bir köken bilimi takıntılısı olarak bu başlığı görmek beni çok sevindirdi. bir düşünüşte anımsayabildiğim iki güzel örneği sizlerle paylaşmak istedim. önceden bu başlık altında sözü edilmemiş olanlardan da söz etmeye çalışacağım ileride.

iran'da bulunan horasan şehri, "güneşin doğduğu yer" anlamına gelir ve buradan antik yunancaya, oradan latinceye, oradan da eski fransızcaya ve en sonunda da ingilizceye "horizon**" olarak geçmiştir. büyük olasılıkla antik yunanların antik perslerle uzun bir süre aynı imparatorluk altında yaşamış olduğu dönemlerde ilk geçiş gerçekleşmiştir (bkz: ahameniş imparatorluğu).

eski türk dillerinden ve moğolcadan bu yana varlığını sürdürmüş olan "ordu" sözcüğü de, ingilizceye "horde" olarak geçmiştir.
devamını gör...

haşlanmış yumurtanın kabuğunu santim santim soymak yerine yumurtayı bıçakla ortadan kesin daha sonra yemek kaşığıyla yumurtayı çıkarın. *
devamını gör...

antik yunanın antika uygulamalarından birisidir diyebiliriz zira uygulamayı bulan hergele atinalı. adam hiç üşenmemiş bu cezanın uygulanması için suçlulara özel pirinçten bir boğa yapmış. mevzu şöyle işliyor; suçluyu bunun içerisine bir güzel yerleştiriyorsun, altını kısık ateşte yakıyorsun, ateş harlandıkça içerideki suçlu kıvama geliyor ve yandım anam diye böğürmeye başlıyor. bu böğüme dışarıya kızgın bir boğanın inlemesi gibi aksediyor. idamı izleyenler de boğanın kızgın sesini duydukça aşka geliyor ve zevkten çığlık çığlığa bağırıyorlar.

bu manyaklığa imza atan adamın adı ise perilaus! yani hangi akla hizmet insan böyle bir şey tasarlar ki? adamın beyin kıvrımlarında nasıl bir psikopatlık dolaştığını merak etmiyor değilim. bir de bu manyak yaptığı pirinç boğayı dönemin bir başka kalifiye manyağı sicilyalı tiran phalaris'e götürüyor ve şöyle diyor;

''ey phalaris, bir adamı cezalandırmak istersen, onu boğanın arasına kapat ve altına ateş yak, iniltileriyle boğanın böğürdüğü sanılacak ve acı çığlıkları burun deliklerindeki borulardan geçerken size zevk verecek. ''

ha bu sözleri söylemiş midir? söylememiş midir? bilemem ama tarihçi diodorus siculus'un iddiası bu yönde. ben şahsen kendisine inanıyorum. böyle bir tasarıma imza atan adam, bu sözleri aşk ile şevk ile söylemiştir. hatta mevzuyu tirana tutku ile anlatmıştır. eh sen mevzuyu böyle anlatırsan, karşındaki manyakta bunlardan etkilenir tabi. bu iki manyağın sohbetleri sonucunda phlaris boğayı yerinde incelemek istemiş ve perilaus'tan ufak bir gösteri talep etmiştir. ''hele bir geç şu boğanın içine de, duyalım o kadar övdüğün şu sesleri!'' demek suretiyle bizim manyağın aklını almıştır. phlaris'in o anki yüz ifadesini cidden merak ediyorum. millet yansın, çığlık çığlığa bağırsın, ben de zevk alayım diye boğa tasarla, sonra ilk denek sen ol. kalbine inmiş olmalı. vallahi orada olsam, anadolu usulü okkalı bir ''oh olsun!'' çekerdim şeref yoksunu hergeleye! şak sesi de, tüm saray efradı tarafından duyulurdu! ava giderken avlanan perilaus, topuklarını mabadına vura vura bir güzel girmiş pirinç boğanın içerisine, boğa'ya dublaj yapmış. netice olarak mekanizmanın mucidi kendisi, ne de güzel böğürtmüştür o boğayı(!) tabi sonrası daha dramatik olmuş bizim psikopat için zira tiran bunu tam kıvama gelmeden boğanın içerisinden çıkartmış. sanırım az pişmiş bir kıvamda falan çıkmış olmalı boğadan. o anda kesin paçayı kurtardık diye düşünmüştür. ama umduğu gibi olmamış, halla hop tereyağlı ballı ekmek nidaları eşliğinde, bunu güzelce paket yapıp atmışlar uçurumdan aşağı. insan kiminle muhatap olacağını iyi bilmeli sonra adama öyle bir eşek şakası yapıyorlar ki geri dönüşü de olmuyor...

neyse efendim mucit ölü ama tasarım aktif. artık bu şekilde kaç cana kıyıldı bilinmez. lakin içimizi soğutan tek şey; bu iki manyağın da pirinç boğanın tadına bakmış olması. manyak tiran da almış boğadan nasibini. tahttan indirildiği zaman kahkahalar atarak izlediği gösterilerin öznesi olup, çığlıklar atarak ölmüş. bu hikaye de burada bitmiş.

boğa da şöyle bir şey;

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

neden sadece bir kişiyle konuşayım aşamasında takılı kaldığım sorunsal. neeey konuşmada mı sayıylan yoksam? yönetim istifa yönetim istifa!(bkz: lol)
devamını gör...

başından dinleyemedim ama müsait olunca koşa koşa haftalardır beklediğim bu yayına gittim. ses kaydı göndermek isteyip gönderememiştim* ama bir sonraki yayına göndermek istiyorum. ayrıcaaa son şarkı da benim istemiş olduğum ve en sevdiğim 'kaçın kurası' şarkısıydı. teşekkür ederim çook mutlu oldum. ayrıca tebrik ederim çok güzel bir yayındı*.
devamını gör...

msg en büyük nedeni.
devamını gör...

hem siyasal islam ve kürtçülüğün son yıllarda iyice güçlenmesi, hem arap mülteciler ve kürtlerin yüksek doğum oranı nedeniyle türklüğü bekleyen büyük tehlikedir.

eğer birileri bu düzene son verip radikal önlemler almazsa ve köklü değişiklikler yapmazsa 50-100 yıl içinde ülkenin yarısı araplaşırken diğer yarısı da kürtleşecek. yani türkiye'de türk diye bir şey kalmayacak.
devamını gör...

ayak bileğine takılan bilezik.

bir barış manço şarkısı.
devamını gör...

ikinci dünya savaşı sırasında, ilk askeri alanda gerçekleştirilen uzaktan kumanda teknolojisinin uygulandığı bir silah olan, almanlar'ın geliştirmiş olduğu ve havadayken yönlendirilen bir füze çeşidi.
devamını gör...

sevgi öyle bir şey ki karşılık beklemezsin sevdiğini de sebepsizce seversin içinden gelir ve asla bitmez...
devamını gör...

şarkının hikayesi:

“1928 yılında paul whiteman orkestrası c.o.n.s.t.a.n.t.i.n.o.p.l.e adlı bir şarkı yapıyor ve öyle bir yapıyorlar ki her bir harfini inadına tek tek söylüyorlar ve 1953 yılında irlandalı bir besteci bu şarkıya cevaben istanbul not constantinople şarkısını yazıyor. şarkıyı da kanadalı bir grup söylüyor.”

c.o.n.s.t.a.n.t.i.n.o.p.l.e:


istanbul not constantinople:

devamını gör...

ne istiyorsun bizden tam olarak arkadaşım ?
devamını gör...

kitap açmanın serbest olduğu sınav.

soruları yorumlayıp çıkarım yapmanız gerektiğinden kitabı ne kadar karıştırırsanız karıştırın yanıtı doğrudan bulmanız mümkün değildir.
devamını gör...

bir sultana şarkısıdır.

şarkı 90ların milenyuma sızma girişimi olarak düşünülebilir. yeni milenyuma böyle bir şarkıyla merhaba demek ülkece göğsümüzü kabartmakla kalmadı bizi muasır medeniyetler seviyesine de ulaştırdı. hatta bir ara geçtik bile o seviyeyi. sonra geri döndük ama.

şarkı aslında sosyal bir mesaj veriyor ta yirmi yıl öncesinden. ve öylesine yazılmış değil sözleri ama biraz sert ve huzursuz edici. şu an böyle bir şarkını televizyonlarda yayınlanması elbette düşünülemez. ama sansürsüz 90ların en güzel taraflarından biri de buydu belki de.

sultana’nın çerkez kızı albümde yer alan şarkı sosyal mesaj içerikli bir hikaye anlatıyor bize. hatçe isimli pavyonda çalışan bir kadın işe döndü isimli çoluk çocuk sahibi bir kadın arasında gidip gelen bir adamın hikayesi. erkelerin hovardalığına, değer bilmezliğine, gözü dışardalığına açık açık göndermeler olan şarkı. iki kadın arasında mekik dokuyan adamın cinsel yetersizliğine de vurgu yapıyor haliyle. bunu zaten tanım başlığından anladınız.

şarkıya kötü demek içimden gelmiyor ama biraz tuhaf olduğu da bir gerçek. dinlemek istersiniz bence:

kuşu kalkmaz
devamını gör...

serpme kahvaltı, açık büfe ve iftar çılgınlıkları bu kadar aç insanın olduğu ve öldüğü bir dünyada israf adına ölümüne kapışırlar...

kamu spotumu yaptığıma göre konuyla ilgili fikir beyanıma da geçebilirim;
kah açık büfe , kah serpme kahvaltı.
sonunda mutlaka pişmanlık duysanız da aklınızı çelen arkadaş, aile eşrafı sayesinde en az üç beş kez yolunuz düşmüştür, el mahkumdur...
serpme kahvaltı yerine açık büfe (eğer görünce kendini kaybedenlerden değilseniz ve gittiğiniz yerin ürünlerinden eminseniz), yok o da olmuyorsa kendi istediğiniz çeşitleri ve istediğiniz miktarda alabileceğiniz bireysel ya da abartılmamış ortak tabaklar israf açısından sanki daha mantıklı.
ben bu anlamda bilinen bir cafe-rest. zincirinin * çengelköy şubesini çok sevmiştim. bizim grupta herkes kıldır, birinin beğenmediği illa bir şey olur buraya kimse bir şey diyememişti. açık büfe olarak da nakkaştepe'de hem ürünleri, hem manzarası, hem de çalışanlarından memnun kaldığımız ve israfın minimum olduğu bir yer vardı. yani sözün özü illa gidilecekse de biraz ince eleyip sık dokumalı her işte olduğu gibi...*

temennimizi de bırakıp öyle gidelim madem;
yarın bence çok yüklenmemekte fayda var, hava da güzel olacak gibi istanbul'da, iğne atsan yere düşmeyecek duruma gelmeyelim. eminim tüm mekanlar ve sahiller ve piknik alanları deli insan akınına uğrayacak. aman dikkat herkes sağlıklı kalsın, ağzımızın tadi kaçmasın...*

sevgiler sözlük ahalisi, iyi hafta sonları dilerim şimdiden herkese.
devamını gör...

durup dururken aklıma gelen şey. böyle hareket eden animasyonlu rozetler, çok güzel olmaz mıydı?
devamını gör...

yaşar - kumralım

devamını gör...

bugünün karikatürü, sadece benim değil tüm sözlüğün superman'i olduğunu düşündüğüm sevgili gomercan'a gitsin. kendisinin bir kere bile sızlandığına, yorulduğuna, şikayet ettiğine denk gelmedim, nasıl olduğunu bilmiyorum ama inanılmaz bir enerjisi ve görev bilinci var. "gomercan koş yardımına ihtiyacım var" cümlesini bitirmeden işinizi halletmiş oluyor. sürekli "ne yaparım da sözlüğü daha iyi bir yer haline getiririm?" diye kafa patlatıyor.
kafa sözlük için inanılmaz büyük bir şans bu adam, işte tam da bu yüzden tişikkirlir sipirmin!
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yine evde kaldım gerçeği ile yüzleşmemi sağlayan başlıktır.
herkes evliyse kim bu yalnızlar? foklar mı? o degil de fok balıkları...
devamını gör...

kişiden kişiye göre değişir ama en avrupai semti kim ne derse desin beşiktaştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim