mustafa kemal'in ne işi var burada diyen şey
atatürk, 23 nisan 1924'te '23 nisan' gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. bu tarihten 5 yıl sonra 23 nisan 1929’da atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiştir ve 23 nisan ilk defa 1929 yılında çocuk bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır. 1979'da, yine ilk olarak altı ülkenin katılmasıyla uluslararası boyuta taşıdığımız bu millî bayramımıza, ortalama olarak her yıl kırkın üzerinde ülkeden gelen ve türk çocuklarının misafiri olan yabancı ülke çocukları da katılmaktadır. dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke türkiye’dir.
kaynak
devamını gör...
büyükbaba paradoksu
diyelim ki zaman makinesi ile geçmişe gidiyoruz ve dedemizi öldürüyoruz.dedemiz yoksa bizde hiç doğmamış olacağız öyleyse geçmişe nasıl gideceğiz. işler asıl bu noktada kısır döngüye giriyor ve kafamız karışıyor.
aslında bu paradoks bize birazda olsa paralel evrenin varlığını kabul etmemizi sağlıyacak şöyle;
geçmişe gittiğinizde büyük babanızın geçmişine değil de paralel evrende ki büyük babanızın kopyasının geçmişine gittiğini düşünmeniz.bunun sonucunda siz var olmuş olcaksınız ve paralel evrendeki babanız hiç var olmamış olcak.
aslında bu paradoks bize birazda olsa paralel evrenin varlığını kabul etmemizi sağlıyacak şöyle;
geçmişe gittiğinizde büyük babanızın geçmişine değil de paralel evrende ki büyük babanızın kopyasının geçmişine gittiğini düşünmeniz.bunun sonucunda siz var olmuş olcaksınız ve paralel evrendeki babanız hiç var olmamış olcak.
devamını gör...
tabu
john katzenbach tarafından yazılan psikolojik gerilim türünde bir kitap.
scott freeman mantığı her şeyden üstün tutan bir tarih profesörüdür. kızı ashley'in odasında gizlenmiş bir aşk mektubu bulduğunda içine bir huzursuzluk tohumu atılmış gibi hisseder. "hiç kimse seni benim sevdiğim kadar sevemez. hiç kimse. biz birlikte olacağız. öyle ya da böyle." ashley'in dibe vuran psikolojisi ve kendisi dahil kızının yakınındaki herkesin ölüm tehdidi altında olması, scott'ın şüphelerini bir bıçak kadar keskinleştirir.
mavi yakalı kötü çocukla güzel, eğlenceli bir gece yaşadığını düşünen ashley bu saplantılı adamın zihnindeki kapalı kutuda sıkışmış gibidir. her çırpınışında bu psikopat ona bir adım daha yaklaşırken önünü kesebilecek hiçbir şey yoktur. ancak babası; bir avukat olan eski eşi ve onun gözü pek arkadaşı ile bu kaçık adamı durdurmak için akıl almaz bir plan yapar.
scott freeman mantığı her şeyden üstün tutan bir tarih profesörüdür. kızı ashley'in odasında gizlenmiş bir aşk mektubu bulduğunda içine bir huzursuzluk tohumu atılmış gibi hisseder. "hiç kimse seni benim sevdiğim kadar sevemez. hiç kimse. biz birlikte olacağız. öyle ya da böyle." ashley'in dibe vuran psikolojisi ve kendisi dahil kızının yakınındaki herkesin ölüm tehdidi altında olması, scott'ın şüphelerini bir bıçak kadar keskinleştirir.
mavi yakalı kötü çocukla güzel, eğlenceli bir gece yaşadığını düşünen ashley bu saplantılı adamın zihnindeki kapalı kutuda sıkışmış gibidir. her çırpınışında bu psikopat ona bir adım daha yaklaşırken önünü kesebilecek hiçbir şey yoktur. ancak babası; bir avukat olan eski eşi ve onun gözü pek arkadaşı ile bu kaçık adamı durdurmak için akıl almaz bir plan yapar.
devamını gör...
