şubat 1920'de gerçekleşen ve albert adında bir bebeğin konu edildiği küçük albert deneyi (little albert experiment) yıllar geçmesine rağmen hala tartışılan deneylerden biri.

watson radikal bir pozitivistti. insan davranışının sadece öğrenilmiş olan davranışlara dayanarak incelenmesi gerektiğini düşünüyordu. genetik, bilinçsiz veya içgüdüsel unsurlar onun için anlam ifade etmiyordu. sadece gerçekten gözlemleyebileceği davranışları incelemek istiyordu.
watson asistanı rosalie rayner ile birlikte bir yetimhaneye gitti. sonra, 8 aylık bir bebek seçtiler, yetimhanedeki hemşirelerden birinin oğluydu bu. çok ihmal edilmiş olan bu çocuk, çok soğuk ve kötü bir ortamda yaşıyordu. bebek yine de oldukça sakin görünüyordu. oradaki insanlar doğduğundan beri neredeyse hiç ağlamadığını söyledi. işte küçük albert deneyi böylece başladı.
bu deneyin ilk aşamasında, albert’e farklı uyaranlar gösterdiler. amaç, hangisinin onu korkuttuğunu gözlemlemekti. sadece yüksek sesler duyduğunda korku hissedeceğini fark ettiler. bu bebeklerde sık görülen bir şey. albert, hayvanların veya ateşin önünde hiçbir korku belirtisi göstermedi.
sonra, koşullandırma ile korku yaratmaya başladılar. albert’e beyaz bir sıçan getirdiler. ilk başta bebek onunla oynamak istedi. ancak böyle yapmaya çalıştığında, watson çok yüksek bir ses vererek bebeğin korkmasına neden oldu. aynı şeyi birkaç kez tekrarladıktan sonra, bebek sıçandan korkar hâle gelmişti. bundan sonra tavşan ve köpek gibi hayvanları ve hatta kürk manto gibi şeyleri getirdiler. albert’i hepsine koşullandırdılar. bu uyaranlar yanındayken bebek korku hissediyordu.
bebeği uzun süre bu deneylere maruz bıraktılar. neredeyse bir yıl boyunca deneyler devam etti. sonunda bebeğin sakinliği kayboldu ve sürekli endişeli hissetmeye başladı. noel baba maskesi görünce bile korktuğu bir noktaya geldi. ona dokundurduklarında durmadan ağlamaya başladı.

deneyin ikinci bölümünde watson, koşullanmayı geri çevirmeye karar verdi. bu, daha önce şartlandırdığı korkuları “yok etmek” anlamına geliyordu. ancak bu hiç başarılamadı. üniversite tartışmalı deneyi ve asistanıyla kurduğu romantik ilişki nedeniyle watson’ı kovdu.
deneyden sonra bebeğe ne olduğunu bilmiyoruz. ancak çocuğun hidrosefali nedeniyle 6 yaşında öldüğünü belirten makaleler var. eğer bu doğruysa, o zaman bu kötü deneyin sonuçları çok tartışmalı demektir.
devamını gör...

osmanlı imparatorluğu son dönem padişahlarından birisi olan ıv.murat han içki yasağının hem uygulayıcısı hemde içki seven padişahı olarak bilinir. o zamanların en büyük berduşu bekri mustafa’da aynı dönemde yaşamıştır. ıv.murat bu yasağa uyulup uyulmadığını zaman zaman halkın içine çıkıp bizzat kontrol eder. etmekle de kalmaz en ağır şekilde cezalandırılmasını sağlardı. bir sabah padişah ıv.murat han yanına veziri bayram paşayı da alarak kılık değiştirip tüccar kılığında bekri mustafa'nın kayıkçılık yaptığı üsküdar iskelesine gelir. duyum aldığı üzere sora sora bekri mustafa'yı bulur, selam verir.

-selamın aleyküm babalık bizi karşıya atar mısın?
+olur tabi evlat! dedikten sonra sahilden baya açılırlar. bekri mustafa kayığın oturağının altına gizlenmiş bölmeden şarap testisini çıkarır, tepesine diker.
-ohh serinledim! dedikten sonra testiyi sultana uzatır.
+al bakalım evlat bir yudum da sen çek. sultan murat:
- içki yasağını bilmez misin babalık, der.
+kayıkçı bekri iç ulen iç burada kimse bizi görmez, der. sultan murat ve veziri testiden bir yudum içerler. kayıkçı bedri cebinden çıkardığı tütünüde yakıp içmeye başlayınca sultan hiddetlenir.
-yeter babalık anlaşılan sen sultanı tanımazsın. ben sultan murat bu da vezirim, der.
bekri mustafa kürekleri atıp gülmeye başlar.
+vay köftehorlar sizi, iki yudumcuk almayla biriniz padişah biriniz vezir olmaya kalktı, der.
devamını gör...

behçet necatigil'in muazzam şiiridir.

