5 yıl sonraki kendine not
yav adam benim hayatımı komple yaşamış, görmüş geçirmiş, bi' de üstüne 5 yıl da ekstra yapmış, bırak da o bana not bıraksın, benim ne haddime arkadaş.
devamını gör...
bir kadının sözlük yazarı olma nedeni
(bkz: abi geç oldu yat istersen)
devamını gör...
samsatlı loukianos
milattan sonra 125-180 yılları arasında yaşadığı düşünülen süryani hiciv ustası, retorikçi. eski yunanca, λουκιανός ο σαμοσατεύς, latince ise lucianus olarak bilinir. daha önce kommagene krallığı sınırları içerisinde kalan ve sonradan roma imparatorluğu hakimiyeti altına giren provincia syria'daki (suriye eyaleti) samosata'da doğmuştur. samosata bugünkü adıyaman sınırlarındaki samsat ilçesidir. anadili süryanice olan loukianos, eserlerinin tümünü hellence yazmıştır. hellen felsefesi ve tarih yazını üzerine eleştirel ve nüktedan yapıtlarıyla tanınır. ayrıca tarihte uzay operası türüne de bir arketip olması açısından gerçek bir hikaye (kitap) önem arz eder. öyle ki george lucas'ın star wars serisine ilham kaynağı olmuştur.
devamını gör...
davara efsanesi
animenin yapımcısı göktuğ özgül'ün diğer çalışmalarını görmek için @goktug_art isimli instagram hesabını takip edebilirsiniz veya aşağıdaki siteye göz atabilirsiniz.
www.artstation.com/goktugozgul
şimdi en sevdiğim bölüm geliyooooor; eleştiri
animeleri çok severim, boş vakitlerimde anime de izlerim tamam mı? öncelikle göktuğ özgül'ün emeğine sağlık. şimdi eleştirelim bakalım.
animasyon, anime, film, dizi gibi yapımlar yedinci sanat olan sinema ürünüdür. (bkz: septem artes liberates)
kültürel anlamda sinemaya bakıldığında bazı ulusların veya yönetmenlerin belirgin, farklı, sıradışı sanat anlayışları vardır ki yapıtlarından bunu anlayabiliyoruz. örneğin kore sineması son yıllarda dikkat çekiyor. başka bir örnek de japon anime ve mangalarıdır. bu sanatın kökeni japon tiyatrosu kabukidir. meşhur naruto animesi aslında bir kabuki tiyatrosudur. kabuki yapıtlarında japon halkının kültürel değerleri işlenir. erdem, saygı, yardımlaşma, toplum yararı, aile şerefi, shogun sistemi vb konular işlenir. doğal olarak japon animelerinde de bu değerler işlenir. izlediğim animelerin hemen hemen hepsinde bir japon felsefesi ve kültürel değeri vardı. bir kaç anime serisi bitiren herkes az çok japonya'daki toplumsal düzeni anlayabilir. bu bağlamda anime ve mangalar her ne kadar 'kurgusal' ve 'fantastik' olsalar da sosyolojik olarak tutarlıdır.
örneğin pokemon anime serisinde ana karakter ash ketchum (satoshi)pokemon eğiticisi ana karakter 21 sezon 1409 bölüm şampiyon olamıyor kaynak. peki o zaman bu anime izleyicisine ne anlatmaya çalışıyor? önemli olan 'şampiyon' olmak değil; hayatta somut bir amaç edinmek, dostluk bağları kurmak, düşmanlarına dahi saygılı olmak gibi japon kültürüne has değerleri izleyicisine aşılıyor. diyaloglar, karakterler, kullanılan dildeki sadelik düşünüldüğünde hedef izleyici kitlesinin çocuklar olduğu hemen anlaşılıyor. bu da tüm dünya çocuklarına (yani gelecek nesle) sağlam bir 'japon' hayranlığı yani kültür emperyalizmi aşılıyor. aynı zamanda kendi halkının çocuklarına da bunu aşılıyor. japon halkı ikinci dünya savaşı'nda atom bombasının hedefindeki bir toplum olarak tüm dünya'ya 'ezik japonlar' dedirtmemek için çok çalıştı. buna rağmen dünya'nın en borçlu ülkesi hala japonya. üstelik intihar oranı (% 0,0025) en yüksek ülke de japonya'dır. bu açıdan bakıldığında pokemon animesi kültür tarihi için daha derin bir anlam ifade ediyor.
peki davara efsanesi isimli türk yapımı anime bize ne anlatıyor? hiç birşey.
kurukafa baskılı siyah t-shirt giyen ergen bir genç ana kahraman olarak karşımıza çıkıyor. lisede benim böyle sınıf arkadaşlarım vardı. hard metal dinlemekten beyinleri sulanmış, asosyal, içine kapanık, hiç sevgilisi olmayan, kişisel bakımına özen göstermeden toplum içine çıkan, 31ci tayfa dediğimiz ergen arkadaşlarım vardı lisede. çocuklar için kötü örnek olan bu kurukafa seven asosyal kahramanımız pek özgün bir kişilik değil. biraz ben10 özentisi gibi duruyor. kumral saçlı ve renkli gözlü olduğuna göre türkiye'nin kıyı kesimlerinde doğmuş olmalı.
okulun mimarisine bakınca akp iktidarındaki okul mimarisine hiç benzemiyor. akp döneminde okullar toki, cumhurbaşkanlığı külliyesi gibi dört köşeli basık çatılarıyla hemen dikkat çekiyor. estetik zzevkten yoksun okullarımız var.
yüzlerce defa okul gezisiyle yerebatan sarnıcı'nı geziyorlarmış. hani bir yabancı izlese sanır ki türkiye'd eğitim sistemi japonya gibi. biz çocuklarımıza sürekli antik kentler, bizans kalıntıları, harabeler filan gezdiriyoruz sanacak. halbuki sabah veriyoruz okul servisine 8 saat kafa dinliyoruz. akşam da çocuk yorgun bir şekilde eve geliyor. burada çocuklar memnun, aileler memnun, hükümet memnun. peki kim memnun değil? öğretmenler.
ana kahramanımız okulu kırıp gollom'un kocaman kulaklı haliyle savaşa girecek ama saçma bir kulak şakası yapıyor. bir de ukala ukala tirat atıyor. bu davranış şeklini en çok amerikan çizgi filmlerinde görüyoruz. ben10, powerpuff girls gibi çizgi filmlerde düşmanı aşağılama, laf sokma gibi davranışlar çocuklara aşılanıyor. oysa pokemon animesinde düşmanı aşağılayan ifadeler kullanılmıyor. tam tersine düşmanla adil bir savaş olması için teşvik ediliyor. genellikle roket takımı hep teknolojik silahlarla uçan balonla geliyor. tıpkı abd'nin atom bombası gibi, değil mi?
temaya ve seçilen renklere bakarsak istanbul'u akdeniz iklimini ve denizleri sembolize eden mavi tonlarını kullanmış. ancak davara'nın da mavi bir dev olması beni rahatsız etti. buradan anlıyoruz ki davara karakteri aslında hint mitolojisindeki mavi tanrılardan esinlenilmiş. tıpkı avatar filmi gibi.
sonuç olarak davara efsanesi ne bir görsel şölen ne de didaktik bir eser. sanatçı çizim yeteneği doğrultusunda hiç bir öğretisi ve alt metni olamayan 'bir hikaye' anlatmaya çalışıyor. bu yüzden basit, tatsız, ilgi çekmeyen, lisans bitirme projesinden öteye gidemeyecek bir ürün olmuş. ürün de demek istemiyorum yapıt da demek istemiyorum. adını sen koy. çünkü pazarlanacak bir tarafı yok. ne muhteşem yüzyıl ne kurtlar vadisi, ne de koreden ithal ettiğimiz senaryolarla yeniden kurgulanan sıkıcı türk dizilerigibi.
yani türkler anime yapamaz. kendi tarihinden ders çıkartamayan bir ulus kendi kültürel değerlerini başka uluslara aşılayamaz. osmanlı imparatorluğu kültür mirasını sahiplendik ama tarihimizle yüzleşmedik. sahte bir saltanat dizisi çekildi. arap ülkelerine de konusu derin devlet ve mafya örgütlenmesi olan kurtlar vadisi'ni ihraç ettik. ikisi de 'savaş' temasını işliyor değil mi? türkler o zaman kaostan beslenen bir millettir. ben bir yabancı olsam ve şu dizilere maruz kalsam kafamdaki türk imajı şöyle olur; mafyatik, imparatorluk özlemi içinde, davranışlarının sonunu düşünmeyen, kahraman olmak için yaşayan, toplumsal bir amaç uğruna hareket etmeyen, bencil, merkezcil, dost edinmeyen, dostlarına güvenmeyen, kavgacı, eleştiriye kapalı, aniden öfkelenen ...
şimdi lütfen bu soruyu siz cevaplayın.
türkler hangi kültürel değerlerini sahiplenmelidir?
www.artstation.com/goktugozgul
şimdi en sevdiğim bölüm geliyooooor; eleştiri
animeleri çok severim, boş vakitlerimde anime de izlerim tamam mı? öncelikle göktuğ özgül'ün emeğine sağlık. şimdi eleştirelim bakalım.
animasyon, anime, film, dizi gibi yapımlar yedinci sanat olan sinema ürünüdür. (bkz: septem artes liberates)
kültürel anlamda sinemaya bakıldığında bazı ulusların veya yönetmenlerin belirgin, farklı, sıradışı sanat anlayışları vardır ki yapıtlarından bunu anlayabiliyoruz. örneğin kore sineması son yıllarda dikkat çekiyor. başka bir örnek de japon anime ve mangalarıdır. bu sanatın kökeni japon tiyatrosu kabukidir. meşhur naruto animesi aslında bir kabuki tiyatrosudur. kabuki yapıtlarında japon halkının kültürel değerleri işlenir. erdem, saygı, yardımlaşma, toplum yararı, aile şerefi, shogun sistemi vb konular işlenir. doğal olarak japon animelerinde de bu değerler işlenir. izlediğim animelerin hemen hemen hepsinde bir japon felsefesi ve kültürel değeri vardı. bir kaç anime serisi bitiren herkes az çok japonya'daki toplumsal düzeni anlayabilir. bu bağlamda anime ve mangalar her ne kadar 'kurgusal' ve 'fantastik' olsalar da sosyolojik olarak tutarlıdır.
örneğin pokemon anime serisinde ana karakter ash ketchum (satoshi)pokemon eğiticisi ana karakter 21 sezon 1409 bölüm şampiyon olamıyor kaynak. peki o zaman bu anime izleyicisine ne anlatmaya çalışıyor? önemli olan 'şampiyon' olmak değil; hayatta somut bir amaç edinmek, dostluk bağları kurmak, düşmanlarına dahi saygılı olmak gibi japon kültürüne has değerleri izleyicisine aşılıyor. diyaloglar, karakterler, kullanılan dildeki sadelik düşünüldüğünde hedef izleyici kitlesinin çocuklar olduğu hemen anlaşılıyor. bu da tüm dünya çocuklarına (yani gelecek nesle) sağlam bir 'japon' hayranlığı yani kültür emperyalizmi aşılıyor. aynı zamanda kendi halkının çocuklarına da bunu aşılıyor. japon halkı ikinci dünya savaşı'nda atom bombasının hedefindeki bir toplum olarak tüm dünya'ya 'ezik japonlar' dedirtmemek için çok çalıştı. buna rağmen dünya'nın en borçlu ülkesi hala japonya. üstelik intihar oranı (% 0,0025) en yüksek ülke de japonya'dır. bu açıdan bakıldığında pokemon animesi kültür tarihi için daha derin bir anlam ifade ediyor.
peki davara efsanesi isimli türk yapımı anime bize ne anlatıyor? hiç birşey.
kurukafa baskılı siyah t-shirt giyen ergen bir genç ana kahraman olarak karşımıza çıkıyor. lisede benim böyle sınıf arkadaşlarım vardı. hard metal dinlemekten beyinleri sulanmış, asosyal, içine kapanık, hiç sevgilisi olmayan, kişisel bakımına özen göstermeden toplum içine çıkan, 31ci tayfa dediğimiz ergen arkadaşlarım vardı lisede. çocuklar için kötü örnek olan bu kurukafa seven asosyal kahramanımız pek özgün bir kişilik değil. biraz ben10 özentisi gibi duruyor. kumral saçlı ve renkli gözlü olduğuna göre türkiye'nin kıyı kesimlerinde doğmuş olmalı.
okulun mimarisine bakınca akp iktidarındaki okul mimarisine hiç benzemiyor. akp döneminde okullar toki, cumhurbaşkanlığı külliyesi gibi dört köşeli basık çatılarıyla hemen dikkat çekiyor. estetik zzevkten yoksun okullarımız var.
yüzlerce defa okul gezisiyle yerebatan sarnıcı'nı geziyorlarmış. hani bir yabancı izlese sanır ki türkiye'd eğitim sistemi japonya gibi. biz çocuklarımıza sürekli antik kentler, bizans kalıntıları, harabeler filan gezdiriyoruz sanacak. halbuki sabah veriyoruz okul servisine 8 saat kafa dinliyoruz. akşam da çocuk yorgun bir şekilde eve geliyor. burada çocuklar memnun, aileler memnun, hükümet memnun. peki kim memnun değil? öğretmenler.
ana kahramanımız okulu kırıp gollom'un kocaman kulaklı haliyle savaşa girecek ama saçma bir kulak şakası yapıyor. bir de ukala ukala tirat atıyor. bu davranış şeklini en çok amerikan çizgi filmlerinde görüyoruz. ben10, powerpuff girls gibi çizgi filmlerde düşmanı aşağılama, laf sokma gibi davranışlar çocuklara aşılanıyor. oysa pokemon animesinde düşmanı aşağılayan ifadeler kullanılmıyor. tam tersine düşmanla adil bir savaş olması için teşvik ediliyor. genellikle roket takımı hep teknolojik silahlarla uçan balonla geliyor. tıpkı abd'nin atom bombası gibi, değil mi?
temaya ve seçilen renklere bakarsak istanbul'u akdeniz iklimini ve denizleri sembolize eden mavi tonlarını kullanmış. ancak davara'nın da mavi bir dev olması beni rahatsız etti. buradan anlıyoruz ki davara karakteri aslında hint mitolojisindeki mavi tanrılardan esinlenilmiş. tıpkı avatar filmi gibi.
sonuç olarak davara efsanesi ne bir görsel şölen ne de didaktik bir eser. sanatçı çizim yeteneği doğrultusunda hiç bir öğretisi ve alt metni olamayan 'bir hikaye' anlatmaya çalışıyor. bu yüzden basit, tatsız, ilgi çekmeyen, lisans bitirme projesinden öteye gidemeyecek bir ürün olmuş. ürün de demek istemiyorum yapıt da demek istemiyorum. adını sen koy. çünkü pazarlanacak bir tarafı yok. ne muhteşem yüzyıl ne kurtlar vadisi, ne de koreden ithal ettiğimiz senaryolarla yeniden kurgulanan sıkıcı türk dizilerigibi.
yani türkler anime yapamaz. kendi tarihinden ders çıkartamayan bir ulus kendi kültürel değerlerini başka uluslara aşılayamaz. osmanlı imparatorluğu kültür mirasını sahiplendik ama tarihimizle yüzleşmedik. sahte bir saltanat dizisi çekildi. arap ülkelerine de konusu derin devlet ve mafya örgütlenmesi olan kurtlar vadisi'ni ihraç ettik. ikisi de 'savaş' temasını işliyor değil mi? türkler o zaman kaostan beslenen bir millettir. ben bir yabancı olsam ve şu dizilere maruz kalsam kafamdaki türk imajı şöyle olur; mafyatik, imparatorluk özlemi içinde, davranışlarının sonunu düşünmeyen, kahraman olmak için yaşayan, toplumsal bir amaç uğruna hareket etmeyen, bencil, merkezcil, dost edinmeyen, dostlarına güvenmeyen, kavgacı, eleştiriye kapalı, aniden öfkelenen ...
şimdi lütfen bu soruyu siz cevaplayın.
türkler hangi kültürel değerlerini sahiplenmelidir?
devamını gör...
normal sözlük ocak devrimi
üst edit: #300560 şu entry'i okumalısınız.
••
inanılmaz beğendiğim ve alış-veriş merkezine girince oyuncak mağazasının camına aşkla bakan küçük çocuklar gibi kafa store'a baktığım devrim gibi devrimdir.
eraa'nın da dediği gibi; fransız devrimi halt etmiştir, ssg'yi koşturmuştur. *
tebrik ediyor, başarıların devamını diliyoruz iko.
••
inanılmaz beğendiğim ve alış-veriş merkezine girince oyuncak mağazasının camına aşkla bakan küçük çocuklar gibi kafa store'a baktığım devrim gibi devrimdir.
eraa'nın da dediği gibi; fransız devrimi halt etmiştir, ssg'yi koşturmuştur. *
tebrik ediyor, başarıların devamını diliyoruz iko.
devamını gör...
yazarların en çok kullandığı organı
en çok hangisi bilemem ama en az kullandığımız kulaklarımızdır. kimse kimseyi dinlememektedir.
devamını gör...
taner
sayın peneus'un ukdesi.
sözlükte ''şafak vakti gibi aydınlık, güçlü kimse.'' anlamına gelen sözcüktür.
aynı zamanda bir erkek ismidir.
sözlükte ''şafak vakti gibi aydınlık, güçlü kimse.'' anlamına gelen sözcüktür.
aynı zamanda bir erkek ismidir.
devamını gör...
veganlığın aslında özenti olması
tamamen asılsız bir düşüncedir. çoğunlukla, gelişen toplumla beraber kazanılan düşünme yetisiyle sorgulayan yeni neslin katıldığı bir yaşam biçimidir veganizm. yüzü olan hiçbir şeyi yememesinin yanında onlardan elde edilen hiçbir şeyi de kullanmaz vegan kimse. veganlığın özentilik olduğunu savunmak tamamen önyargı işidir.
devamını gör...
yazar olmak istemenizin sebepleri
kafa dağıtmak , iç dökmek vb. sebepler
devamını gör...
diş fırçalarken evin içinde dolaşmak
ağız köpükle dolunca koşarak banyoya gitmekle sonlanan hadise.
devamını gör...
şimdi ananı laciverde boyadım 1000. entrisini giriyor
düğüne yemekli olduğu için gidiyorum, bilmem anlatabildim mi? *
pide ve ayran... bana hatırlattığı şey;
"kuryeci kız yüzünden gıdaklamaya başlayacaksın, bugün kavurmalı pide ye, üzeri kaşarlı olandan..."
edit: bugün de tavuk söyleyecek iki gözümün çiçeği. ey kuryeci kız, nelere kadirsin?!
pide ve ayran... bana hatırlattığı şey;
"kuryeci kız yüzünden gıdaklamaya başlayacaksın, bugün kavurmalı pide ye, üzeri kaşarlı olandan..."
edit: bugün de tavuk söyleyecek iki gözümün çiçeği. ey kuryeci kız, nelere kadirsin?!
devamını gör...
yazarların hayalleri
yaşlandığım zaman geriye baktığımda "istediğim hayatı yaşadım" diyebilmek istiyorum. hayallerimi gerçekleştirmiş, kendimi bulmuş ve onunla mutlu olmuş olmak istiyorum.
devamını gör...
cenaze namazına katılan ateist günaha girer mi sorunsalı
devamını gör...
konu neydi radyo yayını
kayseriliyim derken karadeniz şivesi hahahahah
devamını gör...
bir kadını kırmadan ona çirkin olduğunu söylemek
yahu şu başlıkların tüm kombinasyonlarını gördük birkaç gündür. o insanların yerine çoktan kalbim kırıldı bile. kimseye söylemek zorunda olmadığınız şeylerin en az kırıcı halini aramanız gereksiz.
devamını gör...
forseti
iskandinav mitolojisinde adalet tanrısıdır. tabi mevzu adalet olunca beyefendinin tanınırlık oranı pek düşük. bakın 12 büyük tanrı var. bunlardan en az tanınanı ne yazık ki forsetidir. oysa adam o kadar yük çekmiş. tanrılar ve insanlar arasındaki davalara bakmış, herkesi uzlaştırmaya çalışmış. barış da barış diye yırtınmış, karşılığını ise üç beş kişinin tanıdığı/itibar ettiği bir tanrı olarak almış. neden? çünkü adam aklı selim bir adam. diğerleri gibi manyaklıklar peşinde koşmuyor. ama vikingler zaten kırık adamlar. aklı selim tanrı ile ne işleri olsun. e dünyadaki diğer toplumlarda onların kırıklıklarına hasta, hal böyle olunca adamı bir köşeye atmışlar işte. koskoca tanrısın ama adını bilen bile yok. işte bu bir dramdır. diğer mitolojilerdeki adalet tanrıları kopmuş gitmiş. themis zaten en ünlüsü, justitia'nın alemde bir şekli var. utu ve şamaş bile kendisine yer edinmiş. bu abimizi umursayan yok. ben kendisine o yüzden çok üzülüyorum. babasının oğlu işte. baldur gibi bahtsız. genetik bahtsızlık diyorlar herhalde buna.
bakın meditasyon denilen şeyde uzak doğululardan önce forseti abimizin ortaya çıkardığı bir şey. o kadar davaya bakıp, mevzu çözmeye çalıştığı için ziyadesi ile yorulurmuş. hal böyle olunca dinlenmek için meditasyon yapar ve kendini toparlarmış. yani adamın imanını gevretmişler yine de yaranamamış millete. lakapları arasında uzlaştırıcı ve öncülük eden kavramları var. ancak öncülük ettiğin şey barış ve hoşgörü olunca, kaile alınmıyorsun işte. tanrı da olsan bu acı gerçekle yüzleşiyorsun. tanrı dediğin kodu mu oturtacak abi. böyle diyalog arayan, sorun çözen tanrı gördü mü insanoğlu, suiistimal ediyor, şımarıyor. kendini bir halt sanıyor. temelden korkuyu salmazsan forseti gibi madara olursun.
abimiz glitnir evinde ikamet eder. glitnir parlayan manasına gelir. yani güzel bir kelime oyunu var orada. adaletin parlaması, ışık saçması falan. ama saçtığı ışık ne kadar yeterli olmuş dediğim gibi tartışılır. şimdi diyeceksiniz ki tyr bu adamdan ünlü. hah işte bende onu diyorum. bu adam her haltı güzellikle çözmeye çalışmış. tyr ise cevval bir adam. fenrir'le, garm'la falan boğuşmuş o yüzden adına destanlar yazılmış, kahraman olarak görülüyor. yani kodu mu oturtan tanrılardan. neyse işte efendi olmayacaksın bu alemde. kıymetin bilinmiyor arkadaş. tanrılığın bile güme gidiyor.
