yeni başlayacaklara fantastik kurgu kitap önerileri
fantastik kurgu ve kaçış edebiyatının doğru anlaşılmadığı başlık.
kaçış edebiyatına örnek yüzüklerin efendisi, game of thornes gibi iken,
kaçış edebiyatı mevcut gerçeklikten kaçış anlamındadır. japonların isekai serileri gibi. yani başka dünyalarda geçen o maceralar hep kaçış edebiyatı, fantastik kurgu değil.
fantastik kurguya örnek simyacı verilebilir.
fantastik kurgu adı üzerinde gerçek üzeri olayların vuku bulduğu hikayelerdir. olaylar farklı dünyalara kaydığı zaman tür kaçış edebiyatına geçiyor.
tabi gri noktalar mevut.
bir de büyülü gerçeklik var ki bu ikisinde de farklı. buna da örnek yüzyıllık yalnızlık verilebilir.
burada ise yine fantastik kurguda ki gibi gerçek üstü olaylar var fakat bu olaylar tamamen normal olarak görülüyor. örnek olarak bir insan aşık olduğunda başında kelebeklerin uçuşmaya başlaması ve kimsenin bunu garipsememesi gibi.
farklılık nedenlerini de az araştırın işte. öyle daha kalıcı olur. belli ki seviyorsunuz okumayı.
kaçış edebiyatına örnek yüzüklerin efendisi, game of thornes gibi iken,
kaçış edebiyatı mevcut gerçeklikten kaçış anlamındadır. japonların isekai serileri gibi. yani başka dünyalarda geçen o maceralar hep kaçış edebiyatı, fantastik kurgu değil.
fantastik kurguya örnek simyacı verilebilir.
fantastik kurgu adı üzerinde gerçek üzeri olayların vuku bulduğu hikayelerdir. olaylar farklı dünyalara kaydığı zaman tür kaçış edebiyatına geçiyor.
tabi gri noktalar mevut.
bir de büyülü gerçeklik var ki bu ikisinde de farklı. buna da örnek yüzyıllık yalnızlık verilebilir.
burada ise yine fantastik kurguda ki gibi gerçek üstü olaylar var fakat bu olaylar tamamen normal olarak görülüyor. örnek olarak bir insan aşık olduğunda başında kelebeklerin uçuşmaya başlaması ve kimsenin bunu garipsememesi gibi.
farklılık nedenlerini de az araştırın işte. öyle daha kalıcı olur. belli ki seviyorsunuz okumayı.
devamını gör...
şarap
aile içkisi. bayram sofralarının, yılbaşı sofralarının, aile ve akraba kutlamalarının çağrışımını yaptığı için bile sempatik. bira gibi "ısınmadan içmeliyim!!!" stresi yaşamadan gönlünüze göre içebiliyorsunuz. alkol oranı da biraya göre daha yüksek olduğundan gereksiz litre yükü bindirmiyor. bu yüzden nar suyuna votka yazın en güzel içkisi ise, şarap da kışın en güzel içkisidir.
devamını gör...
tüm yazarların profilinde kurucu yazması
t: bir işin yapılmasında önayak olan, kuran, fikir sahibi kimse.
bugün ise bu ibareyi herkesin profilinde görüyorum. yoldaş, tapuları üstümüze yıkıp yurt dışına mı kaçtı naptı?*
bugün ise bu ibareyi herkesin profilinde görüyorum. yoldaş, tapuları üstümüze yıkıp yurt dışına mı kaçtı naptı?*
devamını gör...
aşık olma isteği
boş boş duruyorum başımı belaya sokmam lazım isteği diyelim biz
devamını gör...
11. peron
gökhan duman tarafından yazılan, avrupa'daki gurbetçilerin anılarının yazıldığı bir kitap. okurken duygulanmamak elde değil, beni en etkileyeni ise şudur:
"12 işçi köln’de bir pansiyonda kalıyorduk. bizim pansiyonun en yaşlısı muharrem abinin okuma yazması yoktu.
bir gün elinde mektupla geldi, ‘yengen yollamıştır belki şunu bana okur musun bayram?’ dedi. bir kıyıya geçtik, mektubunu tane tane okudum. yenge yollamıştı... hem dinledi, hem ağladı.
birkaç gün sonra ‘bir de cevap yazalım bayram’ dedi. oturduk iki sayfa yazdık. gel zaman git zaman bu iş benim üstüme kaldı. iki haftada bir mektup okuyup cevap yazıyorduk. artık aileden biri sayılırdım, her şeylerini biliyordum.
son mektupta muharrem abinin hanımı ‘sağ olsun bizim komşunun kızı gülizar ne zaman istesem sana mektup yazıyor’ diye not düşmüş. meğer yengenin de okuma yazması yokmuş, o da tanıdık birine yazdırıyormuş. muharrem abi cevabi mektubunda şöyle yazdırdı: ‘allah razı olsun bizim bayram da beni kırmıyor, hem okuyor hem yazıyor.’
işte her şey o günden sonra başladı. ben muharrem abiden habersiz mektubun sonuna ‘gülizar hanım yazınız pek güzelmiş, okunması çok kolay’ minvalinde bir not düşünce o da bana bir şeyler yazdı. o notlar zamanla çeyrek sayfa, hatta yarım sayfayı bulmaya başladı.
tabii ne muharrem abi ne de yenge hanım bu durumdan haberdar. öyle öyle biz işi büyüttük. gülizar ailesinden çekindiği için kendi ismine mektup yazamıyordum. muharrem abinin mektubunun bir kısmını kendime ayırıp öyle haberleşebiliyordum. o da aynısını bana yapıyordu. yani onların gurbet mektupları bizim de aşk mektuplarımız olmuştu aynı zamanda.
çok vakit geçmeden konuyu muharrem abiye açtım. ‘ulan bayram ben bir söylüyorum sen üç yazıyordun meğer ondanmış’ dedi, gülüştük. gülizar’ı istemeye gittik, dört ay içinde evlendik çok şükür.
ama o mektupları bize vermediler. aşk mektuplarımız onlarda kaldı."
"12 işçi köln’de bir pansiyonda kalıyorduk. bizim pansiyonun en yaşlısı muharrem abinin okuma yazması yoktu.
bir gün elinde mektupla geldi, ‘yengen yollamıştır belki şunu bana okur musun bayram?’ dedi. bir kıyıya geçtik, mektubunu tane tane okudum. yenge yollamıştı... hem dinledi, hem ağladı.
birkaç gün sonra ‘bir de cevap yazalım bayram’ dedi. oturduk iki sayfa yazdık. gel zaman git zaman bu iş benim üstüme kaldı. iki haftada bir mektup okuyup cevap yazıyorduk. artık aileden biri sayılırdım, her şeylerini biliyordum.
son mektupta muharrem abinin hanımı ‘sağ olsun bizim komşunun kızı gülizar ne zaman istesem sana mektup yazıyor’ diye not düşmüş. meğer yengenin de okuma yazması yokmuş, o da tanıdık birine yazdırıyormuş. muharrem abi cevabi mektubunda şöyle yazdırdı: ‘allah razı olsun bizim bayram da beni kırmıyor, hem okuyor hem yazıyor.’
işte her şey o günden sonra başladı. ben muharrem abiden habersiz mektubun sonuna ‘gülizar hanım yazınız pek güzelmiş, okunması çok kolay’ minvalinde bir not düşünce o da bana bir şeyler yazdı. o notlar zamanla çeyrek sayfa, hatta yarım sayfayı bulmaya başladı.
tabii ne muharrem abi ne de yenge hanım bu durumdan haberdar. öyle öyle biz işi büyüttük. gülizar ailesinden çekindiği için kendi ismine mektup yazamıyordum. muharrem abinin mektubunun bir kısmını kendime ayırıp öyle haberleşebiliyordum. o da aynısını bana yapıyordu. yani onların gurbet mektupları bizim de aşk mektuplarımız olmuştu aynı zamanda.
çok vakit geçmeden konuyu muharrem abiye açtım. ‘ulan bayram ben bir söylüyorum sen üç yazıyordun meğer ondanmış’ dedi, gülüştük. gülizar’ı istemeye gittik, dört ay içinde evlendik çok şükür.
ama o mektupları bize vermediler. aşk mektuplarımız onlarda kaldı."
devamını gör...
ferhan şensoy
1951 yılında samsun' un çarşamba ilçesinde doğmuştur. galatasaray lisesinin sınavına girmek için istanbul' a gelmiş ve sınavı kazanmıştır.
bundan sonrasını kendi biyografisini yazdığı kitapları “kalemimin sapını gülle donattım” ve “başkaldıran kurşun kalem” kitaplarından okuyabilirsiniz.
bu kitapları okuduğunuzda bir insanın hayatına bu kadar şeyi nasıl sığdırdığına hayret etmemeniz mümkün değil. eğer zaten bir ferhan şensoy hayranıysanız hayranlığınız daha da artacaktır muhakkak. yok ben ferhan şensoy sevmem diyorsanız da; kitaplarında kullandığı o naif dil, hayatını anlatırken ki içtenliği, doğallığı ve samimiyeti zaten sizi kendisine müptela yapacaktır.
üstat anlatsa ben dinlesem diye düşünerek kitabı elinizden düşürmeden okumaya devam edecek ardından oyunlarını izleme isteği duyacak ve nihayetinde sizde ferhan şensoy hayranı olacaksınız.
şunu da söylemeden duramayacağım bana kalırsa yazsın, hep yazsın. evet oyunculuğu da güzel ama bence yazarlığı daha da güzel.
bundan sonrasını kendi biyografisini yazdığı kitapları “kalemimin sapını gülle donattım” ve “başkaldıran kurşun kalem” kitaplarından okuyabilirsiniz.
bu kitapları okuduğunuzda bir insanın hayatına bu kadar şeyi nasıl sığdırdığına hayret etmemeniz mümkün değil. eğer zaten bir ferhan şensoy hayranıysanız hayranlığınız daha da artacaktır muhakkak. yok ben ferhan şensoy sevmem diyorsanız da; kitaplarında kullandığı o naif dil, hayatını anlatırken ki içtenliği, doğallığı ve samimiyeti zaten sizi kendisine müptela yapacaktır.
üstat anlatsa ben dinlesem diye düşünerek kitabı elinizden düşürmeden okumaya devam edecek ardından oyunlarını izleme isteği duyacak ve nihayetinde sizde ferhan şensoy hayranı olacaksınız.
şunu da söylemeden duramayacağım bana kalırsa yazsın, hep yazsın. evet oyunculuğu da güzel ama bence yazarlığı daha da güzel.
devamını gör...
mitoloji
yunanlılara özgü bir şeymiş gibi sanılması yanlıştır. dünya üzerindeki bütün destansı varlıkları kapsamaktadır.
devamını gör...
kışın çocuğunu üst üste giydirip okula gönderen anne modeli
evladının üşümemesini isteyen şefkatli masum annedir.
ayrıca kar topu savaşı yaparken oğlunun en hafif yaralarla kazanmasını isteyen annedir.
ayrıca kar topu savaşı yaparken oğlunun en hafif yaralarla kazanmasını isteyen annedir.
devamını gör...
nikos vertis
1976 doğumlu yunan asıllı müzisyendir. genç yaşlarından itibaren müzik ile ilgili olan nikos vertis, her sene verdiği röportajlarda artık evlenip çocuk çocuğa karışmak istediğini de ifade ediyor. * pop müzik türünün son kalan nitelikli isimlerindendir kendisi.
