amerikan iç savaşı
amerika'nın ekonomisi tarıma ve sanayiye dayalı olarak ikiye bölündüğü dönemde;
sanayide az eğitimli alt sınıfa ihtiyaç olduğundan ve kölelerin bu işte verimli olamayacağından gerekse şehrin kozmopolitliğinden ve yükselen popülizmden dolayı, sanayi bölgelerinde halk köleliğin kalkması görüşündedir. (ekseri ile zengin kesim, ve en alt kesim) (halihazırda bazı eyaletlerde kölelik kaldırılmıştır)
tarıma dayalı ekonomide ise, köleler amerika için vazgeçilmez bir güçtür ve tabii ki çoğunluk köleliğin kaldırılmasını istemez.
işte bu atmosferde köleliği tüm amerika'da kaldırmayı vadeden bir adam başkanlığa aday olur. ve tabii ki en güçlü lobi faliyetleri onun lehindedir çünkü ülkenin en zenginleri sanayiciler köleliğin kaldırılmasını istemektedir.(petrol devrimcisi, amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en zengin insanı (bkz: john d. rockefeller) 'da bunlara dahildir).
seçimler yapılır ve lincoln başkan olur. başkan olur olmaz güney eyaletleri bağımsızlık ilan eder ve sayıları 11 eyalete ulaşır.
sanayi gücünü, federal devleti ve nüfus üstünlüğünü elinde bulunduran kuzey tarafı 4 yıl sonunda savaşı kazanır ve kölelik kalkar hemen ardından lincoln öldürülür.
bu olayın ardından kölelik tüm dünyada kalkmaya başlar ve yerini kariyer köleliğine bırakır.
artık milyarderlerin elinde mutlu kendini özgür hisseden köleler vardır.
umarım bu devrin sonunu da görebiliriz. ki bazı ilim adamları bunun bir gün kalkacağını söylemektedir.
(bkz: "beşer esirliği parçaladığı gibi ecirliği parçalayacaktır.")
ecir = bir iş karşılığında verilen ücret.
sanayide az eğitimli alt sınıfa ihtiyaç olduğundan ve kölelerin bu işte verimli olamayacağından gerekse şehrin kozmopolitliğinden ve yükselen popülizmden dolayı, sanayi bölgelerinde halk köleliğin kalkması görüşündedir. (ekseri ile zengin kesim, ve en alt kesim) (halihazırda bazı eyaletlerde kölelik kaldırılmıştır)
tarıma dayalı ekonomide ise, köleler amerika için vazgeçilmez bir güçtür ve tabii ki çoğunluk köleliğin kaldırılmasını istemez.
işte bu atmosferde köleliği tüm amerika'da kaldırmayı vadeden bir adam başkanlığa aday olur. ve tabii ki en güçlü lobi faliyetleri onun lehindedir çünkü ülkenin en zenginleri sanayiciler köleliğin kaldırılmasını istemektedir.(petrol devrimcisi, amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en zengin insanı (bkz: john d. rockefeller) 'da bunlara dahildir).
seçimler yapılır ve lincoln başkan olur. başkan olur olmaz güney eyaletleri bağımsızlık ilan eder ve sayıları 11 eyalete ulaşır.
sanayi gücünü, federal devleti ve nüfus üstünlüğünü elinde bulunduran kuzey tarafı 4 yıl sonunda savaşı kazanır ve kölelik kalkar hemen ardından lincoln öldürülür.
bu olayın ardından kölelik tüm dünyada kalkmaya başlar ve yerini kariyer köleliğine bırakır.
artık milyarderlerin elinde mutlu kendini özgür hisseden köleler vardır.
umarım bu devrin sonunu da görebiliriz. ki bazı ilim adamları bunun bir gün kalkacağını söylemektedir.
(bkz: "beşer esirliği parçaladığı gibi ecirliği parçalayacaktır.")
ecir = bir iş karşılığında verilen ücret.
devamını gör...
makinalaşmak
bir nazım hikmet ran şiiri.
