e-devlet
'nerede tanıştınız?'sorusuna.
e-devlet cevabını almaktan korktuğum kurum.
yakındır diye düşünüyorum.
beğeni, takip ne bileyim özel mesaj falan olayı gelir mi gelir.
dürütme olsa güzel olur bak. onu bunu dürterdim. zaten huyum kurusun sataşmayı seviyorum.
e-devlet cevabını almaktan korktuğum kurum.
yakındır diye düşünüyorum.
beğeni, takip ne bileyim özel mesaj falan olayı gelir mi gelir.
dürütme olsa güzel olur bak. onu bunu dürterdim. zaten huyum kurusun sataşmayı seviyorum.
devamını gör...
denemeler
monteigne 'in denemeleri lise sonda zorunlu tutulmuştu. zorunlu olduğu için istemeye istemeye okuyup hayran kaldığım sayılı eserlerdendir kendileri.
hoca, arkadaşlarınıza bu kitabın bir kaç yaprağını okutun anlamayanla arkadaşlığınızı bitirin demişti.
o zaman çok saçma gelmişti. şimdi de saçma geliyor. ama eser çok iyi.
hoca, arkadaşlarınıza bu kitabın bir kaç yaprağını okutun anlamayanla arkadaşlığınızı bitirin demişti.
o zaman çok saçma gelmişti. şimdi de saçma geliyor. ama eser çok iyi.
devamını gör...
belgrad ormanına kamera yerleştirilmesi
çizgili pijamalı giyerek huhaha diye gülen ve mangalda etler pişerken ağzına atan kötü adamlar artık çöplerini toplamak zorunda kalacak çünkü artık belgrad ormanlarına yapay zeka görüntü algılama yöntemiyle görüntü tespiti yapılacak.
buradan
buradan
devamını gör...
normal sözlük'e veda
her şeyi fazla ciddiye almıyor musunuz. alt tarafı bir sözlük . yazın geçin. kimse kusura bakmasın ama bu veda başlıkları bana çok komik geliyor.
devamını gör...
intihara teşebbüs eden kişiye ceza verilmesi
adam hayatından vazgeçmiş zaten, iyice hayattan soğutmak değil midir bu ceza?
devamını gör...
life of brian
izlediğim en komik filmlerden biri olabilir life of brian. absürd ve cesur bir film olup, ele aldığı konuyla değil de ele alış biçimiyle öne çıkar.
bu filmi izlediğinizde ya baş ucu filmlerinizden biri olur ya da daha 10 uncu dakkada "bu ne lan?" diyip kapatır ve çok şey kaybedersiniz.
bu filmi izlediğinizde ya baş ucu filmlerinizden biri olur ya da daha 10 uncu dakkada "bu ne lan?" diyip kapatır ve çok şey kaybedersiniz.
devamını gör...
ali ismail korkmaz
uyan ali'm uyan...
devamını gör...
mustafa kemal'in ne işi var burada diyen şey
yazık ya, ilerde çocuklarımın (olursa tabii) bu ve bunun gibi şahsiyetlerin çocuğuyla uğraşacak olması çok kötü.
devamını gör...
portakal
benjaminin çok sevdiği rüyalarına giren bali çekerken bile onu düşlediği tanrı tarafından kutsanmış meyve
devamını gör...
günde 2 buçuk litre su içmek
günde 4 litre içerek aştığım limittir, kanı sulandırır, cildi temizler, eklemlerde kireçlenmeyi engeller, sizi koronaya karşı daha sağlıklı kılar, bağırsakları çalıştırarak kabızlığı önler.
devamını gör...
hybristophilia
iyi araştırılması gereken garip bir hastalıktır.
ülkemizde sanırım aynısını yaşayan bir topluluk var şu an.
dün ümitcan dene ayının dm kutusunu görünce aklıma gelmişti.
ülkemizde sanırım aynısını yaşayan bir topluluk var şu an.
dün ümitcan dene ayının dm kutusunu görünce aklıma gelmişti.
devamını gör...
reçel tahin ersoğan
mö 21.yy’da yaşamış olan faşist lider. söylentilere göre halkının gazabına uğramıştır.
edit= gelen kaynaklara göre; dayatmacı bir politika izliyormuş, çevresindeki insanlar tarafından çabuk kandırılıyormuş.
edit= gelen kaynaklara göre; dayatmacı bir politika izliyormuş, çevresindeki insanlar tarafından çabuk kandırılıyormuş.
devamını gör...
farmakoloji
her tıp öğrencisinin genellikle 3. sınıfta karşılaştığı ultra bela bir derstir.
devamını gör...
yazılı olmayan kurallar
eğer biri bir konu hakkında konuşmak istemiyorsa o konu tekrar tekrar sorulmamalıdır, özel şeylerin içine bodoslama dalınmamalıdır.
devamını gör...
dünyanın en başarısız bilim dalının tıp olması
tıp biyoloji alanına girer. mekanik teknoloji gibi sök tak değildir. ayrıca diğer bilim dallarının önü açıktır. tıpta sürekli virüstür, mikroptur vs. savaşman gereken karşı düşman var. sen gelişiyorsun, o da gelişiyor.
ayrıca kim demiş gelişmedi diye, aç bak bakalım insan ömrü nereden nereye gelmiş. insanlar eskiden hangi sebeplerden ölüyormuş diye.
ayrıca kim demiş gelişmedi diye, aç bak bakalım insan ömrü nereden nereye gelmiş. insanlar eskiden hangi sebeplerden ölüyormuş diye.
devamını gör...
yayında biri rezil olurken veya zorlanırken bakamayan insan
beni de ekleyin, içim sıkışır.
devamını gör...
kayıp tanrılar ülkesi
sevgili polisiye yazarımız (bkz: ahmet ümit) 'in haziran 2021'de yayımlanan son kitabıdır.
kitap, berlin emniyet müdürlüğü'nde başkomiser olan türk asıllı yıldız karasu ve yardımcısı komiser tobias becker'in, bir yazılım firmasında çalışan ve hunharca katledilen cemal ölmez’in cinayetini soruşturmaları ile başlamaktadır.
kitabı çok beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim. spoiler vermeden birkaç şeyden bahsetmek istiyorum…
öncelikle içerisinde arkeolojiden, yunan mitolojisinden, neo-nazi eylemlerinden, bergama kazılarından kaçırılan yahut dönemin padişahları, paşaları tarafından kaçırılmasına göz yumulan eserlerden bahseden ve bunlardan bahsederken de asla okuyucuyu sıkmayan, yağ gibi akıp giden, hatta bana sorarsanız mitolojiye giriş 101 olarak da çok rahat tanımlayabileceğim bir kitap…
yunan mitolojisine çok meraklı değildim bu kitabı okuyana kadar. kulaktan dolma, sağdan soldan duyduğum birkaç şey dışında, çok bir bilgim de yoktu açıkçası. lakin ahmet ümit, kurgusunu mitoloji ile o kadar güzel harmanlamış ki, yakın zamanda mitolojiyle ilgili birkaç metin edinip, ilgilenme isteği doğurdu içimde bu kitapla…
kitaptaki cinayetleri, olay örgüsünü ve kurguyu beğendim.
final zaten çok iyiydi…
yani birkaç yerde kıllandım okurken katil hakkında ama, kitabın sonuna kadar katilin kim olduğundan emin olamadım açıkçası…
mesela kitapta zeus'un ağzından konuşulanları okumaktan dolayı çok memnunum. çok sevdim ara ara zeus'un bize hitap ettiği bölümleri...
fakat şöyle bir şey var kitapta beni rahatsız eden…
ana dili türkçe olan bir yazarın, yabancı bir ülkede geçen kurguda, üstelik o ülkenin vatandaşını konuşturduğu diyalogları maalesef ki gözüme çok çiğ geliyor. yani adamın adı tobias becker, ama diyaloglara bakıyorsun, bildiğin 13 yıldır traş olduğun berber muhittin… yani o kültüre ait deyimlerden uzak, gramerden uzak, çok tatsız tuzsuz bir şey oluyor yani. çok yapay geldi okurken bana…
ha diyeceksiniz ki, ‘’ulan almanca mı biliyorsun? ne bu tatava?’’
haklısınız belki evet, ama bir yabancılık çekmedim okurken, anlatmak istediğim o…
berlin’de geçmiyor da daha çok acıbadem’de, kadıköy’de geçiyormuş gibi hissettim yani.
mesela başkomser nevzat’ın ve ekibinin peşine düştüğü bir cinayet olsa idi baştan sona, 10 üzerinden 10 verirdim, çok rahat…
kitapla ilgili tek olumsuz görüşüm budur…
ama polisiye seven her okura tavsiyemdir. beğenileceğinden de adım gibi eminim…
kitap, berlin emniyet müdürlüğü'nde başkomiser olan türk asıllı yıldız karasu ve yardımcısı komiser tobias becker'in, bir yazılım firmasında çalışan ve hunharca katledilen cemal ölmez’in cinayetini soruşturmaları ile başlamaktadır.
kitabı çok beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim. spoiler vermeden birkaç şeyden bahsetmek istiyorum…
öncelikle içerisinde arkeolojiden, yunan mitolojisinden, neo-nazi eylemlerinden, bergama kazılarından kaçırılan yahut dönemin padişahları, paşaları tarafından kaçırılmasına göz yumulan eserlerden bahseden ve bunlardan bahsederken de asla okuyucuyu sıkmayan, yağ gibi akıp giden, hatta bana sorarsanız mitolojiye giriş 101 olarak da çok rahat tanımlayabileceğim bir kitap…
yunan mitolojisine çok meraklı değildim bu kitabı okuyana kadar. kulaktan dolma, sağdan soldan duyduğum birkaç şey dışında, çok bir bilgim de yoktu açıkçası. lakin ahmet ümit, kurgusunu mitoloji ile o kadar güzel harmanlamış ki, yakın zamanda mitolojiyle ilgili birkaç metin edinip, ilgilenme isteği doğurdu içimde bu kitapla…
kitaptaki cinayetleri, olay örgüsünü ve kurguyu beğendim.
final zaten çok iyiydi…
yani birkaç yerde kıllandım okurken katil hakkında ama, kitabın sonuna kadar katilin kim olduğundan emin olamadım açıkçası…
mesela kitapta zeus'un ağzından konuşulanları okumaktan dolayı çok memnunum. çok sevdim ara ara zeus'un bize hitap ettiği bölümleri...
fakat şöyle bir şey var kitapta beni rahatsız eden…
ana dili türkçe olan bir yazarın, yabancı bir ülkede geçen kurguda, üstelik o ülkenin vatandaşını konuşturduğu diyalogları maalesef ki gözüme çok çiğ geliyor. yani adamın adı tobias becker, ama diyaloglara bakıyorsun, bildiğin 13 yıldır traş olduğun berber muhittin… yani o kültüre ait deyimlerden uzak, gramerden uzak, çok tatsız tuzsuz bir şey oluyor yani. çok yapay geldi okurken bana…
ha diyeceksiniz ki, ‘’ulan almanca mı biliyorsun? ne bu tatava?’’
haklısınız belki evet, ama bir yabancılık çekmedim okurken, anlatmak istediğim o…
berlin’de geçmiyor da daha çok acıbadem’de, kadıköy’de geçiyormuş gibi hissettim yani.
mesela başkomser nevzat’ın ve ekibinin peşine düştüğü bir cinayet olsa idi baştan sona, 10 üzerinden 10 verirdim, çok rahat…
kitapla ilgili tek olumsuz görüşüm budur…
ama polisiye seven her okura tavsiyemdir. beğenileceğinden de adım gibi eminim…
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...