salıncak
salıncak ıı
gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur
başkaldırır, düşer
bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. sonra?
bir su arayışı, bir bozgun... biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey
her şey
çünkü o, kadın
uzanır, sağar bir yokluğun içinden
gene bir yokluğu sağlar, üşenmez
bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri
böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
yani olanlar olmuştur bir kere
bir kartal donakalmıştır sıcaktan. bir u sesi duyulur
yaratılmaya uygun bir ses, u
uzağa bakar kartal. o kadar bakar ki, bakmaz
taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
tanrım bize bir salıncak!
çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
bir daha, bir daha, bir daha
unutmak unutmak unutmak
tanrım!
taş kesilmemek için taş
bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
kadınsa kımıldamak ister, olmaz
yer değiştirmek ister, olmaz
solumak birdenbire
gene olmaz
olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
bir kaya daha çatlar
başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
çıkar o yunus balığı, o heykel
yaz kelebeği, kapı
sonra?
edip cansever.
gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur
başkaldırır, düşer
bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. sonra?
bir su arayışı, bir bozgun... biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey
her şey
çünkü o, kadın
uzanır, sağar bir yokluğun içinden
gene bir yokluğu sağlar, üşenmez
bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri
böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
yani olanlar olmuştur bir kere
bir kartal donakalmıştır sıcaktan. bir u sesi duyulur
yaratılmaya uygun bir ses, u
uzağa bakar kartal. o kadar bakar ki, bakmaz
taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
tanrım bize bir salıncak!
çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
bir daha, bir daha, bir daha
unutmak unutmak unutmak
tanrım!
taş kesilmemek için taş
bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz
kadınsa kımıldamak ister, olmaz
yer değiştirmek ister, olmaz
solumak birdenbire
gene olmaz
olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
bir kaya daha çatlar
başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
çıkar o yunus balığı, o heykel
yaz kelebeği, kapı
sonra?
edip cansever.
devamını gör...
geceye bir alıntı bırak
"sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim.
yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, birçok yakın dost değil, bir büyük sevgisin sen. yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten korkmayacağım tek kişi...
yani biraz annem, biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem, belki hiç doğmayacak oğlum... sonra daimi
hayranım ve tabi dokunulmamış sevgilim.
sen benim masumiyetimsin tuna benim en yakınımsın! aslında belki öbür yarımsın? bütün bunlar ne demek anlıyor musun? hı? "
(bkz: kumral ada mavi tuna)
(bkz: buket uzuner)
devamını gör...
pervane
ölümsüz aşkı anlatan şem'ü pervane’de (şem ile pervane'nin hikayesi) yer alır pervane.
"…geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç? ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini"(iskender pala).
aynı zamanda çok sevilen özdemir erdoğan şarkısıdır. bana ellerini ver diye de bilinir bu şarkı.
ben bal arısı gibiydim
senden önce
bak pervanelere döndüm
seni görünce
yana yana kül olsam her an
yine de senden ayrılamam
yoluna adadım ömrümü
ben sensiz olamam
bin yıl yaşasam
yine sana doyamam
sana gönlümü verdim nazlı güzel
seni almazsam gözlerim açık gider
bana ellerini ver
hayat seni sevince güzel
yoluna adadım ömrümü ben
gel kaçma güzel.
"…geceleri balkonda ışığın etrafını alan pervane böceklerini fark etmiş miydik hiç? ya onların aşk uğruna yaşadıklarını bilir miyiz? yani pervanenin mum ışığıyla yaşadığı aşkın hikayesini"(iskender pala).
aynı zamanda çok sevilen özdemir erdoğan şarkısıdır. bana ellerini ver diye de bilinir bu şarkı.
ben bal arısı gibiydim
senden önce
bak pervanelere döndüm
seni görünce
yana yana kül olsam her an
yine de senden ayrılamam
yoluna adadım ömrümü
ben sensiz olamam
bin yıl yaşasam
yine sana doyamam
sana gönlümü verdim nazlı güzel
seni almazsam gözlerim açık gider
bana ellerini ver
hayat seni sevince güzel
yoluna adadım ömrümü ben
gel kaçma güzel.
devamını gör...
harry potter'daki büyüler
(bkz: alohomora) kilit açma büyüsü
devamını gör...
misc radyo yayını
yayladağ lokumu +1. devrem değiller onlar siyah önlük giyerken ben kırmızı takım giyiyordum okulda ama zevkle dinleyeceğim. belki yüzsüzlük eder ikinci kez katılırım. *
devamını gör...
erkek çocuk büyütmek
evde biraz zor oluyor.
devamını gör...
yoğurda reçel eklemek
(bkz: yoğurda vişneli reçel eklemek) gece yarısı yenilebilecek en güzel keyif verici şeylerden biri.
devamını gör...
kleopatra plajı
alanya kalesi'nin eteklerindeki plaj, etrafı kayalarla kapatılmış bir havuza benziyor. efsaneye göre, romalı bir general, alanya'yı mısır kraliçesi kleopatra'ya hediye etmiş. o da sık sık bu plajda denize girermiş.
devamını gör...
gün boyu uykusuz olmak ama gece olunca hiç uykunun olmaması
an itibariyle yaşadığım. sabah gözümü açtığımdan beri sanki hiç uyumamışım gibi uykum vardı. gün boyu sersem gibi gezdim. hatta telefonda kardeşimle konuşurken cümlenin yarısında içim uykuya geçti, cümlemi tamamlayamadım. dalga konusu da oldum haliyle. gündüz uyuyamam, yine de denedim olmadı. bir akşam olsa da yatıp uyusam dedim. şimdi olmuş gecenin yarısı, ben sanki 10 saatlik uykudan yeni uyanmış gibi zımba gibiyim. bir gram uykum yok. normalde yavaştan uykuya geçiş saatim olmasına rağmen hem de. sinir oldum kendime.
devamını gör...
paris
sen nehri üzerine kurulmuş modanın ve lüksün başkenti olarak adlandırılan dünya tarihinde etkisi yadsınamaz derecede çok olan 'ışık şehir' olarak da anılan fransız şehri.
harika bir metro ağıyla donatılmıştır ukala ve nemrut insanlarla sık sık karşılaşabileceğiniz tarihi dokusu bozulmamış avrupa şehri..
şehrin popüler caddeleri yerine sıradan sokaklarında gezdiğinizde daha iyi anlayabileceğiniz şehir.
harika bir metro ağıyla donatılmıştır ukala ve nemrut insanlarla sık sık karşılaşabileceğiniz tarihi dokusu bozulmamış avrupa şehri..
şehrin popüler caddeleri yerine sıradan sokaklarında gezdiğinizde daha iyi anlayabileceğiniz şehir.
devamını gör...
bir öğrencinin gece 12'de öğretmenine soru sorması
birincisi, gece 12 o kadar da geç bir saat değildir ama bir an için hocanın ballı sütünü içip, dişlerini fırçalayıp ninni eşliğinde akşam 9'da yatağa girdiğini varsayalım. o zaman hoca 12'de nasıl cevap verebiliyor. hayır, gördüysen bile cevap vermezsin yani. bu kadar sorun edilecek bir şey değil. madem uykuna bu kadar düşkünsün ve rahatsız edilmek istemiyorsun, yarın cevaplayıverirsin olur biter. öğrenci hemen şimdi cevapla diye bir şey dememiş.
ikincisi, hocanın verdiği cevaplar çok terbiyesizce.
üçüncüsü, öğrenci haklı olsa bile hocasına ironi amaçlı kalp atmamalı, (!) bu işareti kullanmamalı. her ne olursa olsun karşısındaki bir öğretmen ve kendisinden yaşça büyük.
bence, öğrenci haklıyken haksız duruma düşmüş.
edit: ben de ahlaki olarak 12'de yazılmasını doğru bulmuyorum, fakat yetişkin bir bireyin ortalama uyku süresi 6-8 saat. böyle düşününce çok da şey olmuyor tabii.
başka bir edit: ikna oldum. herkesin hayatını bilemeyebiliriz, hocanın attığı mesajları saymazsak öğrenci kesinlikle haksız.
ikincisi, hocanın verdiği cevaplar çok terbiyesizce.
üçüncüsü, öğrenci haklı olsa bile hocasına ironi amaçlı kalp atmamalı, (!) bu işareti kullanmamalı. her ne olursa olsun karşısındaki bir öğretmen ve kendisinden yaşça büyük.
bence, öğrenci haklıyken haksız duruma düşmüş.
edit: ben de ahlaki olarak 12'de yazılmasını doğru bulmuyorum, fakat yetişkin bir bireyin ortalama uyku süresi 6-8 saat. böyle düşününce çok da şey olmuyor tabii.
başka bir edit: ikna oldum. herkesin hayatını bilemeyebiliriz, hocanın attığı mesajları saymazsak öğrenci kesinlikle haksız.
devamını gör...
geceye bir bilgi bırak
kuşlarda gözyaşı bezi yani lachyrmal gland bulunmaz. bu sebebten kuşların hiçbiri ağlayıp gözyaşı dökemez. gözlerinin nemli kalmasını sağlayan ise "üçüncü göz kapağı" olarak da bilinen göz nemlendirici/kırpıcı zardır.
devamını gör...
çocukken ezberlenen en saçma şeyler
üç kere a a a üç kere b b b üç kere a üç kere b alfabe elimin tersi eteğimin pilesi saçlarımın kurdelesi ay çok mersi çok çok mersi ben seni saat onda köşe başı çin lokantasında bekliyorum gelmezsen küsüyorum mektubunu kesiyorum yüzüğünü atıyorum ay ben bayılıyorum gelirsen ayılıyorum mektubunu okuyorum yüzüğünü takıyorum ay ben seni çok seviyoruumm
devamını gör...
çin’in roketi
türkiye riskli bölge olmasına rağmen saraya düşme ihtimalinin hala hesaplanmamış olmasına şaşırdığım rokettir.

edit; hint okyanusu'na düşmüş. biz dua zincirine devam geride uydular var. swh

edit; hint okyanusu'na düşmüş. biz dua zincirine devam geride uydular var. swh
devamını gör...
el âlem ne der
zerre faydası dokunmayan ve asla da dokunmayacak olan kimliksiz insan sürüsünün boktan dedikodularından çekinildiğinde kullanılan bir söz.
ahh şu sosyal varlık olayı olmayacaktı ki gör o zaman huzuru. ama yook ucunda ölüm olsa bile gruptan dışlanmama psikoloji ağır basacak illa. sanki taş devrindeyiz sanki vahşi hayvanlardan korunmak için penguenler gibi birbirimize sokulmamız lazım.
nurten teyzenin, hikmet dayının o 'bilge' dünya görüşüne kimse muhtaç değil. onay almamız da gerekmiyor. zaten insanın bi kendine sorması lazım ben kimim de ona buna nutuk çekiyorum neyim lan ben dünkü bok diye. *
ahh şu sosyal varlık olayı olmayacaktı ki gör o zaman huzuru. ama yook ucunda ölüm olsa bile gruptan dışlanmama psikoloji ağır basacak illa. sanki taş devrindeyiz sanki vahşi hayvanlardan korunmak için penguenler gibi birbirimize sokulmamız lazım.
nurten teyzenin, hikmet dayının o 'bilge' dünya görüşüne kimse muhtaç değil. onay almamız da gerekmiyor. zaten insanın bi kendine sorması lazım ben kimim de ona buna nutuk çekiyorum neyim lan ben dünkü bok diye. *
devamını gör...
82 yaşındaki normal sözlük yazarı
istatistik tablosundan yaş dağılımını incelerken fark ettiğim büyüğümüz.
devamını gör...
kişinin kendini en özgür hissettiği an
salıncakta sallanmak. elini uzattığında gökyüzüne değebilecekmişsin hissi, rüzgarın vermiş olduğu esenlik, gözleri kapatınca bambaşka bir yerde hissetmek. fazla güzel taa ki büyüyüp artık sallanırken bacaklarınızı katlamak zorunda kalana kadar. özgürlük belkide çocuk olmaktır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının gittiği en iyi konser
nisan 2018 lp ankara konseri.
devamını gör...
bir deistin kandil duası
okuduğum, deist arkadaşımızın serzenişlerini haklı bulduğum dua. paylaşmak istedim.
bir deist'in kandil duası
sayın allah'ım, af kapılarının sonuna kadar açıldığı, mağfiretin adeta pike yaptığı, (hangi takvimin ayına göre olduğuna ilişkin kafamız azıcık karışık olsa da) günahların affedildiği bu mübarek gecede beni affetmesen de olur.
ciddiyim...
zira biliyorum ki bu gece çok yoğun olacaksın, kapında kuyruk oluşacak. yılın diğer ayları ve/veya günlerinde/gecelerinde istisnasız her boku yiyen ve yediklerinden aslında pek de pişman olmayan, ellerinde imkan olduğu sürece yine yine yine yiyecek olan kulların kapına gelip af dileyecekler senden.
onları affet sayın allah'ım.
onları affetmezsen eğer, işleri çok yaş; senin affın, rahmetin devreye girmez de nizam teraziye kalırsa yani işleri, sıçtılar valla.
sayın allah'ım;
şikayet ediyormuşum gibi düşünmeni istemem ama neler yapmadılar ki?
mesela;
15 yaşındaki çocuğu vurup öldürdüler; çocuk toprağa gömüldükten iki gün sonra on binlercesi bir olup çocuğun annesine yuh çektiler. valla...
soma'da 301 madenciyi katlettiler; sonra gidip yüreği yangın yerine dönmüş madenci yakınlarını dövdüler, sillelediler, tekmelediler, tehdit ettiler...
ermenek'te 18 madenciyi katlettiler; "sorumlu biziz" diyemediler, tek bir düğmelerinden bile vazgeçmediler.
sülalece uğraştıklarında bile sabahtan geceye dek sıfırlayamadıkları kadar çok para çaldılar; "gemi değil, gemicik" deyip milletle dalga geçtiler.
"insanca yaşamak istiyoruz" diyen taşeron işçiyi "nankörlük yapma!" diye azarladılar; tüyü bitmemiş yetimden dişi kalmamış nineye varana kadar, milyonlarca insanın hakkını "milletin a..na koyacağız" (küfür bana ait değil sayın allah'ım) diyen iş adamına peşkeş çektiler.
sabahtan akşama kadar imanı gevreye gevreye çalışan asgari ücretli işçinin bir aylık ücretinin açlıktan biraz fazla olmasının iş vereni zorlayacağını, bunun vatana ihanet sayılacağını söylediler; bahsettikleri iş verenlere ikinci katın balkonundan havuzun görünmeyeceği villalar sipariş ettiler.
her cuma twitter'dan bir ayet çakıp sana inananları keklediler; özel görüşmelerinde ise bakara-makara diye kitabınla dalga geçtiler.
can derdiyle kaçıp camiye, senin evine sığınan insanlara "camide bira içtiler" diye iftira attılar; o caminin, "ben bir din görevlisiyim, yalan konuşamam, bira içtiklerini görmedim" diyen müezzinini sürgün ettiler.
kendi kitlelerinden bir kadının linç edildiğini, bebeğinin tekmelendiğini, kadının üstüne çiş yapıldığını söylediler, toplumu birbirine düşman etmeye çalıştılar; yalan konuştukları ayan beyan ortaya çıktığında ise bir "yalan konuştuk, kusurumuza bakmayın" bile demediler, pişkinliğe devam ettiler.
milyar dolarlık sarayda yaşamayı itibar saydılar; bunu yaparken de kendilerine "maneviyatçı", bizlere ise "materyalist" dediler ve bundan daha fenası, o kadar ısrar etmemize rağmen, bunu diyebilmek için ne içtiklerini bize söylemediler.
kendi çocuklarını askere yollamayıp, garibanların çocuklarını cepheye sürüp şehit ettirdiler, bunu da matah bir şey gibi o şehitlerin alilerine arsızca yutturmaya kalktılar.
seçim yapıldı, milletin iradesini, hukuku, adaleti, ahlakı, vicdanı iğfal ettiler.
her iftar sofrasını iftira sofrasına çevirdiler, insanlara hakaret ettiler, kullarının arasına nifak soktular.
insanlar bu korona denilen hastalıktan kırılırken, herkese maske mesafe dediler, uymayana ceza kestiler ama kendileri kalabalık salonlarda maske mesafe olmadan lebaleb toplantılar yaptılar, göbek attılar, hastalığı yaydılar.
evet, bu gece kapına gelecek olanlar, bütün bu saydıklarımı ve çok daha fazlasını yaptılar ve/veya bütün bunları yapanları alkışladılar, el üstünde tuttular sayın allah'ım.
ihbar etmiş gibi olmayayım, şüphesiz sen bunların hepsini biliyorsun sayın allah'ım ama daha neler, hangi günahlarını sayayım...
lütfen affet onları, yoksa çok yanacaklar. affet, ama bir de ıslah et onları, lütfen, n'olur...
ıslah et ki bir daha yapmasınlar. lütfen sayın allah'ım...
bana gelince...
benimkiler ekseri şahsi meseleler sayın allah'ım; tütünün dumanı, kadının dudağı, üzümün suyu gibi şeyler yani...
affetmesen de olur; gelir, takdir ettiğin kadar paşa paşa yanar, cezamızı çekeriz evelallah...
kendim için yormak, uğraştırmak istemem seni. sözlerime burada son verirken berat gecenizi en kalbi duygularımla tebrik ediyor, saygılarımı sunuyorum sayın allah'ım...
-gariban kulun osman-
bir deist'in kandil duası
sayın allah'ım, af kapılarının sonuna kadar açıldığı, mağfiretin adeta pike yaptığı, (hangi takvimin ayına göre olduğuna ilişkin kafamız azıcık karışık olsa da) günahların affedildiği bu mübarek gecede beni affetmesen de olur.
ciddiyim...
zira biliyorum ki bu gece çok yoğun olacaksın, kapında kuyruk oluşacak. yılın diğer ayları ve/veya günlerinde/gecelerinde istisnasız her boku yiyen ve yediklerinden aslında pek de pişman olmayan, ellerinde imkan olduğu sürece yine yine yine yiyecek olan kulların kapına gelip af dileyecekler senden.
onları affet sayın allah'ım.
onları affetmezsen eğer, işleri çok yaş; senin affın, rahmetin devreye girmez de nizam teraziye kalırsa yani işleri, sıçtılar valla.
sayın allah'ım;
şikayet ediyormuşum gibi düşünmeni istemem ama neler yapmadılar ki?
mesela;
15 yaşındaki çocuğu vurup öldürdüler; çocuk toprağa gömüldükten iki gün sonra on binlercesi bir olup çocuğun annesine yuh çektiler. valla...
soma'da 301 madenciyi katlettiler; sonra gidip yüreği yangın yerine dönmüş madenci yakınlarını dövdüler, sillelediler, tekmelediler, tehdit ettiler...
ermenek'te 18 madenciyi katlettiler; "sorumlu biziz" diyemediler, tek bir düğmelerinden bile vazgeçmediler.
sülalece uğraştıklarında bile sabahtan geceye dek sıfırlayamadıkları kadar çok para çaldılar; "gemi değil, gemicik" deyip milletle dalga geçtiler.
"insanca yaşamak istiyoruz" diyen taşeron işçiyi "nankörlük yapma!" diye azarladılar; tüyü bitmemiş yetimden dişi kalmamış nineye varana kadar, milyonlarca insanın hakkını "milletin a..na koyacağız" (küfür bana ait değil sayın allah'ım) diyen iş adamına peşkeş çektiler.
sabahtan akşama kadar imanı gevreye gevreye çalışan asgari ücretli işçinin bir aylık ücretinin açlıktan biraz fazla olmasının iş vereni zorlayacağını, bunun vatana ihanet sayılacağını söylediler; bahsettikleri iş verenlere ikinci katın balkonundan havuzun görünmeyeceği villalar sipariş ettiler.
her cuma twitter'dan bir ayet çakıp sana inananları keklediler; özel görüşmelerinde ise bakara-makara diye kitabınla dalga geçtiler.
can derdiyle kaçıp camiye, senin evine sığınan insanlara "camide bira içtiler" diye iftira attılar; o caminin, "ben bir din görevlisiyim, yalan konuşamam, bira içtiklerini görmedim" diyen müezzinini sürgün ettiler.
kendi kitlelerinden bir kadının linç edildiğini, bebeğinin tekmelendiğini, kadının üstüne çiş yapıldığını söylediler, toplumu birbirine düşman etmeye çalıştılar; yalan konuştukları ayan beyan ortaya çıktığında ise bir "yalan konuştuk, kusurumuza bakmayın" bile demediler, pişkinliğe devam ettiler.
milyar dolarlık sarayda yaşamayı itibar saydılar; bunu yaparken de kendilerine "maneviyatçı", bizlere ise "materyalist" dediler ve bundan daha fenası, o kadar ısrar etmemize rağmen, bunu diyebilmek için ne içtiklerini bize söylemediler.
kendi çocuklarını askere yollamayıp, garibanların çocuklarını cepheye sürüp şehit ettirdiler, bunu da matah bir şey gibi o şehitlerin alilerine arsızca yutturmaya kalktılar.
seçim yapıldı, milletin iradesini, hukuku, adaleti, ahlakı, vicdanı iğfal ettiler.
her iftar sofrasını iftira sofrasına çevirdiler, insanlara hakaret ettiler, kullarının arasına nifak soktular.
insanlar bu korona denilen hastalıktan kırılırken, herkese maske mesafe dediler, uymayana ceza kestiler ama kendileri kalabalık salonlarda maske mesafe olmadan lebaleb toplantılar yaptılar, göbek attılar, hastalığı yaydılar.
evet, bu gece kapına gelecek olanlar, bütün bu saydıklarımı ve çok daha fazlasını yaptılar ve/veya bütün bunları yapanları alkışladılar, el üstünde tuttular sayın allah'ım.
ihbar etmiş gibi olmayayım, şüphesiz sen bunların hepsini biliyorsun sayın allah'ım ama daha neler, hangi günahlarını sayayım...
lütfen affet onları, yoksa çok yanacaklar. affet, ama bir de ıslah et onları, lütfen, n'olur...
ıslah et ki bir daha yapmasınlar. lütfen sayın allah'ım...
bana gelince...
benimkiler ekseri şahsi meseleler sayın allah'ım; tütünün dumanı, kadının dudağı, üzümün suyu gibi şeyler yani...
affetmesen de olur; gelir, takdir ettiğin kadar paşa paşa yanar, cezamızı çekeriz evelallah...
kendim için yormak, uğraştırmak istemem seni. sözlerime burada son verirken berat gecenizi en kalbi duygularımla tebrik ediyor, saygılarımı sunuyorum sayın allah'ım...
-gariban kulun osman-
devamını gör...
kalbim acıdı
“bir gün yolda yürüyordum,
bir şarkı duydum.
kalbim acıdı...”
ulen böyle şarkı mı olur ya? bırakın eski sevgiliyi, geçen ay düğmesi kopan gömleğimi bile özledim.
bir kazım koyuncu / umay umay düeti.
“bundan böyle dağ dağ dolaşırım,
yüreğim çok yaralı, derdim var.”
bir gün rakı içerken o geldi aklıma! kalbim acıdı. bu kadar!
bir şarkı duydum.
kalbim acıdı...”
ulen böyle şarkı mı olur ya? bırakın eski sevgiliyi, geçen ay düğmesi kopan gömleğimi bile özledim.
bir kazım koyuncu / umay umay düeti.
“bundan böyle dağ dağ dolaşırım,
yüreğim çok yaralı, derdim var.”
bir gün rakı içerken o geldi aklıma! kalbim acıdı. bu kadar!
devamını gör...