lgbt
hastalık olduğunu düşünenler veya topluma zararlı olduğunu düşünenlere sorsak hümanist, özgürlükçü ve aydın olduğunu söyleyeceklerdir muhtemelen. sizin bakış açınız örneğin köpekleri sevmediği için miyavlamalarını istemek gibi bir şeydir. şimdi biz filmlerden izleyince yuh zencilere ne zulmetmişler veya yahudiler neler çekmiş diyoruz ya, ileride de bizim torunlarımız bizim lgbt’ye bakış açımız için de aynı şeyleri düşünecekler.
devamını gör...
alexandria safe zone

alexandria güvenli bölgesi: the walking dead evreninde yer alan bir insan yerleşkesi. kısaca alexandria da denir. türkçe tam karşılığı iskenderiye'dir.
zenginler için akıllı evlerin olduğu bir site olarak inşa edilmişken kıyametten sonra izole lokasyonundan ötürü hayatta kalan insanların sığınağı olmuştur. başkan deanna döneminde doğru düzgün zombi bile görmemiş yerken rick döneminde başına gelmeyen kalmıyor: bir wolf baskını, iki zombi istilası, bir kurtarıcı saldırısı ve bombardımanı, son olarak da fısıldayanların devasa zombi ordularının saldırısı. fısıldayanların saldırısından sonra tamamen yok olmuştur.
devamını gör...
beğeniyi kimin verdiği belli olmasın kampanyası
-yazarlar sözlüğe sırayla yazsınlar, yazarlara bankalardaki gibi numaralar verilsin ve sırası gelen yazsın.
devamını gör...
d&r
daha önce idefix ile girdiğim girdi #1129894
idefix'ten umudu kesip, 15 temmuzda d&r den aynı kitap ve dergileri sipariş verdim.
elime bugün geçti. bugün 28 temmuz...
gerçekten maşallah dediğimiz üç gün yaşamıyor.
bir kitap ellerinde olmadığından gönderilmedi.
bitti mi? hayır... aylık dergi sipariş verdim national geograpic, atlas gibi.. onların yeni sayısı çıkacak iki gün sonra...
bitti mi? hayır...
şu dergiden sipariş verdim.

bana gönderdikleri dergi şu:

peki diyeceksiniz ki; '' yav kardeşim neden iki tane satranç dergisi var?''
çünkü vücudumuzu tanıyalım dergisini bir kerede idefix'ten sipariş etme gafletinde bulundum.
onlarda bana satranç dergisi gönderdi....
ne dyeyim?, ne yapayım sevgili dostlar?
idefix'ten umudu kesip, 15 temmuzda d&r den aynı kitap ve dergileri sipariş verdim.
elime bugün geçti. bugün 28 temmuz...
gerçekten maşallah dediğimiz üç gün yaşamıyor.
bir kitap ellerinde olmadığından gönderilmedi.
bitti mi? hayır... aylık dergi sipariş verdim national geograpic, atlas gibi.. onların yeni sayısı çıkacak iki gün sonra...
bitti mi? hayır...
şu dergiden sipariş verdim.

bana gönderdikleri dergi şu:

