uçak yolculuğunun en güzel tarafı
uçağa sadece çok uzak yerlere gitmek için bindiğimden dolayı uzaklara gitmek diye cevaplıyorum. bir de manzara.
devamını gör...
b12 vitamini eksikliği
bebeklerdeki eksikliğinin yürüyememesine, ve kalıcı gelişim geriliğine sebep olduğunu öğrendiğimizde beynimizden vurulmuş gibi hissetmemize yol açan vitamindir kendisi. durumu tesadüfen ve neyse ki erken dönemde öğrenerek üstesinden geldik.
ilaçların, spreylerin işe yaramamasıyla bu vitamini anne sütünden alabileceğini ve bunun için de annenin de b12 sinin yükselmesi gerektiği bilgisine uzun araştırmalar sonucu ulaştık. anne sütü kesilince mecburen sık sık ve ömür boyu o iğneyle bir bağı olacak.
ilaçların, spreylerin işe yaramamasıyla bu vitamini anne sütünden alabileceğini ve bunun için de annenin de b12 sinin yükselmesi gerektiği bilgisine uzun araştırmalar sonucu ulaştık. anne sütü kesilince mecburen sık sık ve ömür boyu o iğneyle bir bağı olacak.
devamını gör...
hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten
ironik bir şiirdir ben ironi sevmem .
devamını gör...
hipnofobi
kısaca: hipnofobi yani uykudan çeşitli sebeplerele kaçmak, uyumaktan korkmak uykusuzluğa sebep olması ve uyku kalitesini düşürmesi nedeniyle yaşam kalitesini büyük ölçüde etkileyen ancak tedavi edilmesi mümkün bir fobidir.
uzunca: latince hipno uyku, phobia ise korku demektir ve hipnophobia (hipnofobi) bu iki kelimenin kombinasyonundan ortaya çıkmıştır. hepinizin bildiği üzere uyku başta biyokimyasal açıdan olmak üzere pek çok farklı açıdan henüz anlamlandırılamamış, yeterli ölçüde detaylandırmalara sahne ol(a)mamış bir fenomendir. bu nedenle 'uyku' biz insanoğlu üzerinde bilinmezlikten kaynaklanan korkuya sebebiyet verir. tabi ki uykunun insanoğlunda korkuya sebebiyet veren bir fenomen olması yalnızca beklenen ölçüde açıklanamıyor oluşundan değil, bizler türdaşlarımızı (diğer insanları) uyurken gözlemleme imkanı buluyoruz ve uyuyan bir insanın ne kadar savunmasız olabileceğini/olduğunu biliyoruz. bu savunmasız olma durumu da uykunun bizde bir korku hissi uyandırmasıyla ilişkilidir. özetle bilinmez oluşu ve uyurken savunmasız oluşumuz bu gizemli fenomeni 'uyku' bizler için bir çeşit 'korku kaynağı' yapıyor. ancak tüm bu bilinmezlikler karşısında bildiğimiz ve bildiğimizden emin olduğumuz bir şey varsa o da uykunun insan başta olmak üzere pek çok farklı organizma için bir çeşit zorunluluk olduğu. hipnofobi ile mücadele eden insanlarda ise uykuda başa gelebilecek olası olumsuzluklar, uykudan uyanamama, uyku sırasında görülmüş ve görülmesi muhtemel kabuslar gibi sebep veya sebeplerden birkaçı bu kişilerde uykudan kaçma, uyumamak için ilaçlar vb. almaya kadar varan çeşitli olumsuzluklara yol açar. uykusuz kalan, uyusa dahi kaliteli bir uyku uyuyamayan bu kişiler ise bir yerden sonra depresyona girebilirler, çeşitli psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilirler vb. hipnofobiye sahip kişiler hipnofobiye sebebiyet veren kaygı(lar)ın düzeylerine, hipnofobik kaygılarının köken aldığı şeylere (her ne ise onlar), hastanın fiziksel ve ruhsal durumuna ve çeşitli çevresel faktörlere (aile, arkadaş desteği, temiz havaya ulaşım kolaylığı, sessiz ortama erişim imkanı vb.) bağlı olarak tedavi edilebilir.
uzunca: latince hipno uyku, phobia ise korku demektir ve hipnophobia (hipnofobi) bu iki kelimenin kombinasyonundan ortaya çıkmıştır. hepinizin bildiği üzere uyku başta biyokimyasal açıdan olmak üzere pek çok farklı açıdan henüz anlamlandırılamamış, yeterli ölçüde detaylandırmalara sahne ol(a)mamış bir fenomendir. bu nedenle 'uyku' biz insanoğlu üzerinde bilinmezlikten kaynaklanan korkuya sebebiyet verir. tabi ki uykunun insanoğlunda korkuya sebebiyet veren bir fenomen olması yalnızca beklenen ölçüde açıklanamıyor oluşundan değil, bizler türdaşlarımızı (diğer insanları) uyurken gözlemleme imkanı buluyoruz ve uyuyan bir insanın ne kadar savunmasız olabileceğini/olduğunu biliyoruz. bu savunmasız olma durumu da uykunun bizde bir korku hissi uyandırmasıyla ilişkilidir. özetle bilinmez oluşu ve uyurken savunmasız oluşumuz bu gizemli fenomeni 'uyku' bizler için bir çeşit 'korku kaynağı' yapıyor. ancak tüm bu bilinmezlikler karşısında bildiğimiz ve bildiğimizden emin olduğumuz bir şey varsa o da uykunun insan başta olmak üzere pek çok farklı organizma için bir çeşit zorunluluk olduğu. hipnofobi ile mücadele eden insanlarda ise uykuda başa gelebilecek olası olumsuzluklar, uykudan uyanamama, uyku sırasında görülmüş ve görülmesi muhtemel kabuslar gibi sebep veya sebeplerden birkaçı bu kişilerde uykudan kaçma, uyumamak için ilaçlar vb. almaya kadar varan çeşitli olumsuzluklara yol açar. uykusuz kalan, uyusa dahi kaliteli bir uyku uyuyamayan bu kişiler ise bir yerden sonra depresyona girebilirler, çeşitli psikolojik rahatsızlıklar yaşayabilirler vb. hipnofobiye sahip kişiler hipnofobiye sebebiyet veren kaygı(lar)ın düzeylerine, hipnofobik kaygılarının köken aldığı şeylere (her ne ise onlar), hastanın fiziksel ve ruhsal durumuna ve çeşitli çevresel faktörlere (aile, arkadaş desteği, temiz havaya ulaşım kolaylığı, sessiz ortama erişim imkanı vb.) bağlı olarak tedavi edilebilir.
devamını gör...
bıçakla kurşun kalem sivriltmek
ilkokulda kalemtıraş alacak paramızmı yoktu bilmiyorum fakat kalemlerimi eve gelince peder bey akşam bıçakla açardı hep, aslında pek pahalı bir şeyde değildi ama bütün kalemlerimi akşamdan sivrilttiriyordum, ucunu açıyordum, evet böyle bir nesil geldi geçti...
devamını gör...
normal sözlük yazarları mutlu mu sorunsalı
her şeye rağmen mutluyum.
sağlığım yerinde, bir eksikliğim yok çok şükür.
beni çok seven bir annem var ve hayatta çok şükür.
beni çok seven bir kadın var. çok sevdiğim bir kadın var. arkadaşlarım dostlarım var, hobilerim var, sizler varsınız... burada tanıştığım kaliteli insanlar var.
oğlum her şeyi geç nefes oluyoruz lan bundan güzel bir şey var mı hayatta ?
sağlığım yerinde, bir eksikliğim yok çok şükür.
beni çok seven bir annem var ve hayatta çok şükür.
beni çok seven bir kadın var. çok sevdiğim bir kadın var. arkadaşlarım dostlarım var, hobilerim var, sizler varsınız... burada tanıştığım kaliteli insanlar var.
oğlum her şeyi geç nefes oluyoruz lan bundan güzel bir şey var mı hayatta ?
devamını gör...
mutlu olmanın yolları
mutluluk bir görünüp bir kaybolan şeydir. güneş ve yağmur gibi. küçük mutlulukların gölgelerinde şekilleniyor hayat.
devamını gör...
sigmund freud'un en güzel sözü
"ifade edilmemiş duygular asla ölmez. diri diri gömülürler ve daha sonradan, en kötü halleri ile ortaya çıkarlar."
devamını gör...
anın fotoğrafı
yorucu geçen bir gün ardından savaş giysilerimi çıkarmışımdır.
devamını gör...
john everett millais
1829 - 1896 yılları arasında yaşamış ingiliz ressam ve illüstratör.
pre-raphaelite brotherhood'un kurucularından biridir.
henüz 11 yaşındayken royal academy schools'a girmiştir. bu kadar genç yaşta yeteneklerinin keşfedilmesi ve geliştirilmesiyle zamanının en önemli ressamlarından biri olmuştur.
pre-raphaelite brotherhood'un kurucu üyesi olarak, akademik sanatta hüküm süren normlara isyan eden dante gabriel rossetti ve william holman hunt gibi sanatçılarla birlikte bağları kuvvetli bir sanatçı grubuna katılmış oldu. pek çok kişi tarafından ingiliz sanatının ilk avangart hareketi olarak kabul edilen pre-raphaelite brotherhood ilhamlarını jan van eyck ve albrecht dürer gibi (raphaelite öncesi) sanatçılardan aldı ve onlar gibi millais de ilham almak için doğrudan doğaya baktı.
millais'in detaylara neredeyse takıntılı ilgisi, pre-raphaelite tarzının en önemli özelliklerinden biri olmuştur. gerçekten de pre-raphaelite resimlerde, çirkinlik gösterme pahasına bile olsa ince ayrıntılara sadık kalınır ve bu bu yüzden de zamanının birçok eleştirmeni bu akımı onaylamamıştı.
millais, iskoç manzaralarından etkilenen vincent van gogh başta olmak üzere birçok farklı sanatçıya ilham kaynağı oldu. ayrıca figürlerinin birçoğunu resmettiği gizem havası ve pre-raphaelite tarzından uzaklaştıktan sonra yaptığı pek çok resmindeki belirsiz anlatılar ve figürler estetik hareketinin önünü açtı.
the knight errant
a huguenot on st. bartholomew's day
ophelia
pre-raphaelite brotherhood'un kurucularından biridir.
henüz 11 yaşındayken royal academy schools'a girmiştir. bu kadar genç yaşta yeteneklerinin keşfedilmesi ve geliştirilmesiyle zamanının en önemli ressamlarından biri olmuştur.
pre-raphaelite brotherhood'un kurucu üyesi olarak, akademik sanatta hüküm süren normlara isyan eden dante gabriel rossetti ve william holman hunt gibi sanatçılarla birlikte bağları kuvvetli bir sanatçı grubuna katılmış oldu. pek çok kişi tarafından ingiliz sanatının ilk avangart hareketi olarak kabul edilen pre-raphaelite brotherhood ilhamlarını jan van eyck ve albrecht dürer gibi (raphaelite öncesi) sanatçılardan aldı ve onlar gibi millais de ilham almak için doğrudan doğaya baktı.
millais'in detaylara neredeyse takıntılı ilgisi, pre-raphaelite tarzının en önemli özelliklerinden biri olmuştur. gerçekten de pre-raphaelite resimlerde, çirkinlik gösterme pahasına bile olsa ince ayrıntılara sadık kalınır ve bu bu yüzden de zamanının birçok eleştirmeni bu akımı onaylamamıştı.
millais, iskoç manzaralarından etkilenen vincent van gogh başta olmak üzere birçok farklı sanatçıya ilham kaynağı oldu. ayrıca figürlerinin birçoğunu resmettiği gizem havası ve pre-raphaelite tarzından uzaklaştıktan sonra yaptığı pek çok resmindeki belirsiz anlatılar ve figürler estetik hareketinin önünü açtı.
the knight errant
a huguenot on st. bartholomew's day
ophelia
devamını gör...
yazarları bugün mutlu eden olaylar
çayımı yudumlayıp kar yağışını seyretmek.
devamını gör...
selman-ı farisi
iranlı sahabe. en ünlü sahabelerdendir. ayrıca berberlerin piri olarak kabul edilir. bunun sebebi hz. muhammed'in berberliğini yapmasıdır. selman-ı farisi, babasının ismiyle (yani, oğul bin baba) anılmak yerine, selman ibnül-islam/selman bin islam (islam'ın oğlu selman) olarak anılmıştır. bunun sebebiyse, kendini "ben, islam'ın oğlu selman'ım" diye tanıtmasıdır. hz. selman'ın müslüman olmadan önceki ismi, mabah bin buzahşan'dı. müslüman olduktan sonra selman ismini almıştır.
hz. selman'ın babası, mecusilik yani zerdüştlüğe çok bağlı biriydi. hatta evlerinde ateşgede bile vardı ki, bu ateşin sönmemesinden hz. selman sorumluydu. babası, hz. selman'ı aşırı severdi. hatta o kadar severdi ki, evladının zarar görmemesi adına onu eve kapatmıştı. bu süre boyunca hz. selman, sorgulamaya başlar. "gerçekten mecusilik gerçek din mi?" diye.. fakat hz. selman, adeta ev hapsindeydi, bu yüzden mecusiliği diğer dinlerle kıyaslayamazdı. bir gün, babasının işleri çoğalınca, hz. selman'ı tarlalarından birine bakması için gönderdi. fakat eve çabuk dönmesini söyledi, çünkü hz. selman onun en değerlisiydi.
hz. selman'ın geldiği bu bölgede, biraz hristiyan vardı. hz. selman yola koyuldu ve bir kilise gördü. kilisede hristiyanların ibadet ettiğini gördü ve onların yaptıklarıyla ilgilenmeye başladı. onları izledi.. o, bu insanların dinleri hakkında bir şeyler bilmiyordu. hz. selman, tarlaya gitmek istemedi ve merak ettiği bu insanları akşama kadar izledi. bu dinin, yani hristiyanlığın mecusilikten daha iyi olduğu sonucuna vardı. hristiyanlara bu dinin neye dayandığını sordu. hristiyanlar da, hristiyanlık hakkında kendisine bilgi verdiler..
hz. selman eve geç kalınca babası endişelendi ve onun yanına adamlar gönderdi. hz. selman eve döndü ve olayları babasına anlattı. babası hristiyanlığın hayırsız bir din olduğunu, atalarının dininin, hristiyanlıktan daha üstün olduğunu söyledi. hz. selman babasına karşı çıktı.. hristiyanlığın zerdüştlükten daha üstün olduğunu söyledi.. ve tartışma çıktı.. babası oğlu için telaşlandı ve hz. selman'ı ayaklarından bağlayıp hapsetti.
hz. selman, hristiyanlarla bir şekilde irtibata geçti. hristiyanlar ona dinlerinin kaynağının suriye'de olduğunu söylemişlerdi. hz. selman da onlarla irtibata geçince, suriye'ye giden bir kervan hazır olunca kendisine haber vermelerini söyledi. bir kervan hazır oldu ve hz. selman bir şekilde evden kaçtı. bu kervana katılıp suriye'ye gitti.. burda rahib'e hizmet etmeye başladı ve hristiyanlık hakkında temel bilgileri öğrendi. rahib iyi bir insan değildi. insanların verdikleri sadakaları kendisi için biriktiriyordu. rahib öldü ve onun yerine başka bir rahib geçti. hz. selman, bu rahib'e de itaat etti. bu rahib iyi bir insandı, imanı tamdı. hz. selman onu çok sevdi. fakat rahib'in de ölümü yaklaşıyordu. hz. selman ona, kendisi için kimi tavsiye edebileceğini sorunca rahib, kendisine itaat edilebilecek bildiği tek kişinin musul'da olduğunu söyledi.
hz. selman, musul'a gitti ve bu kişiye itaat etti. bu kişinin de ölümü yaklaştı. hz. selman bu kişiden de kimin tabiliğine girmesi gerektiğini sordu. bu kişi, böyle bir kimse tanımadığını fakat nusaybin'deki bir alime tabi olabileceğini söyledi. hz. selman, nusaybin'e gitti. nusaybin'deki rahibin yanında bir zaman kaldı ve bu rahibin de ölümü yaklaştı. hz. selman, kime tabi olabileceğini sordu. bu rahib, tabi olunabilecek olarak bildiği tek kişinin rumların bölgesinde, ammuriye'de olduğunu söyledi. hz. selman, ammuriye'ye gitti. ammuriye'de bir zaman kaldı ve bir zaman sonra burdaki rahibin de ölümü yaklaştı. yine kime tabi olabileceğini sordu. rahib, uyulabilecek bir kimse bilmediğini söyledi. ardından da şöyle dedi:
fakat yakında bir peygamber gelecek. o, ibrahim'in dini üzerinde gönderilmiş olacak. ve kavminin arasından hicret edecek. hurma bahçelerinin bulunduğu iki harra arasındaki bir yere doğru gidecektir. onun peygamber olduğunu gösteren alametler olacak. o hediye edilen şeyleri yiyen bir kimsedir ve sadaka olarak da hiçbir şey kabul etmez. iki omuzu arasında nübüvvet mührü bulunur. görünce onu tanırsın. o ülkeye gidip ona katılabileceğine inanıyorsan, bunu yap.
hz. selman burda bir müddet kaldı. ardından büyük bir arap kabilesi olan kelb kabilesinden bir tüccarla karşılaştı. bu tüccardan ülkesi hakkında bilgiler aldı ve hakkında konuşulan nebinin bu bölgeden olan bir yerden çıkması gerektiği sonucuna vardı. bir ücret karşılığında bu kişiyle birlikte hicaz'a gitti. fakat vadilkurâ'da bu kişi hz. selman'a ihanet ederek onu bir köle olarak bir yahudi'ye sattı. hz. selman vadilkurâ'da hurmalıklar gördü. kalbi rahat olmasa bile ammuriye'deki rahibin dediği yerin burası olmasını diliyordu. vadilkurâda bir müddet kalınca, efendisi olan yahudinin kuzeni, yahudi kabilesi olan kureyzaoğullarından bir kimse tarafından satın alındı. ve burdan da medine'ye götürüldü. burda, rahibin bahsettiği beldeye geldiğini anladı.
hz. selman, hz. muhammed medine'ye hicret edene kadar bir köle olarak burda hurma bahçelerinde çalıştı. sürekli çalışmak zorundaydı, bu yüzden serbest insanlarla konuşamıyordu. bu sebepten de, hz. muhammed'in varlığını bilmiyordu. hz. muhammed kuba'ye geldiğinde, evs ve hazrec kabilelerinin ona iman etmesini yahudiler kabullenemiyorlardı. hz. selman yine hurma bahçesinde çalıştığı sırada yahudilerden biri geldi ve bir ağacın altında oturan hz. selman'ın sahibine, evs ve hazrec kabilelerini kastederek şöyle dedi;
allah, benî kayle'ye lanet etsin. vallahi onlar şu anda, mekke'den bugün gelen bir adamın etrafında toplanmışlar ve onun nebi olduğuna inanıyorlar.
hz. selman kendi kendine şöyle der; bu kimse, kesinlikle o peygamberdir!
hz. selman fena titremeye başlar, öyle bir titrer ki, ağacın altında duran sahibinin üzerine düşeceğinden korkar. hızlı bir şekilde ağaçtan iner ve şöyle sorar;
ne diyor? bu haber nedir?
efendisi, hz. selman'a sert bir yumruk atar ve şöyle bağırır; bundan sanane?! sen işinin başına dön. hz. selman ise şöyle der;
ben sadece duyduğum bu haberin ne olduğunu anlamak istedim.
akşam olunca hz. selman, biriktirmiş olduğu bir parça yiyeceklerini alır ve kuba'daki hz. muhammed'in yanına gider. ona şöyle der;
senin salih bir insan olduğunu duydum. yanınızda ihtiyaç sahibi olan arkadaşlarınız var. sizin halinizi duyduğum vakit, bunları size vermemin daha iyi olacağını düşündüm. ve ardından da getirdiklerini resulullah'ın yanına koyar.
resulullah, ashabına şöyle buyurur; yiyiniz. fakat resulullah kendisi bunlardan yemez. hz. selman, resulullah'ın sadaka kabul etmediğini gördüğü vakit kendi kendine şöyle der; işte bu alâmetlerin birindendir. daha sonra da resulullah, medine'ye geçer.
hz. selman yine bir şeyler hazırlar ve resulullah'ın yanına gider. hz. selman, kendisine hediye vermek istediğini söyler. resulullah'ın sahabeleriyle birlikte bunlardan yediğini görür ve ikinci alametin de resulullah'da var olduğu sonucuna varır.
bir müddet sonra hz. selman, tekrar resulullah'ın yanına gider. resulullah, ashabı ile birlikte oturuyordu. hz. selman onlara selam verir ve resulullah'ın etrafında dolaşmaya başlar. resulullah, hz. selman'ın bildiği bir şeyleri araştırdığını anlar ve ridasını kaldırır. hz. selman, resulullah'ın sırtındaki mührü görür ve ammuriye'deki rahibin kendisine bahsettiği mührün aynısı olduğunu anlar. ve onu öperek ağlamaya başlar..
resulullah, hz. selman'ı yanına oturup halini sorar. hz. selman, oraya ulaşıncaya dek yaşadığı olayları anlatır, ve resulullah ile ordaki sahabiler hayretler içerisinde onu dinlerler. bu arada, hz. selman'ın resulullah'a geldiği zaman arapçayı maksadını anlatacak kadar bilmediği ve bu yüzden, resulullah ile farsçayı bilen bir tercüman sayesinde konuştuğu rivayet edilir. hz. selman'ın başına gelen olaylarla ilgili rivayetlerde farklılıklar vardır.
hz. selman bir süre daha köle olarak yaşadığı için, hendek savaşı öncesi gazalara katılamamıştır. uhud savaşı öncesinde resulullah, hz. selman'a efendisiyle şartlı serbest bırakma anlaşmasında bulunmasını buyurur. hz. selman efendisine gider ve serbest bırakılmasının şartı olarak, 300 hurma fidanı elde edip dikmek ve 1600 dirhem altın vermek konusunda anlaştılar. resulullah bu haberi alınca, sahabilere şöyle buyurdu: kardeşinize yardım ediniz.
sahabiler kendi güçleri ölçüsünde fidan elde ettiler ve 300 fidanı hz. selman'a verdiler. resulullah, hz. selman'a şöyle buyurdu: selman git çukurlarını kaz. dikmeye sıra gelince onları sen dikme, bana haber ver. onları kendi ellerimle yerlerine koyacağım.
hz. selman, çukurların kazılması görevini sahabilerin yardımıyla bitirir. resulullah da bahçeye gider ve bütün fidanları yerine koyar. bu fidanlardan bir tanesi bile kurumaz. ardından resulullah, hz. selman'ı çağırır ve efendisine ödemesi gerekilen 1600 dirhem altını ödemesi için ona yumurta büyüklüğünde olan bir altın külçesi verir. hz. selman şöyle sormaktan kendini alamaz, ya resulullah, bu benim ödemem gereken miktarı nasıl karşılar?
resulullah şöyle buyurur; ey selman! allah onunla senin borcunu karşılayacaktır. hz. selman gerçekten de bu altın külçesiyle, ödemesi gereken altın miktarını öder. böylelikle hz. selman kölelikten azat edilir. hz. selman'ın azat edilmesi konusunda farklı rivayetler vardır.
hz. selman haliyle, tavırlarıyla adeta bir cazibe merkesiydi. hatta ensarlar da, muhacirler de, hep selmân bizdendir. diyorlardı. bunun üzerine resulullah buyurdu; selmân bizdendir, ehli-beyt'tendir.
gel zaman git zaman, hz. selman birgün vali olur. o sıra bir adam, yanında bir yük incirle gelir. hz. selman'ın sırtında bu sıra gösterişsiz bir aba vardı. adam, hz. selman'ı tanımamaktadır. hz. selman'ı bu hâlde görüp şöyle der;
gel şunu taşı!
hz. selman gidip yükü sırtlanır. halk hz. selman'ı görünce tanır. ve adama şöyle derler:
senin yükünü taşıyan bu zât validir!
adam şöyle diyerek özür diler,
seni tanıyamadım.
ve hz. selman'ın sırtındaki yükü almaya çalışır. hz. selman ise şöyle der,
bir zararı yok. yükü evine götürene kadar sırtımdan indirmeyeceğim.
--
hz. selman ile ilgili şöyle bir olay da anlatılır;
daha hz. muhammed'in yaşadığı dönemde, sahabeden bir grup, mescid-i nebevi'de halka kurmuş, aralarında sohbet ediyorlardı. bunlardan birisinin hz. selman ile bir problemi vardı. hz. selman, mescid-i nebevi kapısından içeri girince, hz. selman ile sorun yaşayan sahabe, hz. selman'ın duyacağı bir şekilde konuyu değiştirir ve etrafındaki arkadaşlarından kabile ve soylarını sormaya başlar. soyun nedir, sülalen nereye dayanır, hangi kabiledensin? diye sormaya başlar. herkes kendi soyunu-sopunu anlatır.
-mudar kabilesindenim, falan oğlu falanım!
-ben evs kabilesindenim, babam medinelilerin en şereflilerinden falanın oğludur. dedem şudur, dedemin babasıysa şudur! diye anlatır birisi de..
-ben de temim kabilesindenim, falanın oğlu falanım.
-ben, hazrec kabilesindenim!
-ben de kureyş kabilesindenim, insanların en şereflilerinin soyundanım!
hz. selman tüm bunları acınmayla dinler. sohbet bitince, sohbeti idâre eden zat hz. selman'a dönüp şöyle sorar:
ya selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor, sen nerelisin, sen hangi kabiledensin?
onlar, hz. selman'ın iranlı yani yabancı, garip, bilinen bir soyunun olmadığını düşünürler. hz. selman ise şu cevabı verir;
ben de, islam'ın oğlu selman'ım.
hz. selman, gözleri dolarak şöyle devam eder;
ben delalette olan sapıtmış bir insanken, allah, hz. muhammed ile beni hidayete erdirdi. ben fakir, yoksul bir insanken, allah, beni hz. muhammed ile zenginleştirdi. ben basit bir köleyken, allah, beni hz. muhammed ile özgürlüğüme kavuşturdu. işte bu benim soyum ve ırkım. benim soyumu, sopumumu öğrenmek istiyorsunuz? ben de, islam'ın oğlu selman'ım.
bu cevap karşısında kimse bir şey diyemez, herkes donup kalır. herkesin içten-içe islam kardeşliği duyguları kabarır. hz. ömer, bütün bunları mescid'in bir yerinde dinlemekteydi. bu sözleri duyduğu an ayağa kalktı ve bu topluluğun yanına geldi. hz. ömer onlara şöyle dedi;
peki ya benim soyumu-sopumu öğrenmek ister misiniz? ben de islam oğlu ömer'im. islam oğlu selman'ın kardeşiyim.
ordaki sahabilerin hepsi birer-birer ayağa kalkıp, ben de islam'ın oğluyum demeye başlar..
hz. selman, ölüm döşeğine yattığı zaman vali sad bin malik ve sad bin mesud onun ağladığını görürler. neden ağladığını sorduklarında hz. selman şöyle cevap verir;
resulullah bizden bir ahid aldı. hiç birimiz onu koruyamadık. o bize şöyle demişti: sizin dünyadaki geçimliliğiniz, bir yolcunun azığı kadar olsun.
şiiler, hz. ali ve ehli beyt hakkındaki rivayet edilen hadislerin çoğunu hz. selman'a isnad eder. galiyye (gulat-ı şia) ekollerindeyse, hz. selman, ilahi sudur sırasındaki hz. ali'den hemen sonraki kişidir. nusayrilikte, nusayrilerin teslis akidesini ifade eden ayn, mim, sin harflerinden, ayn hz. ali'yi, mim hz. muhammed'i, sin ise hz. selman'ı ifade etmektedir.
durzîlerse, kur'an'ın hz. selman'a vahyolunduğuna ve hz. muhammed'in kur'an'ı ondan aldığına inanırlar. sufiler ise ashabul-suffe ile beraber hz. selman'ı tasavvufun kurucularından biri olarak kabul ederler.
hz. selman'ın babası, mecusilik yani zerdüştlüğe çok bağlı biriydi. hatta evlerinde ateşgede bile vardı ki, bu ateşin sönmemesinden hz. selman sorumluydu. babası, hz. selman'ı aşırı severdi. hatta o kadar severdi ki, evladının zarar görmemesi adına onu eve kapatmıştı. bu süre boyunca hz. selman, sorgulamaya başlar. "gerçekten mecusilik gerçek din mi?" diye.. fakat hz. selman, adeta ev hapsindeydi, bu yüzden mecusiliği diğer dinlerle kıyaslayamazdı. bir gün, babasının işleri çoğalınca, hz. selman'ı tarlalarından birine bakması için gönderdi. fakat eve çabuk dönmesini söyledi, çünkü hz. selman onun en değerlisiydi.
hz. selman'ın geldiği bu bölgede, biraz hristiyan vardı. hz. selman yola koyuldu ve bir kilise gördü. kilisede hristiyanların ibadet ettiğini gördü ve onların yaptıklarıyla ilgilenmeye başladı. onları izledi.. o, bu insanların dinleri hakkında bir şeyler bilmiyordu. hz. selman, tarlaya gitmek istemedi ve merak ettiği bu insanları akşama kadar izledi. bu dinin, yani hristiyanlığın mecusilikten daha iyi olduğu sonucuna vardı. hristiyanlara bu dinin neye dayandığını sordu. hristiyanlar da, hristiyanlık hakkında kendisine bilgi verdiler..
hz. selman eve geç kalınca babası endişelendi ve onun yanına adamlar gönderdi. hz. selman eve döndü ve olayları babasına anlattı. babası hristiyanlığın hayırsız bir din olduğunu, atalarının dininin, hristiyanlıktan daha üstün olduğunu söyledi. hz. selman babasına karşı çıktı.. hristiyanlığın zerdüştlükten daha üstün olduğunu söyledi.. ve tartışma çıktı.. babası oğlu için telaşlandı ve hz. selman'ı ayaklarından bağlayıp hapsetti.
hz. selman, hristiyanlarla bir şekilde irtibata geçti. hristiyanlar ona dinlerinin kaynağının suriye'de olduğunu söylemişlerdi. hz. selman da onlarla irtibata geçince, suriye'ye giden bir kervan hazır olunca kendisine haber vermelerini söyledi. bir kervan hazır oldu ve hz. selman bir şekilde evden kaçtı. bu kervana katılıp suriye'ye gitti.. burda rahib'e hizmet etmeye başladı ve hristiyanlık hakkında temel bilgileri öğrendi. rahib iyi bir insan değildi. insanların verdikleri sadakaları kendisi için biriktiriyordu. rahib öldü ve onun yerine başka bir rahib geçti. hz. selman, bu rahib'e de itaat etti. bu rahib iyi bir insandı, imanı tamdı. hz. selman onu çok sevdi. fakat rahib'in de ölümü yaklaşıyordu. hz. selman ona, kendisi için kimi tavsiye edebileceğini sorunca rahib, kendisine itaat edilebilecek bildiği tek kişinin musul'da olduğunu söyledi.
hz. selman, musul'a gitti ve bu kişiye itaat etti. bu kişinin de ölümü yaklaştı. hz. selman bu kişiden de kimin tabiliğine girmesi gerektiğini sordu. bu kişi, böyle bir kimse tanımadığını fakat nusaybin'deki bir alime tabi olabileceğini söyledi. hz. selman, nusaybin'e gitti. nusaybin'deki rahibin yanında bir zaman kaldı ve bu rahibin de ölümü yaklaştı. hz. selman, kime tabi olabileceğini sordu. bu rahib, tabi olunabilecek olarak bildiği tek kişinin rumların bölgesinde, ammuriye'de olduğunu söyledi. hz. selman, ammuriye'ye gitti. ammuriye'de bir zaman kaldı ve bir zaman sonra burdaki rahibin de ölümü yaklaştı. yine kime tabi olabileceğini sordu. rahib, uyulabilecek bir kimse bilmediğini söyledi. ardından da şöyle dedi:
fakat yakında bir peygamber gelecek. o, ibrahim'in dini üzerinde gönderilmiş olacak. ve kavminin arasından hicret edecek. hurma bahçelerinin bulunduğu iki harra arasındaki bir yere doğru gidecektir. onun peygamber olduğunu gösteren alametler olacak. o hediye edilen şeyleri yiyen bir kimsedir ve sadaka olarak da hiçbir şey kabul etmez. iki omuzu arasında nübüvvet mührü bulunur. görünce onu tanırsın. o ülkeye gidip ona katılabileceğine inanıyorsan, bunu yap.
hz. selman burda bir müddet kaldı. ardından büyük bir arap kabilesi olan kelb kabilesinden bir tüccarla karşılaştı. bu tüccardan ülkesi hakkında bilgiler aldı ve hakkında konuşulan nebinin bu bölgeden olan bir yerden çıkması gerektiği sonucuna vardı. bir ücret karşılığında bu kişiyle birlikte hicaz'a gitti. fakat vadilkurâ'da bu kişi hz. selman'a ihanet ederek onu bir köle olarak bir yahudi'ye sattı. hz. selman vadilkurâ'da hurmalıklar gördü. kalbi rahat olmasa bile ammuriye'deki rahibin dediği yerin burası olmasını diliyordu. vadilkurâda bir müddet kalınca, efendisi olan yahudinin kuzeni, yahudi kabilesi olan kureyzaoğullarından bir kimse tarafından satın alındı. ve burdan da medine'ye götürüldü. burda, rahibin bahsettiği beldeye geldiğini anladı.
hz. selman, hz. muhammed medine'ye hicret edene kadar bir köle olarak burda hurma bahçelerinde çalıştı. sürekli çalışmak zorundaydı, bu yüzden serbest insanlarla konuşamıyordu. bu sebepten de, hz. muhammed'in varlığını bilmiyordu. hz. muhammed kuba'ye geldiğinde, evs ve hazrec kabilelerinin ona iman etmesini yahudiler kabullenemiyorlardı. hz. selman yine hurma bahçesinde çalıştığı sırada yahudilerden biri geldi ve bir ağacın altında oturan hz. selman'ın sahibine, evs ve hazrec kabilelerini kastederek şöyle dedi;
allah, benî kayle'ye lanet etsin. vallahi onlar şu anda, mekke'den bugün gelen bir adamın etrafında toplanmışlar ve onun nebi olduğuna inanıyorlar.
hz. selman kendi kendine şöyle der; bu kimse, kesinlikle o peygamberdir!
hz. selman fena titremeye başlar, öyle bir titrer ki, ağacın altında duran sahibinin üzerine düşeceğinden korkar. hızlı bir şekilde ağaçtan iner ve şöyle sorar;
ne diyor? bu haber nedir?
efendisi, hz. selman'a sert bir yumruk atar ve şöyle bağırır; bundan sanane?! sen işinin başına dön. hz. selman ise şöyle der;
ben sadece duyduğum bu haberin ne olduğunu anlamak istedim.
akşam olunca hz. selman, biriktirmiş olduğu bir parça yiyeceklerini alır ve kuba'daki hz. muhammed'in yanına gider. ona şöyle der;
senin salih bir insan olduğunu duydum. yanınızda ihtiyaç sahibi olan arkadaşlarınız var. sizin halinizi duyduğum vakit, bunları size vermemin daha iyi olacağını düşündüm. ve ardından da getirdiklerini resulullah'ın yanına koyar.
resulullah, ashabına şöyle buyurur; yiyiniz. fakat resulullah kendisi bunlardan yemez. hz. selman, resulullah'ın sadaka kabul etmediğini gördüğü vakit kendi kendine şöyle der; işte bu alâmetlerin birindendir. daha sonra da resulullah, medine'ye geçer.
hz. selman yine bir şeyler hazırlar ve resulullah'ın yanına gider. hz. selman, kendisine hediye vermek istediğini söyler. resulullah'ın sahabeleriyle birlikte bunlardan yediğini görür ve ikinci alametin de resulullah'da var olduğu sonucuna varır.
bir müddet sonra hz. selman, tekrar resulullah'ın yanına gider. resulullah, ashabı ile birlikte oturuyordu. hz. selman onlara selam verir ve resulullah'ın etrafında dolaşmaya başlar. resulullah, hz. selman'ın bildiği bir şeyleri araştırdığını anlar ve ridasını kaldırır. hz. selman, resulullah'ın sırtındaki mührü görür ve ammuriye'deki rahibin kendisine bahsettiği mührün aynısı olduğunu anlar. ve onu öperek ağlamaya başlar..
resulullah, hz. selman'ı yanına oturup halini sorar. hz. selman, oraya ulaşıncaya dek yaşadığı olayları anlatır, ve resulullah ile ordaki sahabiler hayretler içerisinde onu dinlerler. bu arada, hz. selman'ın resulullah'a geldiği zaman arapçayı maksadını anlatacak kadar bilmediği ve bu yüzden, resulullah ile farsçayı bilen bir tercüman sayesinde konuştuğu rivayet edilir. hz. selman'ın başına gelen olaylarla ilgili rivayetlerde farklılıklar vardır.
hz. selman bir süre daha köle olarak yaşadığı için, hendek savaşı öncesi gazalara katılamamıştır. uhud savaşı öncesinde resulullah, hz. selman'a efendisiyle şartlı serbest bırakma anlaşmasında bulunmasını buyurur. hz. selman efendisine gider ve serbest bırakılmasının şartı olarak, 300 hurma fidanı elde edip dikmek ve 1600 dirhem altın vermek konusunda anlaştılar. resulullah bu haberi alınca, sahabilere şöyle buyurdu: kardeşinize yardım ediniz.
sahabiler kendi güçleri ölçüsünde fidan elde ettiler ve 300 fidanı hz. selman'a verdiler. resulullah, hz. selman'a şöyle buyurdu: selman git çukurlarını kaz. dikmeye sıra gelince onları sen dikme, bana haber ver. onları kendi ellerimle yerlerine koyacağım.
hz. selman, çukurların kazılması görevini sahabilerin yardımıyla bitirir. resulullah da bahçeye gider ve bütün fidanları yerine koyar. bu fidanlardan bir tanesi bile kurumaz. ardından resulullah, hz. selman'ı çağırır ve efendisine ödemesi gerekilen 1600 dirhem altını ödemesi için ona yumurta büyüklüğünde olan bir altın külçesi verir. hz. selman şöyle sormaktan kendini alamaz, ya resulullah, bu benim ödemem gereken miktarı nasıl karşılar?
resulullah şöyle buyurur; ey selman! allah onunla senin borcunu karşılayacaktır. hz. selman gerçekten de bu altın külçesiyle, ödemesi gereken altın miktarını öder. böylelikle hz. selman kölelikten azat edilir. hz. selman'ın azat edilmesi konusunda farklı rivayetler vardır.
hz. selman haliyle, tavırlarıyla adeta bir cazibe merkesiydi. hatta ensarlar da, muhacirler de, hep selmân bizdendir. diyorlardı. bunun üzerine resulullah buyurdu; selmân bizdendir, ehli-beyt'tendir.
gel zaman git zaman, hz. selman birgün vali olur. o sıra bir adam, yanında bir yük incirle gelir. hz. selman'ın sırtında bu sıra gösterişsiz bir aba vardı. adam, hz. selman'ı tanımamaktadır. hz. selman'ı bu hâlde görüp şöyle der;
gel şunu taşı!
hz. selman gidip yükü sırtlanır. halk hz. selman'ı görünce tanır. ve adama şöyle derler:
senin yükünü taşıyan bu zât validir!
adam şöyle diyerek özür diler,
seni tanıyamadım.
ve hz. selman'ın sırtındaki yükü almaya çalışır. hz. selman ise şöyle der,
bir zararı yok. yükü evine götürene kadar sırtımdan indirmeyeceğim.
--
hz. selman ile ilgili şöyle bir olay da anlatılır;
daha hz. muhammed'in yaşadığı dönemde, sahabeden bir grup, mescid-i nebevi'de halka kurmuş, aralarında sohbet ediyorlardı. bunlardan birisinin hz. selman ile bir problemi vardı. hz. selman, mescid-i nebevi kapısından içeri girince, hz. selman ile sorun yaşayan sahabe, hz. selman'ın duyacağı bir şekilde konuyu değiştirir ve etrafındaki arkadaşlarından kabile ve soylarını sormaya başlar. soyun nedir, sülalen nereye dayanır, hangi kabiledensin? diye sormaya başlar. herkes kendi soyunu-sopunu anlatır.
-mudar kabilesindenim, falan oğlu falanım!
-ben evs kabilesindenim, babam medinelilerin en şereflilerinden falanın oğludur. dedem şudur, dedemin babasıysa şudur! diye anlatır birisi de..
-ben de temim kabilesindenim, falanın oğlu falanım.
-ben, hazrec kabilesindenim!
-ben de kureyş kabilesindenim, insanların en şereflilerinin soyundanım!
hz. selman tüm bunları acınmayla dinler. sohbet bitince, sohbeti idâre eden zat hz. selman'a dönüp şöyle sorar:
ya selman, senin soyun-sopun nereye dayanıyor, sen nerelisin, sen hangi kabiledensin?
onlar, hz. selman'ın iranlı yani yabancı, garip, bilinen bir soyunun olmadığını düşünürler. hz. selman ise şu cevabı verir;
ben de, islam'ın oğlu selman'ım.
hz. selman, gözleri dolarak şöyle devam eder;
ben delalette olan sapıtmış bir insanken, allah, hz. muhammed ile beni hidayete erdirdi. ben fakir, yoksul bir insanken, allah, beni hz. muhammed ile zenginleştirdi. ben basit bir köleyken, allah, beni hz. muhammed ile özgürlüğüme kavuşturdu. işte bu benim soyum ve ırkım. benim soyumu, sopumumu öğrenmek istiyorsunuz? ben de, islam'ın oğlu selman'ım.
bu cevap karşısında kimse bir şey diyemez, herkes donup kalır. herkesin içten-içe islam kardeşliği duyguları kabarır. hz. ömer, bütün bunları mescid'in bir yerinde dinlemekteydi. bu sözleri duyduğu an ayağa kalktı ve bu topluluğun yanına geldi. hz. ömer onlara şöyle dedi;
peki ya benim soyumu-sopumu öğrenmek ister misiniz? ben de islam oğlu ömer'im. islam oğlu selman'ın kardeşiyim.
ordaki sahabilerin hepsi birer-birer ayağa kalkıp, ben de islam'ın oğluyum demeye başlar..
hz. selman, ölüm döşeğine yattığı zaman vali sad bin malik ve sad bin mesud onun ağladığını görürler. neden ağladığını sorduklarında hz. selman şöyle cevap verir;
resulullah bizden bir ahid aldı. hiç birimiz onu koruyamadık. o bize şöyle demişti: sizin dünyadaki geçimliliğiniz, bir yolcunun azığı kadar olsun.
şiiler, hz. ali ve ehli beyt hakkındaki rivayet edilen hadislerin çoğunu hz. selman'a isnad eder. galiyye (gulat-ı şia) ekollerindeyse, hz. selman, ilahi sudur sırasındaki hz. ali'den hemen sonraki kişidir. nusayrilikte, nusayrilerin teslis akidesini ifade eden ayn, mim, sin harflerinden, ayn hz. ali'yi, mim hz. muhammed'i, sin ise hz. selman'ı ifade etmektedir.
durzîlerse, kur'an'ın hz. selman'a vahyolunduğuna ve hz. muhammed'in kur'an'ı ondan aldığına inanırlar. sufiler ise ashabul-suffe ile beraber hz. selman'ı tasavvufun kurucularından biri olarak kabul ederler.
devamını gör...
çağımızın hastalığı
düşüncesizlik.
ben bunu yaparsam karşımdakini incitir miyim ? bunu yapmam birilerine ruhen ve fiziken zarar verir mi? karşımdakini ne yaparsam mutlu edebilirim? bunu dersem karşımdaki üzülür mü? bu davranışımdan ötürü ne gibi bir sorun doğar? diyen yok. biraz kendinizi düşündüğünüz kadar başkalarını da düşünseniz, o mutlu diye siz de mutlu olsanız. güzel olmaz mı?
bence olur bi deneyin.
ben bunu yaparsam karşımdakini incitir miyim ? bunu yapmam birilerine ruhen ve fiziken zarar verir mi? karşımdakini ne yaparsam mutlu edebilirim? bunu dersem karşımdaki üzülür mü? bu davranışımdan ötürü ne gibi bir sorun doğar? diyen yok. biraz kendinizi düşündüğünüz kadar başkalarını da düşünseniz, o mutlu diye siz de mutlu olsanız. güzel olmaz mı?
bence olur bi deneyin.
devamını gör...
8.10 vapuru
“sesinde ne var biliyor musun
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun
sesinde ne var biliyor musun
uykusuz türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar
sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var
sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
iki de bir elini başına götürüp
rüzgarda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun
sesinde ne var biliyor musun
söylemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar
sesinde ne var biliyor musun
söylenmemiş sözcükler var.”
cemal süreya şiiri.
bir bahçenin ortası var
mavi ipek kış çiçeği
sigara içmek için
üst kata çıkıyorsun
sesinde ne var biliyor musun
uykusuz türkçe var
işinden memnun değilsin
bu kenti sevmiyorsun
bir adam gazetesini katlar
sesinde ne var biliyor musun
eski öpüşler var
banyonun buzlu camı
birkaç gün görünmedin
okul şarkıları var
sesinde ne var biliyor musun
ev dağınıklığı var
iki de bir elini başına götürüp
rüzgarda dağılan yalnızlığını
düzeltiyorsun
sesinde ne var biliyor musun
söylemediğin sözcükler var
küçücük şeyler belki
ama günün bu saatinde
anıt gibi dururlar
sesinde ne var biliyor musun
söylenmemiş sözcükler var.”
cemal süreya şiiri.
devamını gör...
alfred hitchcock
sinema tarihinin efsane yönetmenidir. lakabı "master of suspence=gerilimin ustasıdır". genelde gerilim, casusluk tarzı filmler çektiği için hakettiği saygıyı görmemiş, görememiş, sinema sanatını pek çok yenilikler getirmesine rağmen hep bir kenarda bırakılmıştır.
gerek çektiği film türü gerekse yönetmenliği ile favori yönetmenlerimdendir. sinema ya kazandırdığı pek çok yeni teknik olup bunların en meşhuru (bkz: vertigo effect) olarak bilinenidir.
gerek çektiği film türü gerekse yönetmenliği ile favori yönetmenlerimdendir. sinema ya kazandırdığı pek çok yeni teknik olup bunların en meşhuru (bkz: vertigo effect) olarak bilinenidir.
devamını gör...
lümpen
köyden gelmiş ama kentli de olamamıştır. yani ne köylü ne kentlidir. kural, görgü, adap bilmeyen ve bunları takmayan tiplerdir.
(bkz: recep ivedik.)
(bkz: recep ivedik.)
devamını gör...
barda
insanın içini gıcıklayan vahşet içerikli ilginç filim.
özellikle kızıl dereliye benzeyen ağzında jiletli eleman hafızalardan silinmeyen tam bir piskopat rolü yapmıştır.
özellikle kızıl dereliye benzeyen ağzında jiletli eleman hafızalardan silinmeyen tam bir piskopat rolü yapmıştır.
devamını gör...