narsist kişilerle baş etme yolları
yoktur.* kendi istediği ölçüde kendini kullandırır. gün gelir sizi en değerli insan hissettirir. gün gelir yerin dibine de sokar. karşınızda stabil ve düzgün psikolojide bir insan olmadığını bilin. ancak çok zeki ve duygu kontrollü biri olmanız lazım narsist biriyle başa çıkabilmek için.
devamını gör...
günaydın sözlük
lan oğlum iyi geceler, hayırlı sahurlar ve günaydın mesajlarını peş peşe giriyorum sözlüğe. bence bizim hayatımı hiç iyi yerlere gitmiyor...
devamını gör...
haram geceler
nilüfer'in seslendirdiği 1992 yapımı muazzam parçadır.
devamını gör...
yükseklik fobisi
(bkz: akrofobi), yüksek yerlerden korkma durumudur fakat aslında fobi dediğimiz şey çok uç noktalarda yaşanan korkulardır. yükseklik birçok kişiyi rahatsız edebilir, bu durum fobiye dönüştüğünde ise kişi fiziksel ve duygusal olarak aşırı tepki gösterir. aşırı panik, ağlama, titreme, terleme, bayılma vb. gibi.
eğer akrofobi'nin nedeni travmatik bir olaya bağlıysa, terapi yöntemi ile bu aşırı korkuyu önlemek için güzel ve sağlıklı ilerlemeler kaydedilebilir.
eğer akrofobi'nin nedeni travmatik bir olaya bağlıysa, terapi yöntemi ile bu aşırı korkuyu önlemek için güzel ve sağlıklı ilerlemeler kaydedilebilir.
devamını gör...
babanın en iyi olduğu konu
aşırı sabırlı ve sakin.
yanında çalışan abiler babamın arabasını bir günlüğüne alıp kaza yaptılar. araba perte çıktı. babamdan tek bir homurdanma ya da sitem duymadım.
yanında çalışan abiler babamın arabasını bir günlüğüne alıp kaza yaptılar. araba perte çıktı. babamdan tek bir homurdanma ya da sitem duymadım.
devamını gör...
ben eşime kur yapamıyorum
30 yıl aynı yatağa girdiği adamdan dahi utanan o kadar çok anadolu kadını var ki yazık. bu durum ciddi bir toplumsal baskı sonucu ortaya çıkan problemdir. cinselliği bir tabu haline getiren, konuşulmasından araştırılmasından hele ki evlenmeden deneyimlenmesinden sakınılan toplumlarda ortaya çıkması normal olan bir diyalogtur.
devamını gör...
zaaf
düşkünlüktür. bir eşyaya, bir kişiye vb şeylere zaaf olabilir. ulu ortada söylememek gerekir. aksi takdirde yararlanılır.
devamını gör...
büyülü gerçekçilik
postmodern edebiyat kuramının merkezini oluşturan önemli akımlardan biridir.
en güzel tarifi çift yönlü bir ayna gibi gerçek ve gerçek olmayan dünyalar arasında bir kesişimdir.
nedir bu büyülü gerçekçilik diye kıvrandım bugün. ben farkına varmadan bir yerde bu akımı çağırıştırmış bir yazım. buzun ve ateşin kraliçesi kaşkolnikov hemen yakalamış. boş durur mu hiç? bilgi deryasını taştırıp fışkırttı üzerime.. bende biraz araştırıp, üzerine birkaç bir şey yazayım dedim.
bu akımda zaman sıralı değil, yer belirsiz fantastik unsurlar barındırır. büyüleyiciliği anlatımın sihirli olmasından gelir. mitler, efsaneler, masallar.. periler,cinler,hurafeler bu akımın işleyişinde kullanılan unsurlardır.
kitaplardan hüseyin rahmi gürpınar 'ın gulyabani adlı eseri -batıl inanç ve hurafe'nin saçmalığını anlatır- filmlerden yeşil yol the green mile resim sanatında, rob gonsalves: sihirli resimler 'in eserleri

(muazzam) örnek olarak gösterilebilinir.
gizem söz konusu olunca direkt çekiliyorum oraya. dikkatimi çekti bu akımda.
burada dikkat edilmesi gereken en önemli etken doğal olan ile doğaüstü olanı aktırırken şaşırtmadan kaynaştırılmasıdır. o büyüye kapılıp hissetmek çok önemli.
büyülü gerçekçiliğin en önemli eseri yüzyıllık yalnızlık olarak bilinir. o halde bu kitaptan bir alıntı bırakayım;
siz hangi gruptasınız? yıllar önce yaşadığı olumsuzlukları durmadan tekrarlayıp elindeki kartopunu kocaman bir çığa dönüştürerek içinde kaybolanlardan ve yanındakileri de sürükleyenlerden mi; yoksa kocaman bir kar kütlesini güneşin sıcaklığıyla eritip etrafına huzur verenlerden mi?
ve tabii ki böcek samsa'mızın hikayesi dönüşüm 'den bir alıntı;
gregor yine karanlıkta kalıyor ve sırtındaki yara adeta yeni oluşmuş gibi sızlıyordu .
odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada da yıllarca yalnız değil miydim
ben farkına varmadan büyülenmişim resmen. şimdi biraz daha çekileceğim bu konuya çünkü fantastik-gizem beni çağırıyor. yine fısıldadı kulağıma tuhaf gerçekler..
iyi geceler..
en güzel tarifi çift yönlü bir ayna gibi gerçek ve gerçek olmayan dünyalar arasında bir kesişimdir.
nedir bu büyülü gerçekçilik diye kıvrandım bugün. ben farkına varmadan bir yerde bu akımı çağırıştırmış bir yazım. buzun ve ateşin kraliçesi kaşkolnikov hemen yakalamış. boş durur mu hiç? bilgi deryasını taştırıp fışkırttı üzerime.. bende biraz araştırıp, üzerine birkaç bir şey yazayım dedim.
bu akımda zaman sıralı değil, yer belirsiz fantastik unsurlar barındırır. büyüleyiciliği anlatımın sihirli olmasından gelir. mitler, efsaneler, masallar.. periler,cinler,hurafeler bu akımın işleyişinde kullanılan unsurlardır.
kitaplardan hüseyin rahmi gürpınar 'ın gulyabani adlı eseri -batıl inanç ve hurafe'nin saçmalığını anlatır- filmlerden yeşil yol the green mile resim sanatında, rob gonsalves: sihirli resimler 'in eserleri

(muazzam) örnek olarak gösterilebilinir.
gizem söz konusu olunca direkt çekiliyorum oraya. dikkatimi çekti bu akımda.
burada dikkat edilmesi gereken en önemli etken doğal olan ile doğaüstü olanı aktırırken şaşırtmadan kaynaştırılmasıdır. o büyüye kapılıp hissetmek çok önemli.
büyülü gerçekçiliğin en önemli eseri yüzyıllık yalnızlık olarak bilinir. o halde bu kitaptan bir alıntı bırakayım;
siz hangi gruptasınız? yıllar önce yaşadığı olumsuzlukları durmadan tekrarlayıp elindeki kartopunu kocaman bir çığa dönüştürerek içinde kaybolanlardan ve yanındakileri de sürükleyenlerden mi; yoksa kocaman bir kar kütlesini güneşin sıcaklığıyla eritip etrafına huzur verenlerden mi?
ve tabii ki böcek samsa'mızın hikayesi dönüşüm 'den bir alıntı;
gregor yine karanlıkta kalıyor ve sırtındaki yara adeta yeni oluşmuş gibi sızlıyordu .
odamda günlerdir yalnızım, ziyanı yok dünyada da yıllarca yalnız değil miydim
ben farkına varmadan büyülenmişim resmen. şimdi biraz daha çekileceğim bu konuya çünkü fantastik-gizem beni çağırıyor. yine fısıldadı kulağıma tuhaf gerçekler..
iyi geceler..
devamını gör...
büyük suriyeli mitingi
gidin çölde oynayın.
misafir olarak geldikleri ülkede kendi kararlarını verebileceklerini sanıyorlar.
edit: haber asparagasta olsa geçerliliği sabit.
her an miting yapacaklarmış gibi grup halinde gezmelerine, mekanın sahibi gibi takılmalarına bir gönderme.
misafir olarak geldikleri ülkede kendi kararlarını verebileceklerini sanıyorlar.
edit: haber asparagasta olsa geçerliliği sabit.
her an miting yapacaklarmış gibi grup halinde gezmelerine, mekanın sahibi gibi takılmalarına bir gönderme.
devamını gör...
otorite yalakası tipler
vahim derecede gereksiz tiplerdir. hem yalamayı severler hem yalarken birilerini suçlarlar. uzak durulması gereken lüzumsuz insanlardır.
birilerini yalamak için bazı insanları şikayet etmek rahatsız etmek kötülemek gibi davranışlar sergilerler ve bunu yaparken hiç çekinmezler.
birilerini yalamak için bazı insanları şikayet etmek rahatsız etmek kötülemek gibi davranışlar sergilerler ve bunu yaparken hiç çekinmezler.
devamını gör...
aslen nerelisin terör örgütü
özellikle karşılarında bir izmirli gördüklerinde ne yapacaklarını şaşırıp hemen saldırıya geçen ve genelde orta yaş teyze ve amcalardan oluşan üyelere sahip örgüt.
ortak amaçları babannenin büyük dedelerine kadar memleket sorarak hah işte gördün mü izmirli değilsin'e getirip sizi izmirli olmadığınıza ikna etmektir.
ortak amaçları babannenin büyük dedelerine kadar memleket sorarak hah işte gördün mü izmirli değilsin'e getirip sizi izmirli olmadığınıza ikna etmektir.
devamını gör...
bir kitabın sizi ateist yapacağını bilseydiniz yine de okur muydunuz sorunsalı
bir kitapla ateist olunmaz tıpkı her dini kitap okuyanın inançlı olmayacağı gibi.
devamını gör...
arkadaşım şeytan
absürt komedi ve fantastik ögeler içeren türk sinema tarihinin en değerli yapımlarından birisidir. ana tema faust çıkışlı olmakla birlikte, senaryonun özellikle hiciv ve taşlama içeren kısmı hem mizahi hem de gayet özgün olması noktasında bu filmi önemli kılar. ali poyrazoğlu'nun şeytan rolündeki performansı da hayran kalınasıdır. ruhunu şeytana satan fatih karakterini ise mazhar alanson oynuyor. o da fena iş çıkarmamış diyebiliriz.
her türlü kötülüğün ihalesini şeytana yıkmaya alışmış olan insanoğlunun hali ve ahvali bu filmde inanılmaz güzel hicvediliyor. film, insanın nasıl şeytanlaştığını ve tabiri caizse şeytana pabucunu gerçekten nasıl ters giydirdiğini absürt mizah ögeleriyle o kadar güzel süslüyor ki, böylece hem gülmenizi sağlıyor hem de ciddi anlamda içinde bulunduğumuz dünyanın geldiği noktayı sorgulamanıza neden oluyor.
şeytan yeryüzüne müzisyen fatih için geliyor. bayağı bir zaman uğramamış. dünya da pek umurunda değil. takip etmemiş dünyadaki gelişmeleri. insanlığın geldiği noktadan haberi yok. eski ön kabulleri ile hareket ediyor ve meseleleri de bu şekilde çözmeye çalışıyor. tabi baltayı da böylece taşa vuruyor. filmin bir bölümünde şeytan fatihle birlikte, eskiden kendisine ruhunu satmış olan üç kafadarın yanına uğruyor. zaten zurnanın zırt dediği yer o kısım. bu üçlü artık ruha ihtiyaç duymadıklarını dile getiriyorlar orada. insanın ruhunu kaybettiğini ve artık hükümsüz olduğunu anlayan şeytan içinse dram bu noktadan sonra başlıyor. orada da özellikle bülent kayabaş'ın performansına parantez açmak lazım. cidden usta işi bir performans sergilemiş.