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak
istiyorum!
beynimden etimden iskeletimden
geliyor bu!
her dinamoyu
altıma almak için
çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor
oto-direzinler lokomotifleri!
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak
makinalaşmak
istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
karnıma bir tirbün oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak
makinalaşmak
istiyorum!
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak
istiyorum!
beynimden etimden iskeletimden
geliyor bu!
her dinamoyu
altıma almak için
çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor
oto-direzinler lokomotifleri!
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak
makinalaşmak
istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
karnıma bir tirbün oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak
makinalaşmak
istiyorum!
devamını gör...
geceye cevabı olmayan bir soru bırak
aşk sevmektir aslında
"imkansızlıkları yaşamak mıdır sevmek,
yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek?
zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görmek,
yoksa sevgi midir gözlerindeki tek gerçek?
kolay mıdır bir anda her şeyden vazgeçip gitmek,
yoksa gitmekten vazgeçip, sevmek mi gerek?"
özdemir asaf'tan gelsin o zaman bu gecenin cevapsız sorusu:
sizce aşk, sevmek nedir?
aslında özdemir asaf bunun cevabını da vermiştir:
"bir anda her şeyden vazgeçip gitmek kolaydır nasılsa, ama marifet değil. aşk gitmekten vazgeçip sevmektir aslında"
ama ben yine de sormak istedim herkesin kendince cevapladığı aslında birçok cevabı olan aşk konusu ne kadar cevaplanmaya çalışılsa da tam bir cevabı olamıyor asla. peki sizce nedir bu aşk?
"imkansızlıkları yaşamak mıdır sevmek,
yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek?
zor mudur gözlerine bakarken sevgiyi görmek,
yoksa sevgi midir gözlerindeki tek gerçek?
kolay mıdır bir anda her şeyden vazgeçip gitmek,
yoksa gitmekten vazgeçip, sevmek mi gerek?"
özdemir asaf'tan gelsin o zaman bu gecenin cevapsız sorusu:
sizce aşk, sevmek nedir?
aslında özdemir asaf bunun cevabını da vermiştir:
"bir anda her şeyden vazgeçip gitmek kolaydır nasılsa, ama marifet değil. aşk gitmekten vazgeçip sevmektir aslında"
ama ben yine de sormak istedim herkesin kendince cevapladığı aslında birçok cevabı olan aşk konusu ne kadar cevaplanmaya çalışılsa da tam bir cevabı olamıyor asla. peki sizce nedir bu aşk?
devamını gör...
bilinmeyen bir kadının mektubu
şunu söylemeliyim ki stefan zweig'ın birçok okuduğum eserine bayılmıştım. onlardan biri bilinmeyen bir kadının mektubu dur. içselleştirmelere doyamadığım, hatıralarıyla birlikte ring caddesi'nde dolaştığım, dönemin siyasetini ve erkek-kadın ilişkilerini en iyi kurguya döken yazarlardan biri: stefan zweig.
zweig, novellalarında tezatlıkları seviyor. ulaşılmak istenen taraf bazen bir kişi olsa bile bazen bir kalp oluyor bazen de bir hedef oluyor fakat o hedefte her daim bir umursamazlık hakim. anlatıcı karakterlerin bitmek bilmeyen çabası bu kitapta da en çok göze batan çabalardan biri. kürk mantolu madonna'nın raif bey'i gibi kapıda beklemelerden tutun da amelie filmindeki gibi amaçlanmış kişiden başka kişilerin asla ve asla anlatıcıya tam olarak ulaşamadığı, kitapta esintileri olan konulardan. deneyimsizlik, sevgi konusundaki saflık, herhangi bir şeyden habersiz olması, manevi yöndeki eksiklikler bu kızı oluşturan parçalar.
bu kitapta hiçbir cümle boş değil, her cümle o kadar samimi ki bilinmeyen bir kadının sevdiği adam keşke siz olaymışsınız da bu mektubu size yazsaymış diyesiniz geliyor. 1920 yılında bir gün, postacı gelip de kapınıza böyle bir mektup bıraksa sizin de eliniz ayağınız düğümlenirdi.
zweig, novellalarında tezatlıkları seviyor. ulaşılmak istenen taraf bazen bir kişi olsa bile bazen bir kalp oluyor bazen de bir hedef oluyor fakat o hedefte her daim bir umursamazlık hakim. anlatıcı karakterlerin bitmek bilmeyen çabası bu kitapta da en çok göze batan çabalardan biri. kürk mantolu madonna'nın raif bey'i gibi kapıda beklemelerden tutun da amelie filmindeki gibi amaçlanmış kişiden başka kişilerin asla ve asla anlatıcıya tam olarak ulaşamadığı, kitapta esintileri olan konulardan. deneyimsizlik, sevgi konusundaki saflık, herhangi bir şeyden habersiz olması, manevi yöndeki eksiklikler bu kızı oluşturan parçalar.
bu kitapta hiçbir cümle boş değil, her cümle o kadar samimi ki bilinmeyen bir kadının sevdiği adam keşke siz olaymışsınız da bu mektubu size yazsaymış diyesiniz geliyor. 1920 yılında bir gün, postacı gelip de kapınıza böyle bir mektup bıraksa sizin de eliniz ayağınız düğümlenirdi.
devamını gör...
yazarların kendini tanımlama şekli
aşırı duygusal, fazla heyecanlı ama biraz da agresif bunlara rağmen hayatının genelinde çok çok mutlu ama üzüldüğünde de çok fazla üzülüp her şeye kafasını takan deli dolu biriyim ben ya. her şeye gülen ama çok da ağlayan, sevdiği insanları hayatındaki her şeyden ayrı tutan dengesizin biriyim. benim için en iyi tanım bu olurdu sanırım.
devamını gör...
başkası adına utanmak
özellikle gündüz programlarında bolca yaşanan histir.
(bkz: palu ailesi)
(bkz: palu ailesi)
devamını gör...
hafif zırhlı türk süvarisi
nickaltına tanım girilmediği için nickaltı tanımlarının akışa düşüp düşmediğini fark etmeyen yazar.
tasa etmeyiniz efendim, şimdi anlayacaksınız *
uzaktan uzağa sevdiğim yazarlardan biri bu arada. bazen böyle konuşmadan anlaşırsınız ya insanlarla, onun gibi bir şey...
tasa etmeyiniz efendim, şimdi anlayacaksınız *
uzaktan uzağa sevdiğim yazarlardan biri bu arada. bazen böyle konuşmadan anlaşırsınız ya insanlarla, onun gibi bir şey...
devamını gör...
göbeklitepe'deki mastürbasyon yapan adam gravürü
insanların ''euhuehue göbeklitepe 31'' şeklinde tepki verdiği şey. evet aletini tutan erkek betimi var orda tebrikler. bunu fark etmiş olmanız gerçekten inanılmaz.
lise 3 arka sıra komedyası bittiğine göre ciddili yorumumuzu yapalım. arkadaşlar siz 31 diye gülüşürken bilim dünyasının bilhassa da materyalist tarihin kaideleri gördüğünüz şeyler yüzünden sarsılıyor. öncelikle bir yanlışı düzeltelim. burası göbeklitepe değil. ama göbeklitepe'ye oldukça yakın bir başka önemli merkez. göbeklitepe çok önemli bir keşifti, hala da çok önemli. lakin göbeklitepe ile çağdaş ve ondan artı eksi 100-200 yıl farkla iskan edilmiş başka yerler de keşfedildi, keşfediliyor. e peki bundan bize ne derseniz şu anda bilim dünyasının gözü kulağı şanlıurfa'da... her defasında bizleri hayrete düşürecek yeni şeyler çıkmakta sürekli...
göbeklitepe'de antropomorfik oldukça stilize bir insan/erkek betimi mevcuttu. şu hepinizin bildiği t şeklindeki dikmeler. onlar aslında insan. hatta erkek çünkü kollar göbek altında birleşmekte... bu örnek ise çok daha ünik çünkü alçak kabartma tekniğiyle işlenmiş bir kompozisyon ile karşı karşıyayız. vahşi doğanın içerisindeki bir öğe olan insanın kültürel gelişimini görüyoruz. çılgınca teorilerim var lakin onlar burada açıklayacağım şeyler değil. çünkü gerçekten şematik bir tasvirin ötesinde bir kompozisyon ile karşı karşıyayız. hayır uzaylılar değil. uzaylılar diyene yolda yürürken gökten dragon dildo düşsün. (özür dilerim sözlük yönetimi bunu söylemek zorundaydım) burada gördüğünüz şey ise arkadaşlarım insanın üreme kavramına bir kutsallık atfedilmiş olması. başka bir şey değil. hayır şeyinden lazer çıkartıp leoparları yakan uzaylı değil o. bugün de geçerliliğini koruyan en ilkel, en basit ve en temel kavramımız. üreme... üremeye atfedilen kutsallık... ha burada ilginç olan şey, daha erken örneklerde bizler biliyoruz ki kadın doğurganlığı sebebiyle kutsal. ama bu taştepeler olarak literatüre geçmiş olan merkezlerde sürekli antropomorfik tasvirlerde erilliğe vurgu var. o da enteresan yani... inanç kavramındaki cinsel kimliklerin switch olması... paleolitikte kadın kutsal sonrasında neolitik ve yerleşik şehir hayatı ile tanrı eril bir kimliğe bürünüyor...avcı toplayıcı insanlarda kadın başat faktörken yerleşik hayat ile ev ile sınırlandırılıp mülkiyet kavramının bir parçası haline dönüşüyor. muhtemelen mülkiyet kavramının doğması ile kollektif avcı toplayıcı yaşantının yerini alan yeni sistemde kadın da ev ürün hayvan vs. gibi mülk olarak kabul ediliyor. zaten sonrasında da pek çok kültürde ötekileştiriliyor... neyse bunlar çok benim uzmanlık alanıma girmiyor. bir protohistoryacıdan dinlemeniz daha doğru olacaktır.
gerçekten çılgınca... yerleşik hayata adapte olmamış insan topluluklarının inşa ettiği yapılarla karşı karşıyayız. çok üstünkörü bir bakış açısı ile direkt olarak kült yapısı demek kolaycılık olur. kültten fazlası olmuş olmalı... bir kült sistemi var orası şüphesiz. ancak materyalist tarih insan yerleşik hayata geçti, ardından dini buldu der. ama burada iş öyle ilerlememiş... falan... ha tabi günün sonunda bu yerlerin en büyük eksisi türkiye'de bulunuyor olmaları. malum ultra tarih ve kültür bilincine sahip toplumumuz bu eşsiz kültür varlıkları için adeta birer süper tehdit... bir de günümüz teknolojisi falan ileri o da tamam. ancak benim bu konuda ciddi şüphelerim var... hafriyatçılık mantalitesi ile homini homini bir acele ile tabakhaneye bok yetiştirir gibi bu yerlerin kazılması ne kadar doğru ? bakanlık istatistik ve rakamları seviyor lakin günün sonunda var olanı anlamlandıramadan bir acele ile kazıp hafriyatçılık yapmak lise mezunu ortalama herkesin yapabileceği bir şey... çok fazla soru işaretlerimiz var göbeklitepe ve çevresindeki taştepeler hakkında...
tamam çocuklar ''ehuhudfjgh bak sıvazlıyor kanki dfklgj'' modunuza geri dönebilirsiniz. benden şimdilik bu kadar.
edütsch: imla.
lise 3 arka sıra komedyası bittiğine göre ciddili yorumumuzu yapalım. arkadaşlar siz 31 diye gülüşürken bilim dünyasının bilhassa da materyalist tarihin kaideleri gördüğünüz şeyler yüzünden sarsılıyor. öncelikle bir yanlışı düzeltelim. burası göbeklitepe değil. ama göbeklitepe'ye oldukça yakın bir başka önemli merkez. göbeklitepe çok önemli bir keşifti, hala da çok önemli. lakin göbeklitepe ile çağdaş ve ondan artı eksi 100-200 yıl farkla iskan edilmiş başka yerler de keşfedildi, keşfediliyor. e peki bundan bize ne derseniz şu anda bilim dünyasının gözü kulağı şanlıurfa'da... her defasında bizleri hayrete düşürecek yeni şeyler çıkmakta sürekli...
göbeklitepe'de antropomorfik oldukça stilize bir insan/erkek betimi mevcuttu. şu hepinizin bildiği t şeklindeki dikmeler. onlar aslında insan. hatta erkek çünkü kollar göbek altında birleşmekte... bu örnek ise çok daha ünik çünkü alçak kabartma tekniğiyle işlenmiş bir kompozisyon ile karşı karşıyayız. vahşi doğanın içerisindeki bir öğe olan insanın kültürel gelişimini görüyoruz. çılgınca teorilerim var lakin onlar burada açıklayacağım şeyler değil. çünkü gerçekten şematik bir tasvirin ötesinde bir kompozisyon ile karşı karşıyayız. hayır uzaylılar değil. uzaylılar diyene yolda yürürken gökten dragon dildo düşsün. (özür dilerim sözlük yönetimi bunu söylemek zorundaydım) burada gördüğünüz şey ise arkadaşlarım insanın üreme kavramına bir kutsallık atfedilmiş olması. başka bir şey değil. hayır şeyinden lazer çıkartıp leoparları yakan uzaylı değil o. bugün de geçerliliğini koruyan en ilkel, en basit ve en temel kavramımız. üreme... üremeye atfedilen kutsallık... ha burada ilginç olan şey, daha erken örneklerde bizler biliyoruz ki kadın doğurganlığı sebebiyle kutsal. ama bu taştepeler olarak literatüre geçmiş olan merkezlerde sürekli antropomorfik tasvirlerde erilliğe vurgu var. o da enteresan yani... inanç kavramındaki cinsel kimliklerin switch olması... paleolitikte kadın kutsal sonrasında neolitik ve yerleşik şehir hayatı ile tanrı eril bir kimliğe bürünüyor...avcı toplayıcı insanlarda kadın başat faktörken yerleşik hayat ile ev ile sınırlandırılıp mülkiyet kavramının bir parçası haline dönüşüyor. muhtemelen mülkiyet kavramının doğması ile kollektif avcı toplayıcı yaşantının yerini alan yeni sistemde kadın da ev ürün hayvan vs. gibi mülk olarak kabul ediliyor. zaten sonrasında da pek çok kültürde ötekileştiriliyor... neyse bunlar çok benim uzmanlık alanıma girmiyor. bir protohistoryacıdan dinlemeniz daha doğru olacaktır.
gerçekten çılgınca... yerleşik hayata adapte olmamış insan topluluklarının inşa ettiği yapılarla karşı karşıyayız. çok üstünkörü bir bakış açısı ile direkt olarak kült yapısı demek kolaycılık olur. kültten fazlası olmuş olmalı... bir kült sistemi var orası şüphesiz. ancak materyalist tarih insan yerleşik hayata geçti, ardından dini buldu der. ama burada iş öyle ilerlememiş... falan... ha tabi günün sonunda bu yerlerin en büyük eksisi türkiye'de bulunuyor olmaları. malum ultra tarih ve kültür bilincine sahip toplumumuz bu eşsiz kültür varlıkları için adeta birer süper tehdit... bir de günümüz teknolojisi falan ileri o da tamam. ancak benim bu konuda ciddi şüphelerim var... hafriyatçılık mantalitesi ile homini homini bir acele ile tabakhaneye bok yetiştirir gibi bu yerlerin kazılması ne kadar doğru ? bakanlık istatistik ve rakamları seviyor lakin günün sonunda var olanı anlamlandıramadan bir acele ile kazıp hafriyatçılık yapmak lise mezunu ortalama herkesin yapabileceği bir şey... çok fazla soru işaretlerimiz var göbeklitepe ve çevresindeki taştepeler hakkında...
tamam çocuklar ''ehuhudfjgh bak sıvazlıyor kanki dfklgj'' modunuza geri dönebilirsiniz. benden şimdilik bu kadar.
edütsch: imla.
devamını gör...
tam kapanma günlükleri
bahar mevsimi yerini hızlıca yaza bırakacak gibi.
bu sıcakta evde durulmaz. hadi markete gidelim. zaten herkes markete gidiyor.
şöyle kafa dinleyecek bir yer fena olmazdı.
biraz dolaştıktan sonra aradığım şeyi buluyorum.
iki arabanın geçebileceği bir sokak. kaldırıma bir bank koyulmuş. tam dedikodu yapmalık. kola-çekirdek de olur.
dedim ya sıcak diye. gölgede bir bank bulduğuma seviniyorum.
kulağımda kulaklık. müziksiz olmaz tabii. boş boş oturacak değilim ya.
acaba sait faik bizimle aynı dönemde yaşasaydı o da kulaklık bağımlısı olur muydu?
gözlem yaparken bir şeyler dinler miydi acaba?
neyse biz kendi gözlemimize odaklanalım.
bir apartman.
böylesini daha önce görmedim.
zeminden çatı katına kadar her daire farklı bir görünüme sahip.
dış sıvanın üstüne boya atılmamış. renk gri. zamanla çokça değişime uğramış gibi duruyor.
oturuyorum banka.
çatı katının penceresinden bir adam dışarıyı seyrediyor.
ama nasıl biliyor musunuz? iki elini pencerenin alt kenarlarına koymuş.
gözleri gökyüzünde. sanki bir gemi gelecek de hava kontrolü yapıyor.
çok ciddi. düşünceli.
içimden diyorum, bu adamda bir iş var.
sonra adam teras kısmına geçiyor.
o ara dikkatim dağılıyor.
çocuklarını gezdirmeye çıkan aileler falan...
tekrar baktığımda ise güvercinleri görüyorum.
meğer adam güvercin besliyormuş.
şimdi oldu diyorum.
düşünceli haller devam ediyor yalnız.
dikkatli şekilde güvercinleri izliyor adam.
ikinci katta yine bir adam. o da ellerini balkon demirlerine koymuş.
o da düşünceli. seyrediyor dışarıyı. baktığı tarafta park var. diğer taraf sokağa bakıyor zaten. ne diye o tarafa baksın.
bir süre sonra aşağıya iniyor. hala düşünceli. bir taraftan güneş de vuruyor. bir sağa bir sola yürümeye başlıyor.
abicim terleyeceksin bu sıcakta.
birini bekliyor desem kapanma zamanı kim beklenir ki? var bir derdi herhalde diyorum.
esas kimi unuttum ben?
bahsettiğim sokağa gelmeden bir tane yaşlı amca sandalyesinde oturuyordu.
öylesine, tek başına.
zaten bir şey gördüysem illa bir anlamı olacak değil mi?
yani o amca orda oturuyorsa boş boş oturamaz. kesin bir şey düşünüyordur.
kesin pişmanlıkları vardır.
bir acısı, hüznü.
vardır değil mi?
bu yazıda herkes düşünüyor.
artık başka ara sokaklara dalmanın vakti geldi.
bu arada bu satırları yazarken aklımdaniron maiden'dan empire of the cloudsgeçti.
bulutların imparatoru bu sefer güvercin besleyen adam olsun. güvercinlerle mutlu bir hayat geçirir umarım.
bu sıcakta evde durulmaz. hadi markete gidelim. zaten herkes markete gidiyor.
şöyle kafa dinleyecek bir yer fena olmazdı.
biraz dolaştıktan sonra aradığım şeyi buluyorum.
iki arabanın geçebileceği bir sokak. kaldırıma bir bank koyulmuş. tam dedikodu yapmalık. kola-çekirdek de olur.
dedim ya sıcak diye. gölgede bir bank bulduğuma seviniyorum.
kulağımda kulaklık. müziksiz olmaz tabii. boş boş oturacak değilim ya.
acaba sait faik bizimle aynı dönemde yaşasaydı o da kulaklık bağımlısı olur muydu?
gözlem yaparken bir şeyler dinler miydi acaba?
neyse biz kendi gözlemimize odaklanalım.
bir apartman.
böylesini daha önce görmedim.
zeminden çatı katına kadar her daire farklı bir görünüme sahip.
dış sıvanın üstüne boya atılmamış. renk gri. zamanla çokça değişime uğramış gibi duruyor.
oturuyorum banka.
çatı katının penceresinden bir adam dışarıyı seyrediyor.
ama nasıl biliyor musunuz? iki elini pencerenin alt kenarlarına koymuş.
gözleri gökyüzünde. sanki bir gemi gelecek de hava kontrolü yapıyor.
çok ciddi. düşünceli.
içimden diyorum, bu adamda bir iş var.
sonra adam teras kısmına geçiyor.
o ara dikkatim dağılıyor.
çocuklarını gezdirmeye çıkan aileler falan...
tekrar baktığımda ise güvercinleri görüyorum.
meğer adam güvercin besliyormuş.
şimdi oldu diyorum.
düşünceli haller devam ediyor yalnız.
dikkatli şekilde güvercinleri izliyor adam.
ikinci katta yine bir adam. o da ellerini balkon demirlerine koymuş.
o da düşünceli. seyrediyor dışarıyı. baktığı tarafta park var. diğer taraf sokağa bakıyor zaten. ne diye o tarafa baksın.
bir süre sonra aşağıya iniyor. hala düşünceli. bir taraftan güneş de vuruyor. bir sağa bir sola yürümeye başlıyor.
abicim terleyeceksin bu sıcakta.
birini bekliyor desem kapanma zamanı kim beklenir ki? var bir derdi herhalde diyorum.
esas kimi unuttum ben?
bahsettiğim sokağa gelmeden bir tane yaşlı amca sandalyesinde oturuyordu.
öylesine, tek başına.
zaten bir şey gördüysem illa bir anlamı olacak değil mi?
yani o amca orda oturuyorsa boş boş oturamaz. kesin bir şey düşünüyordur.
kesin pişmanlıkları vardır.
bir acısı, hüznü.
vardır değil mi?
bu yazıda herkes düşünüyor.
artık başka ara sokaklara dalmanın vakti geldi.
bu arada bu satırları yazarken aklımdaniron maiden'dan empire of the cloudsgeçti.
bulutların imparatoru bu sefer güvercin besleyen adam olsun. güvercinlerle mutlu bir hayat geçirir umarım.
devamını gör...
sözlüğe 90'lardan bir şarkı bırak
90'lı yıllardaki şarkıların yerinin ayrı olduğunu hissedenlerin ve bunları sevenlerin bıraktığı şarkılardan oluşan başlıktır.*
(bkz: arnavut kaldırımı)
buradan
(bkz: sevme zamanı)
buradan
(bkz: zalim)
buradan
(bkz: sevdik sevdalandık)
buradan
(bkz: arnavut kaldırımı)
buradan
(bkz: sevme zamanı)
buradan
(bkz: zalim)
buradan
(bkz: sevdik sevdalandık)
buradan
devamını gör...
rakı
devamını gör...
rachael blackmore
ingiliz jokey 31 yaşında. engelli yarışlar kategorisinde at biniyor. bu sezon çılgın bir yere ulaştı kariyerinde. öyle ki dün ingiltere'nin engelli yarışlar için en önemli iki festivalinden biri olan grand national'da bindiği minela times isimli atı ile grand national'ı kazandı.
bu yarış öyle bir yarış ki, 77'den beri kadınlar dönem dönem at bindi, 82 de ilk defa bir kadın bu yarışı bitirdi bindiği atla, 2012 de ilk defa bir kadın bu yarışta bindiği atla ilk 3 sırada yer aldı fakat 2021 yılında dün rachael blackmore ile minela times bu koşuyu kazanan tarihteki ilk kadın jokey oldu.
6900 metrelik 30 engelin olduğu ve 40 atın koştuğu müthiş bir savaştan galip ayrıldı bu kadın bindiği atla. düşen jokeyler, devrilen atlar ama ayakta kalan ve kazanan gerçek bir şampiyon.
başarısı öylesine büyük ki, bu yarışı 1 kere olsun izleyen neden bahsettiğimi anlayacaktır. kadın erkek eşitliğinin en büyük kanıtıdır belki de bu zira eşit hakları ve imkanları sunduğunuzda başarı yeteneğe bağlı olarak gelişiyor.
yarış sonrası röportajında şunu söylemiştir: "ben ne kadın gibi ne erkek gibi ne de insan gibi hissediyorum, şu an adeta uçuyorum!" bu birincilik sonrası cümleler göz yaşları olarak geri dönebilir.
bu yarış öyle bir yarış ki, 77'den beri kadınlar dönem dönem at bindi, 82 de ilk defa bir kadın bu yarışı bitirdi bindiği atla, 2012 de ilk defa bir kadın bu yarışta bindiği atla ilk 3 sırada yer aldı fakat 2021 yılında dün rachael blackmore ile minela times bu koşuyu kazanan tarihteki ilk kadın jokey oldu.
6900 metrelik 30 engelin olduğu ve 40 atın koştuğu müthiş bir savaştan galip ayrıldı bu kadın bindiği atla. düşen jokeyler, devrilen atlar ama ayakta kalan ve kazanan gerçek bir şampiyon.
başarısı öylesine büyük ki, bu yarışı 1 kere olsun izleyen neden bahsettiğimi anlayacaktır. kadın erkek eşitliğinin en büyük kanıtıdır belki de bu zira eşit hakları ve imkanları sunduğunuzda başarı yeteneğe bağlı olarak gelişiyor.
yarış sonrası röportajında şunu söylemiştir: "ben ne kadın gibi ne erkek gibi ne de insan gibi hissediyorum, şu an adeta uçuyorum!" bu birincilik sonrası cümleler göz yaşları olarak geri dönebilir.
devamını gör...
türk milletinin gereksiz kutsallaştırdığı şeyler
araplarla ilgili olan her şey.
devamını gör...
omicron varyantı
bugün iki doz biontech'e rağmen vücudumu esir alan korona varyantı. ölürsem sözlük hesabımı *doğukan'a bağışlayın. *
devamını gör...
iskenderiye kütüphanesi
günümüzde internet ortamının ileri seviyeye yükselmesiyle birlikte, bilgiye çabuk erişim sağlandığından dolayı kütüphanelere olan ilgi ve merak azalmış durumda. eski dönemlerde kütüphane demek, ilim irfan deryası demekti. insanlar kütüphanelerdeki kaynaklara ulaşabilmek için yıllarını veriyor, bunun için binlerce kilometre öteden dahi geliyorlardı. bu sebeple iskenderiye kütüphanesi de, döneminin ihtişamı ile birer tarih olarak kalmıştır. milattan önce 300 yıllarında mısır'ın iskenderiye şehrinde kurulmuş, bu isimle bilinmiş. 150 bine yakın cildi dolduracak kitaplara ev sahipliği yapan bu kütüphane pagan inanışına karşı olan hıristiyanlar tarafından yıkılmıştır.
devamını gör...
lale-i makat
puhahahah diye güldüren başlık. teşekkürler maçın zor geçeceğini bilmiyordum özür dilerim. ömrün boyunca hep gül.
devamını gör...
intiharın eşiğinde olmak
eğer bakmayı bilirseniz yaşamak size binlerce güzel seçenek sunacaktır, intihar ise sadece tek bir seçenek. ölüm.
hala nefes alıyorken kıymetini biliniz.
hala nefes alıyorken kıymetini biliniz.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
"gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık."
ismet özel
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık."
ismet özel
devamını gör...

