faruk nafiz çamlıbel
bir dönem milletvekilliği de yapmış olan beş hececi şair.
benim kafamda her zaman bir ortaokul anımla birlikte yer etmiştir. türkçe hocamız, nedendir bilinmez, çamlıbel'in han duvarları isimli şiirini "bakalım ezberleyip güzel okuyabilen olacak mı?" gazıyla bazılarımızın ezberlemesine neden olmuştu. o zamanlar benim hafıza zehir tabi... birkaç gün içinde ezberledim ve ilginçtir ki hâlâ aklımdadır şiirin tamamı.
öyle "şiir ezberlemekte ne var ki?" demeyin. şiirin uzunluğu işte bu kadar:
--- alıntı ---
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonun ademdir diyor insana yolun hali,
ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmışım kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir parıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplı beli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
--- alıntı ---
benim kafamda her zaman bir ortaokul anımla birlikte yer etmiştir. türkçe hocamız, nedendir bilinmez, çamlıbel'in han duvarları isimli şiirini "bakalım ezberleyip güzel okuyabilen olacak mı?" gazıyla bazılarımızın ezberlemesine neden olmuştu. o zamanlar benim hafıza zehir tabi... birkaç gün içinde ezberledim ve ilginçtir ki hâlâ aklımdadır şiirin tamamı.
öyle "şiir ezberlemekte ne var ki?" demeyin. şiirin uzunluğu işte bu kadar:
--- alıntı ---
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonun ademdir diyor insana yolun hali,
ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmışım kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir parıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplı beli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
--- alıntı ---
devamını gör...
dinlerin tek cümlelik özeti
amacından sapalı yıllar olan cehalet kaynağı
devamını gör...
sizi siz yapan cümleniz
hayat bu ne olacağı belli olmaz.
devamını gör...
kişisel ileti
tam alacakken hakkımda ne yazacağımı düşündüm, aklıma hiçbir şey gelmedi.
devamını gör...
normal sözlük'ün artık çok bozması
(bkz: daha dur bismillah)
devamını gör...
kitap okumuyorum eksikliğini de hissetmiyorum diyen tip
-kitap okuyor musunuz bay anderson?
+okumuyorum, eksikliğini de hissetmiyorum.
-ama biz hissediyoruz.
(bkz: ölü ozanlar derneği)
+okumuyorum, eksikliğini de hissetmiyorum.
-ama biz hissediyoruz.
(bkz: ölü ozanlar derneği)
devamını gör...
sözlük yazarlarının bugün hissettikleri
kafam çok karışık son günlerde sözlük. iyi desem iyi değilim kötü desem kötü de değilim. aslında çok değişkenim. sabahları çok kötüyüm öğlenleri biraz daha iyi akşama doğru bir düzeliş derken gece en kötüsü. yani hayat anlamını yitirdi gibi. her şey yolunda gibi aslında kötü bir şey yok ama ben yolunda değilim. bir şey yapmak istemiyorum. yani hevesim de kalmadı. çok saçma ama bazen 'ya tam da şuan tık diye ölsem ne olur acaba' dersiniz ya aynı öyle bir andayım. canım sıkkın, ama gülüyorum. moralim yok, konuşasım yok ama daha da çok konuşuyorum. her şey iyiymiş gibi yapıyorum. insanın başkalarını kandırması kolaymış da kendisini kandırması zormuş. ben de kendimi kandıramıyorum. içime döndüm bu aralar. huysuz bir insan oldum. şimdi böyle deyince aklıma oğuz atay'ın sözleri geldi:
"ben iç dünyama dönüyorum. orada hayal kırıklığına yer yok."
evet ben kendi iç dünyama kaçıyorum. bu bazen değişse de bir süre böyle olacak gibi. bu mutsuz durumdan yarı memnunum. ama neyse biraz da böyle olalım. hep mutlu olacak değiliz ya.
"ben iç dünyama dönüyorum. orada hayal kırıklığına yer yok."
evet ben kendi iç dünyama kaçıyorum. bu bazen değişse de bir süre böyle olacak gibi. bu mutsuz durumdan yarı memnunum. ama neyse biraz da böyle olalım. hep mutlu olacak değiliz ya.
devamını gör...
bal porsuğu (yazar)
itiraf etmeliyim ki ilk sözlük deneyimim burası. ve acemi bir sözlük yazarı olan beni ilk geldiğim günlerden beri hiç yalnız hissettirmedi. okudunduğunu bilmek hele ki acemiler için oldukça motive edici, kendisine bunun için teşekkür ediyorum.
tanımlarına gelince; kendine has bir tarzı var. güzel bir sofraya kurulmuş gibi hissediyorum tanımlarını okurken. tek bir tanımında dahi önünüze türlü türlü tatlar sunuyor, tatlısıyla birlikte. ve sofradan kalkarken doyduğunuzu hissediyorsunuz. damağınızda bu güzel ziyafetin tadı kalıyor.
daim olsun emeği.
tanımlarına gelince; kendine has bir tarzı var. güzel bir sofraya kurulmuş gibi hissediyorum tanımlarını okurken. tek bir tanımında dahi önünüze türlü türlü tatlar sunuyor, tatlısıyla birlikte. ve sofradan kalkarken doyduğunuzu hissediyorsunuz. damağınızda bu güzel ziyafetin tadı kalıyor.
daim olsun emeği.
devamını gör...
biraz eleştirilince çirkefleşip sinir krizi yaşayan insan
eğer eleştiri bilinçsizce yapılıyorsa sinirlenmekte haklı olan insandır ama eğer normal ölçüde eleştiri yapılıyorsa kendine yanlış yapan yazardır. zira eleştiri önemli bir sanattır.
devamını gör...
uçmak varken neden kök salıyorsun
uçtuğunu kanıtlayamazsın ama, köklerini kanıtlarsın.
devamını gör...
dümbelek
ağzına deri gerilmiş dipsiz bir çömlek biçiminde alaturka müzikte tempo tutmaya yarayan, el ile vurularak çalınan bir tür çalgıdır. darbukaya benzer ama, darbukadan daha ucuz maliyetlidir, daha hafiftir.
anlayışsız, aptal, bön anlamına da gelir.
enayi dümbeleği avanağın avanağı, çok bön anlamına gelir.
ukala dümbeleği ise aklı ermediği halde her konuda fikir yürütenlere denir.
kafa sözlük’ün ilerde on binlerce kullanıcısı olacağı düşünülürse "ukala, dümbelek, ukala dümbeleği, enayi dümbeleği" gibi farklı başlıklar açmak daha faydalıdır. bu sayede yazarların aradığı bilgiyi daha kolay bulması sağlanır.
anlayışsız, aptal, bön anlamına da gelir.
enayi dümbeleği avanağın avanağı, çok bön anlamına gelir.
ukala dümbeleği ise aklı ermediği halde her konuda fikir yürütenlere denir.
kafa sözlük’ün ilerde on binlerce kullanıcısı olacağı düşünülürse "ukala, dümbelek, ukala dümbeleği, enayi dümbeleği" gibi farklı başlıklar açmak daha faydalıdır. bu sayede yazarların aradığı bilgiyi daha kolay bulması sağlanır.
devamını gör...
kartlı telefon
lise döneminde okulun kırıldığını -alışveriş merkezinden- anneye haber vermeye yarayan nesne. *
devamını gör...
iz bırakan şarkı sözleri
o yıllar ki yaşanmayacak seninle birkez daha
gittikçe kaybolan bir aşk hatırlanan
bizden de güzeldi zaman.
gittikçe kaybolan bir aşk hatırlanan
bizden de güzeldi zaman.
devamını gör...
flor
portekizce, katalanca ve galiçyaca dillerinde 'çiçek' anlamına gelen kelimedir. portekizce için konuşmak gerekirse, feminen bir isimdir, a artikelini alır.
devamını gör...
kendini ifade etmeye üşenmek
benimdir. hele de karşıdaki laf anlamaz bir insansa peki derim. gerekirse haklısın derim. en olmadı özür dilerim. bir de onunla mı uğraşacağım.
devamını gör...
ferrero
karadeniz'de fındık tekelini eline alan italyan şirketi. ihracatın yüzde 60'ını gerçekleştiriyor. ürettiği nutella gibi markalar piyasada yüksek ciro sağlıyor.
devamını gör...
miras
ölüm veya gaiplik durumunda mirasçılarına kalan mallara, borçlara ve haklara miras denir. miras eğer vasiyet ile belirtilmişse bir kişiye de kalabilir. bazı yörelerde kız çocuğa ya bırakılmıyor ya da erkek kardeşlerden daha az veriliyor. bunu hâla yapan aileler var. bu gibi haksız paylaşımlarda mahkemeye başvurulabilir. kanunlar önünde eşit olarak paylaştırılacağından adaletsiz bir mal paylaşımıda ortadan kalkar.
devamını gör...
kreuzberg
almanya'nın berlin şehrinde yıkılan berlin duvarı'nın yakınında kurulmuş eski yerleşimdir.
bu stratejik noktada, dönemin alman hükümeti göçmenlerin şehir merkezlerinde uzak yaşaması amaçlı kullanmıştır. 80'lerden bu yana türklerin yoğunlukta olduğu bir yerleşimdir.
eskiden getto sayılan kreuzberg, şimdilerde devasa türkçe tabelası "kreuzberg merkezi" yazısıyla şehrin kalbi haline gelmiştir. her ulustan insanın şimdilerde birlikte yaşadığı bir yerleşim haline gelmiştir.
ayrıca 36 sayısıyla anılan kreuzberg, türk rap müziğinin oluşmasına vesile olan cartel ve killa hakan gibi isimlerin doğup büyüdüğü yerdir.
edit: sevgili novalideas uyardı: tabelasında "kreuzberg merkezi" yazıyormuş.
bu stratejik noktada, dönemin alman hükümeti göçmenlerin şehir merkezlerinde uzak yaşaması amaçlı kullanmıştır. 80'lerden bu yana türklerin yoğunlukta olduğu bir yerleşimdir.
eskiden getto sayılan kreuzberg, şimdilerde devasa türkçe tabelası "kreuzberg merkezi" yazısıyla şehrin kalbi haline gelmiştir. her ulustan insanın şimdilerde birlikte yaşadığı bir yerleşim haline gelmiştir.
ayrıca 36 sayısıyla anılan kreuzberg, türk rap müziğinin oluşmasına vesile olan cartel ve killa hakan gibi isimlerin doğup büyüdüğü yerdir.
edit: sevgili novalideas uyardı: tabelasında "kreuzberg merkezi" yazıyormuş.
devamını gör...
kedisi olan yazarlar birliği
7 tane kedimle patiliyoruz sizleri efenim. sorusu olanların kafama, gıcıma portakal fırlatmalarına çekinmemelerini rica ediyorum.
devamını gör...
