mutlu yıllar sözlük . iyi ki varsınız .
devamını gör...

bu nasıl tasvir etmektir ya. sanki gidip gördüler. canları ne istiyorsa, onu anlatıyor olacak diye. bunlar kadınla, seksle kafayı bozmuşlar, din adı altında zihniyetlerini örtmeye çalışıyorlar. sonra en ufak şeyden tahrik oluyorlar, kendilerini suçlu görmek yerine, kadını suçluyorlar.
bir de neden cennette hep sadece erkekler zevk alıyor her şeyden? hayır gideceğimden/gidebileceğimden değil de, bu nasıl çifte standart?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

psikolojik olarak ördek sendromuna yol açtığı bilinmektedir.
devamını gör...

(bkz: kalbimiz seninle)
devamını gör...

beğenenler hakkında da başlık açılmalı bence hatta psikolojik ve biyolojik analizleri yapılmalı.
devamını gör...

97 yapımı david fincher filmi.maalesef michael douglas'in iyi oyunculuğuna rağmen sınıfta kalan bir filmdir benim için.
(spoiler)
filmin en başında hatta adından da anlaşılacağı üzere karakter bir oyunun içerisindedir ve seyirci karakterle birlikte oyunu çözmeye çalışır.film bir kaç yerde 'bitti mi acaba oyun?yoksa adam şizofreni mi?' gibi sorular sordursa da maalesef keyifli bir film değil.bir karmaşa var filmin genelinde.kurgu etkileyici değil.konu da daha güzel işlenebilirmis.
çekimler gerilim filmi vibeı vermek için çok renksiz ve karanlık. muzik de tehlike habercisi.
müzikten tehlikenin gelişini anlıyorsunuz.
sonu için iki kademeli bir şaşırtma denemişler ama filmde zaten sona gelene kadar ölse de kurtulsak moduna giriyorsunuz.
öte yandan filmin film olduğu çok belli.cunku -filmde karaktere yapılan yoğun testlerle anlamlandırilmaya çalışılsa da - oyun sıfır hatayla ilerliyor güya. herhangi birinin bu oyunu gerçek hayatta sağ tamamlama ihtimali yüzde elli falan. filmin sonunda karakterlerden biri her şey kontrol altındaydı sana bir şey olmayacaktı dese de çoğu sahnede asıl karakterin ölme ihtimali yüzde elliydi. bakin bir,iki ,on ,yirmi değil elliydi.
süper oyunmuş valla.

beğenmedim.yorucu bir film. tatsız.
devamını gör...

biz yazarlarımızı biraz kaba bir tabirle pazarlamayı bilmiyoruz o kadar.

değer vermiyoruz ki bir kere. sokağa çıkıp sorun türk yazarlarımızın bir eserini, bakalım bilecekler mi hangi yazar yazmış. 'sait faik'in abasıyanık kitabı' gibi saçma sapan cevap alma olasılığımız çok yüksek. ha tabii bazı klasikler 15623 bölümlük televizyon dizisi olduğu için ''aa bunun dizisi vardı yaa'' diyenler çıkabilir. türk klasiği için değil de genel olarak türk edebiyatı hakkında konuşacak olursak, haldun taner mesela, adam tam bir cevher, değeri biliniyor mu? adı kaç yerde geçiyor? 'günümüzde' makale yazılıyor mu hakkında? 3 eserini sayın desek sayabilir mi insanlar?

kürk mantolu madonna nasıl popüler olduysa oldu, onla yatıp onla kalkıyoruz. ha yanlış anlaşılmasın sabahattin ali'nin değeri bilindiği için değil, bir o kitabı pazarlayabilmişiz sanırım, o da tesadüf işte. ki sabahattin ali'nin diğer iki romanı hatta özellikle içimizdeki şeytan'ı içinde barındırdığı psikolojik tahlillerle başka bir boyuttadır. ama ondan söz edilmez. biz edebiyatı bile tüketim kültürüne (bkz: tüketim psikolojisi) feda etmişiz. bestseller'dan başkasını gözümüz görmez olmuş.

türk klasiği ve dünya klasiğini karşılaştırmaya gerek duyulmamalı. edebiyat yarış değildir, bestseller'dan uzak tutulmalıdır.
düşüncelerimi şu iki tanımımda dile getirmiştim: #541046 ve #638832.

edit: yazım yanlışı.
devamını gör...

