koni salyangozu
tropik bölgelerin denizlerinde yaşayan, yumuşakçalar grubunun karından ayaklılar sınıfına ait, insanı cezbeden görünüşe sahip salyangoz türüdür. mermer yüzeyli salyangoz olarak da isimlendirilmişlerdir.
bu salyangoz türünü ilginç kılan şey zehirli iğnesi sayesinde kendinden beklenmeyen avlanma taktiklerini kullanmasıdır. öyle ki iğnesinde taşıdığı birden çok zehir çeşidi ile bir insanı 15 dakikada öldürebilir.
hareketlerinin çok yavaş olmasına rağmen kendisine göre çok daha hızlı hareket eden balıkları avlamak için önce insülün salgılar. solungaçları ile insülini vücuduna alan balık sersemlemeye başlayınca sessizce balığa yaklaşır ve zehrini enjekte eder. salgıladığı hormonlar ve taşıdığı zehirler dolayısıyla biyologların ve ilaç şirketlerinin bir çok araştırmasına konu olan türdür.
bu salyangoz türünü ilginç kılan şey zehirli iğnesi sayesinde kendinden beklenmeyen avlanma taktiklerini kullanmasıdır. öyle ki iğnesinde taşıdığı birden çok zehir çeşidi ile bir insanı 15 dakikada öldürebilir.
hareketlerinin çok yavaş olmasına rağmen kendisine göre çok daha hızlı hareket eden balıkları avlamak için önce insülün salgılar. solungaçları ile insülini vücuduna alan balık sersemlemeye başlayınca sessizce balığa yaklaşır ve zehrini enjekte eder. salgıladığı hormonlar ve taşıdığı zehirler dolayısıyla biyologların ve ilaç şirketlerinin bir çok araştırmasına konu olan türdür.

devamını gör...
maske takmanın olumlu yönleri
sadece covid bazlı düşünmemek lazım. kış aylarındaki diğer hastalıkların yayılmasını da engelliyor.
devamını gör...
iyi, kötü ve çirkin
italyanca bilen arkadaş söylemişti. filmin orijinal adı olan il buono, il brutto, il cattivo da:
il buono=iyi
il brutto=çirkin
il cattivo=kötü
bu durumda ingilizcesi de the good, the ugly and the bad olmalı ama nedense "the good, the bad and the ugly" olarak çevrilmiş, belki kulağa bu şekilde daha iyi geldiği için veya başka bir nedeni var bilemedim. olması gereken the good, the ugly and the bad kulağa o kadar hoş gelmiyor gibi veya bana öyle geliyor.
il buono=iyi
il brutto=çirkin
il cattivo=kötü
bu durumda ingilizcesi de the good, the ugly and the bad olmalı ama nedense "the good, the bad and the ugly" olarak çevrilmiş, belki kulağa bu şekilde daha iyi geldiği için veya başka bir nedeni var bilemedim. olması gereken the good, the ugly and the bad kulağa o kadar hoş gelmiyor gibi veya bana öyle geliyor.
devamını gör...
keremyildiz
evet yazmasından anlamalıydım, oytunkaran in kafa sözlük.
devamını gör...
evlilik öncesi sma testi zorunluluğu
çocuk yapma ehliyeti bir an önce yasallaştırılmalıdır. bilinçsiz anne ve babanın bir anlık zevk için suçsuz bir çocuğun ömür boyu hastalıklar ile boğuşmasına engel olunmalı. çocuk yapmak zor iştir marifet değildir .
devamını gör...
splendeurs et misères des courtisanes
honoré de balzac tarafından kaleme alınmış ve dilimize kibar fahişelerin ihtişamı ve sefaleti olarak veya kibar fahişeler ismi ile çevrilmiş eser. esasında yazarın comédie humaine koleksiyonunun bir parçası olan ve illusions perdues'un devamı niteliğinde sayabileceğimiz bir eser diyebiliriz.
eser dört ayrı bölümden oluşmaktadır bunlar sırasıyla; esther heureuse, à combien l’amour revient aux vieillards, où mènent les mauvais chemins, la dernière incarnation de vautrin olarak adlandırılmıştır. balzac dönemini oldukça iyi aktrabilmiş olsa da karakterler biraz çiğ geldi diyebilirim. dönemin toplum yapısını az çok anlayabilmek için güzel bir eser ama karakterler ne kadar derin yazılmış gibi görünsede klişe olmaktan sıyrılamamışlar. lucien karakterini bunun biraz dışında tutacağım, ben çarpık bir ahlak anlayışına sahip karakterleri açıkçası seviyorum belki bundan ötürü çok objektif yaklaşamıyorum ama düşününce karakterlerin büyük çoğunluğu ahlaki açıdan çarpık zaten. yeraltı dünyası, fuhuş ve adalet sisteminin çirkin taraflarını; topumun yüzündeki maskeyi söküp çıkarır gibi net ve çarpıcı aktarmış balzac fakat buna rağmen trajik biten üzücü bir aşk hikayesi olarak yer etti aklımda. okuması biraz güç açıkçası, balzac kolay okuyup anlam verilecek biçimde yazmıyor. betimlemelerle boğuşmaktan konunun ucu kaçtığı çok oluyor, ana hikayede bulunan karakterler de biraz sönük kaldığı için okuyucu için işkence halini almaya başlayabiliyor. yine de döneme tuttuğu ayna açısından okunmaya değer ama le père goriot ve illusions perdues okuyup bıraksanız da bir şey değişmezdi muhtemelen.
--- alıntı ---
ıl n’est pas inutile de faire observer que de si considérables fortunes ne s’acquièrent point, ne se constituent point, ne s’agrandissent point, ne se conservent point, au milieu des révolutions commerciales, politiques et industrielles de notre époque, sans qu’il y ait d’immenses pertes de capitaux, ou, si vous voulez, des impositions frappées sur les fortunes particulières. on verse très peu de nouvelles valeurs dans le trésor commun du globe. tout accaparement nouveau représente une nouvelle inégalité dans la répartition générale. ce que l’état demande, il le rend ; mais ce qu’une maison nucingen prend, elle le garde. […] forcer les états européens à emprunter à vingt ou dix pour cent, gagner ces dix ou vingt pour cent avec les capitaux du public, rançonner en grand les industries en s’emparant des matières premières, tendre au fondateur d’une affaire une corde pour le soutenir hors de l’eau jusqu’à ce qu’on ait repêché son entreprise asphyxiée, enfin toutes ces batailles d’écus gagnées constituent la haute politique de l’argent. certes, il s’y rencontre pour le banquier, comme pour le conquérant, des risques ; mais il y a si peu de gens en position de livrer de tels combats que les moutons n’ont rien à y voir. ces grandes choses se passent entre bergers. aussi, comme les exécutés (le terme consacré dans l’argot de la bourse) sont coupables d’avoir voulu trop gagner, prend-on généralement très peu de part aux malheurs causés par les combinaisons des nucingens. qu’un spéculateur se brûle la cervelle, qu’un agent de change prenne la fuite, qu’un notaire emporte les fortunes de cent ménages, ce qui est pis que de tuer un homme ; qu’un banquier liquide ; toutes ces catastrophes, oubliées à paris en quelques mois, sont bientôt couvertes par l’agitation quasi marine de cette grande cité. les fortunes colossales des jacques cœur, des médici, des ango de dieppe, des auffredi de la rochelle, des fugger, des tiepolo, des corner, furent jadis loyalement conquises par des privilèges dus à l’ignorance où l’on était des provenances de toutes les denrées précieuses ; mais, aujourd’hui, les clartés géographiques ont si bien pénétré les masses, la concurrence a si bien limité les profits, que toute fortune rapidement faite est : ou l’effet d’un hasard et d’une découverte, ou le résultat d’un vol légal. perverti par de scandaleux exemples, le bas commerce a répondu, surtout depuis dix ans, à la perfidie des conceptions du haut commerce, par des attentats odieux sur les matières premières. partout où la chimie est pratiquée, on ne boit plus de vin ; aussi l’industrie vinicole succombe-t-elle. on vend du sel falsifié pour échapper au fisc. les tribunaux sont effrayés de cette improbité générale. enfin le commerce français est en suspicion devant le monde entier, et l’angleterre se démoralise également. le mal vient, chez nous, de la loi politique. la charte a proclamé le règne de l’argent, le succès devient alors la raison suprême d’une époque athée. aussi la corruption des sphères élevées, malgré des résultats éblouissants d’or et leurs raisons spécieuses, est-elle infiniment plus hideuse que les corruptions ignobles et quasi personnelles des sphères inférieures.
ikinci bölüm: à combien l'amour revient aux vieillards.
--- alıntı ---
eser dört ayrı bölümden oluşmaktadır bunlar sırasıyla; esther heureuse, à combien l’amour revient aux vieillards, où mènent les mauvais chemins, la dernière incarnation de vautrin olarak adlandırılmıştır. balzac dönemini oldukça iyi aktrabilmiş olsa da karakterler biraz çiğ geldi diyebilirim. dönemin toplum yapısını az çok anlayabilmek için güzel bir eser ama karakterler ne kadar derin yazılmış gibi görünsede klişe olmaktan sıyrılamamışlar. lucien karakterini bunun biraz dışında tutacağım, ben çarpık bir ahlak anlayışına sahip karakterleri açıkçası seviyorum belki bundan ötürü çok objektif yaklaşamıyorum ama düşününce karakterlerin büyük çoğunluğu ahlaki açıdan çarpık zaten. yeraltı dünyası, fuhuş ve adalet sisteminin çirkin taraflarını; topumun yüzündeki maskeyi söküp çıkarır gibi net ve çarpıcı aktarmış balzac fakat buna rağmen trajik biten üzücü bir aşk hikayesi olarak yer etti aklımda. okuması biraz güç açıkçası, balzac kolay okuyup anlam verilecek biçimde yazmıyor. betimlemelerle boğuşmaktan konunun ucu kaçtığı çok oluyor, ana hikayede bulunan karakterler de biraz sönük kaldığı için okuyucu için işkence halini almaya başlayabiliyor. yine de döneme tuttuğu ayna açısından okunmaya değer ama le père goriot ve illusions perdues okuyup bıraksanız da bir şey değişmezdi muhtemelen.
--- alıntı ---
ıl n’est pas inutile de faire observer que de si considérables fortunes ne s’acquièrent point, ne se constituent point, ne s’agrandissent point, ne se conservent point, au milieu des révolutions commerciales, politiques et industrielles de notre époque, sans qu’il y ait d’immenses pertes de capitaux, ou, si vous voulez, des impositions frappées sur les fortunes particulières. on verse très peu de nouvelles valeurs dans le trésor commun du globe. tout accaparement nouveau représente une nouvelle inégalité dans la répartition générale. ce que l’état demande, il le rend ; mais ce qu’une maison nucingen prend, elle le garde. […] forcer les états européens à emprunter à vingt ou dix pour cent, gagner ces dix ou vingt pour cent avec les capitaux du public, rançonner en grand les industries en s’emparant des matières premières, tendre au fondateur d’une affaire une corde pour le soutenir hors de l’eau jusqu’à ce qu’on ait repêché son entreprise asphyxiée, enfin toutes ces batailles d’écus gagnées constituent la haute politique de l’argent. certes, il s’y rencontre pour le banquier, comme pour le conquérant, des risques ; mais il y a si peu de gens en position de livrer de tels combats que les moutons n’ont rien à y voir. ces grandes choses se passent entre bergers. aussi, comme les exécutés (le terme consacré dans l’argot de la bourse) sont coupables d’avoir voulu trop gagner, prend-on généralement très peu de part aux malheurs causés par les combinaisons des nucingens. qu’un spéculateur se brûle la cervelle, qu’un agent de change prenne la fuite, qu’un notaire emporte les fortunes de cent ménages, ce qui est pis que de tuer un homme ; qu’un banquier liquide ; toutes ces catastrophes, oubliées à paris en quelques mois, sont bientôt couvertes par l’agitation quasi marine de cette grande cité. les fortunes colossales des jacques cœur, des médici, des ango de dieppe, des auffredi de la rochelle, des fugger, des tiepolo, des corner, furent jadis loyalement conquises par des privilèges dus à l’ignorance où l’on était des provenances de toutes les denrées précieuses ; mais, aujourd’hui, les clartés géographiques ont si bien pénétré les masses, la concurrence a si bien limité les profits, que toute fortune rapidement faite est : ou l’effet d’un hasard et d’une découverte, ou le résultat d’un vol légal. perverti par de scandaleux exemples, le bas commerce a répondu, surtout depuis dix ans, à la perfidie des conceptions du haut commerce, par des attentats odieux sur les matières premières. partout où la chimie est pratiquée, on ne boit plus de vin ; aussi l’industrie vinicole succombe-t-elle. on vend du sel falsifié pour échapper au fisc. les tribunaux sont effrayés de cette improbité générale. enfin le commerce français est en suspicion devant le monde entier, et l’angleterre se démoralise également. le mal vient, chez nous, de la loi politique. la charte a proclamé le règne de l’argent, le succès devient alors la raison suprême d’une époque athée. aussi la corruption des sphères élevées, malgré des résultats éblouissants d’or et leurs raisons spécieuses, est-elle infiniment plus hideuse que les corruptions ignobles et quasi personnelles des sphères inférieures.
