zaman tüneli

ne kadar guclu oldugumu ben de biliyorum aslında.
iyi bir insan olmaya calısıyorum, lutfen zorluk cıkarmayın.
tesekkurler;)

defans ve orta saha düzeni bozuk, birçok oyuncusunun ise sakat ya da sakatlıktan dönen galatasaray'ın bir puanla chobani'den dönmesi kötü bir sonuç değil. kazımcan çok iyi mücadele etti alnından öpüyorum, lemina defans hattına çekildiği için orta saha sakatlıktan dönen ilkay ve ne oynadığını bilemediğim sara ile çok yumuşaktı. osimhen de sakatlıktan döndüğü için çok etkili değildi bu maç. fenerbahçe alışılmış düzen dışında galatasaray defansı ve orta sahayı fırsata çevirip 2-3 gol atabilirdi, yapamadı. galatasaray da çok etkili olamadı, 2-3 yer döner diyordum, yemedi tebrikler cimcomum. maçın özet görselini bırakıyorum, böyle birkaç pozisyon daha var:

fener'i sadece tff, devlet drsteklemiyor. bu yıl fener'in bu kaçıncı son dk golü ile yenilgiden kurtulması? benim fener'den uyuz olmamın tek nedeni bu. ballı takım olması.

fark yok, neysem o.

öncelikle film, (bkz: the smalls lighthouse tragedy) olarak anılan, iki deniz feneri bekçisi thomas howell ve thomas griffith’in başından geçen dramatik bir hikayeden ilham alıyor. yani başlarda film edgar allan poe'nun bitmemiş kısa hikayesi olan the light-house üzerinden gidecekmiş ama seneryoyu kardeşi max eggers ile birlikte yazan robert eggers'ın müdahalesiyle mitlere kadar gitmiş olay.

filmde sık sık ayrıca martıları görüyoruz. bir inanışa göre bu hayvanlar ölü denizcilerin ruhunu temsil ediyormuş. martıyı öldürmenin ise kötü şans getireceğini düşünülüyormuş. filmin ilerleyen kısımlarında zaten bir martıyı öldürüyor
winslow. sonrasında zaten olaylar kötüye doğru gidiyor.

film genel anlamda mitolojik öğelerle dolu, karanlık, güç, arzu, suçluluk temalarını işliyor. merak unsuru ön planda fazlasıyla olduğu için film bir şekilde kişiyi içine çekiyor. hem robert pattinson için* hem de konusu bağlamında tekrardan izleyebileceğim bir film.

güvenlik konusunda sınıfta kalmış, 145 milyon tane güvenlik önlemi almama rağmen hesabımı kitletmiş uygulama. destek için yazdığınızda da rezillikler diz boyu devam etmekte.

esasında şöyle bir ablaymış.

x.com/Dr_TheHistories/statu...

buradaki kişilik, kendimizi algılama biçimimiz mi yoksa başkalarının bizi algılama biçimimi olduğuna göre çok fazla değişkenlik gösterir. eğer başkaları için konuşuyorsak, bizi değerlendiren diğer zihinler bizim anlattıklarımızı ses tonumuz, kilomuz, saçımız, vurgularımız, mimiklerimizden bağımsız şekilde dinleyemezler. mutlaka bunların da işe dahil olduğu bir genel kanı bırakırız insanlarda. zaten iletişimin yarısından fazlasını bu tarz diğer etmenler oluşturur. oysa biz burada sadece yazarak kendimizi açıklıyoruz bu da aslında en azından başkalarının gözünden bambaşka birileriymişiz gibi görünmemize neden olabilir.

öte yandan kendi adımıza konuşuyorsak yine başka farklılıklar kendini gösteriyor. mesela böyle bir yazıyı monolog halinde birilerine anlatmak karşı tarafın ilgisi olsa dahi çok da yapmayacağım bir şeydir. burada ise elimden tutan yok istediğim kadar yazabiliyorum. ne söz kesen var, ne araya giren var, ne "yalnız o öyle değil" diye sazı eline alan var.

uzun lafın kısası sözlük ortamında kişiliğimizi göstersek bile çok azını gösterdiğimizden dolayı sonrasında başka bir ortamda bizi görmek, sanki o kişi biz değilmişiz gibi algılanmaya neden olabilir. gerçek hayatta birebir tanıdığınız insanlarla dahi, sadece ortak alanda ve sosyal durumda nasıl davrandıklarına dair bir izlenim oluşturuyorsunuz. o kişilerle aynı evde kalmaya başladığınızda onun bambaşka bir yüzünü daha görürsünüz mesela. bu da onun gibi bir şey.

hacıosmanoğlu adlı trabzonlu fenersevici görevini yerine getirmiştir.

uğurcan eşit değildir muslera uğurcan devre arası gitmeli

bir müzik formu.

bu puan kaybı direkt uğurcan'a yazar kimse başka suçlu aramasın. yediği ilk golü bilerek içeri alır gibi bir hata yaptı, ikinci gole topa elini bile uzatmadı. birilerinin banka hesabı incelenecekse uğurcan'ın hesapları incelenmeli. yasin kol denen vasıfsız her maçta aynı zaten adamın en azından tarafı belli.

bu arada fenerden bir bok olmaz, bok gibi kadronuz var bok gibi hocanız var bombok futbolunuz var. size prime messi ronaldo zidane vb getirseler yine şampiyon olamazsınız çünkü siz mundar bir camiasınız. buraya yazdım bu sene de şampiyon olamayacaksınız, bu maçı alsaydınız bile olamayacaktınız.

uzunca bir süredir kullandığım tıraş malzemesi. jiletli ve çelik ustura olmak üzere ikiye ayırabiliriz sanırım. jiletli olanlar malum, yaprak jileti ortadan ikiye ayırmak suretiyle kırıp, bir yaprak tarafını içine sıkıştırdığımız türdür. bir de sürgülü olanlar vardır; bu tiplerde ise jileti sıkıştırdığımız kısım gövdeden ayrılır ve uygun çentiklere yerleştirilir. daha sonrasında ağız kısmının baskı yapmasıyla jilet sabitlenmiş olur.
çelik usturalarda ise herhangi bir kesiciye ihtiyaç duymaz, zira ağzı zaten bilenmiştir. bu tip usturalar her ne kadar eski dönemde kalsalar da, son kullanıcılar retro bir tıraş deneyimi için hala çelik ustura kullanmaktadırlar.
bendeniz jiletli ustura kullanmaktayım. çünkü halihazırda birkaç jiletli tıraş makinem olduğundan, yeteri kadar yaprak jilete sahibim.
jiletli usturalarda tutuşu sağlayan gövde değişken maddelerde olabilir. reçine, sert plastik, -abs idi sanırım- ahşap, veya demir -türüne göre çelik- olabilir.
ahşap gövdeli usturalar görece daha ağır olup, manuel tıraş konusunda daha tecrübeli kullanıcılar için daha uygundur. jiletli tıraşa yeni başlayan kullanıcılar için daha hafif gövdeli, sapı kolay kavranabilen tıraş makinesi ve usturalar tavsiye edilmektedir.
müthiş bir zevktir bu arada. insanda sürekli tıraş olma isteği uyandırmaktadır.
bir ritüelden farksızdır gözümde, özellikle ustura tıraşı.
herkesin kullanmasını, en azından deneyimlemesini tavsiye ederim.
zira çok büyük bir dünyadır. 3 bıçaklı hazır tıraş makinelerinden, analog tıraş makinelerine geçmek bende farklı bir dünyaya kapı açmıştır.
sevgiler.

.pn. fener olamazsın şampiyon..

15 tane futbolcusu sakat ve cezalı olan galatasaray'ı kendi evinde yenemiyorsan konuşma.. sus.

erman toroğlunun feneri kayırmak için uydurduğu zırvalıkları kural sanan salak var sözlükte.
adam topu elle oynarsa, el sayılır. bazen elini çok fazla açtıysada el sayılıyor.
mahalle arası maçta gibi topu adamın üstüne at sonra eline vurdurdun diye penaltı kazan yok futbolda öyle bi durum.
bir ara ekşi fena gömmüştüm ermana.
ertesi gün baktım erman kımkırmızı, kekeleye kekeleye konuşuyor. okutmuşlar anlaşılan. :-)

elbette hoegaarden alman birası....
portakal kabuğu ve kişniş aromaları içerir. filtresiz olduğu için bulanık bir görünüme sahiptir, müthiş aroma tadı ve kokuya sahiptir.
tek eksiği, her yerde bulunmaması.

kısmetse bir nah dövmesi düşünüyorum. hayata karşı mesajımı özetlemesi için gayet yerinde diye düşünüyorum. şimdilik dövmem yok olunca nahımla birlikte geleceğim.

(bkz: dostlarmızla gideceğiz)*