harf devrimi
yıllar önce yazdığım bir öykünün adıdır.
savaş nasıl başladı hiç kimse bilmez ama rivayet odur ki; bir ilkokul öğretmeni, etrafını boş boş seyreden ve gözünü kapıdan ayırmayan küçük çocukların önünde tahtaya ilk olarak bir "a" harfi çizdiğinde cepheleşme ve savaş hazırlıkları beklenmedik bir şekilde başlamıştı.
ilk yazılan harf yandaşlarını toplayarak etrafına, güçlerinin farkına varmaları konusunda uyarmıştı. onlar güçlüydüler. onlarsız diğer harfler varlıklarını ispatlayamazlardı. çünkü kurallar gereği bir harfin kabul görmesi için anlaşılır bir biçimde bir sözcükte geçmesi gerekirdi. bunu yapabilenler ise sekiz kişiydiler ve diğerlerinden farklı olmalıydılar. kendi aralarında kurdukları küçük grup seçkin harflerden oluşuyordu. lider olarak a kendini seçtirmişti ardından da iki tane ulu seçilmişti. bunlardan biri o diğeri ise ö idi. yalnız o hem daha yükseklerde gözü olduğu için ve hem de tek başına bir sözcük hatta cümle bile olabildiği için daha baskın, daha gözü açık ve daha işini bilirdi. ö ise o’nun arkasında ezik büzük görünse de her an bir patlamaya neden olabilecek bir lav birikintisi gibiydi.
bu sekiz kişilik yöneten grubu arasında dalkavuklukta kimseye pabuç bırakmayan her an liderin peşinde dolaşan ve en az onun kadar etkili olan e geliyordu. her konuda a kadar bazen de daha fazla söz sahibiydi ama asla ön plana çıkmaz, asla göze batmazdı. grubun kirli işlerinde yardımcı olarak kullandıkları iki harfse ı ve i harfleriydi. bütün harfler kirli işlere ortak olurlardı ama ı ve i bu işten büyük bir zevk alırdı her türlü kirli sözcükte görülmek onlar için şandı, şerefti. ve figüranlar u ve ü. etliye sütlüye karışmayan her an gökyüzüne çevirdikleri başlarıyla gayet sofu olan, istemeyerek de olsa ve sofulukları gereği bu toplulukta bulunan bu ikili zaman zaman karanlık işlerde boy gösterirlerdi. e ve a ile birlikte bir tecavüz olayında adı geçen ü, sonradan yine e ile birlikte bir rüşvet çetesine yardım ve yataklıkla suçlanmıştı. bu iki durum birliğin adını iyiden iyiye kirletse de güçleri ölçüsünde masumdular. onları suçlayacak kendilerinden daha güçlü birileri çıkana kadar da öyle kalacaklardı. grubun bilgeleri ise o ve ö adında iki kocaydı. bunlar göbeklerinin büyüklüğü ölçüsünde bilge ve her an her yöne kayabilecek kadar kaypak olmalarıyla tanınıyorlardı. bu özellikler de grupta etkin olmaları için yeterliydi.
grup üyelerinin bembeyaz bir ovada toplandıkları gün a ufak işlerle uğraşmanın onlara bir şey kazandırmayacağını, artık çok daha önemli işlerle girişmenin zamanının geldiğini iletti. herkes dinliyordu, bir şeyler geçmekteydi akıllarından. sofular dini bir dayanak aramaya, e kendine bir yarar yontmaya uğraşmakta, bilgeler sonuçları ve elde edecekleri karı planlamaktaydılar. kirli işlerin adamları ise kaç cinayet işlemeleri gerekeceğini kurup bu esnada alacakları zevki hayal etmekteydiler.
a anlattı; harfler arası eşitliğin yalan olduğunu, üstün olduklarını ve bu üstünlüğü kabul ettirmeleri gerektiğini, bunun içinse ne gerekiyorsa yapılacağını. güçlüydüler. a, beyaz ovanın mavi çizgileri arkasına gizlenmiş 5 kişiyi çağırdı. sırasıyla dizildiklerinde hükümranlığa giden yolda ilk adım atılmıştı ve düşman belliydi. bu sekiz harf ve işbirlikçileri dışındaki bütün harfler köle yapılmalıydı bunu içinde önce s ve sonrada ikinci hain v yan yana geldiler. s’nin ikiz kardeşi ve yılan kardeşlerin en ılımlısı ş de en sonda yerini aldı. önce kimseye bir şey ifade etmeyen bu diziliş a’nın da aralarına girmesiyle anlam kazanmaya başladı. ortalık bir anda toza bulandı ova alt üst oldu. ortalıkta kaçışan harfler ne yapacağını bilmez haldeydi. d gibi, r gibi hamile harfler bile tehlikedeydi. küçük harflere zarar vermekten bile çekinmiyorlardı. ölüm her yerdeydi. l ve m yerle bir. ilk onlar rehin alınmıştı zaten.
ortalık durulduğunda b ve r harfleri bir tepenin üzerine çökmüş. yanlarında arkadaşlarından kurtulabilenlerle birlikte kara kara düşünüyorlardı. g harfi iyice kıvrılmıştı olduğu yerde. kimseye hayrı yokmuş gibi duruyordu. l, k ve z dik duruşlarını hiç bozmasalar da onlar da epey düşünceliydi. bir şeyler yapılması gerekliydi. a ve çetesi diğer harfleri ele geçirmişti. şu an ellerinde güçlü bir silah yoktu. ama güçleri ortadaydı. konuşarak çözüm bulmak zorundaydılar. b yanına kimseyi almadan a ve çetesine gitti. a onu esirlerinin kapalı tutulduğu sayfanın hemen önünde karşıladı. b konuşarak bir çözüm yolu bulmaları gerektiğini ve bunun için huzuruna geldiğini söyleyince a iyice kurumlanarak oturması için tam karşısını işaret etti. b gösterilen yere ilişti gözleri esir alınan arkadaşlarındaydı.
b söze doğrudan girdi. bu işin savaşla çözülemeyeceğini, konuşmanın tek yol olduğunu ve bunca yıldır sürüp giden düzenin bozulmaması gerektiğini anlattı. herkesin önünde, tüm alfabenin toplandığı bir yerde toplanıp tartışırlarsa çoğunluğun desteğini alanın galip geleceği bir yarışma yapabilirlerdi. a biraz düşündü, aslında düşünür gibi yaptı. sonra bilgelere göz attı. fikirlerini sorar gibi yaptı, onlar fikir beyan etmek gibi bir gaflete düşmeyecek kadar bilgeydiler. yüzlerini kafalarını gökyüzüne doğru kaldırmış mırıldana sofulara çevirip sıralarını saldılar. ellerinden hala kan damlayan ı ve i ise buna tümüyle karşıydılar ama fikirlerini soran yoktu.
a’nın kararı zaten verilmişti. hemen kabul etti. b çok şaşırmıştı. kabul edileceğini ummuyordu teklifinin. çünkü tarihte zorbalar hiçbir zaman konuşmaktan yana olmamışlardı. hiçbir zorba elinde bulundurduğu gücü konuşarak ziyan etmemişti. hiçbir zorba sözcüklere muhtaç olsa da onların değerini bilmemişti. tarihi zorbalar yazmıştı ama sözcüklerle değil. şekillerle daha çok ve fotoğraflarla. cesetlerle, vurulan insanların donuklaşan karelerde kalan suretleriyle yazmışlardı ve silinmesini imkânsız kıldıklarını düşünmüşlerdi böylelikle. b bunları düşünmeye dalmanın sırası olmadığını ayrımsadığında etraflarında bir kalabalık toplanmıştı bile. tepede bekleyenler de inmişlerdi. herkes genişçe bir alanda toplanmıştı. a ve b karşılıklı oturmuş birbirlerine bakıyorlardı.
a söze başlaması için b’ye işaret etti. b önce yerinde biraz kımıldandı. sonra kalabalıkta gezdirdiği gözlerini a’nın sert bakışlı gözlerine odakladı ve söze başladı;
zorbalık, dedi, bugüne kadar kimseye yarar getirmemiştir. üstün gelmeye çalıştığın harflerin senden hiçbir farkları yok. yalnızca gün ışığına çıkarken bazı zorluklarla karşılaşıp öyle hayat buluyorlar. senin gibi hiçbir engele takılmadan gelemiyorlar bulundukları yere ve bu onların ayıbı değil, senden üstün olan yönleridir. sen onların yaşadığının yarısını bile yaşamadın buna rağmen ne hakla üstün olduğunu iddia edersin?
a sanki sözlerin muhatabı değilmiş, sanki başka birine söylenmiş sözlere kulak misafiri olmuş gibi davranıyordu. sonra sesinin gür çıkmasına gayret ederek cevapladı:
ben, dedi, ve arkadaşlarım seçilmiş harfleriz. eğer hiçbir zorluk yaşamadan geldiysek bu dünyaya bunu bir nedeni olmalı. neden sen değil, ya da arkadaşların değil de biz? düşün bence bunu. düşün senin gibi kaç harf bizsiz sözcük olabilir. ama biz size ihtiyaç duymadan cümle bile oluyoruz. hemen arkama yerleşen bir ünlem işaretiyle cümle kurabilirim sana ama sen cümle noktalama işaretlerini kullansan da bir halt olamazsın.
b ne söyleyeceğini şaşırmış gibiydi. kalabalıktaki dalgalanma huzursuz etmişti b’yi. sözü aldı ve devam etti;
söylediklerin, dedi, manasız şeyler. bizde siz olmadan sözcük cümle hatta paragraf bile olabiliriz. gelişmeleri takip etmiyorsun. yazık sana cehaletini gidermek için zorbalığın işe yaramıyor değil mi?
a şaşırmıştı ve tabii diğerleri de. b’nin iddiası bir devrime sebebiyet verebilirdi. herkes pür dikkat ve bazıları da pür telaş b’nin söyleyeceklerine kilitlenmişlerdi. b tadını çıkararak devam etti;
algıda tamamlama, dedi, eminim hiç duymamışsındır. siz olmadan da derdimizi anlatabiliriz. sen bizden çaldığın harflerle ilan ettin savaş’ı şimdi ben. senden ş harfini istiyorum yalnız. eğer o da kabul ederse.
dünden razı görüne ş hemen taraf değiştirdi. ve b onu da yanına alarak yepyeni bir kelime yazdı. ortalık buz kesti. kimseden ses seda çıkmıyordu. sofular secdeye vardılar varacaklar. bilgeler o kadar bilge olmadıklarının ayırdında. ı ve i üzgün ve öfkeli. a şaşkın ve de yenik, ezik büzük. kalanlar mutlu, yüzlerinde huzurlu bir tebessüm. herkes b’ye ve yanındaki arkadaşlarına bakıyor.
yan yana, kol kola üç harf. yalnız üç tane ve her şeyi değiştiren bir sözcük. brş. zorbalar olmadan kurulan bir sözcük. bütün harfleri eşit kılan bir sözcük. düzeni alt üst eden ama yeniden kurmaktan korkmayan bir sözcük.
sözcük yazıldıktan sonradır ki, a dâhil tüm harfler eşitlik ve özgürlük konusunda uzlaştı. o günden beridir, alfabede harfler alt alta değil yan yana dizilirler.
savaş nasıl başladı hiç kimse bilmez ama rivayet odur ki; bir ilkokul öğretmeni, etrafını boş boş seyreden ve gözünü kapıdan ayırmayan küçük çocukların önünde tahtaya ilk olarak bir "a" harfi çizdiğinde cepheleşme ve savaş hazırlıkları beklenmedik bir şekilde başlamıştı.
ilk yazılan harf yandaşlarını toplayarak etrafına, güçlerinin farkına varmaları konusunda uyarmıştı. onlar güçlüydüler. onlarsız diğer harfler varlıklarını ispatlayamazlardı. çünkü kurallar gereği bir harfin kabul görmesi için anlaşılır bir biçimde bir sözcükte geçmesi gerekirdi. bunu yapabilenler ise sekiz kişiydiler ve diğerlerinden farklı olmalıydılar. kendi aralarında kurdukları küçük grup seçkin harflerden oluşuyordu. lider olarak a kendini seçtirmişti ardından da iki tane ulu seçilmişti. bunlardan biri o diğeri ise ö idi. yalnız o hem daha yükseklerde gözü olduğu için ve hem de tek başına bir sözcük hatta cümle bile olabildiği için daha baskın, daha gözü açık ve daha işini bilirdi. ö ise o’nun arkasında ezik büzük görünse de her an bir patlamaya neden olabilecek bir lav birikintisi gibiydi.
