erkeklerin sürekli kadınlar adına konuşmaları
normal yaşantımızda olsun, mecliste olsun, camide olsun dini sohbetlerin döndüğü bir yer olsun hiç fark etmez sürekli kadınlar şöyle olmalıdır kadınlar böyle olmalıdır diye ahkâm keserler. kadınların nasıl daha düzgün olabileceği erkekler tarafından sürekli dile getirilir ama burada kadınların hiç fikri alınmaz kadınların duyguları ve özgürlüğü dikkate alınmadan kadınların ahlaklı olması gerektiği üstünden sözler edilir kadınlar adına kararlar alınır. bırakın kendi kendilerini savunsunlar bunu en iyi yapacak zaten onlar ama erkekler kadınların bunu bile yapamayacaklarını düşünecekler ki onların adına da konuşuyorlar. bunu herkes yapıyor sadece din adamları değil en elit dediğimiz adamda yapıyor en düşük zekâlı olanı da o yüzden bence toplumunun her tabakası kadınların daha özgür olup kendilerini ifade etmelerine daha fazla olanak sağlamaları gerekir.
devamını gör...
toprak
paulstadt mezarlığında yatanlardan biri de benim ve bu yüzden robert seethaler’a kırgınım. belki anlatmaya değecek bir hikaye yaşamadım ölmeden önce, o kadar matah da bir hayat değildi benimki belki de ama en azından benden de bir iki satırla bahsedebilir, beni de ölümden sonraki duygularımı anlatmam için çağırabilirdi. halbuki ben robert’ın konuştuğum dilde yayımlanan bütün kitaplarını okudum, hem de büyük bir keyifle. eğer sohbet etme şansımız olsaydı da bence çok iyi bir dostluk kurabilirdik onunla ama olmadı. benim mezarıma dönüp bakmadan geçti ve ben hiçliğin ortasında bir hiç olarak hiçbir şey hissetmediğimi düşünerek ve hiçbir şey yapmayarak öylece kalakaldım nietzsche’nin bıyıkları gibi.
ben yine de size ölmeden önceki hikayemi anlatacağım. bu hayat hikayesinin kurgusunu kimin yaptığını ise asla bilemeyeceksiniz. ben mi, yoksa tanrı mı?
izmir’de bir üniversite öğrencisi olarak yaşamaya başladığımda içimdeki kötülük tohumunun filizlenmeye başladığını hissetmiştim. izmir’de ölüp paulstadt mezarlığına gömülme nedenimi merak edeceksiniz elbette ama edebiyat her sorunuza cevap vermek zorunda değildir, anlatılmayan şeylerin altında da bir hikaye gizlidir ve siz ölü bir adamı kızdırmak istemezsiniz, hele de bu adamın içinde dönüm dönüm kötülük tarları varsa.
kötülüğün filizlenmeye başlaması öyle aniden olmadı zira ben bir çiçek değilim ve olmaya da niyetim yok, zaten eğer bir gün mezarımı ziyaret ederseniz üstünde sadece kurumuş toprak göreceksiniz.
kötülüğün büyümeye başladığını ilk anladığım gün amaçsızca sokaklarda dolaşıp edebi edebi etrafa bakıp yazacak bir şeyler arıyordum çünkü ben yeteneksiz bir yazarım ve hayal gücüm o kadar zayıf ki etrafı izleyip öykü toplamaktan başka bir yöntem bilmiyorum. o anda beyaz bir araba 50 metre ötemde durdu ve arabadan kıvırcık saçlı su gibi bir kız indi. arabadaki adamla birbirlerine bağırdılar bir süre sonra arabadaki adam kızı saçlarından yakalayıp zorla arabaya sokmaya çalıştı. kimse müdahale etmedi elbette. neden sonra bir adam arabaya doğru yürüdü ve kızı kurtarmaya çalıştı ancak arabadaki adam “ namus meselesi” deyince ateşe değmiş gibi geri çekildi. arabadaki adam artık arabada olan kıvırcık saçlı kızla birlikte uzaklaştı gitti. ben bir şey yapmadım, üzüldüm elbette ama hiçbir şey yapmadım, birisi bir şey yapsın diye bekledim ama hareket bile etmedim. sonra da bu olayı unutmaya ve yazacak bir şeyler bulmaya çalışmaya devam ettim.
o gün eve gittiğimde tuhaf bir şekilde artık boyumun eskisi kadar uzun olmadığını fark ettim, en az beş santim kısaltmıştım. tuhaftı ama gerçekti de aynı zamanda.
ertesi gün yine öykü dilenciliğine çıktığımda benden daha düşkün bir durumda olan bir dilenci ile karşılaştım. aslında karşılaşmadık. ben onun her zaman oturduğu yerden geçerken göz göze geldik. sadaka verme konusunda çok tecrübeli olmadığım için elimi cebime atıp ne kadar param var diye baktım. ben elimi cebime atınca dilenci adamın gözlerinde bir ışık gördüm ama elim cebimde bozukluğa denk gelmeyince sanki amaç para çıkartmak değilmiş gibi elimi cebimde tutup yürümeye devam ettim. ilerideki büfeden sigara alınca büfecinin verdiği bozuklukları cebime koyarken dilencinin umudu geldi aklıma ama kendi kendime muhtemel onun benden zengin olduğunu hatırlatıp yoluma devam ettim, öyle olmadığını bilsem de.
akşam eve geldiğimde yine boyumun kısaldığını gördüm, hem de 7-8 santim kadar. zaten çok uzun boylu değildim, bir de iki günde 10 santimden fazla kısalmak içime bir korku saldı ama aldırmadım. ben, beni oyalayan seslerle o kadar mutluyum ki aldırmam.
sonraki günlerde okul bahçesinden önüme düşen topa vurur gibi yapıp yola kaçmasına müsade ettim, çocukların nefret dolu bakışları eşliğinde. para üstünü yanlış veren marketçi kadar dalgınmış gibi davrandım, sigara izmaritini çöp kutusu bulamamış gibi yaparak mazgala doğru attım ama yeteneksiz olduğum için izmarit sokağa düştü ki bu mazgal daha sonra yine karşıma çıkacaktı. çayı soğuk getiren garsona terslenip çayı geri yolladım, otobüse selam vererek binen amcayı görmezden gelip sahte uykuma devam ettim, telefonum çalınca bağıra bağıra konuştum, kedi köpekle dalaştım, ağaçların dallarını kırıp yapraklarını kopardım ve sonunda üç santimlik bir oluşuma dönüştüm ve az önce adı geçen mazgala düşüp kayboldum bu dünyadan. derler ki o gün bugündür bir köpek gelip o mazgalın başında beklermiş her gün. ya ibret almak için ya da oh olsun demek için.
velhasıl ben bu yüzden öldüm, incelikler yüzünden. dünya halklarının ölme nedeniyle aynı neden aslında ama benim için anlamlı çünkü herkes kendin ölümünü önemser. keşke robert da önemseyip iki satır yazsaydı benim için. yazmadı. şimdi burda onun gelmesini bekliyorum. bir incelik göstermesi gerekirdi bence.
ben yine de size ölmeden önceki hikayemi anlatacağım. bu hayat hikayesinin kurgusunu kimin yaptığını ise asla bilemeyeceksiniz. ben mi, yoksa tanrı mı?
izmir’de bir üniversite öğrencisi olarak yaşamaya başladığımda içimdeki kötülük tohumunun filizlenmeye başladığını hissetmiştim. izmir’de ölüp paulstadt mezarlığına gömülme nedenimi merak edeceksiniz elbette ama edebiyat her sorunuza cevap vermek zorunda değildir, anlatılmayan şeylerin altında da bir hikaye gizlidir ve siz ölü bir adamı kızdırmak istemezsiniz, hele de bu adamın içinde dönüm dönüm kötülük tarları varsa.
kötülüğün filizlenmeye başlaması öyle aniden olmadı zira ben bir çiçek değilim ve olmaya da niyetim yok, zaten eğer bir gün mezarımı ziyaret ederseniz üstünde sadece kurumuş toprak göreceksiniz.
kötülüğün büyümeye başladığını ilk anladığım gün amaçsızca sokaklarda dolaşıp edebi edebi etrafa bakıp yazacak bir şeyler arıyordum çünkü ben yeteneksiz bir yazarım ve hayal gücüm o kadar zayıf ki etrafı izleyip öykü toplamaktan başka bir yöntem bilmiyorum. o anda beyaz bir araba 50 metre ötemde durdu ve arabadan kıvırcık saçlı su gibi bir kız indi. arabadaki adamla birbirlerine bağırdılar bir süre sonra arabadaki adam kızı saçlarından yakalayıp zorla arabaya sokmaya çalıştı. kimse müdahale etmedi elbette. neden sonra bir adam arabaya doğru yürüdü ve kızı kurtarmaya çalıştı ancak arabadaki adam “ namus meselesi” deyince ateşe değmiş gibi geri çekildi. arabadaki adam artık arabada olan kıvırcık saçlı kızla birlikte uzaklaştı gitti. ben bir şey yapmadım, üzüldüm elbette ama hiçbir şey yapmadım, birisi bir şey yapsın diye bekledim ama hareket bile etmedim. sonra da bu olayı unutmaya ve yazacak bir şeyler bulmaya çalışmaya devam ettim.
o gün eve gittiğimde tuhaf bir şekilde artık boyumun eskisi kadar uzun olmadığını fark ettim, en az beş santim kısaltmıştım. tuhaftı ama gerçekti de aynı zamanda.
ertesi gün yine öykü dilenciliğine çıktığımda benden daha düşkün bir durumda olan bir dilenci ile karşılaştım. aslında karşılaşmadık. ben onun her zaman oturduğu yerden geçerken göz göze geldik. sadaka verme konusunda çok tecrübeli olmadığım için elimi cebime atıp ne kadar param var diye baktım. ben elimi cebime atınca dilenci adamın gözlerinde bir ışık gördüm ama elim cebimde bozukluğa denk gelmeyince sanki amaç para çıkartmak değilmiş gibi elimi cebimde tutup yürümeye devam ettim. ilerideki büfeden sigara alınca büfecinin verdiği bozuklukları cebime koyarken dilencinin umudu geldi aklıma ama kendi kendime muhtemel onun benden zengin olduğunu hatırlatıp yoluma devam ettim, öyle olmadığını bilsem de.
akşam eve geldiğimde yine boyumun kısaldığını gördüm, hem de 7-8 santim kadar. zaten çok uzun boylu değildim, bir de iki günde 10 santimden fazla kısalmak içime bir korku saldı ama aldırmadım. ben, beni oyalayan seslerle o kadar mutluyum ki aldırmam.
sonraki günlerde okul bahçesinden önüme düşen topa vurur gibi yapıp yola kaçmasına müsade ettim, çocukların nefret dolu bakışları eşliğinde. para üstünü yanlış veren marketçi kadar dalgınmış gibi davrandım, sigara izmaritini çöp kutusu bulamamış gibi yaparak mazgala doğru attım ama yeteneksiz olduğum için izmarit sokağa düştü ki bu mazgal daha sonra yine karşıma çıkacaktı. çayı soğuk getiren garsona terslenip çayı geri yolladım, otobüse selam vererek binen amcayı görmezden gelip sahte uykuma devam ettim, telefonum çalınca bağıra bağıra konuştum, kedi köpekle dalaştım, ağaçların dallarını kırıp yapraklarını kopardım ve sonunda üç santimlik bir oluşuma dönüştüm ve az önce adı geçen mazgala düşüp kayboldum bu dünyadan. derler ki o gün bugündür bir köpek gelip o mazgalın başında beklermiş her gün. ya ibret almak için ya da oh olsun demek için.
