ümit yaşar oğuzcan
yaşamak seninle bir başka zamanı
bir başka zamanda seni yaşamak
her şeyden önce sen
elbette sen
mutlaka sen
ister uzaklarda ol
ister yanı başımda dur
sen ol yeter ki bu zaman içinde
ben olmasam da olur
(bkz: dağ rüzgarı)
devamını gör...
aysel git başımdan
devamını gör...
normal sözlük dertleşecek yazarlar veri tabanı
istediğiniz gibi derdinizi anlatabilirsiniz bazen hiç tanımadığını birisine daha çok güveniyor daha çok açılıyor insan
devamını gör...
sokrates'in savunması
ünlü yunan filozofu, sokrates'in öğrencisi ve aristoteles'in hocası olan platon tarafından yazılmış kitap.
sokrates'in bir grup atinalı tarafından şehir tanrılarına inanmayışı vae gençlerin ahlakını bozması gerekçesiyle suçlanışını (idama mahkûm edildiği süreç hakkında), atina demokrasisi tarafından yargılanışını ve cezalandırılmasını konu alan diyaloglardan oluşur.
sokrates'e göre stina’da adının çıkmasının bir sebebi vardır: bilgeliği. ancak bunu kendini beğenmişlik olarak değil, bir olgu olarak sunar. bilgeliğini ise delfi’deki kahinin sözlerine dayandırarak şu olayı anlatır:
sokrates'in arkadaşlarından khairephon delphoi'a gider ve dünyada sokrates'ten daha bilge biri olup olmadığını sorar. aldığı yanıt ise olmadığıdır. bu kehaneti kabullenemeyen sokrates kendinden daha bilge olabileceğini düşündüğü devlet adamları, ozanlar ve zanaatkârlar ile konuşmak ve kehaneti çürütmek için yollara koyulur. sokrates, bilge olduğunu sandığı ya da kendini bilge sanan bu insanların aslında bilge olmadıklarını anladıktan sonra, onlara bilge olmadıklarını ispatlamaya başlar. böylece kendine birçok düşman edinir. hiçbir şey bilmediği halde kendini bilge sanan bu insanlardan tek farkının “hiçbir şey bilmediğini bilmesi" olduğunu söyler. işte onun gerçek bilgeliği bu bilinçtir. ancak bu tutum bilgeliklerini çürüttükleri insanlar tarafından bir bilge olarak sanılmasına yol açar. edindiği düşmanlıkların sebebi de budur.
--! spoiler !-- (spoiler olup olmadığı konusunda çok kararsız kaldım.)
sokrates mahkeme karşısında savunmasını yapar. hayatının geri kalan kısmını felsefeden yoksun veya sürgünde geçirmektense; başlangıçta kimsenin idam etmeyi düşünmediği, sadece susturulması ve af dilemesi hedeflenen filozof, prensiplerine ters düşmeyerek ölümü tercih eder. sokrates, baldıran zehrini kendi isteğiyle içerek hayatına son vermiştir.
--! spoiler !--
kaynak
sokrates'in bir grup atinalı tarafından şehir tanrılarına inanmayışı vae gençlerin ahlakını bozması gerekçesiyle suçlanışını (idama mahkûm edildiği süreç hakkında), atina demokrasisi tarafından yargılanışını ve cezalandırılmasını konu alan diyaloglardan oluşur.
