zevk alınan sapıklıklar
süpermarkette alışveriş yaparken biskivüleri parçalamak, kola su vb. toplu halde satılan ambalajlı içeceklerin ambalajına parmak sokmak, manav reyonundan bir meyve alıp et reyonuna bırakmak.
devamını gör...
acı çekmeyi sevme nedeni
bilemiyorum ki, algılayamıyorum ben de. belki de hiçbir şey hissetmemektense acı, üzüntü çekmek daha iyi geliyordur insana. hiçbir şey hissedememek, boş boş duvarlara bakmak insanı daha çok yoruyor. bir de bahane olarak da kullanabiliyor acı çekmeyi insan, sorumluluklarından acısını bahane ederek kaçıyor, eylemsiz kalıp vicdan azabı çekmiyor, en azından benim için öyle.
devamını gör...
hayatınızdaki insanlar için yaptığınız en büyük fedakarlık
yaşıyorum. hem de onların istediği gibi.
bazen ne kadar dirensek de uyum sağlıyoruz bazı şeylere. elimizde olmadan..
böyle diyince sokrates'in şu sözü geldi aklıma.
"sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendi istediğim gibi konuşup ölmek isterim.”
bu sözü hayatımın merkezine taşıyacağım bir gün. tüm hayatımı koca bir fedakarlıkla geçiremem. bunu yapamam..
bazen ne kadar dirensek de uyum sağlıyoruz bazı şeylere. elimizde olmadan..
böyle diyince sokrates'in şu sözü geldi aklıma.
"sizin istediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa, kendi istediğim gibi konuşup ölmek isterim.”
bu sözü hayatımın merkezine taşıyacağım bir gün. tüm hayatımı koca bir fedakarlıkla geçiremem. bunu yapamam..
devamını gör...
rokfor peyniri
güzel peynirdir ve bazı kırmızı şaraplar ile çok güzel gider.
lakin ülkemizden sipariş vermeye kalksak aşırı pahalıya gelir diyebiliriz.
hani öküz alınır o parayla o derece.*
lakin ülkemizden sipariş vermeye kalksak aşırı pahalıya gelir diyebiliriz.
hani öküz alınır o parayla o derece.*
devamını gör...
efexor
depresyona sebebiyet veren antidepresan olur kendileri.
3 yıl kadar kullandıktan sonra matematiksel zekamın köreldiğini hissetmeye başladım.
şuan bırakmama 10 gün kaldı ve bıraktığımda ortaya çıkması olası olan yoksunluk belirtileri bile bende anksiyete yaratmaya yetiyor.
ayrıca:
(bkz: depresyon)
(bkz: anksiyete)
3 yıl kadar kullandıktan sonra matematiksel zekamın köreldiğini hissetmeye başladım.
şuan bırakmama 10 gün kaldı ve bıraktığımda ortaya çıkması olası olan yoksunluk belirtileri bile bende anksiyete yaratmaya yetiyor.
ayrıca:
(bkz: depresyon)
(bkz: anksiyete)
devamını gör...
canlı yayın açılış programı
kafa sözlükte dj olmak kadın yazarların ilgisini çekiyor mu sayın dj sorusunu lütfen sorun.
ayrıca orada olacağım güzel bir yayın olacağa benziyor.
saygılar.
ayrıca orada olacağım güzel bir yayın olacağa benziyor.
saygılar.
devamını gör...
tarık bin ziyad
'gemileri yakın' emri ile bilinen komutandır. adı, tuzlu ve tatlı suyun birbirlerine karışmadığı bir boğaza da verilmiştir.
devamını gör...
dante alighieri
yıllar yıllardır bildiğim, cahit sıtkı tarancı'nın yaş 35 şiirinde ki "dante gibi ortasındayız ömrün" mısrasındaki "dante"nin kendisi olduğunu 15 saniye önce öğrendiğim, italyan şair ve politikacı.
en bilinen eseri, okunmasa bile çoğu kişinin adını muhakkak duymuş olduğu, dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden birisi olan ilahi komedya'dır.