bakın meditasyon denilen şeyde uzak doğululardan önce forseti abimizin ortaya çıkardığı bir şey. o kadar davaya bakıp, mevzu çözmeye çalıştığı için ziyadesi ile yorulurmuş. hal böyle olunca dinlenmek için meditasyon yapar ve kendini toparlarmış. yani adamın imanını gevretmişler yine de yaranamamış millete. lakapları arasında uzlaştırıcı ve öncülük eden kavramları var. ancak öncülük ettiğin şey barış ve hoşgörü olunca, kaile alınmıyorsun işte. tanrı da olsan bu acı gerçekle yüzleşiyorsun. tanrı dediğin kodu mu oturtacak abi. böyle diyalog arayan, sorun çözen tanrı gördü mü insanoğlu, suiistimal ediyor, şımarıyor. kendini bir halt sanıyor. temelden korkuyu salmazsan forseti gibi madara olursun.
abimiz glitnir evinde ikamet eder. glitnir parlayan manasına gelir. yani güzel bir kelime oyunu var orada. adaletin parlaması, ışık saçması falan. ama saçtığı ışık ne kadar yeterli olmuş dediğim gibi tartışılır. şimdi diyeceksiniz ki tyr bu adamdan ünlü. hah işte bende onu diyorum. bu adam her haltı güzellikle çözmeye çalışmış. tyr ise cevval bir adam. fenrir'le, garm'la falan boğuşmuş o yüzden adına destanlar yazılmış, kahraman olarak görülüyor. yani kodu mu oturtan tanrılardan. neyse işte efendi olmayacaksın bu alemde. kıymetin bilinmiyor arkadaş. tanrılığın bile güme gidiyor.
devamını gör...
değersizlik hissi
herkesin hayatının belli kısmında olan bir insanım ben.
kimsenin hayatında sürekli olmadım, dile getirmediğim sürece kırıldığım anlaşılmadı, sorun var demediğim sürece her şey yolunda sanıldı, anlatmadığım sürece anlaşılmadım, hatta bazen anlattığımda bile anlaşılmadım.
anlayacağınız günden güne kendimi değersizleştirdim. değersizlik düşüncesinin tek müsebbibi kişinin kendisidir.
lakin değişti herşey. değersiz bir bütün olarak kalmaktansa; parçalana parçalana gidip değerli olmanın doğruluğuna inaniyorum.
ne demiş freud; "bir olgunluk seviyesi vardır. o seviyeye ulaşınca kimseyle uğraşasın gelmiyor. kendini yetiştirememiş, sinsi, ikiyüzlü insanlardan uzaklaşıyorsun. seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun. o seviyeye ulaşınca kendine değer vermeyi öğreniyorsun."
işte kendimi o seviyede bulduğuma inanıyorum. ve kendini değersiz hisseden herkesin bir an önce o seviyeye ulaşmasını temenni ediyorum.
kimsenin hayatında sürekli olmadım, dile getirmediğim sürece kırıldığım anlaşılmadı, sorun var demediğim sürece her şey yolunda sanıldı, anlatmadığım sürece anlaşılmadım, hatta bazen anlattığımda bile anlaşılmadım.
anlayacağınız günden güne kendimi değersizleştirdim. değersizlik düşüncesinin tek müsebbibi kişinin kendisidir.
lakin değişti herşey. değersiz bir bütün olarak kalmaktansa; parçalana parçalana gidip değerli olmanın doğruluğuna inaniyorum.
ne demiş freud; "bir olgunluk seviyesi vardır. o seviyeye ulaşınca kimseyle uğraşasın gelmiyor. kendini yetiştirememiş, sinsi, ikiyüzlü insanlardan uzaklaşıyorsun. seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeçiyorsun. o seviyeye ulaşınca kendine değer vermeyi öğreniyorsun."
işte kendimi o seviyede bulduğuma inanıyorum. ve kendini değersiz hisseden herkesin bir an önce o seviyeye ulaşmasını temenni ediyorum.
devamını gör...