peki diyeceksiniz ki; '' yav kardeşim neden iki tane satranç dergisi var?''
çünkü vücudumuzu tanıyalım dergisini bir kerede idefix'ten sipariş etme gafletinde bulundum.
onlarda bana satranç dergisi gönderdi....
ne dyeyim?, ne yapayım sevgili dostlar?
devamını gör...
anında moralinizi bozabilecek şeyler
dolmuşu kaçırmak.
kesin geç kalacağım hissi gelir anında.
hemen moralim bozulur. hatta hiçbir şey yapmadan direkt eve geçmek isterim. tüm hevesim kaçar.
kesin geç kalacağım hissi gelir anında.
hemen moralim bozulur. hatta hiçbir şey yapmadan direkt eve geçmek isterim. tüm hevesim kaçar.
devamını gör...
boşanma aşamasındaki eşini öldüren adamın tezahüratla karşılanması
şimdi ben buna nasıl küfürsüz tanım yazayım. “bu memlekette gezdirmem kimseyi rahat ol sen” demiş. doğru da demiş. seni, dışarı salıp rahat rahat insan öldürmene fırsat veren sisteme benim isyanım.
türkiye'de, insan öldürmenin ne kadar basit olduğunu gösteren haber.
türkiye'de, insan öldürmenin ne kadar basit olduğunu gösteren haber.
devamını gör...
beğeni butonu
ancak hala bazı yazarların butonları üzerinde akrep olduğu hissini yaşatan butondur.
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük. bugün evden işe poğaça getiren birtakımlarinin varoş dediği kadınlardan oldum. pek güzel yapmışım. bu yazi löp löp yani löpölöp * olmadan bitirmeyi kendime, güzel bir gün geçirmenizi de size temenni ederim.
devamını gör...
mutlu olma yolunda en büyük engel
insanın kendisidir. insan kendinin hem en büyük desteği hem de en büyük engelidir maalesef.
devamını gör...
ali ismail korkmaz
bugün ölüm yıldönümü olan canım abim. katillerini biliyoruz ve onlar bu dünyadan silinip gidecekler senin ise yaşın hep 19 düşlerinde özgür dünya olacak.
devamını gör...
kendi saçını kesmek
6 yaşında kendime kakül kesmemle başlayan hala da devam ettiğim olaydır
devamını gör...
heinrich heine
heine ile yollarımız bonn üniversitesindeyken kesişmişti. çok ateşli zamanlardı. kargaşa tavan yapmıştı. zeki, nazik ve duyarlı bir adamdı. tüm o siyasi kargaşanın içerisinde aşk acısı çekmeyi ihmal etmiyordu. monarşik psikopatların gözü üzerimizdeydi. hani özgürlük türküleri falan çığırıyoruz biz o dönemlerde ama tüm bunlara rağmen iki kadeh yuvarladığında ''ah amalie güzel amelie'' demeyi hiç ihmal etmedi. tabi bu iç dökümlerinde içkinin etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. doğrusunu söylemek gerekirse benim kadar iyi içemiyordu. genellikle üçüncü kadehten sonra biraz sapıtma eğilimleri gösteriyordu. lakin o kadar kusur kadı kızında da olur.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
devamını gör...
summer queen
profilim gerçek. benim fotoğrafım. teşekkür ediyorum.*
devamını gör...
küçükken inandığımız yalanlar
leyleklerin bebek getirdiği.
devamını gör...
keşke gerçek olsa denilen şeyler
okuldan mezun olduğumuzda bize vaad edilen meslek hayatı.
devamını gör...
ülkeye hiçbir hayrı dokunmayacak meslek grupları
(bkz: influencer)
devamını gör...
dış görünüşünü beğendiğine ayrı beğenmediğine ayrı davranan insan
hiç sevmem, nefret ederim hatta.
beğendiği kişiye ballı ballı cümleler söylerken sizi beğenmediyse zoraki konuşur.
kapıları ardına kadar beğendiğine açarken size açtığı kapıyı bırakır şlak diye yüzünüze çarptırır.
dile geldiğinde ayhh dış görünüşe göre insan ayırmam ben diye konuşur ama ortama güzel bir kadın/erkek geldiğinde bu dediklerinden eser kalmaz.
çok sığ buluyorum böyle insancıkları.
neye açlar neden böyle davranıyorlar bilmiyorum.
beğendiği kişiye ballı ballı cümleler söylerken sizi beğenmediyse zoraki konuşur.
kapıları ardına kadar beğendiğine açarken size açtığı kapıyı bırakır şlak diye yüzünüze çarptırır.
dile geldiğinde ayhh dış görünüşe göre insan ayırmam ben diye konuşur ama ortama güzel bir kadın/erkek geldiğinde bu dediklerinden eser kalmaz.
çok sığ buluyorum böyle insancıkları.
neye açlar neden böyle davranıyorlar bilmiyorum.
devamını gör...
nil karaibrahimgil şarkılarından bir alıntı
hangi nil? anne nil , sporcu nil , şarkıcı nil, yoksa parayı aynı cingil ile reklamlardan götüren nil mi?
devamını gör...
bilim insanlarının şarkıcılar kadar değer görmemesi
maddi değerleri bilimin önünde tutan ve bilgiye değil her durumda elde edilecek yüksek menfaat edinmeye yönelik yaklaşımları olan toplum ve devletlerde sıkça rastlanan durumdur.
*
*
devamını gör...
yazarların küçükken söyleyemediği kelimeler
mutfak = muftak
biberon = müdevver diyordum alakasız bir şekilde. müdevver ne biber olur biboron olur da müdevver ne yani?
biberon = müdevver diyordum alakasız bir şekilde. müdevver ne biber olur biboron olur da müdevver ne yani?
devamını gör...