nasıl olur da, yıllarca bu dante nedir ki diye merak etmemişim ve ya adını bildiğim bu adamla nasıl eşleştirememişim?
sanırım şiirdir, olur böyle enteresan kelimeler diyip, olayın özünü anladığım için konuyu es geçmişim.
kendisi insan ömrünü ortalama 70 yıl olarak hesaplanmış ve cahit sıtkı tarancı da buna gönderme yaparak yolun yarısını 35 yaş olarak şiir haline getirmiş.
hepsi iyi hoş da, dante 56 yaşında, tarancı 46 yaşında ölmüş.
yani demek ki, yaşama çizgiler çizmek anlamsızmış.
sığ düşünüyor olmak, ve dünya edebiyatı için önemli olan bu insanı eleştirme cüretini kendimde bulduğum için, bir miktar buruk olsam da, yolun yarısı denilen noktaya neredeyse varmış bir kişi olarak, ikisinin de bu şekilde yaşama çizgi çizip, bir çok insanın bilinçaltına bu varsayımları yerleştirmiş olmalarını sevemedim.
en bilinen eseri, okunmasa bile çoğu kişinin adını muhakkak duymuş olduğu, dünya edebiyat tarihinin en önemli eserlerinden birisi olan ilahi komedya'dır.
nasıl olur da, yıllarca bu dante nedir ki diye merak etmemişim ve ya adını bildiğim bu adamla nasıl eşleştirememişim?
sanırım şiirdir, olur böyle enteresan kelimeler diyip, olayın özünü anladığım için konuyu es geçmişim.
kendisi insan ömrünü ortalama 70 yıl olarak hesaplanmış ve cahit sıtkı tarancı da buna gönderme yaparak yolun yarısını 35 yaş olarak şiir haline getirmiş.
hepsi iyi hoş da, dante 56 yaşında, tarancı 46 yaşında ölmüş.
yani demek ki, yaşama çizgiler çizmek anlamsızmış.
sığ düşünüyor olmak, ve dünya edebiyatı için önemli olan bu insanı eleştirme cüretini kendimde bulduğum için, bir miktar buruk olsam da, yolun yarısı denilen noktaya neredeyse varmış bir kişi olarak, ikisinin de bu şekilde yaşama çizgi çizip, bir çok insanın bilinçaltına bu varsayımları yerleştirmiş olmalarını sevemedim.
devamını gör...
sevdiğin birinin seninle zorla konuştuğunu fark ettiğin an
önceden çok üzülüyordum, kendimi sorguluyordum. ama şimdi duygusal açıdan yaklaşmıyorum. fark ettiğim an cümlemi yarıda bırakıp susuyorum. sonra "ya lütfen devam et, ben seni dinliyorum" dese de devam etmiyorum. bazen insanlar sorduğu sorunun bile cevabını dinlemiyor ki.
önce şunu çok iyi anlamak gerekiyor; kimse kimse için bir lütuf değildir. ikili ilişkilerin sağlıklı yürütülebilmesi için tarafların karşılıklı özen göstermesi gerekir.
önce şunu çok iyi anlamak gerekiyor; kimse kimse için bir lütuf değildir. ikili ilişkilerin sağlıklı yürütülebilmesi için tarafların karşılıklı özen göstermesi gerekir.
devamını gör...
gelmiş geçmiş en sevilen siyasetçi
(bkz: adnan kahveci)
devamını gör...
skolyoz
terim olarak "eğri, çarpık" anlamına gelmektedir ve genel olarak vertebranın frontal düzlemde laterale doğru olan eğriliklerini ifade eder. skolyoz, omurganın en sık görülen, üç boyutlu deformitesidir.
skolyoz varsa omurga sağa veya sola kaymış görünebilir. bu kayma 10°den daha az* ise herhangi bir sağlık sorununa ve fonksiyon kaybına yol açmaz. eğer 10°den fazlaysa skolyoz olarak adlandırılır.
tek, çift ya da üçlü eğriler halinde görülebilir. x-ray'deki* görünümüne göre "s" ya da "c" şekilli olarak adlandırılır.
skolyoz varsa omurga sağa veya sola kaymış görünebilir. bu kayma 10°den daha az* ise herhangi bir sağlık sorununa ve fonksiyon kaybına yol açmaz. eğer 10°den fazlaysa skolyoz olarak adlandırılır.
tek, çift ya da üçlü eğriler halinde görülebilir. x-ray'deki* görünümüne göre "s" ya da "c" şekilli olarak adlandırılır.
devamını gör...
eksi butonu neden olmamalı
az önce şu (bkz: bursa'da hastalara teyemmüm taşı dağıtılması) başlığı açtım.
haberin üzerine, kendim de düşüncelerimden bir tutam serpiştirip servis ettim.
bir kaç yazar, bireysel inanç özgürlüğü kapsamında, bunun normal olduğunu belirtip ,
'ne var bunda , eksi butonu ! olsaydı eksilerdim' şeklinde bir ifadeyi iliştirdiler tanımlarına.
oysa, kullandıkları cümlelerle, buna neden katılmadıklarını da belirtip ,
'eksi butonuna basmışlardı ' zaten, ama bunun farkında değillerdi.
demek ki bu buton olsa, eksiyi basıp geçecekler, ve hiç kimse bu yazarların neden eksi verdiğini bilemeyecekti.
oysa şimdi, herşey ortada, tüm yazarların gözü önünde gerçekleşiyor ve yazarların daha katılımcı bir yol izlemelerine vesile oluyor bu durum.
bence son derece olumlu bir süreç bu, interaktif sözlüklerin özünde de bu vardır zaten .
adama sinirlen, tüm tanımlarını eksile geç. son derece basit, belirli bir kültür ve olgunluğa erişememiş toplumlarda, suistimale her zaman açık bir durum olarak yer bulur kendine .
bu vesileyle, o başlık altında, bana katılmadığını yazan yazarlara, karşıt da olsa böyle bir sürecin aslında ne kadar iyi, güzel ve olumlu yanının olduğunu göstermeye vesile oldukları için teşekkür ediyorum .
haberin üzerine, kendim de düşüncelerimden bir tutam serpiştirip servis ettim.
bir kaç yazar, bireysel inanç özgürlüğü kapsamında, bunun normal olduğunu belirtip ,
'ne var bunda , eksi butonu ! olsaydı eksilerdim' şeklinde bir ifadeyi iliştirdiler tanımlarına.
oysa, kullandıkları cümlelerle, buna neden katılmadıklarını da belirtip ,
'eksi butonuna basmışlardı ' zaten, ama bunun farkında değillerdi.
demek ki bu buton olsa, eksiyi basıp geçecekler, ve hiç kimse bu yazarların neden eksi verdiğini bilemeyecekti.
oysa şimdi, herşey ortada, tüm yazarların gözü önünde gerçekleşiyor ve yazarların daha katılımcı bir yol izlemelerine vesile oluyor bu durum.
bence son derece olumlu bir süreç bu, interaktif sözlüklerin özünde de bu vardır zaten .
adama sinirlen, tüm tanımlarını eksile geç. son derece basit, belirli bir kültür ve olgunluğa erişememiş toplumlarda, suistimale her zaman açık bir durum olarak yer bulur kendine .
bu vesileyle, o başlık altında, bana katılmadığını yazan yazarlara, karşıt da olsa böyle bir sürecin aslında ne kadar iyi, güzel ve olumlu yanının olduğunu göstermeye vesile oldukları için teşekkür ediyorum .
devamını gör...
eş cinsel olmadığımı ispat edeceğim diyen milletvekili
saçma. yüz kızartıcı bir suçla karşı karşıya kalırsın öyle olmadığını ispat etmek için çabalarsın ama eşcinsel olup olmaman halkı ilgilendiren bir konu değil.
devamını gör...
insanı en sakin anında bile sinir eden şeyler
hadsizlik.
devamını gör...
gusül abdestsiz gezilen metre kadar sırat köprün uzar
geçin dalganızı bakalım, son gülen iyi güler.
andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. de ki: “allah’ı, ayetlerini ve resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (9/tevbe 65)
andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. de ki: “allah’ı, ayetlerini ve resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (9/tevbe 65)
devamını gör...
vincent van gogh'un abartılmış bir ressam olması
vincent van gogh yaşadığı kısacık hayatta eminim ki kendisi içinde böyle hissetti.
oysa dünyayı onun gözünden görmemizi sağlayan fırça darbeleri çağının çok ilerisindedir. zaten etkileyiciliği de kendini ifade tarzından gelir.
buraya minicik bir video bırakacağım. yine de aynı düşünebilecek misiniz.
(link:
buraya çevirisinin olduğunu da ekleme ihtiyacı hissettim
oysa dünyayı onun gözünden görmemizi sağlayan fırça darbeleri çağının çok ilerisindedir. zaten etkileyiciliği de kendini ifade tarzından gelir.
buraya minicik bir video bırakacağım. yine de aynı düşünebilecek misiniz.
(link:
buraya çevirisinin olduğunu da ekleme ihtiyacı hissettim
devamını gör...
osman öcalan'ı trt'ye ecevit çıkardı
doğru bir tespittir. rahmetlinin vasiyeti yerine getirilmiştir ama açıklanmamıştır. abla büyük resmi görmüş.
devamını gör...
köylü yazardan ironiler
ablam o nasıl sestir? çok çok çok güzel, baya güzel. aaayyy öğrencin olasım geldi. sen anlat biz dinleyelim. yeminle hiç sıkılmam. müthiş bi diksiyon. *
devamını gör...
acıya alışmak
insanoğlu yaradılış gereği acı hissiyatına tepki vermeye programlanmıştır.
çok basittir denklemdir aslında, eğer bir şey acı veriyor ise, ondan uzak dur.
misal, eğer ateş elini yakıyor ise, bir daha dokunma veya yediğin bitki mideni ağrıttı ise bir daha onu yeme.
acı aslında vücudun bir koruma mekanizması olarak da düşünülebilir.
bir yerimizde sıkıntı çıktığında o bölge beyine sinyal yollar ve bu sinyalin karşılığı acı hissidir.
tabi bu her zaman fiziksel olmak zorunda değil, psikolojik ve duygusal kaynaklı çok ağır acılar da vardır.
can da öyle tatlıdır ki, insanlar acıdan korkmaya başlar zamanla.
fakat günümüz modern yaşam şeklinin getirdiği konfor insanları doğal yaşam alanlarından, doğanın içinden alıp betona hapis etmiştir. bunun yüzünden insanın fiziksel ve psikolojik gelişimi de değişime uğramıştır. şehir insanı yemeğini kazanmak için avlamak zorunda olmadığından veya göçebe bir hayat süremediği için ister istemez acının ne olduğunu unutmuştur aslında.
bu sebepten de, artık en ufak bir acı ihtimali bile strese sokar olmuştur onu. artık korkutuğu şey acının kendisi değil, acı yaşama fikridir. tabi burada bahsettiğim, nüfusun çoğunluğunu oluşturan şehir insanları.
bunların yanı sıra yine yaradılıştan gelen adapte olabilme/alışabilme güdüsü vardır insanoğlunun. bu da bizi evrim sürecinde ayakta tutan ve besin zincirinin en üstüne kadar çıkmamızı garantileyen bir hayatta kalma fonksiyonudur.
eğer birey yoğun ve sürekli olarak acı yaşıyor ise, adapte olma fonksiyonu zaman içerisine, yine hayatta kalma güdüsünden ötürü gelen acı fonksiyonunu baypas eder.
yani kişi elini ateşe götürdüğünde, bunun vücuda hasar verdiğini iletmek için uyarı veren, acı sinyalleri gönderen ve bunu koruma amaçlı yapan sistemin gönderdiği sinyali etkisizleştirir.
bunun nedeni ise aslında kişinin elini ateşe sokmaktan başka bir çaresinin olmadığını, adapte olma fonksiyonun algılaması fakat acı/uyarı fonksiyonunun algılayamamasıdır. kişinin akli sağlını korumak için, adapte olma fonksiyonunun, yine koruma amacı güden ama korumaktan çok zarar verdiğinin farkına varmayan acı/uyarı fonksiyonunu etkisiz hale getirmesi acıya alıştıran şeydir aslında.
bu yüzdendir ki zor günler geçiren,zor dönemler atlatmış, kayıplar vermiş insanlar, eğer hala ayaktalar ise kolay kolay yıkılmaz, etkilenmezler körpe acılardan.
üzerine kurulmuş felsefi bir okul da vardır bu düşüncenin stoa isminde.
şöyle güzel bir de sözleri vardır bu stoacıların;
"hayatın tamamı göz yaşları için ağlarken, kısımlarına ağlamak niye."
lucius annaeus seneca
çok basittir denklemdir aslında, eğer bir şey acı veriyor ise, ondan uzak dur.
misal, eğer ateş elini yakıyor ise, bir daha dokunma veya yediğin bitki mideni ağrıttı ise bir daha onu yeme.
acı aslında vücudun bir koruma mekanizması olarak da düşünülebilir.
bir yerimizde sıkıntı çıktığında o bölge beyine sinyal yollar ve bu sinyalin karşılığı acı hissidir.
tabi bu her zaman fiziksel olmak zorunda değil, psikolojik ve duygusal kaynaklı çok ağır acılar da vardır.
can da öyle tatlıdır ki, insanlar acıdan korkmaya başlar zamanla.
fakat günümüz modern yaşam şeklinin getirdiği konfor insanları doğal yaşam alanlarından, doğanın içinden alıp betona hapis etmiştir. bunun yüzünden insanın fiziksel ve psikolojik gelişimi de değişime uğramıştır. şehir insanı yemeğini kazanmak için avlamak zorunda olmadığından veya göçebe bir hayat süremediği için ister istemez acının ne olduğunu unutmuştur aslında.
bu sebepten de, artık en ufak bir acı ihtimali bile strese sokar olmuştur onu. artık korkutuğu şey acının kendisi değil, acı yaşama fikridir. tabi burada bahsettiğim, nüfusun çoğunluğunu oluşturan şehir insanları.
bunların yanı sıra yine yaradılıştan gelen adapte olabilme/alışabilme güdüsü vardır insanoğlunun. bu da bizi evrim sürecinde ayakta tutan ve besin zincirinin en üstüne kadar çıkmamızı garantileyen bir hayatta kalma fonksiyonudur.
eğer birey yoğun ve sürekli olarak acı yaşıyor ise, adapte olma fonksiyonu zaman içerisine, yine hayatta kalma güdüsünden ötürü gelen acı fonksiyonunu baypas eder.
yani kişi elini ateşe götürdüğünde, bunun vücuda hasar verdiğini iletmek için uyarı veren, acı sinyalleri gönderen ve bunu koruma amaçlı yapan sistemin gönderdiği sinyali etkisizleştirir.
bunun nedeni ise aslında kişinin elini ateşe sokmaktan başka bir çaresinin olmadığını, adapte olma fonksiyonun algılaması fakat acı/uyarı fonksiyonunun algılayamamasıdır. kişinin akli sağlını korumak için, adapte olma fonksiyonunun, yine koruma amacı güden ama korumaktan çok zarar verdiğinin farkına varmayan acı/uyarı fonksiyonunu etkisiz hale getirmesi acıya alıştıran şeydir aslında.
bu yüzdendir ki zor günler geçiren,zor dönemler atlatmış, kayıplar vermiş insanlar, eğer hala ayaktalar ise kolay kolay yıkılmaz, etkilenmezler körpe acılardan.
üzerine kurulmuş felsefi bir okul da vardır bu düşüncenin stoa isminde.
şöyle güzel bir de sözleri vardır bu stoacıların;
"hayatın tamamı göz yaşları için ağlarken, kısımlarına ağlamak niye."
lucius annaeus seneca
devamını gör...