bu film insana şeytanın melek olduğunu yeniden hatırlatıyor. insanın ise gerçek şeytan olduğunu gözünüze gözünüze sokuyor. aynı zamanda kapitalist dünyanın insanı dönüştürdüğüne dair yaptığı göndermeler ise tam kıvamında. para, güç, sömürü şeytandan azade, insana uygun şeyler. bunun altını o kadar güzel çiziyor ki yemede yanında yat. netice de şeytan cennetten kovulmuş, babası ile arası limoni, bir nevi ebeveyn tarafından hayal kırıklığına uğratılmış. günahkarların ateşini harlıyor oluşu onu kötü yapar mı? bu görev onun isteği mi? yoksa kendisine tevdi edilen vazifeyi mi yapıyor? şeytan görev adamıdır arkadaşlar, kendisine verilen görevi yapmaktadır. ne eksik ne fazla! pir sultan abdal'ın söylediği gibi ''cehennem dediğin, dal odun yoktur, herkes ateşini kendi götürür.'' o yüzden cehenneme götüreceğiniz ateşlerin sorumlusu bizatihi sizsiniz. şeytan ise bu noktada mağdurdur. zaten boynuz kulağa geçmiş, insandan âlâ kötülük ehli mi var? burada frene basmak lazım yoksa yine konuyu dağıtacağım.
hah işte tüm bu ahval şerait içerisinde film tüm bu noktaları gayet güzel işliyor. sonu da muazzam. şeytanın hakkı şeytana, insanın hakkı da insana verilmiş oluyor. bu arada filmdeki ''doldum doldum'' adlı şarkıyı da çok severim arada mırıldanır, insanoğlunun gazabına uğrayan gariban şeytana da; "sıkma be canını arkadaşım şeytan." der geçerim * onu da şöyle iliştireyim;
sonuç olarak izlenesi bir filmdir. ha elbette çekim yılı biraz eski. görsel kalite bekleyen zevat topunu az ötede oynasın ve bu filmi izlemesin. oyunculuklar ve konuya odaklanabilecekler içinse seyir cümbüşü halinde geçecektir. haydi bana eyvallah!
her türlü kötülüğün ihalesini şeytana yıkmaya alışmış olan insanoğlunun hali ve ahvali bu filmde inanılmaz güzel hicvediliyor. film, insanın nasıl şeytanlaştığını ve tabiri caizse şeytana pabucunu gerçekten nasıl ters giydirdiğini absürt mizah ögeleriyle o kadar güzel süslüyor ki, böylece hem gülmenizi sağlıyor hem de ciddi anlamda içinde bulunduğumuz dünyanın geldiği noktayı sorgulamanıza neden oluyor.
şeytan yeryüzüne müzisyen fatih için geliyor. bayağı bir zaman uğramamış. dünya da pek umurunda değil. takip etmemiş dünyadaki gelişmeleri. insanlığın geldiği noktadan haberi yok. eski ön kabulleri ile hareket ediyor ve meseleleri de bu şekilde çözmeye çalışıyor. tabi baltayı da böylece taşa vuruyor. filmin bir bölümünde şeytan fatihle birlikte, eskiden kendisine ruhunu satmış olan üç kafadarın yanına uğruyor. zaten zurnanın zırt dediği yer o kısım. bu üçlü artık ruha ihtiyaç duymadıklarını dile getiriyorlar orada. insanın ruhunu kaybettiğini ve artık hükümsüz olduğunu anlayan şeytan içinse dram bu noktadan sonra başlıyor. orada da özellikle bülent kayabaş'ın performansına parantez açmak lazım. cidden usta işi bir performans sergilemiş.
bu film insana şeytanın melek olduğunu yeniden hatırlatıyor. insanın ise gerçek şeytan olduğunu gözünüze gözünüze sokuyor. aynı zamanda kapitalist dünyanın insanı dönüştürdüğüne dair yaptığı göndermeler ise tam kıvamında. para, güç, sömürü şeytandan azade, insana uygun şeyler. bunun altını o kadar güzel çiziyor ki yemede yanında yat. netice de şeytan cennetten kovulmuş, babası ile arası limoni, bir nevi ebeveyn tarafından hayal kırıklığına uğratılmış. günahkarların ateşini harlıyor oluşu onu kötü yapar mı? bu görev onun isteği mi? yoksa kendisine tevdi edilen vazifeyi mi yapıyor? şeytan görev adamıdır arkadaşlar, kendisine verilen görevi yapmaktadır. ne eksik ne fazla! pir sultan abdal'ın söylediği gibi ''cehennem dediğin, dal odun yoktur, herkes ateşini kendi götürür.'' o yüzden cehenneme götüreceğiniz ateşlerin sorumlusu bizatihi sizsiniz. şeytan ise bu noktada mağdurdur. zaten boynuz kulağa geçmiş, insandan âlâ kötülük ehli mi var? burada frene basmak lazım yoksa yine konuyu dağıtacağım.
hah işte tüm bu ahval şerait içerisinde film tüm bu noktaları gayet güzel işliyor. sonu da muazzam. şeytanın hakkı şeytana, insanın hakkı da insana verilmiş oluyor. bu arada filmdeki ''doldum doldum'' adlı şarkıyı da çok severim arada mırıldanır, insanoğlunun gazabına uğrayan gariban şeytana da; "sıkma be canını arkadaşım şeytan." der geçerim * onu da şöyle iliştireyim;
sonuç olarak izlenesi bir filmdir. ha elbette çekim yılı biraz eski. görsel kalite bekleyen zevat topunu az ötede oynasın ve bu filmi izlemesin. oyunculuklar ve konuya odaklanabilecekler içinse seyir cümbüşü halinde geçecektir. haydi bana eyvallah!
devamını gör...
kırgınlık ve kızgınlık arasındaki fark
sevgi kırgınlık, ego kızgınlık yaratır. ilişkilerde verici insanlar kırılan, alıcı insanlar ise kızan taraftır çoğunlukla. iki tarafta sakin kalma eğiliminde ve çabasındaysa, demek ki karşılıklı bir durum vardır. hadi yine iyisiniz seviliyorsunuzdur.*
şaka bir yana, kızgınlık zayıf ve olgunlaşmamış insan işidir.
şaka bir yana, kızgınlık zayıf ve olgunlaşmamış insan işidir.
devamını gör...
hayatın bir renk olsa olacağı renk
gokkusagi olurdu..
rengarenk..
rengarenk..
devamını gör...
sintigrafi
gama ışın taraması yoluyla hastalık teşhis etme yöntemi.
hastanın vücuduna enjeksiyon ya da ağız yoluyla, düşük miktarda radyoaktif madde verme yoluyla uygulanır. ardından gama ışın kameralarıyla hastalık şüphesi olan organın 2 veya 3 boyutlu görüntüsü çekilir. bu görüntü bilgisayar ortamında işlenir ve sonuca ulaşılır.
verilen radyoaktif madde nedeniyle, mecbur kalınmadıkça uygulanmaması gereken bir yöntemdir. fakat ağrısız ve acısız teşhis sağladığı için hasta adına olumlu yanı da vardır.
vücuda verilen madde, yarı ömür süresi düşük maddelerden seçilir ve birkaç gün ya da 1 ay içerisinde vücuttan atılır. idrar yoluyla sağlanan bu atılım süresi boyunca hastaya yaklaşılmaması tavsiye edilir. madde, belirli süre sonunda tamamen atıldığı için bilinen bir yan etkisi bulunmamaktadır.
hastanın vücuduna enjeksiyon ya da ağız yoluyla, düşük miktarda radyoaktif madde verme yoluyla uygulanır. ardından gama ışın kameralarıyla hastalık şüphesi olan organın 2 veya 3 boyutlu görüntüsü çekilir. bu görüntü bilgisayar ortamında işlenir ve sonuca ulaşılır.
verilen radyoaktif madde nedeniyle, mecbur kalınmadıkça uygulanmaması gereken bir yöntemdir. fakat ağrısız ve acısız teşhis sağladığı için hasta adına olumlu yanı da vardır.
vücuda verilen madde, yarı ömür süresi düşük maddelerden seçilir ve birkaç gün ya da 1 ay içerisinde vücuttan atılır. idrar yoluyla sağlanan bu atılım süresi boyunca hastaya yaklaşılmaması tavsiye edilir. madde, belirli süre sonunda tamamen atıldığı için bilinen bir yan etkisi bulunmamaktadır.
devamını gör...
ilgisizlik
sevmiyordur arkadaslar bunun baska aciklamasi yok yahu.
devamını gör...
hayvan çiftliği
george orwell'ın 1945'te yazdığı siyasal alegorik romanı. roman sovyet rusya'da sosyalizm adı altında dayatılan stalinizmin bir eleştirisidir.
hayvanlar artık emeklerini sömüren mr. jones (kapitalizmi ve/ve ya ekim devrimi'nde indirilen çar 2. nicholas'ı temsil eder) a karşı domuzlar liderliğinde isyan ederler (ekim/ bolşevik devrimi). yönetime daha zeki oldukları için domuzlar geçer (komunist parti liderlerini temsil eder). napoleon (stalin) ve snowball (trotsky)adındaki iki domuz yönetimin başındadır. tüm hayvanların eşit olacağı ve sadece kendileri için çalışacakları söylense de zamanla konulan kurallar tek tek manipülasyonlarla çiğnenmeye başlar. domuzlar insanlar gibi giyinmeye, insanlarla iş ortaklıkları yapmaya başlarlar. napoleon ve snowball arasında yel değirmeni inşaası (stalin ve trotsky'nin endüstriyelleşme hakkındaki zıt görüşleri) üzerine çıkan anlaşmazlıktan sonra napoleon köpeklerini (cheka, gizli sovyet polisi) snowball'un üzerine salarak onu çiftlikten yollar. fakat çiftlikte yaşanan her olumsuzlukta buna sebep olanın snowball olduğu şeklinde dedikodular düzenli olarak squealer (pravda, yandaş sovyet gazetesi) tarafından yayılır. hayvanlar defalarca kez yel değirmeni inşaa etmek zorunda bırakılır, domuzlar zenginleştikçe diğerleri daha da fakirler, iyice zorlanmaya başlarlar. çok çalışmaya kendini adamış at boxer (işçi sınıfı) bu uğurda canından olur. bu arada domuzlar artık insanlar gibi giyinmeye davranmaya başlamış, evde yaşamak yasak olduğu halde evde yaşamaya başlamışlar, insanlar gibi giyinmek yasak olduğu halde insanlar gibi giyinmeye başlamışlar ve hatta arka ayakları üzerinde insanlar gibi yürümeye başlamışlardır ki bu stalin yönetiminin kapitalizmden hiçbir farkı olmadığını göstermektedir. kurallarını yazdıkları duvardaki en temel kural "bütün hayvanlar eşittir" maddesi bile "bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşit" şeklinde değiştirilmiştir. napoleon'un mr. pilkington (britanya) ve mr. frederick (hitler) ile yaptığı iş görüşmeleri de anlamlıdır. keresteleri mr. pilkington'a satacakken son anda sürpriz şekilde mr. frederick'e satması sovyet rusya ve almanya arasındaki saldırmazlık paktını, mr frederick'in sahte para ödemesi de hitler'in bu pakta uymayarak sovyet rusya'ya saldırmasını temsil eder. romanın sonunda artık o ana kadar manipüle edilip kendi zihinlerini sorgulayan hayvanlar domuzlar ve insanlar arasında hiçbir fark olmadığını kesin olarak anlarlar.
hayvanlar artık emeklerini sömüren mr. jones (kapitalizmi ve/ve ya ekim devrimi'nde indirilen çar 2. nicholas'ı temsil eder) a karşı domuzlar liderliğinde isyan ederler (ekim/ bolşevik devrimi). yönetime daha zeki oldukları için domuzlar geçer (komunist parti liderlerini temsil eder). napoleon (stalin) ve snowball (trotsky)adındaki iki domuz yönetimin başındadır. tüm hayvanların eşit olacağı ve sadece kendileri için çalışacakları söylense de zamanla konulan kurallar tek tek manipülasyonlarla çiğnenmeye başlar. domuzlar insanlar gibi giyinmeye, insanlarla iş ortaklıkları yapmaya başlarlar. napoleon ve snowball arasında yel değirmeni inşaası (stalin ve trotsky'nin endüstriyelleşme hakkındaki zıt görüşleri) üzerine çıkan anlaşmazlıktan sonra napoleon köpeklerini (cheka, gizli sovyet polisi) snowball'un üzerine salarak onu çiftlikten yollar. fakat çiftlikte yaşanan her olumsuzlukta buna sebep olanın snowball olduğu şeklinde dedikodular düzenli olarak squealer (pravda, yandaş sovyet gazetesi) tarafından yayılır. hayvanlar defalarca kez yel değirmeni inşaa etmek zorunda bırakılır, domuzlar zenginleştikçe diğerleri daha da fakirler, iyice zorlanmaya başlarlar. çok çalışmaya kendini adamış at boxer (işçi sınıfı) bu uğurda canından olur. bu arada domuzlar artık insanlar gibi giyinmeye davranmaya başlamış, evde yaşamak yasak olduğu halde evde yaşamaya başlamışlar, insanlar gibi giyinmek yasak olduğu halde insanlar gibi giyinmeye başlamışlar ve hatta arka ayakları üzerinde insanlar gibi yürümeye başlamışlardır ki bu stalin yönetiminin kapitalizmden hiçbir farkı olmadığını göstermektedir. kurallarını yazdıkları duvardaki en temel kural "bütün hayvanlar eşittir" maddesi bile "bütün hayvanlar eşittir, bazıları daha eşit" şeklinde değiştirilmiştir. napoleon'un mr. pilkington (britanya) ve mr. frederick (hitler) ile yaptığı iş görüşmeleri de anlamlıdır. keresteleri mr. pilkington'a satacakken son anda sürpriz şekilde mr. frederick'e satması sovyet rusya ve almanya arasındaki saldırmazlık paktını, mr frederick'in sahte para ödemesi de hitler'in bu pakta uymayarak sovyet rusya'ya saldırmasını temsil eder. romanın sonunda artık o ana kadar manipüle edilip kendi zihinlerini sorgulayan hayvanlar domuzlar ve insanlar arasında hiçbir fark olmadığını kesin olarak anlarlar.
devamını gör...
kış savaşı
başlamadan önce robnaja adlı yazara çok teşekkür ederim bu yazıyı okuyabilmenizi sağladığı için.
30 kasım 1939 ile 13 mart 1940 arasındaki 3 aylık süre içinde finlandiya ve sovyetler arasında gerçekleşen oldukça kanlı bir savaştır. polonya'nın almanlar ve sovyetler arasında pay edilmesi ve sovyet baskısına dayanamayan baltık ülkelerinin ilhakından sonra sovyetler gözünü finlandiyaya dikmiş ve leningrad için ön savunma yapılabilecek alan oluşturmaya hemde finlandiya körfezindeki üstleri talep ederek finlandiya için ağır bir talepte bulunmuştur.
finlerin stalin'in talebini reddetmesi üzerine sınır çatışması olarak başlayan bu savaş mannerheim hattı üzerinde en şiddetli haline ulaşmıştır. bu hat zamanın en destansı hatlarından biridir her ne kadar uzun vadede sayıca tükenmek bilmeyen sovyetler karşısında çöksede dönemin eni olarak kabul edilen maginot hattı'na kıyasla çok daha başarılı olmuştur. ayrıca ileri safhalarda devam savaşı almanlar tarafından barbarossa harekatı sırasında leningrad kuşatmasında kullanılmıştır.
finler hava ve tank anlamında sovyetler ile aralarında uçurum olmasına rağmen tarihin şanlı direnişlerinden birine imza atarak tam anlamıyla sovyetler için kabus olmuşlardır. kendilerinden 4 kat daha fazla olan ve ekipman açısından üstün sovyetlere karşı gerilla taktikleri ile sürekli yıpratma operasyonları düzenliyen finler oldukça başarılı olmuş özellikle sovyet tanklarını ele geçirerek onlara kendi silahlarını tattırmışlardır lakin uzun vadede savunma hatlarının çökmesiyle iki taraf arasında antlaşma yapılmıştır. her ne kadar finler antlaşma ile karelia'yı kaybetseler de sovyetler için bedeli hesapladıklarından çok daha ağır olmuştur. farklı rakamlar söylense de ortalama 450 bin sovyet askerinin hayatını kaybettiği veya kaybolduğunu söyleyene bilir öte yandan finlerde 60 bin civarında kayıp vermiştir. savaş başı 40 tankı ve 100 avcı uçağı olan finlandiya ise yaklaşık 2000 tank ve 200 uçak ele geçirmeyi başarmıştır.
bu savaşın ön ünlü ismi ise fin hatlarından çıkan simo häyhä'dır, kendisi sovyet askerleri tarafından beyaz ölüm olarak adlandırılmış vatan sevdalısı bir finlandiyalıdır. mevzu bahis vatan olduğunda bir insanın neler yapabileceğini tüm dünyaya göstermiştir. yerini belli ettiği için silahına dürbün takmayan ve atış öncesi nefesi gözükmesin diye ağzına bir avuç kar dolduran bu adam resmi olarak 260 sovyet askerini öldürmeyi başarmıştır, kendi kişisel günlüğünde ise yaklaşık 500 kişiyi vurduğunu belirtmiştir.
öte yandan kış savaşından sonra hitler sovyetlerin askeri açıdan o kadar da korktuğu kadar güçlü olmadığını izlenimine kapılmıştır ki sonra olanlar malum tabi bunda stalin'in kendi kendine acaba bu ülkenin deneyimli komutanları nereye kayboldu diye sorarak aklını başına almasının etkisi olduğu da kaçınılmaz bir gerçek.
30 kasım 1939 ile 13 mart 1940 arasındaki 3 aylık süre içinde finlandiya ve sovyetler arasında gerçekleşen oldukça kanlı bir savaştır. polonya'nın almanlar ve sovyetler arasında pay edilmesi ve sovyet baskısına dayanamayan baltık ülkelerinin ilhakından sonra sovyetler gözünü finlandiyaya dikmiş ve leningrad için ön savunma yapılabilecek alan oluşturmaya hemde finlandiya körfezindeki üstleri talep ederek finlandiya için ağır bir talepte bulunmuştur.
finlerin stalin'in talebini reddetmesi üzerine sınır çatışması olarak başlayan bu savaş mannerheim hattı üzerinde en şiddetli haline ulaşmıştır. bu hat zamanın en destansı hatlarından biridir her ne kadar uzun vadede sayıca tükenmek bilmeyen sovyetler karşısında çöksede dönemin eni olarak kabul edilen maginot hattı'na kıyasla çok daha başarılı olmuştur. ayrıca ileri safhalarda devam savaşı almanlar tarafından barbarossa harekatı sırasında leningrad kuşatmasında kullanılmıştır.
finler hava ve tank anlamında sovyetler ile aralarında uçurum olmasına rağmen tarihin şanlı direnişlerinden birine imza atarak tam anlamıyla sovyetler için kabus olmuşlardır. kendilerinden 4 kat daha fazla olan ve ekipman açısından üstün sovyetlere karşı gerilla taktikleri ile sürekli yıpratma operasyonları düzenliyen finler oldukça başarılı olmuş özellikle sovyet tanklarını ele geçirerek onlara kendi silahlarını tattırmışlardır lakin uzun vadede savunma hatlarının çökmesiyle iki taraf arasında antlaşma yapılmıştır. her ne kadar finler antlaşma ile karelia'yı kaybetseler de sovyetler için bedeli hesapladıklarından çok daha ağır olmuştur. farklı rakamlar söylense de ortalama 450 bin sovyet askerinin hayatını kaybettiği veya kaybolduğunu söyleyene bilir öte yandan finlerde 60 bin civarında kayıp vermiştir. savaş başı 40 tankı ve 100 avcı uçağı olan finlandiya ise yaklaşık 2000 tank ve 200 uçak ele geçirmeyi başarmıştır.
bu savaşın ön ünlü ismi ise fin hatlarından çıkan simo häyhä'dır, kendisi sovyet askerleri tarafından beyaz ölüm olarak adlandırılmış vatan sevdalısı bir finlandiyalıdır. mevzu bahis vatan olduğunda bir insanın neler yapabileceğini tüm dünyaya göstermiştir. yerini belli ettiği için silahına dürbün takmayan ve atış öncesi nefesi gözükmesin diye ağzına bir avuç kar dolduran bu adam resmi olarak 260 sovyet askerini öldürmeyi başarmıştır, kendi kişisel günlüğünde ise yaklaşık 500 kişiyi vurduğunu belirtmiştir.
öte yandan kış savaşından sonra hitler sovyetlerin askeri açıdan o kadar da korktuğu kadar güçlü olmadığını izlenimine kapılmıştır ki sonra olanlar malum tabi bunda stalin'in kendi kendine acaba bu ülkenin deneyimli komutanları nereye kayboldu diye sorarak aklını başına almasının etkisi olduğu da kaçınılmaz bir gerçek.
devamını gör...
