kürk mantolu madonna
bana susurlukta ağlayarak tost yedirten, popülariteden uzak şekilde, insanın içine dokunan sabahattin ali kitabı
devamını gör...
yazarların başından geçen tebessüm ettiren olaylar
babam rahmetli bir gün beni yanına çağırdı. "sir came a lot, inanmayacaksın ama annen beni delirtmeye çalışıyor." dedi.*
s. (ben)
b. (babam)
s. nasıl yani baba?
b. oğlum, şimdi şu hırkaya dikkatli bak. en üst düğmesi yok. yarın annen bu düğmeyi dikecek. ama yarından sonra o düğme tekrar yok olacak.
s. baba yaaa bırak allah aşkına, annem niye böyle bir şey yapsın ki?
b. beni delirtmeye çalışıyor oğlum. ben de bilmiyorum.
s. ya baba ya allah iyiliğini versin hadi.
ertesi gün babam beni ünler.
b. yaaa! oğlum sana demedim mi? bak işte düğme burda. sen bir de yarın gör.
yarın olur....
b. gel lan gel.... aha düğme yok.
s. oha! harbiden yok.
b. oğlum en az on gündür böyle. yarın yine gelecek o düğme. gör bak.
s. allah allah, baba mutlaka mantıklı bir açıklaması vardır.
b. annen beni delirtmeye çalışıyor oğlum. açıklaması işte bu.
ertesi gün beklenen olur ve düğme yine yoktur. babamla kafa kafaya veririz. annemin gece hiç ortalıktan kaybolup kaybolmadığını sorarım babama. herkes uyuyunca yapıyordur der. biz böyle fısır fısır konuşurken annem çıkar gelir. ben dayanamam, "anne! yaptığından utan!" derim. kocaman adamı niye uğraştırıyorsun derim, düğme olayını bildiğimizi söylerim. annem kahkaha atmaktan konuşamaz bile. gözlerinden yaşlar aka aka kendisinin masum olduğunu söyler.
düğme olayı bir kaç gün daha devam eder... artık kafayı yiyeceğiz. annem ise düğme lafını duyunca kahkaha atmaktadır. ağlaya ağlaya anneme sorarım... lütfen anneciğim, neden gülüyorsun? neden bu eziyet derim.
annem babamı bir eline, beni bir eline alıp giysi dolabına götürür bizi. dolaptan babamın hırkasını çıkarır, düğme yoktur. eee deriz... sonra bir de ceket çıkarır... biz hâlâ olayı anlamayız. annem "yuh!" der.
meğer babam bir gün hırkasını bir gün ceketini giyiyormuş. hırka kısa kollu ve krem rengi, ceket uzun kollu ve kahverengi. tek ortak noktaları düğmeleri. ikisinin de düğmeleri aynı. ortasında gemi çıpası etrafında sırma bulunan bir düğme... meğer biz sadece düğmeye odaklanmışız. düğmenin etrafınını görmemişiz, büyük resmi görememişiz. annem bizim salaklığımıza gülüyormuş. annem söylemese bu sır yıllarca sürerdi. :(
s. (ben)
b. (babam)
s. nasıl yani baba?
b. oğlum, şimdi şu hırkaya dikkatli bak. en üst düğmesi yok. yarın annen bu düğmeyi dikecek. ama yarından sonra o düğme tekrar yok olacak.
s. baba yaaa bırak allah aşkına, annem niye böyle bir şey yapsın ki?
b. beni delirtmeye çalışıyor oğlum. ben de bilmiyorum.
s. ya baba ya allah iyiliğini versin hadi.
ertesi gün babam beni ünler.
b. yaaa! oğlum sana demedim mi? bak işte düğme burda. sen bir de yarın gör.
yarın olur....
b. gel lan gel.... aha düğme yok.
s. oha! harbiden yok.
b. oğlum en az on gündür böyle. yarın yine gelecek o düğme. gör bak.
s. allah allah, baba mutlaka mantıklı bir açıklaması vardır.
b. annen beni delirtmeye çalışıyor oğlum. açıklaması işte bu.
ertesi gün beklenen olur ve düğme yine yoktur. babamla kafa kafaya veririz. annemin gece hiç ortalıktan kaybolup kaybolmadığını sorarım babama. herkes uyuyunca yapıyordur der. biz böyle fısır fısır konuşurken annem çıkar gelir. ben dayanamam, "anne! yaptığından utan!" derim. kocaman adamı niye uğraştırıyorsun derim, düğme olayını bildiğimizi söylerim. annem kahkaha atmaktan konuşamaz bile. gözlerinden yaşlar aka aka kendisinin masum olduğunu söyler.
düğme olayı bir kaç gün daha devam eder... artık kafayı yiyeceğiz. annem ise düğme lafını duyunca kahkaha atmaktadır. ağlaya ağlaya anneme sorarım... lütfen anneciğim, neden gülüyorsun? neden bu eziyet derim.
annem babamı bir eline, beni bir eline alıp giysi dolabına götürür bizi. dolaptan babamın hırkasını çıkarır, düğme yoktur. eee deriz... sonra bir de ceket çıkarır... biz hâlâ olayı anlamayız. annem "yuh!" der.
meğer babam bir gün hırkasını bir gün ceketini giyiyormuş. hırka kısa kollu ve krem rengi, ceket uzun kollu ve kahverengi. tek ortak noktaları düğmeleri. ikisinin de düğmeleri aynı. ortasında gemi çıpası etrafında sırma bulunan bir düğme... meğer biz sadece düğmeye odaklanmışız. düğmenin etrafınını görmemişiz, büyük resmi görememişiz. annem bizim salaklığımıza gülüyormuş. annem söylemese bu sır yıllarca sürerdi. :(
devamını gör...
çaresizliği anlatan en iyi cümle
özdemir asaf demiş ya "benim söylemek için çırpındığım gecelerde siz yoktunuz... " diye işte bu cümle
devamını gör...
kendini üç kelime ile tanımla
asla pes etmez.
devamını gör...
başlık altında laf sokmaya çalışan yazar
ben lafımı ortaya korum beğenen alır gider beğenmeyen bırakır gaçar...
devamını gör...
baraj
bulaşık yıkarken telefonu su bardaklarının rafına koyup, bu hafta son kez izlediğim dizi. ekip biraz how to get away with murder izlese örnek alsa keşke. ölen ölene mubarek. daha doğrusu cinayet falan da değil bildiğin fok yoluna gidiyolar. her bölüm biri boşanıyor, bir başkası evleniyor. hayret doğrusu. karışık akraba işlerinden ötürü rtük cezası bile aldılar. çok hızlılar ve tv de bu iyi bir şey ama işte iq düşüşü yaşıyorum izlerken. tahammülüm buraya kadardı.
edit: dayanamayıp finalin sonlarını da izledim. uzun süre katlandığım her hangi bir şeye bir kapanış ihtiyacı duyuyorum.
filminin sonunda nazım vurulup ölüyor türkan şoray ağlıyor ve kapanış! dizi günümüze uyarlama diye ille de mutlu sonla bitecek ya. zahra tarığı vuruyor (aman ne şaşırdım), tarık öldü mü hapistemi meçhul, ibo sadece çüğüz canım deyip gitti. nehirin bir daha doğurması şart mıydı?
velhasıl kelam klasik türk dizisi kapanışıydı. şimdi bu diziden bi fransız kapanışı beklemek benim aptallığım olur açıkçası.
edit: dayanamayıp finalin sonlarını da izledim. uzun süre katlandığım her hangi bir şeye bir kapanış ihtiyacı duyuyorum.
filminin sonunda nazım vurulup ölüyor türkan şoray ağlıyor ve kapanış! dizi günümüze uyarlama diye ille de mutlu sonla bitecek ya. zahra tarığı vuruyor (aman ne şaşırdım), tarık öldü mü hapistemi meçhul, ibo sadece çüğüz canım deyip gitti. nehirin bir daha doğurması şart mıydı?
velhasıl kelam klasik türk dizisi kapanışıydı. şimdi bu diziden bi fransız kapanışı beklemek benim aptallığım olur açıkçası.
devamını gör...
kısa boylu kadınların daha güzel olması
yüreği iyi olsun. fiziksel özellikler gelip geçici. şunu bir anlasa insanlar her şey daha güzel olacak.
devamını gör...
cinsiyet öğrenme partisi
(bkz: iq ortalaması düşük ortamlar)
devamını gör...
steve harris
müzik dehası...
bas gitarın, vücudunun bir parçası olduğu rivayet edilir. gitarla o derece bütünleşmiş bir abimizdir.
grubun tüm mutfak işlerinde onu görürsünüz. elinin değmediği şarkı yoktur. ama buna rağmen tevazuyu elden bırakmaz.
herkes bruce abimize methiyeler düzerken, o hep işini yapar/yapmıştır.
adı geçtiğinde dahi bünyemde heyecan patlaması yaratıyor. başlığı gördüğüm gibi daldım. coşkun seller gibi yazmak istiyorum lakin devam edersem geceyi sabah ederim.
kendisini canlı izleme fırsatı verdikleri için ülgen, odin, zeus üçlüsüne teşekkürü borç bilirim. bir metin ali feyyaz olmasalar dahi onların da yeri ayrıdır bende.
bas gitarın, vücudunun bir parçası olduğu rivayet edilir. gitarla o derece bütünleşmiş bir abimizdir.
grubun tüm mutfak işlerinde onu görürsünüz. elinin değmediği şarkı yoktur. ama buna rağmen tevazuyu elden bırakmaz.
herkes bruce abimize methiyeler düzerken, o hep işini yapar/yapmıştır.
adı geçtiğinde dahi bünyemde heyecan patlaması yaratıyor. başlığı gördüğüm gibi daldım. coşkun seller gibi yazmak istiyorum lakin devam edersem geceyi sabah ederim.
kendisini canlı izleme fırsatı verdikleri için ülgen, odin, zeus üçlüsüne teşekkürü borç bilirim. bir metin ali feyyaz olmasalar dahi onların da yeri ayrıdır bende.
devamını gör...
çocukken yapılan salaklıklar
yaş 8-9.. konum tıp fakültesi hastanesi.. rutin kontrollerden birine gitmişiz annemle, doktor idrar tahlili istiyor ama hiç çişim yok. biraz bekledik, su içtim, beklemekten sıkıldım derken gittim tuvalete. bilirsiniz idrar kabının belirli bir yerine kadar işemek gerekiyor ama oraya kadar işeyemediğim için azıcık su doldursam ne olur ki deyip su dolduruyorum. gidip veriyoruz laboratuvara, saat öğlene yaklaşmış yakınlarda çok güzel sulu yemek, sandviç yapan bir yer var*, mutlu mutlu yemek yemeye gidiyoruz. öğleden sonra tahlil gösterir gideriz diyen anneme, kaba biraz su doldurdum diyorum boş bulunup. annem çok kızıyor azarlıyor tabii, apar topar geri hastaneye gidip söylüyoruz iptal ettiriyoruz ama doktor da öğle yemeğine çıkmış bizim işler akşama kadar uzuyor. annem kızıp kantinden bir simit alıyor bana. ceza olsun diye o gün oraya yemek yemeye götürmedi diye sabaha kadar ağlamıştım evde.
devamını gör...
siyahi bir erkek ile evlenmek
beyaz bir erkekle evlenmekle aynıdır. hatta fazlası vardır eksiği yoktur.
devamını gör...
bilgisayar kamerasını bantlamak
mr robot izleyenler genelde yapıyor. hak veriyorum tabi önlem almak gibi bir nevi. yarabandıyla kapatan gördüm çöm ilginçti. ayrıca yeni nesil laptoplarda kapatma penceresi var. onlar koyduğuna göre önemli demek ki.
devamını gör...
linç kültürü
''linç'' nedir diye sorsak, mağduriyet hikayesi ile cevap verecek, insanlar.
uzun zaman önce yanlışa yanlış dediğimiz için adımız, ''linç edene'' çıktı. çok insana mesaj yazıp '' kör müsünüz'' demek istedim fakat diyemedim. boş boş yazanlara laf anlatmak zordu fakat kalemine güvendiğim, çok sevdiğim, aklı başında insanlar dahi, yanlışı destekledi. yetmedi, bağzııı mod'lar tarafından çanak tutuldu. radyo programlarında bu konu konuşuldu. neyse, herkesin azıcıkta olsa zamanla utandığını var saymak istiyorum.
