geçmiş olsun. umarım bir an önce toparlarsınız ve yeniden yazmaya başlarsınız. ataol behramoğlu'nun şu dizelerini hatırlatmak isterim size;

çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana


her şeyin gönlünüzce olmasını temenni ederim.
devamını gör...

onlardan koleksiyonun yaptığım zamandı.
kilim desenli olanlarına bayılırdım.
tüm koleksiyonlarıma yaptığım gibi onu da evden birine kızıp atmıştım sonra.
devamını gör...

sözlük yazarlarının izlerken koltukta yerinde duramadıkları, sağa sola yumruk savurdukları, patlama sahnelerinde gözlerini fal taşı gibi açtıkları filmlerdir. her yazara göre değişebilir, zevkler ve renkler değişkendir. birine göre john wick (film)i tarihin en iyi aksiyon filmi olabilir, birine göre de john rambo'nun üzerine karakter yoktur. belki de bazı arkadaşlar diriliş ertuğrul (dizi)sini izlerken evlerinin salonlarında oyuncak ata binip tahta kılıçla koşturuyor olabilirler. aksiyon filmlerinin evreni çok geniş ve heyecan dolu. kim bilir, belki de kafa filmler yayınının bir sonraki bölümünde bu konu konuşulur. sözlük yazarlarının da önerileriyle güzel bir liste oluşturulabilir.*
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı

pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü

pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
kokusu hayatı yıkasın diye

pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
yürek kendini tanır

arkadaş zekai özger
devamını gör...

brüksel mahkemesi'nin aldığı karara göre belçika hükümeti'nin 30 gün içinde koronavirüs nedeniyle ilan ettiği bütün pandemi kısıtlamalarını/yasaklarını hukuksal dayanaktan yoksun olması nedeniyle kaldırmak zorunda olması durumudur. buradan

(bkz: hukukun üstünlüğü)
devamını gör...

cümle aleme gereksiz yere dert olur .
devamını gör...

hobi olarak yaptığım ve büyük zevk aldığım über olay. aranızda ana baba sevgisi almamış tipler var mesela buradan görebiliyorum.
devamını gör...

muhtemelen bir şey çıkmayacaktır. böyle tıbbi operasyonlardan önce imzaladığınız kağıtları ve başınıza gelebilecekleri iyice okuyarak gözden geçirin sevgili sözlük mensupları. burası maalesef türkiye, mağdursanız yanınızda duracak bir kişi bile bulamayabilirsiniz.
devamını gör...

suriye'nin ikinci büyük şehri. ayrıca türkiye'ye en yakın büyükşehri, ortadoğu'nun en mühim şehirlerinden biri... hemen antakya'ya olan yakınlığı sadece fiziki değil, mental bir şehir. en azından 2011'de, bir otobüs dolusu doktor ve bir ergen olarak ziyaret ettiğimiz sırada böyleydi. ve elbette ki sağlam bir kent idi...
antakya'yı turladığımızın ertesi günü, kafilemizin çoğu pasaportlarını alarak halep yoluna düzüldü. biz de bu gruptaydık. özellikle ben hem ilk defa yurtdışına çıkmanın heyecanı, hem de o sırada yeni yeni başlayan suriye iç savaşının paniği içindeydim. nitekim savaş halep'i de vuracaktı, ama çok sonra.

2 yıl sonra büyük bir canlı bomba saldırısına maruz kalacak reyhanlı'dan geçerek sınıra geldik. bu yolculukta rehberimiz, halep'te doğup büyümüş genç bir antepli (tam da 12 eylül 1980'de doğmuş). şimdi gaziantep büyükşehir belediyesinde arapça tercümanlığı yapıyormuş. şivesi bir süre bizimkileri güldürse de bayağı sempatik adam. sınırda beklerken de pasaportlarımızı bizzat götürüp tek tek çıkış damgasını işletti; böylece girişte de çıkışta da tek tek inmemize gerek kalmadı. aynısını suriye tarafında da rehberimiz halletti, sadece bir pasaport şurtası emin olmak için otobüse binerek tek tek yüzümüze baktı, babama biraz daha merakla baktı. elbette giriş ve çıkışta free shop'ta oyalananlar epey oldu. karton karton sigaralar, export rakılar alındı. daha sınırdan yeni çıkıyoruz, bu ne hız? neyse; üstüne seyyar exchange'cilerden suriye paraları da aldık (o zamanın kuruyla 102 tl'ye 3000 suriye lirası almıştık). halen tepesinde beşar esad posterinin türkiye'yi kestiği suriye sınırından girdik; bir saati bulmayan bir yolculukla çeşitli kasabalardan geçip üniversitenin oradan halep'e girdik. bu arada dikkatimi çeken, tüm camlardan saddam ırak'ı gibi beşar başgan bakıyordu bize. ama hanedanın asıl kurucusu hafız esad'a ait hiçbir iz görmedim. bir meydanda bir heykeli vardı, o kadar. "kral öldü, yaşasın yeni kral" diye mi yapılmış ne?

böyle konuşa konuşa otobüsten ineceğimiz yere vardık: türkülerde "şen olması" temenni edilen ünlü halep kal'ası. kale önündeki manzara şu.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

etkileyiciliğini daha iyi göstermek için kaleyi çeviren hendeğin fotoğraflarına da bakalım:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel (ver suyu buraya sakarya nehri gibi akar).

dışı bu kadar iyi korunan kalenin içi de çok sağlam. bazı yapılar artık yıkılmış olsa da muayede salonunun kalem işleri olduğu gibi duruyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel (kale kapısından detay)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel (kalenin planı)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel (kalenin içindeki cami ve hamam)

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel (kale burçtan panorama; ileride şam'daki adaşı kadar olmasa da epey büyük olan emevi camii görülüyor; nisan 2013'te bombalanarak yıkıldı)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel (burçtan genel görünüm 2: önde carlton otel, arkada kapalıçarşı ve osmanlı yapısı adliye camii, bugün hepsi tahrip edildi)

kalede uzun uzun gezdikten sonra arabaya doluşup yakınlarda eski bir ermeni evindeki restorana gittik.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

evin avlusunda da canlı müzik var, bir udi çalıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ud eşliğinde kebaplar geldi, rehberimizle sohbeti koyulaştırdık. burada rehberden dinlediğim bilgilerle bir buçuk yıl kadar lisede mete yarar gibi analiz kastığım da doğrudur*. rehberimiz demişti ki;

* hafız esad'tan sadece korkulurdu, beşşar ise korkulduğu kadar seviliyor; tüm sertliğine rağmen hafız esad sonrası biraz daha kötünün iyisi. zaten siyasetle uğraşmayı sevmeyen, ingiltere'de tıp okumuş ve karısı esma'yla kurulu düzeni olan biriyken, abisi ve hafız esad'ın siyasi veliahdı basil'in ölümü üzerine yönetim (en büyük erkek olarak) ona kaldı. halk desteği de az değil.

* muhaberat kesinlikle çok güçlü, iki kardeşin birbirini ihbar ettiği olaylar çok olmuş zamanında, şimdi de halkta şurta ve gizli servisten korku büyük. ha, artık bu kadar tutuklama ve işkence yok; ama geçmişin efsanesi de çok kuvvetli.

* iç savaş şimdilik ülkenin muhafazakar ve 1980'lerde ayaklanıp hafız esad tarafından ezilmiş bölgelerinde (hama, idlib, humus gibi) var. halep'te arada destek gösterileri oluyor ama rejime destek gösterileri de yoğun, şurtadan önce onlar müdahale ediyor. özellikle bıçak sırtı dengeler üstünde oturan kozmopolit bir şehir burası ve herkes burada yaşamanın koşulu olarak esad iktidarının devamını görüyor. eğer halep ve şam gibi şehirler de muhalefete destek verirse artık esadlar kaçacak delik arar. ama kolay kolay da destek vermezler, çünkü muhaliflerin hemen hepsi islamcı; bu da kozmopolit haleplilerin işine gelmez.


rehberimiz, çok uzun kulaklı olduğunu bildiğimiz muhaberat'tan mı korkup bunları anlatmıştı yoksa kendi düşünceleri miydi bilmiyorum, ama ne dediyse çıktı. özellikle de halep'in direnmesi. burada büyük çatışmalar olsa da hiçbir zaman muhalifler idlib gibi tam bir kontrol sağlayamadı, önemli köprübaşları hep rejimin elinde durdu, nihayet muhalifler 2016'da şehir merkezinden 2020'deyse batı banliyölerinden çekildi.

öğleden sonra her kafadan bir ses çıkması ve progamın muğlaklığı hasebiyle rehberimiz bizi serbest bıraktı. herkes çarşıda alışverişe koşarken, biz de evvela emevi camisini görmeye gittik. burası, şam'daki adaşı kadar olmasa da çok büyük ve oraya da çokça benzeyen bir yapı. yapıya halk arasında "zekeriya camii" deniyordu, islam öğretisine hz. zekeriya'nın mezarının burada olduğuna inanıldığı için.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

caminin içinde fotoğraf çekmemişiz. keza içeriye girerken kadınlara çarşaf ve etek veriliyordu. annemin yazması yeterli olmadı yani; pantolonla da girilmiyormuş. kadın pantolonunun tesettürü bozduğunu ilk defa orada gördüm ben. ama kabul edelim güzel gördük, zira nisan 2013'te cami ağır şekilde bombalandı ve devasa minaresi yıkıldı.

camiden çıkınca, şubat 2014'te bir canlı bomba saldırısının gerçekleştiği carlton otelin kafeteryasında oturduk. 3000 suriye lirasını ezmeye koyulduk. kahve içtik, dondurma yedik, burma tatlıları, ipekliler, inciler ve suriye çikolataları aldık, dönüşte millete dağıttık. bir 100'lük banknotu da ben saklayıp dayımın henüz 6 aylık olan oğluna "bayram harçlığı" diye verdim. anası kişi "oğluma dövizden harçlık ver" diyordu da, işte döviz. o zamanın kuruyla üç lira falandı...

ha bu arada, çarşıdaki trafik ve hijyen türkiye trafiğine rahmet okutur; herkes külüstür suzuki ve toyotalarla önüne bakmadan sürüyor, gıda malzemeleri açık havada güneş altında satılıyor, en ilginci de kapalı çarşıya katırla mal sokan esnaf. keşmekeş antakya'ya benziyor yani. fotoğrafını çekmediğime üzüldüğüm anlar bunlar; zira kendi makinemi almamıştım, fotoğraflarını kullandığım babam da çekmemiş.

dönüşe geçerken şehir caddelerinden geçtik; buralarda arşivden fotoğraf çıkmadı ama google görseller'den bazı resimlerini ekledim yine de.
* hafız esad'ın gördüğümüz tek heykeli (fotoğraftaki hanımefendi herhalde meryem buhari oluyor)

* abdülhamit döneminde yapılan saat kulesi (rehberimiz çatıdaki dört çıkıntıda o sıralarda halen idamlıkların asıldığını söylemişti).

ayrıyeten 2007'de fenerbahçe maçıyla açılan al ittihad stadının da önünden geçtik. sonra da şehirden çıktık. ama yola çıkmadan önce rehberimizle vedalaştık. tekrar free shop faslı ve suriye'den çıkıp türkiye'ye girişimizi müteakiben de yine yemeğe gidildi...

sözün özü; sadece bir yıl içinde iyice bozulacak olan iki şehri "normal halleri"yle az da olsa görmek paha biçilemez. geri kalan her şey için master card (reklamları dinlediniz(u: swh))...
devamını gör...

se - a - se - a - se - la - m - lar.

pazartesinin şahı pazartesinin padişahı adana kral fm 95.3...

pardon o başka bir şeydi. eee. şey, kaçıranlar ve bu ekibi yeniden bir arada görmek isteyenler için, sözlük radyosu boyband'imizi bir kez daha toplamaya karar verdik. bu akşam saat 22:00'da sevgili 0330'la bir sahil kasabasında yaşamanın huzuru ve sevgili nadir beyefendi ile, gebze'nin gizli kalmış sanat atolyeleri üzerine konuşacağız. eksi 18 dostlarımız uyuduktan sonra iseee, ee konular dallanıp budaklanacak.*

happiness'ı bekliyoruz.***

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

~~
iletişim kanallarımız:
- sözlük radyosu:
blog.normalsozluk.com/
- instagram :
instagram.com/sozlukradyosu
- twitter :
twitter.com/RadyoSozluk
devamını gör...

bulaşıkları makinaya dizmek için
açtiğinda,içindekilerin temiz olduğunu gormek
devamını gör...

pastırmamı kim yedi.
devamını gör...

çok düşünmek, çok ve boş konuşan insanlar, stres, depresyon. hepsi de ayrı bela.
devamını gör...

"bardağın yarısından biraz fazla olacak şekilde rakı, üstüne de su konulur.
rakıya buz atılmaz.
rakı sofrasında siyaset konuşulmaz.
adabı vardır rakı içmenin, adap... anlıyorsun değil mi, adap!!"

hay sizin adabınızı da, sizi de... adam nasıl keyif alıyorsa içsin lan, sanırsın satranç maçına çıkıyor adam.

devamını gör...

sen aslında yoksun
devamını gör...

bu kadar sevildiğini bilmiyordum.
devamını gör...

bana göre ağaç diken, hayvanları koruyan ve besleyenler. kısacası doğayı koruyanlardır.
devamını gör...

anne tülbentini sarık gibi, sıkmak süretiyle kafaya bağlamak. ben iki gündür bu şekilde dolaşıyorum. sanırım beynim uyuştu.
devamını gör...

çizgisini tam olarak çözemediğim, büyüyüp kaliteli bir mecra haline gelmesini dilediğim sözlük.

-reaksiyon eksikliği diye bir olay var. açtığın başlık elinde kalıyor, kimse tarafından rağbet görmeyince senin de başlık açasın gelmiyor... sayıya bağlı tabi ileride çözülür ama o zaman da akışta yer almak imkansızlaşacak.

-küfrün yasak oluşunun detaylarını da tam olarak anlamadım: mesela hay aptal kafam, hay salak kafam, falan demek de mi yasak? yani kendimize de mi küfredemeyeceğiz?

-tamam küfür yasak. peki b.k demek de mi yasak? b.k bu yahu! içimizde taşıyoruz adını mı diyemeyeceğiz? birine hakaret olarak bittabi söylenmemeli ama başlığı bile kapatılmış. halbuki ben o başlığa girip “kalın bağırsak muhteviyatı” türünden şeyler yazacaktım.

-ve çok belirgin olarak sezdiğim bir muhafazakarlık hakim. ya da öyle denk geldi. muhafazakar tayfaya elbette saygılıyım ama bir ateist olarak bu ortamda ne kadar tutunabileceğimi bilemiyorum. daralırım çünkü ben.

-cinsel içerikli başlıkların dışlanması olayı. varlığını hissettiren bir kesim, cinsel içerikli başlık eleştirisi yapıp duruyor. ne olacak yani? hep yemek tarifi mi vereceğiz? yasak mı seks? pardon seks dedim. seks üzerine felsefe yapmak istiyorum mesela ben. falanca seks pozisyonunun felsefik argümanlarını irdelemek istiyorum diyelim tanımımda. sanırım buna da müsaade yok.

-ve bir de herkesin birbirini karşılıklı beğeni ve favori yağmuruna tutup birbirlerinin puanlarını arttırmaya çabalamaları. kuzum siz hiç mi yorulmuyorsunuz? ne bu puan aşkı? beğeniden gelen puanın katsayısı düşürülsün. tanım girmek daha değerli olsun bence.

-ve bir de dikkat ettim herkesin beğenisi aynı kıymette değil. düşük karmalı biri beğeni atıyor ibre zerre oynamıyor, fakat yüksek karmalılardan gelen beğeni daha bir kıymete tabi. gibi. geldi. bana.

-ve en sevmediğim: nickaltı yorumlarındaki enteresanlık. bir yazarın nasıl şöyle bir tanımı olabilir: beğenileriyle mutlu eden yazar. tek özelliği bu yani. beğenileri. artık ne kadar paraladıysa kendini. neyse işte o konu da bana ters.

-ve ve ve... en ufak bir eleştiride parlayan bir tayfa var. herhangi bir detay eleştiriliyor mesela, hemen altına doluşuyorlar: beğenmeyen gider başka sözlükte yazar. pardon da canım biz zaten orayı beğenmeyerekten buraya geldik. ve geldiğimiz bu yeri güzelleştirmeye çalışıyoruz.

-ve en sinirlerimi bozan şeyin ise : kimsenin ironiden zerre anlamaması. okumuyor kimse. baştan bir iki cümle okuyup hooop aşağıya döşeme aşamasına geçiyor. e böyle şeyler de insanın canına tak ettiriyor ve insanın yazası gelmiyor. yazsam da dümdüz yazarım. sanatsız. tatsız tuzsuz.

-bu yazıdaki eleştirileri yazarlardan bir kısmının okumayıp: o zaman başka kapıya, diyeceklerinden o kadar eminim ki! bari yönetim okusun. yoksa ben başka kapıya giderim sorun değil.

şimdilik biraz daha buralardayım. bir hevesle geldiğim bu yeni oluşumdan boynu bükük ayrılmam umarım.

edit: benjamin’den gerekli yanıtları aldım. sözlük kurallarını daha dikkatli okumam gerekiyor. fikirlerim bir nebze de olsa değişti, muhafazakarlık konusunda özellikle. sanırım ben biraz sert bakmışım olaya. eğlenmeye ve yazmaya devam edebilirim o vakit. yok yok ben ikna oldum, bu adam gerçekten sözlüğün iyi bir yere gelmesini istiyor...
devamını gör...

aslında çok zor değil.

normalde sevmediğin, katlanamadığın, tepki verdiğin detayları o kişi yaptığında sorun etmiyorsan, hatta ilginç şekilde sana sevimli geliyorsa, en yanlış gelen şeyler aslında o kadar yanlış gelmiyorsa, doğru ve yanlış kavramı iyice karıştıysa hayırlısı olsun.

ben mesela küçücük mesele nedenli kalabalıkların içinde bile kavga edebilen çiftler görüyorum, bahane olarak aşk ve tutkuyu gösteriyorlar, oysa tutku ve aşk böyle bir şey değil. gerçi bihter gibi ruh hastası karaktere bile ayyyy ne tutkulu sevdi diyen kalabalıktan çok bir şey beklemiyorum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim