ya kızım beni deli etme ben aradığımda o telefon açılacak diyen erkek
kadını kendince kontrol altında tutma, sınırlama, güvensizlik ve paranoyaklık hali gün geçtikçe şiddetlenecek olan erkektir.
telefon pek kullanmayan benim bir dönemimi böyle bir erkekle geçirmişliğim var. o telefon genelde yanımda olmadığından ona göre vaktinde açılmıyordu. bi kavgadan sonra tamam telefonu herkes gibi yanımda tutmaya alişamıyorum deyip telefon kullanmaktan vazgeçmişliğim vardı. gerçekten blöf yapmamıştım ama üç gün sonra geri adım atıp telefonu kavga konusu yapmayacağını söylemişti. evet yapmadı ama başka başka şeyler çıktı. sonuç olarak zararlardır, uzak durulması gerekir.
telefon pek kullanmayan benim bir dönemimi böyle bir erkekle geçirmişliğim var. o telefon genelde yanımda olmadığından ona göre vaktinde açılmıyordu. bi kavgadan sonra tamam telefonu herkes gibi yanımda tutmaya alişamıyorum deyip telefon kullanmaktan vazgeçmişliğim vardı. gerçekten blöf yapmamıştım ama üç gün sonra geri adım atıp telefonu kavga konusu yapmayacağını söylemişti. evet yapmadı ama başka başka şeyler çıktı. sonuç olarak zararlardır, uzak durulması gerekir.
devamını gör...
doktorlara gösterilen saygının esas nedeni
olmayan şeydir. olsaydı haberlerde dövülen doktorlar görmezdik ya da korona döneminde tüm gün çalışan doktorlar için 'işin bu' deyip bir teşekkürü çok gören insanlar çoğunlukta olmazdı.
devamını gör...
cumhuriyeti 1921 anayasası ruhuyla taçlandıracağız
bunlar ilk seçildikleri zaman da, msp gömleğini çıkarmışlardı, her insan değişir bizde üstümüzde ki gömleği çıkardık değiştik demişti.
çıkardığı gömlek milli görüş gömleği idi.
çıkardığı gömlek milli görüş gömleği idi.
devamını gör...
yabancı yazarlar türkiye'de yaşasa yazacağı kitaplar
goethe - genç werther’in gacıları.
devamını gör...
pame radyo yayını
bende artık bir bağımlılık olan radyo yayını. üç dal sigaramla karşılıklı bakışıyoruz her pazar. başlarda yak bizi abi diyorlardı, artık alıştılar. bi dal heyecanla başlangıç anonsuna, bi dal ‘amma ne yayın be’ diye dalıp giderken, bi dal ‘ulan ne ara bitti’ diye içlenerek. müptelasıyız, bekliyoruz.*
devamını gör...
maruz kalındığında insanı pamuk şekere çeviren eylemler
lisede kafanı sıraya koyunca yakın arkadaşın sırtına montunu örtmesi.
devamını gör...
mikroplastikler
plastik hayatımızı kolaylaştıran hem hafif hem de maliyeti düşük bir malzemedir.
fakat hepimiz biliyoruz ki kullandıktan sonra yok edilmez veya geri dönüştürülemezse doğada uzun süre yok olamıyor ve doğayı kirletiyor. bunun sonucunda da parçalanıp başka bir sorun olan mikroplastiklere dönüşüyor.
nedir bu mikroplastikler?
mikroplastikler, 5 mm'en daha küçük olan ve çevrede kirliliğe sebep olan, çoğunlukla petrol türevli olup suda çözünmeyen, düzgün şekilli veya şekilsiz polimerik parçacıklara verilen isimdir 1 mikrondan küçük plastik parçacıklarına ise nanoplastikler denir.
https://i.hizliresim.com/bt8oc64.jpg
e tabii çevreye bırakılan bu mikroplastikler de balık ve kabuklu deniz canlıları da dahil olmak üzere pek çok canlının vücudunda birikebiliyor ve besin zinciri yoluyla bizler dahil olmak üzere diğer canlılara geçebiliyor.
mikroplastikler yıllar geçtikçe büyük bir sorun haline geldi. [[alıntı]]
farklı şekillerde ve büyüklüklerdeki polipropilen, polietilen ve polistiren gibi plastik türleri de mikroplastikler kapsamına giriyor. aslında mikroplastikler ortaya çıkış kaynağına göre 1 ve ikincil olarak sınıflandırılıyor. eğer çevreye mikroplastik olarak saldılarsa birincil, çevrede mikroplastik büyüklüğünde parçalandılarsa ikincil olarak adlandırılıyorlar.

üretilen tüm plastiklerin yaklaşık %2 ila %5'i okyanuslarda son buluyor. bazıları mikroplastik formunda. ürünlere kasıtlı eklenen mikroplastikler ise denize ulaşan tüm plastiklerin nispeten küçük bir ortamını oluşturuyor.
mikroplastikler her yerde!! içimizdeler.. üzücü bir durum ama gerçek bu. ödediğimiz bedel diyebiliriz. doğayı kirlettiğimiz her şey bize geri dönüyor ve sonumuz oluyor.
deniz tuzunda mikroplastiklere rastlanıyor. araştırmalar sonucu da dünyada kullanılan sofra tuzu markalarının %90'ında mikroplastik tespit ediliyor.
denizleri ve gölleri kirleten mikroplastiklerin toplanması hayli zor. sucul canlılar için ciddi bir tehdit olarak görülen mikroplastiklerin besin zincirine geçmesi ve su kaynaklarını kirletmesi, mikroplastiklerin insan sağlığı için de bir tehlike olabileceği konusundaki endişeleri gündeme getiriyor. mikroplastiklerin besin zincirine dahil olması konusunda yapılan bir araştırmaya göre, bunda sivrisineklerin payı büyük. sivrisinekler ve yusufçuklar gibi birçok böcek jüvenil (yavru) dönemlerini suda geçirip yetişkin olduklarında karasal ortama geçiyor. mikro plastik atıklar ile kirlenmiş sularda gelişen böcek larvalarını vücutlarında bu atıklar birikiyor ve yetişkin olduklarında da vücutlarında kalmaya devam ediyor. bu böceklerin karada yaşayan hayvanlar tarafından yenmesi ise mikro plastik kirliliği sorununu yayılması anlamına geliyor.
ee sivrisineklerde de mikroplastik tespit edildiğine göre su canlılarında olduğu gibi diğer canlılarda da mikroplastik bulunması kaçınılmaz bir ihtimaldir.

soluduğumuz havada, yemekte kullandığımız tuzda, içimizde.. plastikler her yerde. küresel bir sorun. mikroplastiğe ne kadar maruz kaldığımıza dair bir bilgi yetersizliği olduğundan dolayı insanlar üzerindeki etkileri tam olarak bilinmiyor.
mikroplastiklerin çoğu sindirim sistemini herhangi bir zarar vermeden geçecek kadar küçük ancak hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalara göre mikroplastiklerin vücutta diğer hormonları bozan bisfenol a (bpa) ve başka toksik maddeleri tutma ve vücudun diğer bölümlerine taşıma kapasitesi var. bu da bağışıklık sisteminin işlevini bozma, büyümede ve üremede sorunlara yol açma riskini akla getirebiliyor.
çevre kirliliği ve insan sağlığı ile ilgili endişelerden dolayı, avrupa birliği'ne üye bazı ülkelerde, kozmetik ve temizlik ürünleri gibi mamüllerde mikroplastiklerin kasıtlı kullanımı ile ilgili ulusal yasaklar yürürlüğe girmiştir.
mikroplastikler doğaya ve besin zincirine çok farklı yollarla giriyor bazı ülkelerde mikroplastiklerin belirli ürünlere kasıtlı olarak eklenmesine kısıtlamalar getirirse de henüz tüm dünyada uygulanan geçerli koruyucu önlemler alınmış görünmüyor. bunların hepsinin sonucunda bilim insanlarından beklenen, mikroplastiklerin etkilerinin yanı sıra doğayı ve besin zincirine giriş yollarının araştırılması ve bu konuda alınması gereken önlemlerin belirleneceği çalışmaların yapılması.
kaynak: 1
2) tübitak bilim ve teknik dergisi 2018 aralık* sayısı syf 12-19. yazan: dr. özlem ak.
devamını gör...
yazarların hayatlarını devam ettirme motivasyonları
şu kitabı da bitireyim.
devamını gör...
hakeme küfretmek
hikayenin kahramanı erman toroğlu. kırıkkale'de maç yönetirken tribünden kendisine :
abdülhamit'in saz heyeti ananı boğaz köprüsünün ortasında şaapsın diye küfredilince maçı durdurmuş ve tribüne çıkıp sormuş :
"niye abdülhamit'in saz heyeti?"
36 kişiler de ondan
" niye boğaz köprüsünün ortasında?
her kıtadan duyulsun diye.
abdülhamit'in saz heyeti ananı boğaz köprüsünün ortasında şaapsın diye küfredilince maçı durdurmuş ve tribüne çıkıp sormuş :
"niye abdülhamit'in saz heyeti?"
36 kişiler de ondan
" niye boğaz köprüsünün ortasında?
her kıtadan duyulsun diye.
devamını gör...
ilk başta sevilmeyip zamanla alışılan şeyler
kereviz
kabak tatlısı
pırasa
kediler
rakı
yalnızlık
etrafta olan biten acayip ve etik olmayan her şey.
kabak tatlısı
pırasa
kediler
rakı
yalnızlık
etrafta olan biten acayip ve etik olmayan her şey.
devamını gör...
beyin şartlandırması
en basit tanımıyla beynimizi herhangi bir şeye ikna etmek demektir.
beyin ikna olana dek davranış tekrarlanır.
--- alıntı ---
beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır ve her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.
pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsaysak, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki; bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.
--- alıntı ---
--! spoiler !--
idama mahkum edilmiş bir hükümlüye deney yapılmak üzere geniş bir alana getiriliyor. koluna bir serum takılıyor ve serum 3 renge bölünüyor. sarı, kırmızı ve yeşil olmak üzere. adama deniliyor ki; "sarıya gelince soluğun daralacak, yeşile gelince felç geçireceksin, kırmızıya gelince öleceksin." dedikleri gibi oluyor fakat adamların zehirli dedikleri su aslında gıda boyasıyla renklendirilmiş su çıkıyor.
--! spoiler !--
--! spoiler !--
et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor.
işçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.
biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor.
kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor.
fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş.
ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.
kısacası beyninizi olumlu şeylere kanalize edin.
--! spoiler !--
beyin ikna olana dek davranış tekrarlanır.
--- alıntı ---
beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır ve her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır.
pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsaysak, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki; bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.
--- alıntı ---
--! spoiler !--
idama mahkum edilmiş bir hükümlüye deney yapılmak üzere geniş bir alana getiriliyor. koluna bir serum takılıyor ve serum 3 renge bölünüyor. sarı, kırmızı ve yeşil olmak üzere. adama deniliyor ki; "sarıya gelince soluğun daralacak, yeşile gelince felç geçireceksin, kırmızıya gelince öleceksin." dedikleri gibi oluyor fakat adamların zehirli dedikleri su aslında gıda boyasıyla renklendirilmiş su çıkıyor.
--! spoiler !--
--! spoiler !--
et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor.
işçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor.
biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor.
kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor.
fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş.
ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.
kısacası beyninizi olumlu şeylere kanalize edin.
--! spoiler !--
devamını gör...
popülaritesini hak eden filmler
imdb ye göre de esaretin bedeli. (the shawshank redemption) .
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
seni çok özlediğimi taaa sabahtan kalma bayat kahveden bir yudum alınca hatırladım....*
devamını gör...
tuba büyüküstün
#368052 numaralı girdiyi okuduktan sonra, bana tiyatro camiasını düşündüren habere konu olan oyuncu.
bir yanda pandemi sebebiyle geçim sıkıntısı yaşayan tiyatro emekçileri, diğer yanda bölüm başına 200 bin lira gibi astronomik bir ücretle sözleşme imzalayan oyuncular.
türkiye'nin özeti niteliğinde bir haber gerçekten.
bir yanda pandemi sebebiyle geçim sıkıntısı yaşayan tiyatro emekçileri, diğer yanda bölüm başına 200 bin lira gibi astronomik bir ücretle sözleşme imzalayan oyuncular.
türkiye'nin özeti niteliğinde bir haber gerçekten.
devamını gör...
insan evladı
iyi bir ailenin, iyi yetişmiş ve iyi bir eğitim almış çocuğudur.
devamını gör...
ilham getiren şeyler
bir duygunun diğerlerinden daha belirgin hissedilmesi.
tüm düşüncelerin arasında bir tanesi parlayıverir. kafa karışıklığını ortadan kaldırır. her ne yapacaksanız, ne için ilhama ihtiyaç duyuyorsanız yolunuzu çizer.
ruhunuzu yoran hisler daha keskindir hatta. karanlıkmış gibi düşünülse de en çok onlar parlar. kalıcı değildir yalnızca. böylesi de daha iyidir.
hissetmeyi sevdiğimiz duygular ise biraz daha zorlar. sebebi yeterince güçlü olmaması değildir. kalabalık duygular olmasıdır. hangisinin en çok parladığını anlamak biraz zaman alır. işte bu noktada ilhamı bulabilmek için hislerin kaynağına ulaşmak gerekir.
tüm düşüncelerin arasında bir tanesi parlayıverir. kafa karışıklığını ortadan kaldırır. her ne yapacaksanız, ne için ilhama ihtiyaç duyuyorsanız yolunuzu çizer.
ruhunuzu yoran hisler daha keskindir hatta. karanlıkmış gibi düşünülse de en çok onlar parlar. kalıcı değildir yalnızca. böylesi de daha iyidir.
hissetmeyi sevdiğimiz duygular ise biraz daha zorlar. sebebi yeterince güçlü olmaması değildir. kalabalık duygular olmasıdır. hangisinin en çok parladığını anlamak biraz zaman alır. işte bu noktada ilhamı bulabilmek için hislerin kaynağına ulaşmak gerekir.
devamını gör...
okuduğun bir kitabı pudra şekerine uyarla
veronika pudra şekeri istiyor.
devamını gör...
karl marx'ın eşine yazdığı mektup
"yürekten sevdiğim,
sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.
kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olunca her şey ayırt edilmeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlarmış. küçük tedirginlikler onlara yola açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. yan yanalık dolayasıyla sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyümesine yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. aşkımda öyle...
zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: o, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve çzel izlenimlerimde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. ama aşk feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil, sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor...
dünyada çok dişi var, kimileri de çok güzel ama ben, her bir hattı, hatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim? senin tatlı çehrene sonu gelmez acılarımı, yeri doldurulmaz kayıplarımı bile okuyabilir ve senin tatlı yüzünü öptüğümde acıyı öperim.
hoşçakal canım. seni ve çocukları binlerce kere öperim.
senin, karl
manchester, 21 haziran 1865"
sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.
kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olunca her şey ayırt edilmeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlarmış. küçük tedirginlikler onlara yola açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. yan yanalık dolayasıyla sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyümesine yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. aşkımda öyle...
zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: o, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve çzel izlenimlerimde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. ama aşk feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil, sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor...
dünyada çok dişi var, kimileri de çok güzel ama ben, her bir hattı, hatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim? senin tatlı çehrene sonu gelmez acılarımı, yeri doldurulmaz kayıplarımı bile okuyabilir ve senin tatlı yüzünü öptüğümde acıyı öperim.
hoşçakal canım. seni ve çocukları binlerce kere öperim.
senin, karl
manchester, 21 haziran 1865"
devamını gör...
tek başına mutlu olabilen insan
kafası rahat insandır. ne kadar az insan o kadar az sorun; tek başına sıfır sorun.
devamını gör...
geç gelen özür
geç gelen adalet gibidir.
devamını gör...