çoklarından düşüyor da bunca
görmüyor gelip geçenler
eğilip alıyorum
solgun bir gül oluyor dokununca.

ya büyük şehirlerin birinde
geziniyor kalabalık duraklarda
ya yurdun uzak bir yerinde
kahve, otel köşesinde
nereye gitse bu akşam vakti
ellerini ceplerine sokuyor
sigaralar, kâğıtlar
arasından kayıyor usulca
eğilip alıyorum, kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca.

ya da yalnız bir kızın
sildiği dudak boyasında
eşiğinde yine yorgun gecenin
başını yastıklara koyunca.

kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
en çok güz ayları ve yağmur yağınca
alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
solgun bir gül oluyor dokununca.

ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
akşamlara gerili ağlarla takılıyor
yaralı hayvanlar gibi soluyor
bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
yollar, ya da anılar boyunca.

alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
solgun bir gül oluyor dokununca.
devamını gör...

küçük üzüntüler konuşur; büyük acılar sessizdir.
devamını gör...

dağın başında radyo çekecek kadar çekmeyen internetime lanet ederek, tanımlardan program takip etmeye çalışıyorum, çok acı.*
eminim süper oluyor program.
sevgili gomercan, bu programın tekrarını vermezsen, beni engelle. yoksa mesaj kutun taciz mesajlarımla dolacak. 48 saatin var dostum.*
devamını gör...

rüyamda turuncu sakallı bir dede kafama sözlük atmıştı. google'dan bunun ne anlama geldiğini araştırırken burayı buldum.
devamını gör...

her işi ağızda sigara ile yapmak.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

doksanlı yılların efsane neslidir. bir kişi tv'nin başında bir kişi pencerenin önünde diğeri ise çatıda duran üç kişilik ekip aracılığı ile evrene mesaj gönderme ritüelidir.
evdeki: sağa çevir!
pencereki: çevir!
çatıdaki: tamam!
penceredeki: tamam!
evdeki: ulan sola değil sağa sağa! (nasıl görüyorsa artık)
penceredeki: daha daha...
devamını gör...

şarkılar çok bana hitap etmiyor diye düşündüm ama bir yandan da hipnoza uğradım, çıkamıyorum.

müthiş iş, tebrikler.
devamını gör...

insani vasıflardan uzak varlıklarının; hayvanları öldürdüğü ve bunu "spor" adı altında yaptığı, doğal dengeye zarar veren, hayvanların neslinin tükenmesine sebep olan canice davranış.
devamını gör...

en nefret ettiğim olaydır. kızına söyleyeceksen kızına söyle, gelinine söyleyeceksen gelinine söyle. yüzüne söylemeye cesaretin yoksa alttan alttan mesaj da göndermeyeceksin.
bana yapılırsa anlamamış gibi yapıyorum. söyleyene kadar içi içini yesin.
devamını gör...

“bir kuşu özgür olduğuna ikna edebilmek niye dünyanın en zor işi?"

pek çok distopyanın ana fikrinin en güzel ifade bulmuş hali diyebiliriz. etçil olan martılar insanların attığı karbonhidrat ağırlıklı besinlerle ya da ölü balıklarla beslenmeye başlıyor . yolcu gemilerini ve balıkçı teknelerini takip ederek yalnızca karınlarını doyurup tek düze bir yaşam içinde döngülerini tamamlıyor. oysa böyle bir yaşam şekli hiçbir martının doğasında yok.bu durumu bir martı fark edene kadar her şey böyle sürüp gidiyor. mükemmel bir metaforun etrafında, uzatmadan yoğun ve çarpıcı bir kurguyla devam eden kitap okuyucuya kendinin hangi martı olduğunu sorgulatıyor.

martı jonathan içinde bulunduğu topluluğa uyum sağlayamıyor çünkü bu yapay bir ortam. sezgisel olarak doğruya kendi için en uyguna (ona dayatılan en uygunun dışına) gitmek istiyor. ayıplanıyor, dışlanıyor, cezalandırılıyor hatta onu yeteri kadar tecrit edebilmek için martıların onunla iletişime geçtikleri an başlarına aynı şey geleceği uyarısı yapılıyor. metinlerarası karşılaştırma yapmak gerekirse biz, 1984, fahreneit 451, cesur yeni dünya gibi eserlerde anlatılan kabus senaryolarıyla birebir örtüşüyor. tek tipleştirme, doğal ihtiyaçlarımız dışında olup bizi yöneten alışkanlıklar, kontrol altında tutulma, farklılığa tahammülsüzlük hatta buna kesin olarak izin vermeme vb. pek çok mekanizmayı gözler önüne seriyor. bunu yaparken bazen büyülü bir ortamda gibi hissettirebiliyor. bulunduğumuz fiziki sınırları aşma, düşünsel boyuta erme gibi durumlara değiniliyor. sözcüklerle ya da sayılarla çizdiğimiz sınırların sunni olduğu, mükemmelliğin sınırları olmadığı bu şekilde anlatılıyor. bir taraftan da kararlılık ve yumuşaklığın aynı anda olduğunda gerçek güce ulaşıldığına değiniliyor. martıların uçuş denemelerinde sertlik ve güç kavramlarının karıştırılmaması gerektiğini gözler önüne seriliyor. bu tarz kavramları ince çizgiler birbirinden ayırıyor ve çoğu zaman da bu sınır aşıldığından karıştırılıyor. disiplinin, sert ve hoşgörüsüz tavırlarla sağlanacağı; cesaretin sadece korkusuzluk olduğu yanılgısı gibi. oysa gerçek disiplin; esneklik,güç vekararlılıktır. cesaret ise o anki sınırlarını bilmektir. bu ince çizgiler martı jonathan tarafından etkili bir biçimde aktarılıyor.

kitapta bu tarz kavramlar irdelenirken önyargı ve koşulsuz kabul gibi konular da eleştiriliyor. örneğin martılar gece uçmaz kuralı gibi. topluluktaki bütün martılar bu kuralı sorgulamadan kabul ediyor, bir martı hariç. oysa bu tarz kuralların kullanışlılığı ve gerekliliği tartışmalıdır fakat diğer martılar farkındalıktan uzak olduğu için bunun ayırdında bile değillerdir. sorgulayan bir martı bunu açığa çıkardığında ise şiddetle karşı çıkmaktadırlar. çünkü konfor alanından çıkacaklar ve sorunlarla baş etmek zorunda kalacaklardır. rahatlarını bozmaya gelemezler ama ömürleri böyle tükenir gider. işte bu konfor alanından çıkmama yüzünden bir kuşa özgür olduğunu anlatmak dünyanın en zor şeyidir belki de.
devamını gör...

güzel haber vermiyorsun diyen arkadaşlara gelsin bu haber.

dünyaca bilinen louvre müzesi, kataloğunda bulunan yaklaşık yarım milyon eseri sanal ortamda ziyarete açacak. müze müdürü jean-luc martinez, ulaşılabilirliğin en önemli hedefleri olduğunu belirtti.


buradan
devamını gör...

depresyondan farklı bir klinik tablodur. depresyonda daha önce zevk alınan hiçbir şeyden artık zevk alınamıyordur.fakat burn out sendrom yani tükenmişlik sendromunda sadece yapılan işe (mesleğe)karşı duygusal tükenme,ilgisizlik, bıkkınlık, duyarsızlaşma mevcuttur.
genelde sağlık çalışanlarında meydana gelmekle beraber, insanla yoğun ilişki içerisinde olan her türlü meslekte de görülebilir.
devamını gör...

çocuğuna yapabileceği en kötü şeylerden birini yapmaktadır bence.evet herkesin kendine göre başarabildiği ya da başaramadığı hayalleri ve hedefleri vardır ama onlar o kişiye aittir.hayaller insanın isteklerine göre oluşur ve hayata dair her şeyi yeni öğrenen birine bunu yapmak onun kendi geleceğini yaratmasına, öz güvenli olmasına,hayal gücünün ve yaratıcılığının gelişmesine engel olcaktır bana göre.
devamını gör...

1866 ile 1945 yılları arasında yaşamış, servet-i fünun edebiyatının en büyük romancısı olup türk edebiyatının bir kimlik kazanmasında önemli kilometre taşlarından olmuştur. mai ve siyah, aşk-ı memnu adlı yapıtlarıyla bilinmektedir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ölü ozanlar derneğini izleyenler bilir ki "siz hissetmiyor olabilirsiniz ama biz hissediyoruz " diye bir cümle geçer bu başlığa verilebilecek en iyi cevaptır (bkz: ölü ozanlar derneği)
devamını gör...

komşunun çocuğu benden zeki değil.
devamını gör...

ben de böyleyim işte napiim*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok çabaladım olmuyor. anlamaya çalıştım, mücadele ettim. üstadın dediği gibi yaşadım diyebiliyorum. tüm bunlara rağmen anlaşılamadım. belki uzun bir son bizi anlaşılır kılacaktır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim