bir rahatsız buhranı.

insanların elinin altında olan her şey incinmiş, güzelliğini kaybetmiş oluyor aslında.gökyüzünün güzelliği ona ulaşamayacağımız için cezbediyordur belki de bizi, tıpkı ulaşılmaz sevgili gibi...
neyse biz göğe bakalım..

pazar bunalımı
devamını gör...

.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

officeing.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kafa sözlüğün en temel özelliklerinden biri de bu özelliği sanırım. oylamalar karşılıklı oluyor. beni üzüyor bu. burada çok zaman geçirmiyorum. sıkı bir takipçi de değilim. iyi yazarları keşfetmeye çalışıyorum. en iyi yazılarımı burada paylaşmadım henüz. ama var işte birkaç tane. iyi yazarları keşfetmek için daha çok zaman geçirmek ve epey okumak gerekiyor. ama diyorum ya, sorun okumakta. uzun yazılar hemen hiç okunmuyor. duygusal yazılar da -hele bugünlerde- kimseleri ilgilendirmiyor, herkes dert küpü zaten. aramadım, burada da sözlük için öneriler başlığı vardır herhalde. bu sözlük ne minnacık ne de ekşi gibi devasa. bence, -örneği de var-, yazıların altına yorum özelliği gelmeli. o zaman insanlar birbirlerini çok daha iyi tanırdı. keşfetme, takip etme daha kolay olurdu. buranın en şeker özelliği burayı idare edenlerin üyelere yaklaşımı. bunu herkes yazmıştır zaten. ama bu gerçek. bir kere ulaşılmaz değiller. onları tanıyabiliyorsun, onlarla konuşabiliyorsun. dinliyor gibi yapmıyorlar, dinliyorlar ki, bu ne kadar önemlidir takdir edersiniz.
iyice delirmediğiniz sürece yazdığınız her şey de görünür, okunur durumda. bu da başka bir artı.
yine de iletişimsizlik sorun. yazarları tanımak için 'zaman' gerekli ve 'zaman' en değerli şey.
ben de 'zaman' sınırlarını aşmak üzereyim. okunma sınırını çoktan geçtim belki de.
neyse, tanıdığım bir-iki yazar var. kalan zamanımda da onlara bir bakayım. burada güzel bir gün değil ama sizin orada gününüz güzel olsun. kalın sağlıcakla.
devamını gör...

benim gibi pek şiir bilmeyen, sevmeyen bir insanı bile 2 gündür şiirleriyle duvardan duvara çarpabilen şairdir kendisi.
(bkz: göğe bakalım)
(bkz: göğe bakma durağı)
devamını gör...

türkçe.
devamını gör...

beğeni ve favorileriyle insanı motive eden yazar.
devamını gör...

işin matematik kısmında hepimiz kötü yazarız o yüzden hepimiz bu listedeyiz.
ama sizin kastettiğiniz sizin hoşunuza gitmeyen yazarlara kötü deme listesi.
devamını gör...

üstteki entry ile hatırlanan anı: ''no era depresion era capitalismo'' şili sokaklarında yazan versiyonu da buydu.

ayrıca, kapitalizmin en büyük silahı, insanlara kendisi hakkında derin, tafsilatlı ve uzun uzun düşünecek zamanı bırakmamasıdır; üzerinde doğru düzgün düşünemediğiniz, hakkında tahliller yapamadığınız bir şeyle mücadele edemezsiniz. eskiler, "duraksayış olmadan kavrayış olmaz" derler; şimdilerde kimsenin durmaya niyeti yok. hayat uçsuz bucaksız ve göz açıp kapayıncaya kadar çabuk geçen bir serâb, bir yarış halinde herkes. kapitalizm bize kendimize dair her şeyi; sevgiyi, saygıyı, doğumu, nefreti ve hatta en çok da ölümü unutturdu. tüm başarısını da oluşturduğu bu hayalî kozmosa borçlu.
devamını gör...

kendisi yani şahsım sözlüğün kodlamasından yani teknik işlerinden sorumlu olup, moderasyon işleri ile ilgilenmemektedir. lütfen "tanımım neden silindi?" "ben neden ceza aldım?" gibi soruları bana yöneltmeyin, zira cevabını ben de bilmiyorum.

eğer online moderatör yoksa ve başlık düzeltmek gibi ufak mevzular varsa elim boştaysa yardımcı olabilirim elbette.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

neler neler çalacak acaba bu akşam. bitene kadar başındayız buradayız.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
eğer öyleyse hayırlısı olsun demenin bir anlamı olmuş.
devamını gör...

başlıkta yazılan tüm entryleri okuyunca şaşırıp kaldığım yönetmen. kendisiyle yüzlerce kez içip sanat ve sinema kritiği yaptığım için çok rahat yazacağım. yazdıklarımı kendisine de söylediğim için hiç kasmıyorum.