bu sekiz kişilik yöneten grubu arasında dalkavuklukta kimseye pabuç bırakmayan her an liderin peşinde dolaşan ve en az onun kadar etkili olan e geliyordu. her konuda a kadar bazen de daha fazla söz sahibiydi ama asla ön plana çıkmaz, asla göze batmazdı. grubun kirli işlerinde yardımcı olarak kullandıkları iki harfse ı ve i harfleriydi. bütün harfler kirli işlere ortak olurlardı ama ı ve i bu işten büyük bir zevk alırdı her türlü kirli sözcükte görülmek onlar için şandı, şerefti. ve figüranlar u ve ü. etliye sütlüye karışmayan her an gökyüzüne çevirdikleri başlarıyla gayet sofu olan, istemeyerek de olsa ve sofulukları gereği bu toplulukta bulunan bu ikili zaman zaman karanlık işlerde boy gösterirlerdi. e ve a ile birlikte bir tecavüz olayında adı geçen ü, sonradan yine e ile birlikte bir rüşvet çetesine yardım ve yataklıkla suçlanmıştı. bu iki durum birliğin adını iyiden iyiye kirletse de güçleri ölçüsünde masumdular. onları suçlayacak kendilerinden daha güçlü birileri çıkana kadar da öyle kalacaklardı. grubun bilgeleri ise o ve ö adında iki kocaydı. bunlar göbeklerinin büyüklüğü ölçüsünde bilge ve her an her yöne kayabilecek kadar kaypak olmalarıyla tanınıyorlardı. bu özellikler de grupta etkin olmaları için yeterliydi.
grup üyelerinin bembeyaz bir ovada toplandıkları gün a ufak işlerle uğraşmanın onlara bir şey kazandırmayacağını, artık çok daha önemli işlerle girişmenin zamanının geldiğini iletti. herkes dinliyordu, bir şeyler geçmekteydi akıllarından. sofular dini bir dayanak aramaya, e kendine bir yarar yontmaya uğraşmakta, bilgeler sonuçları ve elde edecekleri karı planlamaktaydılar. kirli işlerin adamları ise kaç cinayet işlemeleri gerekeceğini kurup bu esnada alacakları zevki hayal etmekteydiler.
a anlattı; harfler arası eşitliğin yalan olduğunu, üstün olduklarını ve bu üstünlüğü kabul ettirmeleri gerektiğini, bunun içinse ne gerekiyorsa yapılacağını. güçlüydüler. a, beyaz ovanın mavi çizgileri arkasına gizlenmiş 5 kişiyi çağırdı. sırasıyla dizildiklerinde hükümranlığa giden yolda ilk adım atılmıştı ve düşman belliydi. bu sekiz harf ve işbirlikçileri dışındaki bütün harfler köle yapılmalıydı bunu içinde önce s ve sonrada ikinci hain v yan yana geldiler. s’nin ikiz kardeşi ve yılan kardeşlerin en ılımlısı ş de en sonda yerini aldı. önce kimseye bir şey ifade etmeyen bu diziliş a’nın da aralarına girmesiyle anlam kazanmaya başladı. ortalık bir anda toza bulandı ova alt üst oldu. ortalıkta kaçışan harfler ne yapacağını bilmez haldeydi. d gibi, r gibi hamile harfler bile tehlikedeydi. küçük harflere zarar vermekten bile çekinmiyorlardı. ölüm her yerdeydi. l ve m yerle bir. ilk onlar rehin alınmıştı zaten.
ortalık durulduğunda b ve r harfleri bir tepenin üzerine çökmüş. yanlarında arkadaşlarından kurtulabilenlerle birlikte kara kara düşünüyorlardı. g harfi iyice kıvrılmıştı olduğu yerde. kimseye hayrı yokmuş gibi duruyordu. l, k ve z dik duruşlarını hiç bozmasalar da onlar da epey düşünceliydi. bir şeyler yapılması gerekliydi. a ve çetesi diğer harfleri ele geçirmişti. şu an ellerinde güçlü bir silah yoktu. ama güçleri ortadaydı. konuşarak çözüm bulmak zorundaydılar. b yanına kimseyi almadan a ve çetesine gitti. a onu esirlerinin kapalı tutulduğu sayfanın hemen önünde karşıladı. b konuşarak bir çözüm yolu bulmaları gerektiğini ve bunun için huzuruna geldiğini söyleyince a iyice kurumlanarak oturması için tam karşısını işaret etti. b gösterilen yere ilişti gözleri esir alınan arkadaşlarındaydı.
b söze doğrudan girdi. bu işin savaşla çözülemeyeceğini, konuşmanın tek yol olduğunu ve bunca yıldır sürüp giden düzenin bozulmaması gerektiğini anlattı. herkesin önünde, tüm alfabenin toplandığı bir yerde toplanıp tartışırlarsa çoğunluğun desteğini alanın galip geleceği bir yarışma yapabilirlerdi. a biraz düşündü, aslında düşünür gibi yaptı. sonra bilgelere göz attı. fikirlerini sorar gibi yaptı, onlar fikir beyan etmek gibi bir gaflete düşmeyecek kadar bilgeydiler. yüzlerini kafalarını gökyüzüne doğru kaldırmış mırıldana sofulara çevirip sıralarını saldılar. ellerinden hala kan damlayan ı ve i ise buna tümüyle karşıydılar ama fikirlerini soran yoktu.
