kitaplardaki cümlelerin altını çizmek
altı çizili olan kitabı biri ödünç isteyince yaralarını, anılarını da istiyor gibi hissettirir.
devamını gör...
kırmızı başlıklı kız
söz dinlemiyor bir kere. annesi ana; “yoldan ayrılma.” demişti ama o ne yaptı patikaya saptı.
saf bir kere. kurt, sepetinden düşenleri toplamasına yardım edince hemen inanıp büyükannesinin evini söyleyiverdi.
saf bir kere. kurt, sepetinden düşenleri toplamasına yardım edince hemen inanıp büyükannesinin evini söyleyiverdi.
devamını gör...
fantastik edebiyat
çok geniş bir yelpazeye mi sahip yoksa fantastik olarak adlandırılmış ama çok da fantastiğe kaçmayan eserlerin fantastiklik yüzdesi mi vardır karar veremediğim edebiyat türü.
şimdi efendim elflerden, büyücülerden, ejderhalardan, vampirlerden filan haz etmeyen daha doğrusu onlar hakkında birden fazla eser okumayı kabul etmeyen bünyem ultra gelecek-cyberpunk tasvirlerine, fantastikimsi distopyalara bayılmaktadır örneğin. şimdi bu beni ne derece fantastik edebiyat okur sever yapar bilemiyorum.
günümüzde fantastik edebiyat dendiğinde insanların aklına tolkien, yüzük sevirisi bla bla gelmesi ciddi bir algı kayması yaşatmıştır insanlara bu konuda. bende de söz konusu olan bir kayma... oysa ki yüzüklerin efendisinde oluşturulmuş bir disneyland (sihirli, kadim ve bambaşka bir dünya) salt fantastikken (hatta direkt olarak epik-fantazi), ursula k, le guin'in mülksüzler romanındaki iki farklı evren, uzay taşıtları, ileri fizik olan ama gelmiş geçmiş en önemli sistem eleştirisi yapan romanı da fantastik/bilim kurgudur.
ya da mesela bakalım androidler elektrikli koyun düşler mi kitabı en önemli fantastik cyberpunk romanlarından biridir ve ilklerde adı geçmektedir. yine bu roman son derece sert bir sistem eleştirisi yapmaktadır. öte yandan yüzüklerin efendisi'nin çıkış noktasında yazarın filolojinin, mitolojinin, dinin, sanayileşmenin etkilerinin yazarda yarattığı tiksinme bulunmaktadır ve bu da bir bakıma sistem eleştirisidir. onun disneyland, diğer sözünü ettiğim fantastik kurguların ise marque de sade diyarı olduğunu bana düşündürten ise birinin büyülerken diğerinin mütemadiyen rahatsız etmesidir. bu bakımdan eğer günümüz dünyasından saklanıp nefes almak, biraz büyü elf melf görmek istiyorsanız yüzük olayına giriyorsunuz sanıyorum... öte yandan fantastik-distopik-fütüristik-cyberpunk kurguların rahatsız ediyor olması disneyland uman insanlara bir bakımdan itici geliyor. çünkü disneyland'da eninde sonunda iyiler kazanıyor.
her neyse bu durum beni yine kaçış edebiyatı ve rahatsız edici edebiyat ayrımı yapmaya zorlayacak - nihayetinde önemli olan tek şey okumak oluyor.
şimdi efendim elflerden, büyücülerden, ejderhalardan, vampirlerden filan haz etmeyen daha doğrusu onlar hakkında birden fazla eser okumayı kabul etmeyen bünyem ultra gelecek-cyberpunk tasvirlerine, fantastikimsi distopyalara bayılmaktadır örneğin. şimdi bu beni ne derece fantastik edebiyat okur sever yapar bilemiyorum.
günümüzde fantastik edebiyat dendiğinde insanların aklına tolkien, yüzük sevirisi bla bla gelmesi ciddi bir algı kayması yaşatmıştır insanlara bu konuda. bende de söz konusu olan bir kayma... oysa ki yüzüklerin efendisinde oluşturulmuş bir disneyland (sihirli, kadim ve bambaşka bir dünya) salt fantastikken (hatta direkt olarak epik-fantazi), ursula k, le guin'in mülksüzler romanındaki iki farklı evren, uzay taşıtları, ileri fizik olan ama gelmiş geçmiş en önemli sistem eleştirisi yapan romanı da fantastik/bilim kurgudur.
ya da mesela bakalım androidler elektrikli koyun düşler mi kitabı en önemli fantastik cyberpunk romanlarından biridir ve ilklerde adı geçmektedir. yine bu roman son derece sert bir sistem eleştirisi yapmaktadır. öte yandan yüzüklerin efendisi'nin çıkış noktasında yazarın filolojinin, mitolojinin, dinin, sanayileşmenin etkilerinin yazarda yarattığı tiksinme bulunmaktadır ve bu da bir bakıma sistem eleştirisidir. onun disneyland, diğer sözünü ettiğim fantastik kurguların ise marque de sade diyarı olduğunu bana düşündürten ise birinin büyülerken diğerinin mütemadiyen rahatsız etmesidir. bu bakımdan eğer günümüz dünyasından saklanıp nefes almak, biraz büyü elf melf görmek istiyorsanız yüzük olayına giriyorsunuz sanıyorum... öte yandan fantastik-distopik-fütüristik-cyberpunk kurguların rahatsız ediyor olması disneyland uman insanlara bir bakımdan itici geliyor. çünkü disneyland'da eninde sonunda iyiler kazanıyor.
her neyse bu durum beni yine kaçış edebiyatı ve rahatsız edici edebiyat ayrımı yapmaya zorlayacak - nihayetinde önemli olan tek şey okumak oluyor.
devamını gör...
5 gündür sadece su içerek sokakta yaşayan kadın
istanbul beyoğlu'nda, 5 gündür parkta ve sokak kaldırımı üzerinde oturup sadece su içerek yaşayan 30'lu yaşlardaki kadın. yiyecek kabul etmiyor ve konuşmuyormuş.
birilerinin acilen el atıp kadının derdini öğrenmesi lazım. yazık gerçekten. kim bilir ne derdi var.
yüzünde cerrahi maske bulunan kadın üzerini ve yüzünü ise berber önlüğüyle örtüyor. çevredekilerin verdiği yiyecekleri kabul etmeyen, kimse ile konuşmayan sadece tuvalet ihtiyacını gidermek için yakındaki parka gidip gelen kadının durumundan endişe eden çevre sakinleri, ilgililerin duruma müdahale etmesini istedi.
kaynak: www.gazeteduvar.com.tr/beyo...
birilerinin acilen el atıp kadının derdini öğrenmesi lazım. yazık gerçekten. kim bilir ne derdi var.
yüzünde cerrahi maske bulunan kadın üzerini ve yüzünü ise berber önlüğüyle örtüyor. çevredekilerin verdiği yiyecekleri kabul etmeyen, kimse ile konuşmayan sadece tuvalet ihtiyacını gidermek için yakındaki parka gidip gelen kadının durumundan endişe eden çevre sakinleri, ilgililerin duruma müdahale etmesini istedi.
kaynak: www.gazeteduvar.com.tr/beyo...
devamını gör...
ilginç genel kültür bilgileri
şimdiye kadar üretilen hiçbir plastiğin henüz yok olmamış olması, yalnızca mikro parçalara ayrılıp okyanuslara karışmış olması ve halen durmaksızın plastik üretilmeye devam edilmesi.
devamını gör...
sivas katliamı
bir vali, halkı eğlensin diye davet etti şehrine,
ülkenin bazı önemli aydınlarını ve sanatçılarını.
yakınları onlara dediler ki:
nesin'de şenliklerde olacakmış tehlikeli olabilir.
güldüler, bir aydın, bir sanatçı korkar mı hiç diye.
fısıltılar artmaya başlamıştı sivas'ta.
nesin gelecekmiş dediler hadi bir toplanalım.
bildiriler dağıtalım,
linç kültürünü halka yayalım da keyfimiz yerine gelsin.
böylelikle günler öncesinden kirli oyunlarına başladılar.
geldi canlarımız sivas'a,
canlarla buluşmak için.
bir kültür merkezinde; güneşli günlere,
halaylar çekildi, şiirler okundu, türküler söylendi.
bir kültür merkezinde, canlar canlar ile buluştu.
dışarda ise bir garip yaratıklar toplanmaya başlıyordu.
konuştukça değişik sesler çıkaran bu yaratıklar bir tuhaftılar.
iki caniydiler.
üç cahildiler.
saldırıya uğrayacaklarını anlayan canlarımız,
apar topar binayı terk ettiler.
kaçtılar, yaratık sürüsünden.
soluk soluğa, zor bela attılar kendilerini madımak oteli'ne.
oh dediler kurtulduk.
zavallılar bu seferde oteli sarmaya başladılar.
leş kargalarının iştahları iyice artıyordu.
insan yeyiciler, belediyenin her nasılsa,
otelin önüne koydukları taşları, canların yüreğine salladılar.
sürü artıyordu iyice, sesler kulakları sağır ediyordu.
canlarımız, o halde bile dışarıdaki insanlar için endişeleniyorlardı.
kendilerini otelde güvende sanıyorlardı.
nereden bileceklerdi kan emicilerin bu kadar kötü olabileceklerini.
içeride birbirlerine şiirler okuyan canlar,
bir yandan da giriş kapısına barikat kuruyorlardı.
insanların televizyonda olayı izlemesi gibi yöneticiler de izliyordu sadece.
şehrin belediye başkanının söylediği düşünülen şeyler kan dondurur cinstendi.
sürüye, gazanız mübarek olsun diyen başkan insanlığını orada bırakıyordu.
içeride biribirlerine sarılmış canlar türküler söylüyorlardı.
korkar mıydı hiç canlar, insan yeyicilerden.
taş atmak yetmedi sürüye.
azmettiricilerin etkisiyle kendini iyice kaybeden caniler,
madımak oteli'ni ateşe verdiler.
dumanlar yükselirken otelden içimiz kan ağlıyordu.
olaylara kimse müdahale edemiyordu.
canlar anladı olayı.
hiç ummadıkları geldi başlarına.
ama olsundu,
muhyiddin abdal'ın şu dizelerini hep birlikte söylediler.
sayılmayız parmak ile.
tükenmeyiz kırmak ile.
dumanlar içinde yanarken bile gülüyorlardı.
güçlüydüler.
çünkü çok iyi biliyorlardı ki,
tarih, yakanları değil yananları yazacaktı bir kez daha.
çünkü, çok iyi biliyorlardı ki,
kendilerinden sonra gelecek nesillerin de asla bu mücadeleyi bırakmayacaklarını.
mutluydular, kuşlar gibi hafiftiler.
gerçekleri her daim söylemişlerdi.
hiç eğilip bükülmeden dimdik yandılar.
vicdanları çok rahattı.
çünkü hiç kırmamışlardı canları.
taşla, sopayla saldıranlara, kalemle cevap vermiştiler hep.
mutlu mesut, dimdik yandılar.
canımız yandı, ciğerimiz yandı, hep beraber yandık.
küllerimizden yeniden doğmak üzere.
ülkenin bazı önemli aydınlarını ve sanatçılarını.
yakınları onlara dediler ki:
nesin'de şenliklerde olacakmış tehlikeli olabilir.
güldüler, bir aydın, bir sanatçı korkar mı hiç diye.
fısıltılar artmaya başlamıştı sivas'ta.
nesin gelecekmiş dediler hadi bir toplanalım.
bildiriler dağıtalım,
linç kültürünü halka yayalım da keyfimiz yerine gelsin.
böylelikle günler öncesinden kirli oyunlarına başladılar.
geldi canlarımız sivas'a,
canlarla buluşmak için.
bir kültür merkezinde; güneşli günlere,
halaylar çekildi, şiirler okundu, türküler söylendi.
bir kültür merkezinde, canlar canlar ile buluştu.
dışarda ise bir garip yaratıklar toplanmaya başlıyordu.
konuştukça değişik sesler çıkaran bu yaratıklar bir tuhaftılar.
iki caniydiler.
üç cahildiler.
saldırıya uğrayacaklarını anlayan canlarımız,
apar topar binayı terk ettiler.
kaçtılar, yaratık sürüsünden.
soluk soluğa, zor bela attılar kendilerini madımak oteli'ne.
oh dediler kurtulduk.
zavallılar bu seferde oteli sarmaya başladılar.
leş kargalarının iştahları iyice artıyordu.
insan yeyiciler, belediyenin her nasılsa,
otelin önüne koydukları taşları, canların yüreğine salladılar.
sürü artıyordu iyice, sesler kulakları sağır ediyordu.
canlarımız, o halde bile dışarıdaki insanlar için endişeleniyorlardı.
kendilerini otelde güvende sanıyorlardı.
nereden bileceklerdi kan emicilerin bu kadar kötü olabileceklerini.
içeride birbirlerine şiirler okuyan canlar,
bir yandan da giriş kapısına barikat kuruyorlardı.
insanların televizyonda olayı izlemesi gibi yöneticiler de izliyordu sadece.
şehrin belediye başkanının söylediği düşünülen şeyler kan dondurur cinstendi.
sürüye, gazanız mübarek olsun diyen başkan insanlığını orada bırakıyordu.
içeride biribirlerine sarılmış canlar türküler söylüyorlardı.
korkar mıydı hiç canlar, insan yeyicilerden.
taş atmak yetmedi sürüye.
azmettiricilerin etkisiyle kendini iyice kaybeden caniler,
madımak oteli'ni ateşe verdiler.
dumanlar yükselirken otelden içimiz kan ağlıyordu.
olaylara kimse müdahale edemiyordu.
canlar anladı olayı.
hiç ummadıkları geldi başlarına.
ama olsundu,
muhyiddin abdal'ın şu dizelerini hep birlikte söylediler.
sayılmayız parmak ile.
tükenmeyiz kırmak ile.
dumanlar içinde yanarken bile gülüyorlardı.
güçlüydüler.
çünkü çok iyi biliyorlardı ki,
tarih, yakanları değil yananları yazacaktı bir kez daha.
çünkü, çok iyi biliyorlardı ki,
kendilerinden sonra gelecek nesillerin de asla bu mücadeleyi bırakmayacaklarını.
mutluydular, kuşlar gibi hafiftiler.
gerçekleri her daim söylemişlerdi.
hiç eğilip bükülmeden dimdik yandılar.
vicdanları çok rahattı.
çünkü hiç kırmamışlardı canları.
taşla, sopayla saldıranlara, kalemle cevap vermiştiler hep.
mutlu mesut, dimdik yandılar.
canımız yandı, ciğerimiz yandı, hep beraber yandık.
küllerimizden yeniden doğmak üzere.
devamını gör...
cevabını bildiğin soruyu yine de sormak
şansını denemek*, zaman kazanmak, teyit etmek, konuşma esnasında verilmek istenen etkiyi arttırmak veyahut sorunun içeriği olan konuya giriş yapmak amacıyla da gerçekleştirilen eylem. soru sormanın özünde yalnızca bilinmeyene ulaşmak yoktur.
devamını gör...
kraliçe elizabeth'in yılın yaşlısı ödülünü reddetmesi
ingiltere'de "the oldie" dergisi tarafından her yıl önemli yaşlı insanların başarılarını kutlamak için verilen "yılın yaşlısı" ödülüne bu yıl kraliçe ıı. elizabeth layık görüldü.

