karşı cinsi çekici kılan detaylar
sevgili erkekler edward cullen ayağına gizemli olmaya çalışmaktan vazgeçip düşündüğünüz her şeyi bizimle paylaşınca emin olun daha çekici oluyorsunuz.
devamını gör...
brynden rivers
a song of ıce and fire serisinin kan kuzgunu veya üç gözlü karga olarak bildiğimiz karakteri. bu karakter dizide gösterildiği gibi tam olarak işlevsiz bir figür değil hatta öyle ki muhtemelen serinin üzerine kurulduğu karakter kendisi. hakkında genel bir bilgi verip daha sonra seride nasıl bir önemi olduğundan söz edeceğim.
brynden rivers ismi bile aslında karakter hakkında bir hikaye anlatıyor bize. yedi krallıkta bulunan dokuz bölgenin her biri gayrimeşru çocukların soyisimlerini belirlemekte kullanılır. nehir toparkları'nda doğan gayrimeşru çocuklar için ise rivers soyadı kullanılmaktadır. unutmamak gerek; böyle bir evrende soyisminiz sizi var eden şeydir, büyük krallar ve lordlar ölür ama soyisimleri yaşamaya devam eder.
lord brynden rivers, ıv. aegon targaryen'in (değersiz aegon) altıncı metresi olan melissa blackwood'un oğluydu. bu noktada yine ek bir bilgi vereceğim. lord brynden rivers targaryen soyundan geldiği için eski valyria kanına sahip aynı zamanda bir blackwood olduğu için de ilk insanların kanına sahip. bu oldukça önemli bir detay çünkü valyrialıların ejderhalara hükmeden kısmen büyülü bir kana sahip olduğunu biliyoruz, ilk insanlar ise yine büyülü bir kan taşıyor. kısaca incelemek gerekirse ilk insanların büyülü diyebileceğimiz iki özelliği var; yeşil görenler ve warglar. yeşil görü veya sadece görü çeşitli vizyonlar görmeyi sağlayan bir yetenek iken wargların yetenekleri biraz daha farklı. warglamak seride ilk olarak bran karakterinde gördüğümüz bir yetenekti daha sonra ise sur'un ötesinde bir kartala warglayan bir yabanıl (orell) gördük. yine seride kısmen bahsedilen warglardan biri ise varamyr sixskins karakteriydi. insanların veya hayvanların zihnini dolayısıyla bedenini ele geçirme kabiliyeti olarak açıklayabiliriz bunu fakat her yeşil gören warg değildir veya her warg yeşil gören olmak zorunda değildir. iki büyülü ırkın kanına sahip olan lord brynden rivers ise hem bir warg hem yeşil görendi. bunu aklınızda tutun çünkü hayvanlara warglayabilmesi onun seride yaşanan olaylara ne denli etki ettiğini gösterir nitelikte.
fiziksel olarak çelimsiz ve zayıf bir karakter olan rivers, otoritesini ve gücünü büyü yetenekleri ile sert mizacından alıyordu. aynı zamanda uzman bir okçu olduğunu ve iyi bir casus ağına sahip olduğunu eklemek gerekiyor. kendisine kan kuzgunu denmesinin sebebini de aslında fiziksel özelliğine bağlayabiliriz; rivers albinoydu ve beyaz teninin üzerinde büyük kanayan bir kesik gibi duran kırmızı, kuzgun şeklinde bir leke vardı.
ıv.aegon tarafından meşrulaştırıldıktan sonra oldukça önemli işlere imza attığını söylemek gerek. brynden, yine bir targaryen piçi olan ve sonradan meşrulaştırılan daemon blackfyre tarafından çıkarılan ı. blackfyre isyanını bastırmıştır fakat daemon kaçmayı başarır. daha sonra redgrass field savaşında rivers, daemon ve iki oğlunu öldürür. rivers'ın yönettiği ve ismi kuzgunun dişleri olan uzun yaylı grubu redgrass field savaşında savaşın seyrini değiştirir fakat bu savaş rivers'ın lanetli bir lakap edinmesine sebep olur; akraba katili. bu süreçte yine başka bir targaryen piçi olan acı çelik (diğer adı ile aegor rivers ıv.aegon'un 5.metresinden olan oğludur.) ile bir mücadeleye girişirler ve brynden bu mücadelede tek gözünü kaybeder ve tek gözlü piç olarak anılmaya başlar. (acı çelik karakterine ayrı bir parantez açmak gerekirse; brynden ve acı çelik bu isyanlardan önce de birbirinden haz etmeyen iki karakterdi çünkü ortada paylaşılamayan bir kadın vardı, shiera seastar. shiera brynden'ı tercih edince zaten küplere binen acı çelik üstüne bir blackfyre ile evlenince isyan sırasında blackfyre tarafında olmayı tercih etmiştir. kendisi daha sonra altın mürettebat olarak anılan paralı asker grubunu kuran kişidir aynı zamanda.)
yeğeni ı.aerys'in kral olduğu dönemde kral eli olarak görev yapan brynden daha sonra çıkan iki blackfyre isyanını bastırmıştır. fakat aenys blackfyre cinayetinden hüküm giyerek sur'a gönderilir. o giderken kuzgunun dişleri isimli uzun yaylı grubu da onun yolundan gitmeyi tercih eder. 12 yıl kadar sur'da lord kumandan olan brynden, bir gün duvarın diğer tarafına gider ve geri dönmez. herkes onun öldüğünü düşündüğü için kayıtlara öldü olarak geçer. biz ise onun büvet ağaçları ile bütünleştiğini ve kan kuzgunu/ üç gözlü karga hâlini aldığını biliyoruz.
şimdi gelelim seride bu karakterin nasıl bir önem taşıdığına. kitapları okuyanlar bilirler, dizide çok işlenmese bile bir çok karakterin rüyalar gördüğünü ve bu rüyaların onları yönlendirdiğini hatta önemli kararlarını bu rüyalar sayesinde verdiklerini görüyoruz. bran karakterine rüyalar göndermesinden ötürü diğer karakterlere bir çok rüyanın üç gözlü kuzgun tarafından gönderildiği bilgisini de veriyor bize george r.r. martin. seride verilen çoğu önemli karar bu rüyaların etkisi ile veriliyor yani aslında herkes üç gözlü kuzgunun yönlendirmesinde hareket ediyor.
büvet ağaçları ile bütün olan üç gözlü kuzgun zaten bu ortak bilinç sayesinde büvet ağacı olan her yeri görebilme ve duyabilme şansına sahip üstelik hayvanlara warglayabildiği için fiziksel olarak da etki edebiliyor, büvet ağaçlarının olmadığı yerlere erişebiliyor. kitaplara tekrar göz gezdirdiğinizde hayvanların yaptıkları garip şeylere dikkat edin ben sadece bir tane basit bir örnek vereceğim.
ölümü serinin ana hatlarını oluşturan kral robert baratheon'ın ölme sebebinin bir av sırasında yaban domuzu tarafından yaralanması olduğunu hatırladınız mı? robert baratheon bu yaban domuzundan bahsederken şöyle söylüyordu: "o tek gözlü piçi hakladım"
bildiğimiz hayvanlara warglayabilen tek gözlü bir piç tanıyor muyuz? jackpot! brynden rivers. foreshadowing ustası george r.r. martin'in gözünden böyle bir detay kaçması mümkün mü? elbette değil...
şimdi kitaplara yeniden başlayın ve hayvanların aslında bütün olaylarda ne kadar etkili olduğuna göz gezdirin hak vereceksiniz. westeros bir satranç tahtası ve tüm taşları üç gözlü kuzgun yönetiyor.
"ı have my own ghosts, bran. a brother that ı loved, a brother that ı hated, a woman ı desired. through the trees, ı see them still, but no word of mine has ever reached them. the past remains the past. we can learn from it, but we cannot change it."
daha detaylı bilgi ve teori için bu video tatmin edici olacaktır.
brynden rivers ismi bile aslında karakter hakkında bir hikaye anlatıyor bize. yedi krallıkta bulunan dokuz bölgenin her biri gayrimeşru çocukların soyisimlerini belirlemekte kullanılır. nehir toparkları'nda doğan gayrimeşru çocuklar için ise rivers soyadı kullanılmaktadır. unutmamak gerek; böyle bir evrende soyisminiz sizi var eden şeydir, büyük krallar ve lordlar ölür ama soyisimleri yaşamaya devam eder.
lord brynden rivers, ıv. aegon targaryen'in (değersiz aegon) altıncı metresi olan melissa blackwood'un oğluydu. bu noktada yine ek bir bilgi vereceğim. lord brynden rivers targaryen soyundan geldiği için eski valyria kanına sahip aynı zamanda bir blackwood olduğu için de ilk insanların kanına sahip. bu oldukça önemli bir detay çünkü valyrialıların ejderhalara hükmeden kısmen büyülü bir kana sahip olduğunu biliyoruz, ilk insanlar ise yine büyülü bir kan taşıyor. kısaca incelemek gerekirse ilk insanların büyülü diyebileceğimiz iki özelliği var; yeşil görenler ve warglar. yeşil görü veya sadece görü çeşitli vizyonlar görmeyi sağlayan bir yetenek iken wargların yetenekleri biraz daha farklı. warglamak seride ilk olarak bran karakterinde gördüğümüz bir yetenekti daha sonra ise sur'un ötesinde bir kartala warglayan bir yabanıl (orell) gördük. yine seride kısmen bahsedilen warglardan biri ise varamyr sixskins karakteriydi. insanların veya hayvanların zihnini dolayısıyla bedenini ele geçirme kabiliyeti olarak açıklayabiliriz bunu fakat her yeşil gören warg değildir veya her warg yeşil gören olmak zorunda değildir. iki büyülü ırkın kanına sahip olan lord brynden rivers ise hem bir warg hem yeşil görendi. bunu aklınızda tutun çünkü hayvanlara warglayabilmesi onun seride yaşanan olaylara ne denli etki ettiğini gösterir nitelikte.
fiziksel olarak çelimsiz ve zayıf bir karakter olan rivers, otoritesini ve gücünü büyü yetenekleri ile sert mizacından alıyordu. aynı zamanda uzman bir okçu olduğunu ve iyi bir casus ağına sahip olduğunu eklemek gerekiyor. kendisine kan kuzgunu denmesinin sebebini de aslında fiziksel özelliğine bağlayabiliriz; rivers albinoydu ve beyaz teninin üzerinde büyük kanayan bir kesik gibi duran kırmızı, kuzgun şeklinde bir leke vardı.
ıv.aegon tarafından meşrulaştırıldıktan sonra oldukça önemli işlere imza attığını söylemek gerek. brynden, yine bir targaryen piçi olan ve sonradan meşrulaştırılan daemon blackfyre tarafından çıkarılan ı. blackfyre isyanını bastırmıştır fakat daemon kaçmayı başarır. daha sonra redgrass field savaşında rivers, daemon ve iki oğlunu öldürür. rivers'ın yönettiği ve ismi kuzgunun dişleri olan uzun yaylı grubu redgrass field savaşında savaşın seyrini değiştirir fakat bu savaş rivers'ın lanetli bir lakap edinmesine sebep olur; akraba katili. bu süreçte yine başka bir targaryen piçi olan acı çelik (diğer adı ile aegor rivers ıv.aegon'un 5.metresinden olan oğludur.) ile bir mücadeleye girişirler ve brynden bu mücadelede tek gözünü kaybeder ve tek gözlü piç olarak anılmaya başlar. (acı çelik karakterine ayrı bir parantez açmak gerekirse; brynden ve acı çelik bu isyanlardan önce de birbirinden haz etmeyen iki karakterdi çünkü ortada paylaşılamayan bir kadın vardı, shiera seastar. shiera brynden'ı tercih edince zaten küplere binen acı çelik üstüne bir blackfyre ile evlenince isyan sırasında blackfyre tarafında olmayı tercih etmiştir. kendisi daha sonra altın mürettebat olarak anılan paralı asker grubunu kuran kişidir aynı zamanda.)
yeğeni ı.aerys'in kral olduğu dönemde kral eli olarak görev yapan brynden daha sonra çıkan iki blackfyre isyanını bastırmıştır. fakat aenys blackfyre cinayetinden hüküm giyerek sur'a gönderilir. o giderken kuzgunun dişleri isimli uzun yaylı grubu da onun yolundan gitmeyi tercih eder. 12 yıl kadar sur'da lord kumandan olan brynden, bir gün duvarın diğer tarafına gider ve geri dönmez. herkes onun öldüğünü düşündüğü için kayıtlara öldü olarak geçer. biz ise onun büvet ağaçları ile bütünleştiğini ve kan kuzgunu/ üç gözlü karga hâlini aldığını biliyoruz.
şimdi gelelim seride bu karakterin nasıl bir önem taşıdığına. kitapları okuyanlar bilirler, dizide çok işlenmese bile bir çok karakterin rüyalar gördüğünü ve bu rüyaların onları yönlendirdiğini hatta önemli kararlarını bu rüyalar sayesinde verdiklerini görüyoruz. bran karakterine rüyalar göndermesinden ötürü diğer karakterlere bir çok rüyanın üç gözlü kuzgun tarafından gönderildiği bilgisini de veriyor bize george r.r. martin. seride verilen çoğu önemli karar bu rüyaların etkisi ile veriliyor yani aslında herkes üç gözlü kuzgunun yönlendirmesinde hareket ediyor.
büvet ağaçları ile bütün olan üç gözlü kuzgun zaten bu ortak bilinç sayesinde büvet ağacı olan her yeri görebilme ve duyabilme şansına sahip üstelik hayvanlara warglayabildiği için fiziksel olarak da etki edebiliyor, büvet ağaçlarının olmadığı yerlere erişebiliyor. kitaplara tekrar göz gezdirdiğinizde hayvanların yaptıkları garip şeylere dikkat edin ben sadece bir tane basit bir örnek vereceğim.
ölümü serinin ana hatlarını oluşturan kral robert baratheon'ın ölme sebebinin bir av sırasında yaban domuzu tarafından yaralanması olduğunu hatırladınız mı? robert baratheon bu yaban domuzundan bahsederken şöyle söylüyordu: "o tek gözlü piçi hakladım"
bildiğimiz hayvanlara warglayabilen tek gözlü bir piç tanıyor muyuz? jackpot! brynden rivers. foreshadowing ustası george r.r. martin'in gözünden böyle bir detay kaçması mümkün mü? elbette değil...
şimdi kitaplara yeniden başlayın ve hayvanların aslında bütün olaylarda ne kadar etkili olduğuna göz gezdirin hak vereceksiniz. westeros bir satranç tahtası ve tüm taşları üç gözlü kuzgun yönetiyor.
"ı have my own ghosts, bran. a brother that ı loved, a brother that ı hated, a woman ı desired. through the trees, ı see them still, but no word of mine has ever reached them. the past remains the past. we can learn from it, but we cannot change it."
daha detaylı bilgi ve teori için bu video tatmin edici olacaktır.
devamını gör...
mina
hac ibadetini gerçekleştirirken şeytan taşlamanın yapıldığı yerdir.
devamını gör...
ezel netflix için çekilse olabilecekler
artık dayı demesen mi ezel.
devamını gör...
cübbeli berkecan hoca
(bkz: kalbimiz seninle)
devamını gör...
babayla olan ilişki
şu an 50 yaşın üzerinde olan babaların büyük çoğunluğu bu babalık meselesini sıvamıştır. nedendir bilinmez farklı bir kafa yapısına sahipler. bakın çoğunluğu diyorum hepsi demiyorum elbette iyi anlaşanlar, sevilesi olanlar da vardır. benimkiyle aramda bir tel vardı, koptu ve ahenk ebediyen kesildi.
devamını gör...
karakteri çekici olan insan
dünyalara bedel insandır. olduğundan daha güzel/yakışıklı, daha zeki, daha sevilesi, daha fantastik, çok garip, bir acayip ve vazgeçilmez görünür. büyülüdür adeta. hayatınız bir hamursa, o kişinin toz olmasını ve onu hamurunuza karıştırmayı isterken bulursunuz kendinizi. evet. daha korkunç örnekler vermeden tanımı sonlandırıyorum.
devamını gör...
veronika ölmek istiyor
bir (bkz: paulo coelho) kitabıdır…
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
devamını gör...
çghb 1 vs çghb 2
çghb 1 'in oyuncuları daha iyiydi bence . o yüzden 1 diyorum . ama 2 'nin seri halindeki skeçler çok iyi gerçekten .
devamını gör...
enjoy the silence
depeche mode'un 1990 tarihli 9. stüdyo albümü violator'da yer alan,
personal jesus'tan sonra albümden çıkan ikinci single.
grubun en bilinen şarkısı desek yanlış olmayacaktır.
şarkının sahip olduğu popülaritesine ulaşmasında müzikal açıdan alan wilderve flood'un; görsel açıdan anton corbijn'in katkısı yadsınamayacak derecededir. şöyle ki, grubun söz yazarı ve bestecisi olan martin l. gore şarkıyı albüme arkaplanda hüzünlü bir melodiye sahip ballad olarak yer vermeyi planlarken, flood ve alan wilder'ın ısrarları sonucu perküsyon ve gitar riff'i şarkıya eklenerek son hali şekillendirilir.
şarkının iki adet klibi bulunur. tv'de yayınlanan promosyon klibinde grup üyeleri gökdelen terasındadır, dave gahan beyazlar içinde arz-ı endam ederken gitarda martin l. gore, klavyede ise alan wilder ve andrew fletcher* ona eşlik etmektedir. anton corbijn tarafından yönetilen ikinci klipte ise yalnız kral dave, dünyada sessziliğin tadını çıkarabileceği bir yeri aramaktadır. o zamanlar dave gahan ve martin lee gore, klibin "garip" olduğu düşüncesi ile başlarda anton'un "dağ tepe dolaşan yalnız kral" fikrine karşı çıksalar da sonrasında bu düşünceden vazgeçmişlerdir.
stüdyo versiyonu her ne kadar güzel olsa da, bu şarkı sahnede seyircilerle buluştuğunda daha da lezzetli hale gelen bir depeche mode eseridir. her canlı versiyonunda illa altyapıda ufak tefek değişiklikler yapıldığı için karşılaştırma yapmak istemem ancak 1993 devotional altyapısı, 2001 one night in paris 2014 live in berlin ile 2017 live spirits versiyonları seyircinin katkısı ile öne çıkan versiyonlar için örnek verilebilir.
personal jesus'tan sonra albümden çıkan ikinci single.
grubun en bilinen şarkısı desek yanlış olmayacaktır.
şarkının sahip olduğu popülaritesine ulaşmasında müzikal açıdan alan wilderve flood'un; görsel açıdan anton corbijn'in katkısı yadsınamayacak derecededir. şöyle ki, grubun söz yazarı ve bestecisi olan martin l. gore şarkıyı albüme arkaplanda hüzünlü bir melodiye sahip ballad olarak yer vermeyi planlarken, flood ve alan wilder'ın ısrarları sonucu perküsyon ve gitar riff'i şarkıya eklenerek son hali şekillendirilir.
şarkının iki adet klibi bulunur. tv'de yayınlanan promosyon klibinde grup üyeleri gökdelen terasındadır, dave gahan beyazlar içinde arz-ı endam ederken gitarda martin l. gore, klavyede ise alan wilder ve andrew fletcher* ona eşlik etmektedir. anton corbijn tarafından yönetilen ikinci klipte ise yalnız kral dave, dünyada sessziliğin tadını çıkarabileceği bir yeri aramaktadır. o zamanlar dave gahan ve martin lee gore, klibin "garip" olduğu düşüncesi ile başlarda anton'un "dağ tepe dolaşan yalnız kral" fikrine karşı çıksalar da sonrasında bu düşünceden vazgeçmişlerdir.
stüdyo versiyonu her ne kadar güzel olsa da, bu şarkı sahnede seyircilerle buluştuğunda daha da lezzetli hale gelen bir depeche mode eseridir. her canlı versiyonunda illa altyapıda ufak tefek değişiklikler yapıldığı için karşılaştırma yapmak istemem ancak 1993 devotional altyapısı, 2001 one night in paris 2014 live in berlin ile 2017 live spirits versiyonları seyircinin katkısı ile öne çıkan versiyonlar için örnek verilebilir.
devamını gör...
kitap kulübü hakkında her şey
bugün ilk toplantımızı gerçekleştirdik.
birkaç haftadır pek iyi hissetmiyordum ve son zamanlarda sanırım en keyif verici şeydi bu toplantıya katılmak, farklı fikirleri dinlemek, kitapta dikkat etmediğim ayrıntılara değinilmesi.. saygı çerçevesinde fikir alışverişi yapılmasına bayılıyorum.
kitap hakkında konuşmadığımız şey kalmadı sanırım, kaldıysa da yanlışlıkla kalmıştır*.
bir de bizim kulüp diye demiyorum, şu ana kadar katıldığım toplantılarda en keyif verici olanı bizimkiydi diye düşünüyorum**. bilim, sanat, edebiyat, zaman kavramı, geçmiş, gelecek, kısa kısa hepsine değindik, beyin fırtınası bile yaptık.
katılan katılmayan herkese teşekkür ediyorum. tabii ki katılanlara daha çok teşekkürler. ilk toplantımız h.g wells- zaman makinesi (kitap) ile ilgiliydi, bir sonraki toplantıda görüşmez üzere!
normal sözlük kitap edebiyat kulübü'ne katılmak için: discord.gg/vYRBKKPsMz
birkaç haftadır pek iyi hissetmiyordum ve son zamanlarda sanırım en keyif verici şeydi bu toplantıya katılmak, farklı fikirleri dinlemek, kitapta dikkat etmediğim ayrıntılara değinilmesi.. saygı çerçevesinde fikir alışverişi yapılmasına bayılıyorum.
kitap hakkında konuşmadığımız şey kalmadı sanırım, kaldıysa da yanlışlıkla kalmıştır*.
bir de bizim kulüp diye demiyorum, şu ana kadar katıldığım toplantılarda en keyif verici olanı bizimkiydi diye düşünüyorum**. bilim, sanat, edebiyat, zaman kavramı, geçmiş, gelecek, kısa kısa hepsine değindik, beyin fırtınası bile yaptık.
katılan katılmayan herkese teşekkür ediyorum. tabii ki katılanlara daha çok teşekkürler. ilk toplantımız h.g wells- zaman makinesi (kitap) ile ilgiliydi, bir sonraki toplantıda görüşmez üzere!
normal sözlük kitap edebiyat kulübü'ne katılmak için: discord.gg/vYRBKKPsMz
devamını gör...
piertotum locomotor
harry potter and the deathly hallows part 2 filminde, hogwarts saldırı altındayken minerva mcgonagall'ın kullandığı büyü.
"piertotum locomotor. hogwarts is threatened, man the boundaries. protect us, do your duty to our school.
i always wanted to use that spell."
"piertotum locomotor. hogwarts is threatened, man the boundaries. protect us, do your duty to our school.
i always wanted to use that spell."
devamını gör...
tristram shandy beyefendi'nin hayatı ve görüşleri
bir laurence sterne kitabıdır.
size çok güzel bir inceleme yazmak için yazının başına oturmadan önce ne yazacağımı durdum düşündüm bir süre. ve sonunda bu incelemeyi bir kaç basamak halinde yazmam gerektiğine karar verdim.
birinci basamak; bu kitabı satın almaya karar vermemle başlıyor. adını çok duyduğum ama bir türlü zahmet edip de almadığım bir kitaptı. sonra bir gün neden hala okumadığıma anlam vermediğim için evden çıktım ve her zaman gittiğim kitap evinden kitabı istedim. ellerinde olmadığı için bir süre beklemem gerektiğini söyledikleri için üç günlük bir erteleme ile kitabı satın aldım.
ikinci basamak; bu kitabı okumaya başlama serüvenim. kitabı alıp kütüphaneme koyduktan sonra bir süre kitabı orada unuttum. her seferinde elimi uzatıp almaya niyetlensem de bir nedenden vazgeçtim. sonra, yani aylar sonra, kitabı elime aldım ve okumak için masama oturdum. ilk sayfayı çevirerek de okumaya başladım.
üçüncü basamak; kitabı bitirme serüvenim. muhteşem bir kitap olduğu için aralıklı olarak bir buçuk günlük bir zaman dilimi içinde kitabı bitirdim. ve müthiş bir keyif aldım. bu kadar çarpıcı bir kitap olduğunu bilseydim daha erken alıp okurdum diye düşünmedim değil.
siz de kitabı okumaya başladığınızda tristram shandy beyefendinin doğumuna ulaşana kadar sayfalar, bölümler geçecek. sizi kitaba hazırlamak için de böyle bir yazı yazmak istedim. umarım işe yarar.
size çok güzel bir inceleme yazmak için yazının başına oturmadan önce ne yazacağımı durdum düşündüm bir süre. ve sonunda bu incelemeyi bir kaç basamak halinde yazmam gerektiğine karar verdim.
birinci basamak; bu kitabı satın almaya karar vermemle başlıyor. adını çok duyduğum ama bir türlü zahmet edip de almadığım bir kitaptı. sonra bir gün neden hala okumadığıma anlam vermediğim için evden çıktım ve her zaman gittiğim kitap evinden kitabı istedim. ellerinde olmadığı için bir süre beklemem gerektiğini söyledikleri için üç günlük bir erteleme ile kitabı satın aldım.
ikinci basamak; bu kitabı okumaya başlama serüvenim. kitabı alıp kütüphaneme koyduktan sonra bir süre kitabı orada unuttum. her seferinde elimi uzatıp almaya niyetlensem de bir nedenden vazgeçtim. sonra, yani aylar sonra, kitabı elime aldım ve okumak için masama oturdum. ilk sayfayı çevirerek de okumaya başladım.
üçüncü basamak; kitabı bitirme serüvenim. muhteşem bir kitap olduğu için aralıklı olarak bir buçuk günlük bir zaman dilimi içinde kitabı bitirdim. ve müthiş bir keyif aldım. bu kadar çarpıcı bir kitap olduğunu bilseydim daha erken alıp okurdum diye düşünmedim değil.
siz de kitabı okumaya başladığınızda tristram shandy beyefendinin doğumuna ulaşana kadar sayfalar, bölümler geçecek. sizi kitaba hazırlamak için de böyle bir yazı yazmak istedim. umarım işe yarar.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
uzun bir süredir insanlardan kaçarak, saklanarak yaşıyorum. kimsenin beni aramasını, sormasını istemiyorum; çevremi zaman geçtikçe kaybediyorum.
normalde, yirmi altı yaşında bir delikanlının yapması gereken ortamlarda kahramanlıklarından bahsetmek, bir takım iyi özelliklerini sıradan cümlelerinin önüne koyarak toplum tarafından takdir edilmeye çalışmak ve dibi görünmeyen her türlü okyanusa dalmaktır. bense her şeyden vazgeçmenin eşiğinde geziyorum. etrafımda "işte uçurum, dikkatli ol" diyecek kimse kalmayınca, bizzat kendim fark etmek zorunda kaldım, bu ve bunun gibi şeyleri. "birileri kıçımı toplasın" rahatlığı yok artık, gençliğin kayıtsızlığı elimden çok erken gitti, çok sağlam bir kazık yedim bence hayattan.
neyse, zaten giden gitmiş, o epik aşk sahnelerinin kurulacağı yıllar geçip gitmiş, yastığa kafayı huzurla koyup uyuduğumuz zamanlar artık çok uzakta. bu saatten sonra ne yapmak lazımdır bilinmez ama bizim de bir gün tüketeceğimiz şiirler yazacağımız zamanlar gelecek, inanıyorum buna. eğer yeni trajedilerle hayatımız süslenmeye devam ederse ki kesinlikle hayat buna yönelik bir takım hazırlıklar içerisindedir; o zaman umut kırıntılarımızı da kaybedip, daha fazla dibi göremeyeceğimizi düşünerek her türlü riski alabilir hale geliriz sanıyorum. umarım o hale düşmeyiz, hala kaybedecek şeylerimizin olduğu bir hayatın temkinliğiyle yaşarız. umarım böyle boktan bir şey değil, bir hayat yaşarız.
normalde, yirmi altı yaşında bir delikanlının yapması gereken ortamlarda kahramanlıklarından bahsetmek, bir takım iyi özelliklerini sıradan cümlelerinin önüne koyarak toplum tarafından takdir edilmeye çalışmak ve dibi görünmeyen her türlü okyanusa dalmaktır. bense her şeyden vazgeçmenin eşiğinde geziyorum. etrafımda "işte uçurum, dikkatli ol" diyecek kimse kalmayınca, bizzat kendim fark etmek zorunda kaldım, bu ve bunun gibi şeyleri. "birileri kıçımı toplasın" rahatlığı yok artık, gençliğin kayıtsızlığı elimden çok erken gitti, çok sağlam bir kazık yedim bence hayattan.
neyse, zaten giden gitmiş, o epik aşk sahnelerinin kurulacağı yıllar geçip gitmiş, yastığa kafayı huzurla koyup uyuduğumuz zamanlar artık çok uzakta. bu saatten sonra ne yapmak lazımdır bilinmez ama bizim de bir gün tüketeceğimiz şiirler yazacağımız zamanlar gelecek, inanıyorum buna. eğer yeni trajedilerle hayatımız süslenmeye devam ederse ki kesinlikle hayat buna yönelik bir takım hazırlıklar içerisindedir; o zaman umut kırıntılarımızı da kaybedip, daha fazla dibi göremeyeceğimizi düşünerek her türlü riski alabilir hale geliriz sanıyorum. umarım o hale düşmeyiz, hala kaybedecek şeylerimizin olduğu bir hayatın temkinliğiyle yaşarız. umarım böyle boktan bir şey değil, bir hayat yaşarız.
devamını gör...
ukde sayısının 6 bine ulaşması
ya kendi mahlasını ukde diye koyanlar var.
hobi niyetine ukde bırakılmaz ki.
hobi niyetine ukde bırakılmaz ki.
devamını gör...
yılmaz güney
kendi tanımıyla ''bağımsız birleşik kürdistan'' savunucusu mafya bozuntusu katil bir ... çocuğudur. ek olarak karısını döven bir barzodur. bu barzoyu feministlerin canla başla savunması çok ilginçtir.
devamını gör...
tek başına lastikli çarşaf değiştirmek
üniversitede kendi evimi kurup misler gibi yalnızlığın tadını çıkarırken bir gün yine lastikli çarşaf değiştiriyorum, boy aynasında süngerle cebelleşen hâlimle karşılaşınca “kendi kendine lastikli çarşaf değiştiremeyen de gelip sana tatava yapmasın.” diye gazlamıştım kendimi.
lastikli çarşafı süngeri bir güzel bazadan ayırmadan takmaya çalışmayın arkadaşlar. çıkarın, sünger size uysun öyle daha kolay.
lastikli çarşafı süngeri bir güzel bazadan ayırmadan takmaya çalışmayın arkadaşlar. çıkarın, sünger size uysun öyle daha kolay.
devamını gör...
siyasilerin unutulmayan sözleri
her gün 15 yaşından beri cuma namazı kılıyorum.(bkz: muharrem ince)
terör örgütlerine yardım ve yataklık yapıyorum diyorsam bir bildiğim var herhalde.
(bkz: kemal kılıçdaroğlu)
küba'yı müslümanlar keşfetti, küba'ya cami yakışır. (bkz: recep tayyip erdoğan)
önümüzdeki dönemi türkiye açısından çok daha karanlık bir dönem olarak görmek istiyoruz.
(bkz: devlet bahçeli)
milletimiz şaşmaz ferasetiyle bugünleri gördüğü için ak parti'yi kurdu. (bkz: meral akşener)
terör örgütlerine yardım ve yataklık yapıyorum diyorsam bir bildiğim var herhalde.
(bkz: kemal kılıçdaroğlu)
küba'yı müslümanlar keşfetti, küba'ya cami yakışır. (bkz: recep tayyip erdoğan)
önümüzdeki dönemi türkiye açısından çok daha karanlık bir dönem olarak görmek istiyoruz.
(bkz: devlet bahçeli)
milletimiz şaşmaz ferasetiyle bugünleri gördüğü için ak parti'yi kurdu. (bkz: meral akşener)
devamını gör...
yürünen en uzun mesafe
evden okula yürümüştüm. karneyi geç dağıtıyorlardı, sahilde yürürüm diye düşünerek binmedim toplu taşımaya. haliçin de pek bi albenisi yok ama napalım elimizde bu var. 1 saat falan sürmüştü sanırım.
devamını gör...
rıfat ılgaz
üç odalı ev kiraladığım gün
kurtulacak kitaplarım
merdiven altındaki şeker sandığından.
bir kitaplığım olacak tabanı
halı döşeli
benden söz açıldım önce onların
sayısı söylenecek
bense herşeyden uzak.
kitaplarımın arasında kendimi unutacağım
evde bulunmadığım günler,
"meşgul " diyecek beni soranlara
güleryüzlü hizmetçim
başka bir gün.
en kalın kitabımı okur görünürken
bastıracak misafirlerim
en yakın dostumun bile
dalgın dalgın bakıp yüzüne
adını soracağım.
çıkarırken gözlüğümü
"nerede tanışmıştık " diyeceğim
"yabancı gelmiyor yüzünüz"
dalgınlığım onları güldürmeyecek.
sorarlarsa dünyanın gidişini
duvardaki büyük adam resimlerine bakarak
eflatun" dan satırlar okuyacağım.dize'lerinin sahibidir.
kurtulacak kitaplarım
merdiven altındaki şeker sandığından.
bir kitaplığım olacak tabanı
halı döşeli
benden söz açıldım önce onların
sayısı söylenecek
bense herşeyden uzak.
kitaplarımın arasında kendimi unutacağım
evde bulunmadığım günler,
"meşgul " diyecek beni soranlara
güleryüzlü hizmetçim
başka bir gün.
en kalın kitabımı okur görünürken
bastıracak misafirlerim
en yakın dostumun bile
dalgın dalgın bakıp yüzüne
adını soracağım.
çıkarırken gözlüğümü
"nerede tanışmıştık " diyeceğim
"yabancı gelmiyor yüzünüz"
dalgınlığım onları güldürmeyecek.
sorarlarsa dünyanın gidişini
duvardaki büyük adam resimlerine bakarak
eflatun" dan satırlar okuyacağım.dize'lerinin sahibidir.
devamını gör...