çocuklarını yamyamlara emanet eden ailelerdir bu gibi vahşetlerin sorumlusu.
devamını gör...

sanırım göklere bir kere çıkmış, ve çok sevmiş olacak ki bir daha yere inmemiş uçak. yakıtı bitmeyen uçak yapmış adamlar yahu bizde tebrik edeceğimize eleştiriyoruz tüh bize.
devamını gör...

rastgele olarak tekrarlanan bir hareketin, istenen ya da beklenen anlamlı sonucu elde edip etmeyeceği konusunu tartışan düşünce deneyi.

deneyde, bir klavyeye sonsuz defa rastgele basan bir maymun var. bu maymunun bu sonsuz ve anlamsız harf dizisi içerisinde william shakespeare'in meşhur "to be, or not to be, that is the question" * cümlesini yakalaması ihtimali ne kadar olurdu?

ingilizceden bahsettiğimiz için alfabedeki harf sayısı olarak 26'yı alacağız. klavyede sadece harflerin ve boşluk tuşunun olduğunu, başka herhangi bir tuşun bulunmadığını farz edelim. maymunun bu 26 harf ve 1 boşluktan, yani 27 tuştan, beklediğimiz cümlenin başındaki t hafine basma ihtimali 1/27'dir. olasılık hesaplarını matematik derslerinden hatırlayanlar olacaktır. 2 bağımsız olayın gerçekleşme olayını hesaplarken, bu olayların gerçekleşme ihtimalleri birbiriyle çarpılır. o halde ikinci kez tuşa bastığında, t'den sonra bu kez o harfine denk gelme ihtimali de 1/27 olduğundan, maymunun ilk iki tuşta "to" kelimesini yakalama ihtimali 1/27 * 1/27'dir. bunu bütün cümle için düşünürsek, 39 kez bu ihtimali birbiriyle çarpacağız demektir. yani (1/27)³⁹ ve bu son derece küçük bir ihtimal*. fakat bunu gerçekleştirmek için klavyeye 27³⁹ kez basması gerekiyor ki bu da aşırı derecede büyük bir sayı.

saniyede 1 harf yazan bir maymun olsaydı, bu maymunun 27³⁹ kadar saniyeye ihtiyacı olurdu bu işi başarabilmek için. bunun kaç yıla karşılık geldiğini hesaplamak isteyen varsa tutmayalım kendisini.

özetle teoride bu durum çok düşük olasılıkla da olsa mümkündür ama evrenin yaşından bile büyük bir zaman gerektirir.
devamını gör...

başlığa denk gelmişken olsun'un en iyi hâlini bırakmazsam olmazdı. şarkıyı, ayaklarını yere vura vura söyleyecek kadar kendinden geçen bir sertab ve harika bir gitar solosu içerir, video.

devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bir esg vecizesi ile cevap veriyorum.
devamını gör...

2015 abd- kanada ortak yapımı gerilim, korku filmi. başrolünde anya taylor-joy, ralph ıneson, kate dickie gibi yer alıyor. film olaylardan çok atmosferiyle germekte. dönem filmi olması nedeniyle 17. yy kostümleri, renk kullanımı filmin artıları. 5 çocuklu william ve katherine çifti, oldukça dindar bir hayat yaşamaktadırlar. ıssız bir ormanın yanında tüm dünyadan uzak bir çiftliğe taşındıktan sonra beklenmedik olaylar ve kayıplar başlar.

--! spoiler !--

thomasin rolünde izlediğimiz anya taylor -joy başarılı oyunculuğuyla filmi sırtlanmış. oyuncu kadrosu çok az olan filmde genel olarak çocuk oyuncular yetişkinlerden başarılı. bir de başrolde ve filmin afişinde de gördüğümüz keçi gayet başarılı. özellikle aksiyonun arttığı son on beş dakikasında kızın şeytanla pazarlığıyla gerilim zirve noktasına ulaşıyor. film shaylaman'ın village filminin atmosferine benzeyen bir ortam sunuyor. village 'de olayların mantıklı açıklaması final bölümünü güzel sırtlansa da bu filmde düğüm o kadar sağlam atılmadığından güzel bir final de sunmuyor.

--! spoiler !--
aşırı korkutucu olmasa da bilinçaltı için yorucu olabilir. benim yaptığım gibi yalnızken gece yarısı izleyip gecenizin geri kalanını iç etmeyin der ve 5/10 puanımla entarimi sonlandırırım efenim. iyi seyirler.
devamını gör...

elbette vardır.
ancak yıllara göre değil, yaşanmışlıklara göre yaş alır.
devamını gör...

eski yunanda, güreşçi müsabakalarını izlemek için bir araya gelen kalabalıkların kullandığı içki ''doop''tur.
dopingin kökeni flemenkçe olan bu kelimeden gelmektedir.
1889 yılında amerika'lı james pud galvin, beyzbol oynarken olağan üstü performans sergiliyor.
bu performansını, maymun testislerinden yapılma bir karışıma bağlı olduğunu söyleyince, washington post , ''20 yy'ın buluşu'' şeklinde de manşetlere taşıyınca, sporcular artık kokain, eter gibi maddeleri kullanmaya başlıyorlar.
hematokrit yani hct, kırmızı kan hücrelerinin hacminin, dolaşımdaki kanın hacmine oranını ifade eder. başka bir deyişle: oksijen taşıyan alyuvar hücrelerinin oranı, toplam kan hücreleri taşıyan hücrelerin hacmine oranı hemotokrittir.
şimdi, alyuvar sayısını artıran bir hormon var; adı eritroproei (epo)https://tr.wikipedia.org/wiki/eritropoetin
bu aslında anemi tedavisinde kullanılıyormuş, bu ilacı aldığınızda kandaki alyuvar sayısında artış olduğunda kanda oksijen miktarı artıyor. oksijen bolluğundan kafa güzelleşiyor.
fiziksel olarak bazı faydalar sağlıyor. örneğin;
- yorgunluk azalıyor.
-ağrı hissetmiyorsunuz yada eşik artıyor. ağrı olmayınca dha fazla antreman yapabiliyorsunuz.
- kafa güzel olunca, heyecanınız olmuyor. heyecana bağlı hatalar yapmıyorsunuz. doğal olarak konsantrasyonunuz artıyor.

şimdi çok enteresan bir hikaye anlatalım;
david epstein diye bir gzeteci var ve bu gazeteci the sports gene'de bir yazı yazıyor.
bu yazıya göre, soğuk savaş döneminde varşova paktının tüm kadın gülle sporcuların, a kendilerinden habersiz testesteron verildiğini yazdı.
tesadüfe bakın ki; o zamana kadar ki en iyi atışların 80'inden 75'i, 1971-1991 yılları artasında gerçekleşmiş. neredeyse kadınlar, erkekler kadar iyi gülle atabilmişlerdir.

gelelim kullanılmasının tespitinin zorluğuna...
55 erkek denek gönüllü oluyor . kendilerine testesteron enjekte ediliyor. 15 gün boyunca kendilerinden idrr örneği alınarak ölçüm yapılıyor. 33 kişinin idrarında tetesteron yakalanmış ancak; 17 sinde herhangibir şey belli olmuyordu.
kalıtımsal olarak 17'si testesteron aldığında kasları gelişiyordu ancak tespit edilemiyordu. o zaman anladılar ki bu adamların genlerinde testesteronu idrarda çözen bir gen eksikti.

değerli arkadaşlar; bazen arkadaşlarla konuşurken, ders çalışamıyorum, konsantre olamıyorum, tezi bitirmem gerekiyor gibi bahanelerle ilaç arayışlarına girdiklerini görüyorum. özellikle tez hazırlayan arkadaşlar aşırı derecede stres yaşıyorlar.

vücutta;
erkeklik hormonu benzeri maddelerin kalp krizi, iyi ve kötü huylu tümör oluşumu, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kısırlık gibi rahatsızlıklara neden olduğu bilinmekte. kullanan sporcular sporu bıraktıktan sonra bile, bu maddeleri kullanma nedeniyle oluşan hastalıklardan ölmektedir.
sağlıklı kalın hoğçakalın! ben gedeyom.
www.hurriyet.com.tr/bazilar...
devamını gör...

sözlüğe giriş kısmı hepimizin bildiği konu. gelişmeyi zaten varlığımızla yaşıyoruz. peki ya sonuç? bunun için sözlük iki seçenek vermiş. ya gidersen kafa iznine çık ve dilersen gelme ya da ben seni uçururum. her neyse. bir ara vedalı başlıklar vardı eskiler bilir, gidecekler oraya yazardı. sonra o iş tutmayınca nickaltı üzerinden vedalara dönüldü. zorunlu ara olabilir, takipçileri bilgilendirirsin onu da anladık güle gülelerle de uğurladık. sözlüğün emekçi yazarlarının gidişine ben de üzüldüm, nickaltlarına gitmemelisin diye falan yazdım. ama son günlerde vedalar da laçkalaştı. kişiler veda ediyor onlarca kişi gitme yazıyor, giden yazar üç gün sonra dönüp onlara cevap veriyor. sonra kankaları veda ediyor o giden nasıl olmuşsa gitmemiş oluyor o da onlara gitme diyor. benim kafam karıştı. 4 binden fazla tanımım var, bir kere veda edip gidiyorum demedim. desem giderdim zaten. hayır ne diye gitmeyeceksen lüzumsüz vedalarla oyalıyorsun? bakıyorum nickaltı veda nağmeleriyle doluyor hâlâ oralarda laf yetiştiriyor. her neyse çok uzattım ama yani haksız mıyım?
devamını gör...

çok sevdiğimiz, yokluğunun katlanılmaz olduğuna inandığımız, birinden önce olmak anlamına gelen sözcük, yazarın da dediği gibi arapçadır.
devamını gör...

3 kişi yazmış 3 ü de erkek . benle 4 oldu.
devamını gör...

1366 tanesi dikey ve 768 tanesi düşey pixeller, sonsuz derecede paralel değildir. paralel gördüğümüz şeyler yanılsamadır. misal, tanrı olgusu gibi.

edit: beyin böyle tatlı şakaları, kandırmaları, pandik atmaları sever ve tanrı olduğuna sizi de ikna eder diyerek kapışmaya hazır olduğum hede.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim