evlilik teklifini reddeden kadını fetö'cü diye ihbar etmek
sevginin bir anda nefrete dönmesinden kaynaklanan beyin yanması sonucu dönemin konjonktöründen yararlanıp sıcak sıcak intikam alma eylemi.
fıkra gibi gelse de yaşanan bir olay. 2016 senesinde aydın'da sevdiği kişi tarafından evlilik teklifine "hayır" cevabı almasından sonra hem sevdiği kadını hem aralarını bozduğunu sandığı kişiyi fetöcü diye ihbar etmesi .
buradan
(bkz: oysa herkes öldürür sevdiğini)
fıkra gibi gelse de yaşanan bir olay. 2016 senesinde aydın'da sevdiği kişi tarafından evlilik teklifine "hayır" cevabı almasından sonra hem sevdiği kadını hem aralarını bozduğunu sandığı kişiyi fetöcü diye ihbar etmesi .
buradan
(bkz: oysa herkes öldürür sevdiğini)
devamını gör...
normal sözlük
entry numaraları nereye gitti? yazının orasına burasına tıklıyorum yok. bildirimden tıklayınca açılıyor. oraya buraya tıklayınca açılmıyor. açıklama yapıldı mı bu yenilikle ilgili? allam kafamızı sağa sola çevirmeye gelmiyor ya. hemen yenilik, değişiklik, update mapdeyt geliyor.
devamını gör...
çaylak yazarların bilmesi gerekenler
entelliğe meylediyormuşsunuz.. etmeyin.
bir gece evinizin kapısı kırılarak little devil lucifer içeri girer. tavsiye etmiyorum.
enteller dolaylı yollardan kızlara yazılıyor burada "merhaba tanışalım mı" demek isteyen bir entel, konuya rönesans'da sanattan girer, iran sinemasının dünyada kazandığı kimlikten çıkar.
kimse onu sallamayınca, herkese asılan abazan yazarlar diye trollere saldırıya geçer.
entellik ruh kanseridir. entellik ucuz migros viskisidir. özenmeyelim kardeşlerim.
yayalım bunu.
bir gece evinizin kapısı kırılarak little devil lucifer içeri girer. tavsiye etmiyorum.
enteller dolaylı yollardan kızlara yazılıyor burada "merhaba tanışalım mı" demek isteyen bir entel, konuya rönesans'da sanattan girer, iran sinemasının dünyada kazandığı kimlikten çıkar.
kimse onu sallamayınca, herkese asılan abazan yazarlar diye trollere saldırıya geçer.
entellik ruh kanseridir. entellik ucuz migros viskisidir. özenmeyelim kardeşlerim.
yayalım bunu.
devamını gör...
iki çeşit normal sözlük kullanıcısı olması
yazanlar ve okuyanlar. yazanlar pazardaki esnafken okuyanlar ise pazarda alışveriş yapmaya gelmiş olan müşterilerdir.
devamını gör...
1929 büyük buhranı
abd borsasının çöküşüyle başlıyor 1929 bunalımı temelde abd'de borsanın çöküşüne ithaf edilse de; o yıllarda yeryüzündeki ekonomik koşullara, krizin büyüklüğü ve etkisine bakıldığında büyük dünya bunalımı adını almayı hak ettiği açıkça görülmektedir. bunalım dünyada 50 milyon insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında ve dünya ticaretinin de %65 oranında azalmasına neden olmuştur. 1929 yılına kadar dünyada oluşan diğer krizlere bakıldığında dünya ticaretinin en fazla %7 oranında düştüğü düşünülürse 1929 bunalımının ne derece etkili olduğu tahmin edilebilir.
sebepleri nelerdir? dünyayı etkileyen pek çok olay üzerinde olduğu gibi bu olayın da sebepleri üzerinde çok sayıda araştırmalar ve değişik yorumlar yapıldı ancak bunların genelinde yer alan ortak birkaç sebebi şöyle sıralayabiliriz:
1- amerika’daki şirketlerin mali güçleri. 1870'li yıllarda abd'de irili ufaklı pek çok şirket varken ı. dünya savaşı’nın getirdiği zorluklar karşısında küçük şirketler birleşmek zorunda kalmış ve savaş sonrasında tekeller oluşturmuşlardır. 1929 yılına gelindiğinde amerikan ekonomisinin %50’si üzerinde söz sahibi olan holding sayısı 200 kadardı. bu da tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi sarsmaya yeteceğini gösteriyordu.
2- bankaların yapılanmasını henüz tamamlayamaması ya da kötü yapılanmış olması bir diğer sebep. bankaların sermaye esaslarını, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasalar yoktu. örneğin şirketlerin mali tablolarının güvenilirliğini sağlayan yasalar yoktu. bu yüzden yatırımcı senedini aldığı firma hakkında yeterince bilgiye sahip olamıyordu. yine ticari bankaları yatırım bankalarından ayıran yasalar da mevcut değildi.
3- başkan hoover yönetiminin ekonomi alanındaki tecrübesizliği de başka bir sebep olarak karşımıza çıkıyor. bu düşüncenin savunucularına göre başkan hoover yönetimi, 1920'lerde hüküm süren liberal ekonomi anlayışına göre ekonomiye devlet müdahalesi yapmamayı uygun görmüştü. ancak 1929 krizine müdahale etmemenin toplumsal maliyeti çok büyük olmuştu. daha sonraları başkan müdahaleye karar verdiğinde ise hem çok geç olmuştu hem de müdahale başarılı olmamıştı.
kara perşembe new york borsası 1928 yılının başından 1929 yılı ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve yüksek fiyat/kazanç oranı getiriyordu. ancak 3 ekim 1929 tarihine gelindiğinde, yukarıda sayılan sebepler doğrultusunda borsanın ilerlemesi durmuş hatta birkaç büyük holdingin hisse senetleri düşmüştü. bu düşüş 21 ekim günü yabancı yatırımcıların kâğıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “kara perşembe” olarak anılan 24 ekim 1929 perşembe günü borsa dibe vurdu. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok oldu. 29 ekim 1929 gününün fiyatlarına bakıldığında bir yıl öncesinin karının bile sıfırlandığı görülüyor. bu süreçte 4.000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur.
insanlar açlığa sürüklendi bu insanlar açlığa sürüklendi ve sebze ve meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalıştılar. piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri döndüler. insanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da kaybettiler. bunalımın etkileri ıı. dünya savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıllık bir periyotta devam etti.
türkiye nasıl etkilendi? türkiye 1929 bunalımı karşısında, kalkınmasını sağlayabilmek için ihracat ve ithalatını artırmak zorundaydı, türkiye cumhuriyeti bunu sağlayabilmek için çeşitli politikalar izlemiştir. türkiye 1933'te dış ödemelerde uygulamasına başlanan kliring ve takas sistemini uyguladı. kliring sistemi malını alanın, malını alma ilkesine dayanır. bu sistemde ithalat ihracata bağlandığından, ihracat teşvik edilmiş olur. nitekim türk hükümeti mümkün olduğu kadar bütün ülkelerle kliring ve takas anlaşması yapmaya çaba harcadı ve türkiye ile ticaret ve ödeme anlaşması yapan ülkelerden, ithalata öncelik tanıdı.
dünyanın yaşadığı en büyük ekonomik kriz halen dünyada yaşanmış olan en büyük ekonomik kriz 1929 krizi’dir. bu krizin dünyayı en az ı. ve ıı. dünya savaşları kadar etkilediği de açıktır. büyük bunalımın yol açtığı 1930’lar dünya tablosuna bakıldığında ekonomik krizlerin bazen insanlık tarihini etkileyecek boyutlara varabileceği rahatlıkla görülebilir. bu yüzden ekonomik krizlere yalnızca ekonomik değil aynı zamanda sosyal hatta politik bir olgu olarak da bakılmalıdır.
sebepleri nelerdir? dünyayı etkileyen pek çok olay üzerinde olduğu gibi bu olayın da sebepleri üzerinde çok sayıda araştırmalar ve değişik yorumlar yapıldı ancak bunların genelinde yer alan ortak birkaç sebebi şöyle sıralayabiliriz:
1- amerika’daki şirketlerin mali güçleri. 1870'li yıllarda abd'de irili ufaklı pek çok şirket varken ı. dünya savaşı’nın getirdiği zorluklar karşısında küçük şirketler birleşmek zorunda kalmış ve savaş sonrasında tekeller oluşturmuşlardır. 1929 yılına gelindiğinde amerikan ekonomisinin %50’si üzerinde söz sahibi olan holding sayısı 200 kadardı. bu da tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi sarsmaya yeteceğini gösteriyordu.
2- bankaların yapılanmasını henüz tamamlayamaması ya da kötü yapılanmış olması bir diğer sebep. bankaların sermaye esaslarını, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasalar yoktu. örneğin şirketlerin mali tablolarının güvenilirliğini sağlayan yasalar yoktu. bu yüzden yatırımcı senedini aldığı firma hakkında yeterince bilgiye sahip olamıyordu. yine ticari bankaları yatırım bankalarından ayıran yasalar da mevcut değildi.
3- başkan hoover yönetiminin ekonomi alanındaki tecrübesizliği de başka bir sebep olarak karşımıza çıkıyor. bu düşüncenin savunucularına göre başkan hoover yönetimi, 1920'lerde hüküm süren liberal ekonomi anlayışına göre ekonomiye devlet müdahalesi yapmamayı uygun görmüştü. ancak 1929 krizine müdahale etmemenin toplumsal maliyeti çok büyük olmuştu. daha sonraları başkan müdahaleye karar verdiğinde ise hem çok geç olmuştu hem de müdahale başarılı olmamıştı.
kara perşembe new york borsası 1928 yılının başından 1929 yılı ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükseliyor ve yüksek fiyat/kazanç oranı getiriyordu. ancak 3 ekim 1929 tarihine gelindiğinde, yukarıda sayılan sebepler doğrultusunda borsanın ilerlemesi durmuş hatta birkaç büyük holdingin hisse senetleri düşmüştü. bu düşüş 21 ekim günü yabancı yatırımcıların kâğıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlandı ve “kara perşembe” olarak anılan 24 ekim 1929 perşembe günü borsa dibe vurdu. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok oldu. 29 ekim 1929 gününün fiyatlarına bakıldığında bir yıl öncesinin karının bile sıfırlandığı görülüyor. bu süreçte 4.000 kadar banka batmış, binlerce insanın mal varlığı yok olmuştur.
insanlar açlığa sürüklendi bu insanlar açlığa sürüklendi ve sebze ve meyve yetiştirip satarak yaşamaya çalıştılar. piyasadaki para bir anda yok olduğu için insanlar ihtiyaçlarını karşılamada takas yoluna giderek bir nevi değiş-tokuş ekonomisine geri döndüler. insanlar maddi varlıklarıyla beraber sosyal konumlarını ve ruh sağlıklarını da kaybettiler. bunalımın etkileri ıı. dünya savaşı’na kadar yaklaşık 10 yıllık bir periyotta devam etti.
türkiye nasıl etkilendi? türkiye 1929 bunalımı karşısında, kalkınmasını sağlayabilmek için ihracat ve ithalatını artırmak zorundaydı, türkiye cumhuriyeti bunu sağlayabilmek için çeşitli politikalar izlemiştir. türkiye 1933'te dış ödemelerde uygulamasına başlanan kliring ve takas sistemini uyguladı. kliring sistemi malını alanın, malını alma ilkesine dayanır. bu sistemde ithalat ihracata bağlandığından, ihracat teşvik edilmiş olur. nitekim türk hükümeti mümkün olduğu kadar bütün ülkelerle kliring ve takas anlaşması yapmaya çaba harcadı ve türkiye ile ticaret ve ödeme anlaşması yapan ülkelerden, ithalata öncelik tanıdı.
dünyanın yaşadığı en büyük ekonomik kriz halen dünyada yaşanmış olan en büyük ekonomik kriz 1929 krizi’dir. bu krizin dünyayı en az ı. ve ıı. dünya savaşları kadar etkilediği de açıktır. büyük bunalımın yol açtığı 1930’lar dünya tablosuna bakıldığında ekonomik krizlerin bazen insanlık tarihini etkileyecek boyutlara varabileceği rahatlıkla görülebilir. bu yüzden ekonomik krizlere yalnızca ekonomik değil aynı zamanda sosyal hatta politik bir olgu olarak da bakılmalıdır.
devamını gör...
yazarların ruh halini anlatan şarkı
devamını gör...
efendi biri olmanın dezavantajları
yoktur arkadaşım, bu özellik prim yapmıyor ise karşı tarafın efendisizliğindendir. bu algıya kapılmayın lütfen, aklı beş kuruş insanlar kötülüğe piçliğe düşer olmuş.
devamını gör...
gerdekten sonra beklenen kanlı çarşaf
kusasım geliyor böyle gelenekleri hatırladıkça, gördükçe.
devamını gör...
anıtkabir kaça yapıldı biliyor musunuz söylemi
çomar oğlu çomar bir akp yandaşının kendi haline bakmadan milyar liralık sarayda oturan şahsı savunmak için söylediği sözdür. adamın (adam derken içim gidiyor) üstünün başının haline bakıyorsun, durumu da fazlasıyla sefil olduğu izlenimini veriyor lakin milyar liralık sarayda oturan adamı savunuyor şaka gibi. eminim saraydaki şahsın haberi bile yoktur bu şahıstan, hatta tuvaletindeki altın musluk bile bu şahıstan daha çok önem teşkil ediyordur saraydaki şahıs için. tabi böyle eşekler olacak ki kıymetlimiz saraylarda keyif çatsın.
çomar oğlu çomarın açıklamaları
çomar oğlu çomarın açıklamaları
devamını gör...
yazarların kendini sevmeme nedeni
kendimi sevemiyorum çünkü yapabileceğim şeyler için bile kendime güvenim yok ve ben bunu nasıl düzelteceğimi bilmiyorum.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şu an ihtiyacı olan şey
çokça sevgi, biraz para, sizi anlayan bir kaç insan, sabaha kadar oturulan bir balkon ve masada kırmızı bir şarap.
devamını gör...
sevgi eksikliği
insanları canavara dönüştürür.
devamını gör...
ahmet kaya şarkılarındaki ölümcül cümleler
"ağladım gözyaşlarım düştü ateşe
yine de bu yangını söndüremedim
bağıra bağıra yazdım seni içime
bir kez olsun yüzünü güldüremedim.."
yine de bu yangını söndüremedim
bağıra bağıra yazdım seni içime
bir kez olsun yüzünü güldüremedim.."
devamını gör...
burger king'in logosunu değiştirmesi
gayet de güzel olmuş olan logodur.
devamını gör...
en sevdiğiniz organel
enerji ürettiğinden mütevellit mitokondridir efendim.
enerjimiz de olmasa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? iyi ki vardır kendisi.
enerjimiz de olmasa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? iyi ki vardır kendisi.
devamını gör...
unutulmayan beş kardeş dizisi diyalogları
-çıkın gidin bahçemden. defolun gidin!
evdekileri zor tutuyorum.
+evdekileri zor tutuyorum derken tamamınımı bir kısmını mı? yani bir yüzde verir misiniz?
orhannn ve şarkısı..

hakkı abi, ben niye böyleyim ya? niye beni kimse ciddiye almıyor? biliyorum, herkes aptalın teki olduğumu düşünüyor ama aptal falan değilim ben abi. beni ciddiye almıyorlar çünkü ben insanlarda merhamet uyandırıyorum. insanlar birine acıdıkları zaman, onu ciddiye almıyorlar. saygı duyduklarını ciddiye alıyorlar. korktuklarını ciddiye alıyorlar. hatta sevdiklerini. ama kimse, acıdığı birini ciddiye almıyor. dilenciye para verirsin, ama nasılsın diye sormazsın onun gibi bişey. ama hani bizim birbirimize karşı merhametli olmamız gerekiyordu abi? kim uydurdu bunu? kimin yalanı bu abi?
evdekileri zor tutuyorum.
+evdekileri zor tutuyorum derken tamamınımı bir kısmını mı? yani bir yüzde verir misiniz?
orhannn ve şarkısı..

hakkı abi, ben niye böyleyim ya? niye beni kimse ciddiye almıyor? biliyorum, herkes aptalın teki olduğumu düşünüyor ama aptal falan değilim ben abi. beni ciddiye almıyorlar çünkü ben insanlarda merhamet uyandırıyorum. insanlar birine acıdıkları zaman, onu ciddiye almıyorlar. saygı duyduklarını ciddiye alıyorlar. korktuklarını ciddiye alıyorlar. hatta sevdiklerini. ama kimse, acıdığı birini ciddiye almıyor. dilenciye para verirsin, ama nasılsın diye sormazsın onun gibi bişey. ama hani bizim birbirimize karşı merhametli olmamız gerekiyordu abi? kim uydurdu bunu? kimin yalanı bu abi?
devamını gör...
haremlik selamlık
harem arapça kökenli bir kelimedir. girilmesi yasak, muhterem, mukaddes gibi anlamları vardır. eski yıllarda ve günümüzde nadiren olsa da konak, evler, saraylar iki kısma ayrılırdı. kadınların olduğu kısma harem ve erkeklerin olduğu kısma selamlık denirdi. haremlik değil çünkü selamlık kelimesinde lık ek değildir ve selamlık erkeklerin toplaştığı oda manasına gelen kelimedir. bu uygulamanın farz mı yoksa töre mi olduğu tartışmalıdır. farz olduğunu söyleyenler ahzab suresi 53. ayeti kanıt gösterir.
peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. bu hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.
diğer bir kanıtları ise avret ve örtü kurallarıdır. erkekler mahremi olmayan kadınlara, kadınlar ise mahremi olmayan erkeklere belirli ölçüler dışında bakamaz derler. mahremin ne olduğu şu şekildedir:
fakihlerin çoğunluğuna göre bir kadının mahremi olmayan erkeklerin yanında yüz ve ellerinin dışında kalan bütün organlarını örtmesi gerekmektedir. bazı fakihler yüz ve elleri örtmenin de gerekli olduğu görüşündedir. şâfiî ve hanbelî mezhebine mensup fakihler ayakların örtülmesini gerekli görürken hanefî ve mâlikîler bunun gerekli olmadığını söylemişlerdir. mahrem olmayan kadın ve erkeklerin günlük hayatın zaruretleri çerçevesinde birbirinin örtülmesi icap etmeyen yerlerine bakmalarında bir sakınca olmamakla birlikte bunlara şehvet hissiyle bakmaları hiçbir şekilde meşrû görülmemiştir. (müsned, ıı, 276, 317; buhârî, “istiʾẕân”, 12; müslim, “ḳader”, 20-21).
bu islamda yoktur diyenler nur suresi 61. ayeti işaret eder. böyle düşünen birinin yazısını ekleyeceğim farklı düşüncelere bakmak için okuyunuz.
köre güçlük yoktur; topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. sizin için de gerek kendi evlerinizden gerekse şu kişilerin evlerinden yemek yemenizde bir sakınca yoktur: babalarınızın evleri yahut annelerinizin evleri yahut kardeşlerinizin evleri yahut kızkardeşlerinizin evleri yahut amcalarınızın evleri yahut halalarınızın evleri yahut teyzelerinizin evleri yahut anahtarı size teslim edilmiş olan evler yahut arkadaşlarınızın evleri. hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde sizin için hiçbir sakınca yoktur. evlere girdiğinizde, allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak kendinize de selam verin. allah size ayetleri işte böyle ayan beyan bildiriyor ki, aklınızı çalıştırabilesiniz.
islamda yoktur diyenlerin işaret ettiği diğer bir ayet tevbe suresi 71. ayettir.
mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. iyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı verirler. allah'a ve resulüne itaat ederler. allah bunlara rahmet edecektir. allah azîz'dir, hakîm'dir.
islamda farz mı yoksa gelenek mi tartışmalarına fazla girmiyoruz çünkü işin içinden çıkamayız.*bundan dolayı harem selamlık kuralının örneklerini inceleyeceğiz. safranbolu evleri, gaziantep'te eski evler, şimdi çok olmasa da oda sayısının yanında 2 olan yani iki salonlu evler,* bazı evlerin salonları misafir gelince ortadan perde gibi materyallerle bölünmesi. günümüzde revaçta olan islami oteller, yakın zamanda çok konuşulan ve fazlasıyla ecdad güzellemesi yapılan kadınlar için ince ses erkekler için kalın ses çıkaran çiftli kapı tokmakları örnektir. bu tokmakları bir yerde gördüm oraya kötülememek için söylemeyeceğim.* binaya restorasyon yapıldıktan sonra konulmuş aslı böyleymiş.

bir örnek de dedemgilin evidir. evini ailesiyle oturmak için yapan ama göç ettiğinden evini dedeme satan adam çok dindardır* ve evin salonunu |_ şeklinde yaparak harem selamlık kuralını uygulamıştır. bizim aile bu kuralı uygulamadığından dolayı dedemin evinde salonda otururken rahat sohbet etmek ve sesini duyurmak için bağırılır, kafalar çevrilir böyle ilginç aksiyonlar alınır ya da yerde oturulur.* karşı komşumun oldukça dindar babasını ziyarete gittiğimizde salonunu ortadan perdeyle kapattı. bir tarafa erkekleri bir tarafa kadınları aldı. zaten ülkemizde misafirliklerde çoğunlukla kadın ve erkekler ayrı odalarda ağırlanır ve adı konulmadan harem selamlık uygulanır. misafir odası* ve oturma odası gibi iki adet oturmak için odanın olmasının bir nedeni kadın erkeklerin ayrı oturması amacıdır.
şahsi düşüncem ise insanlar hayat arkadaşlarına, çocuklarına, akrabalarına, dostlarına güvenmelidir onlara böyle uygulamalar yaparak sana güvenmiyorum, sen birini taciz edersin, beni aldatırsın gibi mesajlar vermemelidir zaten ne olabilir kadın erkek aynı yerde durunca? her anlamda çağdışı kalmış bu adet bir daha gelmemesi üzerine tarihin tozlu sayfalarına karışmalıdır!
peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. bu hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır.
diğer bir kanıtları ise avret ve örtü kurallarıdır. erkekler mahremi olmayan kadınlara, kadınlar ise mahremi olmayan erkeklere belirli ölçüler dışında bakamaz derler. mahremin ne olduğu şu şekildedir:
fakihlerin çoğunluğuna göre bir kadının mahremi olmayan erkeklerin yanında yüz ve ellerinin dışında kalan bütün organlarını örtmesi gerekmektedir. bazı fakihler yüz ve elleri örtmenin de gerekli olduğu görüşündedir. şâfiî ve hanbelî mezhebine mensup fakihler ayakların örtülmesini gerekli görürken hanefî ve mâlikîler bunun gerekli olmadığını söylemişlerdir. mahrem olmayan kadın ve erkeklerin günlük hayatın zaruretleri çerçevesinde birbirinin örtülmesi icap etmeyen yerlerine bakmalarında bir sakınca olmamakla birlikte bunlara şehvet hissiyle bakmaları hiçbir şekilde meşrû görülmemiştir. (müsned, ıı, 276, 317; buhârî, “istiʾẕân”, 12; müslim, “ḳader”, 20-21).
bu islamda yoktur diyenler nur suresi 61. ayeti işaret eder. böyle düşünen birinin yazısını ekleyeceğim farklı düşüncelere bakmak için okuyunuz.
köre güçlük yoktur; topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. sizin için de gerek kendi evlerinizden gerekse şu kişilerin evlerinden yemek yemenizde bir sakınca yoktur: babalarınızın evleri yahut annelerinizin evleri yahut kardeşlerinizin evleri yahut kızkardeşlerinizin evleri yahut amcalarınızın evleri yahut halalarınızın evleri yahut teyzelerinizin evleri yahut anahtarı size teslim edilmiş olan evler yahut arkadaşlarınızın evleri. hep birlikte yahut ayrı ayrı yemenizde sizin için hiçbir sakınca yoktur. evlere girdiğinizde, allah katından bir esenlik, bir bereketlilik, bir temizlik dileği olarak kendinize de selam verin. allah size ayetleri işte böyle ayan beyan bildiriyor ki, aklınızı çalıştırabilesiniz.
islamda yoktur diyenlerin işaret ettiği diğer bir ayet tevbe suresi 71. ayettir.
mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. iyilik ve güzelliği belirlenene özendirirler, kötülük ve çirkinliği belirlenenden sakındırırlar. namazı/duayı yerine getirirler, zekâtı verirler. allah'a ve resulüne itaat ederler. allah bunlara rahmet edecektir. allah azîz'dir, hakîm'dir.
islamda farz mı yoksa gelenek mi tartışmalarına fazla girmiyoruz çünkü işin içinden çıkamayız.*bundan dolayı harem selamlık kuralının örneklerini inceleyeceğiz. safranbolu evleri, gaziantep'te eski evler, şimdi çok olmasa da oda sayısının yanında 2 olan yani iki salonlu evler,* bazı evlerin salonları misafir gelince ortadan perde gibi materyallerle bölünmesi. günümüzde revaçta olan islami oteller, yakın zamanda çok konuşulan ve fazlasıyla ecdad güzellemesi yapılan kadınlar için ince ses erkekler için kalın ses çıkaran çiftli kapı tokmakları örnektir. bu tokmakları bir yerde gördüm oraya kötülememek için söylemeyeceğim.* binaya restorasyon yapıldıktan sonra konulmuş aslı böyleymiş.

bir örnek de dedemgilin evidir. evini ailesiyle oturmak için yapan ama göç ettiğinden evini dedeme satan adam çok dindardır* ve evin salonunu |_ şeklinde yaparak harem selamlık kuralını uygulamıştır. bizim aile bu kuralı uygulamadığından dolayı dedemin evinde salonda otururken rahat sohbet etmek ve sesini duyurmak için bağırılır, kafalar çevrilir böyle ilginç aksiyonlar alınır ya da yerde oturulur.* karşı komşumun oldukça dindar babasını ziyarete gittiğimizde salonunu ortadan perdeyle kapattı. bir tarafa erkekleri bir tarafa kadınları aldı. zaten ülkemizde misafirliklerde çoğunlukla kadın ve erkekler ayrı odalarda ağırlanır ve adı konulmadan harem selamlık uygulanır. misafir odası* ve oturma odası gibi iki adet oturmak için odanın olmasının bir nedeni kadın erkeklerin ayrı oturması amacıdır.
şahsi düşüncem ise insanlar hayat arkadaşlarına, çocuklarına, akrabalarına, dostlarına güvenmelidir onlara böyle uygulamalar yaparak sana güvenmiyorum, sen birini taciz edersin, beni aldatırsın gibi mesajlar vermemelidir zaten ne olabilir kadın erkek aynı yerde durunca? her anlamda çağdışı kalmış bu adet bir daha gelmemesi üzerine tarihin tozlu sayfalarına karışmalıdır!
devamını gör...
arı maya'lı silgi
bir tükenmez kalem silgisi değildir elbet. en azından benim için öyle...
içselleştirdim çünkü o mevzuyu ben. psikologa gitmeme gerek de yok, bu sendromun nedenini çocukluk zamanlarıma bağlamak için. her şeyin farkındayım! anne-baba öğretmen olunca, sizin kaderiniz de böyle şekilleniyor, yapacak bir şey yok... kıskanmıyor muydum sanıyorsunuz arı maya'lı silgisi olanları? deli gibi kıskanıyordum hem de... fakat, sahiplendim ben o boktan kokan, defterlerimi paramparça yapan, ortası delikli silgiyi! çünkü benim kaderim oydu! öğretmen ebeveynlerim, her gün günlük plan yaparlardı, tükenmez ya da dolma kalemle... tükenmez kalem silen silgi de, onlar için hayat kurtaran bir kırtasiye idi. aldıkları zaman 3'er 5'er alırlardı. ''hayır! istemiyorum baba! kokulu silgi istiyorum ben... yumuşak yumuşak'' demedim mi sanıyorsunuz? çok dedim... ama o silgiler kanser yapıyordu! onlara göre en sağlıklı silgi, pelikan marka, yeşil, dikdörtgenler prizması şeklinde olan silgiydi. sömestr başında 1 tane alırlardı her daim... fakat ben o silgiyi kısa süre içinde ortadan ikiye böler, ihtiyacı olan bir arkadaşıma verirdim. bir kere bölünce leş gibi olurdu o silgi, bilen bilir... sonrasında, tükenmez kalem silen silgiye devam tabii! hiç bitmezdi lanet olası, kimse de istemezdi...
bir kere eline geçti mi, kaderin olurdu artık o silgi! ahh arı maya'lı silgi ahh... ben seni koklamalara doyamazdım be. platonik aşkım benim.
içselleştirdim çünkü o mevzuyu ben. psikologa gitmeme gerek de yok, bu sendromun nedenini çocukluk zamanlarıma bağlamak için. her şeyin farkındayım! anne-baba öğretmen olunca, sizin kaderiniz de böyle şekilleniyor, yapacak bir şey yok... kıskanmıyor muydum sanıyorsunuz arı maya'lı silgisi olanları? deli gibi kıskanıyordum hem de... fakat, sahiplendim ben o boktan kokan, defterlerimi paramparça yapan, ortası delikli silgiyi! çünkü benim kaderim oydu! öğretmen ebeveynlerim, her gün günlük plan yaparlardı, tükenmez ya da dolma kalemle... tükenmez kalem silen silgi de, onlar için hayat kurtaran bir kırtasiye idi. aldıkları zaman 3'er 5'er alırlardı. ''hayır! istemiyorum baba! kokulu silgi istiyorum ben... yumuşak yumuşak'' demedim mi sanıyorsunuz? çok dedim... ama o silgiler kanser yapıyordu! onlara göre en sağlıklı silgi, pelikan marka, yeşil, dikdörtgenler prizması şeklinde olan silgiydi. sömestr başında 1 tane alırlardı her daim... fakat ben o silgiyi kısa süre içinde ortadan ikiye böler, ihtiyacı olan bir arkadaşıma verirdim. bir kere bölünce leş gibi olurdu o silgi, bilen bilir... sonrasında, tükenmez kalem silen silgiye devam tabii! hiç bitmezdi lanet olası, kimse de istemezdi...
bir kere eline geçti mi, kaderin olurdu artık o silgi! ahh arı maya'lı silgi ahh... ben seni koklamalara doyamazdım be. platonik aşkım benim.
devamını gör...
kitaplar ve sigaralar
george orwell’ın 7 adet denemesinden oluşan kitap.
orwell’ın romanlarına genelde aşinayız. her karakteri müthiş şekilde işlemesi ve düşünce dünyasını çok gerçekçi yaratmasından etkilendiğim bir yazar. önce romanlarını okudum ve sonra bu kitapla birlikte wigan iskelesi yolu kitaplarında onun bu karakterleri nasıl yarattığını daha iyi anladım. anladım ki yazar başka bir karakteri değil, birebir kendini anlatıyordu. bu iki kitapta da duygularını ve düşüncelerini açıkça bahsettiğinden, gözümün önüne onu temsil eden roman karakterleri geldi. onu daha iyi anlayacağım son 2 kitabı kaldı: katalonya’ya selam ve neden yazıyorum kitapları. bu kitaplardan sonra orwell hakkında detaylı bir yazı yazacağım ki bilinmeyen yönleri de bilinsin.
şimdi kitaba gelirsem, tek tek bölüm olarak incelediğimde:
1- kitaplar ve sigaralar: bu bölüm , sigara içmeyenlerin sigara içenlere söylediği, sigaraya vereceğimiz parayla neler alabileceğimiz muhabbeti üzerine çıkmış. kitaplara harcanan paranın atıl görünmesi, ‘bizim gibi adamlar bir kitaba 12,5 şilin veremez’ muhabbeti üzerine orwell oturup kitaplarına verdiği parayı , yıllık sigara masrafıyla karşılaştırıyor. kendisi aynı zamanda sağlam bir tiryaki notunu da düşeyim.
2- kitapçı anıları: aspidistra kitabındaki kahramanın çıkış hikayesi bu anılardan oluşuyor. tabi burada bundan bahsetmiyor. daha çok kitapçıda çalıştığı günlerden izlenimlerini paylaşıyor. aspidistra kitabında da ana karakter kitaçıda çalışan biri olunca, karakterin nasıl doğduğuyla ilgili çok düşünmeye gerek kalmıyor.
3- bir kitap eleştirmeninin itirafları: kendisi de aynı zamanda eleştirmen olan orwell’ın , kitap eleştirmenlerinin çalışma koşullarına ışık tutması var bu bölümde.
4- yazının korunması: eleştirinin ve sansürün bir yazarı nasış körelttiğinden ve yazma şevkini nasıl öldürdüğünden bahsediyor. bu bölüm gerçekten güzel ve ilginç bir bölüm. tolstoy için ilginç bir benzetmesi var mesela: iktidar fahişesi. yani yazılarının iktidarın menfaatleri doğrultusunda şekillendiğinden bahsediyor. şöyle de bir alıntı paylaşayım bölümle ilgili:
gerçekten gayri-siyasi bir yazın yoktur,özellikle de bizimkisi gibi doğrudan siya türden korkuların, nefretlerin ve sadakatlerin tüm insanların bilincinin yüzeyine yakın olduğu bir çağda.
5- ülkem sağ mı sol mu?: 1.dünya savaşı öncesi ve o dönemdeki savaşa ve siyasete bakış açısını anlatıyor.
6- yoksullar nasıl ölür?: yazarın bir dönem fransa’da hastalanıp, zatürreden dolayı hastanede yattığı ve hastane gözlemlerini anlatıyor. hastanenin parasız bir hastane olduğunu ve o dönemki tedavi yöntemleri ve sağlığa bakış açıları eleştiriliyor.
7- bizim de böyleydi sevinçlerimiz: en etkileyici bölümü buydu sanırım. orwell’ın çocukluğuna gidiyoruz burada. 8 yaşındayken seçkin bir özel okuldan burs kazanan orwell’ın bu okuldaki anılarından oluşuyor. zengin-fakir ayrımı okulda da baş gösteriyor. ayrıca papazın kızı kitabında ilk kez tanrı görüşünü bildirmişti ve bu bölümde de bilinenin aksine ateist olduğunu öğreniyoruz. bu bölümden uzun uzun orwell’dan bahsederken anlatacağım.
belki de romanlarından önce denemelerini okumak ,okuduğumuz kitapları daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. orwell’ın dilini sevenler için güzel bir kitap. düşüncelerinin nasıl şekillendiğini ve eric blair’den orwell’a nasıl dönüştüğünü daha iyi anlıyoruz.
orwell’ın romanlarına genelde aşinayız. her karakteri müthiş şekilde işlemesi ve düşünce dünyasını çok gerçekçi yaratmasından etkilendiğim bir yazar. önce romanlarını okudum ve sonra bu kitapla birlikte wigan iskelesi yolu kitaplarında onun bu karakterleri nasıl yarattığını daha iyi anladım. anladım ki yazar başka bir karakteri değil, birebir kendini anlatıyordu. bu iki kitapta da duygularını ve düşüncelerini açıkça bahsettiğinden, gözümün önüne onu temsil eden roman karakterleri geldi. onu daha iyi anlayacağım son 2 kitabı kaldı: katalonya’ya selam ve neden yazıyorum kitapları. bu kitaplardan sonra orwell hakkında detaylı bir yazı yazacağım ki bilinmeyen yönleri de bilinsin.
şimdi kitaba gelirsem, tek tek bölüm olarak incelediğimde:
1- kitaplar ve sigaralar: bu bölüm , sigara içmeyenlerin sigara içenlere söylediği, sigaraya vereceğimiz parayla neler alabileceğimiz muhabbeti üzerine çıkmış. kitaplara harcanan paranın atıl görünmesi, ‘bizim gibi adamlar bir kitaba 12,5 şilin veremez’ muhabbeti üzerine orwell oturup kitaplarına verdiği parayı , yıllık sigara masrafıyla karşılaştırıyor. kendisi aynı zamanda sağlam bir tiryaki notunu da düşeyim.
2- kitapçı anıları: aspidistra kitabındaki kahramanın çıkış hikayesi bu anılardan oluşuyor. tabi burada bundan bahsetmiyor. daha çok kitapçıda çalıştığı günlerden izlenimlerini paylaşıyor. aspidistra kitabında da ana karakter kitaçıda çalışan biri olunca, karakterin nasıl doğduğuyla ilgili çok düşünmeye gerek kalmıyor.
3- bir kitap eleştirmeninin itirafları: kendisi de aynı zamanda eleştirmen olan orwell’ın , kitap eleştirmenlerinin çalışma koşullarına ışık tutması var bu bölümde.
4- yazının korunması: eleştirinin ve sansürün bir yazarı nasış körelttiğinden ve yazma şevkini nasıl öldürdüğünden bahsediyor. bu bölüm gerçekten güzel ve ilginç bir bölüm. tolstoy için ilginç bir benzetmesi var mesela: iktidar fahişesi. yani yazılarının iktidarın menfaatleri doğrultusunda şekillendiğinden bahsediyor. şöyle de bir alıntı paylaşayım bölümle ilgili:
gerçekten gayri-siyasi bir yazın yoktur,özellikle de bizimkisi gibi doğrudan siya türden korkuların, nefretlerin ve sadakatlerin tüm insanların bilincinin yüzeyine yakın olduğu bir çağda.
5- ülkem sağ mı sol mu?: 1.dünya savaşı öncesi ve o dönemdeki savaşa ve siyasete bakış açısını anlatıyor.
6- yoksullar nasıl ölür?: yazarın bir dönem fransa’da hastalanıp, zatürreden dolayı hastanede yattığı ve hastane gözlemlerini anlatıyor. hastanenin parasız bir hastane olduğunu ve o dönemki tedavi yöntemleri ve sağlığa bakış açıları eleştiriliyor.
7- bizim de böyleydi sevinçlerimiz: en etkileyici bölümü buydu sanırım. orwell’ın çocukluğuna gidiyoruz burada. 8 yaşındayken seçkin bir özel okuldan burs kazanan orwell’ın bu okuldaki anılarından oluşuyor. zengin-fakir ayrımı okulda da baş gösteriyor. ayrıca papazın kızı kitabında ilk kez tanrı görüşünü bildirmişti ve bu bölümde de bilinenin aksine ateist olduğunu öğreniyoruz. bu bölümden uzun uzun orwell’dan bahsederken anlatacağım.
belki de romanlarından önce denemelerini okumak ,okuduğumuz kitapları daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. orwell’ın dilini sevenler için güzel bir kitap. düşüncelerinin nasıl şekillendiğini ve eric blair’den orwell’a nasıl dönüştüğünü daha iyi anlıyoruz.
devamını gör...