platonik aşk
tam bir delilik.
insanın gerçeği görememesi ama yanlış anlasa dahi gördüğü her şeyi fazla detaylı yorumlamasına sebep oluyor.
"bana mı baktı? neden yanımdan geçti?" sorularına kendince cevaplar vererek* duygularını daha da körüklediği bir çocukluk hali.
benim duygularım tanıyana kadar sürmüştü. tanıyınca uçtu gitti ahah
insanın gerçeği görememesi ama yanlış anlasa dahi gördüğü her şeyi fazla detaylı yorumlamasına sebep oluyor.
"bana mı baktı? neden yanımdan geçti?" sorularına kendince cevaplar vererek* duygularını daha da körüklediği bir çocukluk hali.
benim duygularım tanıyana kadar sürmüştü. tanıyınca uçtu gitti ahah
devamını gör...
erkeklerin zeki kadın sevmemesi
zeki insanlar zeki insanlarla birlikte olmaktan hoşlanacağından, yanlış önerme.
gerçekten zeki bir insan, herhangi bir nedenle yanında bulunan aptal bir insana tahammül edemez. her söylediğini tekrar tekrar açıklaması gerektikçe yorulur, karşılıklı iki laf konuşamadıkça sıkılır, mantıksız hareketlerinden rahatsız olur... zeki insan sevmeyen biri varsa, o insanın kendisi de büyük ihtimalle zeki değildir (istisnalar kaideyi bozmaz). kendini zeki sanan bir kurnaz olabilir en fazla.
gerçekten zeki bir insan, herhangi bir nedenle yanında bulunan aptal bir insana tahammül edemez. her söylediğini tekrar tekrar açıklaması gerektikçe yorulur, karşılıklı iki laf konuşamadıkça sıkılır, mantıksız hareketlerinden rahatsız olur... zeki insan sevmeyen biri varsa, o insanın kendisi de büyük ihtimalle zeki değildir (istisnalar kaideyi bozmaz). kendini zeki sanan bir kurnaz olabilir en fazla.
devamını gör...
lise aşkını unutamamak
ılkokul askimi unutamadim ben diyerek cemberi genisletiyorum. boyle hisleri barindirdigim ilk ve son kisi oldugu icin ben de anlami buyuk. cocuksu bir sey oldugu icin olabildigince de masum. bir kac ay once sosyal medya hesabina denk geldim ve goz gezdirdim. eski tatliligindan eser yok ama hala ayni asalet mevcut. hala kedileri ve cocuklari cok seviyor. hala ailesine cok duskun, ne mutlu ona karakteri hic degismemis...umarim cok mutludur.
devamını gör...
kendi saçını kesmek
aman aman bir yetenek istemeyen bir eylemdir. yaklaşık dört senedir kendim keserim. doğru taktikleri öğrenerek ilkinde yardım da alarak elinizi alıştırabilirsiniz.
devamını gör...
en iyi ikililer
peynir-karpuz ve erik-tuz.
devamını gör...
gerçek bakanlığı
ya da orijinal adıyla ministry of truth. 1984 (kitap)'ün en çarpıcı sekansıdır. partinin şimdiki politikasına uygun olarak geçmişi değiştirme işini yürütür. buna göre; gazeteler, kitaplar, afişler, filmler, fotoğraflar gibi bilimum yayın yukarıdan gelen emirlerle güncellenir, eskileri de yok edilir. bu sayede de büyük birader'in* ne olursa olsun haklı olduğu kanıtlanabilir. geçmişin nesnelliği politik gerekçelerle sürekli olarak güncellendiği için, gerçek artık yalnızca big brother ve onun ideolojisidir.
devamını gör...
günün sosyal medya ünlüsü
devamını gör...
vincent van gogh
hayatı ile ilgili araştırma yaptığımda gerçekten üzüldüğüm bir ressam. hayatı boyunca yalnız ve başarısızlıkla suçlanan bir ressamdı, zaten yaşadığı süreçte kimse tarafından çok da ciddiye alınmamıştı. belki de en çok istediği şey anlaşılmakmış ama kimse tarafından anlaşılmamış ve değer görmemiş. belki de 'anlaşılmaya değer' görülmemiş, oysa ki insanın en büyük arzusu değer göremese bile anlaşılmaktır.
sadece bir tablosunu çok ucuz bir fiyata satabilmiş. kör ölür badem gözlü olur hesabı öldükten sonra değerlenmiş tabloları da, hayat hikayesi de.
satılan tek eserinin bu olduğu düşünülüyor;

arles'daki kırmızı üzüm bağları, 1888
intiharı konusunda şaibeler var, kaynaklar altıpatlar ile göğsüne ateş ettiğini ve bu yaralar sonucu iki gün sonra öldüğünü söylüyor. üstelik intiharından önce yazdığı bir intihar mektubu da bulunuyor.
kardeşi theo'ya; “dayanamıyorum artık theo, yaşamın ağırlığına daha fazla dayanamıyorum. unutmaya çalışıyorum, daha çok resim yaparak unutmaya çalışıyorum ama olmuyor. kulağımdaki çığlıklara karşı koyamıyorum. kendime zarar vermekten çok korkuyorum..” şeklinde bir mektup yazmış. ama intihar mı etti, kavga esnasında mı vuruldu, yoksa biriyle anlaşarak kendisini mi vurdurttu o konuda net bir şey bilinmiyor. çünkü kardeşine "ölmeyi bile beceremedim" şeklinde söylemleri olduğu da söyleniyor.
#1369420 buradaki tablosuyla ilgili birkaç teori bulunmakta, bana ilginç geldiği için sizlere de bu teorileri yorumlamak istiyorum.

tutuklular çemberi, 1890
kulağı kesildikten sonra akıl hastanesine kapatılan van gogh bu tabloyu karamsar bir döneminde çizmiş. dolayısıyla van gogh bu tablosunda kendini hapishane'de esir alınmış, çaresiz bir mahkum gibi hissettiğini vurgulayan mesajlar vermiş.

yüksek duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda çember halinde volta atan mahkumlar ve kendisini bu voltanın tam merkezine yerleştirerek kasvetli bir kısır döngünün ortasında her şeyi anlayan, ancak hiçbir şeyi değiştiremeyen yalnız, üzgün bir mahkum olan van gogh. kendisini mahkumların arasında ve tam ortasında görmüş, çaresizliğinin bilincinde ama hiçbir şey yapamayan biri olarak yansıtmış.

her şeye rağmen hapishane duvarlarının üst kısmında uçuşan, umudun simgesi olan beyaz kelebekler. belki de bir gün buradan çıkacağı umut dolu günlerini böyle yansıtmak istemişti, kim bilir? her ne kadar kasvetli bir yaşama ve düşüncelere sahip olsa da, eserine yansıttığı bu kelebek figürleriyle içinde az da olsa umut kırıntıları barındırdığını görmüş oluyoruz.

van gogh intihar ettiğinde ya da vurulması sonucu öldüğünde 37 yaşındaydı, bu tablosunda da avluda gezinen mahkumların tam 37 kişi olduğu görülüyor. bunu tablosunda bilinçli olarak detaylandırdıysa eğer, 37 yıllık yaşamı boyunca hayatını her gün hapishanede, zindanda geçiren bir mahkumdan farksız hissettiğinin mesajını mı vermek istiyordu acaba?...
bunu hep merak ederim, öldükten sonra bu kadar değerleneceğini ve ünleneceğini bilseydi ne hissederdi acaba? hayata daha mı erken veda etmek isterdi? hayatı boyunca hiç işe yarar biri gibi hissetmemişti ama kıymete binmişti sonunda..
sadece bir tablosunu çok ucuz bir fiyata satabilmiş. kör ölür badem gözlü olur hesabı öldükten sonra değerlenmiş tabloları da, hayat hikayesi de.
satılan tek eserinin bu olduğu düşünülüyor;

arles'daki kırmızı üzüm bağları, 1888
intiharı konusunda şaibeler var, kaynaklar altıpatlar ile göğsüne ateş ettiğini ve bu yaralar sonucu iki gün sonra öldüğünü söylüyor. üstelik intiharından önce yazdığı bir intihar mektubu da bulunuyor.
kardeşi theo'ya; “dayanamıyorum artık theo, yaşamın ağırlığına daha fazla dayanamıyorum. unutmaya çalışıyorum, daha çok resim yaparak unutmaya çalışıyorum ama olmuyor. kulağımdaki çığlıklara karşı koyamıyorum. kendime zarar vermekten çok korkuyorum..” şeklinde bir mektup yazmış. ama intihar mı etti, kavga esnasında mı vuruldu, yoksa biriyle anlaşarak kendisini mi vurdurttu o konuda net bir şey bilinmiyor. çünkü kardeşine "ölmeyi bile beceremedim" şeklinde söylemleri olduğu da söyleniyor.
#1369420 buradaki tablosuyla ilgili birkaç teori bulunmakta, bana ilginç geldiği için sizlere de bu teorileri yorumlamak istiyorum.

tutuklular çemberi, 1890
kulağı kesildikten sonra akıl hastanesine kapatılan van gogh bu tabloyu karamsar bir döneminde çizmiş. dolayısıyla van gogh bu tablosunda kendini hapishane'de esir alınmış, çaresiz bir mahkum gibi hissettiğini vurgulayan mesajlar vermiş.

yüksek duvarlarla çevrili bir hapishane avlusunda çember halinde volta atan mahkumlar ve kendisini bu voltanın tam merkezine yerleştirerek kasvetli bir kısır döngünün ortasında her şeyi anlayan, ancak hiçbir şeyi değiştiremeyen yalnız, üzgün bir mahkum olan van gogh. kendisini mahkumların arasında ve tam ortasında görmüş, çaresizliğinin bilincinde ama hiçbir şey yapamayan biri olarak yansıtmış.

her şeye rağmen hapishane duvarlarının üst kısmında uçuşan, umudun simgesi olan beyaz kelebekler. belki de bir gün buradan çıkacağı umut dolu günlerini böyle yansıtmak istemişti, kim bilir? her ne kadar kasvetli bir yaşama ve düşüncelere sahip olsa da, eserine yansıttığı bu kelebek figürleriyle içinde az da olsa umut kırıntıları barındırdığını görmüş oluyoruz.

van gogh intihar ettiğinde ya da vurulması sonucu öldüğünde 37 yaşındaydı, bu tablosunda da avluda gezinen mahkumların tam 37 kişi olduğu görülüyor. bunu tablosunda bilinçli olarak detaylandırdıysa eğer, 37 yıllık yaşamı boyunca hayatını her gün hapishanede, zindanda geçiren bir mahkumdan farksız hissettiğinin mesajını mı vermek istiyordu acaba?...
bunu hep merak ederim, öldükten sonra bu kadar değerleneceğini ve ünleneceğini bilseydi ne hissederdi acaba? hayata daha mı erken veda etmek isterdi? hayatı boyunca hiç işe yarar biri gibi hissetmemişti ama kıymete binmişti sonunda..
devamını gör...
bir gecede çaylak kaldık
(bkz: kafa sözlük ocak devrimi) sonucunda oluşmuş mağduriyetin* dışavurum cümlesi.
toplanın çaylaklar, anasunuculara yürüyoruz!
şimdi yoldaş düşünsün!
toplanın çaylaklar, anasunuculara yürüyoruz!
şimdi yoldaş düşünsün!
devamını gör...
psikiyatrik hastalıklar ve damgalama
psikiyatrik hastalığı olan bireyin sosyal olarak kabul edilemez olduğuna ilişkin toplum tarafından taşınan yargı.
örneğin toplumda dengesiz tavırlarıyla öne çıkan insanlara yapıştırılan bipolar,borderline,şizofren etiketlerinden tutun da bu hastalık isimlerini bir hakaret olarak kullanmaya , bu tür hastalıklara sahip insanlardan yaradana sığındığını söylemeye kadar bir çok çeşidi vardır.
damgalamanın tehlikeli olmasının asıl sebebi damgalayanın dangalaklığı değil , toplumda psikiyatrik rahatsızlığa sahip bireylerin tedaviye gönülsüzlüğüne neden olması ve daha da kötüsü içsel damgalamayla hastanın tedavisinin zorlaşması.
birçok hastalık derneği (bkz: lityum derneği)(bkz: bipolar yaşam derneği)(bkz: şizofreni dernekleri konfederasyonu) ve uzman damgalamayla mücadele içindedir.
edit : linkleri bir türlü ekleyemedim. ama isteyen başlığı google’da aratıp onlarca makaleye erişebilir.
insanları hastalıklarıyla damgalamayalım arkadaşlar.
ayıp.
örneğin toplumda dengesiz tavırlarıyla öne çıkan insanlara yapıştırılan bipolar,borderline,şizofren etiketlerinden tutun da bu hastalık isimlerini bir hakaret olarak kullanmaya , bu tür hastalıklara sahip insanlardan yaradana sığındığını söylemeye kadar bir çok çeşidi vardır.
damgalamanın tehlikeli olmasının asıl sebebi damgalayanın dangalaklığı değil , toplumda psikiyatrik rahatsızlığa sahip bireylerin tedaviye gönülsüzlüğüne neden olması ve daha da kötüsü içsel damgalamayla hastanın tedavisinin zorlaşması.
birçok hastalık derneği (bkz: lityum derneği)(bkz: bipolar yaşam derneği)(bkz: şizofreni dernekleri konfederasyonu) ve uzman damgalamayla mücadele içindedir.
edit : linkleri bir türlü ekleyemedim. ama isteyen başlığı google’da aratıp onlarca makaleye erişebilir.
insanları hastalıklarıyla damgalamayalım arkadaşlar.
ayıp.
devamını gör...
çocuk sevmeyen insan
benim. sevmiyorum sevmemiyorum 10 dakka uzaktan izleyince cidden içimi bir huzursuzluk kaplıyor. allah ana baba olanlara sabır versin.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının meslekleri
ögg (silahlı) tşk.
devamını gör...
vaftizci yahya

leonardo da vinci'nin vaftizci yahya eseri (da vinci'ye ait son eser). yahya eliyle cenneti gösteriyor.
hıristiyan ve islam mitinde müjdeci peygamber, yahudilikte sahte din adamıdır. hz zekeriya'nın oğludur. isa'yı vaftiz eden kişi ve ilk vaftizcidir. vaftiz ise kişinin kafasını veya bedeninin bir bölümünü suya batırma işlemidir. hıristiyanlıkta her insan günahkar doğar, vaftiz edildiğinde günahlardan arındığına inanılır. çok eski bir mitolojik inançtır. kelime kökeni latince bapto'dan gelir. abdest de yine aynı kelimeden türemiştir.
yahya aynı zamanda isa'nın teyze oğludur. yahudilere göre isa ile hem teyzoğlu hem de üvey kardeştir çünkü zekeriya'nın meryem'e tecavüz ettiğine inanırlar.
hıristiyanlıkta yahya'nın anıldığı 7 bayram vardır. doğumu, ölümü, şahitliği, isa'yı vaftiz edişi ve sonrası. aynı zamanda iki parmağı, kellesi ve birkaç yerde birden olduğu iddia edilen mezarı vardır. önemli biridir yani.
matta'da ise yahya'nın ağzından söylenen şöyle bir ayet vardır "ben sizi suyla vaftiz ediyorum, benden sonra gelen isa ateşle vaftiz edecektir ve ben onun ayağındaki çarığı bile olamam."
aynı şekilde islamiyette de önemli bi figürdür. on ayette adı geçer.
"o, mihrapta kıyama durmuş namaz kılarken, melekler ona seslendi: “şüphesiz ki allah, seni yahya ile müjdeliyor. o, allah’ın kelimesini(isa’yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden olan bir nebidir.”"
yahya'nın ölümü yahudilerin elinden olur. dönemin yahudi kralı hirodes antipa, yahya'nın sıradan bir ölümlü olduğunu(biraz da kıskançlıktan) göstermek için kellesinin koparılmasını emreder, yahya bu şekilde ölür.
devamını gör...
bir oturuşta okunacak kitap önerileri
mart menekşeleri
sarah jio
sarah jio
devamını gör...
ilk aşkınız çık gel dese gider misiniz sorunsalı
başlığı görünce önce ilk aşkım kimdi diye düşündüm. haliyle yaş oldu 38. bu yaşta mitolojik kazı zihinde zor oluyor. sonra ilk aşk kime denir diye düşündüm. neyse kervan yolda düzülür demişler. hem tartışayım hem yazayım.
30 yaşımdan önce seviştiğim her kadına aşık oluyordum. haliylen bilinen tabirle ilk aşkım da 19-20 yaşımda seviştiğim ilk kadındı. muhteşem güzellikte esmer bir dilberdi. avusturya'dan tatile gelmiş çok uzaktan da akrabaydık. (kuzen muzen değildik.) yaz bitince viyana'ya döndü. vize için çok uğraştım vermediler. avusturya başbakanına mektup yazmışlığım var bu hususta. heider diye faşistin tekiydi o zamanın avusturya başbakanı. skne takmadı haliylen beni.
2-3 ay geçtikten sonra en iyi arkadaşımla seviştik. (kadındı) harika anlaştığın insanla sevişince her şey daha güzel olur sanıyorsunuz. öyle olmuyor. gerçekten de arkadaşlık marstansa, manitalık venüs'ten. o kadar uzak gezegenlerden kopmuş gibi. ama sonrasında aşk acısı çekmeme mani olmadı bu durum. 20 yaşımdaydım. ve onu çıplak görmüştüm dostum. aşık olacağım tabii. bir çok arkadaşım daha pipisiyle oynuyordu.
30 yaşıma gelene kadar sayısız güzel ve iyi kadınla birlikte oldum. seviştiğim her kadına aşık olma geleneğim sürdü. 30 yaşımda daha önce hiç bir kadına benzemeyen bir insanla tanıştım. hayatımın en güzel 3 senesini geçirdim. ayrıldıktan sonra 1.5 yıl acı çektim. bir daha beni hiç bir insan bu kadar güzel sevemez korkuları yaşıyordum. evet aşk acısının çok büyük bir bölümü korkudan başka bir şey değildir. ilk aşkımın o harika kadın olduğundan da emindim. fakat sonrasında şunu da anladım ki ilk aşk tabiriyle, hayatımızın erkeği/ kadını denen durumlar da farklı şeylermiş.
sonrasında hayatımın kadını dediğim insandan bile kat be kat fazla beni seven bir insanla tanıştım. dünyada yaşanmış en mutlu ve güzel bir seneyi bana nasip etti tanrılar. ama o da bitti işte.
ilk aşk olayının kısa tarihini yazdım. bir nevi aşk resmi geçitime tahamül ettiğiniz için teşekkür ederim. orhan veli kadar iyi de anlatamadım elbette.
aşk acısı çeken arkadaşlara seslenmek isterim. çekmeyin. çekilecek dert değil. bu tavsiyem elbette bir işinize yaramayacak. ama korkmamaya çalışın. emin olun bu evrende her güzellikten daha daha güzeli mevcuttur. ama işte bazen güzelliği de kötülüğü de yönetmeyi bilmiyoruz.
mutlu aşk var mı? elbette var. defalarca yaşadım. sonsuz aşk var mı? olduğunu seziyorum. ve ben sezgilerimde asla yanılmam. 99 yaşımda da olsam sonsuz aşkı arayacağım. büyük bir güç ve çabayla bunu aramanın ilginç tadı için bile 100 yaşa kadar yaşamaya değer.
30 yaşımdan önce seviştiğim her kadına aşık oluyordum. haliylen bilinen tabirle ilk aşkım da 19-20 yaşımda seviştiğim ilk kadındı. muhteşem güzellikte esmer bir dilberdi. avusturya'dan tatile gelmiş çok uzaktan da akrabaydık. (kuzen muzen değildik.) yaz bitince viyana'ya döndü. vize için çok uğraştım vermediler. avusturya başbakanına mektup yazmışlığım var bu hususta. heider diye faşistin tekiydi o zamanın avusturya başbakanı. skne takmadı haliylen beni.
2-3 ay geçtikten sonra en iyi arkadaşımla seviştik. (kadındı) harika anlaştığın insanla sevişince her şey daha güzel olur sanıyorsunuz. öyle olmuyor. gerçekten de arkadaşlık marstansa, manitalık venüs'ten. o kadar uzak gezegenlerden kopmuş gibi. ama sonrasında aşk acısı çekmeme mani olmadı bu durum. 20 yaşımdaydım. ve onu çıplak görmüştüm dostum. aşık olacağım tabii. bir çok arkadaşım daha pipisiyle oynuyordu.
30 yaşıma gelene kadar sayısız güzel ve iyi kadınla birlikte oldum. seviştiğim her kadına aşık olma geleneğim sürdü. 30 yaşımda daha önce hiç bir kadına benzemeyen bir insanla tanıştım. hayatımın en güzel 3 senesini geçirdim. ayrıldıktan sonra 1.5 yıl acı çektim. bir daha beni hiç bir insan bu kadar güzel sevemez korkuları yaşıyordum. evet aşk acısının çok büyük bir bölümü korkudan başka bir şey değildir. ilk aşkımın o harika kadın olduğundan da emindim. fakat sonrasında şunu da anladım ki ilk aşk tabiriyle, hayatımızın erkeği/ kadını denen durumlar da farklı şeylermiş.
sonrasında hayatımın kadını dediğim insandan bile kat be kat fazla beni seven bir insanla tanıştım. dünyada yaşanmış en mutlu ve güzel bir seneyi bana nasip etti tanrılar. ama o da bitti işte.
ilk aşk olayının kısa tarihini yazdım. bir nevi aşk resmi geçitime tahamül ettiğiniz için teşekkür ederim. orhan veli kadar iyi de anlatamadım elbette.
aşk acısı çeken arkadaşlara seslenmek isterim. çekmeyin. çekilecek dert değil. bu tavsiyem elbette bir işinize yaramayacak. ama korkmamaya çalışın. emin olun bu evrende her güzellikten daha daha güzeli mevcuttur. ama işte bazen güzelliği de kötülüğü de yönetmeyi bilmiyoruz.
mutlu aşk var mı? elbette var. defalarca yaşadım. sonsuz aşk var mı? olduğunu seziyorum. ve ben sezgilerimde asla yanılmam. 99 yaşımda da olsam sonsuz aşkı arayacağım. büyük bir güç ve çabayla bunu aramanın ilginç tadı için bile 100 yaşa kadar yaşamaya değer.
devamını gör...
rint
farsça kökenli kelimedir. rind olarakta bilinmektedir. dünyevi olan her şeyi boşveren, yaşanan her durumu kendi içinde sorgulayan kendi iç dünyasında karar veren kalp gözü ile gören, gönül eri olan kişilerdir.
devamını gör...
sabah aç karnına tatlı yemek
kendinize yapabilceğiniz en tatlı kötülüktür.tavsiye edilmez güne şekerli,tereyağlı,hamurlu şeylerle başlamak gün içinde sizi olumsuz etkiler.
devamını gör...
çin'de çiftlere izin verilen çocuk sayısının yükseltilmesi
ele geçirdiğimiz ucuz işçi üstünlüğünü kırmak içindir. ah çin ahh! alamanyadan sonra sende mi gısgançlık grizlerine girdin!
devamını gör...

