zaman tüneli

bu başlık üzerine uzun uzun yazmak isteyen insanları şahsen okumak isterim ziraa bu tartışılmaz bir gerçektir.

gana'da elemanın birisi çıkıp peygamberliğini ilan ediyor sonra rüyasında tanrı ile görüşüp gemi yapmasını istiyor.

3 yıl içinde 10 tane ahşap gemi yapıyor.
www.sozcu.com.tr/kendini-pe...

fakat güncelleme geliyor ve kıyametin daha çok gemi yapmaları için ertelendiğini söylüyor.
x.com/serbestiyetweb/status...

acun’un bir anda kosarak kacmasinin arkasinda bu siyasi tehditler olduguna inaniyorum…

bahis sorusturmasi actilar ve adam yokoldu…

yoksa baskan adayi falan olurdu bak
mou olayi isin kilifi bence

insan, korktuğu şeyi değil; korku sırasında kendini nasıl hissettiğini hatırlar. bu yüzden korkular olaydan bağımsız şekilde kalıcı olabilir. beyin, alışılmış bir korkudan vazgeçtiğinde onu “yokluk” olarak algılar. bu nedenle de bazı insanlar farkında olmadan korkularını korur.

geçenlerde facebook'ta bir üye şu fotoğrafı paylaştı:

güreş yapan iki cıbıl erkeği gösteren bu sikkedeki ellerin şekli bana kırkpınar'daki yağlı güreşleri anımsattı. bu sikkeyse antalya serik dolaylarında bulunmuş. o zaman dedim şunu bir araştırayım:
kırkpınar efsanesini bilirsiniz. iki pehlivan bugün kırkpınar denilen mevkide güreşe tutuşmuşlar. tüm gün güreşmişler. ama yenişememişler. gece olunca devam etmişler. en sonunda yorgunluktan can vermişler. tarih 1360'lı yılların başı. ama antalya'da yağlı güreşler on ya da yirmi yıl kadar daha eskidir. elmalı yeşilyayla'da bugün, başlangıcı 1340 ila 1350'ye tarihlenen güreş turnuvası düzenlenir.
türklerin asya'dan getirdiği güreş aslında karakucak güreşidir. anadolu'ya geldiklerinde, anadolu'daki vücudu zeytinyağıyla yağlama geleneğiyle karıştırarak yağlı güreşi oluşturmuşlardır.
fotoğraftaki sikke milattan önce 430 yılına tarihleniyor. güreşecek erkekler tamamen çıplak olur ve vücutlarına güneşten korunmak için yağ sürerlermiş. daha sonra kaymayı engellemek için kum serperlermiş. süre sınırı olmayan güreşte sırtı yere getirmek ya da dizi üç kez yere değdirmek galibiyet için yeterliymiş.
türkler "avret" yerlerini kapatmak için manda derisinden yapılma bir tulum (kısbet) giyer ve tutmayı zorlaştırmak için yağ sürerler. sırtı yere getirmek veya her iki ayağı havaya kaldırıp yere çarpmak galibiyet için yeterliymiş. burada da süre sınırı yok. şimdi konulan 40 dakika sınırı yeni ve pehlivanların somun pehlivanı olmasından kaynaklanıyor. güreşi bırakan pehlivanın kısbeti yıkanıp duvara asılır ve hep orada kalırmış. güreşte hile yapan pehlivanın kısbeti parçalanır ve o pehlivan toplumdan uzaklaştırılırmış.
aslında yazı daha uzun olacaktı. ama hiç kimsenin okumadığı bir yerde bu kadar yeter.

hocayı beklemece

iyilik yapmak için mesai harcamak.

taraftar kütlesi dahil olmak üzere, bütün bir fenerbahçe camiasının uyuşturucu temin edip kullandığı intibası yaratacaktır. fenerbahçe camiasına böylesine bir haksızlığın yapılmaması gerekir.

görmezden gelinmesi gereken niteliksiz bir suçun ülke gündemine oturmasının gerçek sebebini birileri bize açıklamalı.

saran kimin tavuğuna kış dedi?!

içim şişiyor arkadaşlar. uyku uyuyamıyorum ve bu beni gün içinde çok etkiliyor. bokumla kavga edecek kadar sinirli hale geliyorum ve sigarayı bıraktığımdan beri kendimi iyi hissetmiyorum. gözlerimden uyku akıyor. özellikle trafikte sinir kat sayım artıyor. bir de kalıcı bir amaç eksikliği var sanırım hayatımda. öyle laylaylom yaşamaktansa biraz daha amaca hizmet etmek daha anlamlı olmalı değil mi? düzenli zamanlarımı özledim sanırım. çok fazla hareket de etmiyorum. iyice ev adamı oldum sanırım. neyse kendinizce iyi bakın.

gün ağarmadan uyanıp okula , işe gitmek zorunda olmak

anlamak isteyene çok şey anlatıyor.. lvbel c5’ten bi tık iyi.

fir'avn'ları, karunları ve bel'amları tv'de görmek. seslerini duymak. dinlerini, taptıklarını silktiğimin kölecileri hee!

insanların zevkleri yüzünden şımararak kendini üstün zannettiği doğrudur, yani bence insanın en büyük zevki kendini üstün zannetmesi olabilir ama insanoğlu genel olarak çoğu konuda aciz ve korumasızdır.

tarihteki kendini üstün insan zanneden kişilerin, çoğunlukla toplu katliamlar yaptığı da görülebilir. bana göre üstün insan zevkleri; kasaplık, toplu kıyım, yamyamlık vb. şeklindedir ve maalesef insanlar üste çıktıkça aslında dibe batar. kibir denen şeyin zararlarından bahsetmeye bile gerek yok sanırım.

dünyadaki tüm kara para piyasasını, off-shore hesapları kontrol eden ülkedir. bakmayın böyle dünyanın en iyi ülkesi olarak lanse edilmelerine. aynı zamanda bu ülke putin, uzun, cinping gibi totaliter liderlere finansman sağlayan bir ülkedir. bir diğer yönden de uyuşturucu piyasası da el altından burada denetleniyor.

bir ara karikatürlerini paylaşan herkese dava açıyordu. fikri mülkiyeti savunmak gerekli mi bilmiyorum ama çok fazla meşhur oldu dava açma konusunda, hatta kapattırdığı ınstagram hesapları oldu yanlış hatırlamıyorsam. ben olsam o kadar uğraşmazdım sanırım.

prof. yaşar nuri öztürk'e göre kandillerin bir kutsallığı yok, kur'anda geçmiyor kutsal gün diye. ayrıca farzların arasında da yok.

bir silvina ocampo kitabıdır.

daha önce ne bir kitabını okumuştum silvina ocampo'nun ne de ismini duymuştum açıkçası. ama çok ödüllü bir yazarmış kendisi ve fikrine önem verdiğim bazı insanlar tarafından amerikan edebiyatının en büyüklerinden biri sayılıyor. açıkçası ölmeden önce yazdığı bu kitabını okuduktan sonra ben de çok iyi bir yazar olduğu konusunda ikna oldum.

bu kitap konu olarak bana herbert clyde lewis tarafında yazılan gemiden düşen adam kitabını hatırlattı. ki o kitap için de bir tanım yazmıştım.

bir gemi seyahati esnasında tek başına güvertede dolaşırken anlamsız bir şekilde denize düşen bir kadının hikayesi anlatılır bu kitapta. kadın denize düştüğü anda bunun bir ölüm yolculuğu olduğunu hisseder ve çoğu zaman olduğu gibi hayatı gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçmeye başlar.

bir yandan kulaçlar atarken bir yandan da hayatına bir şekilde girmiş kişileri düşünerek bir yaşam muhasebesi yapan kadının zihnindeki o film şeridinde şahit oluruz bu kitapta.

kesinlikle okunmaya değer, çok başarılı bir kitaptı.

önce gözümü açıyorum
sonra nabız ölçümü yapıp
yaşayıp yaşamadığımı kontrol ediyorum

kokina’nın kırmızı meyvelerinin gerçek olmadığı, bitkinin insanları “umutla sınamak” için bu renge büründüğü söylenir. efsaneye göre kokina: “beni alanın niyeti temizse yeşil kalırım, niyeti kirliyse kırmızım solar.” bu yüzden eski inanışta kokina parayla değil, hediye edilerek alınmalıydı. satın alınan kokinanın “uğuru tutmaz” denmesinin kökeni buraya bağlanır. ayrıca kokina’nın kapı üstüne asılmasının sebebi sadece süs değildir. bazı hikayelere göre kokina: eve girmek isteyen niyetleri ayıklar. insan değil, düşünceyi içeri alır ya da dışarıda bırakır. bu yüzden bazı köylerde: kokina kapının dışına asılır ve böylece kötüyü durdurur. içeriye asılmaz; çünkü sınır onun görevidir. eskiden: yeni gelin evine kokina götürülür ve böylece “evin bereketi kadınla tamamlanır” da denirdi. özetle genel olarak kokina; ev, kadın, süreklilik üçlüsünün bir sembolüdür.

(bkz: iklimler)

aramaya biraz inanın arkadaşlar.