kaydıyla, ilgimi çeken bir yazıysa okurum.
devamını gör...
25.
yazan kişi yakışıklı ve bekar ise okuyorum. değilse next...
devamını gör...
26.
ilgimi çeken bi konu ise okuyorum. ama değil ise, aydın bi yazar olduğunu biliyorsam, okumadan beğeniyorum (:
devamını gör...
27.
çok maval okuyan var.
devamını gör...
28.
güzel bir konuda ilgi çekici şekilde uzun uzun yazılan tanımları okuyorum bazı yazarların yazdıkları tanımlar okutuyor gerçekten.ama önemsiz bir şey için destan yazanlara ben de katlanamıyorum maalesef.
devamını gör...
29.
ekşisözlük'ten buraya yeni gelmiş, çiçeği burnunda ikinci nesil yazar bir kardeşinizim. ekşi'ye 14 yıl emek verdikten sonra platform'daki her şeyi silip terk-i diyar eyledim.
esasında gerekçesi basit: ilgili platform içerisinde son süreçte belli başlı yazarlarca aynı veya benzer minvalde başlıklar açılıp, yine bu yazarlarca benzer yönde entry'ler giriliyordu. yönetim de bu işe çanak tutarcasına dezenformasyon niteliğindeki başlıklara vb. uzun süre herhangi bir aksiyon almayınca ciddi bir boykot oldu. ben de o boykota katılanlardanım. bundan dolayı buradayım.
-----------
normal sözlük içerisindeki kıymetli aktroll kardeşler, bu yazım size.
temel amacınız: yeni anayasa-sivil anayasa muhabbetiniz.
ne demişti ersan şen? "anayasayı ihlal edenler tarafından yeni anayasa yapılacak ha?".
'kum saati modeli' anayasa yapım süreçlerinde öne çıkıyor. örgütlü + örgütsüz toplumsal araştırmayla belirli konularda toplumun her kesiminin görüşü toplanır. sonra tartışılır ve süzgeçten, yani kum saatinin ince belinin olduğu yerden geçirilir. damıtma işlemi yapıldıktan sonra tekrar kum saatinin geniş kısmına, yani topluma ulaştırılır.
diğer platformlarda olduğu gibi, bu platform'da da benzer nitelikli başlıklar açıp bu kum saati modelindeki gibi 'amacınızı' gerçekleştirmek istersiniz hani, önceden yazmış olayım. iyi okuyun. kurmaylarınıza, anketörlerinize, üstlerinize de iyi okutun.
eksiklikler ve hatalar şahsıma aittir.
-----------
bakın,
siyasal ideolojiler, temelde 'ekonomik aks' ve 'toplumsal aks' olmak üzere iki aks üzerine oturtularak açıklanır. bunların liberalleşme-muhafazakârlaşma baremlerine göre de ideoloji tanımlamaları farklılaşır.
çok iyi bildiğiniz üzere, “genel/yerel seçimlerde türkiye'de seçmen nasıl karar verir?” sorusu sorulur. sonda söyleyeceğimi başta söyleyim: benim tahlilime göre türkiye'de seçmen 'kendini nasıl tanımlıyorsa' 'genel' seçimlerde de ona göre oyunu kullanıyor.
dünyada genel seçimlerde oy verme üzerine genel olarak kabul gören dört model bulunuyor: ekonomik, ideolojik, stratejik, partizanlık.
istediğinizi kullanın, bu dört model türkiye'deki genel seçimlerde seçmenin tavrını tam olarak açıklamaya yetmiyor. "hepsinden biraz" diyorsunuz bir yerde. işte bu noktada da daha genel ve soyut bir şeyle geliyor politika yapıcıları: "değer modeli". bir parti veya bir lider toplumdaki değerlerin en çoğunu ne kadar yüksek baremde karşılıyorsa genel seçimlerde iktidar oluyor. en azından sav bu yönde. bu değerleri karşılamaya da "kapsayıcılık" deniliyor.
siyaset, seçimleri bu şekilde algılıyor.
peki, mevcut toplum siyaseti nasıl anlıyor?
düz mantık beş tane iç siyaset başlığı sayacağım size: hukuk, ekonomi, toplumsal ayrışma, göçmenler, terör.
sondan başlıyorum. terörü ülke dışına çıkarmaya çalışıyor devlet, hala uğraşılıyor. olası bir savaş durumunda ülke içerisinde birlik olunması, yeknesaklık ve bütünlük isteniyor. ne gibi tavizler var? aşağıda sadece iki noktayla buraya temas edeceğim.
göçmenler bir tarafımıza patladı. tabiri caizse "göçmen subap lastiği" olduk. baas rejiminin çöküşü sonrası hala daha her açıklamada "güvenli, onurlu, gönüllü geri dönüş" diye yırtınılıyor. neden acaba?
toplumsal ayrışma ve insanların birbirine yabancılaşması korkunç ötesi boyutlarda.
ekonomiye dair ne söylememi istersin? bence ekonomi harika.
hukuk ise, en iyimser tabirle babayı yemiş durumda. geri döndürülemeyecek şekilde hem de. esasında bunlar da geri döndürülemeyecek şekilde babayı yesin diye yapıldı. tebrikler, başarıldı. tam olarak "oldubitti" sistemi olduk.
*
bakın,
bu gidilen yol, yol değil! benim örneğim şöyle: x siyasi partisi bayraklarıyla donatılan sokaklar yalnızca x siyasi parti seçmenine/sempatizanına moral verir ve onları konsolide eder. başka görüşe sahip bir kişi, bir siyasi partinin bayrağını/dövizini/pankartını görüp çat diye fikrini değiştirmez.
yani,
kendi propagandanı yapmak, toplumsal aks'ın senden olmayan renklerini kaşımak ve onlara çomak sokmak, yalnızca kendini "ben de sendenim" diye tanımlayan seçmene güç ve moral verir. bunu yaparken "ben de sendenim" diyenleri konsolide edersin ya, hah işte, karşı tarafa da nokta virgül aynısını yaptırırsın. kendini konsolide etmek, diğer yandan da karşıyı konsolide etmekdir.
türkiye'de blok içi geçişgenlik 90'lardan sonra, bloklar arası geçişgenlik de 2000'lerde %50+1'den sonra oldu. ülkemizde bloklar kendi içerisinde geçiş yapabilir, bu olur; ama genel seçimlerde bloklar arası geçişgenlik fazla değildir.
yani,
bu durum, troll başlıklar, troll yazılar vs. bence size oy falan kazandırmayacak ve hatta en basitinden artık konsolidasyon da sağlamayacak. ha, diyorsanız ki "esas nokta zaten oy veya konsolidasyon değil, dürtüklemek" o kısmını bilemem.
soruyorum size, hangi değerler kapsanıyor? belki daha doğru bir ifadeyle, hangi değerleri kapsıyorsunuz? hangilerini, söyle yiğidim?
değer de kalmadı, kapsama da, kapsayıcılık da.
----------
velhasıl benim gözlemim şöyle:
pozitif hukuk, en yalın haliyle, bir devletin belirli bir dönem ve süre içerisinde yürürlükte bulunan ve uygulanan kanunları olarak tanımlanabilir. mevcuttaki yasa her ne ise o'nun uygulanması yani. ölü kanunlar ve ölü hükümler de mevcut. kanun ölümü fiili olarak uygulanmamayla, kanun içerisindeki hükümlerin ölümü ise söz konusu hükümlerin ya -aynı şekilde- uygulanmamasıyla veya aksinin defaatle uygulanmasıyla gerçekleşiyor. ama olayımız ölü hükümler değil.
hukukun üstünlüğüne dair yabancı bir devlet siyasetçisi tarafından eleştiriye maruz kalınınca anayasa'nın dibacesinde belirtilen "... dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak ..." ve 2. maddesi temelinde "... bir hukuk devleti ..." olduğu;
insan haklarına dair eleştiri olduğunda ise 14. maddenin "... ve insan haklarına 'dayanan' demokratik ve laik cumhuriyeti... " cümlesi örnek gösterilip 'dayanan' ifadesi dolayısıyla; 'ileri' olduğu iddia edilen avrupa birliği devletlerinden daha ileride olduğumuz belirtiliyor.
infial yaratan bir olay yaşandığında, işbu olaylar doğal olarak topluma da servis ediliyor. 'benim gözlemimde' birçok infial yaratan olayın topluma servis edilişinin alt metninde "sistem krizlere cevap vermiyor" mesajı oluyor. "nasıl böyle ceza aldı, nasıl salındı, nasıl bu yapıldı, nasıl öyle oldu?" ve 'nasıl üzeri n' cümleleri dolaşıma giriyor.
"türk ceza kanunu, ceza muhakemeleri kanunu, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun ve ilgili kanunlardaki 'hükümler' temelinde, yani 'pozitif hukuk' temelinde hükümler uygulanılıyor, bu hükümlerin tadil edilmesi iktiza ediyor" denildiğinde ya cevap gelmiyor, ya da gelen cevap siyasi nitelikli oluyor.
"peki ne istiyorsunuz?" denildiğinde muğlak cevaplar geliyor. "dini referanslı hükümler mi istiyorsunuz?" denildiğinde "avrupa birliği müktesebatı, avrupa konseyi sözleşmeleri, anayasa m.90 temelinde temel hak ve özgürlüklerin yerel kanunlara üstünlüğü, avrupa insan hakları sözleşmesi vs." cevabı veriliyor. "peki aihm kararlarına uyulma ne durumda?" denildiğinde önce "egemenlik hakkımıza dokunulamaz" deniliypr, zorlayınca da "parasını verir, ihlal ederiz". "o zaman çıkılsın" denildiğinde "çok ciddi ticaret hacmimiz var" deniliyor. "o zaman sistemin kökten değiştirilmesi istenmiyor?" denildiğinde "hayır isteniyor" cevabı geliyor.
"peki o halde yargı reformu stratejisi 2025-2029'da neden böyle bir şey açıklanmıyor?" denildiğinde ise cevap gelmiyor.
"islam" ve "ümmet" diye yırtınılıyor madem, islam işbirliği teşkilatı'na veya başka bir uluslararası örgüte "öncülüğünü türkiye yapıyor" diyerek "islam hukuku temelinde yargılama yapan bir uluslararası ceza mahkemesi kurulmasını önerin ve hatta önermekle kalmayın, gidin kurun" denildiğinde de ciddiye alınmıyor ve uluslararası adalet divanı önündeki davaya müdahil olunuyor.
nihayet alınan cevapların neredeyse tamamı 'siyasi ajanda temelinin politik söylem setinden' çıkmış oluyor.
yani ve yani:
sanki bir yandan siyasi ajandayı yürürlüğe koymaya çalışırken diğer yandan da maske olarak vasıta niteliğindeki hukuka bağlılığı 'gösterme' üzerine kurulu hassas denge tutturulmaya çalışılıyor. tabi bunu başarmak ince iş ve işçilik istiyor. görülüp anlaşılabildiğine göre başarılamıyor.
'bence' atılan adımlarda 'dünya gerçekliğini de göz önünde bulundurarak, işimize hangisi geliyorsa, işimize geldiği ölçüde-işimize geldiği şekilde-işimize geldiği minvalde' sistemi mevcut.
eğer "siyasetin gereği bu" deniliyorsa, diğer taraf da 'siyasetin gereğini' yaptığında "meeeeeeeeeeeeee" denilmeyecek.
eğer bir interregnum dönemindeysek, bir sistemik geçiş dönemindeysek ve "eski sistem ölüyor ve yenisi doğamıyor" ise, yeni sistemi doğurtma konusunda pek başarılı olunduğunu söyleyemeyeceğim; ama becerme noktasında 'bence' şu ana kadar mükemmel gidiliyor.
----------
bakın,
anlaşılacağı şekilde yazıyorum, çok basit yazıyorum:
anayasa en geniş toplumsal uzlaşıdır.
1990'dan itibaren 20'ye yakın yeni anayasa taslağı oluşturuldu. binlerce sayfa meclis tutanağı var. 16/4/2017 tarihli referandumuyla cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilerek rejim değiştirildi. devlet içerisindeki sonuçları ayrı bir entry konusu. devlet dışındaki sonuçlarda ise, temel amaçların 'başındakilerden bir tanesi' şu: devletlere ve devlet sistemlerine model olma gayesi.
çünkü bu durum, türkiye'nin dış politikada:
1. bağımsızlık ve stratejik otonomi idealine,
2. bölgesinde majör güç olma idealine,
3. genel bağlamda hegemon güç olma idealine
uygun addediliyor.
weber, otoriteleri üç ideal tipte tanımlamış: yasal(hukuksal)/ussal otorite, geleneksel otorite, karizmatik otorite.
karizmatik otorite işte bu sistemi işaret ediyor! çünkü ve çünkü model olunmak istenen bu devletler var ya, hah işte, o devletlerde diğer otorite tipleri, 'parlamenter demokrasi'; bu minvalde de fransız modeli'nde olduğu gibi cumhurbaşkanı ayrı, başbakan ayrı, meclis başkanı ayrı fraksiyondan olması gibi bir sistem i ş l e m i y o r! denendi, görüldü, anlaşıldı. otoriter liderlikler işliyor buralarda.
bizim kitaplarda ve makalelerde bunu nasıl bağlıyorlar peki? "klasik sistemler erozyona uğradı ve düşüşe geçiyor. buna mukabil, güçlü liderler ve liderlik yükseliyor" şeklinde.
orta doğu'nun -ve genel bağlamda bölgenin- majör gücü olma ideali, orta doğu -ve bazı sahraaltı- devletlerine model olma + diğer idealleri gerçekleştirme noktasında seçilen yolun alevi -veya şii- liderlikle ol(a)mayacağı/olunamayacağı 'bilindiği' söyleniyor.
----------
nihayet,
temel amaç neydi? anayasanın değişmesi.
1982 anayasası = 7 kısım'dan oluşan 177 madde + işlenemeyen hükümler.
maddelerin kaç tanesi mevcut iktidar döneminde 'değişmedi'?
*
40 yıllık süreçte siyasi lider(ler) toplumsal dönüşümde ciddi rol oynadılar. dünyada 'aynı liderle' bu kadar seçimi kazanan, bu kadar süre iktidar kalan hareket yok denecek kadar az. ben de bulmaya çalışıyorum. buna rağmen yine de 'asli kurucu iktidar' niteliğinde olacak şekilde anayasa değiştirilemiyor. buna gerekçe olarak ise seçimlerin 1960'lardan itibaren asimetrik iki ana blok üzerinden yürümesi ileri sürülüyor. bunu abdülhamid dönemine kadar dayandırıp 'tarihsel bloklar' diye adlandırıyorlar. 'genel minvalde sağ ve sol' şeklinde iki blok olarak geçiyor. bu bloklara, şu anda 'kimlik siyaseti yapan blok' da eklenince sistem 'iki buçuk blok' olarak adlandırılıyor.
*
anayasa değişikliği kanuni altyapısı anayasa m. 175 temelinde. çözümlemesini yapıyorum. önce 200 vekilin yazılı teklifi gerekiyor. değiştirme teklifi kabulü için 360 vekil gerekli.
175/5 diyor ki: "doğrudan veya cumhurbaşkanının iadesi üzerine, meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir".
yani 400 vekil ile kabul edilirse anayasa değişikliği doğrudan kabul oluyor. yine de bu halde dahi cb'nin bunu referanduma sunulabilme yetkisi var. sunacağını sanmıyorum.
360-399 arası oyla kabul edilirse ve cb bunu meclise iade etmezse referandum'a götürebilir. referanduma gidilirse "halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir" diyor. buna da %50+1 diyoruz.
özet:
200 vekil ile anayasa değişikliği yazılı teklifi,
değişiklik teklifi kabulü 360 vekil,
360-399 değişmesi lehine oy kullanılırsa referanduma götürebilme, referandumda %50+1 oy,
400 milletvekili lehe oy kullanırsa doğrudan değişiklik kabulü.
*
iktidar bloğunun milletvekilleri ile değişiklik yeterli olmuyor. ikinci blok milletvekillerinden geçiş zor ihtimal. ne kaldı geriye? buçuk blok vekilleri.
mevcut anayasanın türklüğü tanımlayan 66. maddesi değişimi ile bir şekilde 'eşit anayasal vatandaşlık' gibi bir kavram koyuldu, yerel özerkliklerin güçlendirilmesi ileri sürüldü, terörü ülke dışına çıkarma da kendi bloğunun kararsızlarında biraz etkili oldu, ülkelerine dönen göçmenler de biraz etkili oldu.
ne oldu sonuçta? uğraşılan bir buçuk blok ile de 400 sayısına ulaşılamıyor.
firesiz şekilde sayıldığında 390 civarında kalınıyor.
gümledi.
ne kaldı geriye?
360-399 milletvekili kısmı ile referandum.
*
parantez açıyorum.
bakın yukarıda ne yazdım, tekrarlıyorum:
"siyasi lider(ler) toplumsal dönüşümde ciddi rol oynadılar". evet, siyaseti de dönüştürdüler, peki, siyasetle birlikte dönüşen sosyolojiyi yakalayabiliyorlar mı?
her şey olağan şekilde gider ve 2028'de seçimler olursa 14 milyon kişi ilk defa oy kullanma ödevine haiz olacak. bu 14 milyon kişilik kitlenin çok büyük bir kısmı neredeyse hiçbir şeye bağlılığı olmayan, gittiği yere 'bizzat kendi düşüncesiyle' gelen ve kontrol edilmesi en zor olan tipolojiden oluşacak. 2028 olağan seçimlerine kadar ne kadar zamanınız var? bunu da siz hesaplayın.
bir şey daha var, üzerine düşünmenizi istediğim bir şey. o meşhur cümleyi hatırlayın: "28 şubat bin yıl sürecek". gelen nesile iyice bir bakın ve mevcut erk'in amacını kendinize bir sorun. "kırılmaya çalışılan vesayet zaten bu" mu denilecek? çok merak ediyorum.
*
referandum dedik, değil mi?
yapılan metin oylanır, şili gibi oluruz. sonra dönülür, üzerinde uzlaşılan maddeler üstünden yürünür. değiştirilemeyeceği anlaşılan maddeler/kavramlar/nosyonlar ya aynen korunur, ya da, farklı cümlelerle yazılır. yine oylama yapılır, yine şili oluruz.
velhasıl genel bağlamda bolca %50+1'in oy oranının 'saçmalık olduğuna' yüklenilir. sonuçta, "değiştireceğiz" denilen hiçbir şey de değiştirilemez. nihayetinde geriye hem sistemsel ve hem de toplumsal enkaz bırakılmış olunur.
değiştirilemeyeceği anlaşılan maddelerle 'buçuk blok' kısmını nasıl korunacağı ayrı bir merak konusu.
----------
s o n u ç:
toplumsal aks'ın 'senden olmayan' renklerini devamlı surette kaşıyarak, zaten ayrışmış olan toplumu daha da ayrıştırarak, bu finansal krizde, bu zorluklar içerisinde, hukukun ve hukuka güvenin bittiği bu düzende ve meta-makro-meso-mikro derecede 'pozitif hukuktaki' yasaların defaatle ihlal edildiği ve yok sayıldığı bu düzende,
diğer platformlarda toplumun sizden olmayan renklerine dokunacak başlıkların tekrar tekrar açılmasında olduğu gibi; 'kitlelerin' hoşuna gideceğine ve belirli duygulara hitap edeceğine 'inanılan' söylemlerin üzerine yüklenilerek,
t o p l u m u n
ü z e r i n d e
u z l a ş a c a ğ ı
a n a y a s a y ı
y a v v v v v v v v v v v v v v v v v v v v v a ş
y a p a r s ı n ı z !
hangi 'değer(ler)iniz' anayasa referandumunda seçmenin tavrını belirleyecek etkenlerden olacak, merak ediyorum.
esasında gerekçesi basit: ilgili platform içerisinde son süreçte belli başlı yazarlarca aynı veya benzer minvalde başlıklar açılıp, yine bu yazarlarca benzer yönde entry'ler giriliyordu. yönetim de bu işe çanak tutarcasına dezenformasyon niteliğindeki başlıklara vb. uzun süre herhangi bir aksiyon almayınca ciddi bir boykot oldu. ben de o boykota katılanlardanım. bundan dolayı buradayım.
-----------
normal sözlük içerisindeki kıymetli aktroll kardeşler, bu yazım size.
temel amacınız: yeni anayasa-sivil anayasa muhabbetiniz.
ne demişti ersan şen? "anayasayı ihlal edenler tarafından yeni anayasa yapılacak ha?".
'kum saati modeli' anayasa yapım süreçlerinde öne çıkıyor. örgütlü + örgütsüz toplumsal araştırmayla belirli konularda toplumun her kesiminin görüşü toplanır. sonra tartışılır ve süzgeçten, yani kum saatinin ince belinin olduğu yerden geçirilir. damıtma işlemi yapıldıktan sonra tekrar kum saatinin geniş kısmına, yani topluma ulaştırılır.
diğer platformlarda olduğu gibi, bu platform'da da benzer nitelikli başlıklar açıp bu kum saati modelindeki gibi 'amacınızı' gerçekleştirmek istersiniz hani, önceden yazmış olayım. iyi okuyun. kurmaylarınıza, anketörlerinize, üstlerinize de iyi okutun.
eksiklikler ve hatalar şahsıma aittir.
-----------
bakın,
siyasal ideolojiler, temelde 'ekonomik aks' ve 'toplumsal aks' olmak üzere iki aks üzerine oturtularak açıklanır. bunların liberalleşme-muhafazakârlaşma baremlerine göre de ideoloji tanımlamaları farklılaşır.
çok iyi bildiğiniz üzere, “genel/yerel seçimlerde türkiye'de seçmen nasıl karar verir?” sorusu sorulur. sonda söyleyeceğimi başta söyleyim: benim tahlilime göre türkiye'de seçmen 'kendini nasıl tanımlıyorsa' 'genel' seçimlerde de ona göre oyunu kullanıyor.
dünyada genel seçimlerde oy verme üzerine genel olarak kabul gören dört model bulunuyor: ekonomik, ideolojik, stratejik, partizanlık.
istediğinizi kullanın, bu dört model türkiye'deki genel seçimlerde seçmenin tavrını tam olarak açıklamaya yetmiyor. "hepsinden biraz" diyorsunuz bir yerde. işte bu noktada da daha genel ve soyut bir şeyle geliyor politika yapıcıları: "değer modeli". bir parti veya bir lider toplumdaki değerlerin en çoğunu ne kadar yüksek baremde karşılıyorsa genel seçimlerde iktidar oluyor. en azından sav bu yönde. bu değerleri karşılamaya da "kapsayıcılık" deniliyor.
siyaset, seçimleri bu şekilde algılıyor.
peki, mevcut toplum siyaseti nasıl anlıyor?
düz mantık beş tane iç siyaset başlığı sayacağım size: hukuk, ekonomi, toplumsal ayrışma, göçmenler, terör.
sondan başlıyorum. terörü ülke dışına çıkarmaya çalışıyor devlet, hala uğraşılıyor. olası bir savaş durumunda ülke içerisinde birlik olunması, yeknesaklık ve bütünlük isteniyor. ne gibi tavizler var? aşağıda sadece iki noktayla buraya temas edeceğim.
göçmenler bir tarafımıza patladı. tabiri caizse "göçmen subap lastiği" olduk. baas rejiminin çöküşü sonrası hala daha her açıklamada "güvenli, onurlu, gönüllü geri dönüş" diye yırtınılıyor. neden acaba?
toplumsal ayrışma ve insanların birbirine yabancılaşması korkunç ötesi boyutlarda.
ekonomiye dair ne söylememi istersin? bence ekonomi harika.
hukuk ise, en iyimser tabirle babayı yemiş durumda. geri döndürülemeyecek şekilde hem de. esasında bunlar da geri döndürülemeyecek şekilde babayı yesin diye yapıldı. tebrikler, başarıldı. tam olarak "oldubitti" sistemi olduk.
*
bakın,
bu gidilen yol, yol değil! benim örneğim şöyle: x siyasi partisi bayraklarıyla donatılan sokaklar yalnızca x siyasi parti seçmenine/sempatizanına moral verir ve onları konsolide eder. başka görüşe sahip bir kişi, bir siyasi partinin bayrağını/dövizini/pankartını görüp çat diye fikrini değiştirmez.
yani,
kendi propagandanı yapmak, toplumsal aks'ın senden olmayan renklerini kaşımak ve onlara çomak sokmak, yalnızca kendini "ben de sendenim" diye tanımlayan seçmene güç ve moral verir. bunu yaparken "ben de sendenim" diyenleri konsolide edersin ya, hah işte, karşı tarafa da nokta virgül aynısını yaptırırsın. kendini konsolide etmek, diğer yandan da karşıyı konsolide etmekdir.
türkiye'de blok içi geçişgenlik 90'lardan sonra, bloklar arası geçişgenlik de 2000'lerde %50+1'den sonra oldu. ülkemizde bloklar kendi içerisinde geçiş yapabilir, bu olur; ama genel seçimlerde bloklar arası geçişgenlik fazla değildir.
yani,
bu durum, troll başlıklar, troll yazılar vs. bence size oy falan kazandırmayacak ve hatta en basitinden artık konsolidasyon da sağlamayacak. ha, diyorsanız ki "esas nokta zaten oy veya konsolidasyon değil, dürtüklemek" o kısmını bilemem.
soruyorum size, hangi değerler kapsanıyor? belki daha doğru bir ifadeyle, hangi değerleri kapsıyorsunuz? hangilerini, söyle yiğidim?
değer de kalmadı, kapsama da, kapsayıcılık da.
----------
velhasıl benim gözlemim şöyle:
pozitif hukuk, en yalın haliyle, bir devletin belirli bir dönem ve süre içerisinde yürürlükte bulunan ve uygulanan kanunları olarak tanımlanabilir. mevcuttaki yasa her ne ise o'nun uygulanması yani. ölü kanunlar ve ölü hükümler de mevcut. kanun ölümü fiili olarak uygulanmamayla, kanun içerisindeki hükümlerin ölümü ise söz konusu hükümlerin ya -aynı şekilde- uygulanmamasıyla veya aksinin defaatle uygulanmasıyla gerçekleşiyor. ama olayımız ölü hükümler değil.
hukukun üstünlüğüne dair yabancı bir devlet siyasetçisi tarafından eleştiriye maruz kalınınca anayasa'nın dibacesinde belirtilen "... dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak ..." ve 2. maddesi temelinde "... bir hukuk devleti ..." olduğu;
insan haklarına dair eleştiri olduğunda ise 14. maddenin "... ve insan haklarına 'dayanan' demokratik ve laik cumhuriyeti... " cümlesi örnek gösterilip 'dayanan' ifadesi dolayısıyla; 'ileri' olduğu iddia edilen avrupa birliği devletlerinden daha ileride olduğumuz belirtiliyor.
infial yaratan bir olay yaşandığında, işbu olaylar doğal olarak topluma da servis ediliyor. 'benim gözlemimde' birçok infial yaratan olayın topluma servis edilişinin alt metninde "sistem krizlere cevap vermiyor" mesajı oluyor. "nasıl böyle ceza aldı, nasıl salındı, nasıl bu yapıldı, nasıl öyle oldu?" ve 'nasıl üzeri n' cümleleri dolaşıma giriyor.
"türk ceza kanunu, ceza muhakemeleri kanunu, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkında kanun ve ilgili kanunlardaki 'hükümler' temelinde, yani 'pozitif hukuk' temelinde hükümler uygulanılıyor, bu hükümlerin tadil edilmesi iktiza ediyor" denildiğinde ya cevap gelmiyor, ya da gelen cevap siyasi nitelikli oluyor.
"peki ne istiyorsunuz?" denildiğinde muğlak cevaplar geliyor. "dini referanslı hükümler mi istiyorsunuz?" denildiğinde "avrupa birliği müktesebatı, avrupa konseyi sözleşmeleri, anayasa m.90 temelinde temel hak ve özgürlüklerin yerel kanunlara üstünlüğü, avrupa insan hakları sözleşmesi vs." cevabı veriliyor. "peki aihm kararlarına uyulma ne durumda?" denildiğinde önce "egemenlik hakkımıza dokunulamaz" deniliypr, zorlayınca da "parasını verir, ihlal ederiz". "o zaman çıkılsın" denildiğinde "çok ciddi ticaret hacmimiz var" deniliyor. "o zaman sistemin kökten değiştirilmesi istenmiyor?" denildiğinde "hayır isteniyor" cevabı geliyor.
"peki o halde yargı reformu stratejisi 2025-2029'da neden böyle bir şey açıklanmıyor?" denildiğinde ise cevap gelmiyor.
"islam" ve "ümmet" diye yırtınılıyor madem, islam işbirliği teşkilatı'na veya başka bir uluslararası örgüte "öncülüğünü türkiye yapıyor" diyerek "islam hukuku temelinde yargılama yapan bir uluslararası ceza mahkemesi kurulmasını önerin ve hatta önermekle kalmayın, gidin kurun" denildiğinde de ciddiye alınmıyor ve uluslararası adalet divanı önündeki davaya müdahil olunuyor.
nihayet alınan cevapların neredeyse tamamı 'siyasi ajanda temelinin politik söylem setinden' çıkmış oluyor.
yani ve yani:
sanki bir yandan siyasi ajandayı yürürlüğe koymaya çalışırken diğer yandan da maske olarak vasıta niteliğindeki hukuka bağlılığı 'gösterme' üzerine kurulu hassas denge tutturulmaya çalışılıyor. tabi bunu başarmak ince iş ve işçilik istiyor. görülüp anlaşılabildiğine göre başarılamıyor.
'bence' atılan adımlarda 'dünya gerçekliğini de göz önünde bulundurarak, işimize hangisi geliyorsa, işimize geldiği ölçüde-işimize geldiği şekilde-işimize geldiği minvalde' sistemi mevcut.
eğer "siyasetin gereği bu" deniliyorsa, diğer taraf da 'siyasetin gereğini' yaptığında "meeeeeeeeeeeeee" denilmeyecek.
eğer bir interregnum dönemindeysek, bir sistemik geçiş dönemindeysek ve "eski sistem ölüyor ve yenisi doğamıyor" ise, yeni sistemi doğurtma konusunda pek başarılı olunduğunu söyleyemeyeceğim; ama becerme noktasında 'bence' şu ana kadar mükemmel gidiliyor.
----------
bakın,
anlaşılacağı şekilde yazıyorum, çok basit yazıyorum:
anayasa en geniş toplumsal uzlaşıdır.
1990'dan itibaren 20'ye yakın yeni anayasa taslağı oluşturuldu. binlerce sayfa meclis tutanağı var. 16/4/2017 tarihli referandumuyla cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilerek rejim değiştirildi. devlet içerisindeki sonuçları ayrı bir entry konusu. devlet dışındaki sonuçlarda ise, temel amaçların 'başındakilerden bir tanesi' şu: devletlere ve devlet sistemlerine model olma gayesi.
çünkü bu durum, türkiye'nin dış politikada:
1. bağımsızlık ve stratejik otonomi idealine,
2. bölgesinde majör güç olma idealine,
3. genel bağlamda hegemon güç olma idealine
uygun addediliyor.
weber, otoriteleri üç ideal tipte tanımlamış: yasal(hukuksal)/ussal otorite, geleneksel otorite, karizmatik otorite.
karizmatik otorite işte bu sistemi işaret ediyor! çünkü ve çünkü model olunmak istenen bu devletler var ya, hah işte, o devletlerde diğer otorite tipleri, 'parlamenter demokrasi'; bu minvalde de fransız modeli'nde olduğu gibi cumhurbaşkanı ayrı, başbakan ayrı, meclis başkanı ayrı fraksiyondan olması gibi bir sistem i ş l e m i y o r! denendi, görüldü, anlaşıldı. otoriter liderlikler işliyor buralarda.
bizim kitaplarda ve makalelerde bunu nasıl bağlıyorlar peki? "klasik sistemler erozyona uğradı ve düşüşe geçiyor. buna mukabil, güçlü liderler ve liderlik yükseliyor" şeklinde.
orta doğu'nun -ve genel bağlamda bölgenin- majör gücü olma ideali, orta doğu -ve bazı sahraaltı- devletlerine model olma + diğer idealleri gerçekleştirme noktasında seçilen yolun alevi -veya şii- liderlikle ol(a)mayacağı/olunamayacağı 'bilindiği' söyleniyor.
----------
nihayet,
temel amaç neydi? anayasanın değişmesi.
1982 anayasası = 7 kısım'dan oluşan 177 madde + işlenemeyen hükümler.
maddelerin kaç tanesi mevcut iktidar döneminde 'değişmedi'?
*
40 yıllık süreçte siyasi lider(ler) toplumsal dönüşümde ciddi rol oynadılar. dünyada 'aynı liderle' bu kadar seçimi kazanan, bu kadar süre iktidar kalan hareket yok denecek kadar az. ben de bulmaya çalışıyorum. buna rağmen yine de 'asli kurucu iktidar' niteliğinde olacak şekilde anayasa değiştirilemiyor. buna gerekçe olarak ise seçimlerin 1960'lardan itibaren asimetrik iki ana blok üzerinden yürümesi ileri sürülüyor. bunu abdülhamid dönemine kadar dayandırıp 'tarihsel bloklar' diye adlandırıyorlar. 'genel minvalde sağ ve sol' şeklinde iki blok olarak geçiyor. bu bloklara, şu anda 'kimlik siyaseti yapan blok' da eklenince sistem 'iki buçuk blok' olarak adlandırılıyor.
*
anayasa değişikliği kanuni altyapısı anayasa m. 175 temelinde. çözümlemesini yapıyorum. önce 200 vekilin yazılı teklifi gerekiyor. değiştirme teklifi kabulü için 360 vekil gerekli.
175/5 diyor ki: "doğrudan veya cumhurbaşkanının iadesi üzerine, meclis üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile kabul edilen anayasa değişikliğine ilişkin kanun veya gerekli görülen maddeleri cumhurbaşkanı tarafından halkoyuna sunulabilir".
yani 400 vekil ile kabul edilirse anayasa değişikliği doğrudan kabul oluyor. yine de bu halde dahi cb'nin bunu referanduma sunulabilme yetkisi var. sunacağını sanmıyorum.
360-399 arası oyla kabul edilirse ve cb bunu meclise iade etmezse referandum'a götürebilir. referanduma gidilirse "halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir" diyor. buna da %50+1 diyoruz.
özet:
200 vekil ile anayasa değişikliği yazılı teklifi,
değişiklik teklifi kabulü 360 vekil,
360-399 değişmesi lehine oy kullanılırsa referanduma götürebilme, referandumda %50+1 oy,
400 milletvekili lehe oy kullanırsa doğrudan değişiklik kabulü.
*
iktidar bloğunun milletvekilleri ile değişiklik yeterli olmuyor. ikinci blok milletvekillerinden geçiş zor ihtimal. ne kaldı geriye? buçuk blok vekilleri.
mevcut anayasanın türklüğü tanımlayan 66. maddesi değişimi ile bir şekilde 'eşit anayasal vatandaşlık' gibi bir kavram koyuldu, yerel özerkliklerin güçlendirilmesi ileri sürüldü, terörü ülke dışına çıkarma da kendi bloğunun kararsızlarında biraz etkili oldu, ülkelerine dönen göçmenler de biraz etkili oldu.
ne oldu sonuçta? uğraşılan bir buçuk blok ile de 400 sayısına ulaşılamıyor.
firesiz şekilde sayıldığında 390 civarında kalınıyor.
gümledi.
ne kaldı geriye?
360-399 milletvekili kısmı ile referandum.
*
parantez açıyorum.
bakın yukarıda ne yazdım, tekrarlıyorum:
"siyasi lider(ler) toplumsal dönüşümde ciddi rol oynadılar". evet, siyaseti de dönüştürdüler, peki, siyasetle birlikte dönüşen sosyolojiyi yakalayabiliyorlar mı?
her şey olağan şekilde gider ve 2028'de seçimler olursa 14 milyon kişi ilk defa oy kullanma ödevine haiz olacak. bu 14 milyon kişilik kitlenin çok büyük bir kısmı neredeyse hiçbir şeye bağlılığı olmayan, gittiği yere 'bizzat kendi düşüncesiyle' gelen ve kontrol edilmesi en zor olan tipolojiden oluşacak. 2028 olağan seçimlerine kadar ne kadar zamanınız var? bunu da siz hesaplayın.
bir şey daha var, üzerine düşünmenizi istediğim bir şey. o meşhur cümleyi hatırlayın: "28 şubat bin yıl sürecek". gelen nesile iyice bir bakın ve mevcut erk'in amacını kendinize bir sorun. "kırılmaya çalışılan vesayet zaten bu" mu denilecek? çok merak ediyorum.
*
referandum dedik, değil mi?
yapılan metin oylanır, şili gibi oluruz. sonra dönülür, üzerinde uzlaşılan maddeler üstünden yürünür. değiştirilemeyeceği anlaşılan maddeler/kavramlar/nosyonlar ya aynen korunur, ya da, farklı cümlelerle yazılır. yine oylama yapılır, yine şili oluruz.
velhasıl genel bağlamda bolca %50+1'in oy oranının 'saçmalık olduğuna' yüklenilir. sonuçta, "değiştireceğiz" denilen hiçbir şey de değiştirilemez. nihayetinde geriye hem sistemsel ve hem de toplumsal enkaz bırakılmış olunur.
değiştirilemeyeceği anlaşılan maddelerle 'buçuk blok' kısmını nasıl korunacağı ayrı bir merak konusu.
----------
s o n u ç:
toplumsal aks'ın 'senden olmayan' renklerini devamlı surette kaşıyarak, zaten ayrışmış olan toplumu daha da ayrıştırarak, bu finansal krizde, bu zorluklar içerisinde, hukukun ve hukuka güvenin bittiği bu düzende ve meta-makro-meso-mikro derecede 'pozitif hukuktaki' yasaların defaatle ihlal edildiği ve yok sayıldığı bu düzende,
diğer platformlarda toplumun sizden olmayan renklerine dokunacak başlıkların tekrar tekrar açılmasında olduğu gibi; 'kitlelerin' hoşuna gideceğine ve belirli duygulara hitap edeceğine 'inanılan' söylemlerin üzerine yüklenilerek,
t o p l u m u n
ü z e r i n d e
u z l a ş a c a ğ ı
a n a y a s a y ı
y a v v v v v v v v v v v v v v v v v v v v v a ş
y a p a r s ı n ı z !
hangi 'değer(ler)iniz' anayasa referandumunda seçmenin tavrını belirleyecek etkenlerden olacak, merak ediyorum.
devamını gör...
30.
yazarlar burada yazmak ile beraber ilgi budalası olmak için varlar. oy fav sohbet muhabbet etmek için varlar. siz hala neyi arıyorsunuz? flörtöz sözlük buraaaa. asosyallerin toplaştığı fingirdediği yer. çok beklentiniz olmasın. amaçları sekss. (bkz: swh)
kendi adına konuş diyenler olacaktır aynen kardeşim sen celal şengör olmaya adaysın.(bkz: swh)
kendi adına konuş diyenler olacaktır aynen kardeşim sen celal şengör olmaya adaysın.(bkz: swh)
devamını gör...
31.
birilerine saldırmadığı müddetçe uzun tanımları da okumayı seviyorum. bazen bazıları yazmış olmak için yazınca orada zorlanıp devam etmiyorum. bazıları da gerçekten çok iyi.
devamını gör...
32.
o anki enerji durumuma göre değişiyor. şimdi on iki saat çalışmışım, 2 saat gidiş dönüş derken 14 saat peltim çıkmış. bu durumda uzun tanım okumak oldukça yorucu olacak. o tanım yazılırken bir ton emek verilmiş, tanımın hakkını verememiş olmaktansa okumamayı tercih ediyorum.
izinliysem ve evde keyif yapıyorsam, uzun tanımı dibine kadar okur, beğenimi eksik etmem.
izinliysem ve evde keyif yapıyorsam, uzun tanımı dibine kadar okur, beğenimi eksik etmem.
devamını gör...
33.
otomotiv mühendisiyim. bu nedenle mesleğimle ilgili ve otomobil teknolojisiyle ilgili konuları konuşmayı ve paylaşmayı seviyorum. tanımlarım bu nedenle biraz uzun oluyor.
devamını gör...
34.
devamını gör...
35.
kitap okuyarak büyüyen bir insansanız okursunuz, maalesef günümüz sosyal medya çağı, kısa videolar ve birkaç cümleye sıkışmış yazılar dikkat süresini git gide kısalttı.
devamını gör...
36.
herkesin ilgi alanı farklı sonuçta; ilgi alanınla ilgili bir tanımsa neden okunmasın ki... itiraf ediyorum ben uzun zamandır çok uzun soluklu bir şey okumuyorum ama her gün düzenli olarak çeşitli makaleler okuyorum. buradaki uzun tanımlar da ilgimi çekiyorsa okuyorum. yalnız gözlemlediğim bir şey var ki; insanlar uzun okumalara pek sıcak bakmıyorlar ve zaman kaybı olarak görüyorlar. sosyal platformlarda daldan dala, konudan konuya atlamak daha çekici geliyor olabilir. günümüz insanın en büyük sorunu da bu galiba; hiçbir şeye vaktimiz yokmuş gibi davranıyoruz ama zamanımızı boş işlerle doldurmaktan da çekinmiyoruz. lütfen uzun uzun yazmaya devam edin, emek verilen yazılar illaki okuyucusuna ulaşacaktır.
devamını gör...
37.
çok doğru bir beyandır, bir gerçektir.
okumuyorlar. bilgi içerikli tanım diye ağlayıp onları da okumuyorlar.
benim bununla bir sorunum yok aslında. herkes bık bık birilerinin bilmişliğine iştirak etmek istemeyebilir. benim isyanım hem okumayı tercih etmeyip, hem kendisi de bir halta yarar bir şey yazmayıp, hem yazanı uzun yazıyor diye eleştiren delilere.
hocam ne istiyosun tam olarak ya?
orda yazıyoruz ayı gibi, baktığın ettiğin yok, sonra sisi hep kawgada...
yuoo değilim hep kawgada, demek elinde çekirdek kawga kovalıyosun sen. benimle alakalı bir durum değil bu.
bu uzun yazıyosun faşistliğini anlayamadım zaten.
yahu yazıyorum da, oku diye kafana silah dayamıyorum ki?
okumadın diye trip attığım da yok, tanımıyorum etmiyorum seni, zaten niye olsun?
sana kısa yazıyosun diye laf çarpmıyorum?
hocam niçin battı yani bu durum sana, hangi noktada sen dahil oluyorsun olaya?
onları anlamıyorum.
yoksa tercihtir.
herkes istediği gibi yazsın bana kalırsa. benim kısa yazan maldır gibi bi zihnim yok, her uzun yazan da iyi yazıyor gibi bi algım da yok.
kimisi iyi becerir az kelamla çok anlam işini, ayrı bi akıl o, vallahi tebrik ediyorum yapanı da.
okumuyorlar. bilgi içerikli tanım diye ağlayıp onları da okumuyorlar.
benim bununla bir sorunum yok aslında. herkes bık bık birilerinin bilmişliğine iştirak etmek istemeyebilir. benim isyanım hem okumayı tercih etmeyip, hem kendisi de bir halta yarar bir şey yazmayıp, hem yazanı uzun yazıyor diye eleştiren delilere.
hocam ne istiyosun tam olarak ya?
orda yazıyoruz ayı gibi, baktığın ettiğin yok, sonra sisi hep kawgada...
yuoo değilim hep kawgada, demek elinde çekirdek kawga kovalıyosun sen. benimle alakalı bir durum değil bu.
bu uzun yazıyosun faşistliğini anlayamadım zaten.
yahu yazıyorum da, oku diye kafana silah dayamıyorum ki?
okumadın diye trip attığım da yok, tanımıyorum etmiyorum seni, zaten niye olsun?
sana kısa yazıyosun diye laf çarpmıyorum?
hocam niçin battı yani bu durum sana, hangi noktada sen dahil oluyorsun olaya?
onları anlamıyorum.
yoksa tercihtir.
herkes istediği gibi yazsın bana kalırsa. benim kısa yazan maldır gibi bi zihnim yok, her uzun yazan da iyi yazıyor gibi bi algım da yok.
kimisi iyi becerir az kelamla çok anlam işini, ayrı bi akıl o, vallahi tebrik ediyorum yapanı da.
devamını gör...
38.
çoğu insanın reel hayatta bile karşısındakini dinleyecek kadar önemsemiyor. herkes kendi hikayesini anlatmak için sırasını bekliyor. kısacası kimse kimseyi umursamıyor. haklılar da.
devamını gör...
39.
yanlis bir düşünce.
misal ben eger sadece yazarlarin düşüncesini merak ediyirsam ustun koru yazilanlara bakıyor ve atlayarak okuyorum.
ama bilhi pesindeysem bazen bir cumleyi anlamak icin birkac defa tekrardan okuyorum.
yani basliga ve yazilan tanimin guzelligine gite degisir,
misal ben eger sadece yazarlarin düşüncesini merak ediyirsam ustun koru yazilanlara bakıyor ve atlayarak okuyorum.
ama bilhi pesindeysem bazen bir cumleyi anlamak icin birkac defa tekrardan okuyorum.
yani basliga ve yazilan tanimin guzelligine gite degisir,
devamını gör...
40.
biz bi gecede bkz verip geçen yazarlardan olmadık be! dedirtmiştir.
devamını gör...