velhasıl ben bu yüzden öldüm, incelikler yüzünden. dünya halklarının ölme nedeniyle aynı neden aslında ama benim için anlamlı çünkü herkes kendin ölümünü önemser. keşke robert da önemseyip iki satır yazsaydı benim için. yazmadı. şimdi burda onun gelmesini bekliyorum. bir incelik göstermesi gerekirdi bence.
devamını gör...
rus erkekleri
devamını gör...
defalarca izlenen filmler
inception.
her izlediğimde yeni birşey farkederim.
her izlediğimde yeni birşey farkederim.
devamını gör...
mandariinid
gürcü sinemacı zaza urushadze nin hem senaristliğini hem de yönetmenliğini yaptığı gürcüstan ve abazya savaşının ortasında kalan iki mandalina üreticisinin anlatıldığı muhteşem bir film...
baş rollerini mikheil meskhi , misha meskhi ve giorgi nakaszhidze paylaşıyor .87 dakika boyunca bir savaş hikayesi anlatılıyor...hollywood tarzı parıltılı savaş hikayeleri isteyenler için uygun bir film değil uyaralım...
margus: yakında burda olacaklar..
ivo: kimler?
margus: ruslar ve gürcüler...mandalinalar ağaçların üzerinde kalacak. bu savaşın adı ne biliyor musun? narenciye savaşı.
ivo: ne demek isitiyorsun?
margus: mandalinalarım üzerine bir savaş bu. toprak için savaşıyorlar. mandalinalarımın yetiştiği toprak parçası için.
baş rollerini mikheil meskhi , misha meskhi ve giorgi nakaszhidze paylaşıyor .87 dakika boyunca bir savaş hikayesi anlatılıyor...hollywood tarzı parıltılı savaş hikayeleri isteyenler için uygun bir film değil uyaralım...
margus: yakında burda olacaklar..
ivo: kimler?
margus: ruslar ve gürcüler...mandalinalar ağaçların üzerinde kalacak. bu savaşın adı ne biliyor musun? narenciye savaşı.
ivo: ne demek isitiyorsun?
margus: mandalinalarım üzerine bir savaş bu. toprak için savaşıyorlar. mandalinalarımın yetiştiği toprak parçası için.
devamını gör...
ağır roman
1996 yılı mustafa altıoklar'ın yönetmenliğini yaptığı metin kaçan'ın aynı adlı kitabından senaryoya çevrilmiş türk drama filmi.
aklımda her şeyden çok sado'non ''alem g.t olmuş'' repliği ile yer edinen filmin baş rollerinde okan bayülgen, müjde ar, mustafa uğurlu, savaş dinçel, küçük iskender ve burak sergen bulunmaktadır.
aklımda her şeyden çok sado'non ''alem g.t olmuş'' repliği ile yer edinen filmin baş rollerinde okan bayülgen, müjde ar, mustafa uğurlu, savaş dinçel, küçük iskender ve burak sergen bulunmaktadır.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bundan 5 sene önce aşırı yobazdım. körü körüne abdülhamidi savunan osmanlı torunuyum diye diye gezen biriydim. üstüne üstlük bu da yetmezmiş gibi atatürk'e hakaretler ederdim. sonra aklım başıma geldi. şimdi geriye baktığımda ergen kafamın afedersiniz içine s**ayım diyorum
devamını gör...
14 mart tıp bayramı
fedakar, cefakar tum tipcilarin bayrami kutlu olsun. zor gunler gecirdik geciriyoruz. bir ara cama çıkıp her akşam alkışladık. sonra gittiler dövdüler falan garip ülkeyiz vesselam.
neyse sözlük ahalisinin sağlık çalışanlarının gunu kutlu olsun.
bu arada arkadaşım (bkz: hipokratın steteskopu) gününü de ayrıca kutlarım.
neyse sözlük ahalisinin sağlık çalışanlarının gunu kutlu olsun.
bu arada arkadaşım (bkz: hipokratın steteskopu) gününü de ayrıca kutlarım.
devamını gör...
mahlasınla ilgili bir görsel bırak
devamını gör...
insan olun biraz (yazar)
bibliyofil unvanını baş üstünde layıkıyla taşıyan, kendi adıma burada bulunmasından çok mutlu olduğum biricik yazarımız. kendisine madalya takmaktan kollarım ağrısa da birbirinden güzel ve doyurucu tanımlarıyla sonuna kadar hak eden son madalya bükücüsü. kendisine seçtiği mahlas da pek bi hoş. çoğu zaman insanlığımızı unutmuş bizlere tekrar hatırlatıyor ve insan olmaya davet ediyor. adeta "insan olmak zor ama insan kalabilmek daha da zor" diyor. kitaplarla iyi kötü aranız varsa uğramanız gereken profillerin başında gelse de kitap harici girdiği analizleri ile de ufuk açıyor. e bize de "kitap okuyan insan bir başka oluyor" demek kalıyor haliyle. burada hep var olmasını ve girdiği birbirinden güzel tanımlarıyla bizleri aydınlatmaya devam etmesini temenni ediyorum.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
huyu suyu onemli sanki...
devamını gör...
atmosferik pencere
atmosferin, elektromanyetik tayftaki hangi ışınımları geçirdiğine ilişkin bir çeşit şema.
dünya'ya, başta güneş olmak üzere uzaydaki çok çeşitli cisimlerden çok çeşitli dalgalar ulaşır. bunların hepsi atmosferden geçip yeryüzüne ulaşamaz.
gama ışını, x ışını ve morötesi ışın, üst atmosferde tutulur ve bunların geçişine izin verilmez. bu nedenle, uzayda bu tür ışınlar yayan cisimleri gözleyebilmek için atmosfer dışına uzay teleskopları yolluyoruz. ozon tabakasının inceldiği ve delindiği bölgeler, bu ışınımları tutamaz ve geçirir.
tayfta görsel bölge dediğimiz kısımdaki ışınlar doğrudan yeryüzüne ulaşır. bu sayede bazı astronomi gözlemlerinin büyük bir kısmını dünyadan yapabiliyoruz.
kızılötesi ışınların küçük bir kısmı yeryüzüne ulaşır. kalan kısım atmosfer tarafından tutulur.
radyo dalgası dediğimiz dalgaların görece kısa dalga boylu kısmının tamamı atmosferden geçerek yüzeye ulaşır. büyük radyo teleskopları bu sayede rahatlıkla kullanılır. ancak çok uzun dalga boylu radyo dalgaları atmosferden geçemez.
dünya'ya, başta güneş olmak üzere uzaydaki çok çeşitli cisimlerden çok çeşitli dalgalar ulaşır. bunların hepsi atmosferden geçip yeryüzüne ulaşamaz.
gama ışını, x ışını ve morötesi ışın, üst atmosferde tutulur ve bunların geçişine izin verilmez. bu nedenle, uzayda bu tür ışınlar yayan cisimleri gözleyebilmek için atmosfer dışına uzay teleskopları yolluyoruz. ozon tabakasının inceldiği ve delindiği bölgeler, bu ışınımları tutamaz ve geçirir.
tayfta görsel bölge dediğimiz kısımdaki ışınlar doğrudan yeryüzüne ulaşır. bu sayede bazı astronomi gözlemlerinin büyük bir kısmını dünyadan yapabiliyoruz.
kızılötesi ışınların küçük bir kısmı yeryüzüne ulaşır. kalan kısım atmosfer tarafından tutulur.
radyo dalgası dediğimiz dalgaların görece kısa dalga boylu kısmının tamamı atmosferden geçerek yüzeye ulaşır. büyük radyo teleskopları bu sayede rahatlıkla kullanılır. ancak çok uzun dalga boylu radyo dalgaları atmosferden geçemez.
devamını gör...
normal sözlük’te açılan fantezi başlıkları
sözlük ne zamandan beri böyle başlıkların açıldığı bir yere dönmeye başladı diye merak ettiğim durumdur. hayırdır,yanlış bir yere falan geldik herhalde.
devamını gör...
türkiye'de bilimin ilgi görmeme nedeni
türkiyede bilim ilgi görmez çünkü en başta insanlar hurafelere inanmayı tercih eder. falanca şeyh nasıl uçmuş falanca müridini nerden nasıl kurtarmış halkın genelinin ilgisini çeken budur. bu dünyadan fazla öteki tarafı düşünürler kendilerini geliştirmeyi zinhar istemezler. bu ülkede bilime önem verilecek olsaydı kendi yaptığı kanatlar ile gala kulesinden uçan hazarfen ahmet çelebiyi cezayir'e sürmezlerdi. ülkede en basitinden tubitak'ın başındaki kişiye baın bilimle alakası var mı? yahu rektör bile atanıyor bu memlekette her işte torpil dönüyor adamlar ne yapsın bilimi* bilim lazım değil ki onlar için güdebilecekleri bir halk lazım.
edit: küçük bir ekleme, ya bu ülkeyi yönetenler daha düne kadar fethullah gülen'in ayakların öpüp geliyordu amerikaya gidip, şimdi bu zihniyetten bekle de bilime önem versin, hey yavrum hey.
edit: küçük bir ekleme, ya bu ülkeyi yönetenler daha düne kadar fethullah gülen'in ayakların öpüp geliyordu amerikaya gidip, şimdi bu zihniyetten bekle de bilime önem versin, hey yavrum hey.
devamını gör...
ağlayarak uyumak
yastık ıslanır. sonra diğer tarafını çevirirsin. ağlamanın verdiği rahatlıkla sıcak battaniyenin altinda uyursun. sabah bir kalkarsın gözler şişmiş. sorarlar. çok uyumaktan dersin. önemsemez geçerler.
devamını gör...
regl anıları
o zamanlar londra'da staj yapıyorum. ay çok havalı başladı hikaye. neyse. ve stajdaki ilk günüm ve o zamanlar adetim çok düzensiz olduğundan, bi haber mutlu mutlu geziniyorum. her neyse patronum da, asistanı da çok ama çok tatlı adamlar ve ufacık ofiste beraber çalışıyoruz. en önemli şeyi söylemedim tabi, siyah kısa bir elbise de var üstümde.
her neyse iş bitimine bir kaç saat kaldığında adet belirtilerini hissedince, tuvalete koştum hemen. sonrasında karnım acıktı deyip, köşedeki markete gitmek istediğimi söyledim ama patronum ortak buz dolabındaki sandviçlerden verdi. sonra içecek bi şeyler lazım dedim, çay yaptı bana. başka bahane o an aklıma gelmeyince, peçete koyayım dedim zaten ilk gün. çok da gelmez. hızlıca koydum ve o son bir kaç saat işime devam ettim.
iş bittikten sonra bütün ofislerin olduğu ortak binayı gezdik patronumla. sekreterlerin olduğu ortak odayı, ortak mutfağı, dinlenme odalarını, terası ve bu sürede bir sürü insanla tanıştım. small talklar fln acayip mutluyum. beni sevdiler. tabi adet olduğumu tamamen unuttuğum anlar oldu bunlar. ama içten içe de bi tuhaflık var.
iş çıkışında oda arkadaşım beni almaya gelmişti. markete yöneldik, ben markette bi taraftan tuvalet bakınıp, bir taraftan da ödeme yaparken heyecanlı bir şekilde günümün çok iyi geçtiği anlatıyordum.
sonra kasadayken durdu ve bana dedi ki: elbisenin altından çıkan tuvalet kağıdı da tabi sana çok şans getirmiştir. ıyi de kombin olmuş.
her neyse iş bitimine bir kaç saat kaldığında adet belirtilerini hissedince, tuvalete koştum hemen. sonrasında karnım acıktı deyip, köşedeki markete gitmek istediğimi söyledim ama patronum ortak buz dolabındaki sandviçlerden verdi. sonra içecek bi şeyler lazım dedim, çay yaptı bana. başka bahane o an aklıma gelmeyince, peçete koyayım dedim zaten ilk gün. çok da gelmez. hızlıca koydum ve o son bir kaç saat işime devam ettim.
iş bittikten sonra bütün ofislerin olduğu ortak binayı gezdik patronumla. sekreterlerin olduğu ortak odayı, ortak mutfağı, dinlenme odalarını, terası ve bu sürede bir sürü insanla tanıştım. small talklar fln acayip mutluyum. beni sevdiler. tabi adet olduğumu tamamen unuttuğum anlar oldu bunlar. ama içten içe de bi tuhaflık var.
iş çıkışında oda arkadaşım beni almaya gelmişti. markete yöneldik, ben markette bi taraftan tuvalet bakınıp, bir taraftan da ödeme yaparken heyecanlı bir şekilde günümün çok iyi geçtiği anlatıyordum.
sonra kasadayken durdu ve bana dedi ki: elbisenin altından çıkan tuvalet kağıdı da tabi sana çok şans getirmiştir. ıyi de kombin olmuş.
devamını gör...
(tematik)
iron maiden tonu rehberi
an itibarıyla yazmaya başladığım rehber.
öncelikle para çok affedersiniz b** gibiyse gidin bir tane (bkz: fender dave murray stratocaster) alın. adam konsere bile bu gitarla çıkıyor.
değilse şundan, para daha da azsa şundan, daha da azsa şundan, daha daha azsa şundan, daha daha daha azsa şundan, daha da azsa şundan, hiç olmadı şundan alın.
anlayacağınız bu tona yaklaşmak için en az bir humbucker manyetik bulunduran bir fender stratocaster lazım. para fender'e yetmezse squier da olur işte. ne kadar oluyorsa tabii.
amfi olarak paranızın yettiği bir marshall amfi lazım. hele bir de lambalıysa süper olur.
öncelikle para çok affedersiniz b** gibiyse gidin bir tane (bkz: fender dave murray stratocaster) alın. adam konsere bile bu gitarla çıkıyor.
değilse şundan, para daha da azsa şundan, daha da azsa şundan, daha daha azsa şundan, daha daha daha azsa şundan, daha da azsa şundan, hiç olmadı şundan alın.
anlayacağınız bu tona yaklaşmak için en az bir humbucker manyetik bulunduran bir fender stratocaster lazım. para fender'e yetmezse squier da olur işte. ne kadar oluyorsa tabii.
amfi olarak paranızın yettiği bir marshall amfi lazım. hele bir de lambalıysa süper olur.
devamını gör...
mansur yavaş
kendisine heykel belediyeci diyenleri bugün ifşa etmiş kişi.
kendisine heykel belediyesi diyenlerin ''1 milyar 323 milyon tl'' heykellere verdiği ifşa etmiş kişi.
ulan adam o kadar borca, o kadar şeylere rağmen mükemmel işler yapıyor.
kendisine heykel belediyesi diyenlerin ''1 milyar 323 milyon tl'' heykellere verdiği ifşa etmiş kişi.
ulan adam o kadar borca, o kadar şeylere rağmen mükemmel işler yapıyor.
devamını gör...
2 temmuz 2021 deniz tekin tweetleri
anlayamadığım başlık.
keşke başlığı açan yazarımız tweetlerin içeriğini de paylaşmış olsaydı da burada anlamlı bir yorum yapabilseydik.
keşke başlığı açan yazarımız tweetlerin içeriğini de paylaşmış olsaydı da burada anlamlı bir yorum yapabilseydik.
devamını gör...
yerli yersiz sorulmaması gereken sorular
yıllardır süregelen, dile pelesenk olmuş, kolay kolay da geçmeyecek o kadar saçma sapan, sorulması ayıp olan, saygısız ve boş sorular var ki. bir kere kimsenin hayatına özeline saygı yok. meraklı, sırf konuşmak için konuşan, dedikodu yapıp moral bozmak isteyenler ile birlikte aynı toplumda yaşıyoruz. dahası var mı?
devamını gör...