ancak 95 yaşındaki kraliçe ıı. elizabeth, ödülü reddetti. kraliçenin özel sekreter yardımcısı tom laing-baker tarafından dergiye gönderilen mektupta, "majesteleri insanın hissettiği yaşta olduğuna inanıyor. bu nedenle ödülü kabul edebilmek için ilgili kriterleri karşıladığını düşünmüyor ve daha değerli bir alıcı bulacağınızı umuyor" ifadeleri kullanıldı.
buradan

ancak 95 yaşındaki kraliçe ıı. elizabeth, ödülü reddetti. kraliçenin özel sekreter yardımcısı tom laing-baker tarafından dergiye gönderilen mektupta, "majesteleri insanın hissettiği yaşta olduğuna inanıyor. bu nedenle ödülü kabul edebilmek için ilgili kriterleri karşıladığını düşünmüyor ve daha değerli bir alıcı bulacağınızı umuyor" ifadeleri kullanıldı.
buradan
devamını gör...
iyi omlet yapmanın püf noktası
ince bir tava kullanın.
tereyağına çok az ayçiçek yağı koyarsanız tereyağı yanmaz.
yumurtaları oda sıcaklığındayken kullanın.
eğer çırpacaksanız çırptıktan sonra bir süre bekletin, içindeki hava kabarcıkları azalsın.
tereyağına çok az ayçiçek yağı koyarsanız tereyağı yanmaz.
yumurtaları oda sıcaklığındayken kullanın.
eğer çırpacaksanız çırptıktan sonra bir süre bekletin, içindeki hava kabarcıkları azalsın.
devamını gör...
devletin kaçak elektriğe çözüm getirmemesi
devlet gelir eşitsizliğe çözüm üretemediği sürece, bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesime besi ve tarım konularını ele alıp destek vermediği sürece bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesim ile şehir arasındaki elektrik akım ve ücretlendirmeyi düzeltmediği sürece bu sorun devam edecektir.
bugün kaçak akım kullanımı, ülkenin her köşesinde mevcuttur.
örnek: bugün, kimi ülkelerde şehir insanına nazaren kırsal kesime farklı ölçüde akım veriliyor.
130wat ana akım; akabinde hane halkı sayısı ve kullanılacak elektrikli ev aletlerin listesi sağlayıcı firmaya ibraz edilir, gerekli güç kadar akım sağlanır ve bunun üzerinden kırsal kesimin gelir düzeyinde fiyatlandırılır.
2 sene beslediği koyunu et kilosu 28tl üzerinden baz alınarak satıyor.
1 dönüm buğdayda 75-150 tl zarar ediyor.
biberi 50krş
domates 70krş
soğan 30krş satar.
ama devlet resmi amabargo delip iran'dan soğan, rusya'dan patates ay çekirdeği, ukrayna'dan mercimek nohut, orta asya dan kuru yemiş, amerikadan pamuk alır.
bu liste uzar gider..
devlet dediğimiz adamlar devlet kasasını boşaltır, öz emeğimizden (maaş vergisi) keser.
kulahı önümüze koyup düşünmeyi bir kenara bırakıp; kaçak kullanan doğu'ya kolluk kuvvet yollayalım diyoruz sonrada bu insanlardan bizim gibi düşünmesini, yaşamasını, hissetmesini olmasını bekliyoruz.
tanım: kaçak elektriğe çözüm getirilmemesi, asla affedilir, yenilir yutulur birşey değil, lakin bu sorunun çözümü! bu sorunu kendine reva, hak görüp devletle birlikte masum milletin cebini de yakan kişileri sorgulamadan yargılarken, dönüp biraz kendimizide sorgulamamız gerek ki! bu karanlıktan hep birlikte aydınlığa çıkabilelim.
devlet kırsal kesime besi ve tarım konularını ele alıp destek vermediği sürece bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesim ile şehir arasındaki elektrik akım ve ücretlendirmeyi düzeltmediği sürece bu sorun devam edecektir.
bugün kaçak akım kullanımı, ülkenin her köşesinde mevcuttur.
örnek: bugün, kimi ülkelerde şehir insanına nazaren kırsal kesime farklı ölçüde akım veriliyor.
130wat ana akım; akabinde hane halkı sayısı ve kullanılacak elektrikli ev aletlerin listesi sağlayıcı firmaya ibraz edilir, gerekli güç kadar akım sağlanır ve bunun üzerinden kırsal kesimin gelir düzeyinde fiyatlandırılır.
2 sene beslediği koyunu et kilosu 28tl üzerinden baz alınarak satıyor.
1 dönüm buğdayda 75-150 tl zarar ediyor.
biberi 50krş
domates 70krş
soğan 30krş satar.
ama devlet resmi amabargo delip iran'dan soğan, rusya'dan patates ay çekirdeği, ukrayna'dan mercimek nohut, orta asya dan kuru yemiş, amerikadan pamuk alır.
bu liste uzar gider..
devlet dediğimiz adamlar devlet kasasını boşaltır, öz emeğimizden (maaş vergisi) keser.
kulahı önümüze koyup düşünmeyi bir kenara bırakıp; kaçak kullanan doğu'ya kolluk kuvvet yollayalım diyoruz sonrada bu insanlardan bizim gibi düşünmesini, yaşamasını, hissetmesini olmasını bekliyoruz.
tanım: kaçak elektriğe çözüm getirilmemesi, asla affedilir, yenilir yutulur birşey değil, lakin bu sorunun çözümü! bu sorunu kendine reva, hak görüp devletle birlikte masum milletin cebini de yakan kişileri sorgulamadan yargılarken, dönüp biraz kendimizide sorgulamamız gerek ki! bu karanlıktan hep birlikte aydınlığa çıkabilelim.
devamını gör...
tezahürat yapılası pamuklara sarılası konfeti atılası tanımlar
kendi yazdığı entryi bu başlık altında paylaşanları da gördük. bir insan kendini bu kadar çok sevmemeli
devamını gör...
21 mayıs 1864
gerçek soykırım böyle olur.insanları vatanlarından hiç bilmedikleri yerlere sürdüler.karadeniz’i geçerken çoğu öldü zaten.sağ kalanların torunlarıyız işte.ne kadar kötü hissetmiştir o insanlar.iyi ki türkiye’ye gelmişler o yönden kendimi şanslı hissediyorum.
devamını gör...
pentagram
dolaylı yoldan (bkz: rimbaud) sayesinde keşfettiğim müzik grubudur. ilk "anatolia" şarkısı ile keşfettim onlari, daha sonra da bağımlısı oldum. dinleyin,dinletin dostlar.
devamını gör...
konu neydi radyo yayını
tekrarını sizlerle paylaşıyoruz sevgili kafa sözlük ailesi! keyifli dinlemeleriniz olsun! kaçıranlar koşsun. birazdan konu neydi sizlerle!
devamını gör...
kadınların sorunlu erkekleri sevip onları düzeltmek istemeleri
insanlara iyi gelmek kadınların mayasında var, seviyoruz.. :)
devamını gör...
iq ortalaması düşük ortamlar
öğretmenler odası.
devamını gör...
normal sözlük mesaj limiti
bu nasıl bir şey yahu? ben hiç görmedim.
devamını gör...
atatürk atamız değil
sabah akşam ülkede ne kadar anti demokratik bir ortamın olduğundan şikayet edenlerin vatan haini, yavşak yazıp soruşturma talep ettikleri başlık. rte için yapılsaydı ne olurdu yazmış başlığı açan. eminim “rte atam değil” diye başlık açılsa kimse tutuklanmazdı. üstelik tutuklanacak olsalardı bile insanların atatürk’ü ataları olarak görmediklerini söyledikleri için bir yağlı kazığa oturtulmalarını istememenizi normal kılar mı? atatürk kimsenin fizikse babası değil. bazıları onu fikirsel baba olarak görüyorsa bu onların bileceği iştir ancak buna başkalarını zorlamak “öyle olmak zorundasın, atatürk’ü önder kabul etmek zorundasın” diyerek baskı yapmak üstelik yargı ile tehdit edip bide üstüne “vatan haini” demek kelimenin tam anlamıyla faşizmdir. evet arkadaşlar bildiğiniz faşizm bu. atatürk’ün kurduğu ülkede onu önder kabul etmek zorundasın diyorsanız “erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu ülkede onu sevmek zorundasın” demekten nasıl bir farkı var?
t: bir hashtag
t: bir hashtag
devamını gör...
hayatınızın rengi
siyah ama mat siyah, hiç ışık yok.
devamını gör...