üzerinden çok vakit geçti, sakın ama sakın olayları harlayıp önüme sermek gibi bir hamlede bulunmayın, ciddiyetle uyarıyorum. bu konuda ne bir mesaj ne de bir yorum kabul etmiyorum!
sol'da, linç kültürünü görünce aylar önce yazdığım yazıyı paylaşmak istedim.
ali püsküllüoğlu, linç kelimesini, halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi olarak tanımlamıştır.
linç kültürü bugünlerde sıklıkla maruz kaldığımız ve şahit olduğumuz tepkiler silsilesidir.
linç kültürü sonucunda her daim mağdur/lar ortaya çıkar.
sürü psikolojisi ile hareket eden ve aklını kesinlikle kullanmamaya and içmiş kitlelerin zaman zaman linç yapan taraf, zaman zaman mağdur olan taraf olarak görmekteyiz.
sağduyulu insanlar* sorgular, düşünür evet evet düşünür ve tartışır. hatta en önemli özellikleri yanlışa yanlış demektir. yanlışa yanlış dememek gibi anlaşılması güç, kibarlık veya daha doğrusu duyar geliştiren insanlar hızla çoğalmaktadır.
empati yapayım derken ya da merhamet göstereyim derken ne yazık ki yapay mağduriyetlerin destekçileri olurlar.
her daim nezaketi ve saygıyı es geçmeden, insanların hata yapabilme paylarını hesaba katarak yaşamak zorundayız. çabamız bu yönde, en azından. kaostan özellikle uzak durmaya özen gösteren bir insan olarak
hayatta her insanın kırmızı çizgisi vardır, her duruma eyvallah çekemeyecek insanlar vardır. bazı yorumlarımız, bazı keskin tepkilerimiz gerçekten en hassas olduğumuz konuların sonucunda dökülür dilimizden.intihalbenim kırmızı çizgim, mesela, üzgünüm.....
aklımız-fikrimiz var, bir insanın izzeti nefsini, kendi egomuz uğruna kırmak gibi bir tutumumuz elbette olmayacak.
türkiye'de, nice linç hikayeleri ve mağduriyet hikayeleri dinleyerek seçimler yapıyoruz, liderler belirliyoruz.
herkese bir kitap tavsiyesinde bulunmak isterim, tanıl bora tarafından yazılmış olan (bkz: türkiye'de linç rejimi) kitabını okuyunuz efendim, okutunuz.
uzun zaman önce yanlışa yanlış dediğimiz için adımız, ''linç edene'' çıktı. çok insana mesaj yazıp '' kör müsünüz'' demek istedim fakat diyemedim. boş boş yazanlara laf anlatmak zordu fakat kalemine güvendiğim, çok sevdiğim, aklı başında insanlar dahi, yanlışı destekledi. yetmedi, bağzııı mod'lar tarafından çanak tutuldu. radyo programlarında bu konu konuşuldu. neyse, herkesin azıcıkta olsa zamanla utandığını var saymak istiyorum.
üzerinden çok vakit geçti, sakın ama sakın olayları harlayıp önüme sermek gibi bir hamlede bulunmayın, ciddiyetle uyarıyorum. bu konuda ne bir mesaj ne de bir yorum kabul etmiyorum!
sol'da, linç kültürünü görünce aylar önce yazdığım yazıyı paylaşmak istedim.
ali püsküllüoğlu, linç kelimesini, halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi olarak tanımlamıştır.
linç kültürü bugünlerde sıklıkla maruz kaldığımız ve şahit olduğumuz tepkiler silsilesidir.
linç kültürü sonucunda her daim mağdur/lar ortaya çıkar.
sürü psikolojisi ile hareket eden ve aklını kesinlikle kullanmamaya and içmiş kitlelerin zaman zaman linç yapan taraf, zaman zaman mağdur olan taraf olarak görmekteyiz.
sağduyulu insanlar* sorgular, düşünür evet evet düşünür ve tartışır. hatta en önemli özellikleri yanlışa yanlış demektir. yanlışa yanlış dememek gibi anlaşılması güç, kibarlık veya daha doğrusu duyar geliştiren insanlar hızla çoğalmaktadır.
empati yapayım derken ya da merhamet göstereyim derken ne yazık ki yapay mağduriyetlerin destekçileri olurlar.
her daim nezaketi ve saygıyı es geçmeden, insanların hata yapabilme paylarını hesaba katarak yaşamak zorundayız. çabamız bu yönde, en azından. kaostan özellikle uzak durmaya özen gösteren bir insan olarak
hayatta her insanın kırmızı çizgisi vardır, her duruma eyvallah çekemeyecek insanlar vardır. bazı yorumlarımız, bazı keskin tepkilerimiz gerçekten en hassas olduğumuz konuların sonucunda dökülür dilimizden.intihalbenim kırmızı çizgim, mesela, üzgünüm.....
aklımız-fikrimiz var, bir insanın izzeti nefsini, kendi egomuz uğruna kırmak gibi bir tutumumuz elbette olmayacak.
türkiye'de, nice linç hikayeleri ve mağduriyet hikayeleri dinleyerek seçimler yapıyoruz, liderler belirliyoruz.
herkese bir kitap tavsiyesinde bulunmak isterim, tanıl bora tarafından yazılmış olan (bkz: türkiye'de linç rejimi) kitabını okuyunuz efendim, okutunuz.
devamını gör...
kriptografi
kriptografi, başkaları tarafından erişilmesi istenmeyen bilgilerin bir ya da çoklu değişkenlere tabii tutulup değiştirilerek, doğru yöntemlerin izlenmemesi takdirinde erişilmemesini sağlamak üzerine belli matematiksel ya da mantıksal algoritmalar dahilinde gerçekleştirilen işlemlerdir. ilgili bilim dalına kriptoloji, ilgilenip bu işlemleri gerçekleştiren kişiye ise kriptograf denir.
yunanca kelime köklerinde "gizli/gizlenmiş olan" anlamına gelen "kryptos" ve yazmak anlamına gelen "graphein" kelimelerinden türemiştir.
geçmişi oldukça uzun yıllara dayanmaktadır kriptografinin. antik mısır hiyerogliflerinde rastlanabilen gizemli örneklerinden tutun, mezopotamya'da keşfedilmiş olan kil tabletlerde bile karşımıza çıkabilmektedir.
roma'da, sezar ile karşımıza çıkmaktadır. günümüzde kriptografinin en bilindik uygulamalarından biri olan sezar şifreleme algoritması, basitçe harflerin alfabedeki n anahtar sayı kadar sonraki harfe yönlendirilerek yazılmasıdır. mesela, anahtarın 1 olduğu bir biçimde, "elma", "fmnb" şeklinde yazılacaktır. neyse ki günümüzde kullanılmıyor, çünkü şifre bilinmiyor olsa bile en fazla 25 denemede bulunabilmektedir.
ilk sistematik kullanımı, 8. yüzyılda orta doğu'ya dayanmaktadır. al-khalil adlı ünlü filolog, dil alimi tarafından çıkarılmış olan "şifreli mesajlar" kitabı ile temeli atılmıştır. kitap, var olabilecek tüm arapça kelimelerin sesli harfler dahil ve dahil olmadan halleriyle oluşturulabilecek tüm permütasyon ve kombinasyonlarını içermekteydi.
avrupa dünyasında reform ve rönesans dönemlerinde güvenli bilgi aktarımı amacıyla kullanılan kriptografi teknikleri, osmanlı imparatorluğu'nda, tapu-tahrir defterlerinde "siyakat" adı verilen, okunması güç ve dile hakimiyet gerektiren bir yazı biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
fakat bana göre en önemli kısmına, yani alan turing sonrasına gelmek istiyorum.