antonio gramsci
evet gramsci, büyük bir teorisyendir. yeni bir yol açmış ve geçmişin düşünce kalıplarını (özellikle marx) kırarak, onları yaşadığı döneme uyarlama yolunu seçmiştir. ama bana göre gramsci bundan çok çok daha fazlasıdır. evet elinize onun kitaplarını alıp, düşünceleri ile nutuklar atabilir, literatüre kazandırdığı yeni kavramlar üzerinden derin analizler kasabilir ve tüm bu derinliğin arasında kaybolabilirsiniz. veyahut tam tersi şekilde onu revizyonistlikle suçlayıp, kendisine karşı devrimci sıfatı yapıştırıp, eskinin ezber cümleleri ile fikirlerine ve durduğu yere saldırabilirsiniz. ama tüm bunlar en nihayetinde, sonuç alamayacağınız, yaşama ve yaşamın içindeki sömürüye karşı fiilen kullanamayacağınız tutumlardır. bunlarla sadece fikirsel mastürbasyon yapmış olursunuz. kimilerinin zamanında yaptıkları gibi (!)
oysa gramsci bunların hepsinden ötedir; bir kere yaptıklarının ve mücadelesinin yaşamda karşılığı vardır. özellikle ''fabrika konseyleri hareketi'' gramsci'nin hayata ve insanlara dokunduğu bir gerçekliktir. eskinin süslü sloganları arasında sıkışıp kalmış sosyalist yöneticilere ve kalıplaşmış bir politik tutumun esiri olmuş zavallılara verilen bir derstir. gramsci sadece teori üretip, nutuk atmamıştır. bunların altını doldurmuş ve bu yüzden de ciddi tepkiler almış sonrasında da bedeller ödemiştir. işçi sınıfını direkt mücadele evresine katabilmek adına arkadaşlarıyla birlikte, gezmedik fabrika ve neredeyse konuşmadık işçi bırakmamıştır. bu çabaları da olumlu sonuçlar doğurmuştur. seçimlere direkt olarak etki etmiştir. alınan %32'lik oy oranı büyük oranda gramsci ve arkadaşlarının eseridir.
halkı gütmeyi, onların yerine düşünmeyi, popülist söylemlerle halkın gözünü boyamayı seçmiş olan sözde devrim neferleri (!) ve aymaz aydınlarla arasındaki keskin çizgi halkla birlikte yürümeyi ve onları mücadele evresine katmayı seçmiş olmasıdır. zaten bununla ilgili hapishane defterleri adlı yapıtında sıkça göndermeleri bulunur. aydın (!) olmanın verdiği yetkiye dayanarak, kendilerini halktan farklı bir noktada konumlandıranları ve böylece fikirsel dünya ile mücadele alanı arasındaki bağların kopmasına sebep olanları sağlam argümanlarla yerin dibine sokar. hani bizde de vardır ya bazı meşhur söz kalıpları; halka inememek, halkla buluşamamak, halkın dilinden anlayamamak vesaire, işte bunlara ilişkin tüm somut çözümler gramsci'nin yaşam hikâyesinde ve eserlerinde açıkça görülmektedir. lakin bu husus kimsenin umurunda değildir.
bu mevzu ile ilgili, en zihin açıcı saptamalarından birisi şudur; ''sistemin gerçek gücü yönetici sınıfın şiddetinde veya devlet örgütünün zorlayıcı kuvvetinde değil, yöneticilere ait ‘dünya kavramının yönetilenler tarafından kabul edilişindedir. yönetici sınıfın felsefesi ''ortak duyu'' durumuna gelene kadar karmaşık basitleşme süreçlerinden geçer. ortak duyu, yığınların felsefesidir; yaşadıkları toplumun ahlâk, gelenek ve kurumlarını böylelikle benimserler.''
siz ne kadar bu düşünce dünyasının çarpıklığını da anlatsanız, siz ne kadar kalkıp bu yanlışlarla ilgili nutuklarda atsanız, sahada o insanlarla birlikte bir şeylerin üzerine taş koymadıkça, onlara dokunmadıkça ve tepeden bakmaya devam ettikçe aynı hüsranı yaşamaya devam edersiniz. zira oturmuş olan bu düşünce tarzının arkasında yüzyılların birikimi vardır. bunları aydın aymazlığı ve eski moda süslü sloganlarla yıkamazsınız. neyse çok uzamasın, gramsci fikir dünyasına kattıklarıyla birlikte mücadele dünyasına kattıkları sebebiyle ayrı ve özel bir yerdedir. okunması ve anlaşılması özellikle hayata soldan bakanlar için elzem olduğu kadar aslında her kesimden insan için önemlidir. sonrasında benzer eleştiriler anlamında, tamamlayıcı olması açısından togliatti okuması da yapmak gerekir diye düşünürüm.
özetle kavram analizinden ziyade pratiğin analizini yapmak gramsci konusunda daha önemlidir. kavramlar zaten okunur anlaşılır gramsci'nin sırrı pratiğinde ve onun geliştirilmesinde saklı.
oysa gramsci bunların hepsinden ötedir; bir kere yaptıklarının ve mücadelesinin yaşamda karşılığı vardır. özellikle ''fabrika konseyleri hareketi'' gramsci'nin hayata ve insanlara dokunduğu bir gerçekliktir. eskinin süslü sloganları arasında sıkışıp kalmış sosyalist yöneticilere ve kalıplaşmış bir politik tutumun esiri olmuş zavallılara verilen bir derstir. gramsci sadece teori üretip, nutuk atmamıştır. bunların altını doldurmuş ve bu yüzden de ciddi tepkiler almış sonrasında da bedeller ödemiştir. işçi sınıfını direkt mücadele evresine katabilmek adına arkadaşlarıyla birlikte, gezmedik fabrika ve neredeyse konuşmadık işçi bırakmamıştır. bu çabaları da olumlu sonuçlar doğurmuştur. seçimlere direkt olarak etki etmiştir. alınan %32'lik oy oranı büyük oranda gramsci ve arkadaşlarının eseridir.
halkı gütmeyi, onların yerine düşünmeyi, popülist söylemlerle halkın gözünü boyamayı seçmiş olan sözde devrim neferleri (!) ve aymaz aydınlarla arasındaki keskin çizgi halkla birlikte yürümeyi ve onları mücadele evresine katmayı seçmiş olmasıdır. zaten bununla ilgili hapishane defterleri adlı yapıtında sıkça göndermeleri bulunur. aydın (!) olmanın verdiği yetkiye dayanarak, kendilerini halktan farklı bir noktada konumlandıranları ve böylece fikirsel dünya ile mücadele alanı arasındaki bağların kopmasına sebep olanları sağlam argümanlarla yerin dibine sokar. hani bizde de vardır ya bazı meşhur söz kalıpları; halka inememek, halkla buluşamamak, halkın dilinden anlayamamak vesaire, işte bunlara ilişkin tüm somut çözümler gramsci'nin yaşam hikâyesinde ve eserlerinde açıkça görülmektedir. lakin bu husus kimsenin umurunda değildir.
bu mevzu ile ilgili, en zihin açıcı saptamalarından birisi şudur; ''sistemin gerçek gücü yönetici sınıfın şiddetinde veya devlet örgütünün zorlayıcı kuvvetinde değil, yöneticilere ait ‘dünya kavramının yönetilenler tarafından kabul edilişindedir. yönetici sınıfın felsefesi ''ortak duyu'' durumuna gelene kadar karmaşık basitleşme süreçlerinden geçer. ortak duyu, yığınların felsefesidir; yaşadıkları toplumun ahlâk, gelenek ve kurumlarını böylelikle benimserler.''
siz ne kadar bu düşünce dünyasının çarpıklığını da anlatsanız, siz ne kadar kalkıp bu yanlışlarla ilgili nutuklarda atsanız, sahada o insanlarla birlikte bir şeylerin üzerine taş koymadıkça, onlara dokunmadıkça ve tepeden bakmaya devam ettikçe aynı hüsranı yaşamaya devam edersiniz. zira oturmuş olan bu düşünce tarzının arkasında yüzyılların birikimi vardır. bunları aydın aymazlığı ve eski moda süslü sloganlarla yıkamazsınız. neyse çok uzamasın, gramsci fikir dünyasına kattıklarıyla birlikte mücadele dünyasına kattıkları sebebiyle ayrı ve özel bir yerdedir. okunması ve anlaşılması özellikle hayata soldan bakanlar için elzem olduğu kadar aslında her kesimden insan için önemlidir. sonrasında benzer eleştiriler anlamında, tamamlayıcı olması açısından togliatti okuması da yapmak gerekir diye düşünürüm.
özetle kavram analizinden ziyade pratiğin analizini yapmak gramsci konusunda daha önemlidir. kavramlar zaten okunur anlaşılır gramsci'nin sırrı pratiğinde ve onun geliştirilmesinde saklı.
devamını gör...
az bilinen görgü kuralları
herhangi bir özel gereksinimli bireye ne olduğu, nasıl bu hale geldiği, ne yaşadığı o anlatmak istemediği sürece sorulmaz. insanların hassas noktalarını yaralayabilir, hatırlamak istemedikleri travmalarını düşündürtebilir ve belki de zor toparladıkları özgüvenlerini kırabilirsiniz. kolu olmayan birine ismini bile sormadan "aa ne oldu" demek gerçekten çok çirkin.
devamını gör...
kars
(bkz: ani harabeleri) gibi bir değeri barındıran şehir.
devamını gör...
azizler
taylan biraderlerin yönettiği berkun oyanın kaleme aldığı filmdir. film 8 ocakta netflix üzerinden yayınlandı. netflixte izlemeden önce film hakkında şu ifadeler kullanılmıştı “ alaycı, absürt, sıra dışı, dram-komedi” böyle tanımlanan bir film olduğu için içimden hadi abicim ya diye geçirdim ama tam olarak tanımlandığı gibi bir film izledim.
müzikler senaryo dekor kamera kullanımı tamamen tanımlandığı gibiydi.
oyuncu kadrosu klasik ifadeyle şampiyonlar ligi gibi engin günaydın ve haluk bilginer kamera önünde otursalar izlerim öyle severim ikisini de ve ikisi de başarılı bir iş çıkarmışlar.
öncelikle filmi severek izledim ve beğendim ama kadronun hakkını verdiğini düşünmüyorum çünkü böyle bir kadro varsa elinizde çıta yükselir hem de baya yükselir.
haluk bilginer ve engin günaydın hakkında bir fikri olmayan izleyiciler beğenmeyecekler belki de ben hayran olduğum için keyif alarak izledim bilmiyorum.
--! spoiler !--
filmde çok sevdiğim çok güldüğüm ve çok duygulandığım anlar oldu. özellikle aziz karakteriyle erbil karakterinin arasındaki görünmeyen bağa hayran oldum ve üzüldüm. birisi yalnız kalmak istiyor diğeri yalnızlıktan mahvolmuş durumda üstelik aziz karakteri sevgilisinden ayrılmak istiyor yalnız kalmak istiyor ama beceremiyor zaten erbil karakterinin dünyasında dolaşırken bu durumdan vazgeçiyor. iş yerinin patronu alp karakteri ise hüzünlü bir karakter sapkın sapık ve yalnızlık çeken bir insan bütün hayatı sahtelikler üzerine kurulmuş yalnızlığını parasıyla gidermeye çalışıyor ama başarılı olamıyor tabi. bu detayları sevdim ve hoşuma gitti. özellikle erbil karakterinin eşine sevgisi saygısı gözlerimi doldurdu belki ben çok duygusalım ama içime dokundu. sevmediğim kısımlara gelelim.
filmde modern dünyaya çok fazla gönderme var ve bunlar çok basit kaçıyor rahatsız oldum o kısımlarda youtuber küçük kızın olduğu sahne rahatsız etti beni böyle bir sosyal mesajı ya da bu durumu bende yansıtabilirim gerek yok daha zeki işler beklerdim. ayrıca filmde çok fazla merak edilen kısım var alp karakteri neden azize sapkın bilmiyorum anlamadım veya elinde sigara olan abla neden gizemli tavırlar içinde takıldı ve gitti anlamadım bilen yazar arkadaşlar portakal atarsa sevinirim.
film tam anlamıyla “alaycı, absürt, sıra dışı, dram-komedi” filmi olmuş trajikomik hayatlar gerçekçi durumları güzel şekilde yansıtmışlar.
benim filmden anladığım ve yorumlarım bu kadar. 9 kere leyla filminden daha başarılı olmuş bu sevindiriciydi.
--! spoiler !--
müzikler senaryo dekor kamera kullanımı tamamen tanımlandığı gibiydi.
oyuncu kadrosu klasik ifadeyle şampiyonlar ligi gibi engin günaydın ve haluk bilginer kamera önünde otursalar izlerim öyle severim ikisini de ve ikisi de başarılı bir iş çıkarmışlar.
öncelikle filmi severek izledim ve beğendim ama kadronun hakkını verdiğini düşünmüyorum çünkü böyle bir kadro varsa elinizde çıta yükselir hem de baya yükselir.
haluk bilginer ve engin günaydın hakkında bir fikri olmayan izleyiciler beğenmeyecekler belki de ben hayran olduğum için keyif alarak izledim bilmiyorum.
--! spoiler !--
filmde çok sevdiğim çok güldüğüm ve çok duygulandığım anlar oldu. özellikle aziz karakteriyle erbil karakterinin arasındaki görünmeyen bağa hayran oldum ve üzüldüm. birisi yalnız kalmak istiyor diğeri yalnızlıktan mahvolmuş durumda üstelik aziz karakteri sevgilisinden ayrılmak istiyor yalnız kalmak istiyor ama beceremiyor zaten erbil karakterinin dünyasında dolaşırken bu durumdan vazgeçiyor. iş yerinin patronu alp karakteri ise hüzünlü bir karakter sapkın sapık ve yalnızlık çeken bir insan bütün hayatı sahtelikler üzerine kurulmuş yalnızlığını parasıyla gidermeye çalışıyor ama başarılı olamıyor tabi. bu detayları sevdim ve hoşuma gitti. özellikle erbil karakterinin eşine sevgisi saygısı gözlerimi doldurdu belki ben çok duygusalım ama içime dokundu. sevmediğim kısımlara gelelim.
filmde modern dünyaya çok fazla gönderme var ve bunlar çok basit kaçıyor rahatsız oldum o kısımlarda youtuber küçük kızın olduğu sahne rahatsız etti beni böyle bir sosyal mesajı ya da bu durumu bende yansıtabilirim gerek yok daha zeki işler beklerdim. ayrıca filmde çok fazla merak edilen kısım var alp karakteri neden azize sapkın bilmiyorum anlamadım veya elinde sigara olan abla neden gizemli tavırlar içinde takıldı ve gitti anlamadım bilen yazar arkadaşlar portakal atarsa sevinirim.
film tam anlamıyla “alaycı, absürt, sıra dışı, dram-komedi” filmi olmuş trajikomik hayatlar gerçekçi durumları güzel şekilde yansıtmışlar.
benim filmden anladığım ve yorumlarım bu kadar. 9 kere leyla filminden daha başarılı olmuş bu sevindiriciydi.
--! spoiler !--
devamını gör...
uzun tanımları okumamak
uzun tanım girenler üzülmesinler. biz okuyoruz.* bilgiye de açığız kaosa da alimallah.
devamını gör...
kafa izninden dönen yazar
yazma isteğiyle hınca hınç dolmuştur.
entelektüel birikimini heybesine koymuş sözlüğe ilim irfan dağıtmaya gelmiştir.
(bkz: 50 saattir yazmıyo delleniyor oğlan)
entelektüel birikimini heybesine koymuş sözlüğe ilim irfan dağıtmaya gelmiştir.
(bkz: 50 saattir yazmıyo delleniyor oğlan)
devamını gör...
anın fotoğrafı
devamını gör...
performansı düşük diye kocasına dava açan kadın
cinsellik sadece erkeklerin tekelinde olacak değil ya! sen fantezi kıyafetleri farklı farklı pozisyonlar, dik dolgun göğüsler, dudaklar pürüzsüz ten bilmem ne o kadar şey beklerken bir kadının performans beklemesi çok mu?!
devamını gör...
spontane radyo yayını
bu yayın da diyar paladan pompalamasyon falan çalınabilir. her an her şey olabilir bu yayında. dinlemedeyiz efem.
devamını gör...
ölürüm sana
tarkan'ın 1997 çıkışlı stüdyo albümü. zevkler ve renkler meselesi tabi ama bana göre tarkan'ın en iyi albümüdür. albümdeki parçaların çoğu türk pop klasiği olmuştur. albümdeki en kötü parça dediğiniz parça bile şu an çıksa yer yerinden oynar. tabi bunda şu anki türk popunun içler acısı halininde bir etkisi var ama o apayrı bir tartışma konusu.
albümdeki parçalar şöyledir:
1-) şımarık
söz: sezen aksu
müzik: sezen aksu, tarkan, ozan çolakoğlu
gitar: erdem sökmen
yaylılar: mustafa suder ve grubu
darbuka: cengiz ercümen
def: sedat güvenir
vokaller: tarkan, levent yüksel
2-) ikimizin yerine
söz müzik: tarkan, sezen aksu
gitar: erdem sökmen
yaylılar: şenyaylar yaylı grubu
bas gitar: murat ejder
klarnet: bülent altınbaş
vurmalılar: hamdi akatay
3-) ölürüm sana
söz müzik: tarkan
akustik gitar: erdem sökmen
elektro gitar: david matos
vurmalılar: hamdi akatay, aydın karabulut
yaylılar: şenyaylar yaylı grubu
4-) salına salına sinsice
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen
yaylılar: enyaylar yaylı grubu
perküsyon: aydın karabulut
bas gitar: james cruz
5-) gecemin ürkek kanatlarında
söz: turgut berkes
müzik: turgut berkes, ozan çolakoğlu, tarkan
kemençe: ahmet kadri rizeli
akustik gitar: can şengün
elektrik gitar: can şengün
vokal: aycan dağıstanlı, elif ersoy, turgut berkes, tarkan
not: parça oluşumuna katkılarından dolayı can şengün'e teşekkürler.
6-) kır zincirlerini
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen
7-) inci tanem
söz müzik: tarkan
ud: ilyas tetik
gitar: erdem sökmen, david matos
davul: shawn pelton
bas gitar: ismail soyberk
8-) başına bela olurum
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen
darbuka: celal bağlan
bongo: seyfi ata
ud: hüseyin bitmez
kanun: taner pınarbaşı
yaylılar: şenyaylar yaylı grubu
vokaller: nalan, nazire yağız, seda tüfekçi, sabri tüfekçi, can erkencigli
9-) unut beni
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen, david matos
davul: shawn pelton
bas gitar: james cruz
10-) delikanlı çağlarım
söz: tarkan
müzik: anonim
elektrik gitar: david matos
bas gitar: james cruz
davul: shawn pelton
11-) beni anlama
söz: pakize barışta
müzik: ozan çolakoğlu
piyano: ozan çolakoğlu
yaylılar: istanbul senfonik yaylı grubu
korno: ertuğrul köse
orkestrasyon: nail yavuzoğlu, ozan çolakoğlu
yönetim: nail yavuzoğlu
albümdeki parçalar şöyledir:
1-) şımarık
söz: sezen aksu
müzik: sezen aksu, tarkan, ozan çolakoğlu
gitar: erdem sökmen
yaylılar: mustafa suder ve grubu
darbuka: cengiz ercümen
def: sedat güvenir
vokaller: tarkan, levent yüksel
2-) ikimizin yerine
söz müzik: tarkan, sezen aksu
gitar: erdem sökmen
yaylılar: şenyaylar yaylı grubu
bas gitar: murat ejder
klarnet: bülent altınbaş
vurmalılar: hamdi akatay
3-) ölürüm sana
söz müzik: tarkan
akustik gitar: erdem sökmen
elektro gitar: david matos
vurmalılar: hamdi akatay, aydın karabulut
yaylılar: şenyaylar yaylı grubu
4-) salına salına sinsice
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen
yaylılar: enyaylar yaylı grubu
perküsyon: aydın karabulut
bas gitar: james cruz
5-) gecemin ürkek kanatlarında
söz: turgut berkes
müzik: turgut berkes, ozan çolakoğlu, tarkan
kemençe: ahmet kadri rizeli
akustik gitar: can şengün
elektrik gitar: can şengün
vokal: aycan dağıstanlı, elif ersoy, turgut berkes, tarkan
not: parça oluşumuna katkılarından dolayı can şengün'e teşekkürler.