sokrates'e göre stina’da adının çıkmasının bir sebebi vardır: bilgeliği. ancak bunu kendini beğenmişlik olarak değil, bir olgu olarak sunar. bilgeliğini ise delfi’deki kahinin sözlerine dayandırarak şu olayı anlatır:
sokrates'in arkadaşlarından khairephon delphoi'a gider ve dünyada sokrates'ten daha bilge biri olup olmadığını sorar. aldığı yanıt ise olmadığıdır. bu kehaneti kabullenemeyen sokrates kendinden daha bilge olabileceğini düşündüğü devlet adamları, ozanlar ve zanaatkârlar ile konuşmak ve kehaneti çürütmek için yollara koyulur. sokrates, bilge olduğunu sandığı ya da kendini bilge sanan bu insanların aslında bilge olmadıklarını anladıktan sonra, onlara bilge olmadıklarını ispatlamaya başlar. böylece kendine birçok düşman edinir. hiçbir şey bilmediği halde kendini bilge sanan bu insanlardan tek farkının “hiçbir şey bilmediğini bilmesi" olduğunu söyler. işte onun gerçek bilgeliği bu bilinçtir. ancak bu tutum bilgeliklerini çürüttükleri insanlar tarafından bir bilge olarak sanılmasına yol açar. edindiği düşmanlıkların sebebi de budur.
--! spoiler !-- (spoiler olup olmadığı konusunda çok kararsız kaldım.)
sokrates mahkeme karşısında savunmasını yapar. hayatının geri kalan kısmını felsefeden yoksun veya sürgünde geçirmektense; başlangıçta kimsenin idam etmeyi düşünmediği, sadece susturulması ve af dilemesi hedeflenen filozof, prensiplerine ters düşmeyerek ölümü tercih eder. sokrates, baldıran zehrini kendi isteğiyle içerek hayatına son vermiştir.
--! spoiler !--
kaynak
devamını gör...
christopher mccandless
''happiness is only real when shared.''
hayatı,toplumun bize dayattığı sınırlar ve kurallar çerçevesinde yaşamayı reddedip gerçek olanın peşine düşen ve uzağını arayan bir gezgin christopher mccandless.
''sınır tanımayan bir maceracı,evi yolar olan ve güzelliklere yolculuk yapan bir seyyah olmaktır amacım.''
bankasındaki parayı hayır kurumlarına bağışlayıp, ailesine ve arkadaşlarına haber vermeden 1990 yılında 23 yaşında sırra kadem basıyor mccandless. otostopla belirli bir süre yolculuk yaptıktan sonra hayatı boyunca düşlediği alaska'nın uçsuz bucaksız doğasına ulaşıyor. orada'da fairbanks belediyesine ait 142 nolu terkedilmiş otobüsün içinde yaşamaya başlıyor.

diğer insanlardan bağımsız yaşamak,maddi ve yapay olanı reddetmek, kendini bulmak için yola çıkmak ve gerçeği aramak..
parayı,kapitalist düzeni ve toplumu reddedip özgürlüğüne kavuşan mccandless uzun süren macerasının ardından alaska'nın derinliklerinde ciddi düzeyde kilo kaybetmeye başlayınca geri dönmek istiyor. ancak gelirken geçtiği nehir, eriyen buzullar yüzünden derinleşmiş ve yüzülemeyecek kadar soğuyunca 4 ay boyunca ona ev sahipliği yapan fairbankse geri dönüyor. bu kez de gelirken yanında getirdiği bitki tohumlarıyla beslenmeye başlayayan mccandless ölümcül bir hata yapıyor ve yediği tohum toksik etki yapınca vücudu geri dönüşü olmayan bir sona giriyor. alaska'nın kuzeyinde toplumdan uzak,düşlediği doğaya ve yaşama kavuşmuş olarak hayata gözlerini yumuyor.
cesedi ölümünden yaklaşık olarak 18 gün sonra fairbanksın yanından geçen iki gezgin tarafından bulunuyor. ve mccandless'ın ablası, gökyüzünden alaska'nın ormanlarına salıyor küllerini.
27 nisan 1992
''fairbanks'ten selamlar! bu benden alacağınız son haber. buraya iki gün önce ulaştım. otostop çekmek biraz zor oldu ama nihayet buradayım işte. bana gelen tüm mektupları gönderenine geri iletin lütfen. tekrar güney'e dönene kadar uzun zaman geçebilir.bu macera ölümle sonuçlanır ve benden bir daha ses çıkmazsa,harika bir adam olduğunu bilmeni isterim. artık yabana doğru yürüyorum.
''
''insan yaşamının mantık ile yönetildiğini kabul edersek hayatın olasılığı kaybolur.''
''ya yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım, o zaman siz de benim şu an gördüklerimi görüyor olur muydunuz?''
''mutlu bir hayat yaşadım ve bunun için tanrıya müteşekkirim. hoşça kalın ve tanrı hepinizi kutsasın!''
christopher mccandless'in yolculuğunun filmini izlemek isteyenler için: (bkz: into the wild)
hayatı,toplumun bize dayattığı sınırlar ve kurallar çerçevesinde yaşamayı reddedip gerçek olanın peşine düşen ve uzağını arayan bir gezgin christopher mccandless.
''sınır tanımayan bir maceracı,evi yolar olan ve güzelliklere yolculuk yapan bir seyyah olmaktır amacım.''
bankasındaki parayı hayır kurumlarına bağışlayıp, ailesine ve arkadaşlarına haber vermeden 1990 yılında 23 yaşında sırra kadem basıyor mccandless. otostopla belirli bir süre yolculuk yaptıktan sonra hayatı boyunca düşlediği alaska'nın uçsuz bucaksız doğasına ulaşıyor. orada'da fairbanks belediyesine ait 142 nolu terkedilmiş otobüsün içinde yaşamaya başlıyor.

diğer insanlardan bağımsız yaşamak,maddi ve yapay olanı reddetmek, kendini bulmak için yola çıkmak ve gerçeği aramak..
parayı,kapitalist düzeni ve toplumu reddedip özgürlüğüne kavuşan mccandless uzun süren macerasının ardından alaska'nın derinliklerinde ciddi düzeyde kilo kaybetmeye başlayınca geri dönmek istiyor. ancak gelirken geçtiği nehir, eriyen buzullar yüzünden derinleşmiş ve yüzülemeyecek kadar soğuyunca 4 ay boyunca ona ev sahipliği yapan fairbankse geri dönüyor. bu kez de gelirken yanında getirdiği bitki tohumlarıyla beslenmeye başlayayan mccandless ölümcül bir hata yapıyor ve yediği tohum toksik etki yapınca vücudu geri dönüşü olmayan bir sona giriyor. alaska'nın kuzeyinde toplumdan uzak,düşlediği doğaya ve yaşama kavuşmuş olarak hayata gözlerini yumuyor.
cesedi ölümünden yaklaşık olarak 18 gün sonra fairbanksın yanından geçen iki gezgin tarafından bulunuyor. ve mccandless'ın ablası, gökyüzünden alaska'nın ormanlarına salıyor küllerini.
27 nisan 1992
''fairbanks'ten selamlar! bu benden alacağınız son haber. buraya iki gün önce ulaştım. otostop çekmek biraz zor oldu ama nihayet buradayım işte. bana gelen tüm mektupları gönderenine geri iletin lütfen. tekrar güney'e dönene kadar uzun zaman geçebilir.bu macera ölümle sonuçlanır ve benden bir daha ses çıkmazsa,harika bir adam olduğunu bilmeni isterim. artık yabana doğru yürüyorum.
''
''insan yaşamının mantık ile yönetildiğini kabul edersek hayatın olasılığı kaybolur.''
''ya yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım, o zaman siz de benim şu an gördüklerimi görüyor olur muydunuz?''
''mutlu bir hayat yaşadım ve bunun için tanrıya müteşekkirim. hoşça kalın ve tanrı hepinizi kutsasın!''
christopher mccandless'in yolculuğunun filmini izlemek isteyenler için: (bkz: into the wild)
devamını gör...
oje süren erkek
siyah ojenin erkeklere çok yakıştığını düşünen biri olarak farklı renkler neden olmasın diye düşünüyorum. bence hoş duruyor.
devamını gör...
programlamaya nereden başlanmalı sorunu
basit şeylerle" diye cevaplanması gereken soru
örnek :
10 exit*
örnek :
10 exit*
devamını gör...
the matrix resurrections
orijinal üçlemenin budizmle paralelliği göz önüne alındığında [insanların yaşadığı sistemin samsara ile benzerlikleri, neo'nun bodhisattva olmasının muhtemel olması vs] ve wachowski ablaların asya merakı göz önüne alındığında, muhtemelen yine senaryosu budizm üzerinden şekillenecek olan film.
benim tahminim, bu filmde neo'nun artık devalar aleminde olması. bu alem oldukça cezbedici bir alem olmakla beraber, aydınlanma yolundaki bir kişi için de sahte cennettir. tıpkı alamut kalesi'ndeki sahte cennet gibi. eğer kişi bu alemin çekiciliğine kendisini kaptırırsa aydınlanma yolculuğu tehlikeye düşer.
fragmandaki antidepresan olduğunu tahmin ettiğim ilaçlar da bence buna bir göndermeydi. neo sahte bir cennetin içinde uyuşturuluyor.
ama diğer bir nokta, neo'nun hipnoz yoluyla eski hatıralarını da hatırlaması.
matrix'in resetlendiğini biliyoruz. yani samsara'nın bulunduğu evren resetlendi. ama neo, bodhisattva olduğu için de devalar aleminde bir tanrı oldu şimdi.
muhtemelen bu da, neo'nun şimdi mahabrahma'yı temsil ettiğine bir işaret. yüksek ihtimalle eski hatıraları kendisinde bir delüzyona sebep olacak ve neo yaratıcı tanrı olduğunu zannedecek.
o halde, bu durumdan çıkması için bir buddha'nın kendisine acizliğini hatırlatması gerekecek ki fragmanda aciz duruma düştüğü yerler vardı sanki. aciz duruma düştükten sonra neo tekrar saptığı aydınlanma yoluna geri dönecek ve en sonunda nirvana'ya ulaşıp buddhalara karışacak.
benim tahminim, bu filmde neo'nun artık devalar aleminde olması. bu alem oldukça cezbedici bir alem olmakla beraber, aydınlanma yolundaki bir kişi için de sahte cennettir. tıpkı alamut kalesi'ndeki sahte cennet gibi. eğer kişi bu alemin çekiciliğine kendisini kaptırırsa aydınlanma yolculuğu tehlikeye düşer.
fragmandaki antidepresan olduğunu tahmin ettiğim ilaçlar da bence buna bir göndermeydi. neo sahte bir cennetin içinde uyuşturuluyor.
ama diğer bir nokta, neo'nun hipnoz yoluyla eski hatıralarını da hatırlaması.
matrix'in resetlendiğini biliyoruz. yani samsara'nın bulunduğu evren resetlendi. ama neo, bodhisattva olduğu için de devalar aleminde bir tanrı oldu şimdi.
muhtemelen bu da, neo'nun şimdi mahabrahma'yı temsil ettiğine bir işaret. yüksek ihtimalle eski hatıraları kendisinde bir delüzyona sebep olacak ve neo yaratıcı tanrı olduğunu zannedecek.
o halde, bu durumdan çıkması için bir buddha'nın kendisine acizliğini hatırlatması gerekecek ki fragmanda aciz duruma düştüğü yerler vardı sanki. aciz duruma düştükten sonra neo tekrar saptığı aydınlanma yoluna geri dönecek ve en sonunda nirvana'ya ulaşıp buddhalara karışacak.
devamını gör...
takipçilerini görememek
hiçbir sosyal mecrada "kim beni takip etmiş, beni takip edeni ben de takip edeyim, aaa takipçi sayım azalmış kim çıktı ki takipten" diye düşünmediğimden benim için sorunsal olmayan sorunsaldır.
aksine bu durum hoşuma gidiyor benim. beni takip eden kişiyi sırf ayıp olmasın diye değil gerçekten yazılarını sevdiğim, takip etmek istediğim için o butona basmalıyım bence. aynı şekilde beni takip etmeyen ama harika yazan yazarları sırf beni takip etmiyor diye takip etmemek de egoistlik gibi geliyor bana. (üstelik bu özelliği kullanabilmek için store'u kullanabiliyormuşuz, buna rağmen kullanmayı düşünmüyorum.)
kullandıktan sonra "yaa beni takip etmiş, tabağı boş göndermeyelim takip edelim, aaaa beni takipten çıkmış naptım ki acaba" demeye başlamak da var işin ucunda.*
aksine bu durum hoşuma gidiyor benim. beni takip eden kişiyi sırf ayıp olmasın diye değil gerçekten yazılarını sevdiğim, takip etmek istediğim için o butona basmalıyım bence. aynı şekilde beni takip etmeyen ama harika yazan yazarları sırf beni takip etmiyor diye takip etmemek de egoistlik gibi geliyor bana. (üstelik bu özelliği kullanabilmek için store'u kullanabiliyormuşuz, buna rağmen kullanmayı düşünmüyorum.)
kullandıktan sonra "yaa beni takip etmiş, tabağı boş göndermeyelim takip edelim, aaaa beni takipten çıkmış naptım ki acaba" demeye başlamak da var işin ucunda.*
devamını gör...
üstteki yazarın mahlasını cümle içinde kullanmak
başka biri yazarsa ben de tanım girerim. ingilizce yok ben de.
devamını gör...
beklediğin olayın sen vazgeçtiğinde gerçekleşmesi
kaderin sen bakarken soyunamıyorum demesidir bir nevi. birinden duymuştum ben de cuk oturan bir sözdür.
devamını gör...
çay bitkisi
bir çin efsanesine göre, milattan önce çin imparatorunun tesadüfen önündeki kaynayan suya kurutulmuş çay yaprağı düşerek içeceğe dönüştüğünü söylüyor. buna dair bir kanıt yok ama inanmak da inanmamak da serbest. ama çin'den çıkma olduğu kesin. çünkü çin'in güneyi myanmar, tayland, vietnam gibi güneydoğu asya ülkeleri, çay bitkisinin anavatanı. bölge çok yağışlı, nemli, aşırı soğuk olmayan, belirli güneş ışığı alan bir iklime sahip. bu özellikler de ülkemizde doğu karadeniz bölümünde bulunduğu için, çay bitkisi burada da var. bu iklimin dışındaki yerlerde o yüzden çay bitkisi yetişemiyor. daha önce bursa havalisinde ekimi yapılmış denemek için ama iklim koşullarından dolayı tutmamış.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
sakladığımız her şeyi ortaya çıkardığımız gün öldüğümüz gündür. duyduklarına inanmadığın her deyiş, söyleyiş ve duyuş... içinin derinine sık sık batıp duran mavi bir gemi gibi, dönüp dolanıp enkazı araştırılır düşündüklerinin. birine kalbini vermeyi, yastığının altındaki küçük altınını bozdurmak zanneden en zavallı zenginlerden biri olamadan öldüysen eğer... hayat tam da bitirecekken yanlış notaya bastığın bir piyano resitali gibi, bazen sana hayranlıkla bakan gözleri oymak isteyeceğin anlar da gelecektir. mükemmelliği içine pompalayan dalgıç motoru gibi hep ne iyisin, ne hoşsunlarda kaybolup, gerçekten zannedip, mükemmelliğine kaldırdığın kadehler gibi boşalınca... hayatında geriye alamayacağın tek andır öldüğün an... ve şu film şeritleri gibi –hep bahsedilen- gösterişsiz bir sahnede gözlerinin önünden tek geçen öptüğün kadınlar, erkekler, çocuklar... hayat oyunu kaybetmemek için uğraşıp dururken oynayamadığın bi oyun gibi, ceplerine doldurabildiğin ve hatta ceplerinin doluluğundan yürüyemeyecek hale geldiğin zaman ölürsen, hepsini bir bir say avuçlarına ardındaki çocukların... yeterince eritilemeyip, önceden hazırlanmış kalıplara dökülemediğinde, dışarı taşan erimişliğinin oluşturduğu o şekilsiz şekil... olmadan da görülebilen tek şey tanrıysa eğer, hepimiz belki de bi’ tanrıyız öldüğümüz gün... saçların ne kadar dağılmış, üzerin ne kadar kirlenmiş aldırmadan, gece geç saatte eve dönebildiğin, dökerek pasta yediğin, kibarlıktan, kurallardan, sıkılmışlıklardan hiç nasibini almadan yaşaya bildiğin bir yerse toprak krallığı, ağırlığını almaya gelen yüzlerce ıslak solucana sunduğun boynun ve ellerin ve yüzün ve kollarındır ölüm. ilk defa özgür olabildiğin. gizlice sevdiğin oğlanlar, kızlar, söylemek isteyip de hiç söyleyemediğin yalanlar, dilinin ucundaki her şeyden muaf, zikrinin ve fikrinin laylaylom olduğu, sen olduğundan ilk defa istesen de utanamayacağın, uzatıp toplamadığın, dansöz gibi kıvırmadığın ve evet dedim ya; sakladığın her şeyi ortaya çıkardığın gündür, öldüğün gün...
devamını gör...
führe mich
ola ki kulaklıkla son ses dinlendiğinde insanlıktan çıkaracak melodiye ve bir adet manyak vokale sahip* rammstein şarkısı. aynı zamanda nymphomaniac filminde soundtrack olarak karşımıza çıkar. şarkı hakkında daha detaylı bilgiler için buradan yararlanabilirsiniz.
führe mich, halte mich
ich fühle dich, ich verlass dich nicht
-
yol göster bana, tut beni
seni hissediyorum, seni terketmeyeceğim
führe mich, halte mich
ich fühle dich, ich verlass dich nicht
-
yol göster bana, tut beni
seni hissediyorum, seni terketmeyeceğim
devamını gör...
şeytana sorulacak tek soru
kırdım mı bacağını..?
devamını gör...
satürn'ün halkaları
ilk kez 1610'da galileo galilei tarafından gözlenen ve bir halka sistemi olduğu yaklaşık 45 yıl kadar sonra christiaan huygens tarafından anlaşılan yapı.
yapının bir halka sistemi olduğunun anlaşılmasının üzerinden 30 yıl geçtikten sonra, italyan astronom gian domenico cassini, 2 ana halka arasında genişçe bir boşluk olduğunu fark etti. bu boşluğa cassini ayrımı adı verildi. cassini ayrımı'nın dış tarafında, gezegenden daha uzakta olan halka a halkası, boşluğun diğer yanında, gezegene daha yakın olan halka b halkası olarak anılır. ilerleyen yıllarda, gezegene çok daha yakın bir halkanın varlığı daha keşfedilmiş ve buna da c halkası adı verilmiştir. tabii daha sonraki gözlemlerle gezegenin toplamda 7 ana halkaya sahip olduğu fark edilmiştir. doğal olarak halkalar arasında cassini ayrımı dışında boşluklar olduğu da görülmüştür. bu arada, ana halkalar dışında çok ince halkaların varlığını da hesaba katarsak, halka sayısının 1000'i bulabileceğini bile söyleyebiliyoruz.
fotoğraflarda yekpare görünseler de, halkaların irili ufaklı, parçalanmış cisimlerden oluşan bir yapı olduğu bilinir. albedo adını verdiğimiz ışık yansıtma yüzdesine baktığımızda ve tayflarını incelediğimizde, halkaların yoğun şekilde buz içerdiği görülür.
halkaların oluşma nedeni büyük ihtimalle, gezegenin oluşum aşamasında, uydu oluşturmaya yetecek kadar büyük olmayan bir kütlenin, gezegenin çekim gücü nedeniyle parçalanıp satürn'ün yörüngesine oturmuş olmasıdır. bu cisimlerin bir araya gelip bir uydu oluşturması ihtimali kalmamıştır çünkü hepsinin gezegene olan uzaklığı farklı olduğundan, üzerlerine etkiyen kütle çekim kuvvetinin büyüklüğü de hepsi için farklıdır.
b halkası diğerlerine göre çok daha parlaktır. bunun nedeni, halka içerisinde daha fazla sayıda ve daha büyük boyutlu buzlu malzeme bulunmasıdır.
satürn'ün çok sayıda olan uydularından birkaçı, halkaların yapısını etkiler. bu uyduların gerek sadece kendi çekim kuvvetleri gerekse diğer uydularla bir araya geldiklerinde ortaya çıkan bileşik çekim kuvvetleri, halkaların hareketini ve hızını bir parça değiştirir. bu nedenle bu uydular "çoban uydular" olarak da bilinir.
bu arada, her ne kadar en meşhuru satürn olsa da, diğer gaz devlerinde de * halka bulunur.

görselin kaynağı
yapının bir halka sistemi olduğunun anlaşılmasının üzerinden 30 yıl geçtikten sonra, italyan astronom gian domenico cassini, 2 ana halka arasında genişçe bir boşluk olduğunu fark etti. bu boşluğa cassini ayrımı adı verildi. cassini ayrımı'nın dış tarafında, gezegenden daha uzakta olan halka a halkası, boşluğun diğer yanında, gezegene daha yakın olan halka b halkası olarak anılır. ilerleyen yıllarda, gezegene çok daha yakın bir halkanın varlığı daha keşfedilmiş ve buna da c halkası adı verilmiştir. tabii daha sonraki gözlemlerle gezegenin toplamda 7 ana halkaya sahip olduğu fark edilmiştir. doğal olarak halkalar arasında cassini ayrımı dışında boşluklar olduğu da görülmüştür. bu arada, ana halkalar dışında çok ince halkaların varlığını da hesaba katarsak, halka sayısının 1000'i bulabileceğini bile söyleyebiliyoruz.
fotoğraflarda yekpare görünseler de, halkaların irili ufaklı, parçalanmış cisimlerden oluşan bir yapı olduğu bilinir. albedo adını verdiğimiz ışık yansıtma yüzdesine baktığımızda ve tayflarını incelediğimizde, halkaların yoğun şekilde buz içerdiği görülür.
halkaların oluşma nedeni büyük ihtimalle, gezegenin oluşum aşamasında, uydu oluşturmaya yetecek kadar büyük olmayan bir kütlenin, gezegenin çekim gücü nedeniyle parçalanıp satürn'ün yörüngesine oturmuş olmasıdır. bu cisimlerin bir araya gelip bir uydu oluşturması ihtimali kalmamıştır çünkü hepsinin gezegene olan uzaklığı farklı olduğundan, üzerlerine etkiyen kütle çekim kuvvetinin büyüklüğü de hepsi için farklıdır.
b halkası diğerlerine göre çok daha parlaktır. bunun nedeni, halka içerisinde daha fazla sayıda ve daha büyük boyutlu buzlu malzeme bulunmasıdır.
satürn'ün çok sayıda olan uydularından birkaçı, halkaların yapısını etkiler. bu uyduların gerek sadece kendi çekim kuvvetleri gerekse diğer uydularla bir araya geldiklerinde ortaya çıkan bileşik çekim kuvvetleri, halkaların hareketini ve hızını bir parça değiştirir. bu nedenle bu uydular "çoban uydular" olarak da bilinir.
bu arada, her ne kadar en meşhuru satürn olsa da, diğer gaz devlerinde de * halka bulunur.

görselin kaynağı
devamını gör...
elz and the cult
yaptıkları müzik gerçekten olağanüstü, bir konserlerine denk gelmiştim, kendilerinden fotoğraf çekilmek istediğimizde bizi kırmamışlardı, zaten menajerleri merve evirgen *merve abıla!*'i tanıyorum, kadının elinin değdiği her grup müthiş.
devamını gör...
matematik yapamıyorsan çöpsün
güzel ülkemin öğrencisine verdiği değer.
devamını gör...
benzer başlık açılınca hemen bkz veren yazar
emek ister. (bkz: normal sözlük'te her başlığa bakınız verecek duruma gelmek)
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
devamını gör...