ikinci bölüm: à combien l'amour revient aux vieillards.
--- alıntı ---
devamını gör...
buz devri replikleri
sen tabiatın yüz karasısın, biliyorsun değil mi?
devamını gör...
fazla takipçisi var diye havalanan yazar
iktidara gelince değişen siyasi gibi hareket eden yazardır.
asıl mesele fazla takipçin olunca aynı şekilde yazmaya devam etmektir.
asıl mesele fazla takipçin olunca aynı şekilde yazmaya devam etmektir.
devamını gör...
logitech
hoparlörleri oldukça kaliteli markadır.
devamını gör...
cafede yalnız başına oturan insanın yalnızlık sebebi
'yahu yalnızız diye çay, kahvede mi içmiyek?' dedirten başlık.
bir gün bir avm'de bir arkadaşımla denk geldim. 'ne yapıyorsun sen burda?' dedi. 'sinemaya geldim' dedim. 'kimle?' dedi. 'tek' dedim. 'nasıl yani tek?' , 'tek gidilir mi? beni çağırsaydın. beraber izlerdik.' dedi.
o ve bir çok arkadaşım hala benim tek başıma sahilde yürüş yapmama, bir cafede oturmama, alışverişe gitmeme vsvs anlam veremiyorlar. hele ki yalnız yaşıyor oluşum toplum tarafından 'hep hadi canım' la karşılandı. (uzun yıllar sonra bir süredir annemle yaşıyorum buarada. sahi siz neden birileriyle yaşıyorsunuz? bakın bu çok daha zor ve sıkıcı.)
asıl soru şu siz bu yalnızlıktan neden bu kadar korkuyorsunuz? yalnız zaman geçirmek, yalnız yaşamak, yalnız yemek yemek, yalnız vakit geçirmek neden anlaşılması güç bir olay gibi geliyor size?
her şey sürü halinde yapılmaz ki ay. bu da kafa, insan az tek başına zaman geçirmek istiyor.
bir gün bir avm'de bir arkadaşımla denk geldim. 'ne yapıyorsun sen burda?' dedi. 'sinemaya geldim' dedim. 'kimle?' dedi. 'tek' dedim. 'nasıl yani tek?' , 'tek gidilir mi? beni çağırsaydın. beraber izlerdik.' dedi.
o ve bir çok arkadaşım hala benim tek başıma sahilde yürüş yapmama, bir cafede oturmama, alışverişe gitmeme vsvs anlam veremiyorlar. hele ki yalnız yaşıyor oluşum toplum tarafından 'hep hadi canım' la karşılandı. (uzun yıllar sonra bir süredir annemle yaşıyorum buarada. sahi siz neden birileriyle yaşıyorsunuz? bakın bu çok daha zor ve sıkıcı.)
asıl soru şu siz bu yalnızlıktan neden bu kadar korkuyorsunuz? yalnız zaman geçirmek, yalnız yaşamak, yalnız yemek yemek, yalnız vakit geçirmek neden anlaşılması güç bir olay gibi geliyor size?
her şey sürü halinde yapılmaz ki ay. bu da kafa, insan az tek başına zaman geçirmek istiyor.
devamını gör...
paris-brest
choux hamuruyla yapılan fransız tatlısı. diğerlerinden farkı, pralin ile hazırlanmış kreması. bir de arasına ekstra karamel şurup sıkarlar. bu kadar tatlıyı choux hamuru yerine benim arama koysan ben de lezzetli olurum.

pralin kreması. fındık fıstık badem süt ve alabildiğine şeker, şurup

insülini gözüne damlatanların tatlısı

pralin kreması. fındık fıstık badem süt ve alabildiğine şeker, şurup

insülini gözüne damlatanların tatlısı
devamını gör...
3000. tanım

sen ne yaptın vişne!
bu kadar yazacak ne buldun?
yaza yaza biteremedin. eski tanımlarının yazım yanlışlarını düzeltmekten, yenilerini yazarken bir türlü sonlandıramamaktan helak oldun.
3000 e kadar geldin de başın göğe mi erdi?
o kadar çok şey tanımladın da bir kendini tanımlayamadın. (ne kadar doğru tanımlayabildik o da muamma) bu da kendine sitem ettiğin bir tanım olsun. bakmayın siz, tanımlamak aslında zor iş. bu ulvi görev de yazım arkadaşlarıma başarılar diliyorum. bu tanımı da öyle boş beleş geçiştiriyorum. hayalim 5000 inci tanımda mandıra filozofu olmak. bakalım başarabilecek miyim?
kendime özel yazdığım tanım.
devamını gör...
van'da helikopterden iki köylünün atılması
gerçekliği olan bir iddiaysa hiçbir sebep(iddia edildiği gibi terörist olsalar dahi) bu olayı aklayamaz. bu ülkenin anayasasında hiçbir suçun cezası helikopterden atılmak değil.
devamını gör...
daddy (yazar)
evet bu sefer gidişi sessiz oldu ama dönüşü great gatsby gibi olur inşallah diyeyim. kafa dinlicem dedi ama gene o kafayı bişeye mi taktı o da muallak. evet başka giden olmamasını kalanların baki olmasını temenni ediyorum ne diyeyim*
devamını gör...
mısır mitolojisine göre insanın yaratılışı
sözlüğün mitolojicisi hikayeyi anlatmış. ra'nın gözyaşından yaratılmış kısmına ilave olarak;
bir başka mısır yaratılış mitine göre khnum adındaki tanrı, insanları çamurdan
yaratmıştır. yunan mitolojisi ise pandora'nın kutusunda gizlemiştir yaratılışı.
bir başka mısır yaratılış mitine göre khnum adındaki tanrı, insanları çamurdan
yaratmıştır. yunan mitolojisi ise pandora'nın kutusunda gizlemiştir yaratılışı.
devamını gör...
kız düşürmek için metroda kitap okuyan tip
yani bu durumda kız nasıl düşebilir ki?
yanına gidip
'merhaba ne güzel kitap okuyorsun'
bu şekilde kız düşmez, neyse düşürmeye çalışan arkadaşlar varsa en azından bu sayede kitap okuyorsunuz.
yanına gidip
'merhaba ne güzel kitap okuyorsun'
bu şekilde kız düşmez, neyse düşürmeye çalışan arkadaşlar varsa en azından bu sayede kitap okuyorsunuz.
devamını gör...
o gün için bir şemsiye
wilhelm genazino romanı, çağlar tanyeri çevirisiyle jaguar yayıncılıktan yayımlanmış.
benim kitaplarımın arasına ayakkabıların hayatına neşe kattığını söyleyen aynı zamanda her güne biraz yağmur düşse bile inatla şemsiye kullanmayacak kadar meydan okuyan bir insan * sayesinde girdi. ancak kitabın onun çocuksu ve eğlenceli neşesinden bu kadar uzak olması bir tezat.
bana hediye edilen kitabı benden önce okuyan pesimist bir arkadaşım kitabı bitirdikten sonra "bu kitap benim zihnimin haritası, hayata olan kopukluğumu ve uzaklığımı anlamanı sağlayacak. " diye tasvir etti.
insanlara televizyonun, tatilin, otoyolların ve süper marketlerin ötesinde kendileriyle ilgili yaşantılara ulaşmalarına yardımcı olmaya çalışan bir enstitü, konusu bellek ve yaşantı sanatı olan bir enstitü, hayal edin. edin,edin! etmek zorundayız çünkü öyle bir yer yok. kahramanımızın gerçek hayat ve zihninden geçenler arasındaki dalgalanma neticesinde bir akşamın eğlencesi ve zihnimde keşke olsa dedirten bir yer.
çünkü okurken okurken hayatın içindeki sıkılmışlıklardan ve sıradanlaşmış onca şeyden kaçıp kurtulma hissini ve kahramanın zihninden hayatın içindeki neşesizliği derinlemesine hissediyoruz.
hayatlarının yağmurlu ve uzun bir günden, bedenlerinin de o gün için gereken bir şemsiyeden başka bir şey olmadığını hissetme noktasına gelmiş insanların
yürüyüşlerinin betimlemesi. umarım biz anlatıcının aksine insanların neşeleri ve beklentileri arasında içsel olarak bağlantı kurmayı başarabiliriz. en azından çoğu zaman.
benim kitaplarımın arasına ayakkabıların hayatına neşe kattığını söyleyen aynı zamanda her güne biraz yağmur düşse bile inatla şemsiye kullanmayacak kadar meydan okuyan bir insan * sayesinde girdi. ancak kitabın onun çocuksu ve eğlenceli neşesinden bu kadar uzak olması bir tezat.
bana hediye edilen kitabı benden önce okuyan pesimist bir arkadaşım kitabı bitirdikten sonra "bu kitap benim zihnimin haritası, hayata olan kopukluğumu ve uzaklığımı anlamanı sağlayacak. " diye tasvir etti.
insanlara televizyonun, tatilin, otoyolların ve süper marketlerin ötesinde kendileriyle ilgili yaşantılara ulaşmalarına yardımcı olmaya çalışan bir enstitü, konusu bellek ve yaşantı sanatı olan bir enstitü, hayal edin. edin,edin! etmek zorundayız çünkü öyle bir yer yok. kahramanımızın gerçek hayat ve zihninden geçenler arasındaki dalgalanma neticesinde bir akşamın eğlencesi ve zihnimde keşke olsa dedirten bir yer.
çünkü okurken okurken hayatın içindeki sıkılmışlıklardan ve sıradanlaşmış onca şeyden kaçıp kurtulma hissini ve kahramanın zihninden hayatın içindeki neşesizliği derinlemesine hissediyoruz.
hayatlarının yağmurlu ve uzun bir günden, bedenlerinin de o gün için gereken bir şemsiyeden başka bir şey olmadığını hissetme noktasına gelmiş insanların
yürüyüşlerinin betimlemesi. umarım biz anlatıcının aksine insanların neşeleri ve beklentileri arasında içsel olarak bağlantı kurmayı başarabiliriz. en azından çoğu zaman.
devamını gör...
organ donörü olmak için gerekenler
organlarınızı güzel kullanın.
kimse yağ dokusu almak istemez.
kimse yağ dokusu almak istemez.
devamını gör...
iko tatile çıktı
devrin ukdesi
sözlüğümüzün bel kemiği yazılımcısı iko'nun tatile çıkmasıyla, sözlük barış harekatının başarılı olduğunu dosta düşmana duyurulduğu şifredir.
kabloları kemirmek suretiyle sözlüğe darbe girişimi yapabilecek herkes bilmeli ki, her çıkılan tatilin, bir bitişi elbet olacaktır. denemeyin bile.
edit: sevgili modlar, bu şifre iko'nun tatile çıkması şeklinde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
sözlüğümüzün bel kemiği yazılımcısı iko'nun tatile çıkmasıyla, sözlük barış harekatının başarılı olduğunu dosta düşmana duyurulduğu şifredir.
kabloları kemirmek suretiyle sözlüğe darbe girişimi yapabilecek herkes bilmeli ki, her çıkılan tatilin, bir bitişi elbet olacaktır. denemeyin bile.
edit: sevgili modlar, bu şifre iko'nun tatile çıkması şeklinde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
devamını gör...
pompei
başrolünde game of thrones adlı boku çıkmış diziden, winterfell soğuğundan yüz felci olmuşçasına kullanamadığı mimikleriyle hatırladığımız kit harington'ın yer aldığı berbat ötesi ve klasikleşmiş derecede kıytırık hollywood filmi.
bıkmadınız mı lan?
jason momoa bile daha fazla mimik çeşitliliğine sahip alüminyum.
bıkmadınız mı lan?
jason momoa bile daha fazla mimik çeşitliliğine sahip alüminyum.
devamını gör...