6-) kır zincirlerini
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen
7-) inci tanem
söz müzik: tarkan
ud: ilyas tetik
gitar: erdem sökmen, david matos
davul: shawn pelton
bas gitar: ismail soyberk
8-) başına bela olurum
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen
darbuka: celal bağlan
bongo: seyfi ata
ud: hüseyin bitmez
kanun: taner pınarbaşı
yaylılar: şenyaylar yaylı grubu
vokaller: nalan, nazire yağız, seda tüfekçi, sabri tüfekçi, can erkencigli
9-) unut beni
söz müzik: tarkan
gitar: erdem sökmen, david matos
davul: shawn pelton
bas gitar: james cruz
10-) delikanlı çağlarım
söz: tarkan
müzik: anonim
elektrik gitar: david matos
bas gitar: james cruz
davul: shawn pelton
11-) beni anlama
söz: pakize barışta
müzik: ozan çolakoğlu
piyano: ozan çolakoğlu
yaylılar: istanbul senfonik yaylı grubu
korno: ertuğrul köse
orkestrasyon: nail yavuzoğlu, ozan çolakoğlu
yönetim: nail yavuzoğlu
devamını gör...
direksiyonu avuç içiyle çevirmek
karizmatik falan değildir sadece saçmalıktır. en iyisi doğru düzgün araba kullanmaktır.
devamını gör...
2 bira içince sarhoş olan insan
ekonomik insandır. günümüz şartlarında olmak istediğimdir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
düşününce ilk aklıma gelen özlem. 540 km uzaklıktaki ailemi ve evimi özlüyorum.
çocuk olmayı, oyun oynamayı, akşama kadar eve girmediğim için annemden yediğim azarları özlüyorum.
haberlerde anlatılan şeyleri umursamadığım zamanları ,dünyanın bu kadar kötü bir yer olduğunu bilmediğim zamanları özlüyorum.
bunları yazarken fark etimde ben birazda bu zamana kızgınım.
çocuk olmayı, oyun oynamayı, akşama kadar eve girmediğim için annemden yediğim azarları özlüyorum.
haberlerde anlatılan şeyleri umursamadığım zamanları ,dünyanın bu kadar kötü bir yer olduğunu bilmediğim zamanları özlüyorum.
bunları yazarken fark etimde ben birazda bu zamana kızgınım.
devamını gör...
meşgule atmak yerine açıp müsait değilim demek
ikisi de yanlış bence. gerçekten müsait değilsem; telefonu açmam ama meşgule de atmam. en fazla yapacağım şey çevreye rahatsızlık vermemesi için sessize almak olur. cevapsız çağrı olarak kalır vesselam.
çok kısa süre içinde ikinci hatta üçüncü kez ararsa, arayan; hazır mesajlarımdan biri ile müsait olmadığımı ancak acil bir durum varsa mesaj atabileceğini bildiririm karşı tarafa.*
çoğunlukla çok önemsiz olur ve mesaj falan yazmaz arayan zat-şahaneleri.* ben müsait olunca kendilerine dönüş yaparım muhakkak.*
zaten bir çoğumuzun kullandığı ultra akıllı telefonların arama kayıtlarında sadece cevapsızları filitreleyebilecek bir özellik vardır. **
bu özelliği kaçırdığınız cevapsız aramaları görün diye koymuşlar. kullanın, kullandırın. ille de kullanmazük diyenleri bana yönlendirin. ben icabına bakarım.
kıps...
çok kısa süre içinde ikinci hatta üçüncü kez ararsa, arayan; hazır mesajlarımdan biri ile müsait olmadığımı ancak acil bir durum varsa mesaj atabileceğini bildiririm karşı tarafa.*
çoğunlukla çok önemsiz olur ve mesaj falan yazmaz arayan zat-şahaneleri.* ben müsait olunca kendilerine dönüş yaparım muhakkak.*
zaten bir çoğumuzun kullandığı ultra akıllı telefonların arama kayıtlarında sadece cevapsızları filitreleyebilecek bir özellik vardır. **
bu özelliği kaçırdığınız cevapsız aramaları görün diye koymuşlar. kullanın, kullandırın. ille de kullanmazük diyenleri bana yönlendirin. ben icabına bakarım.
kıps...
devamını gör...
sevgiliye nude atayım derken enişteye atmak
eniştenin cebinden doblonun anahtarını düşürmesine sebep olacaktır.
devamını gör...