albümleri şuraya ekleyeyim;
poli apotoma vradiazei (2003)
pame psichi mou (2004)
pos perno ta vradia monos (2005)
mono gia sena (2007)
ola einai edo (2009)
eimai mazi sou (2011)
protaseis (2013)
nikos vertis live tour – 10 chronia (2014)
nikos vertis (2015)
erotevmenos (2017)
an eisai ena asteri hatta bu şarkı israil asıllı müzisyen eyal golan ile ibranice-yunanca olarak düette yapılmıştı eyal golan-nikos vertis versiyonu
''αν είσαι ένα αστέρι
που φως θα φέρει στην άδεια μου ζωή
ποτέ μη σβήσεις ποτέ να μη μ'αφήσεις
ποτέ να μη χαθεί η αγάπη αυτά''
edit: şarkıyı 325. dinleyişimde düşündüm girişimi daha etkiliyor beni yoksa nakaratımı sanırım bu kısmı, duygulandım.
albümleri şuraya ekleyeyim;
poli apotoma vradiazei (2003)
pame psichi mou (2004)
pos perno ta vradia monos (2005)
mono gia sena (2007)
ola einai edo (2009)
eimai mazi sou (2011)
protaseis (2013)
nikos vertis live tour – 10 chronia (2014)
nikos vertis (2015)
erotevmenos (2017)
an eisai ena asteri hatta bu şarkı israil asıllı müzisyen eyal golan ile ibranice-yunanca olarak düette yapılmıştı eyal golan-nikos vertis versiyonu
''αν είσαι ένα αστέρι
που φως θα φέρει στην άδεια μου ζωή
ποτέ μη σβήσεις ποτέ να μη μ'αφήσεις
ποτέ να μη χαθεί η αγάπη αυτά''
edit: şarkıyı 325. dinleyişimde düşündüm girişimi daha etkiliyor beni yoksa nakaratımı sanırım bu kısmı, duygulandım.
devamını gör...
cem karaca şarkılarındaki ölümcül cümleler
işçisin sen işçi kal.
devamını gör...
yengeç burcu
kendimden yola çıkarak :
- duygusal bir burçtur . ama öyle lafta değil ha gerçekten dibine kadar .
- ailesine bağlıdırlar . özellikle erkekler annesinin dizinin dibinden ayrılmaz .
- tembel olurlar . ben dahil çevremdeki birçok yengeç tembel insanlardır .
- sevdiği için (anne , baba , kardeş , sevgili vs. ) canını verir .
eklemeler olacaktır .
tanım : bir burç .
- duygusal bir burçtur . ama öyle lafta değil ha gerçekten dibine kadar .
- ailesine bağlıdırlar . özellikle erkekler annesinin dizinin dibinden ayrılmaz .
- tembel olurlar . ben dahil çevremdeki birçok yengeç tembel insanlardır .
- sevdiği için (anne , baba , kardeş , sevgili vs. ) canını verir .
eklemeler olacaktır .
tanım : bir burç .
devamını gör...
introsunu geçemediğiniz diziler
friends
devamını gör...
her günü son günmüşçesine yaşamak
t: yarın yokmuşçasına yaşamak.
hayatımı bu şekilde yaşıyorum ya da geçmişte bu şekilde yaşadım diyen birtakım insan tanıdım. bu kişilerde fark ettiğim bazı ortak özellikler vardı; kendilerini tamamen bu düşünceye adadıklarını iddia eder (ben şahsen kimsenin "yarın yok" fikrine tamamen inanarak yaşayacağını sanmıyorum.) , ara sıra uyuşturucu kullanır(esrar,kokain) ve hayatlarını çok hızlı bir biçimde yaşamaya çalışırlardı.
bu tanıdıklarım arasında, geçmişte bu şekilde yaşamış olanlar zirveyi ve dibi görmüştü. henüz dibi görmemiş olanlar ise hayatın her nimetini tüketmeye çalışır ancak ironik bi şekilde kendilerini tüketirlerdi. bununla kalmayıp beraber oldukları insanları da tüketmeye çalışırlardı. sürekli bir şeyler yapmak, bir aktivite içerisinde bulunmak isteyen , ceplerinde 200 lira varsa o 200 lira bugün bitmeli diyen insanlardı bunlar. maalesef ben de tüketilmeye çalışılan insanlar arasında yer aldım bir kez. çoğu istediği şeyi reddetmek mecburiyetinde kalıyordum ve bu da doğal olarak ilişkinin bitmesini sağladı.
bu ilişkinin öncesinde hayat nasıl yaşanmalı sorusunun cevabını hiç düşünmemiştim. ailemi üniversiteden mezun etmeye çalışırken bir gerçeğin var olduğuna inanır ve sık sık bunu düşünürdüm. planlarım vardı ve bu planlarımı gerçekleştirdiğimde gerçeği bulacağımı, artık mutlu bir insan olacağımı düşünürdüm. bu tecrübeyi edindikten sonra bir şeyler fark etmeye başladım dostlar. sürecin kendisinden keyif almak yerine bir sonuçta gerçeği bulacağıma inanmak ve bu sonuçtan tatmin olma beklentisi ahmaklıkmış. çünkü asıl gerçek, sürecin ta kendisiymiş. hayat, zamanı yavaşlatabildiğimiz sürece güzelmiş.. insan her anın tadını çıkarırken bir yandan da geleceğe yönelik planlar yapmalı, yarını düşünmeli. her şey, dengede olduğu sürece güzelmiş dostlar.
bahsettiğim insan tipinden kaçınız lütfen. ayrıca the queen's gambit(dizi)'sindeki beth karakteri gibi de yaşamayın bu hayatı. çünkü isaac asimov der ki: “ hayat, satrancın aksine şah-mattan sonra da devam eder.”
john ruskin'in bu konu üzerine bir alıntısını da bırakayım.
"saatte yüz mil katederek yer değiştirmek, gücümüzü, mutluluğumuzu ve bilgimizi bir nebze bile arttırmayacaktır. daha fazla şey görebilmek için yavaş yürümek gerekir, hızlı yürümek bize bir şey kazandırmaz. asıl değerli olan düşüncedir ve bakıştır, hız değildir. gerçek insan olmak isteyenler, yavaş gitmekten zarar gelmeyeceğini bilmelidir, çünkü insanın zaferi gitmekte değil, var olmaktadır."
hayatımı bu şekilde yaşıyorum ya da geçmişte bu şekilde yaşadım diyen birtakım insan tanıdım. bu kişilerde fark ettiğim bazı ortak özellikler vardı; kendilerini tamamen bu düşünceye adadıklarını iddia eder (ben şahsen kimsenin "yarın yok" fikrine tamamen inanarak yaşayacağını sanmıyorum.) , ara sıra uyuşturucu kullanır(esrar,kokain) ve hayatlarını çok hızlı bir biçimde yaşamaya çalışırlardı.
bu tanıdıklarım arasında, geçmişte bu şekilde yaşamış olanlar zirveyi ve dibi görmüştü. henüz dibi görmemiş olanlar ise hayatın her nimetini tüketmeye çalışır ancak ironik bi şekilde kendilerini tüketirlerdi. bununla kalmayıp beraber oldukları insanları da tüketmeye çalışırlardı. sürekli bir şeyler yapmak, bir aktivite içerisinde bulunmak isteyen , ceplerinde 200 lira varsa o 200 lira bugün bitmeli diyen insanlardı bunlar. maalesef ben de tüketilmeye çalışılan insanlar arasında yer aldım bir kez. çoğu istediği şeyi reddetmek mecburiyetinde kalıyordum ve bu da doğal olarak ilişkinin bitmesini sağladı.
bu ilişkinin öncesinde hayat nasıl yaşanmalı sorusunun cevabını hiç düşünmemiştim. ailemi üniversiteden mezun etmeye çalışırken bir gerçeğin var olduğuna inanır ve sık sık bunu düşünürdüm. planlarım vardı ve bu planlarımı gerçekleştirdiğimde gerçeği bulacağımı, artık mutlu bir insan olacağımı düşünürdüm. bu tecrübeyi edindikten sonra bir şeyler fark etmeye başladım dostlar. sürecin kendisinden keyif almak yerine bir sonuçta gerçeği bulacağıma inanmak ve bu sonuçtan tatmin olma beklentisi ahmaklıkmış. çünkü asıl gerçek, sürecin ta kendisiymiş. hayat, zamanı yavaşlatabildiğimiz sürece güzelmiş.. insan her anın tadını çıkarırken bir yandan da geleceğe yönelik planlar yapmalı, yarını düşünmeli. her şey, dengede olduğu sürece güzelmiş dostlar.
bahsettiğim insan tipinden kaçınız lütfen. ayrıca the queen's gambit(dizi)'sindeki beth karakteri gibi de yaşamayın bu hayatı. çünkü isaac asimov der ki: “ hayat, satrancın aksine şah-mattan sonra da devam eder.”
john ruskin'in bu konu üzerine bir alıntısını da bırakayım.
"saatte yüz mil katederek yer değiştirmek, gücümüzü, mutluluğumuzu ve bilgimizi bir nebze bile arttırmayacaktır. daha fazla şey görebilmek için yavaş yürümek gerekir, hızlı yürümek bize bir şey kazandırmaz. asıl değerli olan düşüncedir ve bakıştır, hız değildir. gerçek insan olmak isteyenler, yavaş gitmekten zarar gelmeyeceğini bilmelidir, çünkü insanın zaferi gitmekte değil, var olmaktadır."
devamını gör...
salvador dali
“sürrealizmin ta kendisiyim” der.
devamını gör...
immanuel kant
kant'a rağmen veya kant ile felsefe yapılır ancak kantsız felsefe olmaz denir. çünkü çok büyük bir devrim yapmıştır düşünce tarihinde. peki kendisinin tabiriyle nedir şu düşüncedeki kantçı kopernik devrimi? özetleyelim;
şimdi efendim bu zatın öncesinde düşünürler; doğayı, deneyden çektikleri verileri vs. tamamen olduğu gibi algılayabildikleri kanısında oldukları için, aklın ürettiği ve dışta varlığı olmayan "tanrı, ruh, sonsuzluk" gibi kavramları somutlaştırarak dünya içi sıfatlarla tanımladılar ve yıllarca böyle bir metafizik yaptılar. mesele rasyonel bir din inşa etmeye çalıştılar. tanrı gibi soyut ve akli bir kavramın içini dış dünyadaki somut elle tutulur sıfatlarla ve özelliklerle doldurdular. yani aristonun mantığı ile paralel bir hristiyanlık inşa çabasıydı bu ve bence sanıldığı kadar başarısız da değildi. kant gelene kadar tabi :) bizim 21.yy türkiye'sinde caner taslaman tarzı tiplerin yapmaya çalıştığı şeyi avrupa'da 15-16.yy'larda yapmaya çalışmışlardı.
her neyse sonra kant geldi ve dedi ki; bu yöntem arızalı, saçma ve anlamsız. çünkü bilgi denilen şey deney ve akılla oluşur. aklı bir fabrika gibi düşünün, dışardan deneyin verileri yani hammadde geliyor ve akıl onu işleyip size bilgi halinde sunuyor. bilgi dediğimiz şey aslında dışardan çekilen görülerin akli olarak belli kategorilerce işlenmesidir. bunlar 12 tanedir. sonrasında hegel bununla ciddi uğraşacak ama önemli değil o şu an. dediğimiz gibi aklın bu yapısal işleme tarzına kategoriler dedi; meşhur sözüdür;
"zihin kendisini doğaya dayatır"
şimdi o halde biz doğayı ve dış dünyayı olduğu gibi değil olduğumuz gibi algılıyoruz. kendinde şey bilinemez. akıl pembe bir gözlük gibidir ve biz dünyayı aklın gözlüğüyle görürüz.
kopernikçi devrim budur. artık bilgi oluşum sürecinde özne edilgen değil etken bir konuma gelmiştir. aklın kendisini doğaya dayatması önündeki gerçekliği kendisine göre bükmesidir. yani artık nesne merkezli bir epistemoloji değil, özneyi merkeze alan bir epistemoloji doğmuştur.
peki klasik metafiziği nasıl yıktı? ona bakalım;
usta kendisinden önceki metafizikçilere dedi ki; sizin yönteminiz gereği antinomilere düşmeniz kaçınılmaz.
çünkü akla giren bir duyu verisi olmadan onu boşa işletiyorsunuz. antinomiden kastı çelişki veya çatışkı diyebilirsiniz. yani zaman kadimdir demek veya hayır zamanın başlangıcı var demek aynı derecede hem doğru hem yanlıştır. bu tarz yargılara varmaya hakkınız yoktur. tanrı vardır veya tanrı yoktur demek saçmadır, aynı derece hem yanlış hem doğrudur. duyu verisi girmeden aklı işletirseniz antinomiden öteye gidemezsiniz diyerek sınırı kesin bir şekilde çekti. felsefesi zaten "kritik felsefe" diye anılır.
kendisi bilimsel bir metafizik kurmak istedi, yani metafiziği yıktı yaktı mahvetti değil, klasik metafiziğin aczini gösterdi ancak bunu yaparken amacı bilimsel bir metafizik kurmaktı, çünkü o da biliyor ki, kendisi her ne kadar kesin olarak sınırı çekip o alanda konuşmaya hakkınız yok dese de insanın bu tarz konulara ilgisiz kalması imkansızdı.
ne kadar başarılı oldu tartışılır, tartışmak da isterim ancak yaptığından çok yıktığından dolayı çok değerli benim gözümde.
şüphesiz çok büyük bir yol açmıştır kant, öyle ki kendisinden sonraki idealistler, romantikler, maddeciler vs hepsi kendilerini onun öğrencisi sayarlar.
büyük hayallerimden birisidir ustanın mezarına gidip bir karanfil bırakmak.
çok büyük dehadır. seviyoruz:)
yeri geldikçe tanım girilecek.
şimdi efendim bu zatın öncesinde düşünürler; doğayı, deneyden çektikleri verileri vs. tamamen olduğu gibi algılayabildikleri kanısında oldukları için, aklın ürettiği ve dışta varlığı olmayan "tanrı, ruh, sonsuzluk" gibi kavramları somutlaştırarak dünya içi sıfatlarla tanımladılar ve yıllarca böyle bir metafizik yaptılar. mesele rasyonel bir din inşa etmeye çalıştılar. tanrı gibi soyut ve akli bir kavramın içini dış dünyadaki somut elle tutulur sıfatlarla ve özelliklerle doldurdular. yani aristonun mantığı ile paralel bir hristiyanlık inşa çabasıydı bu ve bence sanıldığı kadar başarısız da değildi. kant gelene kadar tabi :) bizim 21.yy türkiye'sinde caner taslaman tarzı tiplerin yapmaya çalıştığı şeyi avrupa'da 15-16.yy'larda yapmaya çalışmışlardı.
her neyse sonra kant geldi ve dedi ki; bu yöntem arızalı, saçma ve anlamsız. çünkü bilgi denilen şey deney ve akılla oluşur. aklı bir fabrika gibi düşünün, dışardan deneyin verileri yani hammadde geliyor ve akıl onu işleyip size bilgi halinde sunuyor. bilgi dediğimiz şey aslında dışardan çekilen görülerin akli olarak belli kategorilerce işlenmesidir. bunlar 12 tanedir. sonrasında hegel bununla ciddi uğraşacak ama önemli değil o şu an. dediğimiz gibi aklın bu yapısal işleme tarzına kategoriler dedi; meşhur sözüdür;
"zihin kendisini doğaya dayatır"
şimdi o halde biz doğayı ve dış dünyayı olduğu gibi değil olduğumuz gibi algılıyoruz. kendinde şey bilinemez. akıl pembe bir gözlük gibidir ve biz dünyayı aklın gözlüğüyle görürüz.
kopernikçi devrim budur. artık bilgi oluşum sürecinde özne edilgen değil etken bir konuma gelmiştir. aklın kendisini doğaya dayatması önündeki gerçekliği kendisine göre bükmesidir. yani artık nesne merkezli bir epistemoloji değil, özneyi merkeze alan bir epistemoloji doğmuştur.
peki klasik metafiziği nasıl yıktı? ona bakalım;
usta kendisinden önceki metafizikçilere dedi ki; sizin yönteminiz gereği antinomilere düşmeniz kaçınılmaz.
çünkü akla giren bir duyu verisi olmadan onu boşa işletiyorsunuz. antinomiden kastı çelişki veya çatışkı diyebilirsiniz. yani zaman kadimdir demek veya hayır zamanın başlangıcı var demek aynı derecede hem doğru hem yanlıştır. bu tarz yargılara varmaya hakkınız yoktur. tanrı vardır veya tanrı yoktur demek saçmadır, aynı derece hem yanlış hem doğrudur. duyu verisi girmeden aklı işletirseniz antinomiden öteye gidemezsiniz diyerek sınırı kesin bir şekilde çekti. felsefesi zaten "kritik felsefe" diye anılır.
kendisi bilimsel bir metafizik kurmak istedi, yani metafiziği yıktı yaktı mahvetti değil, klasik metafiziğin aczini gösterdi ancak bunu yaparken amacı bilimsel bir metafizik kurmaktı, çünkü o da biliyor ki, kendisi her ne kadar kesin olarak sınırı çekip o alanda konuşmaya hakkınız yok dese de insanın bu tarz konulara ilgisiz kalması imkansızdı.
ne kadar başarılı oldu tartışılır, tartışmak da isterim ancak yaptığından çok yıktığından dolayı çok değerli benim gözümde.
şüphesiz çok büyük bir yol açmıştır kant, öyle ki kendisinden sonraki idealistler, romantikler, maddeciler vs hepsi kendilerini onun öğrencisi sayarlar.
büyük hayallerimden birisidir ustanın mezarına gidip bir karanfil bırakmak.
çok büyük dehadır. seviyoruz:)
yeri geldikçe tanım girilecek.
devamını gör...
okunması gereken kitaplar
peter schlemihel'in tuhaf öyküsü
şans müziği
sümer mitolojisi
beynimizin parmak izleri
fizik üzerine yedi kısa ders
ortadoğu uygarlık mirası
karıncayı tanırsınız, havada bulut yok, sınıf arkadaşlarım, dilleri var (cevdet kudret'in serisi)
beyaz geceler
kolera günlerinde aşk
şans müziği
sümer mitolojisi
beynimizin parmak izleri
fizik üzerine yedi kısa ders
ortadoğu uygarlık mirası
karıncayı tanırsınız, havada bulut yok, sınıf arkadaşlarım, dilleri var (cevdet kudret'in serisi)
beyaz geceler
kolera günlerinde aşk
devamını gör...
şaka maka online sayısının neredeyse 500 olması
artık caylaklıgın müjdesi mi desem ne desem bilemedim.
şimdi onlar beklesin.
şimdi onlar beklesin.
devamını gör...
normal sözlük seni seviyorum mesajı etkinliği
(bkz: burayı yıkarlar)
devamını gör...
eski sevgiliye mesaj atmak için bahaneler
atmayın guzum atmayın yawrım benimm! cevap gelmeyecek mesaja sonradan pişman olacağın mesaja kafa ve zaman harcama yeğenn!
devamını gör...