a’nın kararı zaten verilmişti. hemen kabul etti. b çok şaşırmıştı. kabul edileceğini ummuyordu teklifinin. çünkü tarihte zorbalar hiçbir zaman konuşmaktan yana olmamışlardı. hiçbir zorba elinde bulundurduğu gücü konuşarak ziyan etmemişti. hiçbir zorba sözcüklere muhtaç olsa da onların değerini bilmemişti. tarihi zorbalar yazmıştı ama sözcüklerle değil. şekillerle daha çok ve fotoğraflarla. cesetlerle, vurulan insanların donuklaşan karelerde kalan suretleriyle yazmışlardı ve silinmesini imkânsız kıldıklarını düşünmüşlerdi böylelikle. b bunları düşünmeye dalmanın sırası olmadığını ayrımsadığında etraflarında bir kalabalık toplanmıştı bile. tepede bekleyenler de inmişlerdi. herkes genişçe bir alanda toplanmıştı. a ve b karşılıklı oturmuş birbirlerine bakıyorlardı.
a söze başlaması için b’ye işaret etti. b önce yerinde biraz kımıldandı. sonra kalabalıkta gezdirdiği gözlerini a’nın sert bakışlı gözlerine odakladı ve söze başladı;
zorbalık, dedi, bugüne kadar kimseye yarar getirmemiştir. üstün gelmeye çalıştığın harflerin senden hiçbir farkları yok. yalnızca gün ışığına çıkarken bazı zorluklarla karşılaşıp öyle hayat buluyorlar. senin gibi hiçbir engele takılmadan gelemiyorlar bulundukları yere ve bu onların ayıbı değil, senden üstün olan yönleridir. sen onların yaşadığının yarısını bile yaşamadın buna rağmen ne hakla üstün olduğunu iddia edersin?
a sanki sözlerin muhatabı değilmiş, sanki başka birine söylenmiş sözlere kulak misafiri olmuş gibi davranıyordu. sonra sesinin gür çıkmasına gayret ederek cevapladı:
ben, dedi, ve arkadaşlarım seçilmiş harfleriz. eğer hiçbir zorluk yaşamadan geldiysek bu dünyaya bunu bir nedeni olmalı. neden sen değil, ya da arkadaşların değil de biz? düşün bence bunu. düşün senin gibi kaç harf bizsiz sözcük olabilir. ama biz size ihtiyaç duymadan cümle bile oluyoruz. hemen arkama yerleşen bir ünlem işaretiyle cümle kurabilirim sana ama sen cümle noktalama işaretlerini kullansan da bir halt olamazsın.
b ne söyleyeceğini şaşırmış gibiydi. kalabalıktaki dalgalanma huzursuz etmişti b’yi. sözü aldı ve devam etti;
söylediklerin, dedi, manasız şeyler. bizde siz olmadan sözcük cümle hatta paragraf bile olabiliriz. gelişmeleri takip etmiyorsun. yazık sana cehaletini gidermek için zorbalığın işe yaramıyor değil mi?
a şaşırmıştı ve tabii diğerleri de. b’nin iddiası bir devrime sebebiyet verebilirdi. herkes pür dikkat ve bazıları da pür telaş b’nin söyleyeceklerine kilitlenmişlerdi. b tadını çıkararak devam etti;
algıda tamamlama, dedi, eminim hiç duymamışsındır. siz olmadan da derdimizi anlatabiliriz. sen bizden çaldığın harflerle ilan ettin savaş’ı şimdi ben. senden ş harfini istiyorum yalnız. eğer o da kabul ederse.
dünden razı görüne ş hemen taraf değiştirdi. ve b onu da yanına alarak yepyeni bir kelime yazdı. ortalık buz kesti. kimseden ses seda çıkmıyordu. sofular secdeye vardılar varacaklar. bilgeler o kadar bilge olmadıklarının ayırdında. ı ve i üzgün ve öfkeli. a şaşkın ve de yenik, ezik büzük. kalanlar mutlu, yüzlerinde huzurlu bir tebessüm. herkes b’ye ve yanındaki arkadaşlarına bakıyor.
yan yana, kol kola üç harf. yalnız üç tane ve her şeyi değiştiren bir sözcük. brş. zorbalar olmadan kurulan bir sözcük. bütün harfleri eşit kılan bir sözcük. düzeni alt üst eden ama yeniden kurmaktan korkmayan bir sözcük.
sözcük yazıldıktan sonradır ki, a dâhil tüm harfler eşitlik ve özgürlük konusunda uzlaştı. o günden beridir, alfabede harfler alt alta değil yan yana dizilirler.
devamını gör...
iran'daki mehdi olduğunu iddia eden adamın tutuklanması
adaletini sevdiğimin dünyası bundan 1400 sene önce ilan etsen peygamber şimdi ilan edince ya deli diyorlar yada tutukluyorlar.
devamını gör...
normal sözlük'ün gececi yazarları
uykumuz kaçtı soluğu burda aldık yine.
t: an itibariyle uykumun gelmesini beklerken saydığım koyunlar kafa sözlüğün amblemi gibi gelen uykumu tekme ata ata kovalıyor. (bkz: senin yapacağın tanımın ben)
t: an itibariyle uykumun gelmesini beklerken saydığım koyunlar kafa sözlüğün amblemi gibi gelen uykumu tekme ata ata kovalıyor. (bkz: senin yapacağın tanımın ben)
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
avrupada olmak isterdim. bir sanat galerisi açardım. maria puder art galery diye. döner ayranlı açılış yapardım. :)
devamını gör...
portakal wars abdülseyidbincabbar’ın intikamı
çok güzel olmuş demek klişe kalıyor artık arkadaşlar. ne yapıyorsunuz siz? ince mizah seviyorum ve bu filmler çok hoşuma gidiyor. emeğinize sağlık.
not: alışkanlık yaptınız bilesiniz. her gün yeni video isteriz.
not: alışkanlık yaptınız bilesiniz. her gün yeni video isteriz.
devamını gör...
meslek hayatınızda karşılaştığınız çarpıcı olaylar
ailem mezun olur olmaz git hayatını kurtar diye amerikaya postalamıştı vaktiyle. benzin istasyonunda iş buldum, çalışıyorum. gece 11:30 civarı kapatmak üzere hazırlıklar yapıyorum; bir limuzin yanaştı. içinden en fazla 25 yaşlarında gösteren, boyu rahat 1.80 olan kilolu sarışın bir abla indi. bira, çerez aldı geldi ödeme yaparken nasıl gidiyor dedi. iyi, birazdan kapatacağım dedim. sen neredensin, kimsin muhabbeti yaptı, türküm, yeni geldim vs muhabbeti işte. sen beni tanımadın değil mi dedi, yok dedim hiçbir fikrim yok. o zamanların ünlü komedi dizisinin (3. rock from the sun) başrolüymüş; kristen johnston .ben tanımıyorum seni ama izleyeceğim söz dedim. biraz daha kounştuk, gitti. ertesi gün evde kuzenlere anlattım, çıldırdılar. fotoğraf alsaydın, imza alsaydın falan. ne bileyim, tanımayınca heyecan yapmadı dedim....
abu dhabi’de şantiyeden çıkıp al jazire futbol takımının idman sahasında futbol oynuyorum oradaki expatlar ile her çarşamba. takımın idmanı bitince futbolcular gelip bize katılırdı, maç yapardık. iki üç sene öncesinin a.c. milan efsanesi george weah oynuyordu al jazire’de. o da katılırdı bize. ben maçta onu marke ederdim. iki üç kere yere düşürmüşlüğüm, sayısız top çalmışlığım var dünya yıldızı adamdan. sonradan liberya devlet başkanı oldu adam....
oradan ingiltereye geçtik. hafta sonları londra metrosunda merdivenleri tamir ediyoruz. knightsbridge istasyonu, harrods çıkışı malum, elit mekanlar. istasyon gece birde kapanacak, bizde inip merdiven basamaklarını değiştireceğiz. tabi benim ekip iri kıyım türk işçilerden oluşuyor. kafayı bulmuş gayler yanaşırdı bizim elemanlara. bizimkiler anlamıyor tabi; “şef ne diyor bu değişik??!!” falan, siz bakın işinize boşverin derdim, takılanları da yollardım bir şekilde...
oradan libyaya geçtik. bizim şirketin bağlantısı fethi laga diye bir tip. seyfülislam kaddafinin sağ kolu. saf deli bir yarma. libyada herkesin tanıdığı, korktuğu manyağın teki. birgün bir sebeple arabasındayız. trafik var. çıktı kaldırıma bastı gidiyor manyak. ileride polis durdurdu. polise “seni burada dayaktan öldürürüm” dedi. eleman “affet abi, bilemedim, kem küm” moduna girdi, biz kaldırımdan devam ettik. sonrasında malum, kaddafiyi indirdiler. tesadüfen olaylardan bir gün önce ayrıldık trablustan. bütün eşyalarım orada kaldı. geri dönemedik almak için.
sonra bağdat’a gittik aynı şirketle. yeşil bölgeye girip çıkıyoruz, işin bir kısmı orada. 4 kısım şefi atladık arabaya yeşil bölgeye gireceğiz. girişte arama var tabi. her gün girdiğimizden bizi tanıyorlar ama prosedür aynı. neyse arama başladı, biz kenarda gırgır yapıp bekliyoruz. arama köpeği oturdu kaldı. onu götürdüler, diğer köpek geldi. o da oturdu. amerikalılar geldi. siz ne ayaksınız diyor. ulan türk şirketiyiz işte yolu yapıyoruz, biliyorsunuz bizi ya dedik. adamlar oracıkta tampon vs söktüler arabayı. iki saat bekledik. köpekler bomba kokusu almış. çıkmadı bişey tabi. geri döndük kampa. ucuz atlattınız dediler. normalde içeri alırlarmış, sorgu vs bir aydan önce çıkamazdınız dediler....
daha çok var böyle de yoruldum.
abu dhabi’de şantiyeden çıkıp al jazire futbol takımının idman sahasında futbol oynuyorum oradaki expatlar ile her çarşamba. takımın idmanı bitince futbolcular gelip bize katılırdı, maç yapardık. iki üç sene öncesinin a.c. milan efsanesi george weah oynuyordu al jazire’de. o da katılırdı bize. ben maçta onu marke ederdim. iki üç kere yere düşürmüşlüğüm, sayısız top çalmışlığım var dünya yıldızı adamdan. sonradan liberya devlet başkanı oldu adam....
oradan ingiltereye geçtik. hafta sonları londra metrosunda merdivenleri tamir ediyoruz. knightsbridge istasyonu, harrods çıkışı malum, elit mekanlar. istasyon gece birde kapanacak, bizde inip merdiven basamaklarını değiştireceğiz. tabi benim ekip iri kıyım türk işçilerden oluşuyor. kafayı bulmuş gayler yanaşırdı bizim elemanlara. bizimkiler anlamıyor tabi; “şef ne diyor bu değişik??!!” falan, siz bakın işinize boşverin derdim, takılanları da yollardım bir şekilde...
oradan libyaya geçtik. bizim şirketin bağlantısı fethi laga diye bir tip. seyfülislam kaddafinin sağ kolu. saf deli bir yarma. libyada herkesin tanıdığı, korktuğu manyağın teki. birgün bir sebeple arabasındayız. trafik var. çıktı kaldırıma bastı gidiyor manyak. ileride polis durdurdu. polise “seni burada dayaktan öldürürüm” dedi. eleman “affet abi, bilemedim, kem küm” moduna girdi, biz kaldırımdan devam ettik. sonrasında malum, kaddafiyi indirdiler. tesadüfen olaylardan bir gün önce ayrıldık trablustan. bütün eşyalarım orada kaldı. geri dönemedik almak için.
sonra bağdat’a gittik aynı şirketle. yeşil bölgeye girip çıkıyoruz, işin bir kısmı orada. 4 kısım şefi atladık arabaya yeşil bölgeye gireceğiz. girişte arama var tabi. her gün girdiğimizden bizi tanıyorlar ama prosedür aynı. neyse arama başladı, biz kenarda gırgır yapıp bekliyoruz. arama köpeği oturdu kaldı. onu götürdüler, diğer köpek geldi. o da oturdu. amerikalılar geldi. siz ne ayaksınız diyor. ulan türk şirketiyiz işte yolu yapıyoruz, biliyorsunuz bizi ya dedik. adamlar oracıkta tampon vs söktüler arabayı. iki saat bekledik. köpekler bomba kokusu almış. çıkmadı bişey tabi. geri döndük kampa. ucuz atlattınız dediler. normalde içeri alırlarmış, sorgu vs bir aydan önce çıkamazdınız dediler....
daha çok var böyle de yoruldum.
devamını gör...
olgunluk belirtileri
bu başlıktaki 134 tanımın hepsini okudum.
120 tanesi kesin doğruydu.
120 tanımın hepsini beğendim diyerek işaretledim.
şu bir gerçekki olgun olmak için 120 tane kriter gerekli.
1 tane kriterle olgun olunmuyormuş bunu anladım.
ne kadar çok kriteriniz varsa ; o kadar çok olgunlaşmışsınız demektir.
hepinize bol kriterli günler diliyorum.
120 tanesi kesin doğruydu.
120 tanımın hepsini beğendim diyerek işaretledim.
şu bir gerçekki olgun olmak için 120 tane kriter gerekli.
1 tane kriterle olgun olunmuyormuş bunu anladım.
ne kadar çok kriteriniz varsa ; o kadar çok olgunlaşmışsınız demektir.
hepinize bol kriterli günler diliyorum.
devamını gör...
beslenme çantası
okul dönemlerimizin ikinci çantasıydı. mutlaka okulda, evde, serviste ya da başka bir yerde unutulan çantaydı. tarihe karışalı uzun süre oldu.
devamını gör...
evde terlik giyme bağımlılığı
belli bir süreden sonra terliksiz yere basamamak gibi saçma sapan bir huy oluşur.
devamını gör...
normal sözlük vs ekşi sözlük
ekşi sözlük metropol kafa sözlük kasaba/ köy. nasıl insanlar bir zaman sonra büyük şehrin pisliğinden, gürültüsünden bıkıp, huzuru bulmak için kasaba/ köye yerleşiyorsa, ekşiden bezen insan da kafaya geliyor.
yani azizim, bir tatlı huzur almaya geldik.
yani azizim, bir tatlı huzur almaya geldik.
devamını gör...
estergon seferi
sadrazam lala mehmet paşa tarafından 16 mayıs 1605'te başlayan ve 3 ekim 1605'te zaferle sonuçlanan seferdir. tabi bu başarılı olan seferden önce lala mehmet paşanın birde başarısız olan estergon seferi var ve ordan başlamak gerektiğini düşünüyorum.
lala mehmet paşa gibi bütün hayatını alman sınırında geçiren devrin en iyi askerlerinden birinin sadrazam ve serdar olması ordu tarafından sevinçle karşılandığı kadar, alman tarafında da telaş uyandırmıştı. lala paşa görev verilir verilmez belgrad'dan budin'e geldiğinde tarihler 5 ağustos 1604'ü gösteriyordu. ve bir önceki sene kaybedilen peşte'yi almanların elinden 25 eylül 1604'te geri aldı.
almanlar muharebe başlamadn çok önce peşteyi boşaltıp kaçmışlardı. kaçarken kaleye lağımlar koymuş ve fitili ateşlemişler fakat, türkler tam zamanında yetişip fitili söndürmüşlerdir.
lala paşa, almanlar'ın yıktığı büyük budin - peşte köprüsünü yeniden yaptırdıktan sonra vaç kalesinin üzerine yürüdü. budin'in az kuzeyinde ve tunanın dirsek yaptığı yerde, doğu kıyısında bulunan kale, 16 ekim günü alındı. almanlar topkı peşte gibi hatvan ve vaç kalesinide savunmadan türklere bırakıp kaçtılar. her üç kaleden çekilen düşman askerleri, estergon da toplandılar. lala paşa 18 ekimde başarısız olacağı estergon kalesini kuşatmaya başladı.
9 yıl önce almanlar'ın eline geçen estergon, 18 kasıma kadar 31 gün muhasara edildi, fakat alınamadı. şiddetli yağmurlardan sonra kar düşmeye de başlaması üzerine lala mehmed paşa muhaarayı gelecek yaza bırakarak budine döndü.
bir sonraki sene başarılı olacağı muhasaraya 29 ağustos 1605 tarihinde başladı. estergon muhasarası 35 gün sürdü ve çok şiddetli oldu. lala mehmet paşanın en büyük başarısı olan ve almanya'nın sulhu kabul etmesine, osmanlı'nın iran ile karşı kaşıya kalmasına zemin hazırlayan estergon'un fethi, yıllardan beri devam eden büyük savaşın son mühim hadisesidir.
estergon'u alman hizmetine girmiş bir fransız olan dampierre kontu savunuyordu, bu kontun ismi nedense bilinmemektedir.
kont, türkler yaklaşır yaklaşmaz kaledeki bütün macar askerlerini dışarı çıkarttı. çünkü macarların türklere olan dostluğu ve almanlara karşı olan düşmanlığı bilinen bir gerçekti. estergondan çıkarılan macarlar, avusturyaya geçmek yerine lala mehmed paşanın ordusuna katılmayı tercih ettiler. zaten sadrazamın ordusunda erdelli macar askerleride bulunuyordu.
lala paşa, estergon'un çevresindeki, wissegrad, tepedelen ve ciğerdelen kalelerine yanında bulunan üç beylerbeyini sevk etti..
ciğerdelen estergon'ın karşısında ve tuna'nın kuzey kıyısındaydı. 8 eylülde bosna beylerbeyi hüsrev paşa wissegrad'ı aldı. 10 yıl önce almanların eline geçen diğer kalelerin muhasarası da aynı şekilde devam etti. büyük tarihçi peçevi'de yakın akrabası da olan lala mehmet paşanın yanında bu sefere iştirak edenler arasındadır. 19 eylülde tepedelen kaleside zaptedildi ve bu kaleyi savunan 4200 asker imha edildi. artık estergonun bütün kaçış yolları kapatılmış durumdaydı.
lala paşa bir önceki yıl yaptığı muhasaradan büyük ders çıkarmıştı ve bu kez gayet hazırlıklı olarak gelmişti. yanında 25 muhasara topu. 30 bin gülle ve 10 kental barut getirmişti.estergon muhasarası sırasında fethedilen ciğerdelen kaleside dampierre kontuna artık fazla bir seçenek bırakmıyordu. 3 ekim sabahı teslim şartlarını görüşmek istediğini bildirdi.
lala paşa macarca konuşabilen ve aynı zamanda akrabası da olan büyük tarihçi peçeviyi bu görüşmelere memur olarak atadı. kontun elinde kala kala 5400 civarı askeri kalmıştı. ve tek istediği bu askerlerin sağ salim çekip gitmeleriydi. bu şart lala paşa tarafından kabul edildi. ancak kalede bulunan fransız gönüllüleri çekip gitmek yerine osmanlı hizmetine girmeyi tercih ettiler ve lala paşa kabul etti. bu suretle türk ordusu 3 ekim 1605'te estergon'a girdi. estergonda ki alman işgali tam olarak 10 yıl 1 ay ve 1 gün sürmüştü. kanuni'nin ilk kez fethettiği bu mühim kale tekrar osmanlı idaresine geçmiş oldu.
10 yıl önce estergon'u kahramanca savunan ve teslim etmek zorunda kalan kişi yine lala mehmed paşadır, ve tekrar fethide ona nasip olmuştur. o sırada 21 yaşında olan tarihçi peçeviye bir gün yine burayı alacağını söylemiştir. peçevi bunu şöyle aktarır: "cenab-ı rabbul alemin ol mahalde duamız kabul etmiş imiş: aynıyle nece istemiş isem, öylece ruzi kıldı."
lala mehmed paşa estergon fethi müjdesini istanbula bildirmek için hemen peçevi, kapıcı başı hızır ağa ve kara hasan çavuşu gönderdi. fetihte bulunan süvarilerin yevmiyesine 2 akçe piyadelere ise 1 akçe zam yapıldı. estergon katedrali yeniden camiiye çevrildi.
lala mehmet paşa gibi bütün hayatını alman sınırında geçiren devrin en iyi askerlerinden birinin sadrazam ve serdar olması ordu tarafından sevinçle karşılandığı kadar, alman tarafında da telaş uyandırmıştı. lala paşa görev verilir verilmez belgrad'dan budin'e geldiğinde tarihler 5 ağustos 1604'ü gösteriyordu. ve bir önceki sene kaybedilen peşte'yi almanların elinden 25 eylül 1604'te geri aldı.
almanlar muharebe başlamadn çok önce peşteyi boşaltıp kaçmışlardı. kaçarken kaleye lağımlar koymuş ve fitili ateşlemişler fakat, türkler tam zamanında yetişip fitili söndürmüşlerdir.
lala paşa, almanlar'ın yıktığı büyük budin - peşte köprüsünü yeniden yaptırdıktan sonra vaç kalesinin üzerine yürüdü. budin'in az kuzeyinde ve tunanın dirsek yaptığı yerde, doğu kıyısında bulunan kale, 16 ekim günü alındı. almanlar topkı peşte gibi hatvan ve vaç kalesinide savunmadan türklere bırakıp kaçtılar. her üç kaleden çekilen düşman askerleri, estergon da toplandılar. lala paşa 18 ekimde başarısız olacağı estergon kalesini kuşatmaya başladı.
9 yıl önce almanlar'ın eline geçen estergon, 18 kasıma kadar 31 gün muhasara edildi, fakat alınamadı. şiddetli yağmurlardan sonra kar düşmeye de başlaması üzerine lala mehmed paşa muhaarayı gelecek yaza bırakarak budine döndü.
bir sonraki sene başarılı olacağı muhasaraya 29 ağustos 1605 tarihinde başladı. estergon muhasarası 35 gün sürdü ve çok şiddetli oldu. lala mehmet paşanın en büyük başarısı olan ve almanya'nın sulhu kabul etmesine, osmanlı'nın iran ile karşı kaşıya kalmasına zemin hazırlayan estergon'un fethi, yıllardan beri devam eden büyük savaşın son mühim hadisesidir.
estergon'u alman hizmetine girmiş bir fransız olan dampierre kontu savunuyordu, bu kontun ismi nedense bilinmemektedir.
kont, türkler yaklaşır yaklaşmaz kaledeki bütün macar askerlerini dışarı çıkarttı. çünkü macarların türklere olan dostluğu ve almanlara karşı olan düşmanlığı bilinen bir gerçekti. estergondan çıkarılan macarlar, avusturyaya geçmek yerine lala mehmed paşanın ordusuna katılmayı tercih ettiler. zaten sadrazamın ordusunda erdelli macar askerleride bulunuyordu.
lala paşa, estergon'un çevresindeki, wissegrad, tepedelen ve ciğerdelen kalelerine yanında bulunan üç beylerbeyini sevk etti..
ciğerdelen estergon'ın karşısında ve tuna'nın kuzey kıyısındaydı. 8 eylülde bosna beylerbeyi hüsrev paşa wissegrad'ı aldı. 10 yıl önce almanların eline geçen diğer kalelerin muhasarası da aynı şekilde devam etti. büyük tarihçi peçevi'de yakın akrabası da olan lala mehmet paşanın yanında bu sefere iştirak edenler arasındadır. 19 eylülde tepedelen kaleside zaptedildi ve bu kaleyi savunan 4200 asker imha edildi. artık estergonun bütün kaçış yolları kapatılmış durumdaydı.
lala paşa bir önceki yıl yaptığı muhasaradan büyük ders çıkarmıştı ve bu kez gayet hazırlıklı olarak gelmişti. yanında 25 muhasara topu. 30 bin gülle ve 10 kental barut getirmişti.estergon muhasarası sırasında fethedilen ciğerdelen kaleside dampierre kontuna artık fazla bir seçenek bırakmıyordu. 3 ekim sabahı teslim şartlarını görüşmek istediğini bildirdi.
lala paşa macarca konuşabilen ve aynı zamanda akrabası da olan büyük tarihçi peçeviyi bu görüşmelere memur olarak atadı. kontun elinde kala kala 5400 civarı askeri kalmıştı. ve tek istediği bu askerlerin sağ salim çekip gitmeleriydi. bu şart lala paşa tarafından kabul edildi. ancak kalede bulunan fransız gönüllüleri çekip gitmek yerine osmanlı hizmetine girmeyi tercih ettiler ve lala paşa kabul etti. bu suretle türk ordusu 3 ekim 1605'te estergon'a girdi. estergonda ki alman işgali tam olarak 10 yıl 1 ay ve 1 gün sürmüştü. kanuni'nin ilk kez fethettiği bu mühim kale tekrar osmanlı idaresine geçmiş oldu.
10 yıl önce estergon'u kahramanca savunan ve teslim etmek zorunda kalan kişi yine lala mehmed paşadır, ve tekrar fethide ona nasip olmuştur. o sırada 21 yaşında olan tarihçi peçeviye bir gün yine burayı alacağını söylemiştir. peçevi bunu şöyle aktarır: "cenab-ı rabbul alemin ol mahalde duamız kabul etmiş imiş: aynıyle nece istemiş isem, öylece ruzi kıldı."
lala mehmed paşa estergon fethi müjdesini istanbula bildirmek için hemen peçevi, kapıcı başı hızır ağa ve kara hasan çavuşu gönderdi. fetihte bulunan süvarilerin yevmiyesine 2 akçe piyadelere ise 1 akçe zam yapıldı. estergon katedrali yeniden camiiye çevrildi.
devamını gör...
erkek adam ev işi yapar mı sorunsalı
saçma sapan konular açmayın. yapmazsa back to anasının yanı.
devamını gör...
claranın dağdan aşağı yuvarlanan tekerlekli sandalyesi
ıyi ki doğdun tarhanam, musmutlu ve kalbin kadar güzel yıllar dilerim. *
devamını gör...
2 yaşındaki tecavüz mağduru
uşak'ta darp edildikten sonra beyin travmasıyla hastaneye kaldırılan 2 yaşındaki bebeğin istismara da uğradığı doktorlarca belirlendi.
annesinin bir kaç ay önce internetten tanıştığı yaşar ercan isimli kişi tarafından adeta işkenceye uğrayan çocuğun makatında yırtık, vücudunda sigara yanıkları ve morluklar bulunuyor.
buradan
gazete haberi gibi yazdım ama duygularımı küfür etmeden anlatacak durumda değilim.
annesinin bir kaç ay önce internetten tanıştığı yaşar ercan isimli kişi tarafından adeta işkenceye uğrayan çocuğun makatında yırtık, vücudunda sigara yanıkları ve morluklar bulunuyor.
buradan
gazete haberi gibi yazdım ama duygularımı küfür etmeden anlatacak durumda değilim.
devamını gör...
porno bağımlılığı
hastalıktır manyaklıktır.
netflixten daha çok pornhubda vakit geçiren biri olarak konuşuyorum aşırı kötü bir bağımlılıktır.
bunun bir tık ötesi kafa sözlük bağımlılığı.
netflixten daha çok pornhubda vakit geçiren biri olarak konuşuyorum aşırı kötü bir bağımlılıktır.
bunun bir tık ötesi kafa sözlük bağımlılığı.
devamını gör...
fındık toplamak
çok zor bir iştir. yazın sıcağında sık ağaçların arasında kulak böceklerinin orana burana girdiği yerde yapılan aktivitedir.
devamını gör...
pandeminin kazandırdıkları
patronların çoğunun ne kadar ahlaksız olduklarını bir kere daha görmemi sağladı, başarılı zannettiğimiz insanların, sadece kazandığı paraya değil, nasıl kazandıklarına daha detaylı bakmak gerektiğini de bir kere daha anlamamı sağladı, geçim sıkıntım yok ama internetten sattığım ürünlerden kazandığım gelirin kesilmesi, hayatımı kısıtlayacağı halde ben durdurdum işlerimi, ama evde kalma lüksü olanlar alışverişlerinden ödün vermediler arkadaş, pandemide bir kargo elemanı "canımız burnumuzda simli ruj taşıdık" dememeliydi..
iki katı çalışanlar aynı maaşı almamalıydı..
muhasebeci bir arkadaşım, ilk kurulduğundan beri tanıdıkları iş sahibi insanlar için, "kazandıkları para arttıkça ahlaktan uzaklaşıyorlar, başlarda çok dikkat ettikleri konular, para kazandıkça çokda önemli olmuyor onlar için.." demişti..
bende iş kurucam allah şaşırtmasın..
onun dışında siyaseti takip edersem, abartacağımı biliyordum, uzak duruyordum, içine düştüm resmen, evet abarttım, öğrendiklerim beni bile şaşırttı..
iki katı çalışanlar aynı maaşı almamalıydı..
muhasebeci bir arkadaşım, ilk kurulduğundan beri tanıdıkları iş sahibi insanlar için, "kazandıkları para arttıkça ahlaktan uzaklaşıyorlar, başlarda çok dikkat ettikleri konular, para kazandıkça çokda önemli olmuyor onlar için.." demişti..
bende iş kurucam allah şaşırtmasın..
onun dışında siyaseti takip edersem, abartacağımı biliyordum, uzak duruyordum, içine düştüm resmen, evet abarttım, öğrendiklerim beni bile şaşırttı..
devamını gör...
01 var dahası yok
sevdiğim yazarlardandır, tanımlarını gördükçe elim artı butonuna gider, öyle de güzel yazar* yani.
devamını gör...
paralel evrende bugün
dr. who gibi hes kodu almadan evrenler arası seyahat yetkisine sahip yazarların öteki evrenlerden getirdiği havadisleri içerir.
bugün x86neriman kodlu evrende lisedeki nöbetçi öğrenci sisteminden esinlenerek hazırlanan türkiye cumhuriyeti yeni başkanlık sistemine göre başkanlık sırası bana geldi. ben de ülkeyi satıp roma'da işlek bir caddede dondurmacı açtım.
bugün x86neriman kodlu evrende lisedeki nöbetçi öğrenci sisteminden esinlenerek hazırlanan türkiye cumhuriyeti yeni başkanlık sistemine göre başkanlık sırası bana geldi. ben de ülkeyi satıp roma'da işlek bir caddede dondurmacı açtım.
devamını gör...