ikinci dünya savaşı'nda almanlar tarafından kullanılmış olan şifreleme makinesi enigma, yaygın kullanımıyla düşmanlarına büyük sorun yaratmaktaydı. arthur scherbius tarafından tasarlanmış olan enigma'nın başlangıçtaki kullanım alanı paranın hakim olduğu alanlarda ticari gizliliği sağlamaktı. savaş döneminde daha ucuz ve pratik kullanımına geçilmiş olan cihaz, rotorlu ve elektromekanik bir şifreleme cihazıydı.
daktilo benzeri cihazın üzerinde 26 harfli, ışıklı bir tabela vardır. daktilodan basılmış olan bir harf, rotorlardan birini devreye sokarak başka bir harf olarak yansıtır. çalışan üç rotor, bir harfi üç kez şifreleyerek neredeyse kırılması imkansız bir hale getirir. matematiğim yanıltmıyorsa, 26lı permütasyondan bahsediyoruz.
tabii bununla da kalınmamış. ekstradan makinede bulunan, her ucu farklı farklı bir harfe takılabilen on adet kablo vardır. bu kabloların her biri, takıldığı harflerin yerini değiştirmektedir. mesela uçları "s" ve "y" harflerine takılmış kablo, "spy" yazısını "yps"ye çevirir.
diğer hatırlamadığım ve muhtemelen bilmediğim bazı eklentilerle birlikte, bir mesaj on üç defaya kadar şifrelenebilmekte. böylece neredeyse çözülemez şifreler ortaya çıkar.
neredeyse çözülemez. işte bu noktada, polonyalı matematikçiler elde ettikleri verileri *, alan turing'in de içinde olduğu "ultra" adlı gruba verirler. alan turing, enigma'nın zaafiyetlerini, diğer uzmanlarla birlikte çalışmalarını sürdürerek, alman denizaltılarının uzun süren bir mesaj ağını takip ederek bunu çözebilmişti.
bir enigma mesajının hiçbir rotor, kablo vs. anahtar bilgisine sahip olunmadan çözülebilme ihtimali 1/3,560,761,236,879,310,464,000*'dir.
alan turing aynı zamanda bilgisayar biliminin kurucusu olarak kabul etmektedir. o halde gelelim bilgisayarlar vasıtasıyla gerçekleştirilen kriptografik işlemlere. günümüzde simetrik ve asimetrik şifreleme olarak iki farklı kullanımı mevcut.
simetrik şifreleme, aynı anahtar kullanımıyla dekripsiyon(şifre çözümleme) ya da enkripsiyon (şifreleme) işleminin gerçekleştirilmesidir. dizi ve blok şifreleme olarak ikiye ayrılır.
dizi şifrelemede, veri bir bit* dizisi olarak ele alınır. bir anahtar vasıtasıyla, zamana göre değişen bir uzunlukta bir dizi üretilmesiyle sağlanır.
kullanım örnekleri: cfb *, ofb *, ctr *
blok şifreleme ise, veriyi bloklar halinde ele alır. bu bloklar birbirine bağlı ya da bağımsız olarak var olabilir. şifreleme ve şifre çözümleme bütün olarak ele alınan bloklar üzerinden gerçekleşir. şifreniz "parola" ise, bu bütün bir bloktur mesela. "p" ya da "parol" yazılması bir anlam ifade etmez basitçe. öte yandan, iç hafıza ve kimlik tanımlama unsurları barındırmaması da dezavantajları arasındandır.
kullanım örnekleri: ecb *, cbc *
simetrik şifrelemede milenyumun başına kadar des* kullanılırken, milenyum itibariyle yerini yavaş yavaş aes'e* bırakmaktadır.
asimetrik şifrelemede ise, şifrelerken ve şifre çözümlerken farklı anahtarlar kullanılır. açık anahtar, şifreleme ve doğrulama için kullanılırken, özel anahtar şifrenin çözümü ve alındığını belirtmek amacıyla kullanılmaktadır. mesela, birine yolladığınız bir maili, o kişinin genel anahtarıyla şifreliyorsunuz. sonra, o mailin açılabilmesi için, yolladığınız kişi özel anahtarını kullanıyor.
sizin gönderdiğinizin anlaşılması içinse, gönderici olan sizin genel anahtarı tarafından doğrulanabilmekte olduğundan, özel anahtarınız ile bunu imzalamanız gerekmektedir. mühür basmak gibi düşünebiliriz :)
ayrıca ilginizi çekebilir, araştırma konusu olarak bırakayım.
(bkz: pgp)*
ek:
eğer buraya kadar okuyan varsa teşekkürlerimi sunarım. konuyla ilgili herhangi bir soru/sorununuz varsa iletişime geçebilirsiniz, bilgim dahilinde yardımcı olmaya çalışırım.
yunanca kelime köklerinde "gizli/gizlenmiş olan" anlamına gelen "kryptos" ve yazmak anlamına gelen "graphein" kelimelerinden türemiştir.
geçmişi oldukça uzun yıllara dayanmaktadır kriptografinin. antik mısır hiyerogliflerinde rastlanabilen gizemli örneklerinden tutun, mezopotamya'da keşfedilmiş olan kil tabletlerde bile karşımıza çıkabilmektedir.
roma'da, sezar ile karşımıza çıkmaktadır. günümüzde kriptografinin en bilindik uygulamalarından biri olan sezar şifreleme algoritması, basitçe harflerin alfabedeki n anahtar sayı kadar sonraki harfe yönlendirilerek yazılmasıdır. mesela, anahtarın 1 olduğu bir biçimde, "elma", "fmnb" şeklinde yazılacaktır. neyse ki günümüzde kullanılmıyor, çünkü şifre bilinmiyor olsa bile en fazla 25 denemede bulunabilmektedir.
ilk sistematik kullanımı, 8. yüzyılda orta doğu'ya dayanmaktadır. al-khalil adlı ünlü filolog, dil alimi tarafından çıkarılmış olan "şifreli mesajlar" kitabı ile temeli atılmıştır. kitap, var olabilecek tüm arapça kelimelerin sesli harfler dahil ve dahil olmadan halleriyle oluşturulabilecek tüm permütasyon ve kombinasyonlarını içermekteydi.
avrupa dünyasında reform ve rönesans dönemlerinde güvenli bilgi aktarımı amacıyla kullanılan kriptografi teknikleri, osmanlı imparatorluğu'nda, tapu-tahrir defterlerinde "siyakat" adı verilen, okunması güç ve dile hakimiyet gerektiren bir yazı biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
fakat bana göre en önemli kısmına, yani alan turing sonrasına gelmek istiyorum.
ikinci dünya savaşı'nda almanlar tarafından kullanılmış olan şifreleme makinesi enigma, yaygın kullanımıyla düşmanlarına büyük sorun yaratmaktaydı. arthur scherbius tarafından tasarlanmış olan enigma'nın başlangıçtaki kullanım alanı paranın hakim olduğu alanlarda ticari gizliliği sağlamaktı. savaş döneminde daha ucuz ve pratik kullanımına geçilmiş olan cihaz, rotorlu ve elektromekanik bir şifreleme cihazıydı.
daktilo benzeri cihazın üzerinde 26 harfli, ışıklı bir tabela vardır. daktilodan basılmış olan bir harf, rotorlardan birini devreye sokarak başka bir harf olarak yansıtır. çalışan üç rotor, bir harfi üç kez şifreleyerek neredeyse kırılması imkansız bir hale getirir. matematiğim yanıltmıyorsa, 26lı permütasyondan bahsediyoruz.
tabii bununla da kalınmamış. ekstradan makinede bulunan, her ucu farklı farklı bir harfe takılabilen on adet kablo vardır. bu kabloların her biri, takıldığı harflerin yerini değiştirmektedir. mesela uçları "s" ve "y" harflerine takılmış kablo, "spy" yazısını "yps"ye çevirir.
diğer hatırlamadığım ve muhtemelen bilmediğim bazı eklentilerle birlikte, bir mesaj on üç defaya kadar şifrelenebilmekte. böylece neredeyse çözülemez şifreler ortaya çıkar.
neredeyse çözülemez. işte bu noktada, polonyalı matematikçiler elde ettikleri verileri *, alan turing'in de içinde olduğu "ultra" adlı gruba verirler. alan turing, enigma'nın zaafiyetlerini, diğer uzmanlarla birlikte çalışmalarını sürdürerek, alman denizaltılarının uzun süren bir mesaj ağını takip ederek bunu çözebilmişti.
bir enigma mesajının hiçbir rotor, kablo vs. anahtar bilgisine sahip olunmadan çözülebilme ihtimali 1/3,560,761,236,879,310,464,000*'dir.
alan turing aynı zamanda bilgisayar biliminin kurucusu olarak kabul etmektedir. o halde gelelim bilgisayarlar vasıtasıyla gerçekleştirilen kriptografik işlemlere. günümüzde simetrik ve asimetrik şifreleme olarak iki farklı kullanımı mevcut.
simetrik şifreleme, aynı anahtar kullanımıyla dekripsiyon(şifre çözümleme) ya da enkripsiyon (şifreleme) işleminin gerçekleştirilmesidir. dizi ve blok şifreleme olarak ikiye ayrılır.
dizi şifrelemede, veri bir bit* dizisi olarak ele alınır. bir anahtar vasıtasıyla, zamana göre değişen bir uzunlukta bir dizi üretilmesiyle sağlanır.
kullanım örnekleri: cfb *, ofb *, ctr *
blok şifreleme ise, veriyi bloklar halinde ele alır. bu bloklar birbirine bağlı ya da bağımsız olarak var olabilir. şifreleme ve şifre çözümleme bütün olarak ele alınan bloklar üzerinden gerçekleşir. şifreniz "parola" ise, bu bütün bir bloktur mesela. "p" ya da "parol" yazılması bir anlam ifade etmez basitçe. öte yandan, iç hafıza ve kimlik tanımlama unsurları barındırmaması da dezavantajları arasındandır.
kullanım örnekleri: ecb *, cbc *
simetrik şifrelemede milenyumun başına kadar des* kullanılırken, milenyum itibariyle yerini yavaş yavaş aes'e* bırakmaktadır.
asimetrik şifrelemede ise, şifrelerken ve şifre çözümlerken farklı anahtarlar kullanılır. açık anahtar, şifreleme ve doğrulama için kullanılırken, özel anahtar şifrenin çözümü ve alındığını belirtmek amacıyla kullanılmaktadır. mesela, birine yolladığınız bir maili, o kişinin genel anahtarıyla şifreliyorsunuz. sonra, o mailin açılabilmesi için, yolladığınız kişi özel anahtarını kullanıyor.
sizin gönderdiğinizin anlaşılması içinse, gönderici olan sizin genel anahtarı tarafından doğrulanabilmekte olduğundan, özel anahtarınız ile bunu imzalamanız gerekmektedir. mühür basmak gibi düşünebiliriz :)
ayrıca ilginizi çekebilir, araştırma konusu olarak bırakayım.
(bkz: pgp)*
ek:
eğer buraya kadar okuyan varsa teşekkürlerimi sunarım. konuyla ilgili herhangi bir soru/sorununuz varsa iletişime geçebilirsiniz, bilgim dahilinde yardımcı olmaya çalışırım.
devamını gör...
herkes mahlasına yakışanı yapsın
dişime göre bir rakip bulursam, yaparım.
devamını gör...
ilginç etimolojik bağlantılar
ahlat ahların ağacı, cezayir cezaların ülkesi ve ve etimoloji eti’lerden kalma bir zaman birimidir.
devamını gör...
6 ay üzeri hapis cezası alanların da bekçi olabilmesi
güreş kariyerinden başka vasfı olmayan, liseyi bile, sahte diplomayla bitiren kişinin, önce milletvekili yapılıp, sonra da devlet bankasının yönetim kurulu üyesi olarak atandığı ülkede, gayet sıradan bir vaka.
devamını gör...
william shakespeare
öncelikle elit entelektüel ayakları bir geçelim,
adam olacak çocuk şekspir okur diyip konuyu noktalayalım.
adam olacak çocuk şekspir okur diyip konuyu noktalayalım.
devamını gör...