bence muhteşem bir fotoğrafçıdır. ilk filmlerindeki kadrajlara bakarsanız her karenin muhteşem bir açıyla çekildiğini görürsünüz. görüntü yönetmeni olarak gökhan tiryaki ile çalışınca bu özelliğini kaybetti.

sinemalarındaki bence tek başarısı ışık kullanımıdır. hiçbir türk yönetmenin uğraşmadığı kadar ışıkla uğraşır ve en iyisini buluncaya kadar vazgeçmez.

bir zamanlar anadolu'da film setine gitmiştim bir gün. gece arabalar bir tarlanın yanına gelecek sahnesi çekilecek. tarladaki buğdaylar hafif salınacak. gece olduğu için hafif görülecek buğdaylar. tüm seti kabız etti. ışıklar ayarlanıyor arabalar uzaktan geliyor. arabaların farları gelince fazla aydınlık oluyor. setteki ışıkları kapatıyor fazla karanlık. sabaha kadar arabalar gitti geldi. ışıkların yeri değişti. tam doğruyu buldum derken güneş doğmuştu.

fotoğrafçılık ve ışık konusunda ne kadar başarılıysa yönetmenlik konusunda o kadar başarısız. bu bence. ama senaryo yazma konusunda kesinlikle rezalete imza atıyor. zaten senaryoları eşi ve bir kaç kişi ile yazıyor ama kesinlikle hatalarla dolu boş senaryolar. ne yaparsan yap senaryo yazma dediğim zaman iyi senaryo yazan yok ki diyen biri.

bir senaryo yazıp verdim eline. çok beğendi. ön çalışmalara başladı. filmi bana bir anlattı. hemen çektim senaryo mu. kendi senaryolarına benzetmiş.

keşke en iyi olduğu şeyi yapsa. fotoğraf çekse.
devamını gör...

sanırım başıma gelen en berbat şeylerden birisin. her gün onca çocugu doverken hic mi utanmadin? ögretmen olacaksin bir de. senden hicbir sey ögrenmedim.
eğer o gün benim yüzümden ona tokat atmasaydın belki de hala hayatta olabilirdi. tamam tamamen senin suçun demiyorum ama bu domino taşlarının en başındaki taşı sen yıktın, bu felaketler zinciri senin yüzünden başladı.
devamını gör...

mesajın ya da mailin sonuna yazılabilecek güzel temenni.
devamını gör...

'mr and mrs brown' seviyesinde konuşup anlayabiliyorum.
devamını gör...

aşkın üç rengi
bölüm 1

bir varmış bir yokmuş. zamanın birinde gökten üç elmanın düşmediği, muradına eremeyen sahte aşklarla dolu bir dünyada gerçek aşkı arayan, hikayemizin kahramanı olan, bir prens varmış. hadi, gelin bakalım neler gelmiş prensimizin başına.

bu dünya öyle bir dünyaymış ki, herkes güvensiz ve mutsuzmuş. maskeli yüzlerin istekleri bencil ve bireysel, sevinçleri ise sahteymiş. ama nefret, en keskin en yoğun haliyle var olmaya devam ediyormuş. prensimiz de sahte sevgi sözcükleri ile dolu bu dünyada gerçek aşkı yaşamak istiyormuş ve bu isteğinin verdiği şevkle arayışlarını sürdürüyormuş.

günlerden bir gün karşısına ona hissettiklerini yansıtabilecek ayna yürekli bir prenses çıkmış. birbirlerine baktıkları zaman sanki aynaya bakıyormuş gibi hissetmişler. öyle ki ikisi de cemal süreya'nın da dediği gibi: "elden düşme sevdalar değil benim istediğim. ya yüreğinin sahibi olmalıyım ya da hiçbir şeyin." diye düşünümüşler. ama birbirlerinin bu hislerinden ve düşüncelerinden habersizlermiş. yürekleri ne kadar uyumlu görünse de ağızdan, yürek kapısını çalan o sözler çıkmadıkça, o ilk adım atılmadıkça bu aşk dolu serüven başlayamıyormuş. nasıl tanıştıklarının bir önemi yokmuş. çünkü onlar için önemli olan yollarının kesişmiş olması, birbirlerini bulmuş olmalarıymış.

kısa sürede arkadaş olmuşlar. iyi anlaşıyorlarmış, şakalaşıyorlarmış, aralarında bir şeyler varmış ama onlar dostluk zannediyorlarmış. zaman geçtikçe daha da yakınlaşmışlar. birbirlerini koruyup kollamaya başlamışlar. içlerinde bir his varmış ama ikisi de susuyorlarmış. günden güne arkadaşlıkları farklı bir şekile bürünmeye başlamış. karşılıklı olarak hissettikleri duygular, diğer arkadaşlarına hissettiklerine benzemiyormuş. öyle ki bu duygular ağızlarını adeta mühürlüyormuş ve birbirlerine açılmalarına mani oluyormuş.

zaman iplikleri kader makarasına dolanmaya devam ediyorken ömürleri azalıyormuş fakat hissettikleri duygular çoğalıyormuş. buna rağmen kendilerinden bile saklıyorlarmış yüreklerinde yatan gizli gerçeği. onlar kirlenmiş dünyanın beyaz kalpli çocuklarıydı ve elbette onlara zarar vermek isteyenler çıkacaktı. bu iyi ve saf duyguları anlayamayan kıskanç ve yüzlerinde gülen maskeleri olan kötü insanlar, bu iki güzel yüreğe sahip sevdalıları ayırmaya çalışmışlar fakat onların kötülük akan kalplerinden gelen kıskançlık ile sarf ettikleri bu çabalar hep boşa çıkmış ve tüm bu olanlar birbirlerine açılamayan sevdalıların daha da kenetlenmesine neden olmuş.

kader makarasına sarılacak olan ipler azalırken, daha önce bu kadar yoğun bir duygu yaşamamış olduklarından olsa gerek bu hislerinin aşk olduğunu anlamaya başlamışlardı. sürekli arayışı içinde oldukları o duyguyu artık bulmuşlardı. buna rağmen korkuyorlardı, söyleyemiyorlardı.uzun süren bu sessizliğin ardından gecenin karanlık perdelerini yırtarak doğan güneş ile beraber prensimiz artık bu bilinmezliğe dayanamamış ve prensese gidip duygularını açmaya karar vermiş. güneş ışığını kendine yoldaş alarak prensesin kapısına gitmiş. kaybetme riskini göze alarak prenses için atan kalbi elinde, ya şimdi ya da hiçbir zaman diyerek, her şeyi anlatmış. prenses onun bu cesaretinden etkilenmiş olsa gerek o da duygularını açmış. bu konuşmadan ikisi de mutlu ayrılmışlar.

bu dostluğun aslında çoktan aşka evrilmiş olduğunu fark etmeleri uzun sürmemiş.

zaten onları her gören de çok yakıştıklarını söylemiyor muydu? hakları da vardı, çok yakışıyorlardı. fakat onlar birbirlerini bu kadar severken yazgılarına melekler bile üzülüyordu, kaderi değiştirmek istercesine tanrıya yalvarıyorlardı.

edit: merhaba artık bu başlık altında hikayeler yazmaya başlıyorum. bölümlere ayrılmış bu kısa hikayeleri her hafta paylaşmayı düşünüyorum. şimdilik ilk hikayenin ilk bölümü sizlerle umarım beğenmişsinizdir. bu arada bu hikaye @rurouni kenshin ile birlikte yazılmıştır. ikinci bölümde görüşmek üzere*.
devamını gör...

böyle bir ayrım yapmaya gerek var mı bilmiyorum. lakin artık hemen hemen bütün kitapların filmi çekilmeye ve oturup film için ayrı bir senaryo yazılmaya üşenildiği için haliyle yönetmenler de mevcut konjonktürde popüler argümanlarla sinema alanında keşif yapmaya devam etmektedir. hal böyle olunca da konu hem olumlu hem de olumsuz eleştiriye kapı aralamaktadır.

kitapta ayrıntıları, göz-beyin koordinasyonu sağlar, zihin canlandırma için yoğun çaba sarf eder.

filmde ise; sahne, zihne mahal bırakmadan göz ve algıya hazır sunulmuştur bile, hayal gücüne mahal bırakmaz. lakin kitap, hayal perdesini zihne açık bırakır.

filmde birçok noktayı gözden kaçırırsınız, lakin kitap, ayrıntıyı sahnede değil satır aralarında verir. böylece okuyucu dikkati bağlamında kitaptan en iyi verimi alabilir...

filmin etkileme süresi, kitaptan çok daha kısa sürer, ancak kitap bu etkiyi daha yoğun hissettirir.

film bittiğinde unutulmaya başlar, lakin kitap ara verilebilerek devam edilegeldiği için unutulma hızı da haliyle daha yavaş olur. bunda; okumaya bağlı olarak, zihni harekete geçirmenin de etkili olduğu söylenebilir.

yine de belirtmeliyim ki, her kitap, filminden güzel olacak diye birşey yoktur. bazen filmi öyle bir çekiyorlar ki, kitapta, anlam bütünlüğünü bozan ve sıkan o atmosfer, filmde bir şahesere dönüşüyor. bu da elbette, senaryoya aktarımın ve yönetmenin profesyonelliğinin bir ürünüdür.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

özne yok, özne!
özne olsa sanki kafamdaki her şey pırıl pırıl olacak, çakralar nirvanalar el çırpacak ama özne yok özne! puh!

bostancı oto sanayi / şanzımanı dağıttığımda / 2017

https://i.ibb.co/nffm1vn/jpeg.jpg
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim