benimdir. yalnizliktan kastim sap olmak degil. mesela entryleri begenilmeyen bi yazar ornegin. ulan sozlukte bile asosyalim. hayir 3 senedir burdayim lan neden hala cogu yazar varligimdan habersiz a..
lan ben de varim. burdayim. allalla. baslatmayin dislamaniza ha. dislamayin lan beni.
hic kendimi atmadim bu sozluge, sozlukteki tek tuk anonimlerden biriyim. ses kaydim bile yok, ama artik kendimi ifsalamamin zamani geldi... ben playboy'um.
antik bir kent. islam'ın aslında burda doğduğu dan gibson tarafından iddia edilmiştir. dan gibson, erken islam tarihi ve arap coğrafyası üzerine araştırmalar yapan kanadalı bir yazar ve belgeselcidir. 22 ocak 2021, 10:56:34
19 nisan 2021 editi: zamanında serkan inci bu iddianın ikna edici olduğunu söylemişti sanırsam.
(19 nisan 2021 editi: tanımı 22 ocaktan beri yazmaya başlayıp, bir türlü bitiremediğim için, her yazının başına bir tarih ekledim, yani yazının hangi parçası hangi tarihte yazıldı bunu belirtmek amaçlı).
(sağdaki gözlüklü olan dan gibson)
22 ocak 2021: neyse boşverin bu adamı. hayatını öğrenip ona aşık mı olacaksınız ne yapacaksınız. tövbe tövbe.. gibson ne diyor? diyor ki, bakın diyor, kâbe aslında petra'da, islam aslında petra'da doğdu. sonra, kâbe, mekke şehrine taşınmış. yani yeri değiştirilmiş. kanıtı camiiler. birtakım eski camiilerin yukarıdan olan görünümleri esasında, içerilerindeki mihrab'ın yönünü esas alıyor. böylelikle camiilerin yöneldikleri yeri tespit ediyor ve mekke'den çok petra'nın olduğu yöne doğru baktıklarını söylüyor. böylelikle de, aha da kâbe meğersen petra şehrindeymiş diyor.
(petra şehri)
bu teori son yıllarda fazlaca yayılmıştır. dan gibson "accuracy of google earth"(google earth'ün doğruluğu) adlı bir metin hazırlamış(1) bununla da google earth'a pek güvenmediğini göstermiştir. aslında gibson, bazı sunumlarında google earth kullanmıştır.(2)
fakat google earth kullanmasına rağmen güvenmediği için kendisi de hesaplama yapıyor.(3)
peki efendim, sahiden google earth güvenilemeyecek kadar rezalet bir uygulama mı?!!!!
birlikte inceleyelim! * şimdi, size google earth kullanarak kıble'yi nasıl bulabileceğinizi söyleyeceğim.
1. google earth açıyoruz.
2. bulunduğumuz yere gelip kırmızı çizgi ile işaretlediğim butona tıklıyoruz.
3. beyaz bir çizgi oluşuyor, bu beyaz çizgiyi de mekke'ye ulaşana kadar uzatıyoruz.
4. hızlı varmak için "-"ye tıklayın işte birkaç kez sonra mekke'ye gelin.
5. ardından, "+"ya tıklıyoruz birkaç kez. kabe'yi bulup işaretliyoruz.
6. sonra birkaç kez eksiye tıklayın.
gördüğünüz gibi sarı bir çizgi var, seçtiğimiz bölgeden kâbe'ye kadar uzanan. işte böylelikle bulmuş oluyoruz. peki bu güvenilir mi? tam olarak güvenilir olduğu söylenilemez. gibson haklı mı? cevaba geçmeden önce, konuyu elbette uzatacağım. google earth'ün güvenilir olması, sizin elinizde. şöyle söyleyelim, eğer doğru bilgileri kullanıp, doğru hesaplamaları yaparsanız, doğru konum bilgilerini elde ederseniz, bu durumda google earth güvenilirdir. yani şöyle, google earth yapımcıları, tasarımcıları, dünyayı farklı bir boyutta, farklı bir şekilde tasarlamış olabilir. bu durumda google earth'dan alacağınız koordinatlar, gerçek hayattaki koordinatlardan farklı olabilir. siz koordinatları google earth'den aldığınız sürece, normal olarak, google earth'de bir hata bulamazsınız. ama siz farklı hesaplamalar yapıp, farklı bir koordinat tercih ederseniz, bu durumda google earth'de farklı sonuçlar alabilirsiniz.
bundan ilave, google earth'ün güvenirliği bir de şeye bağlıdır diyebiliriz, mesela, uygulamaya dahil oluyorsunuz, bir bölgeye gidiyorsunuz, o bölgeye yaklaşıyorsunuz, işte izliyorsunuz bölgenin resmi falan. şimdi tasarımcılar, bu bölgenin koordinatlarını ne kadar doğru hesapladılar/eklediler? yani falanca şehri, tam olarak uygulamada da yerine ekleyebildiler mi? bunlar da google earth'ün güvenirliğiyle alakalı meselelerdir. fakat, siz, koordinatları google earth'den aldığınız üzerece, zaten doğal olarak, google earth'de bir hatayla karşılaşamazsınız. ha siz derseniz ki, yok ben kendi hesaplamalarımı yapacağım, bu durumda sizin formülünüzde elde ettiğiniz koordinatlar, google earth'de yanlış çıkabilir. bu durumda koordinatlarınızın ne kadar doğru olup olmadığını bilmek için de, bizzat gidip işte o bölgeleri gezip-görmeniz gerekir. çünkü bundan başka nasıl emin olacaksınız yani? bundan ilave, google earth'ün güvenirliğini reddederseniz, demek ki google earth'ün tasarladığı dünya örneğinde/modelinde bir yanlışlık var. o zaman üstüne-üstlük kendi dünya modelinizi oluşturup, güvenirliğini hem kendiniz hem de diğer insanlar adına ispatlamanız gerekir.
gibson diyor ki, arkadaş ben kendi hesaplamalarımı yaptım. yani google earth güvenilir değil diyorsa bu adam, demek ki kendi gidip camiileri dolaşmış. peki ya camiileri dolaşan gibson, neden iddiasını ispatlamak adına bir şeyler yapmamış? yani dedikleri bugün neden "teori"? şöyle söyleyeyim, neden bir video yapıp bunu tüm insanlığa duyurmamış? neden sadece anlatmakla yetinmiş? bunlar da düşünülmesi gereken sorular.
öncelikle, şunu söyleyelim, google earth kâbe koordinatları doğru mu değil mi? eğer küre bir dünyada yaşadığımızı düşünüyorsanız, kesinlikle doğru. fakat yaşadığımız dünyanın düz olduğunu düşünüyorsanız, o zaman yanlış.
23 ocak 2021: şimdi google earth'ün gibson'un iddia ettiği gibi olmadığını yani güvenilir olduğunu nasıl ispatlayabiliriz? kıble'yi formüllerle hesapladılar. biz bu formüllere bakıp, google earth ile eşleştirelim. formüller bunlar:
şimdi, formüller hesaplanmış ve sonuç, boylam +61∘.216667 ve enlem −149∘.88333 olmuş. şimdi bakalım koordinatlar gerçeği yansıtıyor mu? (19 nisan 2021 editi: bu kısmı 23 ocakta yazdım ama aşağıda gördüğünüz resim 22 ocak-a ait)
23 ocak 2021: evet ne bu açıklayayım. öncelikle yabancı bir makale(5) buldum. sonra, makalede kâbe koordinatlarını öğrendim. daha sonra da, makaledeki alaska anchorage şehri koordinatlarını da öğrendim. makalede kıble tayini hesaplamaları sonucu west of north için 9∘06′ oldu. ben de düşündüm acaba west of north ne. herhalde dedimki kuzeybatı. tamam, açtım google earth'ı. ordan kâbe'yi bulup fotoğrafını çektim. sonra, alaska'nın anchorage şehrini bulup onun da fotoğrafını çektim. ardından geogebra programına girdim. buraya, çektiğim kâbe ve anchorage resimlerini ekledim. ardından da muhtemelen yönlerin koordinatlarını bildiren çizgiler ekledim. sonra, düşündüm, kuzeybatı sol üst yönünde. ben sol üst yönüne doğru eklemiş olduğum 2 çizginin koordinatlarına baktım.
eklediğim görsele dikkatle bakın üsttekine, orda e kuzeybatı. ne yazıyor orda? -0.72 siz bunu boşverin, yanında ne yazıyor? 6.18. yaa.. işte.. bu kâbe, alaska kuzeybatı yönüne, 9 dereceye yakın bir sayı. yani hesaplamalarımız nerdeyse doğru. diğer çizgi g-de de, 4.64 ve 6.22 yazıyor, burdan da yaklaşmışız. yani google earth'ün kıble tayini doğru.
hani gibson diyor ya, camiilerde yanlış falan, şimdi onları da bir test edelim. şimdi bu konuda gibsonu yalanlamayacağım, vardır böyle bir şey. fakat kıble yönleri, mekke'den çok petra kentine mi bakıyor onu bir test edelim. ilk önce eski camiilerden türkiyede olanlara bakacağız, türkiyede var mı böyle bir şey test edebilmek için. ayrıca hem de kıble yönüne bakıyor mu onu da test edeceğiz.
balıkesir, zağnos paşa camii/balıkesir ulu camii (m.s. 1461 yılında, fatih sultan mehmet'in vezirlerinden zağnos paşa tarafından yaptırılmıştır)
24 ocak 2021, 0:47: evet kırmızı çizgi, kıble çizgisidir. sarı çizgi ise, camiinin baktığı yöndür. camiinin baktığı yönü nerden biliyorsun diyen arkadaşlar için şöyle, camii kapıları kıble yönüne bakar ya, işte böyle çizgi çizdim. ardından geogebra uygulaması sayesinde minare bölgesinde yine bir siyah düz çizgi çizdim ve kıble yönüyle ilgili ciddi bir sapma olduğunu görüyoruz.
peki burası daha çok petra yönüne doğru mu bakıyor? minare kapısından petra'ya kadar bir çizgi çizdim. ardından minare kapısından düz uzanan bir çizgi çizdim ve onun kabe yönüne ne kadar yakın olduğuna baktım. daha sonra aynı düz çizginin petra yönüne ne kadar yakın olduğunu da inceledim.
24 ocak 2021, 1:27: yeşil çizgi, minare kapısının baktığı yöndür, beyaz çizgi, minare kapısından kabe'ye uzanan yöndür ve kırmızı çizgi de minare kapısından petra'ya uzanan yöndür. görüldüğü gibi zağnos paşa camii minare kapısının baktığı yön, kabe'ye daha yakındır.
25 ocak 2021, 4:40: şimdi de, zağnos paşa camii, mekke şehrine mi daha çok bakıyor yoksa petra kentine mi ona bir bakalım.
2 şubat 2021: kırmızı çizgi (google earth'dan eklenmiştir) minare kapısından mekke şehrine uzanan çizgi olup, siyah çizgi (geogebra'dan eklenmiştir) minare kapısından petra kentine uzanan yöndür. görüldüğü gibi, minare kapısı daha çok mekke yönüne doğru bakıyor. e öyle yani.
antakya, habibi neccar camii (m.s. 638-639'lu yıllarda inşa edilmiştir)
4 mart 2021: mucize gibi. bu camii, m.s. 638-639'lu yıllarda inşa edildi, siz düşünün, pusula musula yok piyasada. resimde, kırmızı çizgi camii'nin minare kapısından petra'ya doğru olan yön. sarı çizgi, minare kapısının baktığı yön. az önce de demiştim, minare kapıları kıble yönüne doğru yapılır. fakat, az önce zağnos paşa camii'sinde de gördüğümüz gibi sapmalar olur. fakat bu camii, m.s. 638-639'lu yıllarda, pusula falan piyasada yokken inşa edilmiş olmasına rağmen, minare kapısı tam olarak kıble yönüne bakıyor diyebiliriz! bakın, aslında resimde yeşil bir çizgi daha var, kabe yönünü gösteren. fakat, sarı çizgi de, yani minare kapısının yönü de, tam olarak kabe'ye baktığı için, yeşil çizgi gözükmemiş! yani camii o kadar iyi inşa edilmiş ki, çok iyi. hem de 1400 yıl önce yani, çok iyi.
10 nisan 2021, 21:31: şimdi son olarak yine bir eski camii'ye bakalım. şimdi mescid-i kubâ yani kuba mescidi'ne bakalım. bu camii'yi hz. muhammed 622 yılında inşa ettirmiştir.
yine görüleceği üzere sapma yok. yeşil çizgi minare kapısının baktığı yöndür, aslında kırmızı çizgi de var kıbleye doğru ama yeşil çizgi onun üstünden geçtiği için kapamış yani bir sapma yok. sarı çizgi ise petra yönü, görüldüğü gibi petra, minare kapısının arkasında duruyor.
gibson tarih konusunda acemi, arapça bilmeyen, bu konularda eğitim görmemiş bir adam. 1400 yıldır müslümanların kıbleyi yanlış bildiklerini iddia ediyor. çünkü herkes gerizekalı, bir tek kendisi zeki.
gibson, kabe'nin petra'ya taşındığını söylemek için şöyle bir oyun oynuyor: ona göre kabe'nin aslı, kıble hacerül-esved'dir. halbuki bu düşüncesi yanlış. o hacerül-esved gibi bir taşın petra'ya taşınmasının daha kolay olduğunu düşündüğü için ve böylece iddiasına zarar gelmeyeceğine inandığı için bunu söyler.
her nereden (yola) çıkarsan yüzünü mescid-i harâm tarafına çevir. bu, elbette rabbinden gelen bir gerçektir. allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. (bakara/149)
ibrâhim’i beytullah’ın bulunduğu yere yerleştirdiğimizde de şöyle demiştik: “bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükûa ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut. (hac/26)
hz. bilal, (mekke'ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi: "bilmem ki! mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim?"
gibson ise hadisi şöyle paylaşır,
çeşitli otlarla dolu olan bu vadide bir gece daha kalabilsem.
hadiste iki ottan bahsedilirken, gibson hadisi çarpıtarak otların bolluğu imajını verir ve böylece otun mekke'de çok çok fazla olmadığını ima ederek, bu hadisi petra iddiasına delil olarak kullanır.
12 nisan 2021: gibson, iddiası için fil vakası'nı da kullanır, fillerin çölde yaşayamayacağını yani bu olayın da petra'da olduğunu iddia eder. halbuki çöl fillerinden habersizdir. aşağıdaki resimde, arabistan-necran bölgesinde 6. yüzyıla ait kaya resimleri görülüyor:
yukarıdaki kaya resimlerinde açıkça filler de tasvir edilmiştir.
eleştiriler:
1: mekke'den islam öncesi kaynaklarda neden bahsedilmez? mekke önemsiz bir köy müydü? ticarî seferler mekke'den çok petra'ya yapılıyor. mekke "ticaret yollarının merkezi" değil mi?
cevap: islam öncesi mekke'de ticaret işlerinin ne denli gelişmiş olduğunu bilmiyorum. fakat mekke'ye "ticaret yollarının merkezi" denirken burda kastedilenin islam öncesi dönemdeki mekke olduğunu nerden biliyorsunuz? bilmiyorsunuz. demek ki bu eleştiri, petra iddiasını desteklemez. kaldı ki mekke eskiden küçük bir köydü. diğer köyler gibi. bundan dolayı bahsedilmemesi gayet normal.
2: petra'da da uzza-lat putları var.
cevap: off ne büyük bir kanıt bu böyle! eğer bu putlar petra'da da varsa, kesin kur'an, petra'da indirilmiştir(!) peki bu putların mekke ve petra dışında diğer arabistan bölgelerinde de saygı görmediği, bu putlara petra ve mekke dışında diğer arabistan bölgelerinde de tapılmadığı ne malum? ki bu tip putlara milattan önceden beri tapıldığını gösteren bulgular var.. ki mesela uzza'ya tapılmasına havran'da, sina'da falan da rastlanmış. yani bu tip putlara sadece petra ya da mekke halkı tapmıyordu.
3: hz. muhammed mekke'yi almak istemiyor mu? haritaya bakınca, hz. muhammed'in fetihleri hep mekke'nin çok uzaklarına doğru yapılıyor. neden? örneğin tebük. mekke'nin çok uzağında duruyor.
cevap: ilk önce şunu sormak gerekiyor, "hz. muhammed, en başından beri mekke'yi fethetmek istiyor" fikri nerden çıkarıldı? ya da hz. muhammed'in tebük seferini tebük'ü fethetmek amacıyla yapmış olduğu nerden çıkarıldı? bildiğin, zorlama olarak hz. muhammed petra'da yaşadı, petra'yı fethetmek istedi diye zorlama bir algı oyunu oynanıyor.
şimdi, birçok seferi inceledim ve google earth sayesinde bu seferlerde gidilen bölgelerin petra'ya ve mekke'ye ne kadar yakın olup-olmadıklarına baktım. düzenlediğim haritadaki bölgeler, onlarca savaşta gidilen yerlerdir.
19 nisan 2021: evet üstteki haritada, islami seferlerde gidilen bölgelerin sadece 3 tanesinin (zorlarsak 4 tanesinin) petra'ya yakın olduğu görülüyor. diğer bölgeler, hep mekke ve medine üzerine yoğunlaşmış.
ki başka bölgelere de gidilmiştir, tüm bölgelerin uzaktan resmi,
evet görüldüğü gibi.. yani islam ordusunun sürekli ürdün, petra kısımlarında yoğunlaştıkları iddiası da bir palavradır. çoğu zaman, mekke-medine yakınlarına yoğunlaşmışlardır.
630 yılında hz. muhammed'in bizans'a karşı düzenlediği gazvedir. bu dönemde büyük güçlüklerle karşılaşıldığından kur'an'da bu zamana "saatül-usre" yani "güçlük zamanı" denir:
şu bir gerçek ki allah, peygambere ve o sıkıntılı zamanda, içlerinden bir grubun moralleri bozulmaya yüz tuttuktan sonra bile ona bağlılıklarını koruyan muhacirlere ve ensara lütfuyla muamele etti ve sonra da tövbelerini kabul etti. allah onlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir. (tevbe/117)
ayrıca orduya "ceyşül-usre", gazveye de "gazvetül-usre" ve "gazvetül-fadıha" denmiştir.
bu gazve ateistler tarafından 3 şekilde eleştirilmiştir, birincisi şu şekildedir,
1) tebük gazvesi sarışın rum kadınları için düzenlendi eleştirisi.
bu konuda tevbe suresinin 49. ayeti gösterilir,
içlerinden “aman bana izin ver, başımı derde sokma!” diyenler de var. ama bilmiş olsunlar ki asıl (bu tutumlarıyla) belânın içine düşmüş oldular. cehennem inkârcıları mutlaka kuşatacaktır. (tevbe/49)
ve ayetin tefsiri niteliğinde olan şu rivayet eleştirilir,
tebük savaşına hazırlanılırken münafıklardan ced bin kays’a: “rum diyarına gidip birer rum cariyeler almak ister misin?” denmiş. o da: “ben kadınlara düşkünüm. rum kızlarını görünce dayanamam, beni fitneye düşürme. izin ver sana malımla yardım edeyim ve gazaya çıkmayayım.” der.
(kaynak: taberani)
fakat heysemî şöyle der,
rivayetin isnadında zayıf olan ebu şeybe ibrahim bin osman var.
(kaynak: mecmau'z-zevaid)
yani rivayet zayıftır.
getirilen ikinci eleştiri şöyledir,
2) "hz. muhammed 40.000 kişilik bizans ordusunu oyuncak mı sandı? bu savaşların ne ganimeti olur, ne zaferi.." diyenlerin toplandığı yahudi süveylim'in evi yakıldı, içeridekiler damdan atlayarak zor kurtuldular.
(kaynak ibn ishak, ibn hişam, diyarbekri)
fakat eleştiri için öne sürülen bu rivayette eleştiren kişilerin yaptığı bir "akıl oyunu" var. şöyle ki, "hz. muhammed 40.000 kişilik bizans ordusunu oyuncak mı sandı?....." diyenlerin evi yakıldı ifadesi var, bu ifadeyle de ateistler, sanki o kişiler bunu dediler diye evleri yakıldı gibi bir algı oyunu var. halbuki o evde münafıklardan bazı kişiler toplandı, amaçları da tebük gazvesine çıkacak halkı hz. muhammed'in etrafından dağıtmaktı. bunu planladıkları haber alınınca evleri ateşe verildi. ki bu da bir kereye mahsus bir durum olabilir, çünkü islam dininde bir canlıyı yakmak haramdır.
3) hz. muhammed bu gazveyi ganimet için başlattı eleştirisi.
bu da gülünç bir söylemdir. çünkü dönemin en güçlülerinden olan bizanslılara, hele ki çok zor bir dönemde meydan okumak, hele ki çoğunun kazanacaklarına bile inanmaması, tüm bunlar, böyle bir iddianın gülünç olduğunu gösterir.
gazveye geçelim;
hz. muhammed ve (bkz: herakleios) arasındaki bağlantı güzel başlamıştı. hz. muhammed ona elçi göndererek islam dinine davet etmiş ve herakleios elçiyi güzel bir şekilde ağırlamıştı. fakat insanların içinde bizanslıların aniden saldıracağı yönünde bir endişe vardı.
bu dönemde müslümanlar rumlardan çok fazla çekiniyorlardı.
(kaynak: el-megâzî)
daha sonra nebatî tüccarları, herakleios'un medine'ye saldırmak için hazırlık yaptığı haberini verdiler. bunun üzerine hz. muhammed de tebük gazvesine hazırlanmaya başladı.
(kaynak: ibn sa'd)
ayrıca gazvenin başlaması hususunda farklı rivayetler de vardır. gidilecek yer uzaktı, ciddi bir kıtlık ve yokluk vardı, düşman çoktu, yolculuk çok zor olacaktı ve hava sıcaktı. hz. muhammed gazaya çıkarken maksadını açıklamazdı, fakat bu gazvede öyle yapmadı. açıkça bunların hepsini mücahidlere bildirdi.
(kaynak: sîre)
hz. muhammed etraftaki müslüman kabilelere de haber gönderdi ve harp için mücahid istedi. fakat kıtlık ve kuraklık büyüktü ve mücahidlerin silah satın alacak parası yoktu. hz. muhammed de bunun üzerine zengin müslümanları yardıma çağırdı. hz. osman o sırada şam'a göndermek üzere bir ticaret kervanı hazırlamıştı. fakat yardım daveti üzerine, kervanı göndermekten vazgeçti ve 300 deveyi üzerindeki mallarla birlikte hz. muhammed'e teslim etti. ayrıca 50 at ve 1.000 altını nakit bir şekilde hibe etti. bunun üzerine hz. peygamber şöyle dua etti:
allah'ım, ben osman'dan razıyım. sen de ondan razı ol!
(kaynak: sîre)
ebu akil ise bir sa'* hurma ile yardıma koştu. hz. muhammed'in yanına geldi. ve şöyle dedi:
ya resulullah, iki sa' hurma karşılığında bütün gece sırtımda su çektim. bu iki sa'dan birini ev halkım için bıraktım. diğerini de rabbimin rızasını kazanmak için size getirdim.
hz. peygamber bu durumdan çok tesirlendi ve şöyle dua etti:
allah, senin getirdiğini de, ev halkına bıraktığını da berekli kılsın.
ve getirilen hurmaların sadakalar kısmına dökülmesini emretti.
(kaynak: taberî)
hz. ulbe bin zeyd de yoksul bir müslümandı. hz. muhammed'in bu davetine katılmayı çok istiyordu ama götürecek neredeyse hiçbir şeyi yoktu. rabbimize şöyle yalvardı:
ey allah'ım! sen, cihada çıkmayı emrettin. halbuki beni, resulünle birlikte cihada çıkbilecek bir bineğe sahip kılmadın.
sonra yararlandığı bazı şeyleri hz. muhammed'in yanına getirdi. şöyle dedi:
ya resulullah! elimde sadakara olarak verebileceğim bir şeyim yoktur. ama kendisinden faydalandığım şu şeyleri bağışlıyorum. bundan dolayı beni üzen veya bana kötü söyleyen, "bu da bağışlanır mı hiç?" deyip de eğlenecek kimseye, hakkım helâl olsun!
(kaynak: isâbe)
hz. muhammed, allah sadakanı kabul buyursun dedi. ertesi gün hz. muhammed, ashabına şöyle sordu:
şu gece bağışta bulunmuş kişi nerededir?
kimse bir şey demedi. bunun üzerine hz. muhammed şöyle buyurdu:
gece sadakayı veren nerede ise ayağa kalksın.
hz. ulbe ayağa kalktı. hz. muhammed şöyle buyurdu:
ben, senin sadakanı kabul ettim. seni müjdelerim. muhammed'in varlığı kudret elinde olan allah'a yemin ederim ki, sen sadakası kabul olunanların divanına yazıldın.
(kaynak: ibn-i kesir)
hz. ulbe duasının kabul edilmesinden çok memnun oldu.
müslüman kadınlarsa ne kadar zinet eşyaları varsa hz. muhammed'e teslim ettiler. hz. ümmü sinan şöyle der:
aişe'nin evinde resulullah'ın önüne serilmiş bir örtü gördüm. üzerinde fil dişinden bilezikler, pazubendler, yüzükler, halhallar, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak kayışlarla, kadınlar tarafından gönderilen ve müslümanların savaşa hazırlanmalarına yarayan bir takım şeyler bulunuyordu.
(kaynak: megazî)
harbe katılmak isteyenler çok fazlaydı, gönüllüler vardı fakat durumları müsait olmayanlara teçhizat tedarik edilemediğinden dolayı kabul edilmiyorlardı. ki kabul edilmeyenler arasında "bekkâûn/bekkâîn" yani ağlayanlar olarak bilinen 7 sahabi vardır. bu sahabiler hz. muhammed'in yanına gelmiş ve şöyle demişlerdi,
ya resulullah! sefere çıkmak isteriz. lâkin binecek devemiz, yolda yiyecek azığımız yok!
resulullah şöyle buyurdu:
size verecek binek kalmadı.
onlar da üzüntülerinden ağlayarak gittiler.
(kaynak: sîre)
allah bu sahabiler hakkında şöyle buyurmuştur:
kendilerine binek sağlaman için sana gelip de, “sizi bindirecek bir şey bulamıyorum” diye cevap verdiğin zaman, harcayacak bir şey bulamamanın üzüntüsünden göz yaşları dökerek geri dönenlere de günah yoktur. (tevbe/92)
bu ayetin inmesiyle birlikte bu sahabiler, zengin sahabiler tarafından teçhiz edildiler.
(kaynak: sîre)
tabi tebük seferine "nifakın zirvesi" de denir. çünkü bu dönem münafıklar oyunlarından kalmıyordu. sıcaklık, kıtlık çok fazlaydı. ve böyle bir zamanda gazve olacaktı. ve tabii bu münafıkları üzüyordu. münafıkların reisi abdullah bin übeyy şöyle dedi:
muhammed roma devletini oyuncak mı zannediyor? onun ve ashabının esir düşeceklerini şimdiden görür gibiyim.
(kaynak: megazî)
münafıklar söylenip duruyorlardı. münafıklar "bu sıcakta harbe mi çıkılır?" diyorlardı.
(kaynak: sîre)
bunun üzerine şu ayet indi:
allah’ın resulünün çağrısına uymayarak seferden geri kalanlar yerlerinden ayrılmamış olmaktan dolayı sevinç duydular; canlarıyla mallarıyla allah yolunda savaşmak istemediler, üstelik “bu sıcakta sefere çıkmayın” dediler. de ki: “cehennem ateşi çok daha sıcaktır” anlayabilselerdi! (tevbe/81)
bazı münafıklarsa kadınlara düşkün olduklarını söyleyerek harbe katılmak istemiyorlardı. bunun üzerine 80'den fazla münafığa izin verildi.
30.000 kişilik islam ordusu hazırdı, bunların 10.000'ni süvarilerdi. hz. muhammed medine'de yerine hz. muhammed bin mesleme'yi vekil bıraktı.
ve hz. muhammed, hz. ali'yi yanına çağırıp şöyle buyurdu:
medine'de muhakkak ya ben, ya da sen kalacaksın.
ve hz. ali'yi her iki ev halkının işleriyle meşgul olmak üzere medine'de bırakacağını söyledi. hz. ali ağladı ve şöyle dedi:
ya resulullah! gittiğin her tarafta ben senin yanında bulunmak isterdim. benim tek arzumdu bu. beni çocuk ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsun?
hz. muhammed şöyle buyurdu:
bana göre sen, musa'ya göre harun gibi olmaya razı olmaz mısın? şu kadar farkla ki, benden sonra peygamber gelmeyecektir.
hz. ali de hemen medine'ye döndü. ve hz. muhammed, en büyük sancağı hz. ebu bekir'e teslim etti. ve en büyük bayrağı da hz. zübeyir bin avvam'a verdi. hazreçlilerin sancağını hz. ebu dücâne, ve beni malik bin neccarların bayrağını ise hz. zeyd bin sabit'e verdi.
ve ordu medine'den tebük'e doğru harekete geçti.
hz. ali medine'de bırakılınca münafıklar aralarında konuşmaya başladılar. şöyle diyorlardı:
herhalde, onu yanında götürmek istemediğinden medine'de bıraktı!
hz. ali derhal silahlandı ve islam ordusunun arkasına düştü. ve cürf mevkisinde hz. muhammed ile buluştu. hz. muhammed şöyle sordu:
ya ali! niçin çıkıp geldin?
hz. ali şöyle dedi:
ya resulullah! münafıklar, senin bana kıymet vermediğini söylüyorlar. bende görüp hoşlanmadığım bir şeyden dolayı beni yanında götürmediğinden söz ediyorlar.
hz. muhammed güldü ve şöyle buyurdu:
onlar, yalan söylemişlerdir. ben, seni arkamda bıraktıklarıma vekil tayin ettim. derhal geri dön. gerek benim ev halkım ve gerek senin ev halkın içinde vekilim ol!
ve şöyle ilâve etti:
ya ali! bana göre sen, musâ'ya göre hârun gibi olmaya razı değil misin? şu farkla ki, benden sonra peygamber olmayacaktır!
hz. ali derhal geri döndü.
münafıkların yanında, maalesef, samimi müslümanlardan olan ka'b bin malik, hilâl bin ümeyye ve mürâre bin rebi' de ihmalkarlıkları yüzünden medine'de kalmıştılar.
islam ordusu sıcaklığa rağmen yoluna devam ediyordu. mücahidler şöyle dediler:
ya resulullah! ebu zerr, devesi yürümediğinden geride kalmış.
resulullah şöyle buyurdu:
eğer, onda bir hayır varsa, yüce allah, onu bize kavuşturur.
hz. ebu zer devesi kuvvetsiz olduğu için geride kalmıştı. devesinin yürüyemeyeceğini anlayınca da eşyasını sırtına almış, şiddetli sıcaklığa rağmen yaya olarak ordusunun arkasına düşmüştü. ordu bir konak yerinde istiharata çekilmiş olduğu sırada. uzaktan birinin gelmekte olduğunu gördüler. bu hz. ebu zerr'di. mücahidler hz. muhammed'e haber verdiler.
hz. muhammed şöyle buyurdu:
allah, ebu zerr'e merhamet etsin. o, yalnız yaşar, yalnız başına ölür ve yalnız başına haşrolur!
islam ordusu hıcr mevkiine varmıştı.
burası hz. salih'in kavmi olan semud kavminin bulunduğu yerdi. ki onlar burda allah tarafından estirilen bir toz bulutu ile helak olmuşlardı. buraya varınca hz. muhammed şöyle buyurdu:
şu azaba uğratılmış olanların evlerine, onların uğradıkları azaba uğrayacağınızdan korkarak ve ağlayarak giriniz.
mücahidler, hıcr'ın kuyusundan su aldılar. onunla da hamurlarını yoğurdular. bunun üzerine hz. muhammed şöyle emretti:
o kuyunun suyundan su içmeyiniz. ondan namaz için abdest de almayınız! onunla yoğurduğunuz hamuru da, develere yem yapınız! ondan hiç bir şey yemeyiniz.
islam ordusu hıcr mevkiinde sabahladı. ve su kablarında su kalmamıştı.
o kadar susamıştık ki, susuzluktan boynumuzun kopacağını zannettik. herhangi birimiz gidiyor, yüklerimizin arasında su arıyor, ancak orada su bulamadığımız gibi düşüp kalıyorduk. hattâ içimizden biri devesini kesmiş, hörgücündeki suyu içmişti.
(kaynak: ibn-i kesir)
müslümanlar arasında münafıklar da bulunuyordu. şöyle diyorlardı:
eğer muhammed, gerçekten de peygamber olsaydı, musa peygamberin kavmine, allah'tan yağmur dileyip, yağmur yağdırdığı gibi, o da allah'tan yağmur diler, yağmur yağdırırdı.
hz. muhammed bu dedikoduları duyunca şöyle buyurdu:
demek onlar, böyle söylüyorlar öyle mi? allah'ın, size yağmur yağdıracağını umarım.
(kaynak: zâdü'l-mead)
hz. ömer şöyle söyler:
bütün bu güçlük ve sıkıntılar karşısında ebu bekir dayanamayarak resulullah'a şu ricada bulundu:
"ya resulullah! allah, duanızı kabul eder. ne olur bizim için hayır duada bulunsanız."
resulullah şöyle buyurdu: "bunu istiyor musunuz?"
hz. ebu bekir şöyle dedi: "evet ya resulullah!"
bunun üzerine resulullah ellerini açarak dua etti. daha duasını bitirmeden hava aniden karardı. önce yağmur çiselemeye başladı. sonra da sağnak halinde boşaldı. bütün mücahidler kaplarını doldurdular. konakladığımız yerden ayrılınca, bir de ne görelim, yağmur sadece ordunun bulunduğu bölge içinde yağmış. ve o bölgenin dışına bir tek damla bile düşmemiş.
sefer sırasında hz. muhammed'in devesi kasvâ kayboldu. ashab-ı kiram aradı ama bulamadılar. o sırada bir münafık şöyle dedi:
şaşırılacak şeydir bu! muhammed, peygamber olduğunu söyler, gökten haber verir, fakat devesinin nerede olduğunu bilmez.
bu söz, hz. muhammed'e ulaşınca şöyle buyurdu:
vallahi, ben ancak allah'ın bana bildirdiğini bilirim. ondan başkasını asla bilemem!
ve şöyle ilâve etti:
işte şimdi de allah bana bildirdi ki, kasvâ falan ve falan dağların arkasındaki vadidedir. yuları bir ağaca takılmış vaziyette duruyor. hemen gidiniz onu bana getiriniz.
(kaynak: sîre)
sahabiler, hz. muhammed'in tarif ettiği yere gittiler ve deveyi aynen yuları bir ağaca dolanmış halde buldular ve alıp getirdiler.
(kaynak: sîre)
nihayet islam ordusu tebük'e varmıştı. fakat burda kimse yoktu, bizans ordusu dahil. doğu roma imparatorluğu savaştan son anda vazgeçmişti.
sefere ihmalkarlığı yüzünden katılmayan samimi müslümanlardan biri de ebu heyseme idi. o, medine'de kalmıştı. islam ordusunun medine'den ayrılmasından günlerce sonra işinden eve döndü ve hanımlarının çardağı süpürüp-temizlemiş ve soğuk şerbetleri de hazırlamış olduğunu gördü. çardakların kapısı önünde öylece dikildi. hanımlarına baktı ve kendisi için hazırlanan şeylere... şöyle dedi:
sübhanallah! resulullah, yakıcı güneşin, rüzgârın ve sıcağın altında, silahını boynunda taşıyacak, ve ebu heyseme de serin gölgede, yemeği hazırlanmış bir şekilde, iki tane güzel kadının yanında, mal ve mülkünün içerisinde oturup duracak ha? insaf mıdır bu?
ardından hanımlarına dönerek şöyle dedi:
vallahi, resulullah aleyhisselama gidip kavuşmadıkça, hiçbirinizin çardağına girmem ben! derhal yol azığımı hazırlayınız.
(kaynak: taberî)
yol azığı hazırlanınca derhal medine'den tebük'e doğru yola çıktı. islam ordusu tebük'te konaklarken mücahidler uzaktan birinin geldiğini farkettiler. şöyle dediler:
işte, bakınız bir süvari gelmekte!
hz. muhammed şöyle buyurdu:
ebu heyseme mi acaba? onun olmasını isterdim.
sahabiler onu hemen tanıyıp şöyle dediler:
ya resulullah! vallahi, gelen ebu heyseme'dir.
biraz sonra ebu heyseme yaklaştı ve hz. muhammed'in yanına varıp selam verdi. hz. muhammed şöyle buyurdu:
ebu heyseme! sen, helâke yaklaşmıştın!
(kaynak: taberî)
hz. muhammed ayağa kalktı, arkasını hurma ağacına dayadı ve şu hitabede bulundu:
size insanların en hayırlısını ve bir de en şerlisini haber vereyim mi? insanların hayırlısı, atının ya da devesinin sırtında, ya da iki ayağı üzerinde, son nefesine kadar allah yolunda çalışan kimsedir!
insanların en şerlisi de, allah'ın kitabını okuyup da ondan hiç faydalanmayan azgın kimsedir. şunu iyi bilesiniz ki, sözlerin en doğrusu allah'ın kitabıdır. ve yapışılacak en sağlam kulp takvadır. dinlerin hayırlısı islamiyettir. sünnetlerin hayırlısı ise muhammed'in sünnetleridir.
sözlerin şereflisi zikrullahtır. kıssaların güzeli, kur'an'da olan kıssalardır. amellerin hayırlısı, allah'ın yapılmasını mecbur kıldığı farzlardır. amellerin kötüsü bid'atlar sonradan ihdas edilmiş (hoş olmayan) şeylerdir.
en güzel yol ve en güzel yaşayış, peygamberin yolu ve yaşayıdır. ölümlerin şereflisi, şehidlerin ölümüdür. körlüğün körü, doğru yolu bulup da sonra delâlete sapmaktır. doğru yolun hayırlısı ise kendisine uyulandır körlüğün kötüsü ise kalb körlüğüdür.
veren el alan elden hayırlıdır. az olup yetişen şey, çok olup da allah'a taattan alıkoyandan hayırlıdır. özür dilemenin en fenası, ölüm gelip çattığı zamankidir.
pişmanlığın kötüsü, kıyâmet günündekidir. yanlışları en çok olan, dili en ço yalan söyleyendir. zenginliğin hayırlısı, gönül zenginliğidir.
hikmetin başı, allah korkusudur. şarap, içki, günahların her çeşidini bir araya toplayandır.
gençlik, delilikten bir bölümdür.
kazançların kötüsü, faiz kazancıdır.
yemelerin kötüsü. yetim malı yemektir.
mes'ud kişi, başkasının halinden ders ve ibret alandır. amellerde esas olan, neticeleridir. düşüncelerin kötüsü, yalan yanlış düşüncelerdir.
mü'mine sövmek, günah işlemektir ve dinî emirlere hürmetsizliktir.
mü'mini öldürmek küfürdür.
mü'min etini yemek (dedikodu ve gıybetini ypamak) allah'ın emirlerine karşı koymaktır.
yalan yere, allah adıyla yemin eden kişi, yalanlanır.
af dileyen kişi allah tarafından affolunur.
kim öfkesini yenerse, allah onu mükâfatlandırır. uğradığı zarara katlanan kişiye, allah karşılığını verir. allah, zorluklara sabredip katlanan kimsenin sevabını kat kat arttırır.
allah'ım! beni ve ümmetimi mağfiret eyle!
allah'ım! beni ve ümmetimi mağfiret eyle!
allah'ım! beni ve ümmetimi mağfiret eyle!
kendim ve sizin için allah'tan mağfiret dilerim!
(kaynak: müsned)
bu dönemde şam taraflarında tâun (veba) hastalığı ortaya çıktı. bunun üzerine hz. muhammed ashabına şöyle buyurdu:
bulunduğunuz herhangi bir yerde tâun zuhur edince oradan çıkmayınız ve kaçmayınız! tâun zuhur eden yere de sakın yaklaşmayınız.
(kaynak: müslim)
hz. muhammed, şam üzerine yürünüp yürünmemesi konusunda ashab-ı kiram'ın görüşünü sordu. hz. ömer şöyle dedi:
ya resulullah! eğer gitmekle allah tarafından emrolundunsa git!
hz. muhammed şöyle buyurdu:
eğer, bu hususta allah'tan herhangi bir emir almış olsaydım, o zaman sizin görüşlerinizi öğrenmek istemezdim.
bunun üzerine hz. ömer şöyle dedi:
ya resulullah! rumlar, sayıca oldukça kalabalıktırlar. ve oralarda müslümanlardan tek kişi bile yoktur. onların yakınlarına yeterince gelmiş bulunmaktasınız. bu derece yaklaşmanız onları korkutmuştur. eğer uygun görürseniz, bu yıl buradan geri dönünüz. yahut, allah, size bu husustaki emrini bildirir.
hz. muhammed, hz. ömer'in görüşünü uygun bulup, tebük'ten ileri gitmedi.
islam ordusu hala tebük'teydi. hz. muhammed bir gece teheccüd namazını kıldıktan sonra çevresinde kendisini bekleyen sahabilere şöyle buyurdu:
daha önce hiçbir peygambere verilmeyen beş şey bana verilmiştir:
1. benden önceki peygamberlerin her biri yalnız kendi kavimlerine gönderilirken, ben bütün insanlara gönderildim.
2. yeryüzü bana mescid (namazgâh) ve temizlik vasıtası kılınmıştır. bu sebeple nerede olursam olayım, namaz vakti girince, (su bulunmazsa) teyemmüm eder, namazımı orada kılarım. ümmetimden herhangi biri, namaz vakti girince bulunduğu yerde namazını kılsın. benden önceki peygamberlerden hiçbirisine bu ihsan edilmemişti. onların ümmetleri namazlarını ancak kilise ve havralarında kılabiliyorlardı.
3. ganimetler bana helâl kılındı. halbuki, benden önceki peygamberlerin hiçbirine helâl kılınmamıştı.
4. bana şefâat makamı verildi.
5. ben, bir aylık mesafedeki düşmanlarımın bile kalplerine korku salmakla yardım olundum.
(kaynak: buharî)
hz. muhammed, hz. halid bin velid'e 400 süvari vererek kindelerin kralı olan hristiyan ükeydir bin abdülmelik'e göndermek istedi. hz. halid şöyle dedi:
ya resulullah! her tarafını iyice bilmediğim geniş memlekette, bu kadar az sayıda insanla gidip onu bulmam nasıl mümkün olur.
hz. muhammed şöyle buyurdu:
sen, muhakkak onu, yabanî sığır avlarken bulacak ve yakalayacaksın! yakalayınca da, onu öldürme, bana getir!
bunun üzerine hz. halid, dumetül-cendel'e doğru hareket etti.
hz. halid oraya varınca hz. muhammed'in haber verdiği gibi, ükeydir'i yabanî sığır avlarken gördü ve yakaladı.
(kaynak: taberî)
daha sonra onu ve kardeşini aldı ve hz. muhammed'in yanına getirdi. hz. muhammed onları müslüman olmaya davet edince onlar buna yanaşmadılar. ama cizve vermeyi kabul ettiler. böylelikle kanları da bağışlandı. ve memleketlerine geri döndüler.
(kaynak: taberî)
barış yapmak istediğini söyledi. her sene belirli miktarda cizye vermek üzere hz. muhammed onunla anlaşma yaptı.
(kaynak: uyunü'l-eser)
ve hz. muhammed, yuhanne ve eyle halkı için şu yazıyı yazdırdı:
bismillahirrahmanirrahim. bu, allah ve allah'ın resûlü muhammed tarafından yuhanne ve eyle halkından denizdeki gemilerde bulunanları ve karadaki gezegenleri için bir emân yazısıdır:
gerek bunlar ve gerek şam, yemen ve deniz halkından eylelilerle birlikte bulunanlar, allah'ın ve muhammed peygamberin himâyesindedirler.
onlardan bir kötülük işleyeni yanındaki malı korumayacaktır. gerek su almak isteyen, gerek de denizde ya da karada dilediği yola gitmek isteyene mani olmak helâl olamyacaktır.
bunu, resûlullahın izniyle cuheym bin salt ve şürahbil bin hasene yazdı.
(kaynak: tabakât)
ayrıca şam ülkelerinden yahudi olan cerba ve ezruh halkı da hz. muhammed'e gelip, cizye vererek emân dilediler. hz. muhammed kabul etti. bir anlaşma metni yazıldı.
artık her şey bitti ve tebük'ten ayrılmak için hazırlıklar yapılmaktaydı. birtakım sahabiler, baktılar ki mücahidlerin azıkları tükenmiş, ciddi bir sıkıntı yaşıyorlar. ve bu durumu hz. muhammed'e bildirdiler. ve şöyle dediler:
ya resulullah! su taşıdığımız develerimizi boğazlayıp onların etini yemeye müsaade buyurmaz mısınız?
hz. muhammed şöyle buyurarak müsaade etti:
olur. öyle yapınız.
develerini kesmek için hazırlandılar. bu sırada hz. ömer geldi. develerini kesmekten vazgeçmelerini söyledi ve hz. muhammed'in yanına geldi. şöyle sordu:
ya resulullah! halkın bindikleri develerini kesmeye siz mi izin verdiniz?
hz. muhammed şöyle buyurdu:
uğradıkları açlıktan bana şikâyet ettiler de, ben de buna müsaade ettim.
hz. ömer şöyle dedi:
ya resulullah. mücahidler eğer böyle yapsalar, binilecek deve kalmaz! sen, onların arta kalan azıklarını getirt ve bir araya topla, onlar üzerinde bereket duâsı yap! yüce allah, herhalde senin duânı kabul eder de o yiyeceklere bereket ihsan buyurur.
hz. muhammed şöyle buyurdu:
olur.
mücahidler ellerinde kalan azıkları getirdiler. hz. muhammed'in serdirmiş olduğu deri bir yaygı üzerine bıraktılar. toplanan azık çok azdı, bir avuç hurma ve s. şeylerdi. hz. muhammed kalktı ve abdest aldı. ve 2 rekât namaz kıldı. sonra da yiyeceklerin bereketlenmesi için dua etti. ve ardından sahabilere hitaben şöyle buyurdu:
kaplarınıza alınız.
herkes kabını doldurdu. ve hiç bir kap boş kalmamıştı. doyuncaya kadar yediler. ve sonra, toplanan azığın hâlâ durduğunu gördüler.
(kaynak: müslim)
medine'ye doğru harekete geçildi. bir grup münafığın hz. muhammed'e suikastte bulunacağı kendisine allah tarafından haber verildi. hz. muhammed bu yüzden devamlı etrafını gözetliyordu. bir süre sonra karanlıkta bir grubun kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü. bunlar suikastçi münafıklardı. hz. muhammed, arkadan deveyi süren hz. huzeyfe'ye onları dağıtmasını emretti. hz. huzeyfe üzerlerine yürüyerek şöyle bağırdı:
ey allah'ın düşmanları.
onlar da korkup hemen ordunun içine karıştılar.
(kaynak: ibn-i kesîr)
suikast teşebbüsünü öğrenen hz. üseyyid bin hudayr çok sinirlendi. münafıkların boyunlarını vurma izni istedi ve hz. muhammed şöyle buyurdu:
halkın "müşriklerle arasındaki savaş sona erince, muhammed, ashabını öldürmeye başladı" diye yaygara yapmalarını hoş görmemekteyim.
hz. üseyyid bin hudayr şöyle dedi:
ya resulullah! bunlar, senin ashabın değillerdir ki?
hz. muhammed şöyle buyurdu:
mademki dilleriyle kelime-i şehâdet getirerek müslüman olduklarını izhar etmişlerdir, şu halde onlara dokunamayız.
(kaynak: megazî)
hz. muhammed tebük seferine hazırlanırken bir grup münafık gelip mescid yapmış ve hz. muhammed'in de gelip bu mescidde onlara namaz kıldırmalarını arzu ettiklerini söylemişlerdi. elbette onlar bunu iyi amaçla söylememişlerdi, onların müslüman cemaatini bölme planları vardı. hatta fasık ebû amir onlara yardım edeceğine söz vererek şöyle dedi:
siz, bir mescid yapınız ve içine mümkün olduğu kadar silah depo ediniz. ve ben de rum hükümdarı kaysere gideceğim. rumlardan asker getireceğim de, muhammed ve ashabını medine'den çıkaracağım.
(kaynak: zâdü'l-mead)
fakat hz. muhammed onların gerçek ve kötü olan amaçlarını bilmemekteydi. işte bundandır ki, onlara şöyle buyurmuştu:
şu sırada tebük seferine çıkmak üzereyim. seferden dönersek ve allah da dilerse gelir mescidinizde size namaz kıldırırız.
(kaynak: taberî)
tebük seferi sonlanınca ve hz. muhammed, ashabıyla birlikte medine'ye dönerken, medine yakınında münafıklar hz. muhammed'in yoluna çıkıp, kendilerine vermiş olan sözü yerine getirmesini istediler.
fakat allah onların bu kötü maksatlarına fırsat vermedi ve şu ayetlerin inmesiyle, hz. muhammed'e işin aslı bildirildi:
bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce allah ve resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. “amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı” diye de yemin edecekler. allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar. orada asla namaza durma! daha ilk günden takvâ temeli üzerine kurulan mescid ise namaz kılman için elbette daha uygundur; burada gerçekten arınmak isteyen adamlar vardır. allah da arınmaya çalışanları sever. binasını allah’a saygı ve o’nun hoşnutluğunu kazanma temeli üzerine kuran mı daha iyidir yoksa binasını kaymak üzere olan bir uçurumun kenarına kurarak onunla birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? allah hakkı çiğneyenleri doğru yola iletmez. onların kurduğu bina, yürekleri paramparça olmadığı (yaşadıkları) sürece içlerinde bir huzursuzluk kaynağı olmaya devam edecektir. allah her şeyi bilmekte ve hikmetle yönetmektedir. (tevbe/107-110)
bunun üzerine hz. muhammed, malik bin duhşum ile âsım bin adiyy'i çağırıp şöyle emretti:
şu, halkı zâlim olan mescide gidiniz. onu yıkınız, yakınız.
emir derhal yerine getirildi.
medine'ye yaklaşırlarken hz. muhammed ashab-ı kirama hitaben şöyle buyurdu:
medine'de öyle kimseler vardır ki, sizin gittiğiniz ve geçtiğiniz her yerde ve vadide onlar da sizinle birlikte bulunmuş gibidir.
ashab-ı kiram şöyle diyerek hayretlerini gösterdiler:
yâ resûlullah! onlar medine'de iken nasıl olur da bizimle birlikte olurlar.
hz. muhammed konuyu şöyle açıkladı:
onlar, ancak mâzeretleri sebebiyle medine'de kalmış olanlardır. allah, kitabında,
"mü'minlerin hepsinin birden harbe çıkması gerekmez. her topluluktan bir kısım geride kalıp da, dinlerini iyice öğrenmeleri ve kavimleri geri döndüğünde onları ikaz etmeleri daha doğru olmaz mı? umulur ki, böylece allah'ın yasaklarından sakınmış olurlar." (tevbe/122) buyurmuyor mu?
varlığım kudret elinde olan allah'a yemin ederim ki, onların duâları, düşmanımıza silahlarımızdan daha tesirlidir.
(kaynak: müsned)
medine'ye yaklaşırlarken hz. muhammed, uhud dağına baktı.
ve şöyle buyurdu:
işte uhud dağı! o bizi sever, biz de onu severiz.
(kaynak: müslim)
hz. muhammed'in gelmekte olduğunu duyan medine'deki bütün müslümanlar yola çıkıp seniyyetül-veda tepesinde karşıladılar. kadınlar, küçük çocuklar..herkes.. allah resulünü tekrar görmenin sevinci içerisindeydiler. sevinçlerini şu sözlerle gösteriyorlardı:
en sonunda hz. muhammed ve ordusu ramazan ayında medine'ye geldi.
evet her şeyi anlattık, fakat anlatmadığımız çok şey vardı. belki bu yüzden olsa gerek, entry kısa oldu. entry'nin başında bazı samimi müslümanların yani sahabilerin, ihmalkarlıkları yüzünden sefere katılmadıklarını söylemiştim.
münafıkların yanında, maalesef, samimi müslümanlardan olan ka'b bin malik, hilâl bin ümeyye ve mürâre bin rebi' de ihmalkarlıkları yüzünden medine'de kalmıştılar.
evet bu 3 sahabi, sağlam müslümanlardı. fakat haklı bir özürleri olmadan, ihmalkârlıkları yüzünden orduya katılmamışlardı. hz. ka'b bin malik tebük seferine kadar bedir hariç bütün savaşlara katılmıştı. ki hz. hilâl bin ümeyye ve hz. mürâre bin rebi' de örnek ahlâk sahibi sahabîlerdi.
hz. kâ'b bin mâlik şöyle anlatır:
resulullah, bu savaşı meyvelerin olgunlaşmış olduğu ve ağaç gölgelerinin altında serinleme arzusunun da şiddetlenmiş olduğu bir zamanda yapmıştı. resulullah ile beraber bütün müslümanlar harbe hazırlanmışlardı. ben de onlarla birlikte sefere hazırlanmak için sabahleyin evden çıkıp dolaşır, ama hiçbir iş görmeden akşam üzeri döner geri gelirdim. kendi kendime; "hazırlanmaya imkânım var. kudretim de var ve henüz zamanım da var" derdim. işte bu ihmalcilik bende durmadı, hep devam etti. sonunda herkes gerçekten hazırlandı. bir sabah resulullah ile müslümanlar sefere çıktı. ama ben, o âna kadar, savaş teçhizatımdan hiç birini hazırlamamıştım. yine kendi kendime;
"bir iki gün sonra hazırlanırım, onlara yetişirim" diyordum.
ordu, medine'den ayrılıp gittikten sonra hazırlanmak için sabah erkenden kalktım. fakat yine eskisi gibi bir türlü hazırlanamadım. bu durumum, müslümanlar gidinceye ve savaş bitinceye kadar devam etmişti. binip gitmeyi, onlara yetişmeyi düşünmüştüm, keşke bunu yapsaydım. fakat bir türlü muvaffak olamadım.
(kaynak: buharî)
diğer iki sahabînin de durumları böyleydi. hz. kâ'b bin mâlik şöyle anlatır:
resulullah sabahleyin geldi. herhangi bir seferden döndükleri zaman önce mescide gider ve orada iki rekât namaz kılar ve ondan sonra da müslümanlarla otururdu. yine aynı şekilde iki rekât namaz kılıp müslümanlarla oturduğunda, harbe iştirak etmemiş olanlar ona gelip yemin ettiler ve özür beyânında bulundular. bunlar seksen kadardı. resulullah, onların sözlerine ve zahire bakarak beyân ettikleri özürlerini yerinde görüp, onlar için allah'tan af diledi ve işin hakikatini allah'a havale etti.
o sırada ben de geldim. resulullah'a selam verince acı bir tebessümle gülümsedi. sonra bana, "gel bakalım" diye buyurdu.
yürüdüm, önüne oturdum. ve şöyle buyurdu:
"seni harpten alıkoyan sebep neydi? sen akabe'de bîat etmiş değil miydin?"
şöyle dedim:
evet, vallahi, yâ resûlullah! size her hal ü kârda yardım etmeye söz verdim. yâ resûlullah! allah'a yemin ederim ki, sizden başka şu dünyada insanlardan herhangi birisinin karşısında otursaydım ve alelâde bir özür ileri sürerek onun gazabından kendimi kurtarmayı başarırdım.
çünkü, ben allah'ın inayeti ile kuvvetli bir hitabete sahibim. bugün sana yalan söylesem şu anda beni mâzur görürsün. fakat birgün allah sana işin hakikatini bildirirse yine bana kızarsın. eğer yanınızda doğruyu söylersem, yine kızacaksınız. ama ben bu hususta allah'ın affını dilerim. hayır, hiçbir mazeretim yoktu. şunu da belirteyim ki, hiçbir zaman sefere çıkıldığı andaki kadar kuvvetli ve varlıklı da olmamıştım.
(kaynak: buharî)
resulullah bunun üzerine şöyle buyurdu:
işte bu doğruyu söyledi. kalk git; allah senin hakkında bir hüküm verinceye kadar bekle.
diğer iki sahabî de hz. kâb gibi konuşmuşlardı. hz. muhammed onlara da gidip allah'ın haklarında indireceği hükme kadar beklemelerini söyledi.
hz. muhammed, vahiy ile kendisine hüküm bildirilinceye kadar, diğer müslümanlara, bu üç sahabi ile görüşüp konuşmalarını yasakladı. artık herkes onlardan kaçıyordu. selâmları bile alınmıyordu.
hz. kâ'b bin mâlik şöyle anlatır:
resulullah, harbe katılmayan ben ve diğer iki kişiyle müslümanların konuşmalarını yasaklamıştı. artık insanlar benden kaçıyordu. bize karşı tutumları başkalaşmıştı. bu yüzden dünya beni sıkmaya başlamıştı.
dünya, artık tanıdığım o dünya değildi sanki. bu durumumuz tam 50 gün devam etti. iki arkadaşım kaderlerine rıza gösterip evlerinde oturdular ve günlerini ağlayarak geçirdiler. ben ise onlardan daha genç ve güçlü idim. dışarı çıkıyor, müslümanlarla beraber namaz kılıyor ve sokaklarda çarşılarda dolaşıyordum. fakat, tek bir kişi bile benimle konuşmuyordu. namazdan sonra sahabîleriyle sohbete başlayan resûlullah'a selâm veriyordum ve kendi kendime; "acaba selâm almak için dudakları kımıldadı mı, kımıldamadı mı?" diye soruyordum.
sonra resulullah'ın yakınında namaz kılıyor, yan gözle kendisini kolluyordum. ben namaza durduğum zaman resûlullah bana bakıyor, onun tarafına döndüğüm zaman da benden yüz çeviriyordu.
(kaynak: buharî)
hz. kâ'b, birgün amcası ebû katâde'nin yanına gelir. selâm verir. ebû katâde, selâmı almaz. hz. kâ'b şöyle sorar;
allah için olsun söyle, allah'ı ve resûlünü ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?
ebû katâde tek bir kelime bile demez. ikinci kez sorar. ebû katâde bir şey söylemez. üçüncü sefer sorar. ve bu zaman, sadece şunu söyler:
allah ve resûlü daha iyi bilir.
hz. kâ'b göz yaşlarını tutamaz, ve gözleri yaşlı bir şekilde oradan uzaklaşır.
(kaynak: buharî)
gassan hükümdarı hristiyan olan cebele bin eyhem, hz. kâ'b'a şu mektubu gönderdi:
haber aldığıma göre sahibin (hz. muhammed) sana cefâ ve ezâ etmekteymiş. allah seni hakaret görecek ve hakkın zayi olacak bir mevkide yaratmamıştır. orada durma, gel bize! sana şanına lâyık bir surette hürmet ve ihsanda bulunuruz.
(kaynak: buharî)
hz. kâ'b mektubu okuyunca kendi kendine şöyle dedi:
bu da bir başka imtihandır.
ve mektubu hemen yırtıp yaktı.
(kaynak: buharî)
artık hz. kâ'b ve iki sahabî, imtihanlarının 40'cı günlerini bitirmişlerdi. resulullah onlara şu haberi gönderdi:
bundan böyle hanımlarına da asla yaklaşmayacaklardır!
(kaynak: buharî)
hz. kâ'b, haberi alınca, hanımına şöyle dedi:
bu hususta allah'ın hükmü gelinceye kadar git babanın evinde, kal!
(kaynak: buharî)
bu üç sahabiden olan hz. hilâl bin ümeyye o kadar yaşlıydı ki, hizmetini kendisi göremezdi. imtihanının zorluğundan dolayı durmadan ağlıyordu. yemiyordu, içmiyordu. bir yudum su ya da biraz süt içiyordu. kendisine gelen emirden sonra hanımı çıkıp hz. muhammed'in yanına geldi. şöyle dedi:
yâ resûlullah. hilâl bin ümeyye, kendi işini göremeyecek kadar yaşlı biridir. hizmet edecek kimsesi de bulunmaz. acaba, sadece ona hizmette bulunmama müsaade eder misiniz?
hz. muhammed şöyle buyurdu:
kendine yaklaştırmamak şartıyla, hizmet edebilirsin.
(kaynak: buharî)
kadın şöyle dedi:
yâ resûlullah, vallahi, onun ne bana, ne de hiç bir şeye doğru kımıldayacak hali var. vallahi, bu muameleye mâruz kalışından beri de durmadan ağlar. gözlerini kaybedeceğinden korkarım.
(kaynak: buharî)
nihayet, 50'ci gün de tamamlanmıştı. allah, hz. muhammed'e onlar hakkındaki hükmü göndererek şöyle müjdeledi:
allah geriye bırakılan (savaşa katılmayan) üç kişinin de tövbesini kabul etti. sonunda, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmeye başlamış, vicdanları kendilerini sıkıştırmış ve allah’a karşı o’ndan başka sığınılacak kimse olmadığını anlamışlardı. bunun üzerine o da eski durumlarına dönmeleri için onlara tövbe nasip etti. şüphesiz allah, tövbeleri kabul edendir, merhametlidir. (tevbe/118)
hz. muhammed sabah namazını kıldıktan sonra bunu ashab-ı kirama bildirdi. bunun üzerine, hz. zübeyir bin avvam atına atlayarak hızla hz. kâ'b bin mâlik'i, said bin zeyd de hilâl bin ümeyye'yi müjdelemeye gitti.
o sırada hz. kâ'b, düşünceli bir şekilde evinde oturuyordu. hz. zübeyr müjdeyi verince, hz. kâ'b, birden secdeye kapandı. hatta sevincinden üzerindeki elbisesini çıkarıp hz. zübeyr'e giydirdi.
(kaynak: buharî)
hilâl bin ümeyye de haberi alınca derhal secdeye kapandı. uzun süre başını secdeden kaldırmadı. kendisine müjdeyi veren sahabî şöyle der:
sevincinden can vereceğini sandım.
mürâre bin rebi'ye de bir başka sahabî haberi bildirdi.
hz. kâ'b bizzat kendisi gidip tevbesinin kabulünü hz. muhammed'den öğrenmek istiyordu. kendisini gören herkes, tevbesinin kabul olduğunu söyleyerek onu müjdeliyordu. daha sonra varınca, selâm verip hz. muhammed'in yanında diz çöktü. hz. muhammed'in de sevinçten yüzü gülüyordu. tatlı bir tebessümle hz. kâ'b'ın selâmını aldı. sonra da şöyle buyurdu:
müjde, ey kâ'b! bugün, annenden doğduğun günden beri yaşadığın günlerin en hayırlısı, en mesûdudur.
hz. kâb bin mâlik şöyle sordu:
ya resûlullah! bu müjde senden mi, yoksa allah'tan mı?
hz. muhammed şöyle buyurdu:
benden değil, doğrudan doğruya allah katından.
(kaynak: buharî)
hz. kâ'b son derece sevinçliydi. şöyle dedi:
ya resûlullah! tevbem kabul olunduğu için allah ve resûlü yolunda sadaka olarak malımı dağıtmak istiyorum.
hz. muhammed şöyle buyurdu:
malının bir kısmını kendine alıkoy. böylesi senin için daha hayırlıdır.
(kaynak: buharî)
evet yazarken ben yoruldum, okurken siz yorulmamışsınızdır inşallah. ve son sözleri de söylemek isterim;
bazıları, tebük seferinin gülünç olduğunu söyler.bkz. bu insanlar, bunu şuna dayandırırlar, islam ordusu onca zorluk-sıkıntı çekti ama en sonunda gittiklerinde roma falan ortada yoktu. ama böyle düşünmemek lazım. böyle düşünen insanlar, sözde "düşünen insan" olduklarını söylerler. oysa bunlar, bu seferin hikmetini anlamaktan mahrumdurlar. zaten bunları okuyan, anlayan hiçbir vicdan sahibi, seferin boş geçmediğini görür. seferin bazı hikmetlerini az da olsa düşünmeye çalışalım,
1. kindelerin kralı esir alındı, cizye verdiler. 2. eyle hükümdarıyla barış anlaşması imzalandı. 3. cerba ve ezruh halkıyla da anlaşma imzalandı. 4. müslüman-münafık ayırt edildi. 5. hz. muhammed'in mucizeleri görüldü. 6. bizanslılara hücuma geçerek de, islam-bizans savaşının temeli atılmış oldu. ki islam ordusu, gelecekte bizanslıları daha çok zayıflatacak ve 1453'de büyük türk imparatoru fatih sultan mehmet devrinde de bu yaklaşık 1.000 yıllık tarihe sahip imparatorluk çökecekti.
bazı rivayetlere göre de, ebu lübabe isimli sahabi, tebük gazvesine katılmadığı ve bu sebeple hz. muhammed tarafından azarlandığı için, 6 (bazı rivayetlere göre 7, 8, 10 veya 15) gün yiyip içmeden direğe bağlı olarak kalarak, kendisini bu şekilde cezalandırmıştır.
edit: entry'de birçok yazım hatası vardır. bunları düzenledim ama kaydetmeyi unuttum. şu an tekrar düzenlemeye vaktim yok. hakkınızı helal edin.
evet inanmiyosunuz tamam anlatalim madem cok umrunuzdaysa, biliyosunuz genelde uzun entry girmem ama uzunca anlaticam olayla ilgilenen arkadaslar icin, daha da detay vermicem, sormayin da cevaplamam.
ben biliyosunuz azerbaycanliyim, 1 kac sene onceydi. o donem yasim 12 falan. annemle baku'ye gitmistik. annemin isi hasebiyle otelde kalcaktik. o donem 1 kurs vardi, ressamlik ogretimi. annem ressam ama muzeleri geziceklerdi, ben annemsiz kalamadigimdan beni de aldi yanina.
o donem de baku'de yakinimiz olmadigindan otelde kaldik arkadaslar. her sey cok iyi guzeldi, fakat ordaki 5-6. gecemizde 1 seyler oldu.
sonbahardi, hava cok ruzgarliydi, pencereler acikti ve annemle uyuyoduk. tabi ben cok korkuyodum cunku ruzgar da fena esiyodu, otelin 5'ci kati falan, hava fena karanlik.
ben de fena korktum derken 1 isik yansidi. ben once araba fari zannettim de sonra 5'ci katta oldugumuzu hatirladim, anneme iyice sarildim, cok korktum. hatta anne anne dedim de annem uyu uyu dedi.
lan bu isik huzmesi yaklastikca yaklasiyor derken, 1 cift goz gordum.
simdi aga sunda anlasalim ki insan gozu degildi.
uzayli gozu diye cizilen gozlere de benzemiyodu. basbaya mosmor, minnacik, uzum tanesi gibi, ama mor 1 isik sacan gozlerdi. kafasinin tam ortasinda kedi kulagina benzer 1 sey vardi.
bana bakti, ben ona baktim ve dogal olarak bagirdim. ama ustume karabasan cokmuscesine sesimin cikmadigini fark ettim.
ardindan şok silahi gibi 1 tabancamsi 1 silah cikardi, bu da gri, metalimsi 1 yapidaydi. onunla ates etti, onunla ates edince uzun sari 1 lazer cikip beni icine cekti.
sonrasini hatirlamiyorum, ama su aklimda, o zaman geceydi, herhalde 1-2 civari.
fakat hava acildigi vakitlerde, ki sonbahar oldugundan tahmin ediyorum 5 gibi, sunu hatirliyorum, bu arada yani, gece 1'den gece 5'e kadar olan o 4 saatlik sure bende flu, 0. hic 1 sey hatirlamiyorum, tahminimce cok yuksek ihtimal bilincaltimi resetlediler.
ama o saati iyi hatirliyorum, ben o saatte gokyuzunden firliyordum.
bildiginiz basbaya helikopterden atlar gibi gokyuzunden disari atildigimi hatirliyorum herhalde 1 ucagin icinden, ucagi falan hic mi hic hatirlamiyorum, geldikleri araci falan gormedim. en azindan o kisim flu bende.
ordan atildim, asiri korku, dehset, panik hissetim ve yere cakildigimda 1 anda otelde yatakta annemin yaninda belirdim, hic aci hissetmiyodum ve saat 5 bucuk falandi sanirsam, sabaha dogru.
bunu anneme anlattim ruya gormussun dedi, ablama anlattim israr ettim o bana inandi ama asiri 1 tepki vermedi.
normalde suraya yazmayacaktim ama sozum ona falanca bir yazar "uslubumdan" mutevellit beni engelledigi icin entrysini surdan elestireyim dedim.
1. oncelikle yazar farkli materyallere kuran ayetlerinin yazildigini, dolayisiyla kisisel mushaflarin oldugunu ve bunun peygamberin istegi disinda gerceklestigini iddia ediyor.
herhalde bu yazar, zeyd'in, "biz peygamberin huzurunda kurani birtakim parcalardan topluyorduk"
sozunden, veya peygamberin, kurani yazmalari icin vahiy katiplerini gorevlendirmesinden habersizdir.
kisaca, kucuk capli kurani toplama islemleri daha peygamber doneminde, peygamberin haberdar olacagi sekilde yapilmis ki, peygamber bunu istemiyordu, aman istegi disindaydi gibi bir durumun olmadigini rivayetlerden anliyoruz.
ki bunu birakin, peygamber doneminde ashabdan bazilari kisisel elyazmalarina hadisler bile yazmislar ki peygamberin kendisi buna izin vermistir.
yani kuran bir kenara, hatta hadisin bile yazildigindan peygamber haberdardi zaten.
2. peygamberden dinlenilenlere aykiri mushaflar imha ediliyor, buna ragmen birbirine aykiri 7 mushaf olusturulabiliyor.
burda yazarin 7 aykiri mushaftan neyi kastettigini bilmesem de, muhtemelen kastettigi sey 7 harf olayidir.
yani arkadaslar, toplanan mushaflar arasinda birtakim okunus farklari vardi. ki buna biz islam literaturunde "kiraat" deriz.
yani, o donem insanlarin mushaflari arasinda 7 tane kiraat vardi arkadaslar.
ki bu oyle, "waow celiski, tahrif oha nasil olur, islamin bilinmeyen yuzu" falan da degildir.
aksine peygamber daha yasarken,
"kuran 7 harf uzere indirilmistir" buyurmustur.
gerci burdaki "harf"in ne oldugu kesin degilse de, en makul olarak, "lehce" seklinde aciklanmistir arkadaslar.
cunku, daha peygamber kendi zamaninda, ayetlerden bazilarinin farkli arapca lehcelere gore farkli hard veya kelimelerle okunusuna izin vermistir.
mesela ornegin sahabeden hisam bin hakem ile hz. omer bir kiraat konusunda ihtilaf edince peygamber her ikisinin de dogru oldugunu ve ayetin iki sekilde de okunmaya elverisli sekilde indigini soylemistir.
ki zaten kiraat dedigimiz olay kelimeleri degil, harfleri degistirir. mesela maliki, melik diye okursun veya tam tersi. burda belki anlam degisir ama degisen sadece 1 harftir.
kuranin boyle sahih ve muteber 7 kiraati vardir ve 7siyle de okumak caizdir.
bu, celiski ve islamin bilinmeyen yuzu olmayip, hepsi de muteber insanlardan gelen, dolayisiyla da 7isinin de okunmasina cevaz verilen okuyus farklaridir.
yoksa aman bir ayet isa allahin oglu degildir derken diger ayet hasa isanin allahin oglu oldugunu soyluyor vay be mushaflar aykiri waow gibi bir durum ortada yoktur.
ki bu olay da, her muezzinin, ne biliyim kurani hani guzel sesli okuyanlara ne deniyor bilmiyorum da onlarin, hani arapca kuran okumayi bilenin bilecegi teknik seylerdir zaten. yani vay be boyle bisey mi varmis, allah allah yaalik bir durum yok.
ha ebu bekir doneminde imha edilen mushaflar var miydi bilgim yok.
velev ki vardiysa bile, ebu bekir donemi mushafinin her bir ayeti, kuran hafizi olan zeyd tarafindan, kendisinde o ayetin yazili olarak bulundugu 2 sahit sahabi tarafindan yazilmistir ki kimse bu mushaflara muhalefet etmemistir.
kisacasi olay bu kadar basit yani, anlasilmayacak bir durum yok.
3. o donem arapcasinda hareke yoktu, osman sert ve kavgaci bir sairden kurani harekelendirerek tek bir metin halinde kitaplastirmasini istiyor. diger mushaflar da yakilarak imha ediliyor.
mesela burda verdigin bilgi yanlis dostum.
osman mushafina hareke falan getirmemistir.
osmanin yaptigi sey su:
o donem bazi sahabilerde kisisel mushaflar bulunuyordu arkadaslar.
yani kendilerinin bireysel olarak yazmis oldugu mushaflar. ve bazi insanlar bu kisilerin mushaflarinda ayeti tefsir sadedinde yazdiklari aciklamalari da ayetten saniyordu.
osman, bu sebepten, o mushaf sahiplerinin onayi dahilinde o mushaflari yaktirip, ebu bekir mushafini esas alarak birkac mushaf duzenlemistir. ve boylece kurani kitap haline getirmistir.
ki mesela mushafini yaktirmis oldugundan dolayi osmana kusen ibn mesud da daha sonradan pisman olup osmana hak vermistir.
yani bu yapilanma sahabilerin ve mushaf sahiplerinin katilimiyla gerceklesip osmana muhefet eden olmamistir.
bakin, araplar, harekesiz arapcaya alistigi icin kurani duzgun bicimde okuyabiliyorlardi.
fakat daha sonra harekelerin ortaya cikmasiyla birlikte, arap olmayanlar falan bunda zorlandilar.
ve, hareke muaviyenin hilafeti doneminde kurana konmustur.
bunu koyan sert ve kavgaci dedigi kisi de ebul esved ed duelidir.
ki bu kisi bir sair, arap nahvinin ilk esaslarini tespit etmis, yani arap nahvinin kurucusu olan onemli bir kisidir.
ki sahabi degildir ama bircok sahabiden yasca buyuktur. zira 603 civarinda dogmus olup 688'de, 85 yaslarinda vefat etmistir.
ha ayrica muaviyeci de olmayip koyu bir ali taraftaridir. hatta bu yuzden sii oldugu bile iddia edilmistir.
ebul esved tabiindendi, hatta tabiinin ileri gelenlerindendi ve nahiv bilgisini aliden aldigini soylemis onemli bir edipti.
yani baya zeki ve akilli bir sahsiyetti. ki emevi doneminde muaviye ona yakinlik gosterip ikramda bulunmasina ragmen ona yakinlik gostermemistir.
ehli sunnet tarafindan da sika (guvenilir) kabul edilir.
ebul esved, muaviye doneminde basra kadisi oldu.
ayrica o donemki irak valisi ziyad bin ebihin cocuklarini okutuyordu.
ziyad bin ebih, peygamberin vefatindan 10 sene once yani 622de dogmustur. 630da veya ebu bekir doneminde iman etmistir. omer doneminde fetihlere katilmistir, ki omer onun basarilari sonucu unlu sahabi sad bin ebu vakkasin katipligiyle gorevlendirmistir.
osman doneminde divan ve devlet mali islerine bakti.
ki ali-muaviye savasinda ali safinda savasti ki hatta ali onu vali tayin etmek bile istemisti.
hatta muaviye onu kendi safina cekmek istediyse de o bunu reddetti.
alinin sehadetinden sonra muaviye baskiyla ziyadi yanina cekmeyi basaramadi ve o hasana biat edecegini soyledi. fakat sonralari hasan da biat edince o da muaviyenin hilafetini kabul etti.
sonralari muaviye onu kendi nesebine aldi ve ziyad, ziyad bin ebu sufyan diye anildi.
daha sonra da ziyad basra valiligine tayin edildi.
ziyad daha sonralari degismis, yonetimde baski uygulayan, ali taraftarlarina karsi cikan birisine donusmus ve arabin 4 dahisinden biri olarak kabul edilmistir.
kisacasi ziyad, onceleri iyi biriyken, sonralari sert mizacli ve baskici bir emevi valisine donusmustur.
fakat ebul esved, aliciligini korumus bir sairdir.
ve ziyadin cocuklarina ders vermistir.
aralarinda harekeyi baslatan konusma soyle gecer ki, ebul esved, araplarla arap olmayanlarin karsilastigini, kuranin rahat okunabilmesi icin bazi kaideler koymayi ister.
diger rivayete goreyse ziyad bunu yapmasini soyler. ebul esved basta bu ise yanasmaz. fakat sonra gelisen bazi olaylar sonucu, bu gorevi ustlenir ve kurani harekelendirir.
kisacasi kurani harekelendiren adam, bu arkadasin ima ettigi gibi kavgaci degil, aksine arap nahivininin kurucusu olan, arap gramerinin en onemli isimlerinden, edip, ve buyuk guvenilir bir sair ve alimdir.
evet.
simdi su konuya da gelelim, baskici oldugu soylenen ziyad, kurani degistirmis olamaz mi konusu.
tabiki de olamaz. cunku bir adamin zalimligi, onun imansizligina delil olmaz. ilaveten o donem bircok hafiz ve sahabi vardi ki, devlet yoneticisi de bir sahabiydi ve ayrica kurani harekelendiren kisi de guvenilir ve ali taraftari bir alimdi.
tum bu etmenleri unutmamak lazim. bu sebepten kayitlara bu konuda hicbir sey gecmemistir.
4. ebu bekir kurani, peygamber istemedigi icin kitaplastirmamis.
oyle bir sey yok, zaten kuranin toplanmasindaki amac kuranin kitap haline getirilmesiydi. sadece bu mushaf belki tum cevrelere gonderilmemisti yani cogaltilmamisti olay bu. elde mushaflar oldugu icin omer de buna ihtiyac duymamis, fakat osman doneminde o, mushaflardaki kuran disi sozlerin ayetlerle karistirildigini gorunce kuranin kitaplastirilmasini duzenleyip her bolgeye yaymayi takdir etmistir. mesele bu kisaca.
5. emeviler kendi yaptiklari son kuran metnini basarak dagitmislar, bu isi yapan da peygamber ve ailesine dusman olan mervan bin hakemdir. ki o muslumanlarla savasinda mizraklarin ucuna parcalayarak taktiklari yapraklar zarar gormesin endisesiyle savasamayan muslumanlari kilictan geciren mervandir.
oncelikle mervan bin hakem, halife osmanin kuzenidir. 623-24 yillari arasinda dogmus olup 685te vefat etmistir. bir kisim alimlere gore sahabi olup cogu alime gore sahabi olmayip, tabiin neslinin ilk tabakasindandir
bir kisim tarafindan sevilirken, sevmeyeni de cok bir emevi halifesidir.
burda yazarin hata yaptigi husus, gunumuzdeki kurani basan mervandi demesi.
yazar bu kanaate hangi kaynaktan ulasmis mechul.
fakat olay sadece kuranin harekelendirilmesi ki bu mervan degil, muaviye doneminde yapildi.
yazarin bundan belki de kasti, mervanin, peygamberin hanimi hafsanin mushafini yaktirmasidir.
keza bu olay da soyle gerceklesir, hafsa mushafi, ebu bekir doneminde toplanan, daha sonralari hafsanin eline gecen orjinal ebu bekir donemi mushafidir.
osman kuran cogaltilirken bu mushafi kullanmis, sonra hafsaya geri vermistir.
yani yazarin sandigi gibi, osman, supheli bir sekilde(?) ebu bekir donemi mushafini yakmamis, aksine hafsaya geri vermistir.
fakat, mervan, muaviye doneminde, hafsanin vefatindan sonra bu mushafi yaktirmistir veya yirtmistir.
ki mervan bunu halifeyken degil, muaviye doneminde, valiyken yapmistir.
peki mervan bunu neden yapmistir?
mervan bunun gerekcesinin, insanlarin bu sahifeler hakkinda kuskuya dusmemeleri oldugunu soylemistir.
ki mervanin hafsanin mushafini yakti, cunku aman ne bileyim kurani degistirdi falan diye seyler dusunulemez.
neden arkadaslar?:
1. o donem ashab donemiydi, mervan bu hareketiyle kurani degistirmek istese, ashab, ve halife olan sahabi muaviye buna karsi cikabilirdi ki, buna dair hicbir haber vaki degildir.
2. mervan kuran falan basmamistir ki asagida buna dair kanitlar gostericem. o donem artik sehirlerde osmanin mushafi yerlesik bir gelenek halini almisti ki bu mushaflar okunuyordu. az once de bahsettigim gibi, osman, kendi mushafini, hafsa mushafina esaslanarak yazmistir ki eger bu boyle olmasa hafsa buna karsi cikardi fakat ondan hicbir itiraz vaki degildir. dolayisiyla, mervan, hafsa mushafini yakmis olsa bile, sonuc itibariyle, hafsa mushafiyla o donem okunan mushaflar zaten ayniydi.
3. peki madem mushaflar ayni, mervan neden bu mushafi kusku olmasin diye yaktirdi? bu gerekceyle bazi oryantalistler bu rivayetin dogru olmadigini soylemisler. bu rivayetin ne kadar sahih oldugunu arastirsam da bir sonuca ulasamadim.
4. son olarak, mervan'a hafsanin mushafini getiren, meshur sahabi, hafsa'nin da kardesi olan abdullah bin omer(ibn omer)'dir. dolayisiyla eger mervan'in hafsa'nin mushafini yakip da kuran'i degistirmek gibi bir niyeti olsa, en basta, zaten meshur sahabi, ayrica hafsa'nin da ana baba bir kardesi olan, halife omer'in oglu ibn omer buna izin vermezdi. ki ibn omer dedigimiz sahsiyet, gerektiginde muaviye ve emevilere muhalefet etmis, kerbela olayini kinamis bir sahabidir.
dolayisiyla tum bu gerekceler goz onune alinirsa, mervan'in amaci kuran'i degistirmekti denemez.
ki bundan ilave, yazar, kuran, mervan doneminde basildi demesine ragmen bizim elimizde mervan oncesine ait cesitli mushaflar bulunmaktadir.
bunlardan 5 tanesini ornek olarak gostermek gerekirse,
1. tubingen mushafi
gunumuz kuraninin 154 sayfasini iceriyor. karbon testine gore yuzde 95.4 ihtimalle 649-675, yani en gec hz. muaviye donemine aittir.
2. codex ms qaf. 47
karbon testleri sonucuna gore, yuzde 95,4'luk bir ihtimalle 606-652 yillari arasina ait bir mushaftir. yani en gec halife osman donemine aittir. mushaf, gunumuz kuraninin 96 sayfasini iceriyor.
3. codex sana'a i
karbon testine gore yuzde 68 ihtimalle 614-656, yani en gec hz. osman'in sehid oldugu doneme ait, fakat yuzde 95 ihtimale goreyse 578-669, yani en gec hz. muaviye donemine aittir. bu mushaf, gunumuz kuraninin 247 sayfasini iceriyor.
4. codex dam 01-25.1 (sana'a yemen)
karbon testine gore yuzde 95 ihtimalle 543-643, yani en gec hz. omer donemine aittir. bu mushaf, 29 varaktan olusuyor.
5. dublin mushafi
karbon testine gore yuzde 95.4 ihtimalle 591-643, yani en gec hz. omer donemine aittir. bu mushaf 47 varaktan olusuyor.
evet dostlar, burda size 5 tane, yuksek ihtimalle mervan doneminden onceye ait kuran saydim.
hatta bazilari yuksek bir ihtimalle, muaviye donemine bile ait degil.
yanisi, kisacasi, mervan kurani basti iddiasi nerden ortaya cikti, kaniti, kaynagi ne hicbir fikrim yok.
aksine, ebu bekir ve omer devrinden de mushaflar olup, resmi mushaf osman doneminde basilmistir, muaviye devrinde bu mushaflara rahat okunabilsinler diye harekeler eklenmistir. mervanin bu iste payi ne, adam napmis bi zirnik anlamadim.
yazar bu konuda bizleri aydinlatip, ustteki "antik" mushaflari aciklarsa makbule gecer.
ki bu mushaflar incelenmesine ragmen, hicbiri de, ulan bu mushaf kurandan farkli seyler anlatiyor, bakin kuran tahrif edilmistir diye sunulmadi.
degil mi?
ya da siz oyle bir mushaf duydunuz mu?
bu gibi bircok mushaf var ki biz bunlara binaen kuran degistirilmedi diyoruz.
ha gelelim su konuya,
mervan zalim miydi? peygamber dusmani miydi?
mervanin ben peygambere karsiyim, dusmanim aman soyle aman boyle diye bir aciklamasi mi var? yok.
ki mervan, yonetim ve halifelik yonunden bazilari tarafindan elestirilmis bile olsa, onu, bir hadis ravisi olarak sika yani guvenilir kabul edenler de olmustur.
ki mesela, buhari, mervan'dan rivayet etmistir bazi seyleri. ki bildiginiz uzere buhari tamamen sahih kabul edilir. dolayisiyla mervan, buhari'ye gore sika yani guvenilir olmalidir ki onu kitabina almis olmalidir.
dolayisiya mervan'in, elestilebilecek eylemlerine ragmen, guvenilirlik konusunda yabana atilacak birisi olmadigini da anlamis oluyoruz dostlar.
bunun disinda yazar soyle bir sey soylemis:
"ki o muslumanlarla savasinda mizraklarin ucuna parcalayarak taktiklari yapraklar zarar gormesin endisesiyle savasamayan muslumanlari kilictan geciren mervandir."
burda mizragin ucuna yaprak taktilar diyor, burda hangi savasi kastettigini anlayamasam da herhalde, muslumanlarin mizraklarinin ucuna mushaf gecirdikleri siffin savasini kastediyor olabilir ki mervan bu savasta, akrabasi muaviyenin safindaydi.
muaviye ordusu, baris anlasmasi icin, taktiksel olarak mizraklarinin ucuna mushaflar gecirerek, aramizda kuran hukum versin demislerdi.
fakat bu taktik uygulandiktan sonra savas durup anlasmanin gerceklestirilmesinden(hakem olayi) mutevellit, yazarin hangi kilictan gecirmeden bahsettigini anlayamadim.
eger bu olay oncesinde mervanin, bu muslumanlarla savasmasini elestiriyorsa, dikkatinizi cekerim, muaviye de muslumandi, mervan zalimlikle tenkit edilmesine ragmen muslumandi, zira yonetimsel noksanlar yuzunden kisi tekfir edilmez, ayrica bunlarin safinda ali ordusuna karsi savasanlar da muslumandi.
yazar herhalde olayi muaviye aleyhine dramatize etmeye calismis ama pek olmamis gibi.
ha bundan ilave, ahmed bin hanbel, bir rivayetinde bu olayin boyle olmadigini, mushaflarin mizrak ucuna takilmadigini, bunun aksine bir mushafin, ali'ye gonderildigini haber vermistir. ha hangi rivayet sahihtir bilemem.
fakat yani kisaca boyle butun olay iste arkadaslar.
hasili kelam kuran degistirilmemistir, sadece yazar olayi yalan yanlis sekilde aktarmistir denebilir...
tabi simdi bi tartismaya, kavgaya girismicem. pek bi umrumda deil. ama yine de bir entari girem dedim.
hilafete gectiginde 68-70, 656 senesinde kendisine suikast duzenlendiginde 80 kusur veya 82 yasindaydi.
bazilari onu "akraba kayirma"sindan dolayi erdoganla kiyasliyor ama aslina bakarsaniz 4 halife donemi devleti, onun devrinde en genis sinirlarina ulasmistir.
yani aslinda hic de basarisiz bir lider olmamistir osman. hatta ilk deniz seferi de onun doneminde yapildi. yani onun 12 yillik hilafet donemi 2 kisma ayrilabilir: ilk 6 yil sorunsuz, ikinci 6 yil sorunlu.
osman'in hilafetinin ikinci yarisinda, yani son 6 yilinda, birtakim sahabilerin bile ona muhalefet etmesini saglayan bazi siyasi hatalar yapmasi, ve ayrica hakkinda atilan bazi iftiralar ve hakkinda yanlis bilinen bazi seyler sonunu getirmistir.
osman'in belki de hilafetinin ikinci yarisinda yaptigi birtakim hatalarin sebebi, artik o donem 70'i askin yasi bulunuyor olmasindandir. cunku osman'in hilafetindeki sorunlar 74-76 yaslarinda baslamistir.
osman kotu bir lider degildi, ve eger gencken basa gecseydi, muhtemelen her sey cok daha farkli olacakti. buna ragmen yasina gore iyi de idare etti.
bu arada osman, emevilerdendir. yani emevi soyundandir.
ayrica osman ile ebu sufyan ve muaviye akrabadir.
soyle ki emevi halifesi mervan bin hakem yani 1. mervan'in babasi, sahabi olan hakem bin ebul as, osman'in amcasidir. dolayisiyla mervan ile osman kuzendir.
hakem, yani osman'in amcasi ise, ebu sufyan'in kuzenidir.
yani ebu sufyan, osman'in amcasinin kuzeni, dolayisiyla muaviye de osman'in amcasinin kuzeninin ogludur. yani, muaviye'nin, osman'in vefati sonrasi osman'in kanini talep etmesinin bir sebebi de aralarindaki akrabalik bagidir.
osman, sertce elestirilen belki de ilk sahabi olup, doneminde elestirilmesine ve bir isyanla suikaste gitmesine sebep olan elestirileden bazilari bu basliklar altinda toplanabilir,
1. osman'in akraba kayirmasi, yani emevileri yuksek mevkilere getirmesi ve onlara ikramlarda bulunmasi(kendisine yapilan en meshur elestiri),
2. peygamberin surgune gonderdigi sahabi, ve osman'in da amcasi olan hakem bin ebul as'i surgunden geri getirmesi, ki ebu bekir ve omer bile kendi donemlerinde hakem'i surgunden geri getirmemistiler,
3. ebu zerr'i rebeze'ye surgune gondermesi,
4. kuran'i resmi olarak toplayip kitap haline getirdikten sonra geri kalan mushaflari yaktirmasi,
5. yolculukta namazi kisaltmadan kilmasi, ki yolculukta namaz kisaltilabilir ama osman'in kisaltmamasi,
6. kendisini hz. muhammed'den, ebu bekir ve omer'den ustun gormesi,
7. bedir ve ridvan bey'atinde bulunmamasi ve uhud savasindan kacmasi,
8. huneyn savasindan kacmasi,
9. bazi kisileri olduren sahabi ubeydullah bin omer'e kisas uygulamamasi,
10. peygamberin yuzugunu kaybetmesi,
11. cuma namazinda okunan ezan sayisini 2'ye cikarmasi,
12. sahabi ammar bin yasir'i dovdurmesi,
13. sahabi abdullah bin mesud'u dovdurmesi,
14. ifrikiyye (kuzey afrika) ganimetlerini kuzeni ilerde emevi halifesi olacak olan mervan bin hakem'e vermesi,
15. fedek feyini mervan bin hakem'e vermesi.
evet osman'in elestiri noktasi olan durunlardan 15 tanesini saydim. bu durumlar osman icin bir noksan sayilmis ve hilafeti terk edip tovbe etmesi istenmistir.
halbuki osman'in elestirildigi bu noktalar soyle aciklanabilir,
1. osman'in akraba kayirmasi, yani emevileri yuksek mevkilere getirmesi, onlara ikramda bulunmasi - kendisine yapilan en meshur elestiri
osman bu uygulamasi sebebiyle ali ve diger birtakim sahabiler tarafindan da elestirilmistir.
fakat sunu soylemek gerekir ki, osman zaten hilafetinden once de akrabalarina duskun ve ikramda bulunan bir adamdi. yani bu hilafeti ile takindigi bir tutum degildi.
keza osman'in akrabalarini goreve getirme sebebi, akrabalarinin kendisine yakin olmasi, yani onlara guvenebilmesidir.
ki zaten osman'in tayin ettigi akrabalarinin bir kismi gayet guzel komutanlik sergileyip, bircok bolge fethetmisler.
fakat akrabalarinin bir kismi ise, osman'in guvenini zedelemisler ki osman'in gorevden aldigi da olmus yani.
ki osman'in bu tutumu dinen de caizdir.
kisaca osman'in akrabalarini goreve getirmesi butunuyle yanlis bir karar degildi.
cunku mesela erdogan da akraba kayiriyor ama erdoganin akrabalari vasifsiz.
halbuki osman'in akrabalarinin bir kismi onun guvenini bosa cikarmayip, gayet guzel bir siyaset gostermis, fakat akrabalarinin bir kismi guzel bir siyaset gosterememisler. ki osman bazen bu tip kisileri gorevden almis, halkin istedigi kisileri goreve getirmis, nerde hata yapiyorum diye sahabilerle istisare etmistir.
olay bu yani. ha belki osman siyasi yonden hayirsiz olan akrabalarini gorevde tutmussa eger, bu siyasi bir yanlis olarak degerlendirebilir, ama sonuc ne olursa olsun sirf bu sebep yuzunden osman kotu bir liderdi denemez oyle degil mi?
ki osman kendisine isyan edilince bazi uygulamalarinin hata olup artik duzgun bir bicimde yonetecegini soylemesine karsin suikaste kurban gitmis ki bunu da unutmamak lazim.
ki bu kayirma konusunda diger bir nokta da, osman'in, akrabalarina devlet malindan ikramda bulundugu iddiasiydi.
bu dedikodular osman doneminde ortaya cikmis dedikodular olup, bazilari tarafindan inkar edilmis ve osman'in cok zengin oldugundan, akrabalarina da kendi malindan verdigi soylenmis.
bunun yani sira bazi rivayetlerde ise osman'in, devlet malindan akrabalarina ikramda bulundugu soylenmistir. osman bunu, ebu bekir ve omer, akrabalarina bu sekilde ikramda bulunmayarak bundan sakinirlardi, dogrusu bu davranislari takdire sayandir, fakat ben akrabalarima ikramda bulunarak sila-i rahimde bulunuyorum diye aciklamis.
yani ebu bekir ve omer, akrabalarina vermeyerek, sanki akrabalarini kayiriyorlar imaji vermek istememislerken, osman, akrabalarina duskunlugu sebebiyle, ki islamda sila-i rahim, yani akrabalarla ilgilenmek sevap oldugu gerekcesiyle, bu anlayisla akrabalarina ikramda bulunmus, birtakim rivayetlere gore onlara devlet malindan para vermistir.
bu haberler kesin olmasa dahi, eger osman'in gercekten kendi akrabalarina devlet malindan para verdigini kabul edersek, bunun bir borc nevinden oldugu soylenebilir. ki zaten beytulmalden borc alan sahabiler de olmustur.
fakat osman'in akrabalari bu ikramlari kendi sahsi cikarlari dogrultusunda kullanarak devlet malina olan borclarini geri odememislerdir.
fakat, osman'in, akrabalarina beytulmalden para verdigin inkar edip, onlara kendi malindan verdigini soyledigi rivayetler de gelmistir.
fakat kisaca soylemek gerekirse, osman, akrabalarini yuksek mevkilere getirirse her seyin iyi olacagini dusundu, fakat o, hayirli hisimlari oldugu gibi, hayirsiz hisimlari oldugunu da hesap edemediginden bu bir isyana yol acti, bu da osman'in sonunu getirdi denebilir.
2. peygamberin surgune gonderdigi sahabi, ve osman'in da amcasi olan hakem bin ebul as'i surgunden geri getirmesi, ki ebu bekir ve omer bile kendi donemlerinde hakem'i surgunden geri getirmemistiler,
hakem bin ebul as, emevi halifesi ve osman'in da kuzeni olan 1. mervan'in babasi ve osman'in da amcasi olup onceleri islam'a dusmanken, mekke'nin fethinde musluman olarak sahabi oldu.
fakat o, rivayetlere gore, peygamber'i alayli sekilde taklit edince, kapisini dinleyince ve bu gibi bazi eylemlerde bulununca peygamber onu taif'e surgune gonderir.
ebu bekir ve omer doneminde onun surgunden geri getirilmesi istendiyse de onlar, peygamber'in surgunden geri getirmedigi kisiyi geri getirmeyeceklerini soyleyerek bu teklifleri reddetmisler.
fakat osman iktidara gecince amcasi hakem'i surgunden geri getirmis, hatta ona maddi olarak ikramda bulunmustur(100bin dirhem).
ıste osman, bu yuzden de elestirilmistir.
sunu soylemek gerekir ki hakem, osman musluman oldugunda, daha hakem kendisi musrikken, ona eziyet etmistir. fakat bu eziyetlerin onu dininden donduremedigini gorunce serbest birakmistir.
osman, kendisine eziyet etmis olan, ve en azindan belki sozde de olsa en nihayet musluman olmus bu adamin, yillardir surgunde kalmasindan dolayi, gerektigi cezayi cekmis oldugunu dusunup surgunden geri getirmis olabilir.
o bu hareketiyle sahabenin tepkisini cekse de, sonuc itibariyle yillardir surgunde olan amcasinin hak ettigi cezayi cektigini dusunmus olabilir, ve amcasi da olmasinin etkisiyle ona merhamet istemis olabir.
100.000 dirhem konusundaysa, yillardir surgunde olan amcasina ozlem duymus olabilir, ki keza kalbini islama isindirmak icin ona boyle bir ikramda bulunmus olabilir. ki osman cok zengin bir adamdi.
bence bu cok da sorun edilecek bir tutum degildi.
ha burda soyle bir detay var, hakem surgunden donerken tabiki de ilerdeki emevi halifesi mervan da onunla birlikte gelmis oldu.
ve bazi kaynaklara gore, mervan, o donem zaten yasli olan osman'i algisal olarak yonetiyor, hatta ondan habersiz hukum koyuyordu. tabi bu kesin bir bilgi olmasa da o donem halk boyle dusunuyordu bazi rivayetlere gore.
dolayisiyla osman'in, hakem'in cezasina son vermesi ne derece makuldu? tartisilir.
belli ki akrabalarini ust mevkilerde gormek isteyen 70 yasini gecmis olan osman, bu siyasetinde yanilmis gibiydi diyebiliriz.
fakat, burda dikkat edilmesi gereken diger bir husus:
bazilarinin osman'in, hakem'i geri getirdigi rivayetinin batil oldugunu, hakem'in daha peygamber doneminde surgunden geri getirildigi rivayetinin dogru oldugu yonundedir.
ayrica baska bir rivayet de bize, osman'in, hakem'i surgunden geri getirmek yonunde peygamber'den izin aldigidir. osman bunu ebu bekir ve omer'e anlatarak hakem'in surgunden getirilmesini istemis, fakat onlar bu rivayete karsi bir sahit isteyince, osman da sahit getiremeyince, kendi hilafeti doneminde peygamberin bu iznini gerceklestirmistir.
bu rivayetler dogruysa hakem'in geri getirilmesi makul bir zemine dayanmis olur.
3. ebu zerr'i rebeze'ye surgune gondermesi,
evet diger bir elestiri konusu da ebu zerr.
ebu zerr kurandaki bir ayeti farkli yorumlayip, muslumanlarin mallarini biriktirmelerinin yanlis oldugunu soylemisti.
muaviye ise, muslumanlarin mallarini biriktirmelerinde sorun olmadigini, ehli kitabin biriktirmemeleri gerektigini soyluyordu.
bu ikisi bu konuda tartistilar, ve cogunluk sahabe muaviye'nin yaninda durdu. azinlik bir grupsa ebu zerr'i destekledi.
daha sonra muaviye, ebu zerr'i osman'a bildirdi. ve osman, ebu zerr'i cagirip, sert bir imayla rebeze'ye gitmesini soyleyerek onu surgun etti ve hz. ali gibi onunla vedalasmak isteyen birtakim sahabilerin onunla vedalasmasina izin vermedi.
ıste osman'in elestirildigi noktalardan biri de budur.
fakat osman bu konuda haklidir, cunku bu rivayet yanlistir.
osman, muaviye ebu zerr'i sikayet ettiginde, zaten azinlik durumunda olan ebu zerr'in, fitne cikaracagindan korktuguyla ilgili bir mektup yazar.
cunku ebu zerr bu fikrinin propagandasini yapmaktaydi ve cogu ona karsi gelmekteydi.
dolayisiyla bir lider olan osman, aslinda en makul seyi yapti.
ki osman'in, ebu zerr'i surgun ettigi rivayeti yanlistir.
osman, ebu zerr ile birkac gorusme yapti ve en sonunda, istersen medine'yi terk etmende bir sakinca yok dedi.
dolayisiyla osman, ebu zerr'i surgun etmedi. ebu zerr'in istedigi takdirde medine'den gidebilecegini soyledi. cunku aksi takdirde ebu zerr muaviye arasinda da bir savasa tanik olabilirdik.
ebu zerr, osman'in bu izni ardindan, rebeze'ye gitmek istedigini kendisi bizzat soyler. hatta daha sonralari osmanin onu geri cagirttigi, fakat onun rebezede kalmak istedigine dair rivayet de vardir.
yani rebeze'ye gitmesini isteyen osman degildi, bu karari ve gitme kararini ebu zerr'in kendisi verdi. ha belki osman onun gitmesini ima etmistir, ama osman bir lider olarak ona acik bir sekilde gitmesini emretmemistir.
ki ebu zerr rebeze'ye gidip orda yasadi, ve vefat ettikten sonra osman, onun ailesini medine'ye cagirip himayesine aldi.
yani osman, ebu zerr'i ne kovdu, ne de kaderine terk etti. aksine o vefat ettikten sonra bile onu unutmayip, ailesini geri getirip destek oldu.
dolayisiyla akrabacilik konusunda belki osman'in siyaseten elestirilmesi kismen dogru olabilir, ama bu konudaki tutumu yanlis degildi diye dusunuyorum.
4. kuran'i resmi olarak toplayip kitap haline getirdikten sonra geri kalan mushaflari yaktirmasi,
evet biliyorsunuz ki kuran'i toplayan osman'di.
osman'in diger bir elestirildigi nokta da kuran'i toplattiktan sonra, geri kalan mushaflari yaktirdi.
halbuki bunu yakma konusunda da osman haklidir ki, ali, osman bunu yapmasa kendisinin yapacagini soylemistir.
bunun sebebi, osman, bir heyet esliginde incelemeler sonucu kurani titizlikte toplayip resmi bir mushaf olusturmustur.
halbuki geri kalan mushaflar, sahabilerin kendi yazdiklari kisisel mushaflar olup, iclerinde cesitli ihtilaflar olabiliyordu.
mesela bazilari bir duayi kurandan sanabiliyordu, veya bu mushaflari farkli lehcelerle okuyordu, noktalama isaretleri vs. olaylar vardi ve bu mushaflar, bir heyet degil, bireylerin sahsi incelemeleri sonucunda yazildigi icin icinde hata veya yanlislar olabiliyordu.
zaten osman, sahabe heyeti esliginde zaten bu yuzden kurani toplatti.
ve bu resmi mushaf, diger farkli ve kisisel mushaflarla karismasin diye digerlerini yakip yok etmeyi tercih etti ki bu zaten gayet makul bir tutumdu.
ki tarih boyunca da sahabeden hic kimse, hayir bu mushaf farkli, osman kurani tahrif etti diye buna karsi cikmadi ki buna dair hicbir haber ya da gorus gelmemistir.
dolayisiyla osman'in kendince hakli sebepleri vardi ve bu tutumu oldukca makuldu denebilir.
5. yolculukta namazi kisaltmadan kilmasi, ki yolculukta namaz kisaltilabilir ama osman'in kisaltmamasi,
bu konuda da su soylenebilir ki yolculukta namazin kisaltilmasi farz degildir, sadece caizdir. dolayisiyla osman bunu boyle yapmissa bile, bunda uzerine bir vebal olmadigindan elestirilmesi de anlamsizdir.
6. kendisini hz. muhammed'den, ebu bekir ve omer'den ustun gormesi,
bu o donemin bazi muhaliflerinin kisisel gorusu olup, osman'in bu yonde hicbir beyani bulunmamaktadir. dolayisiyla curuk bir elestiridir bu da denebilir yani. ki ebu bekirin en ustun sahabi oldugu konusunda ashabin icmasi vardir. madem ki ashabin icmasi varsa, osman'in bunun aksini demis olmasi da zaten dusunulemez.
7. bedir ve ridvan bey'atinde bulunmamasi ve uhud savasindan kacmasi.
evet osman hilafeti doneminde, bedir ve ridvan beyatinde bulunmamasi, ayrica uhud savasindan kacmis olmasi yonunden de elestirilmistir.
bu konulari 3 madde seklinde izah etmek mumkundur:
1. evet, osman, bedir savasinda bulunmamistir. fakat bunun sebebi o donem, peygamber'in kizi, osman'in da hanimi olan rukiyye'nin vefat hastaligina yakalanmasidir. bu izinle katilamamistir ki, peygamber bu yuzden onu bedir ashabindan saymis ve savas ganimetinden ona da vermistir. dolayisiyla osman, bu savasta makul bir sebep gerekcesiyle istirak edememistir.
2. evet, osman, ridvan bey'atine de katilamamistir. fakat bunun sebebi, osman'in mekke'ye gonderilmesi, fakat bu beyat yapilirken, musriklerin 3 gun boyunca osman'i mekke'de alikoymasi, yani esir tutmasidir. hatta bu yuzden muslumanlar osman'in sehid oldugunu bile dusunmusler. dolayisiyla bu beyate keyfinden katilmamazlik yapmamistir, sadece beyat yapilirken musrikler onun mekke'den cikmasina izin vermemistir.
3. evet, osman'in, uhud savasindan kactigi da dogrudur.
fakat o sirada, sahabenin cogu savastan kacmis, ve az bir kisim peygamberle kalmistir.
tam olarak hangi zaman zarfinda kactigini bilmesem de, muhtemelen peygamberin öldüğü haberi yayilinca kacmistir.
cunku orda peygambere benzeyen birisi öldürülmüs, ve onu olduren musrik, peygamberi öldürdügü yaygarasini koparmistir.
tabi bu zaman zarfi, okcularin tepeyi terk edip muslumanlarin bozguna ugratildigi andir.
savastan kacmak gunah olsa da, liderlerinin öldürüldügünü ve bozguna ugradiklarini anlayan muslumanlar, careyi kacmakta bulmuslardir.
osman da bu muslumanlarin arasinda oldugu icin elestirilse de, burda unutulmamasi gereken nokta, uhud savasindan geri donen muslumanlarin kuran ayetiyle affedilmesidir:
iki ordunun karşılaştığı gün sizden bozguna uğrayanlar var ya, sırf yaptıkları bazı şeyler yüzünden şeytan onların ayaklarını kaydırmıştı. şüphe yok ki allah onları affetmiştir, allah çok bağışlayıcıdır, pek halîmdir. (ali imran-155)
ki osman bu olay yuzunden korkak olarak yaftalanacaksa, osmanin, bedir savasi ve uhud savasinin belirli safhasi haric tum savaslara katildigini bilmek lazimdir.
dolayisiyla muslumanlarin tum savaslarina katilim sergileyen ve hatta kendi hilafeti devrinde islam imparatorlugunun sinirlarini en genis noktasina ulastiran osmanin, korkak oldugunu soylemek dogru bir yaklasim olmaz.
8. huneyn savasindan kacmasi,
burda sunu soylemek gerekir ki, huneyn savasinda kimin kacip kimin peygamberle kaldigi yonunde kesin haberler gelmemistir.
fakat osmanin da kacanlardan oldugunu soyleyen olmustur. fakat su unutulmamalidir ki, huneynde, musrigin sayica cok oldugunu goren ve pusuya dusmus olan, sahabenin cogunlugu korkup kacmis, peygamberin yaninda sadece birkac kisi kalmistir.
fakat, peygamber'in amcasi abbas'in gur sesiyle sahabeyi geri cagirmasi uzerine sahabiler geri donmuslerdir.
dolayisiyla osman kacan cogunluk arasindaydi, fakat abbas'in geri cagirmasi uzerine insanlar geri donmustur. yani burda kesin bir kacma durumu yasanmamistir.
ki huneynle ilgili gelen ayetler soyledir:
allah birçok yerde, bu arada huneyn savaşı’nda gerçekten size yardım etmiştir. o gün çokluğunuz sizi böbürlendirmiş, fakat bunun size hiçbir yararı olmamıştı; o yer geniş olmasına rağmen size dar gelmiş, nihayet geriye çekilmeye başlamıştınız. bunun üzerine allah, peygamberinin ve müminlerin üzerine kendi katından bir güven duygusu indirdi, bir de göremediğiniz askerler gönderdi ve böylece inkâr edenlerin cezasını verdi. işte bu, inkârcıların hakettiği karşılıktır. artık bunun ardından allah dilediğinin de tövbesini kabul eder. allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir. (tevbe/125-127)
goruldugu uzere bu savasta ilk safhada kacanlarin affedildigi soylenmistir.
dolayisiyla bu yuzden osman'i elestirmek de ayni sekilde yersizdir. ki kacanlar sonradan geri donup savasmis, ve savas muslumanlarin galibiyetiyle sonuclanmistir.
9. bazi kisileri olduren sahabi ueydullah bin omer'e kisas uygulamamasi,
bu olay da soyledir ki, ubeydullah bin omer, halife omerin ogludur. ve ayrica sahabidir.
ubeydullah'in babasi halife omer'i, ebu lulue öldürmüstür.
ubeydullah'a, ebu lulue'nin hurmuzan ve cufeyne ile goruldugu haber verilince, ubeydullah, hurmuzan ve cufeyne ve ebu lulue'nin kizini öldürmüs, icinde kabarmis irkcilik hirsiyla, "oldurmedik hicbir yabanci birakmayacagim" demistir.
fakat osman, ubeydullah'in bu eylemlerine karsi ona kisas uygulayip idam etmedigi icin elestirilmistir.
ustelik sahabenin cogunlugu(ali dahil) ubeydullah'in idamindan yanaydi ki, ali ubeydullah'a, ebu lulue'nin kizinin ne sucu vardi demistir. hatta ubeydullah, ali hilafete gecince kendisini idam edecegi korkusuyla muaviye safinda savasmistir.
fakat osman kendi hilafeti devrinde onu idam etmekten vazgecmistir.
bunun sebebi, osman'in, bazi sahabiler ve ayrica sahabi amr bin as'in da bulundugu bir mecliste bu konuyu istisare ederken, amr'in, dun omer öldürüldü, bugun de oglu öldürülürse bu dogru olmaz demesi.
cunku zaten yeni oldurulmus olan halife omer'in uzerine, bir de oglunun oldurulmesi toplum arasinda bir yaygaraya ve gereksiz soylentilere sebebiyet verebilirdi. bu tip seylere engel olmasi maksadiyla, ubeydullah'in cani bagislanmistir.
ki daha sonra, ubeydullah, muaviye'nin safinda siffin savasinda öldurulmustur.
dolayisiyla osman'in bu tutumu, toplumu fitneden uzak tutmak icin kendince dogru bir tutumdu.
ha bence omer'in öldürülmesinden bir sure veya birkac sene gectikten sonra ubeydullah'a kisas uygulayabilirdi, kim bilir, belki de dostunun oglunu oldurmeyip canini bagislamak istemistir.
ben olsam ali gibi dusunur ve ubeydullah'a omer'in oldurulmesinden birkac sene sonra kisas uygulardim acikcasi, ama bu konuda osman'in kendince bir gerekcelendirmesi vardi ki sirf bu konu uzerinden elestirilmesi de yersiz olur. ki bu konuda bazi sahabiler de ona katilmisti.
10. peygamberin yuzugunu kaybetmesi,
peygamberin bir muhur yuzugu vardi ki, bu peygamberden sonra ebu bekir, ondan sonra omer, ondan sonra da osmanin elinde bulundu. osman bu yuzuge 6 sene sahip cikti.
daha sonra, osman bir gun erîs kuyusunun yaninda oturmusken yuzugu parmagindan cikarip onunla oynamaya basladi.
iste bu sirada yuzuk osman'in elinden dustu.
daha sonra 3 gun aradiysa da nafile, bir daha bulamadi.
ki bu yuzden de elestirilmistir ki adam napsin yani, bi anlik dalginligina gelmis iste. ki daha sonra kuyunun suyunu bile bosaltip didik didik aratmis, ama bulamamis. olabilir yani artik napsin sonucta dimi.
evet osman bu yonden de bidatcilikle suclanmistir, soyle ki o cuma ezanini, dis ezan ve ic ezan diye 2'ye ayirmistir.
halbuki osman bunu keyfi olarak yapmamistir. o donem ulkenin nufusu arttigi icin, mescidin icinde ve mescidin disinda olmak uzere herkes duyabilsin diye 2 ezan okutmustur. e takdir edersiniz ki o zamanlar hoparlor de yoktu.
ki zaten bidatler, bidati hasene yani iyi bidat ve bidati seyyie yani kotu bidat olarak 2ye ayrilir. ki bazi alimler bidati hasenenin bidat nevinden bile olmadiklarini soylemisler, dolayisiyla onlara gore bu bidat bile degildir.
yani dolayisiyla osman'in bu tedbirinde bir sakinca yoktur.
12. sahabi ammar bin yasir'i dovdurmesi,
soyle ki, rivayete gore, osman hazineden bazi degerli mucevherleri akrabalarina verince bazilari tarafindan tenkit edilmis, ammar onu elestirince, osman onun islamda ilk kadin sehid sayilan sahabi annesine hakaret etmis("ey idrarini tutamayan sumeyye'nin oglu!" seklinde), onun aslen bir kole olarak konusma yetkisinin olmadigini ima etmis, sonra ammar'i mescidden cikartip bayilana kadar dovdurtmus ve ammar, peygamber'in hanimi ummu seleme'nin kapisina birakilmisti.
tabi bu rivayetlerden biridir, digerinde osman kendisine hakaret etmis, annesine hakaret etmeden adini anmis, sonra onu dovup karnini patlatmis yani fitik etmisti.
fakat ibn sube, osman'in ammar'i vurdugu haberinin sabit olmadigini soyler.
dolayisiyla bu yonde nakledilenler kesin haberler olmadiklari icin itibar edilmemesi gerekir.
ki bu rivayetlerin bir kismi sika yani guvenilir olmayan, veya sii olan raviler tarafindan rivayet edilmistir.
fakat bu konuda belazuri'den gelen sahih bir rivayete gore, ammar israrla osman'la konusmak amacli ona elci gondermis, osman musait olmadigini soylemis. fakat ammar'in israrla haber gondermesine dayanamayan osman'in elcisi, osman'dan habersiz olarak ammar'i dovmustur.
yani osman, kendi emriyle ammar'i dovdurtmemis, fakat muhtemelen haber gondermekten ve ammar'in israrindan usanan elci, en sonunda ammar'a vurmustur. hatta osman bu durumdan rahatsiz olmus, isterse kisas uygulayabilecegini soylemis, ammar'i dovdurttugune dair emir vermedigi hakkinda yemin etmistir.
13. sahabi abdullah bin mesud'u dovdurmesi,
soyle ki, osman kurani cogaltip diger mushaflari yaktirinca, kendi mushafi olan ibn mesud bu duruma karsi cikmisti. ve osman da ibn mesudun maasini kesmisti.
osman da bu kararin agirligini anlayip pisman olmus, ibn mesud olmek uzereyken ibn mesudun yanina gelip ikramda bulunmak istemis, ibn mesud bunu reddetmis, osman bari hakkini helal et demis, ibn mesud, allah'tan dilegim yedigin hakkimi senden almasidir demistir. ve hatta ailesine cenaze namazini osmanin kildirmamasini vasiyet etmistir.
ki osman zamaninda ibn mesudun elestirilerine karsi ona hakaret etmis, aisenin mudahelesine ragmen ibn mesudu zorla mescitten cikartmis, dovdurtmus ve kaburgasini kirdirtmisti.
simdii bu haberlere gelirsek,
oncelikle ibn mesudun osmanin mushaflari yaktirmasindan sonra ona kirildigi kaynaklarda gecse de, daha sonradan, ashabin cogunun da ibn mesuda muhalefet etmesi uzerine, ibn mesudun bundan pisman oldugu gecmektedir.
bu konu bir yana, gelelim ibn mesudun maasinin kesilmesi ve dovulmesi konusuna.
ibn arabi bu konuda, ibn mesudun maasinin kesildigi ve dovuldugu konusundaki rivayetlerin sahih olmayip, hatta uydurma olduklarini soyleyerek bu olayin asilsizligini dile getirmistir.
ki ibn mesudun cenaze namazini kimin kildirdigiyla ilgili birkac ayri rivayet olsa da(mesela bir rivayete gore ammar bin yasir kildirmistir), diger bir rivayete gore de bizzat osman kildirmistir.
yani osman, ibn mesud'u dovdurmemistir.
14. ifrikiyye (kuzey afrika) ganimetlerini kuzeni ilerde emevi halifesi olacak olan mervan bin hakem'e vermesi,
evet yine osman'in, ustlerde de bahsi gecen mervan'a, ifrikiyye fetihleri ganimetlerinin 1/5'ini verdigi soylenir ve bu sebepten de elestirilir.
fakat sunu soylemek gerekir ki, bununla ilgili gelen rivayetler de sabit degildir.
bazi alimler bunu aktarmissa da, diger bazilari bu bilgilerin hatali oldugunu soylemis.
ibn arabi ise, halifenin istedigi kisiye bu maldan para vermesinin caiz olduguyla ilgili malik ve bir grup ilim adamindan gorusler aktarmakla birlikte bu rivayetin dogru olmadigini soylemistir.
bazi rivayetlere gore ise mervan bin hakem, ve ifrikiyye fethindeki komutana ustun basarisindan oturu ikramlar verilmisse de, halk bu tip seylere alisik olmadigindan, halkin hosnutsuzlugu uzerine bu bagislar geri alinmistir.
sozun ozu, bu yolda gelen rivayetler sabit olmayip kesinligi olmayan rivayetlerdir. dolayisiyla, tarihte, kesinligi olmayan haberler yuzunden, yani varsayimlarla bireylerin elestirilmesi herhalde yanlis olacaktir.
15. fedek feyini mervan bin hakem'e vermesi,
evet osman hakkindaki diger bir elestiri de fedek arazisini mervan'a vermesidir.
soyle ki peygamber zamaninda fedek arazisi ganimet olarak alindi, ve peygamber bunu halkin ihtiyaclarina ayirip kimseye vermedi. fatima zamaninda bu araziyi istese de ebu bekir ile omer de peygambere uyup bu araziyi kimseye vermedi. fakat osman kendi zamaninda bu araziyi mervan bin hakem'e verdi ki, sevilen emevi halifesi omer bin abdulaziz'e kadar bu arazi, mervan ogullarinin elinde kaldi. daha sonra o, bu araziyi onlardan alip yine halka, hasimilere verdi.
keza osman'in bu icraatina, ali beyt mensuplari da muhalefet etmislerdi.
simdi burda dikkate alinmasi gereken nokta, bazi anlatilarin mervan'a fedegi veren osman'di derken, mesela ibnul esir'in el kamil'indeki gibi bazi anlatilarin ise mervan'a fedegi muaviye'nin verdigini soylemesidir.
dolayisiyla, mervan'a fedegi kimin verdigi kesin degildir once bunu bilelim.
fakat, fedegi mervana veren kisinin osman oldugu yonunde rivayetler daha az olup, bircok rivayete gore 4 halife doneminde fedek kimseye verilmemistir.
zaten mantiki olarak dusundugumuzde, osman, hasimogullarinin elinden fedegi alip da mervana vermis olsaydi, neden hasimogullarindan olan ali, fedegi kendi hilafeti doneminde mervandan almasin degil mi?
demek ki, fedek, mervana aliden sonra verilmis olmalidir ki, burda da akillara muaviye geliyor.
ki muaviyenin, fedegi, mervandan baska 2 isme de verdigine dair rivayetler vardir. bu 2 isim, amr/omer bin osman(yani osmanin oglu).
muaviyenin diger fedegi verdigi rivayet edilen kisi de, oglu yeziddir.
muaviyenin, amr/omer bin osman ve yezide fedegi verdigi rivayeti, hristiyan asilli bir abbasi divan katibi olan kudame bin caferin, en unlu eseri olan kitabul haracinda gecer.
eger bu rivayet dogru kabul edilirse, belki de fedek, mervan, amr/omer ve yezid arasinda paylastirilmis olabilir.
peki muaviye de bir sahabi sonucta. dolayisiyla o, fedegi akrabalarina verdigi icin elestirilebilir mi?
muaviyenin yaptigi bu ikrama, islam literaturunde "ikta" denir. ıkta, yonetimin, kendi tasarrufunda olan arazileri, bireylere tahsis etmesine verilen addir.
mesela, rivayete gore, peygamberin, huneyn ganimetlerinden elde edilen, hadramuttaki bir araziyi muaviyeye ikta olarak vermesi gibi.
yani muaviye, kimseye ait olmayip, halka acik olan, dolayisiyla yonetimin tasarrufunda olan bu araziyi, birey veya bireylere tahsis etmistir denebilir. bunu da kendi akrabalarina vererek ikramda bulundugu soylenebilir.
ha ama o arazi hasimogullarinin hakki falan diyenler olabilir, ki siiler de aynisini soyler.
fakat, sonuc itibariyle, o arazi resmi olarak hasimogullarina ait degildi ve hatta peygamber de onu hasimogullarina vakfetmemisti, ordan halk yararlaniyordu. ve sonuc itibariyle o arazi, devlete aitti. ve devlet baskani da, ikta adi altinda o araziyi istedigine verme hakkina sahipti.
ve muaviye de bunu yapti.
kisacasi muaviyenin yaptigi, belki bazilarina gore dogru bir davranis olmayabilir, sonucta peygamber ve 4 halife orayi kimseye tahsis etmemisti, fakat bu muaviyenin bir devlet baskani olarak, bosta kalan bir araziyi birine tahsis edemeyecegi anlamina gelmez. bu tutumu belki doneminde elestirilebilir, ama yine de gunah degildi.
keza varsayalim ki osman vermis olsun mervana fedegi, bu icraatindan dolayi osman elestirilmis olabilir, fakat bu onun faziletinden bir sey eksiltmez veya ona gunah yazmaz. cunku o, bosta kalan bir araziyi istedigine verme hakkina sahiptir bir halife olarak. o, fedegi birisine vererek kimseye zulum de etmemistir.
tabiki bu konuda muaviyenin fedegi verdigini kabul etmek daha dogru bir gorus olacaktir, cunku fedegi osmanin vermis oldugu var sayilirsa eger, alinin osmanin bu icraatini degistirmemis olmasi gariptir.
fakat her hangisi vermis olursa olsun, bu ona isyan edip onu oldurmek icin bir sebep olmamali elbette diye dusunuyorum.
dolayisiyla bu konuda ne osmanin, ne muaviyenin tenkit edilmesi yanlis olur.
zira, peygamber bu araziyi kimseye vermemis olabilir, ebu bekir, omer, belki osman, sonra ali bu icraati sunnettir diye degistirmemis olabilir. fakat fedegi birine tahsis etmemek konusunda bir emir yoktu ki, bunu yapmamak farz degildi. dolayisiyla muaviyenin bu araziyi bir baskasina vermesinde bir sakinca yoktu.
...
kisaca halife osman'a yoneltilen birkac elestiri bu sekildeydi.
halife osman'in yaptigi bazi siyasi hatalarin nedeninin baya ileri bir yasta hilafete gecmesinin bir neticesi olarak gormek mumkun olup, osmanin hilafetinin ilk 6 senesinde, bazi sikayetler gorulse de buyuk problemler yasanmamis, fitneye kapi aralayan olaylar hilafetin diger yarisi olan sonraki 6 yilda gerceklesmistir.
halk arasinda, kesin olmasa da, mervan zaten baya yasli olan osmani algisal olarak yonetiyor, ondan izinsiz bazi tasarruflarda bulunuyor dedikodularinin dolastigina dair rivayetler gelmistir.
osmanin genel siyasi hatasi olarak akrabalarina duskunlugu ve onlara ikramda bulunmasini gormek olup, bazi akrabalarinin hayirsiz oldugunu hesap edememis, neticesinde sonrasinda hatalarini duzeltmeye calissa da, kendisine atilan iftiralar ve kendisi hakkindaki bazi yanlis bilgiler(mesela bedirde mazereti olmaksizin bulunmamasi gibi) kendisine karsi muhalefeti koruklemis ve bu da osmanin halka acik bir suikaste kurban gitmesine yol acmistir.
osmanin ölümü, muaviyenin kanini talep etmesine neden olmus, ali ile aralarinda savas cikmis, eskiden kendi ordusunda bulunan hariciler tarafindan alinin de suikaste ugramasindan sonra muaviye basa gecmistir.
muaviyenin oglu yezidi hilafete aday gostererek monarsi ve saltanata kapi aralamasiysa, sonraki yillarda emevi ve abbasi zulumlerinin de kapisi aralanmistir.
dolayisiyla osman, ve osmanin suikasti aslinda islam tarihinin kilit ve donum noktalarindan biridir...
avrupanin anarsizmi tarafindan 1700 yil once gizli guclerle isbirligi tarafindan yikilan devlet mi?
anarko kapitalizmin kolesi edip surum surum surundurdugu 'yuce'ligi kalmamis sozumona turk devleti mi ha turk devleti mi turk devleti mi!
oglum sizin yalaninizi s*vsinler yalaninizi!
devletin yanindalarmismis. panarchitectorian gucler 2 sene once bati'dan buraya somuru istilasi yaptiginda da devletin yanindasiniz diye mi tsk verilerine gore o seneki gonullu asker sayisi 23bin678-679'lara kadar gerilemis yalanci namussuz kopekler sizi??
biris bi kisvenin altina burunsun siz de hav hav hav diye lvbel c5 gibi kemik isteyin ondan bundan! asagilik it suruleri. o nikola teslanin malum aciklamasindaki beyani neydi end of you ile baslayan...iste aynisini size armagan ediyorum.
oyle bi yalanin. oyle bi kumpasin icine dusmussunuz ki, yazik ki ne yazik. anarko kapitalkst guclerin dıs mihraklarla yaptirttigi o senedin o cekin o lozan denen antlasmanin koleleri kullari abdleri bizzat sizlersiniz! oyle yok muhalefeti onun bunun kan emiciliglye succlamak!
asil kani siz emdiniz siz siz! sonra gel, vay efendim, aman efendim yok oyle biseymis de, muhafazakar muhafazakar, ne muhafazakari oglum? koca bi anadolu kulturunu 1700 sene once yikan bi neslin mimarilerinin basyapitlarisiniz, mimarlarinin saheserlerisiniz siz o son milenyuma girdigimizden beridir. sacma sapan seylerle ilisiginizi kesmediginiz mudetce, editoryel degerleriniz de iktidar ayagina otokratik boyutta 5 paralik edilecek.
halen daha gelin bana bi methiye bi guzelleme sayiklayin ortacag padisahlarina yalan yere yaptiginiz gibi... pis kıptiler sizi...soyunuza baksak, turk degil, bak, tirk degil, kıptisiniz lan siz.
sonra gelin o, bilmem kimin, nurcusunun cemaatinin reisinin basbakanininmis da cumhurbaskaninisminiz da, sumugunu yalayin sumuunu sumugunu. dumsuk herifler.
boyle adamlarsiniz siz iste, herkes biliyor ya. o paralari sayarak traditional otoriteyi mahvedio, batirip, kendi deger yargilarinizi, pseudo tarihle, real diye, gercek diye yutturursunuz anca bu millete.
simdi azeri bir sii sitesinin osman hakkindaki karalama amacli olan iddialarina cevap vericez...
1. osman, temettu haccini yasaklayarak kuran ve sunnete karsi gelmistir. sahih-i buhari'de hac bolumunde su rivayet naklediliyor:
"mervan ibnü'l-hakem şöyle demiştir: "osman ve ali ile ilgili şöyle bir olaya şahit oldum. osman temettu haccı yaparak umreyle birlikte hac yapmaktan nehyediyordu. ali bunu görünce umre ve haccı birlikte yapmak üzere ihrama girdi ve "hiç bir kimsenin sözü sebebiyle nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetini terkedecek değilim" dedi."
yine sahih-i buhari'de, hac bolumunde su rivayet naklediliyor:
"saîd ibnü'i-müseyyeb şöyle anlatır: "ali ve osman, usfan adlı bölgede temettu' hacc hakkında görüş ayrılığına düşmüşlerdi. ali, "sen, temettu’ haccından nehyetmekle ancak nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptığı bir şeyi yasaklamış oluyorsun" dedi ve umre ve haccı birlikte yapmak üzere temettu' haccı niyetiyle ihrama girdi."
cevap: evvela temettu hacci nedir bilmeyenler icin, temettu hacci, ayni yilin hac mevsiminde, evvela umre yapip ihramdan ciktiktan sonra yeniden hac icin ihrama girilerek yapilan hacdir.
iste osman bunu nehyetmis ve ali ile bu konuda fikir ayriligina dusmuslerdir.
ya simdi bu konuyu aciklayan, bezzar'dan sahih bir rivayet nakledince durumu anlayacaksiniz:
"abdullah b. ez-zübeyr der ki: (hac mevsiminde) osman b. affan'la birlikte cuhfe'deydik. yanında da içlerinde habib b. mesleme el fihri'nin de bulunduğu şamlı bir grup vardı. bir ara hacda temettü konusu açılınca osman: "haccın ve umrenin tam olmaları için ikisini hac mevsiminde yapmamak daha uygundur. umreyi, (hacdan sonra) kabe'yi bir iki defa ziyaret ettikten sonra yapmanız daha iyi olur. zira allah da sizlere hayırlar (maddi imkanlar) bahşetmiştir" dedi. o sırada hz. ali de vadide devesini yemliyordu. osman'ın bu dediği kendisine ulaşınca gelip osman'ın başında durdu ve: "resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kıldığı bir sünnet ile allah'ın kitab'ında kulları için tanıdığı bir ruhsattan ne istiyorsun? neden insanları bu yönde zora koşup bunları yasaklıyorsun? oysa bu (hacda temettü), işi olan veya evi uzaklarda bulunan kişiler için bir kolaylıktı" dedi. ardından ali hem hac, hem de umre için ihrama girdi. osman ise insanlara döndü ve: "ben böyle bir şeyi yasakladım mı ki? bunu yasaklamadım. sadece bu konudaki görüşümü söyledim. dileyen bu görüşümü uygular, dileyen de uygulamaz" dedi."
osman'in bunu yasakladigini bildiren rivayetlerde osman'in, ali'ye yonelttigi bir itiraz da vardir.
sahih-i muslim'de su rivayet naklediliyor:
"abdullah b. şakik der ki: hz. osman hacda temettüden alıkoyardı. hz. ali ise bunun yapılabileceği yönünde fetva verirdi. osman bu konuda onu tenkit etti. ali: "resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) temettü yaptığını biliyorsun değil mi?" deyince, osman: "biliyorum, ama o zamanlar korku taşıyorduk" dedi.
şu'be der ki: katade'ye: "osman'ın bahsettiği bu korku ne?" diye sorduğumda: "bilmiyorum" dedi."
burda osman, velev ki temettuyu tamamen yasaklamissa dahi, bunu ali'ye o zamanlar korku tasiyorduk diye aciklamistir.
burdaki korku ne bilmiyorum, ama belki de, o zamanlar umre ve hacci farkli senelerde yapamazdik, hani musrikler falan vardi, zaruret olarak ayni sene yapardik demek istemistir.
yani durum ne olursa olsun, hasili kelam osman muctehid bir sahabi olarak, bu durumu kendi gorusune gore aciklamaya calisip oyle bundan nehyetmistir. adam karsi cikmak icin karsi cikmamis, kendince bir gorusu varmis tabi, bir ictihad bu da.
dolayisiyla bunun uzerinden osman'a saldirmak yersizdir.
2. osman kuran ve sunnete karsi gelmistir. soyle ki,
"enes bin malik'den rivayet ediliyor ki: peygamber buyurdu ki: "kuran 7 harf uzerine indirilmistir."" sahihtrix silsile el-ahadis es-sahiha
bu beyandan murad, 7 harften - 7 dil demektir. taberi bunu tefsirinin mukaddimesinde 1 harfin ve 1 kelimenin anlamlarinin toplanmasi ve lafizlarin ayrilmasiyla izah ve şerh etmistir. ve yine de aciklamisti ki, ummet diger 6 harfsiz 1 harf uzerine sabit olmustur. burda hicbir nesh veya zayilik (ortadan kalkma) yoktur. bugun de okunan kiraat osman'in devrindeki mushafta oldugu gibididir.
oyle gorunuyor ki, burda ehli sunnete gore mutevatir olan hadisten problem ortaya cikmistir. bu peoblemin de adi "peki geride kalan 6 harfe ne oldu?"dur. oyle gorunuyor ki, osman kuran'i tahrif etmisti: diger 6 harfi reddederek birini birakmistir.
cevap: sii burda acikca kendisi kuranin tahrif edildigini soyleyerek, kuranin,
"şüphe yok ki kur'an'ı biz indirdik ve şüphe yok ki onu mutlaka koruyacağız." (hicr/9)
ayetini hasa inkar ediyor.
neyse, simdi gelelim 7 harf meselesine.
oncelikle siilinin dedigi gibi 7 harf, 7 dil degildir. kuranin da dedigi gibi kuran arapca indirilmistir, taberi de 7 dili 7 lehce olarak aciklar tefsirinde.
e peki osman bu lehcelerin 6'sini kaldirarak kuran'i tahrif mi etti?
bunu zaten tefsirinde taberi acikliyor ama herhalde siinin isine gelmemis.
hatta taberi bu sii sahis gibi dusunenleri "bilgisiz" olarak adlandirarak cevap vermistir :)
taberi evvela, kuranin 7 siveyle okunma ruhsati sebebiyle, bunun osman doneminde ihtilaflara sebep olduguna dair rivayet paylasmistir.
ayrica, cebrail'in peygambere gelip, allah sana kurani bir lehce ile okumani emretti gibisinden bir rivayet paylasmis. peygamber ummetim zorlanir diye diye bu 7'ye cikarilmistir.
yani kuran aslinda 1 lehcedir, sadece farkli bolgelerdeki insanlar rahat okusun diye diger birtakim lehcelere ruhsat verilmistir.
ki osman doneminde ihtlaf cikinca, osman, kuranin aslinda indigi o lehce olan kureys lehcesiyle kurani tek mushaf altinda toplamistir. bunun sebebi de, o donem farkli kuran okuyuslarinda cikan ihtilaftir arkadaslar.
ki taberi bu sii gibi kimseleri "bilgisiz" diye adlandirarak soyle yaziyor tefsirinde:
"eğer bilgisi zayıf olan birisi çıkıp diyecek olursa ki "resulullah'ın okuttuğu ve okunmalarını emrettiği kıraatları ümmetin terketmesi nasıl caiz olabilir? cevaben denilir ki: "resulullah sahabilerine bu kıraatları okumalarını emrederken farz veya vacip olduklarını bildirmek için değil, mubah olduklarını emretmek için bildirmiştir. şayet resululiah onlara farz veya vacip olduğunu bildirmek için emretmiş olsa, onlar da bunu bilmiş olsalardı herhangi bir kimsenin, doğruluğunu bildiği bir kıraati terketmesi caiz olmazdı. bilakis onu terk etmemek vacip olurdu. ümmetin bu gibi kıraatları terketmesi, kendilerinin bu gibi kıraatları okumakta serbest bırakıldıklarının açık bir delilidir. o halde ümmetin yedi kıraattan altısını terketmesi, kendileri için vacip olan bir şeyi terk etmeleri değildir. bilakis ümmet bu kıraatları terkederek üzerlerine gerekli olanı yapmışlardır. zira onlar, bu kıraatları terkederek ümmetin ihtilafa düşmesini önlemişler, müslümanların, bir kısım kıraatları inkâr ederek, kâfirliğe düşme tehlikesini bertaraf etmişlerdir."
yani olay budur. resulullah, ummet kuran okuyusunda zorlanmasin diye kuranin farkli lehcelerde okunusuna ruhsat vermistir. bu farz veya vacip bir emir degildir.
ki taberi diyor ki eger bu vacip olsa, hadi size gore osman kotudur buna karsi cikmamis olsun, e ne o donemki ashab'in, ne ali'nin buna karsi ciktigi vaki midir? degildir.
demek ki bu kiraat farkliliklari farz veya vacip olmayip, muslumanlarin muhayyer birakildiklari bir konuydu. bu konu osman'in hilafeti devrinde ihtilaflara yol acinca da bu onlendi.
nasil ihtilaf? mesela arkadaslar, sen lehce farkindan falanca kelimeyi, falanca diye okursun, adam cikip ulan bu boyle degil kurani egip bukme diye senin lehceni inkar eder. halbuki senin lehcen de kurandan oldugu icin, adam istemeden kurani inkar etmis olur.
osman tum bu lehceleri kuranin asil indirildigi lehceye indirgeyerek tum bu ihtilaflari onlemistir.
adama tesekkur edeceklerine, cikmis bir de kurani tahrif ediyor diyorlar :d
3. osman uhud savasindan kacmistir. bunu omer'in oglu ünlü sahabi ibn omer de onayliyor. soyle ki nesai, kitabinin "hasais" bolumunde su rivayeti naklediyor:
"ala bildiriyor: bir adam ibn ömer'e, hz. osman'ı sorunca, ibn ömer: "iki ordu karşılaşınca (uhud günü) kaçanlar arasındaydı ve allah onun tövbesini kabul etti. sonra bir günah işlediği için de onu öldürdüler" dedi. adam hz, ali'yi sorunca ise: "onun, resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'e olan yakınlığı dışında bir şey sorma" dedi."
nitekim alusi de "ruhul-meani" tefsirinde soyle yaziyor:
"ebul-kasim el-belhi nakletmistir ki, uhud gununde peygamberle birlikte yalniz 13 kisi kalmistir. bunlarin besi muhacirlerden olmustur: ebu bekir, ali, talha, abdurrahman bin avf ve sad bin ebu vakkas, digerleriyse ensardan olmustur, allah onlarin hepsinden razi olsun. osman, rafi bin el-mualla, harice bin zeyd, ebu huzeyfe bin utbe, velid bin ukbe ve ensarin beni-zureyk kabilesinden ola osman'in iki oglu, sad ve ukbe ise kacanlarin meshurlarindan. ibn abbas'tan ayetin (osman, rafi ve harice) hakkinda indirildigi nakledilmistir. baskalarindan ise baska kisiler hakkinda da indirildigi nakledilmistir. belki de ozel olarak onlarin isimlerinin soylenmesinin sebebi sudur ki, onlar kacmakta mubalaga etmisler ve sadece bir sure gectikten sonra peygamber'in yanina donmusler. hatta onlar arasinda uc yunden sonra donup gelen kisiler de olmustur. peygamber'in onlara soyle soyledigini iddia etmisler: "cok uzaga gittiniz!" diger kacanlsra gelinceyse, onlar o gun daga toplanmistilar. omer bin el-hattab da -allah ondan razi olsun- siilerin itikadindan farkli olarak bu gruptandi. atta farz etsek ki, (siilerin dedikleri gibi ilk gruptan olan kacanlardan olmustur), yine de allah teala hepsini affettikten sonra herhangi bir kimse ayiplanamaz. biz sahabilerin -allah onlardan razi olsun- masum olduklarini iddia etmiyoruz ve masumlugu hilafet icin sart kosmuyoruz."
yine sahih-i buhari'de soyle bir rivayet naklediliyor:
"osman -ki ibn mevheb'dir-'den dedi ki: "mısır halkından bir adam geldi ve beyt'i haccetti. oturmakta olan bir topluluk gördü. bunlar kimlerdir, diye sordu. bunlar kureyş'tir, dediler. aralarındaki bu yaşlı adam kimdir, diye sordu. abdullah b. ömer'dir dediler.
adam: ey ibn ömer dedi, ben sana bir hususa dair soru soracağım, sen de bana onun hakkında (bildiklerini) anlat. osman'ın uhud günü kaçtığını biliyor musun?
ibn ömer: evet dedi. peki, bedir'de bulunmadığını ve bedir'e tanık olmadığını da biliyor musun? evet, dedi.
adam: peki, onun rıdvan bey'atinde de bulunmadığını, orada hazır olmadığını da biliyor musun, diye sordu. ibn ömer, evet dedi.
adam: allahu ekber dedi.
ibn ömer dedi ki: gel de sana açıklayayım: onun uhud günü kaçışını ele alalım. şehadet ederim ki allah onu affetmiş ve ona mağfiret etmiştir. bedir'de bulunmayışına gelince, resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in kızı onun nikahı altında idi ve hastalanmıştı. resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ona:
senin için de bedir'de fiilen bulunan kimsenin ecri ve (ganimetten) payı vardır, diye buyurdu. rıdvan bey'atinde bulunmayışına gelince, şayet mekke vadisinde osman'dan daha aziz birisi bulunsaydı onun yerine onu gönderirdi. resulullah, osman'ı gönderdi. rıdvan bey'ati ise osman'ın mekke'ye gidişinden sonra olmuştu. resulullah sallallahu aleyhi ve sellem sağ elini göstererek: bu osman'ın elidir dedi ve onu diğer eline vurarak, bu (bey'at) da osman içindir, dedi. ibn ömer adama: şimdi bunları beraberinde al ve git, dedi."
cevap: aslinda ibn omer'in sonuncu cevabi yetecektir diye dusunsem de kisaca konusayim dostlar,
evvela alusi'nin tefsirinde omer'in de savas meydanini terk eden gruptan oldugu gecer ki o konuya deginmicem ki omer basliginda onu tartismistik. suan ise konumuz osman.
ilk rivayet ve son rivayette onun savastan kactigi, fakat allah'in onu affettigi gecer. iki rivayette de adi gecen isim ibn omer.
simdi, bu savasta osman'in kactigi bir gercektir. osman bu savas disinda her savasta savasmis olmasina ragmen(bedir disinda ki orda da mazereti vardi). bu savasta, muslumanlarin bozguna ugramasiyla birlikte kacan bircok sahabiden biriydi.
fakat burda unutulmamasi gereken nokta, osman muslumanlarin bozguna ugramasiyla birlikte, burda durmanin alemi yok diyerek kacmis olabilir. onemli olan bu savas haricinde tum savaslarda yer almis, bu eyleminden pismanlik duymus olmasidir.
yani bir adam, bir savastan kacti diye(ustelik muslumanlar bozguna ugruyorken), onu tekfir mi edicez?
veya hadi tekfir ettiniz, ibn omer, allah onu affetti diyor.
ibn omer'in bu sozunden kasit nedir biliyor musunuz?
kuran. ali imran suresinin 155'ci ayeti uhud savasiyla ilgili indirilmistir:
"iki ordunun karşılaştığı gün sizden bozguna uğrayanlar var ya, sırf yaptıkları bazı şeyler yüzünden şeytan onların ayaklarını kaydırmıştı. şüphe yok ki allah onları affetmiştir, allah çok bağışlayıcıdır, pek halîmdir."
simdi allah onu affetmisken hesap sormak bize mi duser?
kisaca boyle arkadaslar yani meselenin ozu.
yani hz. osman en ustun ucuncu sahabi ve ucuncu halifedir.
arkadaslar biliyosunuz genel olarak ben sacma sapan entryler girsem de bazen boyle fenasal entryler girebiliyorum. sayin arkadaslar simdi fenasal 1 muzik, rap entrysi giricem.
bugun sayin pek sevdigim, en sevdigim rapcilerden olan orchi'nin, yine pek sayin, sevdigim 1 rapci olan erman ile olan 2021 cikisli "gran babos" albumunu inceleyecegiz. hic dinlemedim bu arada, gran babos'u dinledim, son parcayi. yalan yok bende aga.
bu album nasil 1 album butunuyle ona bakicaz ve puanlicaz.
oncelikle gran babos ne demek, gran tahmin ediyorum ki italyanca olan gran olup buyuk, harika demektir. babos ise herhalde babalar. tahmin ediyorum ki buyuk babalar gibi 1 anlami olan hardcore, sert 1 albumdur. ha tabi burdaki gran, grup arkadaslar. ben kelime anlamini acikladim. gran ve argo izmir muhabbeti. gran, ermanla orchi'nin grubu gibi 1 sey. yani gran babos aslinda, hani herhalde, bu grubun kanzileri hani, babalari anlatabildim mi. babolari yani.
bunun disinda dedigim gibi album sert, zaten orchi ile erman'in tarzi da genel olarak sert rap uzerine.
album kapagina bakalim oncelikle;
ya album kapagini ben ilk gorunce guldum acikcasi ya. bak gene guluyorum ehwjsgjedjedh
solda oturan sakalli erman, yandaki tas kafali ise orchi. ikisi de keko tabi, ozellikle orchi yani orcun.
ama ayakta duran o uclu maskeli koro ne alaka ya egwkswgwjwgjsh ama cok tuhaf ve degisik, ama gorece iyi 1 kapak olmus. calisilmis en azindan uzerine, 1 produksiyon var.
ayrica snippet yayimlandigi vakit, soyle 1 kapagi daha vardi ki bu daha iyi ve kaliteliymis bence,
album kisa 1 album, toplam 7 parcadan olusuyor. simdi dinleyelim evet,
1. erman, orchi - cash bul
evet klipli 1 is.
ya bu iste abi, yani bu. simdi besteyi mix sahibi aksit ugurlu yapmis. ortak producer ise borel uner.
yani beat tek kelime muazzam, yani sample'i olsun, beat yani cok iyi.
klip turkiye standardinda cok saglam, yani produksiyon var ve iyi de produksiyon.
acikcasi hem erman hem orchi'nin verse cok iyi, nakarat biraz kisa ama is yapar. genel olarak o hardcore, sokak rapini baya hissettim. ve yani acip dinler miyim, kesinlikle dinlerim ki dinlicem de insallah. hafif 1 duygu havasi da var ayrica.
erman'in verseunden sevdigim kisimlar;
belki de zaman yaramiza derman ama
geceden gorunur sabah
goremem önümü daha
var midir sesini duyan? (yok)
yeter ki karanlik pesimi birak
her yer tuzak, koca 1 kulac
serilsin onune sirat
baksana dag gibi basimizi sarmis duman
ve hala ayni mi aynaya bakinca gordugun surat?
sartlar hic esit degil ben cinnetin esigindeyim
belanin orta yerinde de bulmusum kendimi kafamin pesindeyim
kesin degil sisli 1 gece ve izindeyim
oynuyor herkes bilinmezi
sanki 1 fanusun icindeyiz
bildigin kabusun icindeyim
dostlar zorlar trafik
polisten kacmak pratik
her zaman zorlar brrra team
team a team a team
ikisi de birbirinin altinda kalmamis. bu ikili cidden cok iyi.
simdi gecelim diger parcaya;
2. erman ve orchi - für die gran
yani almanca, gran icin demek.
beat boyle drill tarzi, yine aksit'e ait. iyi tarzina gore.
nakarat kisa, ilk sevmedim sonra hypeladi fakat, ilk parcaya gore daha yavan ama bu tarzi baya iyi kotarmislar cunku turkiye'de cogu kisi bu tarzi yapamiyor.
yani harbi olduklari ve bu isi fena iyi kotardiklari cok belli.
orcho'nin verse'den en sevdigim kisimlar,
sarkisi gormuyo liste falan
cunku moruk adim harbici gang
sıkıntı tumden biyografim hep 1 dram hep 1 dram
1 kilo, 1 gram
fur die gran, fur die gran
nakarat ikisi beraber soyluyor gibi ama erman'in sesi daha baskin,
fur die gran (x4)
money check, çile cek
cano cek cek 1 duman
erman'in verse'unden sevdigim kisimlar,
kafana goreysen kafana sıkarlar aniden alinir kararlar ha
sahnesi mazın ustune duserler aniden alirlar yaka paca
zirveye git gide gran gang
kimdi kral? kimdi kral?
money check, cile cek
fur die gran, fur die gran.
erman'in soyleyis tarzi, flowlari ve nakarattaki melodik okuyusu cok hos olmus ayrica belirtmeden gecemeyecegim.
3. erman ve orchi - kriminal
bu sefer bestede aksit ugurluyla birlikte burak keskin de var.
acikcasi beat yavan bence, drill tarz. sozler drill'e gore yazilmis ve orchi'nin sozler daha iyi ama erman olmamis be. nakarat zaten gene kisa ve hic olmamis bence.
boyle konusuz, sertimsi drill parcalar benlik degil ve bence kulak zevki de vermiyor. parca 2 bucuk dakka ama o kadar sacma ki 1 dakka gibi gecti maalesef.
erman'in verse'unden sevdigim kisim,
ayik ol torpido icinde baretta
izmir nasil 1 tarikat?
aparkat yere yat yat yat
drill king gene bombalar
gelse dagilir surata
orchi'nin verse'unden sevdigim kisimlar,
keserler s.... kosede mi hijo
biter erkekligin moruk ayik ayol
ve her kimse alir hakkini mahlede uyari bu
gucci'si prada'si fıs cane mahlede ustune uyani bul
4. erman ve orchi - senõr turco
evet senor turco, ispanyolcada sayin turk demek. akillara sehinsah'in sayin turk isimli o muthis protest parcasi gelmesin miii;
gelmesin aga her neyse parcaya gecelim biz.
evet bestede yine aksit baba ve burak keskin var. bu sefer yine 1 kliple karsi karsiyayiz ki bu albumun 2'ci klipli sarkisi oluyor;
aciikcasi ilk klibe gore daha kaliteli 1 klip var, daha fazla 1 produksiyon ve eccuk de senaryo var.
nakarat bazinda bakarsak senor turco lafzinin surekli tekrarlanmasi var. hype olusturmak istemisler ama bana pek gecmedi.
yine de hook kismi guzel, ki burayi da erman soyluyor,
acimak yok hic
kurulur kumpas
kacmis volta
artik son şans
kisir 1 dongu
her seyi gordum
kaderin dansi bu kendine ozgu
devran döndü
ha ayrica orchi'nin klipteki sapkali sigarali tarzi da guzel olmus gulumsetti.
verse'lere gelince yine biraz yavan kalmis aslinda bence, ama onceki parcaya gore daha iyi olmus denebilir.
erman'in verse'unden sevdigim kisimlar;
sıkıntı, stres, depresyon
hep ariyorum telefobu hic ses yok
sorsak pesinde interpol dimi?
sen anca ona buna sinyal yok
olma panik, uza 1 aslanim hadi bakiim (hadi bakkiim)
orchi'nin verse'unden sevdigim kisimlar,
kefalet cikarsa hallelujah
demisler orchi mi ne ki bu ya?
denk gelirsek eger duser suya tum planlarin, kariyerin
bakiyor her sey 1 sarkiya
señor teşko, 10 cok 5 koy
yok yol her gun terso
1 gun mutlak merco...
5. erman ve orchi - trill
yine beste koltugunda aksit ugurlu ve burak keskin var.
evet gene sert, daha lirikal ama drill 1 isle karsi karsiyayiz. beat gene uygun, bence drill boyle yapilmali. gayet saglam. sonunda gene guzel 1 sey verdiler.
erman'in verse'u daha cok begensem de bu sefer nakaratin orchi'de olmasi guzel olmus acikcasi. her seferinde erman soyluyodu 1 yeter yani aga.
ayrica acikcasi sacma sapan yeniyetme drillcilere ders olacak guzellikte 1 drill parca olmus diyebilirim.
erman'in verse'undan sevdigim kisimlar,
kosebasi bekler erketede
namluda kursun goster hedef
gonder gelsin döndür hemen
sira bize gelince durdu neden?
ekibim sana da fatality, cekersem agzimla kopar etin
dinleyip booba, kaaris, sonra da diyosun globaliz
facalar kolunda sembol gibi eskiden birakir iz
elmacik kemigin dagilir surata gelirse diz, gelirse diz
terdim pis, yazmam diss icraat sonrasi yapcam piiz
.... yemezse topla valiz, sıkıntı tipleriz hepsi matiz
gran var ustune celik yelek
dalakla bobregin duser yere
1 anda karisir carsiniz elbet size de guler felek
nakarat orchi'de dedigim gibi;
granke mahalle dream, dream
kalbimiz atiyo drill, drill
cozeriz sorunu tek tek
dusmanlar titriyo trill, trill
orchi'nin verse'unden sevdigim kisimlar;
usandim gulumsemekten
zorluyo gülüm sömekler
az koy tütün sömekten (az)
cigerim calar felekten 1 gece
basimda 1 tane ruh emici
ilham perilerim sarar tütün
6. erman, orchi ve alfa - aslan gibi
evet albumdeki tek feat alfa ile. acikcasi alfa'yi dinlemedim daha once.
bu sefer bestede sadece boral uner var. merak ettigim 2 husus, acaba sadece boral uner'li beat nasil olmus ve alfa napmis.
beat iyi, boral reis tek basina da iyi yapmis acikcasi. gene drill. bu sefer daha sert, daha gangsta 1 drill.
alfa'ya baktim o da sert 1 abiymis. yani 1 drillciye gore fena sayilmasa da parcadaki en zayif halka da o olmus maalesef.
orchi'nin bu parcada vokali, sesi daha kalin, acaba alfa'yi gorup kompleks mi yapti.*
nakarat hype, baya hypeliyor diyebilirim.
bakalim simdi;
alfa'nin verse'unden sevdigim kisimlar;
kurdugun hayaller gozunu boyar
bu muydu ruyan paraydi guya
hizlilar duruldu yoruldu mu ya
hayirdir birader, noldu bu ya?
haram para kazanmak kolay da bedeli degil
o soguk duvarlar usutur seni
erman'in verse'unden sevdigim kisimlar;
hadi .... ordan cirkef alamazsin bizden
yine siddet dolacak icimize tayfana kissadan hisse
drill bu icinde hisset fıssek yapariz yeterki iste
hepinizi bekleriz hodri meydan cano her sey kismet
....., korkak kacarsin amcalar geldiginde
maddeler zorlar, saklan sen annenin eteginde
inan ki fark etmez emanet tasiman acimam gozunun yaşına
omzun bu yuku tasimaz yazik edersin o gencecik yaşına
orchi'nin verse fazla sert ve iyi, sevdigim kisimlari;
yok yok paspal gibi takilmak kaninda yok
asla seni bastiramazlar kanunlar pesine takilir anca meraktan
kanunlar pesine takilir anca meraktan lafi cok iyi 1 punch aga. yani senin pesine polisler anca napiyon diye merak ettiginden takilir, yoksa suc islediginden degil, gangsta degilsin diyor. cok fenaaassaaal 1 punch olmus.
sokaklar tehlikeli yeah, barbaros'tan izmir tenekeliye
1001 turlu bela hep basinda bu yolu deneme diye
nakarat baya hype ve sert, sanirsam ucu de soyluyor ama erman'in sesi daha baskin;
aslan gibi, team gran, argo aslan gibi (x3)
akilli olanlar ayakta kalcak
team gran, argo
aslan gibi
1 drill parcaya gore baya baya iyi olmus diyebilirim bence. baya sert 1 parca.
7. erman ve orchi - gran babos
evet geldik albume ismini veren o parcaya, son parcaya. dedigim gibi bunu zaten dinlemistim.
bestede bu sefer yine aksit ugurlu ve ayrica kadir sezgin var. ama boral bu sefer yok.
yani gene drill, beat dril'e gore fena degil.
bunun disinda yine orchi ve erman tarzi 1 parca, iyi. ama waooowww bu ne bee de olmadim. drill tarzinda lirikal 1 is diyebiliriz. nakarat hypelamadi yine.
bunun da en sevdigim kisimlarina bakip albumu genel yorumlayalim,
erman'in verse'unden sevdigim kisimlar,
elinde limonlu cinim biz catida free'yiz relax'ta gran team
team a team a team a team
fark etmez onu da .... atiyim
tum gozler ustumde donunce
atış serbest ışık sonunce
genel yoruma gecelim, albumun iyi taraflarindan baslayalim;
iyi tarafi, drill bazinda cidden bu ulkede yapilmis guzel ve harbici 1 is olmasi. drill bazinda umut vaat etmesi, ve bu isi cidden iyi kotarmis olmalari. beatiyle, klibiyle, sozleriyle, tipleriyle cidden bakinca, hani 5 saniye şu tipe bak:
cuzdanin kaybolur aga. oyle 1 olay. iyi.
kotu yanlarina gelelim,
beklentimi karsilayamadi aga. hani hic feat almamislar, aldiklari alfa zaten kim olm yani, al suraya iyi, saglam 1 adam. samil oymak mesela, falan. hani anladin mi, hadi alfa'yi aldin, baskasini da al.
albumu bari 10 parca yapsaydiniz, sozler 1 sure sonra sıkıyor mesela. hani ayni tekduzelik beni bunaltti. full drill gitmisler o da biraz yavanlik katmis zaten, dinlerken sıkıldım ki zaten cabuk sıkılan 1 insanim.
en sevdigim parca ilki, cash bul'u baya sevdim aga. fur die gran da iyiydi mesela.
yani onun disinda biraz yavan ya bence. daha iyi olabilirmis cunku yetenekli mcler bunlar.
albume genel puanim 10 uzerinden 5 diyelim aga. hadi 5.5 olsun. ama drill olarak degerlendireceksek 7-8'i var. benim verdigim sey genel yavanlik seyi, yoksa sirf drill uzere degerlendirirsen ulke bazinda kiymetli 1 album olmus orasi ayri.
bendenizin kurdugu vakiftir. simdi arkadaslar ben eski bi yazarim, 4600 kusur entry, 137 madalyali entry, 26bin500kusur karmaya sahibim. buna ragmen bircogunuz beni tanimiyor. bu kim lan diyor. sozlukteki en asosyal, en sevilmeyen ve en yalniz yazarim. aksini kimse iddia edemez. bu kadar yazarlik birikimiyle bu kadar yalniz olmamin baska sebebi olamaz cunku.
diyeceksiniz ki ee... bu entry'yi okuyan siz yazarlardan bazilari da benim gibi yoldas tarafindan kaderine terk edilmis, entryleri hic begenilmeyen, bugun sozlugu biraksa kimsenin ipinde olmayacak yazarlar.
ee?
ben benim gibi yalniz yazarlari koruma vakfi kuruyorum. yanisi sayin yazarlar, sadece ama sadece yalniz yazarlar olarak bu vakifta toplanip, birbirimizi takipe alip, artilayip, destek verip arkadas ortami kuracagiz.
ha bu arada bu ortama oyle yoldaslar, bez bebek nanalar, hristiyanismailler, ne biliyim mejalar hejalar heijanlar giremez.
sadece benim gibi bi baltaya sap olamamis yazarlar olarak toplanacagiz.
ilgilenen varsa bu entry'yi artilasin ve dm kutuma damlasin.
madalyam var, sizde yok diye kiskaniyosunuz. cekemiyosunuz beni. cekememeye devamke. ben madalyali tanim girdikce, siz de cekemiceksiniz heni, bu kadar basit. kedi ulasamadidigi mamaya pis dermis. ama hep de o mamayi istermis, ama istemekle olsaydi herkes istesin de alsin o zaman.
yok oyle yagma, benim madalyali tanimlarimi size yedircegimi mi sandiniz. yoook! yedirtmem ulan, gerekirse tayyip gibi ben de size yedirtmem. ama yedirtmem, yok madalyali tanim soyle madalyali tanim boyle. madalyali tanim, bilginin mahsuludur.
bilgi taniminiz nasi bilemem ama bilgi benim hayatim. hayatimi ilim irfana bilime felsefeye dayamam sucsa sucluyum, sucum buysa mutluyum. yargilayin beni, aforoz edin gerekirse, ben buyum, modern cagin galileosuyum ben hep de boyle kalicam.
ben sirf aydin olmiyim diye, sirf sizin gibi cehaletin kor karanliginda boguliyim diye bu israriniz ben sizi biliyom tabi. ama istediginiz olmiycak, ben bilgi haznemi gelistirip dimagimi actikca sizi cehaletin kor lagiminda bogulmaya mahkum edicem.
sonra gelip de aglamayin bu kadar cahil olmayi ben secmedim uhuhu diye. zira naparsaniz yapin ben bildigimden vazcaymiyip bildiklerimi aktarmaya ve savunmaya devam edicem. siz savunmazsiniz banane, ben dogrumu savuniyim yeter bana.
neyse ztn usengecim uzun uzun yazmayi sevmem siz issizler gibi. o yuzden kisa kesicem tamam mi. ama bu sekil madalyalilari asagilamaya calisirsaniz, polat alemdar olup kafa kesicem. sozum meclisten disari. hodrimeydan! yasasin bilim ulaaan, yasasin bilim !!!!! evet.
acikcasi hayatimda hic ceza'nin medcezir albumunu dinlemedim.
evet, ceza bana gore turkce rap'in en iyi 2'ci rapcisi, 4 buyuk ustaddan 2'cisi ama son 10 senedir de bozdu bence.
buna ragmen hic dinlemedim o herkesin ove ove bitiremedigi, turkce rap'in ve ceza'nin en iyi albumu veya bpg'den sonraki genel en iyi album dedigi, cogu kisinin ceza'yi tanimasina vesile olmus bu albumu.
aslinda daha ozel gunlerde dinleyecektim boyle, arkadaslarimin sasirmasini istiyodum nasil dinlemedin diye (ki 1 turkce rap dinleyicisi icin bu albumu dinlememek 1 utanctir) ama bu entry'ye kismetmis.
dinleyip harbi o kadar ovulmesine gerek var mi, cidden iyi mi ona bakicam.
o zaman album incelemesi yapmaya baslayalim.
ilk once album hakkinda kisa bilgilendirmeler yapalim.
medcezir albumu, turkce rap'in en kult albumlerinden birdir. ceza'nin en iyi albumu denir ki ilk studyo albumu olup nerdeyse ceyrek asir once, yani 2002'de cikmistir.
album cdsi o donem 70.000 kusur satmis arkadaslar. dusunun, yuh yani. o donem, cd, rap cdsi bi de, 70bin. yuh.
albumun produceri kim? tabiki, sagopa kajmer arkadaslar. albumun tum beatleri kendisine ait. albumdeki stratchler ise dj funky c'ye ait.
arka vokaller ise rokabeat, yani ceza'nin namidiger eşine, karisina ait.
madem oyle ilk once album kapagini inceleyelim, o meshur kapak;
kapakta ceza altinda fatalrhymer yaziyor. fatalrhymer ceza'nin, diger lakabi. hani olur ya a.k.a. muhabbeti, o yani. ceza a.k.a. fatalrhymer.
kapak 2002'de cikmis 1 rap albumune gore gayet hos duruyor, fena degil, ilgi cekici 1 kapak.
ki bu da diger kapagi;
album 13 parcadan olusuyor. isterseniz dinlemeye baslayalim, ve bakim nasilmis lan bu ove ove bitirilemeyen album.
bu arada medcezir, gel git demekmis. 2 gok cisminin baska 1 gok cismime uyguladigi kutle cekim sonucu her 2 cisimde olusan sekil bozulmalari demekmis.
guzel 1 album ismi yani.
1. ceza - med cezir
evet bu parca direkt albume ismini veren parca zaten.
tabi beat de sago'ya ait. zaten bu albumdeki beatler sagopa kajmer'e ait yani.
ya bu sarki zaten baya patlamisti dimi, kanadimi kirdilar ucamadim anne sarkisi.
ya 3 verse, sozler cok iyi, cok anlamli, ama klasik ceza ogeleri de var, baris olsun falan. annesinden bahsetmesi duygulandirici, baya icini dokmus gibi, vokali de samimi. sagopa beati baya iyi yapmis zaten. mukemmel 1 parca bence. gayet iyi 1 acilis.
parcadan en sevdigim kisimlar;
kelebegin omrune bedel 1 gelecegin getirecek hediyesi nedir ki bilemedim, vay haline elekte elinenin.
emeklerim dostluktan yana ama olmuyor, anneme sordum "nicin boyle?" ama baktim o da agliyor.
cok iyi soz cidden. 1 de nakarat zaten patlamisti baya,
kanadimi kirdilar ucamadim anne savasa soktular kosturdum,
kalbini acamayan herkesin aklina egriyi dogruyu ben soktum
sonbaharda dokulen yapraktim ilkbaharda geri geldim ben
aileme dostuma selamlar olsun gokkusagindaki 1 rengim ben.
turkce rap'in en iyi nakaratlarindan biri bence. cok sey sigdirmis 1 dortluge.
baya iyi basladi acilis.
2. ceza - tek bir ihtimal var
oglum bu nasil 1 parca. ne diyosun oha. oglum bu albume simdiden kanim cok kaynadi lan. efsane.
abi bak ilk verse zaten cok iyi de ikinci verse'teki o normal soyluyormus gibi soyleyerek nasil o kadar hizli soyleyebilirsin lan cok eminem vibe'i verdi.
ayrica ceza zaten pokerface, gulmeyen 1 adam, vokali de donuktur ama burdaki vokali cok samimi lan. asiri iyi ve cok sey anlatiyor abi.
ama hep baristan bahsetmesi de sıkıcı olsa da baya iyi.
1 de bu parcada da ceza'nin o easter egg, komplo teorisi merakini goruyoruz.
bakin ne diyor,
bazi bilim adami ve profesorler carelerini bulamadiklari fakat urettikleri mikroba viruslere panzehir icat edemediler
bak adamda var ya bu teorisyenlik. soguk mevsim'de ne diyordu,
sizin fark edemediginiz gizli isaretler kafirlerin
polyanna zannettigin cizgi filmde bile anlam derin
ki soguk mevsim de kult parcalardandir, buyrun,
neyse, parcada en sevdigim kisimlar;
enseste yatkin adamlari kursuna dizmek normaldir ama boylesine ter dokene saldirani pitbullara isirtmak gerekli bence
cok iyi laf lan :d
hadi gecelim simdi ama cok tuhaf ve iyi 1 parcaydi, beati de harikaydi bu arada. devam;
3. ceza - sokak sanati
yalniz parcalar cok uzun ha. gerci donemine gore normal sayilir. simdilerde kisaldi sadece, yani yeni parcalar.
evet oncelikle nakarat;
sokak 1 armoni, ayni seremoni
dinle sen dunyayi sanki yirtik ayakkabi
geceler cok kati, kalmadi hic tadi
gece gunduz mucadele iste sokak sanati
arkada o o o oo diyen herhalde karisi roka.
abi ya nakarat cok iyi, verselerde sunu fark ettim ceza cidden eskiden icten soyluyomus, suan o ictenlik kalmadi. cidden cok icten soyluyor ve lan bu adam ne boyle diyorsunuz. hele o donelmi dusunemiyorum ki o donemin cok cok ustunde 1 album bu.
suan adamda bu vokal, bu okuyus maalesef yok yani.
bu yaslanmasiyla alakasiz cunku killa, fuat, sago falan da yaslandi ona bakarsan.
4. ceza ft. dr. fuchs - meclis-i ala
ceza parca sahibi. tilki featuringde, sagopa beatte, guzel. bilin bakalim ne eksik? fuat.*
beat yine cok iyi, nakaratta giren melodi. sonda ne diyor,
nefret; dr. fuchs, ceza, fatalrhymer
kuvvetmira, silahsız kuvvet, dj mic check
sahtiyan, sagopa kajmer
aga be... fuchs zaten 2 dortluk soylemis, cok kisa ama siritmamis.
nakarat cok anlamli, iyi. bence diger 3 parcanin altinda ama kotu mu, degil. dinlenir.
ya bunu gecen saygi1 konserinde sehinsah soylemisti, kemanciyla. beat fennnaa efkarli ve cok cok daha guzeldi be orda. cidden cok iyiydi beat yaaa nasil calmissa kemanci fennaaaa iyiydi o keman.
onu da birakiyim suraya;
ama sehinsah yerine no.1 soylese daha iyi olurdu tabi.
5. ceza - buz daglari
burda vokali yine daha donuk olsa da baya iyi parca, beat de hakeza. nakarati cok begendim.
nakarat soyle;
faydalan yalan dolanla kandiransan
buz daglarinda mahsur kaldi insan
sen yalan, son anda kurtulursun aslan
yurek de korelir eger kalpazan misali dostsan
nakarattaki okuyus tarzi cok iyi, in-san, al-san diye heceleyerek soylemesi baya iyi olmus, bence meclis-i ala'dan daha iyi 1 parca olmus.
saygi1'de bunu server uraz cooooook iyi soylemisti, nakarati da oyle, beati de cok daha iyiydi orkestra vardi ve cok iyi calmislardi abi. buyrun;
6. ceza - anladin mi derdimi bu...!
tek kelimeyle: mukemmel. beat, beatteki sample, o melodi cok iyi, sagopa nasil 1 produktor, beatmaker oldugunu cok iyi gostermis bu albumde.
ceza'nin nakarati, sozleri, aga yani paramparca etmis desek yeridir.
i....'lerin hakim oldugu 2 magazinde goze batan rap mi?
3 kurus maasla milyonlara kafa tutar insanim
sokak cocuklarini yeri gelir taşlar insanim
yalan, bos haber pesinde kosmus insanim
kula kulluk etmis, kimlere el acmis insanim
sondaki isyan muazzam;
rap kulturumuz degil tamam, o zaman pop kimin? rock kimin? arabesk kimin? cevap verin.
parcada rhyme sovlar da var sansar misali. ikinci vorsteki kafiyeler de sehinsah'i andirmis biraz.
albumu yariladik nerdeyse ama hic kotu 1 parcaya denk gelmedim daha. beklentimin ustunde cikti album.
7. ceza - savas cocuklari
savasi durdurup barisa cagiran 1 parca. beat iyi.
ama sıktı ya, ceza tamam abi de, savas savas, baris baris. yeter lan. tamam parca cok sey anlatiyor da abi adam hep baristan bahsediyor, ceza bu konuda zaten cok elestirilen 1 mc. yeter lan yeter!! ama parca iyi mi? iyi. sozler de baya iyi.
parcadan en sevdigim bazi kisimlar,
kimi dogdu bagdat ortasinda, kimi babylon'da
kiminin saci afro kimi de hollywood'lu
orada mutlu ama şans ters gitti kimine
dogdu gozunu savasa acti
yasıtlarından farkı yanlıs zamanda
yanlıs yerde buldu kendini
ailesini ölümcül ideoloji kurbanlarını bekler
tufekler oyuncak, mermiler misket mi?
acı körükler, yıkılan evler, kara bulutlar
yiten umutlar, ölü vucutlar, masum eller
8. ceza - kalbim, rapim, nefretim, cezam!!
yalniz parca ismi de baya iyi ha.
beat tabi iyi gene, stratch var ki funky'den herhalde, iyi, stratch kisminda giren sample, melodi guzel.
verse basinda ceza cok iyi giriyor, cok iyi giris yapiyor parcaya. girdigindeki flow, ayrica girdiginde sesi kalin, degisikti ama cok guzeldi tabi.
hakeza giris kismindaki dortluk de cok guzeldi,
gorunmez dusman oldurmekten ben biktim,
işim rap, liriklerimle mermi sıktım, tıktım,
adim ceza, cok k... saltanatlar yiktim,
sosyal problemlere karsi ben hep dişimi sıktım.
ilk vorsun bitimindeki satir da cok iyi;
kalbim, ralim, nefretim, ceza'm şah ve mat!
saglam parca. yalniz sesindeki o toyluk, genclik cok belli ceza'nin. sesi pek degismemis de vokali degismis daha dogrusu. ki bu da normal zaten her mcde gozlemlenen 1 seydir.
9. ceza ft. dj funky c - komedyenler iş başında
bu sefer albumun stratchlerini yapan funky de parcada ceza'ya eşlik ediyor. hic funky dinlemedim acikcasi.
olm funky'nin verse neden ingilizceydi lan, adam turk. neyse iyiydi.
abi dinlerken oha dedim. oha. bak adi ustunde funky, eglence rapi. beat buna gore ki cok iyi, arada giren ha ha ha sesi cok iyi ama cok da urkutucuydu acikcasi.
ceza 1 ara muthis 1 flow yapti. aga ceza oyle 1 vokalle giriyoki, abi hem guldum hem bak muhhteseem 1 vokalle giriyor gidin bakin ya muhtesem cidden.
anlatilmaz aga, dinlemek lazim. harika 1 tarz denemisler ve cok, olmus 1 parca yani.
baya iyi 1 funky denemesi olmus. keske ceza bu turden daha cok yapsaymis dedirtti sesi de muhtesem uymus, olmus.
vaat edilen her şey çok komik lan! (ha ha ha)
şu protest elestiriye bakar misin. muthis abi, muthis. muthis 1 punch.
hakeza sago arabesk melanko 1 mc olmasina ragmen beati de cok iyi kotarmis.
10. ceza - ceza sahasi
beat iyi gene, sozler yani 2'ci vorste yavan kafiyeler varsa da iyi, parca dahil albumde 1 cok protest gonderme var. mesela bu parcadan;
politikacilari sevmem hile sevmedigim gibi.
ha bu arada bu parcada ilk vorsteki vokali falan cok iyiydi gene.
ayrica basta 1 mini mic diye flow yapiyor ki o da baya iyiydi.
ha bu arada nakaratta 1 sey dikkkatimi cekti. nakaratta soyle diyor;
önünü görmeden mi geldin acaba karşıma lan?
anana, babana, bacına, kanına, her kulakta ben lan
"c" ve "e" ve "z" ve "a", mikrofonu ve donunu indir
bayanlar ve baylar, hoş geldiniz sahama
c ve e ve z ve a diyor.
sansar salvo'ya 2014'de 1 tv programinda turkce rap'in kadikoy ve uskudar agirlikli olmasinin sebebi sorulunca c ve e ve z ve a demisti, orda da bu parcaya gonderme yapmis herhalde. yani ceza'ya yapmis da, bu parca uzerinden herhalde. baya guzel 1 respectmis suan anladim ben de.
11. ceza ft.sirhot - kalbim reosta
sirhot da zamaninin turkce rap underground'inin meshur isimlerindnedi. sansar salvo, pit10 gibi 1 cok isim tarafindan disslenmistir. reosta ise elektrik akiminin gucunu azaltip cogaltmaya yarayan 1 aygitmis. ceza eskiden elektrikci, yani elektrik teknisyeniydi ve yillarca boyle calismis.
olm sirhot da ingilizce soylemis. neden lan!! neden!! ama iyi soylemis, vokal, flow, sesi oturmus beate. hakeza beat de uyumlu olmus parcayla.
ceza gene protest elestiriler yapmis, fena degil sozleri ama bazen sacmalamis gibi.
parcadaki bazi guzel sozleri;
devletin malı deniz, yemeyen keriz düşüncesiyle doldu keseler
haram lokmalar geldi geçti boğazlardan
halkın hakkını yiyen, aldığı maaşın hakkını veremeyen, peh!
nakarat da iyiymis;
bak bana usta, kalbim reosta
kanlı bir pasta, kimin bu acaba?
boynunda tasma, bana surat asma
bak bana usta, kalbim reosta
guzel parca.
12. ceza - dejavu
sozler, abi, parcalamis. sagopa da beati. duygusal, melanko havasi yine sagopa'nin isi tabi. sample harika, beatin vuruslari, eski oldugu belli dimi. seyle mi yapmis acaba ya programin adini unuttum. fl degil belli ki.
neyse yani baya iyi, albumdeki en kisa parca buydu yani 13'cuyu dinlemedik gerci daha da.
gene baris, savas ogeleri falan var tabi. kendisi de bu parcada diyor ya,
esas kavram insanizm.
harbi oyle.*
neyse baya iyi 1 parca, en sevdigim kisimlar;
seçkin insanların kurduğu galakside bir kara delik ben
gördüğüm her şey silik bir fenomen
hızla gelişen nesle sahip olamayan her ebeveyn, süper emici bir zihniyetle kalıcı lekeler bırakır en sonunda
ne kadar cok sey anlatiyor bu dortlukle anlayana.
ayrica;
en iyi olmanın bir tadı var ancak sınırı yok
o yuzden insan doyumsuz zaten. her konuda en iyiyi ister.
ayrica bana da respect atmis,*
boşa kürek çeken kâğıt geminin kaptanlarına çare yok
gemiyi terk eden fare rolüne bürünen kahraman çok
boş ver, sen kahramandan kork
ölümü gökte görmeliyim, gökten değil
bak şu da cok dogru;
kötü bi' günümü tekrardan yaşamak istemezken daha da kötüsü gelebilir
gündüzüm, gecem eşit gibi ve her gün ekinoks
ve her şey büyülü
her zamanki his'se deja vü...
13. ceza - acik arttirma
simdi de son parcayi dinleyip yorumlayalim ardindan genel analize gecicez insallah, hakeza bu parca da kisaymis ama digeri 4 saniye farkla daha kisaydi;
beat yine cok guzel, ceza'nin flowlari, nakaratin basi falan ozellikle beate ve ritme cok oturmus diyebilirim. iyi parca. fakat nakarat butunuyle iyi degil, sadece evveli iyi.
nakarat kismi;
yer kaplayan, her biri yılan, bende kalmasın, aklım tamam
açık artırmayı ben başlattım. satıyorum, satıyorum, sattım!
yok mu arttıran, ya da sattıran? pişman eden, be, düşünceyi atın!
açık artırmayı ben başlattım. satıyorum, satıyorum, sattım!
mesela satiyorum satiyorum saaaattim kismi iyi olmamis bence. ayrica genel albumde herhalde donemin etkisiyle biraz yavan kafiyeler de var.
parcadan sevdigim bazi kisimlar;
sarayda kalmış aklınız sizin belli
bağlayalım kötü elleri, dağlayalım yan bakan gözleri
sallayalım anti realist beyinleri
gençler izlesin şimdi beni!
evet simdi genel bakisa gecelim.
albumun iyi taraflari:
acikcasi ceza her ne kadar bana gore cok iyi 1 mc ise de, bu album beklentimin dahi cok ustunde ve donemine gore muaaaazzam 1 album, hazine gibi adeta. gunumuze bakinca bile muazzam 1 album ki zaten kult albumlerdendir turkce rapin.
bekletimi baya karsiladi, ceza'nin neden ceza oldugunu simdi 1 kez daha anladim.
sagopa'nin ne kadar iyi 1 produktor, beatmaker oldugunu da simdi cok daha iyi anladim. adam muazzam beatler yapmis.
ikisi de show yapmislar bence.
hakeza albumde en sevdigim parca herhalde med cezir, tek 1 ihtimal var ve sokak sanatiydi ayrica anladin mi derdimi bu'ydu. yani ilk 3 ve 6'ci parca. en cok hosuma gideni med cezir'di, ki dejavu de hosuma gitti acikcasi yani 12'ci parca.
zaten cok ovdum ki cidden bence de turkce rap'in en iyi albumlerinden biri, en iyi diyemem ama en iyilerinden.
simdi de kotu yanlarina gecelim madem;
bu kadar muazzam 1 albumde 1 tane bile klip olmamasi kotu 1 yan mesela. 1 tane bile klip yapmamis, ki bence en azindan 2 klip olmaliydi, mesela sokak sanati ve med cezir icin. veya anladin mi derdimi bu, icin.
bu albumu klipsizlik harcamis, zaten meshur 1 album de, klibi olsa cok daha meshur olabilirdi bence.
bunun disinda ceza'nin cok elestirildigi 1 konu da zaten surekli savasi durdurun, baris yapin temali sozleri.
burda da aynisi gecerli ve bu acikcasi sıkıyor 1 sure sonra. cidden iflahim kurudu adam surekli baristan bahsediyor ve bu da baya kotu. yani albumde bariz 1 konu kitligi var ki o da albumu harcayan ayri 1 konu. sıkıldım yani dinlerken, sozleri takip ederken.
tamam iyi ornek olmak iyidir de 13 parcanin 13'unde de baris baris demezsin be adam hayir sen sagopa'yla 20 senedir küssün, neyin barisi bu.*
sen israilci fanta'nin yillardir reklam yuzu gibi 1 seysin yapma gozunu seviyim yani. nedir bu baris baris baris vurgusu.
diger 1 olay zaten featler cok yavan. 2 tane turk mc ingilizce verse girmis, fuchs zaten garibim 2 dortluk soylemis gitmis.
boyle 1 albume nasil adam gibi feat koymazsin aga sen. bari sago'yu alsaydin.
kafiye yavanligi var da 2002 sonucta, sineye cekilebilir.
sonuc itibariyle bunlar eksi ama genel albume puanim, 10 uzerinden 8.5.
bence de turkce rap'in en iyi albumlerinden biri ama harcanmis acikcasi biraz.
2022 ocak ayinda uludag sozlukte bu bolgeyle ilgili kiytirik bi hikaye yazip entry girmistim. o hikayeyi buraya da birakiyorum buyrunuz,
"zamanında kralı olduğum bölge. tabi gülüyorsunuzdur şimdi. şeyimin kralı falan.
yıl 2018. o dönem yaşım 32. bir restorantta çalışıyorum. yemek yapıyorum orda. müdürümüzün yakın bir arkadaşı var, orda çalışmıyor ama arada bir geliyordu böyle mutfağa girip bakıyordu inceliyordu bizi. bir gün detaya girmeyeyim, bir küstahça harekette bulununca, ben kendine kodum sümsüğü. bu böyle pert. tabii işten atıldım.
psikolojim iyice bozulmuştu. 3 odalı evimde tek yaşıyordum. istanbulda. o gece uyudum. ve uyuduğumda koyu kırmızımsı, hafif karanlık bir yerde olduğumu farkettim. birisi türkçe merhaba dedi. uykudayım değil mi dedim. hani bazen olur ya çünkü, uykuda olduğunuzu anlarsınız. öyle bir andı işte. o kişi zekisin dedi. görmüyorum tabi kim olduğunu falan. sen kimsin dedim. beyninim dedi. lan bi git beynim kafamda dedim. ee.. doğru, ama beyninim işte rüyadasın sorgulama dedi. şuan nerdeyim dedim. gözündesin dedi. gözüm kafamda ama dedim. lan sorgulama dedi. eyvallah dedim. gözümün neresi burası ya karanlık burası dedim. burası kornea dokusu dedi. ee? ne işe yarıyor dedim. gözü dış etkenlerden koruyor dedi. daha arkada ne var peki dedim. damarlar dedi. ne işe yarıyorlar dedim. göz damarı işte anlatsam sanki bilicen dedi. başka ne var dedim. optik sinir yani görme siniri dedi. o ne dedim. retinadan beyne yani bana görme bilgisini taşıyor dedi. retina ne dedim. göz doku tabakası dedi. vay be göz de ne karmaşık yapıymış dedim. ee? ne istiyon hacı dedim. ve beyin konuşmaya başlamadan sözünü kestim, "dur bidakka, rüyada değil miyim? rüya bilinçaltının yansıması değil mi? ben retina, kornea, optik sinir falan nedir bilmem ki. bu nası bilinçaltı lan?" beynim: "oglum seni buraya zaman yolculugu yapman için getirdim". ben: "nası yani?" beynim: "kardeşim, bilmem kaç yıl öncesine dönüp orda takılcaksın işte".
ben o an klasik olarak "neden ben?" diye sordum. beynim de çünkü ben senin beyninim dedi. şimdi bunları elaleme anlatcam inanmicaklar dimi dedim. kardeşim sokak agzıyla konuştugumuz için kimse inanmaz, sen ciddi bi şekilde yazarsan hepsi inanır elalem böyle çünkü dedi. sen nerden biliyon lan elalemi dedim. lan seni kontrol eden benim dedi. aynen dedim. neyse hadi iyi yolculuklar dedi ve..
beyaz ışık gördüm tabi klasik. cızz diye sesler. bi yerde uyandım. yer böyle gri taşlardan büyük-büyük. yere yığılmıştım. 2 adam geldi. böyle yün-ketenden elbiseler giymiş, sağ omuzları açık. beni bir eve götürdüler. ev de böyle kumumsu taştan yapılmış, 4 pencereli. pencere dediğim büyük delikler perde falan yok. bir de ev şöyle, 2 oda var odalar birbirinden ayrılmış ve 2 ayrı ev gibi. yani 2 ayrı evin birleştirilmiş hali gibi. ilk evin üzerinde bir kat daha vardı, orda da 2 pencereli falan işte. ilk kat bomboştu, adamlar beni taşıyorlar. türkçe konuşuyorlardı bu arada. ikinci katta birkaç şey var. beni yatağa yatırdılar. tam "tedavi" etmek için sözleştiler ki, ben kalkıp iyiyim falan dedim. öndeki adam beni buraya getiren 2 adamın dışarı çıkmasını söyledi. "merhaba" dedi adam gülümseyerek. "merhaba" dedim. şunları giy üstün başın çok kötü dedi. aynadan kendime baktım, kaslı, uzun ve dağınık saçlı, gür ve dağınık sakallıydım. bişey giymemiştim. altımda uzun ketenden beyaz etek vardı. adamın verdiği giysiyi giydim. yün beyaz sağ omzu açık bir giysi işte. saçımı sakalımı elimle düzelttim yatakta oturduk. "sen kimsin?" dedim. adam, "ben buraların, ur-un(bu şekilde ur şehrinde olduğumuzu anladım bu arada) en iyi doktoruyum. adım şatar. tanrı şamaş ve tanrı iştarın isimlerinin birleşiminden oluşmuş bir isim." dedi. ve "peki sen kimsin?" dedi. lan ben sümerce isim bilmiyordum ki! ne desem acaba diye düşünürken beynimden ses geldi, "aga" dedi. ben de "aga deme lan bana pezevenk senin yüzünden düştüğüm hale bak rüyada mıyım spartaküs olma hayali kuran 20lerinde psikopat bir genç miyim belli değil" dedim. beynim, "lan oglum bi dur, biraz da bekletsen adamı, seni şey edecek gibi bi hali var güldügüne bakma. adım ahmet desen adam işkillenecek. gavur mu diye düşünecek. sümer tanrılarına tapmazsan ne olur bilmiyorum da belanı şey edebilirler belki de. sen şey de, tanrıça nintu ve tanrı nunamnirin isimlerinin karışımı ninamnir de." ben de şatar-a, "adım ninamnir. tanrıça nintu ve tanrı nunamnirin isimlerinin karışımı." dedim. "vay, daha önce hiç duymadım ama çok güzel bir isim" dedi. "şey, kaç yılındayız?" dedim. "yılı bilmiyor musun gerçekten de?" dedi. adam yılı bilmediğime inanmıştı çünkü evsize benziyordum yerde yığılmış halimle. "ben evsizim, cahil bir adamın tekiyim." dedim. "yıl 2826" dedi. yani milattan önce 2826-daydım. "bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi. "evim yok, sen bana ayarlayamaz mısın?" dedim. bu arada arkadaşlar, ur şehri, dışarısı yeşillikler, içerisi kum ve ağaçlarla kaplı, etrafı sanki kumdan yapılmış küçük ve basit evlerle dolu olan, küçük bir şehirdi. dağları yeşilliklerle kaplıydı. burdan bulutlar çok huzur verici bir şekilde gözüküyordu. adam şöyle dedi, "ur basit bir şehirdir, fakirdir. sana burda yardım edemem." o an beynimden bir ses geldi: "evet ur şuan basit bir şehir. fakat m.ö. 2000lerde burda ziggurat inşa edilecek ve burası şehir devletine dönüşecek." "eyvallah bu bilgi için" diye düşündüm ben de. beynimle düşünerek irtibat kuruyordum bu arada. şatar şöyle dedi, "fakat, ninamnir, uruk şehir devletine git. orda gılgamış var. o kahraman ve çok cesur bir kraldır. onun devletinde sana yardım edilir." "gılgamış mı?!" diye şaşırarak yüksek sesle sordum ben de. şatar, "evet, neden şaşırdın?" dedi. "lan, gılgamış gerçek miydi?" diye düşündüm ben de. beynimden o an ses geldi, "kanka, gılgamış aslında gerçekten yaşamış bir kraldır. ölümünden sonra tanrısallaştırılmış ve m.ö. 1800-de de meşhur gılgamış destanı yazılmıştır." bunun üzerine şatar-a "hiç namını çok duydum da." dedim. şatar güldü. "dagrim!" diye seslendi. o an içeriye benden daha kaslı, uzun boylu, sinirli bakışlı, gür sakallı, uzun saçlı, yün beyaz sağ omzu açık bir giysi giymiş bir adam geldi. şatar, "dagrim bu ninamnir, ninamnir bu da dagrim" dedi. ben "merhaba" dedim. dagrim cevap vermedi. şatar, "bizim dagrim işte, o böyledir" deyip güldü. beynim kodum mu oturtur demenin kibarcası deyip güldü. ben de "lan ne diyon dalyarak bu adam büyük olabilir ama beni dövemez" dedim. beynim yiyosa yüzüne söyle lan dedi. kes lan kes dedim. şatar bize giysiler verdi. dagrim altın sarısı miğfer giydi. ben de siyah desenli altın sarısı miğfer giydim. dagrim kolsuz koyu yeşilimsi bi zırh da giydi. ve altın sarısı siyah desenli bi bıçak aldı. ben de altın sarısı bi bıçak aldım. ayrıca şatar bize 2 at verdi. ve dagrime, "dagrim, ninamniri koru. onu uruka ulaştır." dedi. dagrim bişey demedi yine sustu. ben de, "e bu cevap vermiyo" dedim. şatar, "dagrim işte, o böyledir dedim ya" deyip güldü. "tamam da usta adam cevap vermiyo ben buna nası güvencem" dedim. "o böylee hadi hadi" dedi şatar. "neyse biz kaç saate varırız şatar?" dedim. şatar, "1 günden biraz uzun bir sürede" dedi. tam adama ana bacı sövüp adam gibi bi sayı söyle dicektim ki nerdeyse 5000 yıl öncesinde olduğumu hatırlayıp sustum.
neyse yola çıktık. yanımızda yemek yoktu ama su almıştık. gerçi dagrimin bi de domatesi vardı. adam yol boyunca susmuştu. 7-ci saate gelmişiz. gergin-gergin ilerliyoruz. gerçi o gergin, o gergin olduğu için ben gerginim falan. adam en sonunda atından indi, bıçağını alıp domatesi ikiye böldü. diğer dilimi bana verdi. ben de, "adam bölürüz diye yanımıza bıçak aldık domates böldük" dedim. dagrim güldü. "ohh bee" dedim. sonra ata bindik. atım delirdi attan düştüm. tabi ilk kez kullanıyorum. dagrim kahkaha attı. "lan erkeğim diye takılıyordun hanım evladına döndün" dedim. o an sinirli bakış atınca sustum. neyse ilerliyoruz. dagrime, "dagrim, sen neden susuyosun?" diye sordum. dagrim, "sessizliğim, düşmanıma korku verir." dedi. "vay be, sen de tarihe geçmek için elinden geleni yapıyorsun. öyle olsun reis" dedim. 15 saattir gidiyoruz. şehir dışına çıkmışız etraf yeşillik yeşillikle kaplı dağlar falan. bunun haricinde bişey yok. akşam olmuş. dagrim uyuyalım mı dedim. hayır dedi. neden dedim. "sabrım, düşmanıma korku verir." dedi. neyse 20 saate gelince uyuduk. sonra kalktık. yola devam. 1 günü geçmişiz. uruku görüyoruz artık. 15 dakka gibi yol kalmış. urukta yeşillikler de var ama daha çok kum, çöl var. bildiğin çöldeydik. dağlarda bile yeşillik yoktu. kum, toprak bildiğin. ayrıca belki de urdan bile küçüktü burası. ağaç falan vardı da yani çöl abi işte. palma ağacına benzer ağaçlar da vardı. palma ağacı mı bilmiyorum da ona benzer olan ağaçlar da vardı. o an 15 dakkalık yol kala haydutlar geldi. 1 kadın 3 erkek. "dagrim takip ediliyoruz daha hızlı!" dedim. dagrim, "savaşmak, düşmanıma yenilgiyi tattıracaktır." ben "ben gidiyorum sen bana yetişirsin" dedim. "ben seni korumakla görevli bir arkadaşınım sadece. yolun açık olsun!" dedi. ben o an duygulandım bekle lan geliyorum diye savaşa daldım. şaka şaka biraz uzağa çekilip atımdan inip izliyordum. kadın arkasında 3 erkek. ellerinde ucu altın sarısı sapı tahtadan olan baltaları vardı. o an lan bunlar neden böyleler diye düşündüm. beynimden bir ses geldi, "sümerler, keten veya yünden yapılmış giysiler giyerlerdi." sen sanki çok biliyosun diye düşündüm. "oglum ne var yani sayemde tarih öğreniyosun" dedi. neyse eyvallah dedim. kadın dagrime geldi, "neyin varsa ver" dedi. dagrim, "önce selam sonra kelam" dedi. ben de, "hani cesaretin düşmanına korku verirdi lan" dedim. dagrim sözüne şöyle devam etti, "yanımda sadece su var. zaten şehre nerdeyse vardık bile. alın sizin olsun." kadın bir şeyin yoksa canın da yok demektir dedi. ne alaka lan kevaşe dedim ben de. kadın beni görüp "yakalayın!" dedi. dagrim bir darbeyle kadının boğazını kesti. kadının boğazı yırtıldı, içinden kan fışkırırken kadın garip garip sesler çıkarıyor, sanki inliyordu. çölün bir kısmı kan gölüne döndü adeta. "sende de ne boğaz varmış be abla" diye mırıldandım. 2 kişi üzerime saldırdı. dagrim diğerinin de boğazını kesti. "lan yardıma gelsene!" dedim. dagrim geldi, biriyle kapışırken diğeri bana saldırdı. "lan beyin! taktik ver!" diye düşündüm. "önce bi ayağa kalk lan" dedi beynim. kalktım. "aha sağdan vurcak kafanı çek" dedi adam sağdan vurdu ben sola doğru kafamı çektim. "soldan bıçağı sapla" dedi. soldan bıçağı sapladım. "gerisi senlik" dedi. "ne benlik lan ne benlik" dedim. "lan işte adamın kelleyi kopar" dedi. adamın kafasını kestim. dagrim de diğerini halletti. "vay, iyisin" dedi. "öyleyizdir icabında" dedim. ata binip şehre gittik.
"burda nasıl ev bulacağım?" dedim. "ziggurata gidelim" dedi. ben "lan beyin ziggurat neresi" diye düşündüm. "ziggurat bi nevi tapınak gibi bişey. en son tapınak senin şuan bulunduğun tarihten 2300 yıl sonra yapıldı. yani m.ö. 500-lerde. insanlar zigguratta ibadet ederler. ayrıca ilginç bir şekilde burda tanrıların yaşadığına inanılır. rahipler ziggurat odalarında gezerler ve tanrıların istekleri onların sayesinde karşılanır. bir nevi dolandırıcı herifler." ben de "lan rahipler de tanrılara inanıyolardı işte inanç bu suçları yok adamların" diye düşündüm. beynim de, "gerizekalı, rahipler tanrılarla yüz yüze konuşabildiklerini iddia ediyorlardı. bu sebepten halkın en güçlü tabakalarından birini oluşturuyorlardı. herifler düpedüz yalancı yani. senin bildiğin günümüzdeki hacı-hocalar gibi değiller. ben tanrıyı hatta tanrıları gördüm diyen adamlar. topu palavracı yani."
bunun üzerine dagrime, "zigguratta napıcaz?" dedim. "hem ibadet ederiz, hem de rahiplerden yardım isteriz. onlar iyi yürekli insanlar. tanrılarla konuşurlar ve senin için yardım isterler." ben de bi umut diye kabul ettim. beni ziggurata getirdi. burası kahverengi taşlardan yapılmış büyük bir yerin üzerindeydi. beyaz büyük bir tapınaktı. solunda 2 giriş önünde 1 büyük girişi bulunuyordu. önünde arkasında insanlar vardı ve buraya geliyorlardı. "vay be" diye düşündüm. beynim, "burası uruk şehrinin meşhur "beyaz tapınak"ı. burası sanırsam m.ö. 3500-lerde yani senin bulunduğun tarihten bile önce inşa edildi." "eskiye göre çok güzel bir yapı" diye düşündüm. beynim, "burası şuan hala urukta duruyor. fakat gördüğün kadar güzel değil. artık ıssız bir mağaraya benziyor. eskiden hiçbir şey kalmamış durumda." vay be diye hafif bi duygulandım.
sonra dagrim, "gel ibadet edelim" dedi. dagrim namazdaki kıyam gibi iki elini göğsü üzerinde birleştirip yavaşça dua etmeye başladı. ben de aynısını tekrarladım ama tövbe tövbe diye dua etmedim. elin putuna ne dua edecem. sonra rahibin yanına gittik. "merhaba" dedi dagrim. rahip, "merhaba sizlere değerli dindaşlar, sizi peter enkinin selamlamasıyla selamlarım. ben harran." o an harran mı lan bu adam türk mü diye düşündüm. gerizekalı dedi beynim, harran antik bir yerdir ve sümerler de bu bölgede büyük bir şehir kurmuşlar ve çocuklarına da harran adını vermişlerdir, harran yol anlamına gelir ve bu isim sümerler arasında popüler olarak kullanılmaktaydı dedi. ben yine de "pardon siz nerelisiniz?" diye sordum adam şaşırıp güldü ve "bizzat uruktanım" dedi. dagrim, "ben dagrim, yanımdaki ninamnir. ben urdanım. yanımdaki.." dagrim kulağıma "sen nerdensin?" diye fısıldadı. şöyle düşündüm, "şimdiiii, sevgili beynim, sıçtığın boku bi sıva." beynim, "de bişeyler işte, mesela, lagaştanım de" dedi. lavaştanım dedim. ne? dedi. beynim "gerizekalı lavaş değil lagaş. burası sümerlerin en eski şehirlerindendir. hatta bir dönem sümerlerin en önemli şehri bile olmuştur." dedi. ben de "lagaştanım işte." dedim. dagrim de, "ve arkadaşım ninamnir de lagaştan" dedi. harran, "lagaş ha? çok güzel. bu arada ninamnir ismini ilk kez duydum". "sen neyi sorguluyosun ikidir reis?" dedim. harran "bu nası konuşma biçimi?" dedi. dagrim, "siz arkadaşımın kusuruna bakmayım efendim. koruyucu tanrı affetsin onu. efendim, arkadaşım ninamniri buraya urun büyük doktoru şatar gönderdi. kendisi evsiz biri. bir rahibin tanrıların izniyle ona yardım edebileceğini söyledi." dedi. harran "sıçtık" der gibi baktı ama gene de gülümsedi. "ben bir tanrılara danışayım" dedi. dagrim, "tamam efendim" dedi. ben de "selamımızı söyleyin" deyip çaktırmadan güldüm. harran geldi, "maalesef, tanrılar size yardımcı olamayacak. burası bir tapınak. yardım evi değil." dedi. ben de, "kardeşim, madem yardım evi değil neden dua ediyorum ben?" dedim. harran "isyancı olmayın" dedi. bıçağımı çektim, "tanrıların yardımcı olamadı ama, belki sen yardımcı olmak istersin." dedim. beynim, "napıyosun aptal. bu adam rahip. sümerlerin en güçlü tabakalarından birine mensup. adam bugünkü hacı hocalar gibi değil ki." dedi. ben de "sıçtığımın göstergesidir" dedim. harran "tanrılar aşkına!" diye bağırdı. o an oraya altın sarısı miğferli, altın sarısı uçlu mızraklı adamlar geldiler. 5 kişi. etrafımı sardılar. dagrime, "lan bişey yap" dedim. dagrim, "ben tanrılara karşı gelemem." dedi. "hadi canım, he he, adamlardan korkuyorum demiyosun da" dedim. dagrim, "ben korkmam" dedi. "o zaman göster korkmadığını!" dedim. "takip et!" dedi. hemen kaçtık. insanların arasından sıyrılıyorduk. o an 5 kişi daha onlara katıldı. 10 kişi asker. atlarımızla şehrin dışına doğru kaçıp ağaçlar arasında saklandık. "lan burda bulamayacaklar mı bizi" dedim. "uruktan kaçtığımız yok. adamların burda işlerini bitireceğiz. sonra uruka gireceğiz" dedi. "kardeşim, bizi yaşatmazlar" dedim. "bak, tanrılara karşı geldik. o zaman ölelim. yer altına girelim. tanrıları sevindirelim. sonra tanrıları sevindirdiğimiz için belki bizi ödüllendirirler." dedi. "vay be seni de tarih yazmadı ya be dagrim. gitti gılgamışı yazdı.." dedim. "anlamadım" dedi. "neyse boşver" dedim. adamlar geldiler. 10-u da mızraklıydı. 4-ü dagrime 5-i bana saldırdı. dagrim kahramancasına savaşıyordu. ikisinin boğazını kesti. bense beynimin yönlendirmeleriyle savaşıyordum. üçünü kestim. diğer bir tanesi bacağımdan yaraladı fakat dagrim arkadan gelip onu kesti. orda 6 kişinin kellesini uçurdu. ben de 3 kişinin kellesini uçurdum. fakat miğferi hasar gördüğü için askerlerden birinin miğferini aldı. ayrıca askerlerden birinin zırhını aldı. çünkü kendi zırhı da hasar görmüştü. diğer bir kişiyi öldürmedi. bacağımdaki kanayan yaraya kum bastırıp üzerine de etrafındaki az sayılı yeşilliklerden bitkileri yapıştırdı yarayı sarma niyetine. kan kaybım durdu. fakat acı elbette vardı. öldürmediği adama şöyle söyledi, "rahip harranı bul ve ona de ki, eğer canının tanrıların katında bir kıymeti varsa ve başını bedeninde görmekten mutluysa, bu gece 12de şehir dışında şu gördüğün önümüzdeki dağın tepesinde ben ve arkadaşım ninamnirle buluşsun. yanında adam getirirse bilsin ki, biz iki kişi 9 kişinin kafasını yerle yeksan ettik. kafamız uçsa bile, onun kafasına yoldaş olacaktır." sonra adamın sağ elini kesti ve mızrağına taktı. ve bunu da harrana götürmesini söyledi. adam gitti. gece 12-ye kadar dağın tepesinde bekledik. suyumuz o gece tükendi. dagrime, "kardeş, keşke o adamdan harrana su getirmesini iletmesini de söyleseydin" dedim. dagrim, "suyumuza zehir katabilirdi" dedi. "vay, akıllı adamsın" dedim. o an harran geldi. atla hızlı bir şekilde gelmişti. yanında bıçak da vardı. dagrim, "o bıçağı bırak." dedi. harran, "beni öldürmeyeceğin ne malum?" dedi. dagrim, "urun tanrısına andolsun ki seni öldüreceğim yok! ya senin beni öldürmeyeceğin ne malum?" harran, "urukun tanrısına andolsun ki seni öldüreceğim yok!" ben de "ya sizin beni öldürmeyeceğiniz ne malum?" deyip kahkaha attım. ve tüm o ciddi hava gitti. neyse. harran, "ben silahımı bırakıyorum. ve sana geliyorum. beni tanrılar korurlar." dedi. dagrim, "silahı bana ver." dedi. harran, "neden?" dedi. dagrim, "öylesine" dedi. harran da verdi. dagrim, "konuyu uzatma. ben ve arkadaşım tanrılardan bağışlanma diliyor. kopardığımız kafalardan kimsenin haberi olmasın. sen rahipsin, güçlü adamsın. eğer beni ihbar edersen tanrılar sana lanet etsin. beni buraya çok kıymetli efendim şatar gönderdi. ve ben bu görevin izinde sonuna kadar yol alacağım. kardeşim ninamnire bir ev ver." dedi. harran peki dedi ve sabahleyin şehre gittik. bize yemek ve su ısmarladı. ve bana bir ev verdi. ev şehrin küçük evlerindendi. kumdan yapılmış tarzda, 2 odalı basit bir ev. dagrim, "kardeş, elveda. ben artık gideyim." dedi. ben oturttum 1 saat sohbet muhabbet. harran da bizleydi. bildiğiniz üçlü ekip kurduk. harran bize arkadaşça yaklaşıyordu. o an bir atlı geldi. "selam olsun ur ve urukun tanrılarına! selam olsun sümer tanrılarına! peter enkiye selamlar olsun!" dedi. "ee? ne var arkadaş?" dedim. "şatar ninamnir ve dagrime bir mesaj yolladı. haydutlar ur şehrini istila ettiler. bu şatarın son mesajıdır." dedi. dagrim ve ben o an ayağa kalktık, harran da şaşırdı. hepimiz "nasıl yani son mesaj?" diye sormaya başladık. "şatar, elam grubunun lideri hislu tarafından öldürüldü." dedi. dagrim, harrana "kral gılgamış bununla ilgili kesin harekete geçecektir." dedi. harran bunu onayladı. bense şöyle dedim, "dagrim, harrana bıçağını geri ver." dagrim, "o artık benim" dedi. sert bir şekilde dagrime baktım. aşırı sinirlenmiştim. dagrim, önüme dikildi. benim bacağım henüz iyileşmişti bu arada. bıçağımı dagrimin tam kafasının arkasından böyle tam ince mesafeyle rüzgar esintisi tarzında böyle geçirdim öyle. yani saplamadım. tam yanından göstermelik yani. dagrim onun kellesini uçuracağım diye korkmuştu. bıçağı harrana verdi. bize mesajı getiren adama, miğferini bana ver dedim. adam da bu olaydan korkmuştu. hemen verdi. miğferi harrana fırlattım. bunu giy dedim. sonra, "sümerlerde paraya ne denir?" diye düşündüm. beynim, "lan sen napıyon" diyodu sürekli. "soruma cevap ver!" dedim. beynim, "ne bileyim oglum daha sonraları para diye arpa ve gümüş de kullanırlardı da sen biraz eski dönemdesin para de anlarlar herhalde" dedi. "biliyo musun, boşver" diye düşündüm. ve mesajı getiren kişiye, "at tüccarına git, beni buraya ninamnir gönderdi de" dedim. sonra ondan ismini sordum. "biluda" dedi. ben de, "biluda, sana at vermesini söyle ve bu atla git nereye gidiyorsan. sana ait olan atsa artık harranındır." dedim. biluda gidip dedi. fakat at tüccarı sen haydut musun diye bana çıkıştı. para yoksa at yok diye bağırdı. "at yoksa, canın da yok" dedim ben de. adam korktu ve at verdi. dagrim, "napıyorsun? hadi kral gılgamışa gidip yardım isteyelim." dedi. "dagrim ve harran, uru biz alacağız. kral gılgamış değil. ölen kişi bizim dostumuzdu. kral gılgamışın değil. kral gılgamış ur için, biz şatarın intikamı için savaşacağız." dedim. dagrim ağladı. harran rahip olduğunu, yapamayacağını söyledi. ben, "tanrıları onurlandır." dedim. harran rahipti, tanrıları gördüğünü iddia ediyodu ama aslında görmüyodu. bu yüzden inandığı putların gerçek olmadığını zaten biliyodu. bu yüzden bu söylediğimi ciddiye almadı. ben de, "biliyo musun harran? tamam. bizimle gelme. yapmacık tanrılarınla baş başa kal! keyifli sohbetler!" dedim. dagrim şaşırdı. harran ne demek istediğimi anladı ve "sizinleyim" dedi. biluda, "gidecek yerim kalmadı. urun intikamı için ben de seninleyim" dedi. akşam olduğunda 4 atlı yola çıktık. ben o sıra "beyin, elamlılar kim?" diye düşündüm. beynim, "elamlılar senin bulunduğun tarihten 126 yıl sonra imparatorluğa dönüşecekler. yani m.ö. 2700-de. antik çağda var olmuş iran öncesi bir medeniyettir elamlılar" dedi. biz 4 kişi yanımıza su ve erzak almıştık. ayrıca biluda ve ben de miğfer aldık. dagrimde iki bıçak, harranda kahverengi üstünde büyük 6 noktalı büyük bir kalkan ve bıçak vardı. bende bir tane bıçak bulunuyordu. biluda da bir tane bıçak vardı. "beyin, sümerlerde ordularda kaç kişi bulunurdu?" dedim. beynim şöyle cevap verdi: "şuan dünyada 45-72milyon veya 14-27milyon arası insan bulunuyor. sümerlerde bi ordudaki asker sayısıysa 5-6binlere kadar gelebiliyor." elamlılar daha resmi bir devlet değillerdi, devlet olma yolunda ilerleyen bi gruplardı sadece. kaç kişi olabilirlerdi ki? binden az oldukları kesindi. beynime "ur ne kadar büyük?" diye sordum. beynim şöyle dedi, "şöyle düşün kanka, bildiğim kadarıyla yalova türkiyenin en küçük şehri. ve yalova 167 kilometrekare. ur şehri 6,79kilometrekare. tahmin edilene göre, ur m.ö. 2030-1980 arası dönemin en büyük nüfuslu şehriydi ve nüfusu yaklaşık 65.000di. bu da o dönem dünya nüfusunun yüzde 0.1-i yapıyor. fakat sen bu dönemden yaklaşık 800 yıl öncesisin. senin yaşadığın dönemde urun herhalde 12.000-den daha az nüfusunun olması lazım. senin yaşadığın ur şehri henüz sümerlerde rağbet gören bir şehir değil. bundan dolayı mesela asker sayısı 1000 desek. düşmanın 2000 gibi bir ordusu vardır herhalde." ben "yuh lan biz 4 kişiyiz" diye düşündüm. beynim, "olum adamlar 126 yıl sonra imparatorluk kuracaklar bi zahmet 2000 adamları olsun yani." dedi. biz 4 kişi giderken, arkamızdan bir ordunun geldiğini gördük. arkamıza baktık. beynime, "ur rağbet gören bir yer değilse neden bu ordular burda? herhalde uruktan geldiler." beynim dedi ki, "çünkü elamlılar 2000 kişi." "mantıklı" dedim. bunlar kim dedim harrana. bunlar uruk askerleri dedi. siz kimsiniz? diye sordular. bazıları harranı tanıdı. ve atından kral gılgamış indi. uzun, kısa kollu bir elbise giymişti. görünüşünden efendiliği anlaşılan bir adamdı. güzeldi. sanki erkeklerin en yakışıklısıydı. uzun saç-sakalı bulunuyordu. bize doğru yaklaştı. "dört atlı, tanrılar onları korusun!" dedi. "adlarınız nedir?" dedi. kendimizi tanıttık. dagrim, "ben elamlılar tarafından öldürülen ur şehrinin büyük doktoru şatarın adamlarından biri, en sadığıyım. onun intikamını almak için ninamnirin yanındayım." ardından harran kendini tanıttı, "ben urukun rahiplerinden biriyim. ninamnirin arkadaşıyım. şimdi onunla birlikte eski dostum şatarın intikamını almak için, elamlılara tanrıların gazabını tattırmak için ura doğru yürüyoruz. intikam için ninamnirle birlikteyim." ardından biluda kendini tanıttı, "ben biluda. şatarın yeni bir adamıydım. onu geç tanısam da, çok sevdim. ve onu elamlı kahpeler öldürdüler. şimdi biz de onları öldürmeye gidiyoruz. bu yolda ninamnirin yanında yer alacağım." gılgamış gülümsedi. arkasında yaklaşık 3000 kişilik bir ordu vardı. gılgamış şöyle dedi, "bu 4 kişi benim 3000 kişilik ordumla eşdeğer! tanrılar, onları koruyun! tanrılar, bu kişileri kendine bağlayan ninamniri koruyun!" ardından şöyle dedi, "peki ninamnir nerde?" atımdan indim, gılgamışı selamladım: "tanrı gılgamışı korusun!" devam ettim, "ben ninamnir, lagaştan bir adamdım. yollar beni ura getirdi. orda bayıldım kaldım. 2 kişi beni şatara getirdiler. o ev sahibi olabilmem için beni kahraman ve çok cesur olarak tanımladığı kral gılgamışın ülkesine, uruka götürdü. kendisi gelmedi, bana kardeşim dagrimi yoldaş etti. orda kardeşim harran bize destek oldu ve kardeşim biluda ur yolunda bize eşlik ediyor. yolumuza çıkan tüm düşmanların kanını içmeye ant içtik. bizim kanımız şu uruk çölünde açan çiçek gibi olur, onların kanı sadece bi kirden ibarettir." gılgamış kafamı elleri arasına alıp alnımdan öptü. "cesur adam" dedi. atına bindi. bize, "bize katılın!" dedi. 3 arkadaşım bana baktılar. ben, "biz hakikatle birlikteyiz. eğer siz hakikatseniz, zaten sizinleyiz ve hep sizinleydik!" sonra 3004 kişi atla birlikte ura doğru gittik. en sonunda vardık. şehrin biraz uzağında durup plan kurmalıydık. atlardan indik. gılgamış, ben, dagrim, harran ve biluda birlikte plan kurmaya başladık. dagrim 100 kişiyi şehre direkt göndermeyi tavsiye etti. gılgamış buna uyacak olsa da ben şöyle bir taktik geliştirdim, "şehre kimseyi göndermeyeceğiz. 100 kişi şehrin direkt içinde bulunan bilmem kaç yüz kişiyle karşılaşırsa, onlardan bazılarını öldürebilirler ama en sonunda kendileri de öleceklerdir. şehri her taraftan kuşatmak, yani çevrelemek düşmana korku verecektir. şehrin her tarafına 40 kişi koyalım. önden de 100 kişiyi kalkanlı bir şekilde gönderelim. şehrin uzağına okçular yerleştirelim. 60 kişi yetecektir. fakat bunlar şehrin içindekilere vurabilecek derecede yakın olsunlar. geride 900 kadar kişiyi destek kuvvet olarak bırakalım." diğerleri de bu fikre katılınca bunu uyguladık. harran, biluda, dagrim ve ben içeriye daldık. gılgamış da arkasında 100 atlıyla birlikte şehre daldı. büyük bir savaş olsa da ekipmanlarımız onlarınkinden daha iyi sayılırdı. biludaya bana hisluyu tarif etmesini söylemiştim. hislu uzun saçlı, uzun sakallı, sağ yanağında büyük bir yara bulunan, uzun boylu ve iri kaslı bir adammış. savaş boyunca onu arayacaktım. fakat şehre girdiğimde büyük çarpışan bir kalabalık görünce korktum. lan ben nası hayatta kalıcam diye düşündüm. beynim yine bana taktikler vermeye başladı. "şehir kapısından gir ve arkadaki evin arkasından sinsice uzaklaş" dedi. yaptım. arkadan 4 kişi bana saldırdı. birine direkt hurraa diye saldırınca boğazının tam ortasına bıçak darbesi indirdim. ölenlerden birinin kalkanını alıp bununla kendimi savundum. beynim adamın alnının tam ortasından vur deyince vurdum. o an arkadan bi asker gelip diğer birini indirdi fakat diğeri bu askeri öldürdü. o an hemen ben de onu öldürdüm. sonra koştur koştur gittim. şatarın beni getirdikleri yerin çevresinde dolaşıp hisluyu en sonunda buldum. "hislu!" dedim. "sen kimsin?!" dedi. "ben ninamnir, şatarın intikamını alacak olan adam!" dedim. yerden oku aldım. beyin beni yönlendirdi ve tam alnından vurup öldürdüm. grup, liderlerinin öldüğünü görünce daha ümitsizce savaştı. 2 kişinin biludanın üzerine çullandığını gördüm. hemen gittim birinin arkasından kafasını kestim ve biludanın yere düşmüş bıçağını hemen biludaya verdim o da düşmanın gözlerini aldı. sonra "ben merhametli bir adamım" diyerek onu öldürmeden öylece bıraktı. fakat ben "kimseye işkence etme" diyerek adamdan ona yaşam hakkı tanımamı isteyip istemediğini sordum. "bu acıyla yaşamaktansa ölmeyi yeğlerim!" deyince kafasını aldım. dagrimin yanına gittim. dagrimin yüzüne tamamen kan fışkırmıştı. iki bıçakla savaşıyordu ve bıçakları kanla kaplanmıştı. "gelin! tanrı aşkına gelin!" diye bağırıyor ve amansızca savaşıyordu. miğferi parçalanmış yere düşmüştü. sonra harranı gördüm. yere yığılmıştı. yanına yaklaştım. bedenine iki mızrak saplanmıştı. alnına da bıçak saplamışlardı. o an ağladım. harran diye bağırdım. bu sesime dagrim ve biluda yetişti. onlar da ağladılar. kalkıp savaştık. o an beynim yönlendirmeden savaştığımda artık gerçek bir savaşçı olduğumu anlamıştım. 10 saat sonunda sağ kalan 100-150 kişilik düşman grubu kaçtılar.
ur şehri kan gölüne dönmüştü. tüm ordunun önüne çıktım. yaşlılar, kadınlar, ağlayan çocuklar. hisluyu aldım, tüm halkın ve ordunun önünde, "bu!"...."bu hislunun kafası!" sonra kafasını sol elime aldım, "bu kurbandır! bu tanrılara kurbandır!" diye bağırdım. halk, ordu bağırıp dua ettiler. tanrıların adlarını andılar. herkes beni övüyordu. o an fena gaza gelmiştim. beynim "napıyon lan sen müslümansın" dedi. "tövbe tövbe haşa haşa pardon" diye düşündüm ben de. sonra elimdeki kafayı bu ne ıyy diye yere attım. harranı kucağıma aldım ve arkadaşlarımla ağlayarak şehirden çıktık. gılgamış da ağlıyordu. harrana dua etti. bizden yaklaşık 1100 kişi ölmüştü. benim ekiptense harran öldü. onu urukta gömeriz dediler. bu arada ur halkı gılgamışa ve bana teşekkür ettiler. neyse. döndükten sonra onu sen göm dediler. ben onu yıkıcam kefenlicem falan beynim napıyosun dedi. napmam gerek dedim. beynim dedi ki, tahtadan veya kilden yapılmış bi tabut iste. tahtadan yapılmış tabut istedim verdiler. harranı oraya yerleştirdim. beynim, en değerli eşyasıyla onu göm dedi. ben herhalde en değerli eşyası bu uğurdaki kalkanı mızrağı falandır diye düşünerek bununla gömdüm. bi de yer altında ihtiyaçları olacağını düşündükleri şeylerle gömülmeleri lazım diye ondan da iste dedi de beynim, siktir et diye gömdüm işte.
savaştan hiç yaralanmadan çıktım. aynı şekilde gılgamış, dagrim ve biluda da hiç yaralanmamıştı. ama dagrimin miğferi parçalanmıştı. biludayı da ben kurtarmıştım. gılgamış beni, dagrimi ve biludayı sarayına çağırdı. çok büyük bir yere gittik. önünde çokça insanlar bulunan. büyük merdivenli, büyük kapılı, yine de sanki kumumsu bloklardan yapılmış bir saray. içeri girdik. gılgamışın odasına geldik. gılgamış tahtında oturuyordu. geldiğimizde bizi gülümseyerek bizi selamladı ve "geldi işte tanrıların razı olduğu cesur kullar...." dedi. dagrim tanrılara inanan dindar bir adamdı, biluda hiçbir şekilde hiçbir tanrıya inanmıyordu. evet mesaj getirdiğinde bizi tanrıların adıyla selamlamıştı ama o sembolikti. ama tanrılara inanmadığını, yani ben öyle düşünüyordum. çünkü bu konularda hep sessizdi. ben ise müslümanım. bu sebepten sadece dagrim "teveccühünüz kralım" dedi. gılgamış, "bu savaşta 68 kişiyi öldürdüm." dedi. ben içimden "annenin şeyi" dedim. dagrim, "kralım, ben 45 kişiyi öldürdüm" dedi. biluda, "ben 10 kişiyi öldürdüm" dedi. gılgamış, bana bakarak gülümseyip "ninamnir yanıma yaklaş" dedi. yaklaştım. "sen kaç kişiyi öldürdün?" dedi. şimdi düşündüğümüzde, ben 3 bana saldıran kişiyi, bi tane biludaya saldıran kişiyi, bi de hisluyu, bir de harran öldüğünde sinirlenip 6 kişiyi toplam 11 kişiyi öldürmüştüm. hadi koy götüne rahvan gitsin amınakoyim sanki güvenlik kamerasından beni izlediler diye düşünerek "60 kişiyi" dedim. "ur senindir." dedi. e ananın bilmemneyi ama dedim içimden. beynim iflas olmuştu. noluyor amk. ur ne alaka benim. beynim, "sanırsam gılgamış sana halleniyor" dedi. "neden kralım?" dedim. "sen bir kahramansın" dedi falan filan zırt pırt. sonra beni ura gönderdi.
biz yine ur şehrine döndük. ur şehri resmen şehir devleti oldu. benim sayemde. gılgamış şehri bana verdi. yani şehri şehir devleti ilan etti. şehre dönüp içeri girdim. insanlar beni karşıladılar. haber göndermişler. ve ben sarayıma girdim. güzel elbiseler giydim. ve kral oldum yani. bildiğiniz, kral ninamnir. kendime ait bi şehrim vardı. neyse dagrimi kral yardımcısı ilan ettim. biludayı da dagrimin yardımcısı ilan ettim.
onlarla bir gün oturmuş sarayda yemek yiyoruz ve bir olayı tartışıyoruz. tanrılar. dagrim ben tanrılara inanıyorum dedi. biluda tahmin ettiğim gibi inanmıyorum dedi. ben ikisini de tek tanrıya davet ettim. biluda bu fikri ilk kez duyup hemen ısındı ve buna inanmaya başladı. dagrimle bak bu rahipler yalancı dolancı herifler diye konuşma yapınca en sonunda o da inandı. sonra halkı nasıl tek tanrıya inandırıp zigguratları kapattırırız diye tartıştık. ben dedim ki, şimdi abiler bunlar rahiplerin tanrılarla konuştuğuna inanmıyor mu. o zaman halkı toplayalım hadi rahipler tanrılarla konuşun diyelim dedim. iyi fikir dediler. tüm halkı zigguratın önünde topladık. gerçi tüm halk derken 12binden az kişi var biz 5000 kişi topladık. "burda olanlar olmayanlara iletsin!" dedik ve tüm rahipleri topladık. hadi konuşun lan tanrılarla dedik. konuşamadılar. halkın gözü açılmıştı. her şeyi bir bir anlattım. tek tanrıya davet edince hepsi olmasa da çoğu inandı. sonra tüm rahipleri idam ettirdim. sonra şehirdeki zigguratları yıktırdım. bu olay tüm mezopotamyaya yayıldı. büyük bir devrim vardı. dagrim ve biluda bana öyle baktılar ki, sıçtığımızın göstergesidir diye. çünkü koskoca gılgamış bize elçi göndermiş. biz böyle anlaşmamıştık şehri terk edin falan. ben de elçisinin kafasını ona gönderdim. buna rağmen o bizim elçimizi kesmeyerek adamlık dersi verdi tabi.
"lan koskoca uruk, biz fakiriz. adamlar bize savaş açtı lan!" diye düşündüm. beynim de, "merak etme onların şehrinde toplam 5500 falan, sizin şehirde toplam 400 asker var." dedi. ben lan nası 400 1000 değil miydik diye düşündüm. beynim, "elamlılar belanızı şey etti reis" dedi.
çıldırmak üzereydim. napabilirdim ben amk. 400 askerli boktan bi devlet derken...... seferberlik ilan ettim evet. adam toplayacaktım halktan. gerçi donanımsız adamlar da neyse. çağrıda bulundum. 1000 adam gönüllü oldu. asker sayımız 1400-e çıkmıştı. ama 5500-e karşı şansımız yoktu.
dagrim ve biludayla oturup tartıştık. ve dagrim "buldum!" dedi. şöyle dedi: "elamlılardan yardım alalım." ben bu öneriyi reddedince biluda şöyle dedi: "eridu şehrinden yardım isteyelim!" beynim şöyle dedi: "eridu, tüm kralları mitolojik karakterlerden oluşan bir şehir. sümerler buranın bir tufanla mahvolduğuna inanırlar. tufan dediğim şu meşhur tufan olayı." eski ve kralsız olan eridudan yardım almak herhalde kolay olurdu. burası dönemine göre "olağanüstü büyük" ve 4000-den az nüfusu olmayan bir şehirdi beynimin dediğine göre. burdan herhalde bi 200 adam alabilirdim. ama bunu yapmadım. direkt şehre saldırıya geçtim. dagrim ve biludayı şehirde bıraktım. yanıma 900 kişi aldım ve eriduya saldırdım. beynim eriduya 2 saatten az bir sürede varacağımı söyledi. eriduya gittim. eridu gerçekten büyük, kalabalık ve büyük yapıları olan bir şehirdi. 500 kişilik ordusu var zaten ben arkada bekledim yerle yeksan ettik bizden 100 kayıp oldu. onlardansa 100 kişi teslim oldu ve onları orduma kattım diğer 400 hepsi ölmüştü. eriduyu işgal edip devletime kattım. böylece artık şehir devleti olmaktan çıkmıştım. burdan bana katılacak gönüllüler aradım ve 1000 gönüllü oldu. buraya 900 kişi gelip 1900 kişi dönmüştüm. urda da zaten 500 kişi kalmıştı. onlarla birlikte 2400 askerim oldu. fakat bu da yetmiyordu.
dagrim, "ninamnir, savaşalım! ölürsek de bu yolda ölürüz!" dedi. ben, "hayır. ben lagaşlıyım. lagaşla dost bir şehir var mı?" dedim. dagrim, "bad-tibira şehri, buranın ordusunda lagaşlı askerler de yer alıyor" dedi. ben "bad-tibiranın nüfusu falan nasıl?" diye düşündüm. beynim, "tam bilmiyorum ama o şehirde muhtemelen binlerce insan yaşıyor. krallarının hepsi mitolojik. yani şuanda kralsız. şehirde herhalde 400 kişilik falan bir orduyla karşılaşabilirsiniz." bunun üzerine ben de yanıma 400 kişi aldım ve bad-tibiraya doğru yola çıktık. beynim, oraya yaklaşık 10 saatte varırsınız dedi. ve şöyle dedi: "eridu gibi bad-tibira da antik, dolayısıyla avlanılması kolay şehirler arasındadır. bu 2 şehir gibi daha 3 antik şehir daha var. larsa, şippar ve şuruppak şehirleri. bad-tibira ve larsayı alman kolay olur." bunun üzerine şehirde bıraktığım dagrim ve biludaya çıkışta bi larsaya da uğrayacağıma dair haber gönderdim.
bad-tibiraya vardım. burası önü büyük duvarlarla korunan, etrafı ıssız olan ve küçük bir şehirdi. bizi farketmeleri için orduma hep bir ağızdan "ninamnir geldi, ya affolunacaksınız, ya mahvolunacaksınız!" diye bağırmalarını söyledim ve kendim de onlarla birlikte bağırdım. bize şehrin kapılarını açtılar. burasının fakir bir şehir olduğu anlaşılıyordu. şehri koruyan duvarların yıllar yıllar önce yapıldığı belliydi. düşman askerleri kılıçlarını çekince ben öne doğru gidip atımdan indim. askerlerimden kılıçlarını indirmelerini istedim. bunun üzerine düşman askerleri de kılıçlarını indirdiler.
şöyle bir konuşma yaptım: "ey bad-tibira halkı! ben lagaştanım! aranızda lagaşlıların çok olduğunu biliyorum! biz kardeşiz! buraya bana, yani kardeşinize, gılgamışın gazabından korunması adına yardım etmeniz için gelmiş bulunuyorum. ben tanrılarınızı inkar edip tek tanrıya inanıp zigguratları kapattırıp üstüne rahipleri öldürd...." beynim: "dur lan napıyon gerizekalı adamlar bu herif psikopat dicek" dedi. ben de, "üstüne rahipleri güldürtüp" beynim: neyse top sende dedi bunun üzerine. "üstüne rahipleri öldürdüp, öldürtünce, evet, gılgamış bana savaş açtı. gelin görün ki biz 2400 kişilik bir orduyla 5500 kişiye karşı çıkamayız." halktan biri: "sen dinsizin tekisin! tanrıların gazabı sana olsun!" dedi. bunun üzerine rahipleri çağırttım. "iyi bakın!" dedim. kafalarına kılıç dayadım ve onlar tanrılarının sahte olduğunu birer birer anlatıtlar. bunun üzerine halk tek tanrıya iman ettiler. "şimdi, tanrı yolunda, hangi kardeşim benimle birlikte savaşacak!" dedim. askerlerden de erkeklerden de kadınlardan da hatta çocuklardan da "ben ben!" diye bağıran oldu. ben hayatımda hiç bu kadar duygulanmamıştım. çocukları ve kadınları şehirde bıraktım. bana gönüllü olarak 1500 kişi ve şehirdeki 400 askerin hepsi katıldı. 1900 kişi. toplam 2300 kişiyle şehirden çıktım. artık bad-tibiranın da kralı bendim. ve bu şehri barışla fethetmiştim. beynim, "larsaya yaklaşık 1 gün 10 saatte falan varacaksın" dedi. erzağımız suyumuz falan vardı zaten. yeni katılan askerlerden biri, "kralım! nereye gidiyoruz?" dedi. "larsaya!" "niçin?" diye sordu. "ya barış ya savaş için!" dedim. adam, "larsalılar lagaşlılarla düşman." dedi. beynim, "şehirde kaç kişinin olduğunu bilmiyorum ama eriduda 500 asker olduğuna göre herhalde burda 450 askerle karşılaşacaksın." dedi. sonunda şehre vardık. burası çok bulanık, kumla kaplı, küçük, berbat, yıkık dökük bir yerdi. bad-tibira bile daha huzur vericiydi. büyük yapıların bile çok eski olduğu anlaşılan, dönemine göre bile gelişememiş bir şehirdi sadece. şehre geldim. insanlar ordumu görünce çok şaşırdılar. sen kimsin dediler. "ben ur, eridu ve bad-tibira kralı ninamnir. burda 2300 kişilik bir ordum, ur şehrinde 2000 kişilik bir ordum daha var. toplam 4300 kişilik bir orduya sahibim. ben bir lagaşlıyım. ve tek tanrılıyım. gılgamış bu sebepten bana saldıracak. 5500 kişilik bir orduyla. ya tanrılarınızı bırakıp bana yardım edeceksiniz, ya da hepiniz kılıçtan geçirileceksiniz. 450 kişilik ordunuzla bana saldırmaya kalkışmayın, 2300 kişiye karşı hiç şansınızın olmadığını iyi biliyorsunuz. eğer bana yardım etme teklifini geri çevirirseniz, kadın ve çocuklarınız da affedilmeyecek. yok eğer kabul ederseniz, ödüllendirileceksiniz." şehir halkı hemen kabul ettiler. 450 asker ve şehirden 900 kişi orduma katıldı. buranın mezopotamyanın en berbat yeri olduğunu düşündüm. toplam 1350 kişi orduma katılınca 3650 kişi olduk. şehirde 2000 kişi daha toplam 5650 kişi. yani gılgamışın ordusunu geçmiş bulunuyoruz. daha sonra ur şehrine döndüm. gılgamış hala gelmemişti.
dagrim ve biluda görünce çok şaşırdılar. "ne yaptın?" dediler. "bad-tibira ve larsa bizimdir!" deyince çok sevindiler. "fakat," dedi dagrim, "şuan 5650 kişilik bir orduylayız, nerdeyse 6000-e geliyoruz. ama, görüyorsun ki orduda çoğu şehirli normal savaş tecrübesi olmayan insanlar. zırhlarımız basit sümer zırhları. bu konuda bir fikrin var mı?" bunu düşüneceğim dedim.
biluda "o zaman elamlılardan yardım alalım" dedi. "hayır" dedim. dagrim, "hisluyu öldürerek intikamımızı aldık zaten. elamlıların silahları iyidir. adamları da iyidir. o savaşta sen de vardın, gördün zaten. onları tehdit edelim. çok adamları var." dedi. şehirde 1000 kişiyi bıraktım. dagrimi de burda bıraktım. biludayı yanıma aldım ve 4650 kişiyle yola çıktık. beynim bana onları nerde bulacağımızı söyleyince o yönlere doğru geldik ve basit şehirlerden birine rastladık. burda koca-koca adamların oturduğunu gördük. yaklaşık 4000 kişi bulunuyordu. önlerindeki adam yanımıza geldi. bu adam kel, gür sakallı, bir gözü oyulmuş, kaslı ve iri bir adamdı. hayatımda bu adamdan daha uzun bir adam hiç görmemiştim. elamlılar kısa kollu uzun elbiseler giyen, miğferli adamlardı. ailevi değerlere, kadın ve çocuklara değer verirlerdi. ok kullanmada iyilerdi. belki bu kadar sert olmalarının sebebi de ailelerini korumak istemeleriydi. elamlıların çeşitli baltaları, kılıçları, bıçakları bulunurdu. tek tanrıya meyilli insanlar olsalar da çeşitli tanrıları bulunurdu. bu tanrılar sümer tanrılarının yeni versiyonlarıydı. bu bilgileri bana beynim o sırada anlatmıştı. buna göre bir konuşma yaptım. "ben, ur, eridu, bad-tibira ve larsa kralı ninamnir. aslen lagaşlıyım." o sırada adam, "kes sesini ve senin canını almadan defol git sümerli!" dedi. bizden az olsalar da hele hele bizi öldürebileceklerini çok iyi biliyordum. "bak, ben seni sümerlerin büyüğü ve urukun kralı gılgamışa saldırmaya davet ediyorum. sana söz veriyorum, gılgamışın kellesi senin iki avuçların arasında olacak. ve seni iyi bir mevki, kadın ve çocuklar için iyi bir meskenle ödüllendireceğim. tek yapman gereken bana yardım etmek ve tek tanrıya inanmak." buraya kadar her şey iyiydi ama "tek tanrı" dediğimde adamın yüzü kızardı. "biz tanrılarımızı bırakmayız!" dedi. "bak, burda ne kadar böyle yaşayabilirsiniz ki. can güvenliğiniz bile yok. siz güçlüsünüz, peki ya kadınlarınız, çocuklarınız? eğer tek bir tanrıyı kabul ederseniz can güvenliğiniz benim sorumluluğumdadır. savaş sonrası mutlu bir hayat kardeşimiz elamlıları bekliyor!" dedim. adam "kardeşimiz elamlılar" dememden etkilenmişti. insanlar ona bunu kabul etmesinde ısrar ettiler, kabul ettiler. adamdan adını sordum. adam, "ephan" dedi. şehre döndükten sonra ur halkına şöyle seslendim: "bundan sonra dagrim ve biluda gibi, ephan da benim kardeşimdir! ona karşı saygılı olun!" bunu ephanı memnun etmek için yapmıştım ve başarılı olmuştum. artık 5650 değil, 9650 kişilik bir orduya sahiptim. beynim bana sümerlerde orduların 5-6bine kadar gelebileceğini söylemişti. fakat ben o güne kadar mezopotamyada hiç görülmemiş büyüklükte bir ordu yapmıştım. bir şehre saldırmasam, sadece ordumu göstersem bile o şehrin kapıları bana açılırdı. o sırada bir atlı geldi. ben, dagrim, biluda ve ephan oturmuş büyük savaş hakkında konuşuyorduk. atlı uruktan geldiğini söyleyince ephan baltasını adamın kafasına dayadı. ben "ephan, bırak. ölüm istiyorsa öldürürüz. basit bir elçiyse.... orasına bakarız." dedim. tüm ur halkı, ephan ve dagrimden, ama özellikle ephandan çok korkuyorlardı. bu iki adam çok sert adamlardı ve iyi anlaşıyorlardı. atlı, "beni kimse göndermedi! ben size geldim! ordunuzun büyüklüğünü ve gücünü gördüm. bu orduya kimse karşı koyamaz. ben de size katılmaya karar verdim. gılgamış 5 gün sonra size saldıracak! ben de bundan sonra tek bir tanrıya inanıyorum." dedi. atlıdan adını sordum, "sagar" dedi. sagar da biludanın yakın arkadaşı olacaktı. ikisi de aynı yaşta ve ordunun en gençleriydiler. "bundan sonra sagar da bizdendir, kardeşimizdir." dedim. dagrim, biluda, ephan ve sagarı yanıma toplama sebebim şuydu: yani güvenebilir sadık adamlarım olsun diye. artık saldırı yapacak zamanım olmadığı için sagara gidip sippar ve şuruppak şehrini tek tanrıya ve bize yardıma çağırmalarını, eğer kabul etmezlerse öldürüleceklerini bildir dedim ve yanına 2000 kişi verdim. olanca hızıyla gittiler, daha sonra geldiler. döndüğünde yanında 2000 değil yaklaşık 5000 kişi vardı. böylece 12650 kişilik dönemine göre inanılmaz büyük bir ordu kurdum. sagar bunların savaşsız, korkup kabul ettiklerini söyledi. böylece bad-tibira, larsa, sippar ve şuruppakı kayıpsız almış oldum. artık tüm antik sümer şehirleri benimdi. fakat beynimin söylediğine göre ana şehirler ve küçük şehirler kalmıştı. ve gel zaman git zaman savaş gününe gelmiştik. sagarın söylediğine göre ordu yaklaşık gece 12de falan saldıracaktı bunun ansızın olması için. 2000 kişiyi şehrin dışında bıraktım gizlenmeleri adına. şehrin uzağına 1000 okçu bıraktım. şehrin içinde 5000 asker vardı. diğerlerini şehrin arkalarına doğru yaydım. savaşa katılmayacaktım. sonuçta götü kollamak lazım. dagrim savaşa katıldı. biluda da öyle. sagar da öyle. ephan da öyle. ben zaten kralım koy götüne gitsin dedim. savaş başladı. benim için uzakta bir yer ayarlamışlardı ve beni korumaları için yanımda 50 asker vardı. etrafı görebileceğim bir yerdeydim. mesela ephanı gördüm. urukluları öldürmek yerine kulakları ve gözlerini "alıyordu". sonra acı çekmeleri için öylece bırakıyordu. biluda kahramanca savaşıyordu. geliştiği belliydi. ama taktikleri normal bir savaşçıya göreydi. dagrimin yine gözü dönmüştü bildiğiniz gibi. sagar gerçek bir kahraman gibi savaşıyordu. ondan böyle bir performans beklememiştim açıkçası. savaşta genelde elamlılar iyilerdi. gılgamışı gördüm. düşman olsa da gerçekten tanrıları için kahramanca savaşıyordu. tek sorun "tanrılarının" onu hiç ödüllendiremeyecek olmalarıydı. oysa iyi bir arkadaş olabilirdik. tarih gılgamışı yazdı, ama bu sefer onu öldürecek olan ninamnir ve arkadaşlarını yazıyordu. savaş lehimizde ilerliyordu. 1 haftadan uzun bir süre(tam hatırlamıyorum) savaş oldu. ben geceleri uyuyordum, gerçi adamlarım da uyuyordu ama nöbette duranlar oluyordu. çünkü düşman çekilebiliyordu.
fakat inanın ki, uzaktan oturup izlemek bile size keyif vermiyor. her an dagrim ölecek mi biluda peki, ya ephan? peki sagar ölecek mi? diye düşünüp duruyorsunuz. ya da ben, ben ölecek miyim? diye düşünüyorsunuz. bir destek kuvvet gelse, alt üst olsak diye düşünmek gerçekten sizi delirtiyor. bir adamınız ölünce bile çıldırıyorsunuz. 1 hafta boyunca kan gölünü izlemek. kafası giden insanlar görmek. yağmalanan evler. oyulan gözler. neden? diye sormanıza sebep oluyor. sadece insanları kandıran rahipleri cezalandırdığım için mi binlerce insan ölmeli. gılgamışın destanlardaki gibi olmadığını öğrenmek, hikayelerin yalan oluşuna inandırıyor sizi. ben hala uyurken, "dagrim! biluda! ephan! sagar!" diye düşünüyorum. çıldırıyorum.
savaş bittiğinde yendiğimizi anlayıp şehre doğru girdim. her yer mahvolmuş, darmaduman olmuştu. biludanın cansız bedenini yerde gördüm. gerçi daha ölmemişti. oyulmuş gözleri, kesilmiş kulakları, ve "ölmek istiyorum!" çığlıkları. dagrim, ephan, sagar, hatta bırakın bunları tüm ordu ağlıyordu. ben, ben çıldırıyordum. onu kucaklayıp "ölmeyeceksin" demek, onun bunu duymaması. "kralım, kralım, ninamnir! öldür beni! öldür beni kardeşim! dagrim, ephan.. kardeşim sagar! öldür beni! tanrım al canımı!" atıma bindim, "ben gelene kadar ne yapacaksınız yapın. ya öldürün, ya öldürmeyin. karar sizin." dedim ve yanıma hiç kimseyi almadan uruka doğru gittim. uruk şehrine girdim. şuan askeri bakımdan bomboştu. askersiz kalmıştı yani. "uruk, kral ninamnirindir! uruk benimdir! bu akşama kadar zigguratları yakıp yağmalamayan, dolandırıcı rahipleri öldürmeyen herkes, kadınlar, çocuklar dahil affedilmeyecektir!" diye bağırdım. "gılgamış!" diye bağırdılar. "gılgamışın kellesi ayaklarımın altında" deyip geri döndüm. feryat-figan seslerini duydum. ur şehrine doğru geri geldim. o gün biludayı göremeyince anlamıştım. gılgamış sarayda gözetim altındaydı. onu aldım şehre doğru getirdim. gılgamış, özür dile! diye bağırdım. dilemedi. "özür dile!" diye bağırdım. dilemedi. "özür dile!" diye bağırdım. dilemedi. dilini kesip bundan sonra dilemeyişin, susman gibi ebediyen susacaksın! dedim. ve halk-a "tanrı putlara lanet etsin!" diye bağırmalarını söyledim. hepsi, dagrim, ephan ve sagar ağlayarak bağırıyorlardı. gılgamış ağladı(ama tanrıları için). "ahmak adam!" dedim ve kellesini aldım. sonra kellesini ephana doğru fırlattım. ephan iki avucu arasına alıp tükürdü. "sözümde durdum kardeşim!" dedim ephana bakarak. sonra gökyüzüne bakarak, "intikamını aldım kardeşim!" diye bağırdım....
sonra yine beyaz bir ışık kapladı etrafı. yine koyu kırmızımsı, hafif karanlık yere gelmiştim. gözümde yaşlar vardı. beynim, "evet, nasıldı?" dedi. "belanı şey edim senin bilmemne çocuğu" diye beynime sövüp saydırdım. en son hatırladığım beynimin "off....lan....bari onu deme....ne diyon.... lan bi sus" deyişiydi. sonra uyandım zaten.
ulan ben hayatımda böyle ikinci bi rüya daha görmedim amk. şuan taksici olarak çalışıyorum. lan elalem adımı soruyor ninamnir diyorum hala amk. lan ben mezopotamyanın kralıyım! neyime inanmıyonuz lan!
tarih de gitti gılgamışı yazdı ya.... neyse, biz ninamniri anmaya devam edelim.... ninamnir ve arkadaşları şatar, dagrim, harran, biluda, ephan ve sagarı...."
ben. annem hep bunun cizelgesini tutardi bugunler icinmis demek ki.
soyum baba tarafindan antik misir'a, hatta sumerlere kadar uzaniyor, inanmayanlar icin deneyelim,
1. babam - mahmut
2. dedem - huseyin
3. dedemin dedesi - ibrahim
4. nuriye hanim. - mehmet akif ersoy'un kiz kardesidir, yani buyuk dedem mehmet akif'in yegeniydi.
4. ipekli tahir efendi - anneannem nuriye hanim'in babasi, dedelerimden biri yani.
5. suşitsalı nurettin aga
6. ismail efendi
7. ibrahim pargali (pargali ibrahim pasayla karistirmayin)
8. corlulu kose bahir mustafa pasa - osmanli sadrazamiydi
9. sofi abdurrahman pasa
10. mehmed efendi
11. abdulkadir sirazendi
12. hadim ali pasa - osmanli sadrazamiydi. bosnaktir.
13. osterwitchatykli yunus efendi
14. buzinli gregori pasa
15. richard von blum
16. roger de flor - eski bizans askeri ve malta kontudur
17. maria de specia
18. richard de son
19. drim de vanna
20. is danna
21. gregory von kirtka
22. ioannis chaldus- 900-1000'lerde bizans komutaniydi
23. yohanna
24. ruhan
25. yohanna
26. yanas
27. yonas van drata
28. janna de specia
29. michael
30. yunus - endulus emevi devleti doneminde muslumanlasmis atalarimdan biri, yunus
29. i. abdurrahman - endulus emevi devletinin kurucusudur. bu, dedem yunus'un babasi degil, o babaannemin baska evliliginden olma dedem
30. muaviye bin hisam - endulus emevi devleti soyunun kurucusu olan 1 arap generali
31. dahiay al-nafza
32. tarik bin ziyad - evet meshur cebelitarik var ya hani iste onun isim babasi, berberi asillidir.
33. kocaila bin kuayla bin aksil el-berberi
34. louwa des berberi
35. madasgis el-ebter des berberi
36 zajik bin hamarmaq,
37. hamarhaq bin krad
38. guerhad bin mazigh
39. mazigh bin harik
49. harik bin barra
50. barra bin berber
51. berber - evet berberilerin atasi berber, miladi 300'lerdeyiz suan,
52. nukayle bin sima
53. sima bin dukeyl
54. petrus ben sergius - evet burdan soyumuz aslinda roma'ya baglaniyor, kuzey afrika'ya burdan gitmisiz.
55. sergius
56. marcus julius gessius marcianus
57. marcus julkus gessius bassianus
58. alexander severus - evet, evet, roma imparatoru da benim dedem.
la dur ben listenin sonunda biraz yanlislik yapmisim, dedeleri sayacagima yanlislikla cocuk sirasina kaymisim, bosverin, en nihayetinde onlar da dedem, simdi tekrar baba sayimina gecelim,
59. elagabalus - kendisi de roma imparatorudur
60. sextus varius marcellus - kendisi de 1 siyasetciydi roma siyasetcisi
61. marcus
62. ıoannis
63. gregorius
64. antonis
65. yu-durou - evet dedem antonis turk asilliydi ve aslinda soyumuz hun turklerine dayanmakta.
66. yeou-lieou - kendisi hun hukumdariydi.
67. pounou - o da 1 hun hukumdariydi
68. houthouulh - kendisi de 1 hun hukumdariydi
69. houdanti
70. horanti
71. sejoniao
72. dariniao
73. oljaitu
74. tçiethui
75. sie
76. vu đan
77. çun-çen - hun lideriydi
78. lao şang - hun hukumdariydi.
79. mete han - evet o meshur mode. hun hukumdari.
80. teoman - evet sarkici olan degil, hunlarin kurucusu meshur teoman da tam 80'ci gobekten dedem.
81. tuvu tanhu - o da sulale lideriydi
82. ahie
83. nathalu
83. kathalu
84. satha
85. ıstan
86. yu-chieng
87. ya-chin
88. marius - kendisi yunandi. evet dedem turk ya-chin'in annesi de turk, babasi yunandi.
89. thales of miletos/miletli thales - sokrates oncesi antik yunan filozofu, antik yunan'in ilk filozofu, ıyonya aydinlanmasini benim dedem baslatti.
90. examyes - kendisi de 1 yunan tuccariydi
91. tamy
92. sarius - kendisi antik roma'dandi. romaliydi yani.
93. anton
94. sergiu
95. samius - kendisi yari romali yari ısrailogullarindandi.
96. esam - ısrailogullarindandi kendisi tam olarak. ben de 1 yahudilik de var yani.
97. kesrah
98. yesta - evet milattan once 1000'lere geldik
99. nubi
100. estar
101. yesta
102. bes
103. kesrah
104. sartas
105. kasra
106. pitro
107. şesta
108. kas
109. arsan
110. orson - milattan once 1200'lerde yasamis 1 atamdir, orson.
111. asra
112. kasrah
113. musa(hz. musa degil adi musa)
114. musa
115. yakub
116. yakow
117. judas
118. manet
119. ıus
120. ıudas
121. khamudi - evet ısrailogullari yani hiksos hanedanindan 1 antik misir imparatoruydu
122. apofis - antik misir imparatoruydu
123. sakir-har - antik misir imparatoruydu
124. khiyan - yine misir imparatory
125. aper-anati - imparator yine misirdan
126. semqen - yine misir imoaratoru
127. salitis - yine misir imparatoru ve hiksos hanedanini misirda kuran ilk israilogullari yani hiksoslardan misir krali.
128. yakubher - 1 misir firavunuydu
128. jacow
129. al-seras
130. kas-ri
131. asta
132. basr
133. yesra
134. kestah
135. ısmail (hz. ısmail degil)
136. hijros
137. hikso
139. bis
140. k(?)?)?)? bunun adini tam bilmiyomusuz diye k diye kaydetmisler soyacimizda.
141. .... - bu dedemin adi da malum deil ama milattan once 2000'lerde yasamis arkadaslar.
142. meryhathor - evet kendisi de 1 misir imparatoruydu milattan once 2100'lerde
143. h (bu ve bundan sonra sayacagim isimler hepsi antik misir imparatoru)
144. shed-
145. mery-
146. senenh
147. ıı. khety
148. vıı. nrferksre
149. ı. meryibre khery
150. neferirkare
151. neferkaunhr khuwihapi
152. nefrkaure
153. qakare ıbi
154. neferkamin anu
155. neferkare pepiseneb
156. neferkahor
157. neferkare tereru
158. nykare
159. neferkamin
160. merenhor
161. neferkare khundu
152. djedure shemai
153. neferkare neby
154. ıı. neferkare
155. menkare - evet bu da buraya kadarki son misir imparatoru simdi diger dedelerime gecelim
156. askahr
157. yekare
158. yekas
159. penkaye
160. astam
161. piskos
162. vijkar
163. ejda
164. grij
155. bisman
156. uj
157. u
158. utras
159. midras
160. madras
161. duaenre
162. kefren (khaf-ra) - kendisi de 1 misir firavunuydu.
163. keops/khufu - evet evet ta kendisi. meshur khufu aka keops, hani su keops piramidi falan. evet, o da 1 antik misir hukumdari olarak dedemdi.
164. sneferu - misir'in dorduncu hanedaninin kurucusu olan firavun dedem.
165. huni - misir'in ucuncu hanedanliginin son firavunuydu
166. yarashankh
167. kadesfa
167. ham-ra
168. tutankh
169. tutankh-ra
170. arasnkh
171. arasnkh-ra
172. eres
173. khrejnkh
174. bistank
175. yestan
176. sesta
177. bes-khran
188. artak
189. kark
190. bakh-ra - kendisi milattan once 3000'lerde yasamis ilk dedem olup antik misirlidir yine.
161. qa'a - antik misir hukumdari
162. semerkhet - antik misir firavunu
163. anedjib - antik misir krali
164. den - antik misir firavunu
165. djet - firavun
166. djer - yine firavun
167. hor-aha - yine ve yine firavub
168. narmer - antik misir'in kurucusu olan ilk firavun da dedemdi evet.
169. ka yani akrep kral - bilinmeyen tarihteki, hanedanlar oncesi antik misir firavunu, yani 0'ci hanedandan 1 firavun. kendisi de dedemdi.
170. sekhen
171. hermes
172. ezre
173. kesbe
174. yesra
175. khuf-rus
176. ur-tus
177. ur - evet burda dedelerim sumerlere baglaniyor, evet antik sumer'den de dedelerim mevcut
178. urku
179. durku
180. turk (türk degil, u ile, turk da dedemin adi kendisi milattan once 3600lerde yasamis)
181. urtas
182. kes
183. kesre
184. simtas
185. harran
186. ninpur
186. atab - antik sumer krali
187. zuqaqip - sumer krali
188. kalumum - sumer kralu (kral dicem siz anlayin iste yoruluyom)
189. kalibum - kral
190. paunnum - kral
191. en tarah ana - kral
192. nangishlishma - kral
193. kullassian bel - kral
194. jushur - kral, antik sumer kralliginin kurucusu
195. usru
196. uruk
197. urmi
198. ur
199. urtu
2000. kusru - evet milattan once 4000'ler, kendisi dedemlerin anlattigina gore yaziyi icat eden 200'cu gobekten dedemdir. bugun yazi yaziyosaniz, bu sumerli dedem sayesinde.
fikhi bir meselenin dini ve hukuki hukmunu aciklayan cevaba fetva deriz.
azeri bir sii sitesinde, sunni alimlerin verdigi birtakim fetvalar elestirilmis. simdi o elestirilere bakalim isterseniz. ki bu elestirileri de 18+ diye paylasmislar bu arada.
"onlar kadinlarla anal iliskide bulunmak hakkinda fikir ayriligina dusmustuler. onlar, anal iliskiden baska kadinin butun bedeninden lezzet icin istifade edilmesi hakkinda icma(yani ittifak) etmelerine ragmen, malik demistir ki: erkegin kendi hanimi ile onden iliskide olmasinda problem olmadigi gibi, anal iliskide olmasinda da hicbir problem yoktur. bu hadisi bize yunus, ibn vehb'den, o da ondan (imam malik'den) rivayet etmistir."
gorundugu gibi, taberi, imam malik'in sozlerinin yunus ve ibn vehb yoluyla rivayet edildigini soyluyor. bu ravilerse ehli sunnete gore guvenilir kisilerdir.
1. yunus bin abdul-ala bin meysere el-misri - kutubi sitte'den muslim, nesai ve ibn maxe kitaplarinda rivayetleri olup, ibn hacer sika(yani guvenilir) bir ravi oldugunu demistir. zehebi onu soyle vasfetmistir: imma, seyhul isalm, mukri (kurani gusel okuyan), hafiz. o, misir'ds kendi devrinin buyuk alimlerindendi. nesai soyle demistir: sika ravidir. ali bin el-hasan soyle demistir: o, hadis hafiziydi. ibn hibban onun adini "es-sikat" (yani guvenilirler) eserinde zikretmistir
2. abdullah bin vehb bin muslim - kutub-i sitte'nin butun 6 kitabinda da rivayetleri var. ibn hacer soyle demistir: beni esed'in ariflerinden(yani akilli adamlarindan)di. sika ravidirm zehebi soyle demistir: imam, seyhul islan, hafiz. yahya bin muin soyle demistir: sika ravidir. ibn sad soyle demistir: abdullah bin vehb buyuk ilim sahibi ve sika ravidir. icli soyle demistie: sika ravidir. saci soyle demistir: sika ve saduk ravidir.
boylece, imam malik'den gelen rivayet sahihtir.
cevap: evet arkadaslar simdi anal iliski konusunda, anal iliski, haram kabul edilir. o zaman imam malik'in sozlerini nasil anlayacagiz?
arkadaslar zaten taberi'de gecen bir rivayete gore, imam malik, kendisine isnat edilen makattan iliski caizdir sozunu duyunca ben boyle bir seyi katiyyen caiz gormedim demistir.
burdan imam malik'e zamaninda yanlis olarak boyle bir fetvanin isnad edildigini anliyoruz, bu konuda gelen rivayetlerin cogu da sahih degildir. hatta kendisinden bunun aksi yolda rivayetler gelmis olup malikiler de anali caiz gormez.
olay budur. ha bu rivayetin diger bir aciklamasi da su olabilir, soyle ki, bazi alimler, arkadan ilisko caizdir demisler diye, bunlar sanki makattan iliskiye cevaz vermisler seklinde anlasilmis. halbuki burda demek istedikleri, kadinin arkasindan kadin cinsel organiyla munaesebet kurulabilir. yoksa burda kadinin arkadan makatiyla munasebet kurulabilir demek istememislerdir. imam malik'in kasti o olabilir, veya kendisine isnat edilen bu fetva, kendisine kendi zamaninda yanlis bir bicimde isnat edilen fetvalardan biri de olabilir. allahu a'lem
2. hanefi alimi el-cessas, malik'in anal iliskiyi helal bilmesi inkar edilmez bir gercektir diyor. soyleki cessas, "ahkamul-kuran"inda soyle yaziyor:
"ebu bekir (el-cessas) dedi ki: malik'in bunu (anal iliskiyi) izinli olarak gormesi meshur meseledir. lakin onun ashabi bu sozleri inkar ediyor, cunki bu pis ve igrenc bir seydir. fakat onun bunu helal bilmesi o kadar meshur bir meseledir ki, onlarin bu inkarla malik'i savunka istemeleri imkansizdir. muhammed bin said, ebi suleyman el-cuzcani'den onun boyle dedigini rivayet etmistir: "malik bin enes'in yanindayken insanin kendi helaliyle anal iliski hakkinda soru sodum. o elini basina goturerek soyle dedi: daha simdi bunun yuzunden gusul aldim.""
bazilari ne kadar inkare tmeye calissa da, ehlu sunnet'in 4 mezheb imamindan biri olan imam malik'in bu gorusu gercektirm o sebepten ozellikle ehli sunnet'in radikal grupu olan selefilere onerimiz su ki, siilere karsi fetva tebligatina son verip, kendi alimleriyle ilgilensinler.
cevap: evvela cessas'in soylemi bir sey ifade etmez. cunku bir haberin meshur olmasindan cok senedine, dayanagina bakilir. zira haberi meshurlar uydurma nevinden dahi olabilir.
cessas'in verdigi rivayete gelirsek, suleyman cuzcani, imam malik'in ravilerinden degildir. kendisi hanefi fakihlerindendir ve imam malik'ten rivayeti yoktur. dolayisiyla imam malik'in ravilerinden olmayan ve ondan rivayeti vaki olmayan birinden ona isnatla bir sey rivayet edilmesi rivayetin sihhatine halel getirir.
3. ehli sunnet alimi muhammed bin aclan ve anal iliski. ehli sunnet'in hadis alimlerinden muhammed bin aclan, bunu sadece helal bilmekle kalmamis, hatta bunu yapmistir da. soyle ki, zehebi, "siyer elam en-nubela"sinda soyle yaziyor:
"muhammed bin aclan ebu abdullah el-kuresi. (buhari'nin (talik yoluyla), muslim'in ve 4 sunen sahibinin ravisidir.) imamdir, ornek sahsiyettir. dogru dozludur, alimlerin yadigaridir. medinelidir. o, fatima bint el-velud bin utbe bin rebia bin abdussems bin ebn el-menaf'in azatli kolesi olan acla'dir. abdulmelik bin mervan'in hilafeti devrinde dogmustur. ............ o, fakihtir, muftidi, abid(yani cok ibadet eden), dogru sozlu bir kisidir, buyuk izzet sahibidir. peygamber'in meclisinde onun buyuk meclisleri olurdu."
simdiyse bu kisinin buyografisine daha genis bakalim ve sonda anal iliski hakkindaki gorusune sahit olalim.
soyle ki, yusuf bin abdurrahman el-mizzi, "tehzibul kemal"inde soyle yaziyor:
"5462 - buhari'nin (talik yoluyla), muslim'in ve 4 sunen kitabinin ravisidir. muhammed bin eclan el-kuresi ebu abdullah el-medini. fatima bint el-velid bin utbe bin rebia bin abdussems bin abdulmenaf'in azatli kolesidir. o, abid, zahid ve fakihtir. peygamber'in meclisinde onun meclisleri olurdu ve o meclislerde fetva verirdi. salih bin ahmed bin hanbel babasindan onun sika(yani guvenilir) bir kisi oldugunu rivayet etmistir. abdullah bin ahmed bin hanbel babasindan soyle dedigi rivayet edilitoe: ibn uyeyne'nin soyle dedigini duydum: bana muhammed bin aclan rivayet etti ve o sikadir. hakeza abdullah bin ahmed dedi ki: babama sordum ki, muhamed bin aclan ve musa bin ukbe'den hangisini daha cok seviyorsun. dedi ki: her ikisi de sikadir. o ikisinden daha yakiniysa muhammed bin aclan'dir. soyle ki, ibn uyeyne onu ovuyordu. ishak, yahya bin main'den onun sika oldugunu rivayet etmistir. abdulkah bon ahmed bin hanbel dedi ki: yahya bin main'den soruldu: davud bin kays mi yoksa muhamed bin aclan mi daha ustundur. o dedi ki: muhammed. abbas ed-duri, yahya bin main'den onun soyle dedigini naklediyor: muhammed bin aclan sikadir. o, muhammed bin omer bin alkame'den daha guvenilirdir ve buna hic kimsenin suphesi yoktur... yakub bin seybe dedi ki: ibn aclan sika kisilerdendirm ebu zura dedi ki: ibn aclan saduktur, vasattir (orta). ebu hatim ve en-nesai dediler ki: sikadir. muhamed bin sad dedi ki: muhammed bin omer dedi ki: abdullah bin muhammed bon aclan'in soyle dedigini duydum: uc yildan fazla babamla birlikte yasadim. ben onu gormus ve ondan hadis de duymustum. hicretin 148. veya 149'cu yilinda mdine'de ebu cafer el-mansur'un hilafeti devrinde vefat etmistir. o sikadir, cokca hadisleri vardir. ebu said bin yunus dedi ki: o misir'a tesrif buyurdu ve iskenderiye sehrine giderek ordan bir kadinla evlendi. o kadinla anal iliski yasadi. kadin ailesine sikayet etti. bu hadise (sehirde) meshurlasti ve iskenderiye halki sesini yukseltti. o, sehirden cikip gitti vr 148'ci yilda medine'de vefat etti. sakalina sari kina yapardi."
cevap: sunu soylemek gerekir ki arkadaslar, siinin alintiladigi zehebi'nin bizzat kendisi, muhammed bin aclan'in hadislerinin sahih niteliginde degilse de, hasen yani sahihle zayif arasi ama sahihe daha yakin olan makbul hadis cesidinden daha asagi olmadigini soylemistir. bunu soylerken muhammed bin aclan'in hafizasinin mukemmel olmadigina dikkat cekmistir.
ilaveten imam malik de onun hakkinda ibn aclan alim degildi demistir.
ha peki buhari muslim'de hadisleri var ona ne diyecegiz, evet hadisleri var ama buhari ve muslim'de hadisleri, kendisini dogrulayacak baska sahidli hadisler esliginde nakledilmistir. bu da onun cok da iyi bir ravi olmadigina isaret eder.
ibn aclan muhaddis ve fakih bir tabiidir, tabiin, hz. muhammed'i gormemis ama sahabileri gormus olan muslumanlara denir.
anal iliskiyi caiz gormesi hususuna gelirsek, bu rivayeti kitabinda nakleden kisi yusuf bin abdurrahman'dir ki, 1256-1341 yillari arasinda yasamistir. ibn aclan ise, 685-705 yillari arasinda dogup 765'te vefat etmistir.
ki yusuf bin abdurrahman, bu rivayeti kitabinda ebu said bin yunus'tan nakleder ki, o da yusuf bin abdurrahman'dan yuzyillarca yil once yasamistir.
dolayisiyla bu rivayeti senetsiz nakletmis oldugundan bu habere itibar edilmez.
ki bunun disinda velev ki, faraza, boyle bir hadise gercek olsaydi dahi, fark ettiyseniz ibn aclan analin cevazina fetva verdi demiyor, anal iliskiye girdi diyor. sarab icen bir adamin sarabin cevazina fetva vermemesi gibi biseydir bu yani. onu velev ki yapmis olmasi dahi, onu caiz gordugunu gostermez zaten.
yani olay bu kisacasi.
4. kisinin zina sonucu dogmus kendi kiziyla evlenmesi helaldir!!! ehli sunnet'in buyuk alimlerinden biri, şafii mezhebinden olan ebu zekeriya muhyiddin yahya bin şerif en-nevevi, kendisinin "minhacut-talibin"inde soyle yaziyor:
"evlenmenin haram oldugu kadinlar. evlenmek haramdir: anneyle -kisiyi dogan, veya kisiyi dogani dogan kimseyeanne denir. kiziyla -kisinin sulbunden doan, veya sulbunden doganin dogdugu kizlar o kisinin kizi sayiliyoe. ben (en-nevevi) diyorum ki: kisinin zinadan dogmus kendi kizi ona (evlenmek icin) heladir. lakin kadinin zinadan dogan erkek evladiyla evlenmesi haramdir. allah daha iyi bilir."
not: bu tarz fetvalarin siteye konmasinin amaci kendi fikihlarindan haberi olmayan, fakat bazi meselelerde caferi mezhebine karsi cikan, elestirilen kisilere insaallah ders olmasidir.
cevap: evet boyle bir sey vardir.
nevevi, şafii mezhebinin onemli alimlerindendir.
simdi, zina, islam hukukunda gecerli bir iliski yolu olarak taninmaz. yani islam'da gunumuzde gecerli iliskinin tek yolu nikahtir.
zina, iliski birlikteligi olusturmaz. zina ettigin kadin namahremdir, sana yabancidir. mahkeme onunde sevgili degil, 2 yabanci olarak sayilirsiniz.
mesela bu tarz bir kadina mehir verilmez, ayrilinca nafaka odenmez.
dolayisiyla, bu tarz bir kadindan dogan cocugun, seninle kan bagi olsa dahi, hukuki acidan, yani islam hukuku, sizi baba-kiz olarak tanimaz.
boyle bir adamla boyle bir kiz, mahkeme onunde 2 ayri kisi olarak gorulur.
bunun sebebi, islam'ın hukuksla acidan zina denen iliski yolunu tanimamasidir. dolayisiyla tanimadigi bir iliskiden dogan cocugun babasini baba olarak, kizini da evlat olarak gormez.
adamin bu tarz bir cocuga babalik yapmasi sart degildir, bu tarz bir kiza miras da vermez.
cunku kanun, adamin babalik hakkini, kizin da evlatlik hakkini, iliski gayrimesru ve yasak oldugundan, yani illegal oldugundan elinden alir.
hal boyle olunca, kiz, babasina nisbet edilmez. yani falancanin kizidir denmez. cunku hukuk karsisinda zina gayrimesru oldugundan, adam, dogan evladin babalik hakkindan men edilir ve geecek babasi olarak gorulmez.
hasilikelam, boyle bir adamla boyle bir kadin, hukuksal acidan yabanci sayildiklarindan, aralarindaki akrabalik bagi kanda kalip, hukukta reddedildiginden, bu tip iki kisinin evlenip evlenemeyecegi de ulema arasinda tartisilmistir.
hanefiler, hanbeliler, ve malikilerin de esas gorusune gore evlenemezler. cunku hukuksal olarak aralarinda ebeveynlik evlatlik hakki olmasa dahi, adam, o kizin dogumuna sebebiyet vermistir. ilaveten cumhur, yani ulemanin buyuk cogunlugu da bu tarz bir evlilige karsi cikmistir.
fakat, malikilerden gelen bir goruse gore, ve ayrica safiilerin imam safii'den gelen ve meshur olan gorusune gore, bir adam, zina sonucu dogan kiziyla, hukuksal acidan hicbir bagi olmadigi, ve devletin o kizi, o adama nispet etmedigi icin, yani bu ikili arasindaki bag tamamen reddedildigi icin, bunlarin evlenmesi de legal, yani yasal olur.
fakat safiiler, imam safii'den gelen goruste, fakat bu mekruhtur dedigi icin, bunu hos karsilamazlar.
hatta bazilari, imam safii'nin buna mekruh demesini soyle yorumlamislardir:
eger adamin, zina ettigi kizin kendisine ait oldugu kesinse, o zaman o kizla evlenmesi haram olur. fakat eger o kizin nesebi mechulse, yani kime ait oldugu belli degilse, o zaman o kizla o adamin evlenmesi, o adamin o kizla aralarinda kan bagi olmamasi ihtimaline karsin caiz olur.
bu sadece zina edilen kadinin evladina ait bir durum degildir. adam, zina ettigi kadinin annesiyle dahi evlenebilir.
bunun nedeni, kadin, hukuksal acidan adamin karisi sayilmadigindan, kadinin annesi de, adamin kayinvalidesi olmaz.
yai adam, kadinla akrabaligi olan her turlu kimseyle evlenebilir. bu evlada ozel degildir. cunku kadin adama namahremdir, hukuksal acidan yabancidirlar, kadinin evladindan adamin babalik hakki alinmistir ve kanun karsisinda bu ikisinin adama aidiyeti yoktur.
hasilikelam boyle bir birliktelik, hanefi ve hanbeliler ve malikilerin esas gorusu hasili ulemanin buyuk cogunluguna gore caiz olmayip, malikilerden gelen bir goruse gore caiz, ve safiilerin gorusune de gore mekruhtur.
iste bir safii alimi olan nevevi, safiilerin meshur gorusune dayanarak buna caiz demistir.
ki bu sadece ehli sunnet alimlerinden bazilarinin gorusu olmayip, sia alimlerinden de bunu soyleyenler olmustur.
ornek vermek gerekirse, 2014 nobel baris odulu adayi, irak'in en onemli sii dini lideri, hatta imamiye siasinda muctehit olarak kabul edilen ayetullah sistani'nin fetva sitesinde, boyle bir soruya gelen fetva soyledir:
"soru: zina eden bir erkegin, zina ettigi kadinin kiziyla evlenmesi caiz midir?
cevap: helaldir ama kacinmak daha iyidir."
yine baska bir sii sitesinde de, evladin nesebi inkar edilirse boyle bir evlilik caiz olur diye bir makale vardir.
olay kisaca budur.
bu konuda sii, safii ve malikilerin de goruslerine da ayri bir baslik acmis ama o konuyi da burda anlattigima gore artik diger konulara gecebiliriz.
5. ebu hanife mahremlerle nikahtan dogan cocugun hukmu hakkinda. abdurrahman el-ceziri, "el fikih ala el mezahib el erbaa"sinda soyle yaziyor:
"malikiler, safiiler, hanbeliler ve hanefilerden olan ebu yusuf ve imam muhammed dediler ki: bir kisi kendisinin evlenmesi haram olan, mesela, kendine annesi, kiz kardesi gibi mahrem olan kadinla akit yapsa ve bu akde esasen onunla cinsi munasebette olsa, hakeza bunun haram oldugunu bilse, bu kisiye had cezasi verilmelidir. imam ebu hanife dedi ki: bir kisi bu amelin haramligini bildigini dese de, ona had cezasi verilmeyecek. o kadina mehirini verecek ve annede olan cocuk da onun evladi sayilacak."
cevap: simdi ebu hanife'den, bu yolda soyle bir fetva nakledilmistir:
"imam ebu hanife dedi ki: bana haram oldugunu biliyorum dese bile haddi yerine getirme zorunlulugu yoktur, ama o mehirle yukumlu kilinir, cocuk ona baglanir, ve her turlu tazirin en siddetlisiyle cezalandirilir."
yani arkadaslar, bakin, seriatta 2 turlu ceza vardir:
1. had - bu, kuran ve sunnette belirtilmis suclarin cezasidir. hirsizligin cezasi, zinanin cezasi gibi.
2. tazir - bu, hakimin kendi karariyla verdigi cezadir.
simdi ulemanin buyuk ekseriyeti demis ki, kendi mahremiyle akit baglayip ondan cocuk peydahlayan kimseye, kuran ve sunnette ceza verilmistir, ve o kesin cezaya carptirilir. adamin eyleminin kotulugunde hicbir suphe yokur.
ebu hanife ise demis ki, ortada bir sozlesme var, bu sozlesmenin imzalanmasi yolunda sahitler var. hadi adam kadinla sozlesme yapmis, o sahitler buna nasil izin vermis. yani o donem dna testi de olmadigindan, o cocugun, o adama aidiyetinin mechul olacagindan bahsediyor. bu sebepten ona had, yani kuran ve sunnetten bir ceza yoktur der. fakat o, kadina mehir verir, cocuk kendisinin adina gecer, ve adama tazr cezasi uygulanir. tazir, hakimin kararina bagli cezadir. yani hakim isterse adami sopalar, isterse surgun eder, isterse idam eder. istedigini yapabilir yani adama.
dolayisiyla ebu hanife, ceza yoktur dememis, had cezasi yoktur, tazir cezasi vardir demistir. ulemanin buyuk ekseriyetiyse hayir tek bir kesin ceza vardir demisler. bu da idamdir galiba. ebu hanife ise adamin idaminin zorunlu olmadigini soylemis oluyor bir nevi galiba yani. yani surgun de edilebilir, dayak da atilabilir, hapse de girebilir. tazir cezasi yani.
hasili kelam olay budur allahu a'lem.
bundan sonra sii gene zina ve baba-kiz muhabbetine baglayip bu konuda zibilyon tane alinti yapiyor ki onlari geciyorum suan.
6. kucuk yastaki kiz cocuguyla cinsel iliski. zeynuddin bin nuceym el-hanefi, "el-behrur-raik şerh kenzul-dakaik"inde, nikah bolumunde soyle yaziyor:
"(alimler) kucuk yastaki kiz cocugu ile cinsel munasebetin zamaninda ihtilaf etmisler. bazilari "balig olmadan cinsel iliski olmaz", bazilari "9 yasina varirsa olur", bazilariysa "eger kilolu olsa ve cinsel iliskiye takati varirsa onunla cinsel iliskiye girilir, aksi halde girilmez" demisler."
cevap: evet bu konuda bir yazi daha paylasiyor bundan sonra sii.
ya ben bu konuda soyle bir sey soyleyebilirim, kuran ve hadisten, bir kisinin, kac yasinda evlenebilecegine dair yeterli bir delil bulunmamaktadir.
mesela bu konuda sadece biz ehli sunnet degil, bizzat bu yaziyi paylasan sia'nin alimleri de zamaninda cocuk yasa evlilige cevaz vermisler.
ben bu konuda olayin tamamen kulturel ve donemsel zemin oldugunu dusunuyorum.
yani ibn nuceym dedigin adam yasamis 500 sene once. ta 1500'lerde ortacagda. veya zamaninda buna cevaz veren alimler yasamis 1000 sene, 1400 sene once.
mesela, ibn şübrüme, ki kendisi 691-692 yillarinda dogup 761'de vefat eden fakih ve kadidir, adam ta o donemde yasamasina ragmen cocuk evliligi caiz degildir, ozellikle kiz cocuklarinin evliligi daha da kotudur demis. cunku erkegin bosanma hakki var, bos ol der biter mevzu. ama kizin teoride boyle bir hakki da olmadigindan, kiz cocugunun evlendirilmesi genel olarak caiz degildir demis. ona gore, bir insanin evlenmesi icin balig olmasi, yani buluga erismesi lazim.
yani arkadaslar dolayisiyla, bu konuda ihtilaf olup boyle diyen fakihler de olmustur.
biz bu donemde, buna karsiysak, bunu dogru kabul etmiyorsak, boyle amel eden alimlerin gorusleriyle amel edip, boyle dusunmeyenleri hatali gormekten baska elimizden bir sey gelmez.
bunun aksini soylemis alimlerin de, zamaninda 1300 yil kadar once yasadigini, ve o donemki anlayisla bu donemkinin cok da bi ayni olmadigini kavramamiz gerek.
sahsim adina ben de boyle dusunuyorum ve cocuk evliligine karsiyim tabiki.
bu olayi da kisaca boyle aciklamak mumkun.
evet gecelim.
7. zina yapan maymun. dikkatli olun! bu haids ehli sunnet'in kuran'dan sonra en muteber olarak gordugu ve icindeki butun hadisleri sahih olarak gordugu sahih-i buhari kitabindandir. orda soyle bir rivayet naklediliyor,
"nuaym bin hammad bize rivayet etti (ve dedi ki), huşeym bize huseyin'den, o da amr bin meymun'dan onun soyle dedigni rivayet etti: cahiliye devrinde zina yapmis bir maymunun basina fazlaca maymunlarin toplastigini gormustum. maymunlar onu (zina etmis maymunu) tasliyorlardi. ben de maymunlara katilip onu tasladim."
bu maymun nasil bir maymun oyle? maymunlarda da mi zina var? hem de cahiliye devrinde!
cevap: eveet gelelim fasulyenin faydalarina...
gelelim kurancilarin da bir zamanlar sunniler aleyhinde kullandigi o rivayete.
arkadaslar evvela, buhari bu rivayeti "cahiliye gunleri" isimli bolumunde zikreder. yani bu rivayeti fikhi olarak hicbir seye delil kullanmamis, oylesine zikretmis oldugu bir rivayettir.
ikincisi bu bir hadis degil, amr'in kendi anisidir.
ucuncusu amr bin meymun sahabi degildir, cahiliye doneminde dogmus, dolayisiyla peygamber ile ayni cagda yasama firsati kazanmis, ama onu gormemis bir zattir. peygamber doneminde musluman olup da onu gorememis kisilere muhadramun denir.
dolayisiyla bu ne peygamber, ne sahabi sozu olup, muhadramundan olan amr bin meymun'un anlattigi, fikhi hicbir hukum bildirmeyen, oylesine bir rivayettir.
simdi bizim burda anladigimiz konu aradaslar, amr, ta cahiliye devrinde, yani islam'in dogusundan once, bir maymun grubunun, bir maymunu tasladigina sahit olmustur. peki bu dogal, olabilir. maymunlarin birbirlerine saldirabildikleri bilinen bir gercek. dolayisiyla amr, bir maymuna saldiran maymunlar gormus olabilir. peki, o maymunun "zina ettigi" kanisina nasil varmistir. bu rivayetin genis sekli ebu nuaym'in marifetus-sahabe'sinde aktariliyor. o rivayet soyledir,
"......isa bin hitan soyle dedi: kufe mescidine girdigimde karsimda amr bin meymun'u oturur vaziyette buldum. etrafinda insanlar vard. onlardan biri. "bize cahiliye doneminde karsilastigin en sasirtici olayi anlat" dedi. bunun uzerine o, soyle dedi: ben yemenlilerin tarlasinsayken bir araya toplanmis bazi maymunlar gordum. bir maymun, diger birinin boynunun altina kolunu koymus, sarilarak uzanmisti. o sirada baska bir maymun gelip, disi kaymunu durttu. disi maymun once dönüp ona bakti ve ardindan kolunu yavasca cekip onu durten maymunun yanina dustu. biraz uzaklastiktan sonra ikisi cima ettiler. ben de onlari seyrediyordum. ardindan disi maymun eski yerine gelip tekrar kolunu uyumus olan maymunun boynunun altina koymak istedi, fakat erkek maymun uyandi. ayaga kalkip disi maymunun arkasini kokladi ve ciglik atmaya basladi. bunun uzerine tum maymunlar etrafinda topladi. o da disi ve diger maymuna isaret ediyordu. dagilan maymunlar cok gecmeden diger maymunu da getirdiler. ikisini alip kumluk bir yere gotuduler. daha sonra onlar icin cukur kazip onlari oldurene kadar tasladilar. allah'a yemin ederim ki peygamber'in risaletinden once recmi gordum."
bahsi gecen bu rivayetin senedindeki ravilerden birkacini tam olarak bulamasam da, bir tanesinin hasen oldugunu gordum. dolayisiyla bu rivayet bu haliyle tam sahih mertebesinde olmayip, senedde guvenilir olmayan bir ravi varsa guvenilmez olabilir.
fakat burda sunun soylenmesi gerekir,
amr, bu olayi yemen'de yasamistir. ki yemen'de maymunlar vardir.
o da yemende calisirken bir maymun surusunu dikizlemeye baslamis ve 2 maymunun birlikte yatarlarken, bir baska maymunun gelip bunlardan birini durttugunu, sonra bu ikisinin ciftlestigini gormus. ardindan uyanan maymunun bunu yakalamasiyla birlikte ciglik atmis, sonra bu maymunlar diger maymun surusu tarafindan yakalanip taslanmislar. daha sonra da onlar icin cukur kazilmis.
simdi bu hikayenin gercek olup olamayacagi konusuna gelirsek,
sunu soylemek lazim ki, maymunlar arasinda aldatma bir realitedir, ve disi olanlarin erkeklerini aldatma ihtimali daha yuksektir. bu konuda su kaynaga bakabiliriz,
"about 17% of a group of gelada monkey's offspring is the result of cheating, meaning the dominant male may not be the father of all of the offspring in this family group."
bu bir bilim sitesi olan aaas'ta geciyor.
goruldugu gibi burda sadece bir grup jelada maymununun bile yavrularinin yuzde 17'sinin bir aldatma sonucu dogdugu yaziyor.
anlayacaginiz, maymunlar arasinda, amr'in gordugu olayda "zina" diye yorumladigi aldatma gercekten var. dolayisiyla amr, bir maymunun, yanindaki maymunu baska birisiyle aldatarak ciftlesmesine gercekten sahit olmus olabilir. yani anlayacaginiz bu imkansiz degil.
ikincisi, aldatmaya sahit olan bir maymunun, kendisini aldatan disisini taslamasi olayina gelelim.
yine bu jelada deneyinde maymunun, kendisini aldatan maymunu misilleme olarak cezalandirdigi da geciyor.
dolayisiyla bir maymun baska maymunu aldatiyor, ve o maymun da bu maymuni cezalandiriyor olabilir.
fakat, fakat, fakat, maymunlarin arasindaki aldatmalarla ilgili deneyler cok azdir.
ustteki rivayet ne kadar sahih bilmiyorum, dolayisiyla buna bel baglamamak lazim.
peki buhari'deki rivayet ne olacak. simdi, ikinci rivayet sahih olmasa bile, bize fikir vermeye yetiyor.
soyle ki, amr bin meymun, muhtemelen, ustteki rivayetteki gibi bir olaya sahit olmus, ve daha sonra bu maymunun taslanmasini da, a mucize, ben recmi gordum zamanindaya yormustur.
yani olay aslinda bu kadar basit. ki ibn kuteybe bu olayi "tevilu muhteliful hadis"inde soyle acikliyor:
"maymunlarla ilgili hadis peygamber ve ashab'dan nakledilmeyip sadece amr bin meymun vasitasiyla aktarilan maktu(yani tabiin veya tebeut tabiin, yani sahabileri veya sahabileri gorenleri gorenlerden birine ait soz) bir rivayettir. amr, maymunlarin baska bir maymunu tasladiklarina sahit olmus ve bu taslamanin zina sebebiyle oldugunu zannetmis olabilir. bunun sadece bir tahminden ibaret oldugu anlasilmaktadir. yoksa maymunlar zina yaptiklarini soylemezler. zaten onlari goren de olayin tam mahiyetini anlayamaz ve benzetme yaparak zanni gorudunu serdedebilir. nitekim bu hussuta araplar zina gapan kisileri "maymubdan daha zinakar" seklinde benzeterek ornek verirler. sayet maymunun zina ettigi bilinen bir gercek olmasaydi boyle bir ornege basvurmazlardi. ayrica esini kiskanma ve ciftlesme konusunda insanlara en cok benzeyen varligin da maymunlar oldugu bilinen bir gercektir. ote yandan hayvanlar birbirine dusman olur. birirlerine saldirir ve birbirlerine zina konusu olmaksizin cezalandirabilir. onlardan bazilari isirir, tirmalar, kirip parcalar; maymunlar da insanlar gibi elleriye birbirlerine tas atarlar. sayet maymunlar, birini zina olmaksizin taslamislarsa da amr bin meymûn onlarin zinadan dolayi birbirlerini tasladiklarini zannetmis olabilir. veya amr, sahit oldugu hadiseye verilen cezalandirmanin zina sonucu olduguna kanaat grtirmis de olabilir. nitekim maymunlar, hayvamlar aleminde esini en cok kiskanan ve onlari anlama acisindan insanlara en cok benzeyen varliktir. biz burda dalga gecenlerin/alaycilarin dedigi gibi maymunlarin zinadan dolayi recm cezasini uyguladigini ve tevrat'in zina hakkindaki recm hukmunu bildigini iddia etmiyoriz. ancak su da bir gercektir ki nasil diger hayvanlar tirmalar, isirir ve parcalarsa, maymunlar da kisknacliklarindan oturu zina veya baska nedenlerden oturu birbirlerini taslayabiliyorlar. nitekim insanlarin uzaktaki nesneyi tasladigi gibi onlar da elleriyle tas atarak karsidaki varliga eziyet edebiliyorlar."
ki bu aciklamayi yapan ibn kuteybe'nin 828-889 yillari arasinda yasadigini da unutmamak lazim.
simdi bu konuda diger bir husus su arkadaslar,
buhari'de "muallak" denen birtakim hadisler vardir. buhari bizzat kendisi bu hadisleri muallak olarak adlandirmistir. sahoh-i buhari'de gecen ve imam buhari'nin "muallak" diye adlandirdigi bu hadislerin bir kismi zayif sayilir.
simdi, bu rivayetin senedinde nuaym bin hammad vardir. kendisi, buhari'nin muallak hadislerinin ravisidir. buhari, onun rivayetlerini naklettiginde, o rivayeti desteklemek icin baska senedli rivayetlerle desteklemistir. yani nuaym'i tek basina guclu bulmamistir. ki hemen butun hadis munekkitleri de onun zayif hadis rivayet etmekle tanindigini soylemisler. ayrica delil olarak kullanilamayacagi soylenmistir.
hasilikelam hal boyle oldugunda su kanaate variriz, buhari'nin muallak hadislerinin ravisi olan, dolayisiyla muhtemelen onun da guclu gormedigi nuaym bin hammad, bu rivayeti buhari'de tek basina aktarmis, buhari onu baska bir rivayetle desteklememis, ilaveten bu rivayeti "cahiliye gunleri" adli bolumde, hicbir fikhi hukme delil gormeksizin kullanmistir.
bu da rivayetin sihhatine golge dusuren bir unsurdur. dolayisiyla bu rivayet kullanilarak ehli sunnet elestirisi yapmak sacmadir. zira zaten bu rivayetin sihhati de mechuldur.
"miracul diraye"(bu kitap cok muhtemeldir ki, hanefi alimi ali bin ebu bekir el-merğinani'ye ait olan "miracul diraye fi şerh el-hidaye" mitabidir, cunku "el berh er raik"in yazari da hanefi alimidir) kitabinda yazilmistir ki: eger essegin cinsi aleti veya erkegin cinsi aletinin sunnet edilmis yere kadar olan kismi kadinin cinsel organina dahil olursa, icmaya(yani alimlerin ittifakina) esasen onun hacci batil olur. eger cinsi alet bir beze sararak kadinin cinsi organina dahil olursa ve kadinda sicaklik ve istek olusturursa (sehvetten olusan sivi gelirse), kadinin hacci batil olur. eger boyle olmasa (yani, sehvetten olusan sivi gelmese), o zaman hacca bir mani degildir."
cevap: arkadaslar evvela islam'da zoofili haramdir. yani bir hayvanla cinsel munasebete girilemez. cumhura(alimlerin cogunluguna) gore bunu yapan kisi tazir cezasina carptirilir.
e madem bu fiil haramsa, burda ne anlatiliyor.
arkadaslar dovme de haramdir, ama dovme abdesti bozar mi diye aratip taratiriz.
boyle bir fiil yapmak yasak, ve cezasi var. ama burda bu alimlerin degerlendirdigi sey, teorik olarak, eger bir kadin, bir essekle cinsel iliskiye girse, hac ibadeti bu haramdan dolayi bozulur mu bozulmaz mi.
e diyeceksiniz ki olm alimler bi kisinin essekle iliskiye girince haccinin bozulup bozulmayacagiyla neden ilgilenmis.
bunun sebebi zannimca herhalde o donem bazi kisilerin esekle cinsel iliskiye girmeye kalkismalaridir. yoksa neden boyle bi konu tartisilsin. herhalde bunu yapan olmus ki tartismislar.
peki diger bir husus, esekle cinsel iliskiye giren bir insanin, hacci neden bozulmaz. cunku arkadaslar esegin de bizimki gibi penisi vardir ve bizdeki hukum onlarda da gecerlidir. o sebepten.
evet her halukarda tartisilmis bu konu size sacma gelebilir, ama nihayetinde sadede gelirsek esekle iliskiye girmek caiz degildir. evet.
9. keciden dogan insan evladi imam olursa... abdul-celil isa ebu nasr, "ma le yacuz fiha el-hilaf beyne el-muslim"inde soyle yaziyor:
"onlardan bazilari demistir ki: eger bir adam bir keciyle cinsel munasebete girerse, o keci (o adamdan) hamile kalip insan dogarsa, o insan buyuyup ders alip ve ilim ogrenip, bir koyde kurban bayrami namazinin imami olursa, onu namazdan sonra kesseler ve kurbanlik yapsalar, bu amel onlar icin caizdir. cunku bu surette evladin hukmu annenin (yani, onu dogan kecinin) hukmu gibidir. ve ayni zamanda, onun annesini (kecinin) kurban bayraminda kurbanlik yapmak caizdir. hasilikelam, onu da (keciden dogan insan evladini) kurbanlik yapmak caizdir."
mesele bununla bitse problem neydi ki? bazilari bu konudan rahatsizolup, meseleyi aciklamislar. ama kaş duzeltmek yerine, vurup gozu de cikarmislar. asagida vehhabilerin meshur forumunda diyorlar ki, boyle bir sey k kitapta yok, birisi fetvayi baska sekilde sunmus blabla.
"bir adam keciyle cinsel munasebete girip keciyi ondan hamile birakmasi ve adamla kadinin ayni inekten sut emmesi hakkinda yalna reddiye
keci hakkinda yalana reddiye:
(bu yalan) muhalif bir kisi tarafindan satirlara ilave edilerek bazi yayinevlerinde yayimlanmistir. burdan okuyun: "eski zamanlarda fakihlerin birine sorildu: eger bir adam bir keciyle cinsel munaesebet kurarsa ve ondan (keci) hamile kalirsa, bir insan dogarsa, sonra bu kisi imam cemaat olursa, kurban bayrami gunu namazini cemaatle kilarsa, su halde ki, onun annesibbir ekcidir ve kurbanlik olmasi mumkundur, imamin cemaatle kildigi namaz itibarli midi? fakih fetva verdi ki: caizdir."
baska bir ilginc fetvada eski fakihlerden biri eger bir adam ve bir kadin bir inekten sut icseler, onlarin birbiriyle evlenmesi caiz degildir. cunmu onlar sut-kiz ve erkek kardesi olurlar."
ilk fetvayi kitaptan farkli sekilde sunmuslar. kaydettikkeri ikinci fetva hakkinda sirf o kitsptan bilgimiz yoktur, ama diyebilirix ki, "sahih-i buhari" yazari buhari'nin benzer fetvasi cokca kisiye malumdur onun fetvasina gore, iki cocuk bir inek, veya keciden sut icerse, birbirlerine mahrem olur ve evlenemezler.
not: ebul-celil isa ebu nasr, el-ezher universitesinin seyhlerindendir.
cevap: evvela sunu soyleyeyim mi, buhari ile ilgili fetvanin asilsiz oldugunu buhari basliginda aciklamistim o sebepten o konuya girmiyorum bile.
simdi bu keci meselesine gelirsek, abdulcelil isa, 1888-1981 yillari arasinda yasamistir. zamaninin onde gelen maliki alimlerindendir.
bu konuya gelirsek, arkadaslar bu abdulcelil'in fetvasi degildir. abdulcelil, zamaninda alimlerin ne tip garip konulari tartistigini aktariyor, mesela bir adam, bir kadinin rahminin icine girerse soyle soyle olur mu diye tartismis bazilari, bazilari da zamaninda boyle tartismis falan diyor.
fakat abdulcelil bunu aktarirken, o "bazilari"nin kim oldugunu belirtmiyor.
dolayisiyla bu soylem ehli sunnet acisindan hicbir sey ifade etmez. zira abdulcelil bunu, "bazilari dedi" seklinde mechul bir sekilde aktariyor.
dolayisiyla bunun haber degeri yoktur. zira o "bazilari" kim bilmiyoruz. ki abdulcelil usa vefat edeki 43 sene olmus yani sadece. o "bazilari"nin da kim oldugunu belirtmedigine gore, bu konu uzerinden bir sahis elestirisi de yapamayacagiz demektir bu, o sebepten geciyoruz.
10. aise, kiz kardesi esma'ya yabanci adamlari emzirmesini istiyordu. soyle ki, meshur ehli-sunnet tefsir alimi allame el-kurtubi, tefsirinde soyle yaziyor:
"aise bir adamin kendi yanina dahil olmasini isteseydi, kiz kardesi esma'ya onu emzirmesini soyluyordu ki, boylece o kisi esma'nin sut oglu olsun ve aise icin mahrem olsun, dolayisiyla da aise'ye bakmasi izinli olsun."
cevap: evet, simdi biliyorsunuz ki, islam'da, bir kadin, bir erkekle bas basa kalamaz. oysa aise'nin yanina, bazen bir adam, kendisinden ilim almak icin, veya baska bir sebeple, normal olarak gelebiliyordu. aise, boyle biriyle konusmak istediginde, mahremiyet kurallari gerekcesiyle konusamazdi.
o sebepten kadin yegenlerinden boyle bir adami emzirmesini, boylelikle aise ile aralarinda sut kardesliginden dogan mahremiyetin olusmasini isterdi.
simdi burdaki sorun su, ne yani, yetiskin bir kadin, yetiskin bir adami mi emziriyordu.
evet.
peki nasil. soyle ki, peygamber doneminde bu olay, yani yetiskinin yetiskin tarafindan emzirilmei olayi 1 kez uygulanmistir. bu da belirli bir sebep dolayisiyla oldu. bir kadin bir adama bakti falan, evladi olarak goruyordu sonra evlatligin gecersiz oldugu ayeti nazil olunca adam, annesi gibi oldugu kadina namahrem oldu, kadin bundan yakininca peygamber de onu emzir dedi, boylece adam, kadinin sut evladi olacakti.
peygamber'in hanimlari, yetiskinin yetiskin tarafindan emzirilmesine karsi cikip, bu olayin 1 kereye mahsus bir sey olabilecegi ihtimalinin oldugunu soylemisler. ki genel olarak islam alimleri de bu sekilde dusunur.
ama aise, bu olayi, 1 kereye mahsus olarak algilamamis, eger peygamber buna izin vermisse, demek ki bu genel olarak caizdir seklinde algilamistir.
bu sebepten kendi yanina gelen, ama mahremiyet sebebiyle iletisim kuramadigi bir adam olursa, kadin yegenlerine o adami emzirmesini, boylece aralarinda sut akrabalik baginin olusmasini isterdi.
olay bu aslinda.
ha hala yetiskin birinin yetiskin tarafindan emzirilmesini garipsiyor olabilirsiniz. zaten genel olarak islam alimleri de buna karsi cikmislar. ama yaani garipsemekte haklisiniz, fakat neden olmasin. dimi. neden olmasin.
evet arkadaslar kisacasi bu kadardi.
akliniza hala yatmayan seyler olduguna eminim mesela suan hemen ustteki konu gibi!
ama benim aklima yatiyorsa sizden banane dimi haha!
bir sahabi ve emevi devletinin kurucusu olan ilk emevi halifesi.
kendisiyle ilgili zamaninda bir baslikta entry girmis olsam da,
simdi kendisiyle ilgili yoneltilen bazi elestirilere tekrar bakicaz.
fakat bu elestiriler, azeri sii bir siteden alinmis elestirilerdir onu da belirtiyim.
gelin simdi elestirilere bakalim,
1. muaviye sarap iciyordu. ahmed bin hanbel "musned"indeki rivayette soyle yaziyor:
"zeyd bin hübab, hüseyin'den, o da abdullah bin büreyden şöyle naklediyor: "ben ve babam muaviye'nin yanına gittik. bizi halının üzerine oturttu. sonra yemek getirdiler, yedik. sonra şarap getirdiler. muaviye şarap içti, sonra babama verdi ve dedi: 'resulullah haram kıldığından beri hiç içmedim'. daha sonra muaviye dedi: 'kureyşin en güzel ve en tebessümlüsü ben idim. süt içmek veya güzel sohbet eden insanlarla konuşmak gibi zevk aldığım bir şey yoktu.'"
suayb el-arnaut, rivayet hakkinda: "senedi gucludur" demistir.
cevap:
burda bir gariplik dikkatinizi cekmistir diye dusunuyorum. muaviye sarap icip, resulullah haram kildigindan beri sarap icmedim diyor. o nasil oluyor?
soyle ki arkadaslar, kuranda da alkol disi iciceklere de bazen sarab denir. cunku arapcada sarab, icicek demektir. su bile sarabdir. genel olarak tum icecekler sarabdir. arapcada alkollu icecegin adi "hamr"dir ki kuranda da boyle gecer.
dolayisiyla muaviye'nin belirtmis oldugu icki, normal herhangi bir ickidir. arapcada icki sarab oldugundan, rivayetin arapcasinda yani orjinalinde sarab denmis. fakat bu tercume edilirken, aa bak adam sarab iciyorduya yorulmus.
isin asli budur kisacasi.
2. muaviye peygamberin sunnetine karsi geldi. soyle ki, nesai, "sunen"inde soyle bir rivayet aktariyor:
ahmed bin osman bin hakim əl-evdi bize anlattı ve şöyle dedi: halid bin mehled bize anlattı ve dedi: ali bin salih bize meysere b. habib'den, o da minhal bin emir'den, o da said bin cübeyr'den onun şöyle dediğini aktardı: ben arafat'ta ibn abbas ile birlikte idim. o (ibn abbas) dedi: "neden insanların tekbirlerini duymuyorum?" ben dedim: "muaviye'den korktukları için." ibn abbas çadırından çıkarak dedi: "lebbeyk allahumme labbeyk, lebbeyke allahumme lebbeyk, bu insanlar ali'ye düşman oldukları için sünneti terk etmişlerdir!"
elbani: "senedi sahihtir" demistir.
ayni sekilde bu rivayet ibn huzeyme'nin "sahih"inde de vardir ki dr. muhammed mustafa el azami, "senedi sahihtir" demistir.
cevap: elbani asiri vehhabi, ve ehli sunnete aykiri dusunceleriyle taninan bir adamdir. bu rivayetin senedinde abdullah bin muhammed bin el sarki vardir ki icki icmekle itham edildigi icin zehebi tarafindan sika (guvenilir) bir ravi olarak gorulmemistir. dolayisiyla rivayet sahih degildir. gelelim rivayetin ibn huzeymenin kitabindaki haline. bu rivayet sahihse bile, muaviye arafatta telbiye(yani lebbeyk deyip tekbir getirme) yapmamistir fakat bu muaviyenin ali'ye karsi gelmesinden dolayi degildir. cunku zaten bizim kitaplarimizda aktarildigi kadariyla, zaten muaviye'den once de arafat'ta telbiye getirmek yaygin bir durum degildi ki omer de arafat'ta telbiye degil tekbir getirmistir. ibn abbas arafat'ta telbiye getirilecegi gorusunde oldugu icin ve muaviye de ali ile savasmis oldugu icin, onun bu hareketinin dogru olmadigini ve ali dusmanligiyla ilintili oldugunu dusunmus olabilir.
3. muaviye ehli beyte nefret etmistir. soyle ki ali'nin lanetlenmesini emretmistir. soyle ki, muslim, "el musnedus sahih bi naklil adli" isimli kitabinda su rivayeti kaydediyor,
kuteube bin said ve muhammed bin abbad bize rivayet ettiler ve dediler: hatem (ibn ismayil) bize bukeyr bin mismar'dan, o da amir bin sad bin ebi vakkas'dan, o da babaslndan şöyle dediğini rivayet etti: muaviye bin ebu süfyan sad'a emretti. (ancak sad'ın kendisinin emrine uymadığını görünce) dedi: "sana ebu turabı (ali'yi) sövmeye ne engel oluyor?"
sad cevap verdi: allah'ın rasulu (ali hakkında) üç şey söyledi ki, ben asla onu sövmem. eğer bu üç şeyden biri bende olsaydı, (bu) bana kırmızı deveden daha sevimli olurdu.
bir savaşta allah'ın rasulu onu yerine vekil atadığında ali dedi: ey allah'ın peygamberi! beni kadınlar ve çocuklar arasında bırakıp gidiyor musun? allah'ın rasulu ona dedi: acaba sen benden sonra senin durumunun harun'un musa'ya olan durumu gibi olmasını kabul etmiyor musun? fakat aramızdaki fark şudur ki, benden sonra peygamberlik olmayacaktır.
hıayber (savaşı) günü (peygamberin) şöyle buyurduğunu duydum: sabah bayrağı şu adama teslim edeceğim ki, o allah'ı ve onun peygamberini sever, allah ve onun peygamberi de onu sever. sonunda, sabah olduğunda biz (kimin bu şerefe nail olacağını görmek için) bayrağa doğru yürüdük. peygamber: "ali'yi yanıma çağırın!" - dedi. (ali) yanına geldi. onun gözleri ağrıyordu. (peygamber mübarek) ağzının suyundan onun gözlerine sürdü. sonra bayrağı ona teslim etti.
ayrıca, "gelin biz de oğullarımızı, siz de oğullarınızı..." (ali imran, 61) - ayeti indiğinde allah'ın rasulü ali'yi, fatıma'yı, hüseyin'i ve hasan'ı yanına çağırıp: "allah'ım! benim ailem bunlardır" - dedi.
cevap: ilk once belirtmek gerekir ki, hadisin sahih-i muslim versiyonunda, muaviye ali'yi sovmeyi emretmis gibi bir sey bulamadim. rivayette direkt muaviye, sad'a, sen ali'ye neden sovmuyorsun demis. bu muaviye'nin sad'a ali'yi sovmesini emrettigi anlamina gelmez. o donem muaviye taraftarlari ali taraftarlarina kotu sozler soyledigi icin(ki aynisini ali taraftarlari da muaviye taraftarlarina yapmistir), muaviye, sad'a, ali'yi neden kotulemedigini sormustur. yoksa bu ali'yi kotule diye emir vermek degildir ki, rivayetin devaminda, muaviye sad'a sov diye emir verdi falan gibi bir ifade yok, rivayet burda bitiyor. demek ki muaviye, kimseyi ali'ye sovmesi icin zorlamamistir. ki kadi iyaz bu rivayette gecen sovgu kelimesinin, orfte, birisinin mezhep yani tarafinin yanlis oldugunu soylemek anlamina geldigini de soyledigi icin demek ki burdan muaviye'yi kotulemek supheli olur.
4. muaviye ehli beytten nefrer ediyor. cunku o, ali'ye hakaret etmistir. soyle ki, ibn mace, "es-sunen"inde soyle bir rivayet aktariyor:
ali bin muhammed bize rivayet etti, ebu muaviye bize rivayet etti, musa bin müslim bize abdurrahman bin sabit'ten, o da said bin ebi vakkas'tan rivayet etti ve şöyle dedi: muaviye hacdayken sad onun yanına geldi. ali'nin adı anıldı, o (yani, muaviye), ona sovdu. sad öfkelendi ve dedi: "sen onun hakkında böyle sözler mi söylüyorsun? halbuki, ben resulullah'ın onun hakkında böyle dediğini duymuştum: "ben kimin dostuysam, ali de onun dostudur." ayrıca şöyle demiş: "senin bana olan ilişkin harun'un musa'ya olan ilişkisi gibidir." ayrıca şöyle demiş: "bugün bayrağı şu şekilde bir kimseye vereceğim ki, o allah'ı ve o'nun resulünü sever."
elbani bu rivayetin "sahih" oldugunu bildirmis ve dipnotta soyle demistir: "sovdu" sozunun aciklamasi, yani muaviye ali'ye sovdu ve onun hakkinda kotu konustu.
cevap: oncelikle, burda simdi sunu belirtmek gerekiyor. elbani kelimeyi cevirirken sovdu, kotu sozler soyledi diye anlamlandiriyor. halbuki sunu bilmek lazim ki, sindi, burda muaviye ali hakkinda ne soyledi kesinlikle bilmiyoruz demistir. yani muaviyenin, ali hakkinda soyledigi o kotu soz nedir bilmiyoruz. simdi ehli sunnetin bu konuda gorusu su sekildedir: bazi hadislerde, mesela alinin amcasi abbas veya kuzeni ibn abbas tam hatirlamiyorum, galiba amcasi abbasla sovustugu gecer. kavga edip birbirlerine sovmusler. simdi burdaki "sovgu"yu biz ehli sunnet olarak, senin ben ta a.... diye anlamiyoruz. neden? cunku sahabilerin iyi ve ahlakli insanlar olduklarina inandigimizdan dolayi haklarinda boyle noksan seyler dusunmeme amacli, bu sovgu, yani kotu soz, bildigimiz kufur mahiyetinde degil, onlarin ahlaki olcutunde bir seydir. ki biz, burda muaviye, ali hakkinda ne soyledi bilmedigimiz icin, bilmedigimiz bir sey uzerinden bir bireyi suclamak herhalde dogru olmaz.
5. ehli sunnetin reformcu alimlerinden muhammed resid riza soyle yaziyor:
"astana şehrinde yaşayan bir alman alim, aralarında mekke'nin şerefli kişilerinin de bulunduğu bazı müslümanlara şunları söyledi: "berlin'in büyük meydanında muaviye bin ebu sufyan için bir altından heykel dikilsin." ona nedenini sorduklarında, şu cevabı verdi: "o, islam'ın yönetim prensiplerini demokratik kurallardan taifecilik haline dönüştürdü. eğer böyle olmasaydı islam dünya çapında itibar kazanırdı. bu durumda biz almanlar ve diğer avrupa ülkeleri müslüman ve arap olurduk."
cevap: simdi resid riza'dan bu alintiyi paylasan siiye sunu sormak lazim, sen zaten ebu bekir, omer ve osman'in bile secimini adaletsiz buluyorken neyin demokrasisinden bahsediyorsun? hayir bunu gectim, ali ve hasan halife oldu diyelim, onlardan sonra da huseyin, peki onlardan cok sonra kimlerin olacagi, mogollara karsi mucadele edip edemeyecekleri biliniyor mu ki de muaviye bu yuzden elestieiliyor? varsayimla birinin elestirilmesi ne kadar dogru? onu gectim, birinin yaptigi siyasi hata, onun imansizligina delalet eder mi? yoo. ki bunu gectim, resid riza, seveni olsa da, isa öldü, cinler yoktur mikroplar vardir gibi ehli sunnnete aykiri seyler soylemekle itham edilmis, sevmeyenleri de olan birisidir. dolayisiyla onca buyuk alim, muaviye hakkinda ovguyle bahsediyorken, bir reformist olan resid riza'nin muaviye hakkinda yapacagi yorum herhalde cok da onemli degildir.
6. islam alimi sadeddin et-taftazani/teftazani soyle yaziyor:
"bazıları, 'her bir müctehidin haklı olması' prensibine dayanarak şöyle demişler ki, her iki taraf da haklıdır. (ancak, bu fikir yanlıştır). çünkü bu durumda her iki tarafın da müctehid olması şu durumda mümkün olabilir ki, içtihad için gerekli şartları kendilerinde bir araya getir. sadece kuşkulu ve geçersiz yorumlar yapan bir kişi hakkında böyle bir şey söylenemez. bu nedenle (âlimlerin) çoğunluğu, islam'da azgınlık yapan ilk kişinin muaviye olduğunu söylemişlerdir."
cevap: simdi ilk once taftazani kimdir? taftazani/teftazani, iyi bir alimdir. yani resid riza gibi kuskulu bir alim degildir onu soyliyim.
diger nokta, burda bir kaynak cimbizlanmasini goruyorsunuz ki yaziyi yazan siinin bir sahtekarligidir.
nasil mi? soyle ki, bu yazinin tamaminda, yani bu kismin tamaminda, osman'in katillerinden bahsediliyor.
ve onlarin muctehid olmadigini, muctehid olmak icin ictihad yetkisi gerektigini, onlarin osman'i katletmelerinin bos bir fikir oldugunu soyluyor.
ayrica, yazinin orjinalinde, parantez icindeki ifade de yok. halbuki sii, teftazani bunu sanki muaviye'ye soylemiscesine yaziyi kirpmis, bir de sacma sapan bir parantezi, yazidanmis gibi sunmus :)
bunun disinda, peki teftazani'nin muaviye'ye "azgin" demesine ne demeli?
arkadaslar bu ifadenin, arapcasinda gecen orjinali muhtemeeln bagy'dir.
yani teftazani, muaviye'ye azgin degil, bagi diyor. halbuki sii, bunu isine geldigi gibi cevirmis.
bagi nedir? bagi, halifeye isyan eden demektir.
teftazani bunu muaviye'yi kotulemek icin degil, aksine ovmek icin kullanmistir.
nasil mi?
teftazani, yazida, osman'in katillerinin ictihad yetkisine sahip olmadigindan, dolayisiyla osman'i sehid etmelerinin bic ictihad olmadigi icin bagi, yani halifeye isyan eden kisi hukmunde degil, haksiz olduklarindan bahseder. ve, muaviye ornegini, muaviye onlar gibi degildi demek icin verir, ve osman'in katillerinin bu yuzden bagi sayilmadiklarindan, muaviye'nin ilk bagi oldugundan bahseder.
yani teftazani'ye gore, muaviye ictihadi sonucu ali ile savastigi icin bagi olmustur. ve soyledigine gore, alimlerin cogu da bu fikirdedir.
hasilimelam, aslinda muaviye yanlisi bir yazinin, bir siinin yaziyi isine geldigi gibi tahrif etmesi sonuc nasi muaviye aleyhine gosterildigini goruyoruz :)
ki teftazani dediginiz adam, ayni kitapta sunlari da yazmistir,
"hz. ali’ye muhalif olanlar, hak imama bir şüpheye –hz. osman’ın katillerine kısas uygulanmamasına– dayanarak başkaldırdıkları için bağidirler; (…) fasık, kâfir veya zalim değildirler. çünkü bir tevilden hareket etmişlerdir. eğer onların bu tevilleri batıl ise, onlar hakkında olsa olsa, ictihadda hata ettikleri söylenebilir. bu ise –tekfir şöyle dursun– onların fasık olduklarını söylemeyi dahi gerektirmez. bu sebeple hz. ali, şam ordusuna lanet okuyan arkadaşlarını bundan men etmiş ve “kardeşlerimiz bize karşı ayaklandı (bu onların lanetlenmesini gerektirmez)” demiştir."
bu da ustte dediklerimi dogruluyor arkadaslar. teftazani, muaviye taraftarlarina bagi derken, onlarin, fasik, kafir veya zalim olmadiklarini soyluyor. ve ali ile savasmalarinin bir ictihad sonucu oldugunu soyluyor hatta ali'nin bile onlari tekfir etmedigini belirtiyor.
7. ebu bekir bin el-hallal soyle yaziyor:
"muhammed bin ubeydullah bin yezid el-munadi'nin şunları söylediğini duydum: 9'cu yılda mekke'deydik. ubeydullah bin musa da bizimle birlikteydi. yoldayken konuşuyorduk. aniden konu muaviye'ye geldi. bu sırada muaviye'ye ve ona lanet etmeyene lanet etti. bu durumu ahmed ibn hanbel'e aktardığımda, o şunları söyledi: "o haddi aşandır, ey ebu cafer."
kitabin muhakkiki atiyye ez-zehrani, bu rivayetin senedinin "hasen" oldugunu soylemistir. hasen, sahihle zayif arasi, ama sahihe daha yakin demek olan makbul bir haber cesididir.
cevap: simdi evvela ebu bekir hallal bir hanbeli fakihidir. rivayeti haber veren muhammed bin ubeydullah bin yezid el-munadi veya kunyesiyle ebu cafer, bir hadis alimidir. muaviye'ye lanet eden olayin bas kahramaniysa yani ubeydullah bin musa ise kimdir bulamadim arkadaslar acikcasi bir bilgi. fakat burdaki konu su arkadaslar, hanbeli mezhebinin imami, zaten hadis yazarinin da mezhebine mensp oldugu imam ahmed, ubeydullah'a haddi asandir diyor, ki siinin nedense(!) yine vermedig kisimda sahabeye dil uzattigi gerekcesiyle ona itimat edilmez, yani hadis alinmaz diyor. anlayacaginiz bahsi gecen ubeydullah, zaten guvenilir bir adam, veya buyuk bir ravi olmayip, sika yani guvenilir olmayan bir ravidir sadece. ki sii, yazisinda ubeydullah'i ehli sunnet imami olarak tanitirken ne gariptir ki(!) bu ehli sunnet imami(!) ile ilgili sitelerde hicbir bilgi gecmez, ve imam ahmed de guvenilir degildir der. allah allah...
8. ibn hacer el-askalani soyle yaziyor:
"kuteybe şöyle dedi: hafız cerir bize hadis nakletmiştir. fakat, ben onun açıkça muaviye'yi aşağıladığını duymuştum."
peki kimdir bu muaviye'yi asagilayan cerir bin abdulhamid?:
"imamdır, hafızdır, kadidir, kütüb-i sitte'nin heps ondan hadis nakletmiştir, ibn sa'd, nevevi, lâlekâi ve diğerleri onu sika(yani güvenilir) bulmuşlardır." (siyer alamin nubala, muessesetur risale)
iste boylesi bir alim olan cerir, muaviye'yi asagiliyor.
cevap: ibn hacer buyuk bir islam alimidir oncelikle. cerir bin abdulhamid kimdir, cerir de hadis hafizidir.
peki cerir'in muaviye'ye hakaret etmesine ne demeli?
ya bu konuda sunu soylemek gerekir,
1. cerir, bazi alimlerimiz tarafindan siilik ve hatta asiri siilikle suclanmis bir adamdir. dolayisiyla cerir'in muaviye aleyhine bu yazisini paylasan sii arkadasin onu "ehli sunnet imami" olarak tanitmasi kuskuludur. cerir'i siilige temayulle suclayan alimlerin gorusleri dogru kabul edilirse, muaviye'ye hakaret etmesi anlasilabilir.
2. cerir'den kutub-i sitte'nin alimlerinin hadis rivayet etmesine gelirsek, kutub-i sitte alimleri sii ravilerden de guvendiklerinden hadis rivayet etmislerdir.
3. ibn hacer kendisi, cerir'in sii oldugu soylentilerine karsi cikmistir, kutub-i sitte alimlerinin de ondan hadis rivayet etmelerinin nedeninin onun sii oldugunu dusunmemeleri olabilir. sunu da soyleyelim ki, cerir'in kendisinden muaviy'ye hakaret nakledilmemis, bunu diger bazi kisiler onun hakkinda nakletmisler. ki ebu hanife'nin murcie olmasindan tutun ibn ishak'in yalanci olduguna kadar bircok alim zaten bircok bidat ve gunahla suclanmis olup, cerir hakkindaki iddialar da yanlis olabilir ve o sunni olabilir.
bu konuda pek bir bilgim olmadigindan bu sekilde acikladim.
9. buyuk ehli sunnet tarihcisi, hadis ve rical alimi semseddin ez-zehebi soyle yaziyor:
"şunu söylüyorum: 'ebu nuaym ve ubeydullah ebu bekir ve ömer'e büyük saygı duyarlar, ancak muaviye ve onun yakınlarını aşağılıyorlardı."
ki zehebi'nin kendi dedigine gore ebu nuaym fazl bin dukeyn buyuk hafiz ve seyhulislamdir. buhari ondan fazlaca hadis nakletmistir. ubeydullah bin musa da imam, hafiz ve dindar biridir.
cevap: yukarida zaten ubeydullah'dan cok daha buyuk bir alim olan imam ahmed'in ubeydullah'i guvenilir bulmadigimdan bahsettigim icin, simdi ebu nuaym hakkinda konusucam. oncelikle zehebi, unlu hadis hafizi, tarihci ve kiraat alimidir. ebu nuaym ise yine hadis hafizidir. ki imam ahmed de onun guvenilir ve zeki oldugunu soyler.
fakat burda sunu soylemek gerekir ki, ebu nuaym sunni degildir.
kendisi bir sii olarak kabul edilmektedir. fakat diyeceksiniz ki, siiyse neden ebu bekir ve omer'i seviyor? cunku kendisi siiligin zeydi kolundandir ki onlar ebu bekir ve omer'i sever. ayrica, kendisinin adiyla kurulmus, sia zeydiyye'ye ait "dukayniyye siligi" denen bir sii mezhebi de vardir.
bundan ilave ebu nuaym'in muaviye'ye hakaret etmedigine dair yaygin bir gorus vardir ki, o yukaridaki alintinin ziddi olup yaygin bir gorustur.
dolayisiyla ebu nuaym hakkindaki ithamin sadece bir "suclama" oldugunu, velev ki gercekse dahi kendisinin suni degil, zeydi bir sii oldugunu ve adiyla bir mezhebin dahi kurulmus oldugunu bilmek lazim.
10. yine zehebi soyle yaziyor:
"ali bin el-cad bin ubeyd el-bagdadi, imam, hafiz, huccet, bagdad'in musnidi, ebul-hasan el-bagdadi."
ali bin el cad'i boyle ovdukten sonra diger sayfada soyle yaziyor:
"ahmed bin ibrahim ed-devraki diyor ki: ali bin el-cad'a dedik ki: bana senin "ibn omer - o cocuk...", - diye bir ifade kullandigin soylenmistir. ali soyle dedi: "boyle bir soz soylemesim. aamnmuaviye hakkindq (kotu soz soylerim)... allah'in ona azap vermesinden rahatsiz olmam."(yani, allah'in ona azap vermesini istiyorum)"
hatta bir rivayete gore ali bin el cad, muaviye'nin kafir olarak vefat ettigini soylemistir ki kendisinden, ebu davud, yahya bin main ve digerleri hadis rivayet etmistir.
cevap: oncelikle ahmed bin ibrahim ed-devraki, bir muhaddistir. olayin bas kahramani ali bin cad'a gelince, ali, bagdatli bir muhaddistir.
buhari kendisinden hadis rivayet etmistir. fakat, siinin paylastigi alintida belirtmedigi noktalar var.
soyle ki, sahih-i muslimin yazari muslim kendisinden hadis rivayet etmemesine ragmen, kendisinin guvenilir oldugunu soyler. fakat, o cehmidir diye ekler. cehmiyye, bidat bir mezhep olup kaderin olmadigini, insanin her eyleminde serbest oldugunu savunur.
ki bundan ilave, ehli sunnete gore, kurandaki sozlerin manasi, allah gibi ezelidir. cunku allah'in sozleridir. fakat kuran mahluktur yani allah, sozlerini sonradan yaratmis diyenlere karsi ali bin cad, "ben onlara karsi cikamam" sozu yuzunden de elestirilmistir.
bundan ilave, o sadece muaviye degil, ashabdan bazilarina, ayrica bazi selefi alimlerine karsi geldigi icin de elestirilmistir.
tum bunlardan dolayi imam ahmed gibi alimler ondan hadis almayi uygun gormemislerdir.
11. yine zehebi soyle yaziyor zamaninda mekke'nin kadisi olmu zubeyr bin el-bekkar'in soyle dedigini yaziyor:
"zubeyr bin bekkar demistir ki: "muaviye muhur divani(halife mejtupkarinin mum ve s. gibi seylerle muhurlenmesiyle ugrasiyordu) kuran, nevruz ve mihrican bayramlarinin yazilmasina izin veren, mescidlerde maksure(caminin icinde suikast ve s. gibi tehlikelerden korunma amaciyla namazin onunde duran kisinin namaz kildigi ortulu oda) yaptiran, muslumani iskenceyle katleden, ve basinda guvenlik grubu gibi duran, .... isla aleminde kendine hadim yapilmis hizmetciler alan ve minberin merdivenlerini 15 eden ilk kisidir. o, "ben ilk sultanim", - derdi.
ben diyorum ki: evet, (boyledir). sefine allah resulunden nakletmistir ki: "hilafet benden sonra 30 yil devam edecek, ondan sonra saltanata donusecek." peygamber hilafeti sadece 30 yil devam etti. bundan sonra muaviye hakimiyete geldi. guzellik ve dis suslenme isinde ifrata vardi. cok az sultan onun seviyesine varabilmistir. keske, o, hakimiyeti oglu yezid'e vermeye ve ummeti bu iste serbest biraksaydi."
cevap: zubeyr bin bekkar, kadi, ensab alimi, tarihci ve hadis ravisidir.
ya simdi burda zubeyr'in naklettigi olaylara hic deginmicem yani konu o degil, konu sunni alim zubeyr'in muaviye'yi suclamasi oldugundan sunu soylemeliyim,
zubeyr, siilikle suclanmamistir, yani sunnidir. ayrica muaviye'yi elestirmemistir.
yukardakiler, bir ravi olan zubeyr'in, muaviye hakkinda naklettigi haberler olup, zubeyr, muaviye'yi tekfir etmemistir.
12. meshur ehli sunnet alimi ahmed el-ğumari soyle yaziyor:
"sekizinci mesele: ibn abbas'ın, şam halkının iftira ve şahitliklerini, isyanlarına, haklı imama karşı çıkmalarına, allah'ın ve elçisinin savaşlarına, ehli-beyt'e karşı işledikleri çirkinliklere ve genel olarak haklı imama karşı isyan etmiş ve peygamber'in ehli-beyt'inin itibarını zedelemiş muaviye'ye yardım etmelerine dayanarak, onları kabul etmediği olasıdır.
özellikle, dikkate alınmalıdır ki, şamlıların muaviye'nin hükümdarlığı sırasında yalan ve sahte şahitliğe meyilli oldukları kanıtlanmıştır. bu durumu, deve sahibi bir adamla ilgili rivayetlerden görebiliriz. bu rivayete göre, ali ile muaviye'nin orduları siffin savaşından döndüklerinde bir kufeli adam devesiyle birlikte şam'a gelir. bu sırada bir şamlı, onun yakasına yapışarak, "bu benim dişi devemdir, sen onu siffin'de benden aldın!" diye ısrar eder. mesele muaviye'nin meclisine çıkarılır. şamlı adam elli kişiyi tanık olarak getirir ve dişi devenin kendisine ait olduğunu iddia eder. muaviye, anlaşmazlığı şamlının lehine çözerek kufeliye deveyi ona vermesini emreder. bu sırada kufeli şöyle der: "allah onun işini rast getirsin, benim devem dişi değil, erkektir." muaviye der ki: "artık karar verildi."
cemaat gittikten sonra muaviye, kufeli adamı yanına çağırması için haberci gönderir ve adam devesini sorduğunda muaviye ona devesini verir. bunun ardından der ki: "ali'ye ilet ki, ben ona karşı dişi deveyi erkek deveden ayıramayan 100 bin kişiyle savaşırım."
ayrıca, muaviye siffin'e giderken şamlıların ne kadar itaatkar olduklarını kontrol etmek için cuma namazını perşembe günü kılmış, cemaat de ona itiraz etmeyerek cuma namazını kılmışlardı.
ayrıca, muaviye onlara şunları nakletti ki, peygamber'in varisi olan akrabaları beni haşim değil, tam olarak beni ümeyye'dir, onlar da ona inanıp abbasiler devletinin ortaya çıkmasına kadar buna inandılar. abbasiler iktidara geldiğinde ise, yemin ederek dediler ki, peygamber'in beni ümeyye'den başka "yardımı gereken" akrabalarının olmadığını düşünüyorlarmış.
dokuzuncu mesele: ibn abbas'ın muaviye'nin hükümdarlığını, kendi ve muaviye arasındaki düşmanlığa ve muaviye'nin - ibn abbas'ın da bir üyesi olduğu - ehli-beyt'e verdiği zulme dayanarak kabul etmediği olasıdır. sadece muaviye'nin ordusunun başı busr bin ertat'ın (allah ona lanet etsin) ibn abbas'ın kuzeni olan fazl'ın iki oğlunun başını annelerinin kucağında kesmesi, müslümanların kanını dökmeleri ve medine halkının dokunulmazlığını ayak altına alması örneği yeterlidir. tüm bunları muaviye'nin talimatıyla yapmıştı."
cevap: evet, oncelikle ahmed el-gumari kimdir?
oncelikle sunu belirteyim ki, ahmed el gumari oyle eski bir alim olmayip, 1900'lerde yasamis sunniligin safii mezhebine bagli bir alimdir.
ki kendisi bir tasavvufcudur, ve sadece muaviye degil bazi kendisinden buyuk islam alimlerini de tenkit etmis, esariligi de elestirmis bir zattir.
hasilikelam, ahmed el gumari, ne bir muctehid, ne kallavi bir alim olup, muaviye hakkinda soylemleriyle muaviye'nin aleyhine karar verilmez.
hasilikelam gordugunuz gibi muaviye aleyhine alimlerimizin soylediklerine bakinca:
bazilarinin soylemi carpitilmis, bazilari sunni degiller, bazilari da gorusleri fazla ehemmiyete alinacak alimler degildir.
ki sunu da belirtmek gerekir ki, bir sahabi aleyhine bir alim soylemde bulunursa, o sahabi degil, o alimin soylemi reddedilir.
ehli sunnetin cogunlugu muaviye hakkinda sahabidir deyip kotu konusmazken, birkac mezhebi dahi farkli olan bu tarz alimlerden ornek verip muaviye aleyhine davranmak herhalde yanlis olacaktir.
13. muaviye halifelik iddia etmistir. sahih-i buhari'de soyle bir rivayet vardir:
"ibn ömer'den dedi ki: "(kızkardeşim) hafsa'nın yanına girdim. zülüflerinden su damlıyordu. ben, insanların hali gördüğün gibi cereyan etti. bu işten bana hiçbir şey verilmedi, dedim. o:
hadi yetiş .. çünkü onlar seni beklemektedirıer. senin onların yanına gitmekte gecikmenin bir tefrikaya sebep olacağından korkuyorum, dedi. (hafsa öyle diyerek) gidinceye kadar onun peşini bırakmadı. insanlar dağılınca muaviye bir hutbe vererek dedi ki:
bu iş hakkında konuşmak isteyen bize kamlını (boynuzunu yani kendisini) göstersin. şüphesiz biz bu işe ondan da (yani ibn omer), onun babasından da (yani omer bin hattab'dan) daha bir hak sahibiyiz.
habib b. mesleme: peki niçin ona cevap vermedin, dedi, abdullah: ben boynuma bağladığım elbiseyi çözdüm ve şunları söylemek istedim:
bu işe senden daha layık olan kimse islam için seninle ve babanla savaşan kimselerdir.. fakat topluluğu tefrikaya düşürecek, kanların dökülmesine sebep olacak birşey söylemekten ve maksadın dışında sözlerin benim adıma nakledileceğinden korktum. allah'ın cennetlerde neler hazırladıklarını hatırladım, dedi.
habib dedi ki: "korundun ve yanlışlıktan muhafaza edildin." mahmud, abdurrezzak'tan: "(zülüfleri anlamındaki kelimeyi 'nesevatiha' değil de): nevsatiha" diye nakletmiştir."
simdi birkac sorumuz olacak:
1. abdullah bin ömer şöyle diyor: "insanların durumu gördüğün gibidir (ali ve muaviye'nin siffin'deki savaşı kastediyor). ancak bana hiçbir emirlik verilmemiştir." abdullah bin ömer, insanlar tarafından kendisine hiçbir emirlik verilmediğini belirtirken neyi kastediyor? rivayetim yorumcularına göre, bu, halifelik meselesini işaret eder. bu doğru bir düşünce midir?
2. muaviye şöyle dedi: "eğer halifelik konusunda konuşmak isteyen varsa, ortaya çıksın, saklanmasın. hiç şüphesiz ki, biz halife olmaya ondan ve babası ömer bin hattab'dan daha layıkız." böylece, muaviye, abdullah bin ömer'den ve babası ömer bin hattab'dan daha layık olmak için hangi hak ve niteliklere sahipti?
3. neden ibn ömer kendi düşüncesini demeye korktu?
4. ibn ömer'in kendi düşündüğü hakkı söylemeyerek saklaması neyi anlatıyor? bu takiyye değil midir?
5. neden ibn ömer susmayı yeğledi ve neden aynı şey hilafet gaspçılarına suskunluğunu koruyan ali hakkında geçerli değildir? ibn ömer korkak mı?
6. ibn ömer aklından geçirdi ki: "islam için sana ve senin babana karşı savaşan şahıs hilafete daha layıktır." muaviye ve onun babasına karşı islam için savaşan kimdi?
7. muaviye'nin sözlerine binaen, ömer hilafete ondan hiç de daha layık değildir. peki o zaman kim layıktı?
8. bu rivayet kendisi ispat ediyor ki, muaviye, ali'ye karşı osman'ın kanı için değil, hilafet makamı için mi savaşıyordu?
9. ehli-sünnet akidesine göre, ilk 4 halife bütün sahabiler arasında fazilet derecelerine göre birbirlerinin ardısıra halife olmuşlardır. muaviye ise göründüğü gibi bu düşünceye karşı. şöyle ki, o, halifelik görevine ömer bin el-hattab'dan daha layık bir şahıs olduğunu iddia etmiştir. peki kimin düşüncesi doğrudur? günümüzdeki ehli-sünnetin bakış noktası mı, yoksa, hind'in oğlu muaviye'nin mi?
cevap: evet simdi bu sorulara teker teker cevap vererek rivayeti aydinlatalim.
1. abdullah bin ömer şöyle diyor: "insanların durumu gördüğün gibidir (ali ve muaviye'nin siffin'deki savaşını kastediyor). ancak bana hiçbir emirlik verilmemiştir." abdullah bin ömer, insanlar tarafından kendisine hiçbir emirlik verilmediğini belirtirken neyi kastediyor? rivayetim yorumcularına göre, bu, halifelik meselesini işaret eder. bu doğru bir düşünce midir?
1. cevap: ibn omer'in bu isten bana hicbir sey verilmedi demesinden kasit: hakem olayinda kendisine bir soz verilmemesi. yani soyle ki, bu olaydan sonra sahabiler arasinda mektuplasmalar oldu ve istisare uzerine gorusmeye karar verdiler. iste bu istisare meclisine ibn omer, gidip gitmeme konusunda kararsiz kalmis, fakat hafsa gitmesini soylemistir.
2. muaviye şöyle dedi: "eğer halifelik konusunda konuşmak isteyen varsa, ortaya çıksın, saklanmasın. hiç şüphesiz ki, biz halife olmaya ondan ve babası ömer bin hattab'dan daha layıkız." böylece, muaviye, abdullah bin ömer'den ve babası ömer bin hattab'dan daha layık olmak için hangi hak ve niteliklere sahipti?
bu konuda sunu soylemek gerekir ki, her sahabi gibi muaviye de bir muctehittir. o omer veya ibn omer'i asagilamamis, sadece kendisinin hilafete daha layik oldugunu dusundugunu soylemistir. meselenin ozu bu kadar basittir.
yani muaviye, omer'i kotulemez, sadece kendisini hilafete daha layik gordugunu soyler.
siinin peki hang nitelikleri sebebinden konusuna gelince,
muaviye, hilafete, bilgi ve guc bakimindan ustun olan kimsenin daha layik oldugunu dusunuyordu ve bu konuda kendisini ibn omer ve babasi omer'den ustun goruyordu.
ibn omer ise, fazilet bakimindan daha ustun olanin hilafete gecirilmesinden yanaydi.
iste aralarindaki gorus farki buydu. muaviye bu yuzden kendisini hilafete daha layik konumda gormustur.
3. neden ibn ömer kendi düşüncesini demeye korktu?
4. ibn ömer'in kendi düşündüğü hakkı söylemeyerek saklaması neyi anlatıyor? bu takiyye değil midir?
5. neden ibn ömer susmayı yeğledi ve neden aynı şey hilafet gaspçılarına suskunluğunu koruyan ali hakkında geçerli değildir? ibn ömer korkak mı?
3, 4, 5. cevap: ibn omer, muaviye ile ayni dusunmemesine ragmen kendi dusuncesini soylemedi.
zaten ibn omer korkmasinin sebebini, toplulugun tefrikaya dusmesi yani bolunmesinden korkmasi, kanlarin dokulmesinden korkmasi, ve maksadi disinda sozlerin kendi adina nakledilecegini soylemesinden korkmasi seklinde acikliyor.
kaldi ki sii, peki bu, takiyye degil midir diyor.
degildir. cunku, ibn omer, muaviye'ye oldugu gibi zalim yezid'e de zalimligini kabul ede ede biat etmistir.
bu takiyye degildir, zira, ehli sunnette zalim olduguna bakilmaksizin basa gecen yoneticiye biat etmek gereklidir.
ibn omer buna binaen biat etmistir, bunu gerekli gormustur, yoksa ehli sunnette siada oldugu gibi, bu zalimse hadi buna muhalefet edelim gibi bir durum pek soz konusu degil.
yani ibn omer, takiyye ile degil, ehli sunnettei zalim de olsa yoneticiye biat edilmesi gerektiginden biat etmistir yezid'e de.
gelelim besinci konuya, ibn omer korkak mi da sustu, ali neden susmadi.
ve ibn omer'in yaptigi takiyye oluyor da(ki degil), ali'nin ebu bekir'e biati neden takiyye olmuyor konusu.
evvela, ibn omer'in susup da ali'nin savasmasi ibn omer'i korkak yapmaz. o sadece fitnye karsi cikmistir. hasan'in muaviye'ye biat ettiginde korkak olmamasi gibi.
bundan ilave, ali de ebu bekir'e biat vaciptir diye layik gormeye gormeye biat etmis olamaz mi konusunda ise olamaz, cunku kendisinden zaten ebu bekir ve omer'in faziletini anlattigi rivayetler nakledilmisken nasil mumkun olsun?
6. ibn ömer aklından geçirdi ki: "islam için sana ve senin babana karşı savaşan şahıs hilafete daha layıktır." muaviye ve onun babasına karşı islam için savaşan kimdi?
6. cevap: burda gorunurde ibn omer, muaviye ile savasanlar, yani ali, hilafete daha layiktir demis oluyor.
fakat bu belli bir ifade degil.
yani soyle, ibn omer, "sahis" derken, tek bir sahsi kastetmemis olabilir.
cunku o sadece muaviye ile degil, o donem vefat etmis olan babasi ebu sufyanla da savasmis sahsi hilafete layik goruyor ki, burda, onlarla savasmis olan genel sahabilerin hepsi kastediliyor olabilir.
fakat ali de kastediliyor olabilir.
yani ibn omer, ali'nin hilafete daha layik oldugunu dusunuyor olabilir ki ehli sunnet'in de gorusu budur aslinda.
bu ali'nin hilafete ebu bekir, omer ve osman'dan daha layik oldugunu gostermez, cunku burdaki hitap muaviye'ye karsidir
7. muaviye'nin sözlerine binaen, ömer hilafete ondan hiç de daha layık değildir. peki o zaman kim layıktı?
7. cevap: muaviye, kendini siyasi alanda omer'den daha bilgili ve guclu gordugunden siyasi alanda liderlige daha layik oldugunu dusunmustur.
burdaki o zaman kim daha layikti konusunda, muaviye'den, ali'yi hilafete layik gordugune dair rivayetler vakidir acikcasi.
bundan ilave sevdigi akrabasi osman'i da kendinden daha layik gormus olabilir mesela.
bu soru cok da onemli bir soru degil zaten.
8. bu rivayet kendisi ispat ediyor ki, muaviye, ali'ye karşı osman'ın kanı için değil, hilafet makamı için mi savaşıyordu?
8. cevap: yo. bu rivayet boyle bir seyi gostermiyor ki.
muaviye bulundugu konum itibariyle hilafete omer'den daha layigim diyor. fakat bu adamin en basindan beri hilafet icin savastigini gostermez ki.
bunu gectim, muaviye'nin savasma sebeplerinden biri de siyasi olarak hilafete gecmek olabilir.
ki muaviye bunu kendini layik gordugunden yapmis olabilir.
bu muaviye'nin bi nevi siyasi hatasi olur max, yani onu tekfir etmek icin bir sebep olamaz ki. ki hilafete gecmek de aslinda bir siyasi hatasi sayilmazdi, zira basarisiz bir lider degildi. siyasi hatasi daha cok yezid'i hilafete getirip bir nevi monarsinin/saltanatin temellerini atmasiydi.
9. ehli-sünnet akidesine göre, ilk 4 halife bütün sahabiler arasında fazilet derecelerine göre birbirlerinin ardısıra halife olmuşlardır. muaviye ise göründüğü gibi bu düşünceye karşı. şöyle ki, o, halifelik görevine ömer bin el-hattab'dan daha layık bir şahıs olduğunu iddia etmiştir. peki kimin düşüncesi doğrudur? günümüzdeki ehli-sünnetin bakış noktası mı, yoksa, hind'in oğlu muaviye'nin mi?
cevap: simdi burdaki dikkat edilmesi gereken nokta,
muaviye'nin ben omer'den daha ustunum degil, hilafete daha layigim demis olmasidir.
cunku muaviye, bilgi ve gucun hilafet kriteri oldugunu dusunurken, ibn omer bunu fazilete baglamisti.
muaviye'nin, ben hilafete daha layigim demesi, ben daha ustunum dedigini gostermez. o, sadece bu siyasi makama kendisini daha layik gormustur o kadar.
meselenin asli astari budur. allahu a'lem.
14. modern vehhabiliyin kurucusu olan muhammed bin abdul-vehhab'in neslinden olan, devrinin en buyuk vehhabi alimlerinden sayilan seyh abdul-latif bin abdur-rahman bin hasan bin muhammed bin abdul-vehhab, davud bin circis'e reddiye yaparken soyle yaziyor:
"şeyh süleyman bin sehman'ın mektubu:
"bize bir mektup ulaştı, [mektubu gönderen kişiye hitaben]. mektupta havaricin hadisesini tam olarak - ali bin ebu talib'e karşı çıktıkları andan son anlarına kadar - sana yazmamız isteniyor. bizim şeyhimiz şeyh abdüllatif, davud bin circis'e reddiye verirken istediğin şeyi yazmıştır. burada onun yazısını not ediyorum, bu yeterli olacaktır. şeyh abdüllatif yazıyor:
sıffin günü savaş çıktığında, amr bin as müaviyə bin ebi süfyana dedi ki: "istersen aralarına ayrım yapacak bir şey söyleyeyim mi?" muaviye dedi: "evet". dedi: "kuran kitaplarını kaldıralım ve 'bizimle sizin aranızda bu hakimdir' diyelim. onların bir kısmı bunu kabul etmese de, diğer bir kısmı kabul edecek. böylelikle aralarında ayrılık olacak."
bunun üzerine kuranları kaldırdılar ve "bu, bizimle sizin aranızda allah'ın kitabıdır. şam'ın sınırlarını onun cemaatinden daha iyi kim korumaya layıktır? ırak'ın sınırlarını onun cemaatinden daha iyi kim korumaya layıktır?" dediler. cemaat kuranları görünce "allah'ın kitabına kulak veriyoruz" dediler.
ali onlara şöyle dedi: "ey allah'ın kulları, kendi hak yolunuzdan ayrılmayın. onlar ne din ehli, ne de kuran ehlidirler. ben onları sizden daha iyi tanıyorum. allah'a yemin olsun, onlar o kuranları sadece hile ve kötü niyetle kaldırdılar." dediler: "bizi allah'ın kitabına davet etsinler de, ama biz bu davete cevap vermeyelim mi?! mümkün değil!". ali dedi ki: "ben zaten onlarla allah'ın hükmünü kabul etsinler diye savaşıyorum. onlar allah'a isyan edip, o'nun emrini unutmuşlardır."
misar bin fedeki et-temimi, zeyd bin hüseyin et-tai ve bir grup kâri ali'ye dediler ki: "ey ali, seni allah'ın kitabına (allah'ın kitabını hakim etmeye) davet ediyorlarsa, kabul et. yoksa seni onlara teslim ederiz, ya da ibn affan'ın başına getirdiğimizi senin de başına getiririz." onlar o kadar bu şekilde konuştular ki, ali topluluğa savaşı durdurma emri verdi.
eşter ve topluluğa katılmayan diğer kişilerle aralarında tartışma başladı. topluluk, "kuranı biz kendi aramızda hakim karar vermeyi kabul ediyoruz" dediler.
şamlılar dediler ki: "biz, amr bin əl-as'ın temsilcisi olmasını istiyoruz". eşter ve sonradan havaric olan kişiler ise, "biz de ebu musa el-eşarinin temsilcisi olmasını istiyoruz" dediler. ali onlardan fikirlerini değiştirip, ibn abbas'ı temsilci seçmelerini istedi. lakin onlar itiraz edip dediler ki: "allah'a yemin olsun, bizim için senin temsilcinle ibn abbas'ın temsilcisi olması arasında hiçbir fark yoktur. gerek seninle, gerek muaviye arasında eşit kişiler temsilci olsun." böylelikle onlar başkasını kabul etmediler. ali de istemeden (zorunlu olarak) onlarla hakimiyet anlaşmasını imzaladı."
burdan su sonuca variyoruz:
1. muaviye, amr bin el-as ve diger samlilar ne din, ne kuran ehlidirler.
2. muaviye ve amr bin el-as kurani allah icin veya kuranin sayginligi icin degil, hile, kandirma ve yalan amaciyla kaldirmislardir. boylece, kendi oyunlarina alet ederek kurani asagilamislardir.
cevap: ya bu sii bizimle herhalde kafa buluyor. cunku ornek verdigi vehhabilik, sunni-hanbeliligin bir altkolu olsa da genelde sunnilerin reddedip bozuk diye adlandirdigi bir firkadir zaten.
hayir onu gectim abdullatif denen adam, hamdolsun, vehhabilik bizim dinimizdir diyen bir adam.
neyine itimak edek bu adamin sozlerinin?
bunun disinda adamin soyledikleri bizim rivayetlerimize aykiri.
mesela imam ahmed'in musnedinde, bu rivayetlere aykiri olarak soyle sahih bir rivayet geciyor:
"habib b. ebi sabit der ki: kabilesinin mescidinde bulunan ebu vail'in yanına geldim. ona hz. ali'nin nehrevan'da savaştığı haricileri, hangi konuda ona katılıphangi konularda ayrı düştüklerini ve neye dayanarak onlarla savaştığını sorduğumda şöyle dedi:
sıffin savaşında şamlılar ağır kayıplar verince bir tepeye sığındılar. amr b. el-as, muaviye'ye: "ali'ye bir mushaf gönder ve onu allah'ın kitab'ına davet et. buna karşı çıkmayacaktır" dedi. bunun üzerine adanun biri ali'ye mushaf götürdü. "şu kendilerine kitabıdan bir pay verilmiş olanlara bak, aralarında hüküm vermesi için allah'ın kitabıina çağırılıyorlar da içlerinden bir zümre yüz çevirerek dönüp gidiyor"[al-i imran 23] ayetini okudu ve: "aramızda allah'ın kitab'ı hakem olsun" dedi. ali: "olur! bu davete icabet etmek bana daha fazla yakışır. allah'ın kitab'ı aramızda hakem olsun" karşılığını verdi.
böylesi bir davetten sonra kendilerine kur'an hafızları dediğimiz hariciler hz. ali'nin yanına geldiler. kılıçları da omuzlarındaydı. "ey müminlerin emiri! şu tepeye sığınanların neyini bekliyoruz? neden kılıçlarımızla onların üzerine gidip, allah'ın onlarla aramızda hükmünü vermesini istemiyoruz?" dediklerinde, sehl b. huneyf araya girip onlara şu karşılığı verdi: "ey insanlar! bu isteğinizi gözden geçirin! resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile müşikler arasında hudeybiye anlaşmasının yapıldığı zamanları bilirim. şayet savaşmayı daha uygun bulsaydık savaşırdık. o zaman da ömer, resulullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) geldi ve: ''ey allah'ın resulü! biz hak yolda, düşmanlarımız ise batıl yolda değiller mi? bizim ölülerimiz cennete onların ölüleri cehenneme gitmeyecek mi?'' dedi. allah resulü (sallallahu aleyhi ve sellem): ''evet, öyle!'' karşılığını verdi. ömer: ''o zaman neden allah'ın aramızda hükmünü vermesini istemeyip dinimizde taviz veriyoruz ve geri dönüyoruz!'' deyince, resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): ''ey ibnu'l-hattab! ben allah'ın resulü'yüm ve asla beni zararlı çıkarmayacaktır!'' karşılığını verdi.
ömer kızgın bir şekilde yanından ayrıldı. ama dayanamayıp ebu bekr'in yanına geldi ve: ''ey ebu bekr! biz hak yolda, düşmanlarımız ise batıl yolda değiller mi? bizim ölülerimiz cennete onların ölüleri cehenneme gitmeyecek mi?'' dedi. ebu bekr: ''evet, öyle'' karşılığını verdi. ömer: ''o zaman neden allah'ın aramızda hükmünü vermesini istemeyip dinimizde taviz veriyoruz ve geri dönüyoruz!'' deyince, ebu bekr: ''ey ibnu'l-hattab! o allah'ın resulü'dür ve allah asla onu zararlı çıkarmayacaktır!'' karşılığını verdi. fetih suresi nazil olunca resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), ömer'i yanına çağırıp sureyi okudu. ömer: ''ey allah'ın resulü! bir fetih mi vaadediliyor?'' diye sorunca, resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem): ''evet!'' karşılığını verdi."
gordugunuz gibi muteber kaynagimizda gecen bu rivayette, ali'nin zorlandigi, muaviye ve ordusunu tekfir ettigi ile ilgili hicbir sey yoktur ki,
simdi ebu bekir hakkinda azeri bir sii sitesinin yazdigi iddialara cevap vericez.
baslayalim,
1. fatima ebu bekir'e kizmis ve omrunun sonuna kadar onunla konusmamistir. soyle ki, sahih-i buhari'de geciyor ki:
"aişe r.anha'dan rivayete göre "nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in kızı fatıma aleyhesselam ebu bekr'e haber göndererek yüce allah'ın, medine ve fedek'te resulüne fey" olarak verdiğinden kendisine düşen mirası ve hayber'in beşte birinden kalanları ondan istedi.
ebu bekr dedi ki: resulullah: 'bize mirasçı olunmaz. geriye neyi bırakırsak o bir sadakadır. muhammed'in ailesi ise bu maldan (ihtiyacı olanı) yer' diye buyurmuştur. ben de allah'a yemin ederim, resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sadakası olan bir şeyi resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in dönemindeki haliyle bırakıp değişikliğe uğratmayacağım. onlar hakkında resulullah sallallahu aleyhi ve sellem neyi yaptıysa andolsun ben de aynısını yapacağım.
bu sebeple ebu bekr ondan (bıraktığı sadakadan) fatıma'ya bir şey ödemeyi kabul etmedi. bundan dolayı fatıma, ebu bekr'e kızdı, ona darıldı. vefat edinceye kadar da onunla konuşmadı. nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den sonra altı ay yaşadı. vefat edince kocası ali geceleyin onu defnetti ve onun vefat ettiğini ebu bekr'e haber vermedi. onun cenaze namazını da o kıldı.
fatıma hayatta olduğu sürece ali insanlar nezdinde itibarlı idi ama fatıma'nın vefatından sonra ali insanların yüzlerinin kendisine karşı değiştiğini fark etti. bu sebeple ebu bekr ile barışmanın ve ona bey'at etmenin yollarını aradı. geçen o aylar zarfında henüz bey'at etmemişti. ebu bekr'e: bize gel ve seninle birlikte de kimse gelmesin, diye haber gönderdi. çünkü ömer'in de hazır bulunmasını istemiyordu.
bu sefer ömer: hayır, allah'a yemin ederim tek başına onların yanına gitmeyeceksin, dedi. ancak ebu bekr:
size göre onlar bana ne yapabilirler ki! allah'a yemin ederim onların yanına gideceğim, dedi. ebu bekr gidip onların yanına girdi. ali şehadet getirerek dedi ki:
şüphesiz biz senin faziletini ve allah'ın sana verdiklerini biliyoruz. allah'ın sana sunduğu bir hayır dolayısıyla da seni kıskanmıyoruz. fakat sen bu işi bizi dışarıda tutarak tek başına elinde tuttun. bizler ise resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e olan yakınlığımız dolayısıyla (bu işte) bir pay sahibi olduğumuz görüşünde idik.
nihayet ebu bekr'in gözleri yaşardı. ebu bekr konuşunca şunları söyledi:
nefsim elinde olana yemin ederim ki resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in akrabaları(nı görüp gözetmeyi) kendi akrabalarımı görüp gözetmekten daha çok severim. fakat bu mallar ile ilgili olarak benimle sizin aranızda ortaya çıkan anlaşmazlık hususunda da hayırlı olanı yapmaktan geri durmadım. resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bunlar hakkında ne yaptığını gördüysem mutlaka ben de onu yapmışımdır.
bunun üzerine ali, ebu bekr'e: yarın öğleden sonra bey'atleşmek üzere seninle sözleşiyoruz, dedi. ebu bekr ögle namazını kıl(dır)dıktan sonra minbere çıktı, şehadet kelimesini getirdikten sonra ali'nin durumunu, onun bey'at etmekten geri kalışını ve kendisine mazeret olarak belirttiklerini bu hususta onun mazereti olarak zikretti. sonra da allah'tan yardım diledi.
ali de şehadet kelimesini getirdi. ebu bekr'in hakkının büyüklüğünü ifade etti. bu şekilde davranmaya kendisini itenin ebu bekr'i kıskanmak olmadığını, allah'ın kendisine vermiş olduğu fazileti de reddetmek için yapmadığını anlattı. fakat biz bu işte bir payımızın olduğu görüşünde idik. ancak o bizi dışarıda tutarak bu işi tekeline aldı. bundan dolayı içimizde bir şeyler hissettik, diye ekledi.
müslümanlar buna sevinerek: isabet ettin dediler. ali bu hususta bariz olana (müslümanların hilafet ile ilgili genel tutumlarına) uygun olanı yapınca müslümanlar da ali'ye daha bir yakınlaştılar.""
cevap: evet burda goruldugu uzere, fatima, fedeg arazisinin kendisine verilmesini istiyor, fakat ebu bekir bir hadis gerekcesiyle buna karsi cikinca rivayette nakledildigine gore fatima, omur boyu ebu bekir ile konusmuyor.
fakat bu ebu bekir'in faziletini inkar ettigi anlamina gelmez ki rivayette buna dair hicbir sey yoktur. fatima, bu arazi sebebiyle ebu bekir'e darilmistir ki bu meselede ebu bekir'in hakli oldugu rivayetten anlasiliyor.
fatima'nin ebu bekir'den kusmesi kisisel olup onun faziletini inkar anlamina gelmez ve ebu bekir'in faziletinden bir sey eksiltmez.
ki vefatina yakin ebu bekir ile fatima'nin baristigina dair soyle bir rivayet de vardir:
soyle ki fatima hastayken ebu bekir evine gelerek onu ziyaret etmek istemisti. daha sonra ebu bekir iceri girip soyle demistir:
"vallahi benim hz. peygamber'in mirasını yakınlarına vermememin tek nedeni, allah’ın, resulünün ve siz ehl-i beytin rızasını kazanmaktır."
ve diger baska sozlerle de fatima'nin gonkunu aldi. bunun uzerine baristilar. bu rivayei beyhaki ve halebi nakletmis olup, beyhaki bu rivayetin mursel(senedinde sahabi ravisi veya diger baska bir ravisi zikredilmeyen haber) bir rivayet olup senedinin sahih oldugunu soylemistir.
dolayisiyla bu rivayet, buhari rivayetini nakleden aise'nin ebu bekir ile fatima'nin, fatima'nin vefatina yakin bir donemde ebu bekir ile baristigindan, onun bu barismadan haberi olmadigi icin "omrunun sonuna kadar konusmadi" demis olmasina sebebiyet vermis olabilir. allahu a'lem.
2. ebu bekir fatima'ya yaptigindan dolayi pisman oldu. soyle ki, ziyadeddin el-makdisi, "el-ehadisul-muhtara" isimli eserinde ebu bekir'in soyle dedigi bir rivayeti naklediyor:
"benim arzuladığım üç şeyden ilki, keşke fatıma'nın evini açmazdım, hatta savaş niyeti ile kapıyı kapatmış olsa bile!..."
rivayetin sonunda soyle yaziyor:
"ben diyorum ki: ebu bekir'den rivayet edilen bu hadis hasendir, ancak burada peygamber'den bir söz bulunmamaktadır."
hasen, sahihle zayif arasi ama sahihe yakin rivayetlere denmekte olup, makbul bir haber cesididir.
cevap: arkadaslar bu konuda sunu soylemek lazim gelir ki, ebu bekir'in nicin fatima'nin kapisini actigina dair rivayette hicbir bilgi verilmez. sadece ebu bekir buna dair pismanligini dile getirir. fakat olay anlatilmaz.
dolayisiyla burdan ebu bekir'e ne gibi bir karalama yapilabilir bilemiyorum. o sebepten gecelim.
3. ebu bekir sunneti terk etti. soyle ki o, peygaber'in yakinlarina olan humus vergisini vermiyordu. bu konuda ebu davud "sunen"inde su rivayeti naklediyor:
"cübeyr b. mutim(in) haber verdi(ğine göre)
kendisi, osman b. affan (r.a) ile birlikte (hz. nebi'nin) humus'tan (ayırdığı bir payı) haşim oğullarıyla, muttalib oğulları arasında paylaştırdığını konuşarak rasûlullah'ın huzuruna varmışlar.
(cubeyr b. mutim sözlerine şöyle devam etmiştir)
"ben: ey allah'ın rasûlü (sen humus'un bir kısmını) kardeşlerimiz muttalib oğullarına dağıttın da bize (ondan) hiçbir şey vermedin. oysa bizim sana olan yakınlığımızla onların yakınlığı aynıdır" dedim. nebi (s.a.v.) de:
"haşim oğullarıyla, muttalib oğulları aynı şey (gibi) dir" buyurdu.
cübeyr (rivayetine devamla şöyle) dedi: (hz. nebi) bu humus'tan haşim oğullarıyla muttalib oğullarına verdiği gibi, abdüşems ve nevfel oğullarına vermedi. (zührî) dedi ki: ebû bekir humus'u aynen rasûlullah (s.a.v.) gibi bölüştürürdü, fakat rasûlullah (s.a.v.)'in (kendi) yakınlarına vermiş olduğu hisseyi, onlara vermezdi. ömer b. el-hattab, humus'tan onlara hisse verirdi. hz. ömer'den sonra osman da (onlara humustan pay verirdi.)"
elbani bu rivayetin "sahih" oldgunu soylemistir.
o zaman burda soyle bir soru sorulmasi lazim, ebu bekir, fatima'ya, peygamber'in sunnetini terk edemem diye fedek arazisini vermedi, peki peygamber yakinlarina neden humus vermedi? yoksa fedegi vermemek icin sozleri sadece yalandan bir bahane miydi?
cevap: oncelikle humus nedir bilmeyenler icin, humus bir vergi turu olup, ganimet ve ganimet hukmunde olan mallardan kamu adina, belirli alanlarda harcanmak uzere alinan beste bir yani yuzde yirmilik payi ifade eden bir vergi turudur.
bu rivayete gelirsek,
omer ve osman peygamber yakinlarina, rivayette gecene gore pay verirdi.
ebu bekir de humusu aynen hz. muhammed gibi bolusturmesine ragmen, peygamber yakinlarina humustan pay vermezdi. yani o, hasimogullari ve muttalibogullarina humustan pay vermezdi.
peki neden?
bu konuyu ibn hazm, o donem zaten hasimogullari ve muttalibogullarinin durumunun iyi oldugundan, baska kotu durumlu insanlarin oldugu seklinde acikliyor.
ebu bekir'in peygamberin humus sunnetine uymasina ragmen, o donem bu 2 guruhun durumu zaten iyi oldugundan onlara ustune bir de humus vergisinden de para vermemistir diyor ibn hazm.
yani mesele budur allahu a'lem. burda ebu bekir'in bir ictihadi soz konusudur yani.
peki fedegi neden ictihadiyla fatima'ya vermemistir? cunku, burda, peygamberin, biz peygamberler miras birakmayiz diye kesin buyrugu varken fatima'nin bunu miras diye talep etmesindendir allahu a'lem.
4. ebu bekir sevr magarasinda peygamber ile birlikte degildi. soyleki, sahih-i buhari'de soyle bir rivayet naklediliyor:
"nafi'in nakline göre ibn ömer şöyle demiştir: ebu huzeyfe'nin azatlı kölesi salim medine'ye ilk hicret etmiş olan muhacirlere ve nebi s.a.v.'in sahabilerine kuba mescidinde imamlık ederdi. bu cemaatin içinde hz. ebu bekir, ömer, ebu seleme, zeyd, amir b. rebl'a vardı."
nitekim diger bir sahih-i buhari rivayetinde soyle deniyor:
"ibn ömer (r.a.)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hicretinden önce mekke'den medine'ye göç eden ilk muhacirler kuba civarında bir bölge olan usbe'ye vardıklarında onlara ebu huzeyfe'nin kölesi salim namaz kıldırıyordu. salim onlar arasında kur'ân'ı en iyi en fazla ezbere bilen kişi idi."
nitekim ibn hacer el-askalani, "fethul-bari" serhinde ilk rivayeti soyle serh ediyor:
""ılk muhacirlere imamlik ediyordu" ifadesi; yani medine'ye hicret sırasında herkesten önce gelen kişilerdi.
"aralarında ebu bekir, ömer ve ebu seleme var idi" ifadesi, yani allah rasulü'nden (s) önce müminlerin annesi ümmü seleme'nin kocası ibn abd el-esed el-mahzumi; zeyd yani ibn harise (allah rasulunun (s) evlatlığı); amir bin rabiyye yani el-enzi, o da ömer'in damadıdır. "namaz" bölümünün imamlık hakkındaki babalarında ubeydullah bin ömerin nafi'den, onun da ibn ömer'den olan rivayetini kaydetmiştik. muhacirlerin ilk grubu kuba bölgesine vardığında peygamber (s) gelene kadar namazda onlara ebu huzeyfe'nin kölesi salim imamlık etti. salim, kuran'ı en iyi bilenlerden biriydi ve onun imamlığının sebebi buydu.
ebû bekir'in hicret zamanında peygamber'e (s.a.v.) yoldaşlık ettiği sırada onun adının salim'in arkasında namaz kılanlar listesinde olması ve ibn ömer'in hadisinde kubâ mescidinde namaz kılınmasının peygamber'in (s.a.v.) gelişinden önce gerçekleşmesi şüphesine cevap olarak el-beyhâkî'nin şu cevabını getirdim: "olabilir ki, peygamber (s.a.v.) medine istikametinde hareketine başlayıp ebu eyyub'un evinde orada mescid inşa edilmeden önce durduktan sonra salim namaz kılmaya devam ediyordu." ayrıca şunları da söylemek mümkün: "ebû bekir kubâ'ya geldikten sonra onun (salim'in) arkasında namaz kıldı.""
o zaman tum bunlar uzerine soyle sorularimiz var:
1. peygamberin hastaligi zamaninda guya onun namz kildirmasi icin ebu bekir'i imam tayin etmesini hilafete delil, en yuksek delil olarak addediyorsunuz. peki salim, ebu bekir ve omer'e namazda imamlik ettigi icin onlardan daha mi faziletli?
2. bu rivayet, ebu bekir'in medine'de salim'in arkasinsa namaz kildigini soyluyor. ancak ehli sunnet iddia ediyor ki, ebu bekir, kafirlerin peygamberle birlikte mekke'den cikardigi iki kisiden ikincisiydi. o yuzden de bu rivayeti yormak alimler icin muskile donmustur. el-beyhaki'nin yorumu komiktir. cunku bu rivayet beyan ediyor ki, salim'in imamlik etmesi peygamber medine'ye gelmeden once olmustur. peki nasil peygamber'in gelisinden sonra oldu diyor? rivayet once, "peygamber'in medine'ye gelisinden once" diyor. el-beyhaki ise "gelisinden sonra" diyor. oyle anlasiliyor ki, ebu bekir'in ucagi vardi, onunla ucup gelerek medine'ye salim'in arkasinda namaz kilmis, sonra yine magaraya donmus.
cevap: simdii madem oyle,
evvela sunu belirtelim ki, siinin, "ehli sunnet iddia ediyor ki peygamber sevr magarasinda ebu bekir ile birlikteydi iddiasi yanlistir.
cunku bu ehli sunnetin iddiasi olmayip sia kaynaklarinda da dogrulanan bir olaydir.
sia rivayetlerinin bir kisminda da bu olay ebu bekir'i kotu gostermesine ragmen gecer. bir kisim siiler bunu reddetmeye calissa da.
yani oncelikle sunu bilmeniz gerekir ki, bu olayin tek aktaricisi sunniler olmamistir.
bir ikincisi, bu hem de biz ehli sunnetin temel tarih kitaplarimizda gecen bir olaydir.
hatta boyle bir olay yasanmadi diye siinin delil getirdigi sahih-i buhari'de dahi bu olay dogrulanir. ilgili hadis uzun ama ordan bir kesit paylasayim:
"ebu bekir de hicret hazırlıklarına başladı. nebi sallallahu aleyhi ve sellem ona, "acele etme. çünkü ben, bana da izin verilmesini umuyorum" buyurdu.
ebu bekir, "babam sana feda olsun, bunu umuyor musun?" dedi. efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem: "evet" buyurdu. bunun üzerine ebu bekir resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e yol arkadaşlığı yapmak üzere gitmekten vazgeçti. iki binek devesini, dört ay boyunca akasya ağacı yaprağı ile besledi."
simdi burda gitmekten vazgecti derken, hadis uzun diye bu kismini kirptim sonra aa bakin gitmemis demeyin, yani diger sahabilerle birlikte gitmekten vazgecti. onu da soyliyim.
yani gordugunuz gibi hicret olayi sahih-i buhari tarafindan dogrulanan bir olayken cikip da, buhari bu olaya karsiydi demek sacma olur.
ha madem boyle bir olay olmus, peygamber gelmeden once salim'in ebu bekir'e namaz kildirmasini nasil aciklicaz?
burda beyhaki bunu,
"peygamber kuba mescidini insa etmeden once oraya varip durduktan sonra olabilir ki salim namaz kilmaya devam ediyordu" diye acikliyor.
halbuki sii buna, beyhaki'nin yorumu komik cunku rivayette peygamber medine'ye gelmeden once der diyor.
halbuki burda goz onune almadigi sey su,
1. kuba, medine'nin merkezinde olmayip, medine'ye 6 mil mesafede olan bir koydu. bu yuzden rivayette, ilk muhacirler medine'ye hicret ederken, kuba'ya vardiklarinda diyor. yani salim onlara namaz kildirdirirken birak peygamber'i salim bile medine'ye varmamisti.
2. peygamber, medine'ye geldigi zaman, bir sure ebu eyyub'un evinde misafir olarak kalmaya baslamistir. beyhaki'nin, peygamber ebu eyyub'un evine gelmeden once(dolayisiyla medine'ye hicreti tamamlanmadiktan once), medine'ye 6 mil uzaklikta olan kuba'ya vardiginda, salim orda namaz kildirmaya devam ediyordu demesi bundandir.
3. yani zaten peygamber, kuba'ya vardiginda daha hicreti tamamlanmamis oldugundan bu da hicretten once sayilir ki, ebu bekir'in de medine'ye daha varmadan salim'in arkasinda namaz kilmis olmas olasidir.
4. diger bir husus, ibn omer, peygamber hicret etmeden once salim namaz kildirirdi derken ebu bekir'in adini zaten zikretmez, hatta kimsenin adini zikretmez.
fark ettiyseniz, diger rivayette, ibn omer, peygamberin hicretinden once diye kaydetmeksizin bu rivayette ebu bekir'in adini zikreder. ustelik, ilk muhacirler ve peygamber'in sahabileri diye 2 guruh cemaatin oldugunu belirtir. yani burdan salim'in, sadece once gelen muhacirlere degil, hem de sonradan gelen sahabilere de namaz kildirdigini anliyoruz. zira boyle olmasaydi ibn omer, "peygamber'in sahabileri" diye belirtme ihtiyaci neden duymus olsun ki? zaten direkt "ilk muhacirler" derdi.
anlayacaginiz, biz ebu bekir'in adinin zikredildigi rivayette, ne peygamber'in gelisinden once diye bir ibare goruruz, ne sadece ilk muhacirlere namaz kildirirdi diye bir kayit.
diger rivayette ibn omer'in, salim, peygamber'in gelisinden once namaz kildirirdi demesi, sonra geldiginde kildirmadigi anlamina gelmez. burda sadece onceden de kildirdigina dair bir kayit vardir. burda allahu a'lem peygamber, cesitli nedenlerden dolayi namazi kendisi kildirmamis olabilir ki bilemiyoruz.
gecelim siinin ilk iddiasina, salim ebu bekir ve omer'e namazda imamlik edince halife olmus olmuyor da, neden ebu bekir imamlik edince hilafete delil gosteriliyor.
bizim ebu bekir'in imamlik etmesini hilafete yorma nedenimiz peygamberimizin bunu vefat hastaliginda istemis olmasindandir.
yoksa peygamberimizin abdurrahman bin avf'in da arkasinda namaz kildigi olmus. ama abdurrahman halife olmali demiyoruz.
burdaki nokta, peygamberin, vefat hastaligindayken imam olarak ebu bekir'i tayin etmesi ve ustune bir de ebu bekir'in diger faziletlerinin eklenince bizce potansiyel bir halife adayi olmasidir allahu a'lem.
5. ebu bekir'e biat edilmesi muslumanlarin icmasiyla(ittifakiyla) olmamistir. soyle ki el-maverdi "el-ahkamus-sultaniyye" isimli kitabinda soyle yaziyor:
"fasıl. imamet iki şekilde gerçekleşir. birincisi: "ehlul-akdi vel-hall"in secmesi yoluyla. ikincisi: önceki imamın ataması yoluyla. imametin "ehlul-halli vel-akd" yoluyla gerçekleşmesi konusunda alimler, imametin kaç kişi tarafından gerçekleştirilebileceği konusunda farklı görüşler ortaya koymuşlardır. onlar bu konuda birkaç farklı görüşe ayrılmışlardır. bir grup, imametin sadece tüm ülkelerdeki "ehlul-halli vel-akd"in seçimiyle gerçekleşebileceğini belirtmiştir. çünkü, herkesin (seçilen halifeden) memnun olması ve insanların genel olarak onun imametini kabul etmeleri gerekmektedir. bu görüş, ebu bekir'in seçimi sebebiyle reddedilmiş sayılır. çünkü, ebu bekir'in seçimi (sakife'de) bulunan kişiler tarafından gerçekleştirilmiştir. o zaman, orada olmayanların katılımını beklememişlerdir..."
cevap: oncelikle maverdi bu goruste oldugunu soylememis, sadece bu gorusu aktarmistir onu belirteyim.
bu konuda ben derim ki: 4 halifenin hicbiri icma yolu ile halife olmamistir zaten.
sii bizim ebu bekir'in hilafetinde icma vardir dememizi yanlis anlamis.
yani maverdi gorusu aktarirken diyor ki, ebu bekir halife secilirken ordan muhacirden 4-5 sahabi bir de ensar'dan bir grup ona biat etmistir.
sii de bunu icma degildire getiriyor.
halbuki omer de ayni sekilde sura yani birkac halife adayinin secimiyle iktidar oldu, nitekim ali de halifeyken muaviye tarafindan muhalifleri vardi ki ali'nin muhalifi ebu bekir'den daha fazlaydi.
yani ebu bekir ile ali donemi kiyaslandiginda ebu bekir'in hilafetinde dahi daha fazla icma olusmustu.
bizim burda "icma"dan kastimiz, ebu bekir'e sakife'de birkac sahabinin biati degil, daha sonra tum toplulugun(ali) dahil ona biat ederek icma olusturmus olmasidir. omer, osman ve ali'de de bu vakidir.
fakat burda su denir ki, 4 halifenin de muhalifleri vardi onlara biat etmeyen. e o zaman burda nasil bir icmadan bahsedilebilir?
burdan da 2 sey savunulmustur:
1. 4 halifeye biat etmeyen sahabiler ictihad hatasi etmisler, bu hataya dusmeyenler onlara biat ederek icma olusturmuslardir,
2. 4 halifenin hicbirinin hilafetinde icma olusmamistir, cunku hepsine az veya cok muhalif eden insanlar cikmistir.
isin asli astari budur allahu a'lem.
6. ebu bekir uhud savasindan kacmistir. soyle ki ibn-ebil hadid el-hanefi el-mutezili "serhu-nehcul-belaga" kitabinda soyle yazmistir:
"burada şeyh ebû osman el-cahiz, "kitabul-usmaniyyə" olarak ünlenen kitabında ebû bekir'in islam'ını kabul etmesinin hz. ali'nin islam'ından daha üstün olmasıyla ilgili belirttiği ifadelerin özetini not edelim. çünkü burada bunu not etmek gerekir...
ardından şeyhimiz ebû câfer el-isfahânî'nin "naqdul-usmaniyye" olarak meşhur olan kitabında cahiz'e verdiği cevapları not edeceğiz. aralarında konuşulmuş ve iki şahsın islam'ının karşılaştırılmasından çıkıp hangisinin daha üstün olduğu meselesine, onların özellikleri konusuna girmiştir. bu not edilecek konular büyük faydaya, ince detaylara sahiptir, ıitabımızın bu detaylardan yoksun olması layık değildir..."
sonra ibn ebil-hadid cahiz'in sozlerini ve ebu cafer el-iskafi'nin ona cevaplarini kaydetmistir:
"şeyhimiz ebu cafer el-iskafi - allah ona rahmet etsin - şöyle demiştir: ebu osman bilmez ki, allah resûlü (sallallahu əleyhi və alihi və səlləm) insanların en şecaatlisi idi; bilmez ki, o hz. muhammed savaslara dalmıştı, akillarin durduğu, kalplerin ağızlara geldigi yerlerde o hz. muhammed sabit kalmıştı?! bu yerlerden biri uhuddur. o hz. muhammed muslumanlar hepsi savastan kaçtiktan və onunla birlikte yalnız dört kisi: ali, zübeyr, talha və ebu ducane kaldktan sonra (yigitlik və şecaat göstermiştir). savasmis, ok atmıştir, o kadar ok atmıştir ki, oku tükenmiş, okunun yayının başı kirilmis, ipi kirilmistir..."
peygamberin yaninda kalan 4 kisinin arasinda olmadigina gore ebu bekir'in bu savastan kactigini anliyoruz.
ibn ebil-hadid ustadi ebu cafer el-iskafi'nin cahiz'e verdigi cevaplari kaydederken soyle soylemistir:
"cahiz şöyle demiştir: uhud günü, ebu bekir (kaçmamış) peygamberin (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) yanında kalmıştır, ali'nin kaldığı gibi. o gün onlardan birinin diğerine üstünlüğü yoktur.
şeyhimiz ebu cafer el-iskafi -allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: ebu bekir'in uhud gününde sabit kalması konusunda, tarihçilerin ve sire ehlinin çoğunluğu bunu inkar ediyorlar. tarihçilerin ve sire ehlinin çoğunluğu şöyle naklederler ki, peygamber (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ile birlikte yalnız ali, talha, zübeyr ve ebu dücane kalmıştır. ibn abbas'ın şöyle dediği nakledilmiştir ki, onlarla birlikte beşinci bir kişi de olmuştur, o da abdullah ibn mesud'dur. bazıları altıncı bir kişinin olduğunu söylemişlerdir ki, o da mikdad ibn amr'dir.
yahya bin seleme bin kuheyl naklederek dedi: "atama sordum: 'uhud günü allah'ın rasulünün (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) yanında kaç kişi kalmıştır?' dedi ki:, 'iki kişi.' dedim: 'kimdir onlar?' dedi ki: 'ali ve ebu dücane'..."
nehcul belaga, hz. ali'nin yazdigina inanilan bir sii kitabidir. yani bizim degil, siilerin kitabi olup, serhul nehcul belaga da bu sii kitabinin serhidir.
kitabin yazari ibn ebul hadid, gulati sia(yani asiri sia)'dan olan birisi oldugu soylense de o, muhtemelen ilimli bir siidir. ali'nin, ilk 3 halifeden ustun oldugunu soyler, fakat diger 3 halifeyi de kotulemez. cunku ona gore bir halife, illa en ustun kimse olmak zorunda degil.
ibn ebul hadid, siilikle sunnilik arasinda oldugunu soyler. yani ebul hadid, mezhep konusunda kararsiz, ilimli bir sii olup bir yandan da muteziledendir.
anlayacaginiz ibn ebul hadid biz ehli sunnetten olmayip, serh yazdigi kitap da siilerin muteber kitaplarindandir.
bunun disinda, cevap verdigi ebul osman el-cahiz ise, bildiginiz normal el cahizdir hani su islamda ilk evrimi savunan adam.
ibn ebul hadid cahiz'e reddiye yapmasina ragmen cahiz'den etkilenmis bir adamdir, bu yuzden mutezile'nin cahiziyye kolundan olduguna inananlar da vardir.
nitekim reddiye yaptigi cahiz bile sunni degildir arkadaslar. cahiz de ibn ebul hadid gibi muteziledir. fakat ilk 3 halifenin daha ustun olduguna inanir. cahiz bazen siilige karsi sunniligi, bazen de sunnilige karsi siiligi savunan bir adamdir.
ibn ebul hadid'in cahiz'e reddiye olarak sundugu hocasi ebu cafer el-iskafi ise, bagdat mutezilesindendir. yani yine muteziledir. ki mutezilede iskafiyye diye bir kolu da vardir.
ebu cafer el iskafi sii-zeydi olup faziletce daha altta olan bir adamin da halife olabilecegni soyleyerek osman'in hilafetini mesru gorur ama ali'nin, ebu bekir ve omer'den daha ustun oldugunu soyler. buna ragmen o, ebu bekir'e biat edenlerin de ali dusmani olmayan, faziletli ve guvenilir kimseler oldugunu soyler.
kisacasi gordugunuz bu ebu bekir kavgasi 2 mutezili sii vs 1 mutezili kararsiz arasinda gecmis bir tartisma olup verdikleri kaynaklari neye binaen verip kullanmislar bilmiyorum ki bu yaziyi paylasan sii yazar da bu sahislarin rivayetleri kullanirken hangi kaynaklara dayandigini belirtmemistir.
ornegin kitapta, cogu sire kitabi falan ebu bekir'in uhuddan kactigi konusunda hemfikir diyor halbuki hangi kitaplara esaslanarak bunu dedigi yine mechul.
bunu gectim ebu bekir'in uhuddan kactigini soylerken sadece bir rivayet kullanir, o da sonda gecen rivayet.
yahya bin seleme bin kuheyl'den gelen rivayet. halbuki yahya bin seleme bin kuheyl metruk bir ravidir, yani hadis uydurmamis olsa bile gunluk hayatinda yalan soyledigi bilinen bir ravidir. dolayisiyla sonda aktarilan rivayet de sahih degildir.
kisaca oyle.
ki bizim kaynaklarimizdan, ornegin tefsirul hazin'de uhud gunu peygamber'in yaninda kalan sahabiler arasinda ali'nin yanisira ebu bekir ve omer'in oldugi da gecer.
ayni konudan sahih-i buhari'nin ünlü şerhi fethul-bari'de(ki sii arkadas da bunu kullanmis) ibn hacer el-askalani de bahseder.
kisacasi ebu bekir ve omer uhud'da kacmamistir, osman kacmistir. bunu osman bin affan basliginda belirtmistim, ki kuran ayetiyle uhud gunu kacanlarin affedildiginden de bahsetmistim.
kisacasi ebu bekir hakkindaki iddialar bu kadardi.
hz. ebu bekir bizim akidemizce en ustun sahabi olup halifelerin ilkidir.
kendisini karalayan bir azeri sii sitesinin hakkindaki iddialara cevap vericez simdi.
hadi gelin bakalim;
1. omer musriklerden korkarak evinde gizlenmistir. soyle ki, sahih-i buhari'de soyle bir rivayet aktarilir:
"abdullah b. ömer, babasının şöyle dediğini rivayet etmektedir:
"kendisi evde korku ile duruyorken yanına el-as b. vail es-sehmi ebu amr üzerinde çizgili bir cübbe ve ipek şeritler konulmuş bir gömlek bulunduğu halde --ki o sehm oğullarından olup, cahiliye döneminde bizimle antlaşmalı olanlardan idi-- dedi ki:
bu halin nedir? (ömer) cevap verdi: senin kavmin islama girdiğim takdirde beni öldüreceklerini ileri sürüyorlar.
el-as b. vail: onlar sana bir zarar veremezler, dedi. o bana bu sözü söyledikten sonra ben de kendimi güvende hissettim. el-as dışarı çıktı. insanların vadiyi bir sel gibi doldurmuş olduklarını gördü, nereye gitmek istiyorsunuz diye sordu. onlar şu dininden dönen hattab'ın oğlunun yanına gidiyoruz deyince, el as:
hayır, buna imkan yok dedi ve bunun üzerine insanlar geri döndü."
omer, peygamber ve muskumanlarin dertlerine ortak olmak yerine korkup evinde saklaniyor. ki rivayette adi gecen as bin vail de siffin savasinda hak imama(yani ali) kilic kaldiran ve muaviye'nin veziri olan amr bin as'in babasidir. as bin vail hicbir zaman musluman olmamis ve musrik olarak cehenneme varmistir. ki bu as, peygamberi "kisir" adlandirarak rahatsiz etmistir. onun yaptigi kotu isler sebebiyle kuran'da kendisinden bahsedilmistir. omer ise allah ve onun resulunun guvencesiyle degil, sadece onun dusmani kotu bir musrik sayesinde disari cikabilmistir.
cevap: evvela sert mizaciyla bilinen omer'in islam'in daha ilk zamanlarinda musluman olmasiyla ve musriklerin onu oldurmesiyle tehdit etmesiyle birlikte korkup disari cikamamistir.
oncelikle bu olayi omer kendisi anlatmistir, omer'in kendisinin anlatmaktan cekinmedigi bir olayla omer'i vurmaya calismak aptallik olsa gerektir.
diger bir olay, omer her ne kadar cesur bir adam olsa ve hatta sahih-i buhari'de bile onun cesareti aktarilsa dahi, o an evinin onune onu oldurmek icin bir sel gibi akin etmis musrik topluluguna karsi korkmus olabilir.
ne kadar cesur da olsa herkes olmekten korkabilir degil mi arkadaslar? ki bu sirada omer'in daha yeni musluman oldugunu da unutmamak lazim.
ustelik omer bu olayi kendi aktariyor ki bunu soylemekten gocunmadigini da anliyoruz.
yani kisacasi burda omer'i kotuleyecek bir durum yok.
ki burda omer, peygamber'in guvencesiyle cesaretlenmiyor da bir musrigin guvencesiyle mi cesaretleniyor.
simdi surda sunu soylemek gerekir ki omer, daha bu kisimda, peygamberle gorusmus muydu bilmiyorum arkadaslar. galiba gorusmemisti ama tam emin degilim.
velev ki gorusmus olsun, peygamberin, ey omer, musrikler sana bir sey yapamaz diye bir guvencesi mi vardi? yok.
daha sonraki donemlerde bile savastan kacan sahabiler oldugunu dusunursek, bir adam korkabilir yani.
peki as bin vail'e neden guvendi? cunku as, kavminin buyuklerinden ve sozu dinlenilen adamlardandi. dolayisiyla omer'in, as'a neden guvendigini anliyoruz.
kaldi ki amr bin as, muaviye bunlar bizce sahabidir, dolayisiyla faziletli insanlardir, sizin onu kotulemeniz as bin vail hakkinda bir eksi olmaz. aksine amr bin as'in babasi olmak, bir sahabinin babasi olmak oldugundan dolayi gurur vesilesidir. ki galiba as'in 2 sahabi oglu var. amr bin as ve hisam bin as.
ha as bin vail'in azili bir musrik oldugu gercektir orasi ayri.
fakat burda sunu unutmamak lazim, omer, ey as, bana yardim et dememistir. as bunu kendisi yapmistir. dolayisiyla as'in kendi yaptigi eylemle omer'i suclamak neyin kafasi?
ki bunun disinda, omer neden as'a guvendi denebilir ki az once belirttim zaten as kavminin buyuklerindendi.
olayin asli astari budur allahu a'lem.
2. acaba omer, peygamber'e gercekten iman etmis midir? omer hudeybiye'deyken, peygamber'in sabredip hicbir sey yapmamasindan rahatsiz olmustu. hatta peygamber'in risaletine yani elciligine bile suphe etmisti. hatta diger sahabilerden gercekten onun allah'in resulu olup olmamasini sormustur. bu rivayet sahih-i buhari'de geciyor ki rivayet uzun oldugundan esas kismini nakledecegiz:
"ömer ibnü'ı-hattab bu sahneyi şöyle anlatıyor: hz. nebi'in yanına geldim ve "sen allah'ın nebi'i değil misin?" dedim. "elbette" buyurdu.
"biz hak yolda, düşmanlarımız batıl yolda değil mi?" dedim. "elbette" buyurdu.
"öyleyse dinimizi niye böyle alçaltıyoruz?" dedim.
"ben allah'ın resulü'yüm ve asla o'na karşı çıkacak değilim. o bana yardım edecektir" buyurdu.
"bizim beytullah'a gelip onu tavaf edeceğimizi söylemiyor muydun?" dedim.
"elbette. ama ben sana bu yıl geleceğiz, demiş miydim?" buyurdu. "hayır" dedim.
"(yine söylüyorum), sen beytullah'a gelecek ve onu tavaf edeceksin" buyurdu. sonra ebu bekir'in yanına gittim ve
"ebu bekir! bu, allah'ın nebi'i değil mi?" dedim. "elbette, öyle" dedi.
"biz hak yolda, düşmanlarımız batıl yolda değil mi?" dedim. "elbette, öyle" dedi.
"öyleyse biz dinimizi niye böyle alçaltıyoruz" dedim.
bunun üzerine ebu bekir "yahu!" dedi, "o allah'ın nebiidir. ona asla karşı çıkmaz. allah ona yardım edecektir. sen onun eteğine tutun. (gerisini merak etme) allah'a yemin ederim ki, o hak yoldadır."
"bize beytullah'a gelip onu tavaf edeceğimizi söylemiyor muydu?" dedim. "sana bu yıl geleceğini söyledi mi?" dedi. "hayır" dedim.
"(kuşkun olmasın), sen beytullah'a gelecek ve onu tavaf edeceksin" dedi."
yine ebu hatim soyle bir rivayet naklediyor ki uzun oldugundan esas kismini nakledecegiz:
"omer bin hattab dedi ki:"allah'a yemin olsun ki, bu gunden baska musluman oldugum gunden beri suphe etmemistim."
"allah’a da, resule de inandık ve boyun eğdik” diyorlar, bunu söyledikten sonra da içlerinden bir grup yan çiziyor. bunlar asla inanmış kimseler değildir." (nur/47)
cevap: simdi bu arkadas munafigin anlamini bilmiyor herhalde arkadaslar xd
munafik, ben munafigim diye bir rivayet nakleder mi kendisi hakkinda sevgili arkadaslar? omer munafigim diye rivayet mi nakletmis?
sorun su ki, hudeybiye antlasmasi yapilmisti peygamber ve musrikler arasinda. bu anlasma, gorunurde muslumanlar aleyhineydi ve o yil muslumanlar mekke'yi de tavaf edemeyince bircok sahabi gibi omer de hayal kirikligina ugramisti.
bunun gibi yobazlar, sorgulamaya karsi oldugundan omer'in hareketinde nifak aramis.
adam o gun supheye dustum ve birdaha da hicbir zaman supheye dusmedim o gunden baska diyor. munafik dedigin, her zaman icinde suphe barindirandir.
bunun disinda, munafik bir adam, cikip ben suphe duyuyorum ya der mi? demez dimi?
burda omer o gun allah'in varligindan suphe duydu demek icin soylemiyorum, fakat duymussa dahi omer'deki hal munafiklik degildir anlayin diye soyluyorum.
aksine bu rivayet omer'deki inanmisligj gosteriyor ki, bir hal muslumanlar aleyhine olunca sebebini irdeliyor, bir munafik gibi amaan banane yapmiyor.
peki, omer'in, peygamber ve ebu bekir'e, sen/bu peygamber degil misin/degil mi diye sormasi, onun o gun allah'dan suphe duydugunu gosterir mi?
hayir.
neden? cunku o gun omer'in suphe duydum dedigi sahih bir senetle geldigi gibi,
imam ahmedin de makbul bir senedle geldigini soyledigi bir rivayette, omer ebu bekir'e gidince, ebu bekir'in peygaber'in allah'in resulu olduguna sehadet etmesi uzerine, omer de buna sehadet etmistir. peki buna sehadet eden omer'in, nasil suphesi olabilir?
bakin, omer, musluman oldugumdan beri sadece bu gunde suphe ettim diyor, fakat neyden suphe ettigi mechuldur.
"omer'in sorusu ve zikredilen sozleri bir suphe degil, bilakis kendisinden gizlenen seyin aciga cikarilmasi, kafirlerin zelil kilinmasi ve islam'in ortaya cikmasi icin bir taleptir ki bu da onun karakterinden, dini ayakta tutma ve kafirleri zelil kilmadaki gucunden bilinmektedir."
imam nevevi'nin naklettigi alimlerin bu gorusunu dogrulayan sey de, sahih-i muslim'deki bir rivayettir ki, fetih ayeti indirilince omer peygamber'e bu bir fetih midir diye sorup evet denince, omer'in kalbinin hosnut oldugu bildirilir.
yani omer'in dustugu suphe, peygamber'e veya kuran'a karsi bir suphe degil, o sadece islam yukselmeyi vaadediyorken, neden bir anda boyle dustuklerini anlamlandiramiyordu ve o an o vaziyetten suphelenmisti.
mesela bazen doktora deriz ya, "benim amcama ilac yazmissin ama hala hasta, sen doktor degil misin neden iyilesmiyor bu?"
burda adamin doktor oldugundan mi supheleniriz? hayir. ilacin neden etkisini gostermediginden supheleniriz.
omer'in sorusu da allahu a'lem bu kabildendir, o peygamberimizin naklettigi muslumanlar galip gelecek vaadinin neden hala gerceklesmedigini hatta durumun tam aksi istikamette gittiginden suphe duyuyordu. bunu kafasinda anlamlandiramiyordu.
ki ardindan fetih ayeti inince bunu bir sey demeden kabul edip kalbinin hosnut olmasi dahi onun imanindaki samimiyeti gostermez mi?
ustelik bunun disinda, ebu bekir'e sordugu soru icin dahi pisman olup ibadetler etmesi onun imanindaki samimiyeti gostermez mi?
ustelik bu olayi hakkinda karalama yapilacagina ragmen bizzat kendisinin aktatmasi onun imanindaki samimiyeti gostermez mi?
3. omer bin hattab kadinlara karsi kotu davranirdi. soyle ki kaynaklardan zaten omer bin hattab'in gaddar, sert, kaba biri olmasi meshur bir konudur. fakat omer bin hattab erkekler bir yana, kadinlara karsi bile kabaca davranmistir. soyle ki meshur ehli-hilaf(yani ehli sunnet) alimi ibn sa'd "et-tabakatul kubra" isimli kitabinda soyle bir rivayet naklediyor:
"bize affan bin müslim haber verdi ve dedi: 'bize hammad bin seleme rivayet etti ve şöyle dedi: 'bize ali bin zeyd haber verdi ve şöyle dedi: atike, abdullah bin ebu bekir'in eşiydi. abdullah öldü, ancak o, ölümünden önce atike ile anlaşmıştı ki, ondan sonra başkasıyla evlenmesin. onunla evlenmek istediler, ancak o, kabul etmedi. ömer onun velisine dedi ki: 'ona benim hakkımda bahset'. atike'nin velisi onunla konuştu. fakat, atike itiraz etti. ömer dedi ki: 'onu bana eş yap'. böylelikle, o, atike'yi ömer'e eş yaptı. onlar yalnız kaldıklarında atike yatağa gitmekten kaçındı, ömer ise onu zorlayarak yatağa soktu. ömer işini bitirdikten sonra 'of! of! of!' diyerek çıktı ve atike'yi terk etti. o(yani atike), onun(yani ömer'in) yanına öz yetkili temsilcisini gönderdi: 'geri dön, ben seninle olmaya hazırım'."
simdi de bu rivayetin senedini inceleyelim:
1. affan bin muslim
ibn hacer el-askalani soyle yaziyor: "affan bin muslim bin abdullah el-bahuli ebu osman es-saffar, el-basri. sikadir sabtdir(yani sabit, saglam, guvenilir bir ravidir)" (takribut-tahzib)
2. hammad bin seleme
yine ibn hacer el-askalani soyle yaziyor: "hammad bin seleme bin dinar el-basri ebu seleme. sikadir, abiddir(yani cok ibadet eden bir kisidir ayrica guvenilir bir ravidir)" (takribut-tahzib)
3. ali bin zeyd. bu ravi hakkinda da ayni ile ibn humeyd gibi, alimler arasinda farkli gorusler vardir.
ibn hacer el-askalani soyle yaziyor:
"ali bin zeyd bin abdullah bin ebi melike zuheyr bin abdullah bin cudan bin amr bin kab bin sad bin tim bin merra et-temimi ebul-hasan el-basri. aslen mekke'dendir. hakkinda yakub bin seybe soyle demistir: "sika, hadisi salihtir". et-tirmizi ise soyle demistir: "dogru soyleyendir". es-saci ise soyle demistir: "dogru soyleyenlerdendir."" (tahzibut-tahzib)
elbani de ibn mace'de senedinde bu ravi olan hadis'e, bu ravi hakkinda hicbir eksi bir sey soylemeden sahih demistir. demek ki ali bin zeyd de guvenilir bir ravidir.
yine hakim en-nisaburi, "el-mustedrek ala es-sahiheyn"inde su rivayeti naklediyor:
"bize muhammed bin salih bin hani rivayet etti ve dedi ki: bize huseyin bin fazl el-neceli rivayet etti ve dedi ki: bize suleyman bin harb rivayet etti ve dedi ki: bize ebu avane rivayet etti ve dedi ki: bize davud bin abdullah el-evdi rivayet etti ve dedi ki: abdurrahman bin abdullah el-mekki'den, o da el-eşas bin kays'dan rivayer ederek diyor ki: bir gun, omer bin hattab'a misafir oldum. o, gecelerin birinde kalkti ve hanimina vurdu. sonra, bana seslenip dedi ki: "ey eşas!" dedim ki: "lebbeyk"(yani duyuyorum) omer dedi ki: "allah resulu'nden hifzesip aklimda tuttugum uc seyi benden aklinda tut. birincisi, erkekten ne icin kadinina vurdugunu sorma,(yani erkek kadinini vurdugu zaman ne icin boyle yaptigini sorma). ikincisi, ondan dostlarindan kime guvenip, kime guvenmedigini sorma. ucuncusu, vitir namazini kilmadan yatma."
hakim, hadisi naklettikten sonra soyle yaziyor: "bu hadisin isnadi sahihtir. fakat onlar (el-buhari ve muslim) bu hadisi ("sahih"lerinde) nakletmemislerdir."
zehebi de "el-telhis"inde soyle yaziyor: "sahihtir."
cevap: evet, burda omer aleyhine 2 rivayetin nakledildigini goruyoruz.
ilki, omer ve atike olayidir.
ilk once, atike'nin kocasi abdullah bin ebu bekir, ve omer'in evlenmek istedigi atike kimdir?
abdullah, babasinin adindan da tahmin edebileceginiz gibi halife ebu bekir'in oglu olup, bir sahabidir. aise ile de baba bir kardestir.
peki hanimi atike kimdir? atike, asere-i mubessere'den, yani cennetle mujdelenen 10 sahabiden biri olan said bin zeyd'in kiz kardesidir. âtike bint zeyd de, ilk iman eden şair kadin sahabilerdendir.
anlayacaginiz hem abdullah, hem atike, faziletli ailelerden gelen, ve sahabi olan insanlardir.
abdullah, 632-633 senelerinde, taif muhasarasi sirasinda sehid olmustur. ayrica muhtemelen de genc bir yasta vefat etmistir. cunku hicret sirasinda cocuktu. ki hicretten 10 sene sonra vefat ettigini var sayarsak cok genc bir yasta vefat ettigi anlasilir.
atike, omer ile, abdullah'in vefatindan bir sene sonra, yani 633 senesinde, omer'in yeni halife oldugu donemlerde evlenmistir. omer'in kac yilinda dogduguyla ilgili rivayetler arasinda ihtilaf vardir, fakat fil vakasi yani 570 senesinden yaklasik 13 sene sonra dogdugu var sayilirsa, atike ile evlendiginde 49-50 yaslarindaydi. atike'nin kac yasinda oldugunuysa bulamadim.
simdi bundan sonra, gelelim ilk rivayete.
bu rivayet, ali bin zeyd'den dolayi sahih olmaz.
ali bin zeyd'in ustte sahih olduguna dair ibn hacer'den kesitler paylasilmis, fakat ibn hacer, alimlerin onun hakkindaki goruslerini paylasmistir. ona sahih diyen alimler olmus olmasina,
fakat benim arapca sitelerden, rical sitelerinden arastirdigim kadariyla bircok alim kendisine guvenilmez demis. hatta hanbeliligin kurucusu olan imam ahmed bin hanbel hicbir sey degildir demis. hatta galiba ilk rivayeti kitabina alan ibn sad dahi onun sika olmadigini dile getirmis sanirsam.
hatta kendisi uzerine, zayif olduguyla iliskin arapca bir makale bile yazilmis ki burdan erisebilirsiniz, www.asjp.cerist.dz/en/artic....
fakat imam tirmizi gibi onun sika oldugunu soyleyen buyuk alimler de olmus, fakat imam buhari gibileri ona zayif demisler. hatta buhari delil olarak kullanilamaz bile demistir.
bu ravi tabiindendir, yani peygamber'i gormemistir ama sahabileri gormustur.
ha ayrica kendisi sanirsam kordur(hatta dogustan kordur), ayrica sii oldugu soylenmistir.
ali bin zeyd arap sitelerinde tanitildigi kadariyla cogunlukla zayif oldugu soylenen bir ravidir.
dolayisiyla zayif olduguyla ilgili bu kadar aciklama varken, velev ki diyelim sahih olma ihtimali olsa dahi, illaki bu ravi hakkindaki ihtilaf rivayetin sihhatine golge dusurecektir
yani tarih okuyorsak, tarihi bir karakteri elestirmek icin elimizde kesin bir veri olmasi lazim gelir. halbuki ali tartismali bir karakterdir.
bunu gectim, ali, hicri 131'de vebadan vefat etmistir. atike ise hicri 40 veya 41'de vefat etmistir.
yani ali, atike'nin vefatindan 90 ila 91 sene sonra vefat etmistir.
ali'nin atike'den rivayeti almis olabilmesi icin, atike'yi cok kucukken gormus olmasi gerekir. mesela 10 yasinda almis desek, ali'nin 100-101 yil yasamis olmasi lazimdir.
zira 10-15 veya 20 yaslarinda adli desek ali, asiri fazla yasamis bir adam olmalidir.
fakat bu konuda basvurdugum bazi sitelerde, bu ikisi arasindaki 90 sene sebebiyle, tanismis olabilme olasiliklari az gorulmustur.
dolayisiyla, ali de, atike'den gelen bu rivayeti baska bir raviden almis olmalidir ki, o ravinin adi belirtilmemistir. bu da rivayeti mursel yani kopuk, murselligi de zayif yapar.
ha buna karsin ali'nin, 6-10 yaslari arasinda atike ile tanisip ondan bu rivayeti almis olma olasiligi, ilaveten belki de gercekten 110 yil yasamis olabilme olasiligi da vardir. sonucta bu da bir olasilik.
fakat burda da, ali'ye bircok alimin zayif, delil olarak kullanilamaz, hicbir sey degil, hatta rivayetleri tahrif ediyor, hatta uydurmacidir kabilinden aciklamalari goz onune alindiginda, omer'i, sihhati dahi ihtilafli bir rivayet yuzunden elestirmek sizce ne kadar mantiklidir?
degildir elbette.
hatta bu rivayeti tabakatinda paylasan ibn sad dahi, ali hakkinda,
"cok konusuyordu, zayifligi vardi ve delil olarak kullanilmadi" demistir.
hatta ibn hacer el-askalani'nin kitabinda sanirsam onun hafizasinin zayifligi konusunda ittifak oldugu dahi yazilidir.
ayrica bu sitede buldugim bir bilgiyi de aktarayim,
omer ile atike hicri 12, 633'de evlendi. bu olay eger dogruysa, ali bu olayi atike'den o donemlerde almis olmalidir zira atike, hicri 40, yani 660'da vefat etmistir.
halbuki ali ise hicri 131, yani 749'da vefat etmistir.
halbuki baktigim bir arapca sitede, ali'nin hicri 50 civarinda dogdugu gecer. bu da 670 yilina tekabul eder.
dolayisiyla, atike'nin vefati ile ali arasinda 10 yil oldugu ortaya cikar.
dolayisiyla su belli olur ki, ali, bu rivayeti atike'den almis olamaz.
demek ki baska birinden almis olmalidir ki onun adi senedde atlanmis. dolayisiyla bu rivayet murseldir yani senedinde kopukluk vardir, zayiftir, sahih degildir.
ilaveten, omer ile atike'nin evliligini anlatan baska bir rivayet de vardir. abdullah, atike'ye benden sonra evlenme diye para verir. fakat omer onunla evlenmek ister, eger allah izin verirse, o parayi, onun ailesine iade et ve evlen der. atike oyle yapar ve omer ile evlenir.
simdi bu rivayetin senedine bakalim:
yezid bin harun - hadis hafizidir, dolayisiyla guvenilirdir.
muhammed bin amr - bu muhtemelen muhammed bin amr bin alkame'dir, ki sika yani guvenilir bir ravidir.
yahya bin abdurrahman bin hatib - tabiindendir, sika yani guvenilirdir, arapca bir sitede hicri 12 yani 633'de dogdugu gecse de arapca vikipedi'de osman'in halifeligi doneminde dogdugu bilgisi var. yani 644-656 arasinda. en az 644'de dogdugunu soylesek, atike'den 10 yasinda 14 yasinda ustteki rivayeti almis olabilir ki bu ali bin zeyd'den daha olasidir.
dolayisiyla bu rivayet, ilk rivayete nazaran daha guvenilirdir.
ki zaten dusununce, atike, omer'den sonra da birkac kisiyle evlenmistir.
madem atike omer ile zorla evlenmis, abdullah'a asik, e omer'den sonra bekar kalsaydi ya, neden hâlâ evlenmeye devam etmis oyle degil mi? bu da aslinda rivayetin guvenilir olmadigini gosteriyor allahu a'lem.
simdi bu konuyu aydinlattigimiza gore, gelelim siinin paylasmis oldugu ikinci rivayete,
ikinci rivayet hakim'de gecer ve hakim bu rivayete sahih demistir.
burda vurdugu hanimin kim oldugu gecmez, hanimina yataga girmesi icin fiziksel bir guc uyduguladigi gecmez, sadece mechul bir nedenden dolayi hanimina vurdugu gecer.
simdi bu rivayette, ve bir erkege karisini neden dovdugu sorulmaz rivayetlerinin hepsinde abdurrahman bin abdullah el-mekki, yani abdurrahman el musli vardir.
hakim bu rivayeti sahih olarak degerlendirse de, makrizi,
"hadis literaturunde bu rivayet disinda bir sey rivayet ettigi" bilinmiyor demistir.
zehebi de bu ravinin mechul, yani bilinmeyen bir ravi oldugunu soylemistir.
elbani ve galiba ebu davud da bunu zayif olarak degerlendirmistir.
ibn hacer bu raviyi "makbul" olarak degerlendirip, ibn mace'de de bu rivayete senedinde o olmasina ragmen "makbul" denmesine ragmen bunu hata olarak degerlendirenler olmustur.
ki ebu cafer el ukayli de o bunun disinda taninmaz demistir.
kisaca soylemek gerekirse, bu raviden tek bir rivayet gelmistir, o da bir erkegin karisini neden vurdugu sorulmaz.
fakat velev ki biz buna ragmen bu rivayet ve bu hadisi sahih olarak kabul edelim, burda 2 seye dikkat edin,
1. islam'da kadina vurmak butunuyle haram degildir. ki omer hanimina vurdu derken, bu vurmanin mahiyetini bilmiyoruz. belki de koluna vurdu, belki de gogsune vurdu(ki yuze vurmak caiz degildir). ki bu vurmanin siddetini bilmeden bir adami zar altinda tutmak yanlistir. keza sii, sanki kuran'da kadina belirli kosullarda vurmaya cevaz verilmemis gibi konusuyor.
2. omer, hanimina mechul bir sebep sebebiyle vurmustur. biz bu sebebin ne oldugunu bilmeden, omer'e bilmedigimiz bir konu uzerinden neden yargisiz infaz yapalim?
3. "bir erkege, karisini neden dovdugu sorulmaz" hadisi sahihse dahi, bu, kadinin sucunu ifsa etmemek icindir. cunku islam'da, erkek, kadina ancak kuran'da da belirtildigi gibi bazi sebepler, kadinin haksiz oldugu bazi kosullar icinde vurabilir. eger kadin bunlardan birini yapmissa, erkek de kadina vurmussa, kadinin gunahini ortaya cikarmamak icin sorulmamasi istenmistir. yoksa eger erkek haksiz bir sebeple, ve siddetle karisina el kaldimissa, kadin cikip kocasini sikayet edebilir. tabiki de allahu a'lem.
hasilikelam bu rivayet ve hadisleri sahih olarak kabul etsek dahi, burda omer'i suclayacak pek bir sey yoktur denebilir. allahu a'lem.
4. imam hz. huseyin, omer bin hattab'a minberden inmeyi emretti. ibn asakir eş-şafei, "tarihul medine et-dimask" kitabinda, soyle bir rivayet naklediyor:
"ebul bahteri dedi ki: omer minberde hutbe verdigi zaman huseyin bin ali heldi ve dedi ki: atamin minberinden in. omer dedi ki: bunu demeyi sana kim emretti? bundan sonra ali cikip geldi ve dedi ki: valahi bu sozler bizim tesvikimizle denmis sozler degil. omer (huseyin'e hitaben) dedi ki: dogru soyledin kardesimin oglu, bu babanin minberidir."
hadis, tefsir ve tarih alimi olan suyuti de bu rivayetin sihhatini onayliyor. soyle ki, suyuti, "tarihul hulefa"sinda, bu rivayeti ibn asakir'den naklettikten sonra diyor ki:
ayrica ibni şubbe (hicri 262'de vefat etmistir) de bu rivayeti "tarihul medine" adli kitabinda, 3/799'da, baska bir sahih sened ile imam hz. huseyin'den rivayet etmistir.
cevap: arkadaslar bu iddia cok sacma.
neden? cunku sii arkadas, bu olay vuku buldugunda yilin 633 oldugunu dile getirmiyor. yani omer'in hilafetinin yeni basladigi donemler.
ee diyeceksiniz, arkadaslar huseyin, 626 dogumludur.
yani? 626+7=633.
huseyin, bu sirada 7 yasinda cocuktur :)
hatta huseyin'i omer tutuyor, yanina oturtuyor. huseyin cocuk ya hani, taslarla falan oynuyor rivayetin devaminda.
hatta bu olayi da bizzat huseyin naklediyor ve rivayetin sonunda bir baska olay anlatip omer'e, "ey emirul mu'minin!" diye hitap ettigini de belirtiyor o olayda.
anlayacaginiz ali de durumu aciklamistir bunu ona biz ogretmedik diye. muhtemelen ayni minberde ali de zamaninda hutbe vermis oldugundan, huseyin, o minberi babasinin minberi addediyor, boyle bir sey soyluyor cocuk akliyla.
hatta huseyin, "in babamin minberinden, kendi babanin minberine git" deyince, omer de, "benim babamin minberi yok" diye tatli bir cevap veriyor :)
bence tatli bir rivayet, yanlis anlasilacak bir sey yok.
5. dehli universitesinin profesoru dr. hursid ahmed, "hazreti omer el-faruk'un resmi mektuplari" isimli kitabinda omer'in ictihadi hakkinda soyle yaziyor:
"onun (omer'in) ictihadi ozgur ve cesaretliydi. eger o bir seyin dogru oldugunu, ya da devletin cikarina hizmet ettigini dusunseydi, hatta peygamber'in sunnetine ve ebu bekir'in yaptiklarina zit bileolsa, tereddutsuz olarak onu secerdi. eger bu, o anki muhitin talebi olsaydi, hatta kuran'in kanunlarini bile gozardi ederdi."
cevap: ya simdi burda yani alintinin orjinalinde bilhassa omer diye belirtilmemis, onlar diyor. "onlar".
velev ki bu onlardan kasit omer olsun, arkadaslar profesor hurşid, bir islam aktivistidir. allamei cihan falan degildir, yani onun kitabinda orneklendirmeden yazdigi seyle omer'i suclamanin alemi var mi? yok. e o zaman gecelim.
6. omer bin hattab ve nisa suresinin 20'ci ayeti arasinda bir iliski var. soyle ki ibn kesir, "tefsirul kuranil azim"inin 2'ci cildinde, sayfa 243-244'de soyle yaziyor:
""hafiz ebu yala dedi ki: bizr ebu hayseme nakletti (dedi ki): bize yakub bin ibrahim nakledip dedi ki: bize babam, ibn ishak'dan nakledip dedi ki: bize muhammed bin abdurrahman, el mucalid bin said'den, o eş-şabi'den, o da mesruk'tan nakledip dedi ki: omer bin el-hattab, peygamber'in minberine cikti ve dedi ki: ey cemaat, kadinlarin mehirlerini neden boyle cok yapiyorsunuz? peygamber ve sahabileri arasinda mehir 400 dirhem ve ondan asagi oluyordu. eger bu meselede (miktari) arttirmak allah yanina takva veya keramet sayilsaydi, sizden once onlar bunu yapardi. (bundan sonra) bir adamin kadinin mehrini 400 dirhemden fazla yapnasini bilmeyeyim (duymayayim)! masruk diyor ki: sonra minberden indi. bu zaman kureysten olan bir kadin ona itiraz edip dedi ki: ey muminlerin emiri, cemaate hanimlarinin mehirlerini 400 dirhemden fazla yapmalarini yasakladin mi? dedi ki: evet. kadin dedi ki: meger sen allah'in kuran'da indirdigi (ayeti) duymadin mi? omer dedi ki: nedir o? dedi ki: meger sen duymadin mi, allah buyuruyor ki: onlardan birine yigin-yigin mal vermis olsaniz da... (nisa suresi, 20) omer dedi ki: ya rabbi, affet! butun cemaat omer'den daha bilgilidir!(yani seriat hukumlerinde daha bilgilidir) sonra dönüp minbere cikti ve dedi ki: ey cemaat, ben size yasaklamistim ki, kadinlarin mehirlerini 400 dirhemden fazla yapmayasiniz. (lakin sindi diyorum ki) kim isterse kendi malindan diledigi kadarini verebilor. ebu yala diyor ki: zannediyorum ki, soyle dedi: kinin gonlu razi olursa, etsin." (ibn kesir diyor ki:) "senedi cok iyi ve gucludur.""
cevap: az once hursid amed'in sozlerini paylasirken, simdi bunu paylasiyor :d ictihadinda kuran'a uymayan omer, mehir konusunda dahi halktan bir kadina uymus. e hani uymuyordu?
hayir bu aslinda omer'in nasil bir yonetici oldugunu da gosteriyor ki, halkindan bir vatandasin sozunu dinliyor.
ayrica islam'da kadinlar degersizdir diyenlere de bir cevaptir ki, koskoca halife, halktan bir kadinin deliliyle hukum verebiliyor.
bu rivayette sorun edilebilecek 2 nokta var:
1. omer'in, butun cemaat, yani halk, omer'den seriat hukumlerinde daha bilgilidir demesi,
2. omer'in bu ayeti bilmemesi.
1. ben bu konuda derim ki: omer'in, seriat hukumlerinde herkesin ondan bilgili oldugunu soylemesi yanlistir. zira seriat hukumlerinde herkes benden daha bilgili sozu, siinin dipnotudur. rivayette, butun halk, omer'den daha bilgili diye gecer. bunu suna benzetebilirsiniz, ebu bekir'in halife oldugunda yaptigi konusmada, biliyorum, ben sizin en iyiniz degilim demesi gibi. halbuki en iyisi odur. burda bir mutevazilik soz konusu arkadaslar, anlasilmayacak bir sey degil.
2. omer'in o ayeti bilmemesi, o ayetin varligindan habersiz olmasi anlamina gelmez, omer, bunu soylerken o ayeti unutmus olabilir. hafiz dahi olsaniz, unuttugunuz bir ayet olabilir. veya unutmasaniz dahi, o an akliniza gelmeyen bir ayet olabilir. en dogrusunu allah bilir, omer'inki de bu kabildendir. omer bu ayeti unutmus, buna gore hukum vermis. sonra kadinin hatirlatmasiyla birlikte ayeti hatirlayinca hatasini duzeltmistir.
fakat rivayeti paylasan ibn kesir'in bu rivayet sahihtir demesine ragmen, rivayette kusur bulan alimler olmamis degildir.
soyle ki,
1. bu rivayetin said bin mansur'un sunen'ine gectigi versiyonunda rivayet, mesruk degil, sabi'den nakledilmistir. halbuki sabi omer ile gorusmemistir, senedinde kopukluk vardir diye rivayet sahih olmaz. fakat ibn kesir, sabi'nin rivayeti mesruk'tan aldigini kaydettigi icin, bu sorun ibn kesir rivayetinde aradan kalkmis olur.
2. ibn kesir'in rivayetinde de senedde mucalid bin said yer aliyor. kendisi hakkinda bazilari sika yani guvenilir olmadigini soyleyip bir kisim alimler kuvvetli degil, zayif oldugunu soylemislerdir. fakat bazi alimler de(sanirsam buhari gibi) sikadir demislerdir.
kisaca hakkinda ihtilaf vardir. yani bu rivayet sahih olabilir de olmayabilir de denebilir.
7. omer, livata(escinsel) ehlini oldurmemistir. soyle ki, ebu bekir el-heraiti es-samiri, "mesaviul-ahlak ve mazmumuha"sinda soyle yaziyor:
"bize ahmed bin mansur er-rumadi nakledip dedi ki: bize abdurrezzak nakledip dedi ki: bize mamer, zuhri'den, o urve'den. o da aise'den haber verip dedi ki: cirkin eylemle -yani lut kavminin eylemiyle- itham edilme (hadisesi) ilk defa omer bin el-hatab'in zamaninda oldu. hir adam bu isle itham edildi. omer, kureys genclerine emretti ki, onunla birlikte zaman gecirmesinler."(yani onu aralarina alip konusmasinlar anlaminda)
mustafa bin ebu en-nasr eş-şelbi diyor ki: "senedi sahihtir."
demek ki, omer livata yapan kisiye had cezasi uygulamak yerine (oldurmek yerine) halka onunla zaman gecirmeme emri veriyor.
cevap: simdi bu rivayetin senedi gercekten sika yani guvenilirdir.
simdi, evvela, livata yapan kisiyi peygamber'in oldurttuguyle ilgili rivayetler varsa da bunlarin sahih olmadigi soylenmistir.
had, kuran ve sunnette gecen cezadir. livatanin ehli sunnette tam bir cezasi yoktur, cunku bunun cezasiyla ilgili kuran ve sunnette kesin deliller yoktur. kimi alimler oldurulmelerini, kimi alimler oldurulmeyip farkli bir ceza verilmesini soylemis.
fakat, omer'in uygulamasina gelince, burda su nokta gozden kacmamalidir,
yani adamin escinsel eyleminde bulunup bulunmadigi kesin degil, bu konuda suphe vardir.
omer o yuzden ona ceza olarak, kureysin genclerinin ona yakin durmamasini istemistir.
meselenin asli budur.
8. omer, allah beni affetmezse, vay olsun bana demistir. soyle ki, omer bin şebe "tarihul medine"sinin 3'cu cildinin 918'ci sayfasinda su rivayeti naklediyor:
"bize said bin ammar rivayet etti ve dedi ki: cuveyriyye bint esma bize nafi'den, o da ibn omer'den soyle dedigini rivayet etti: omer yaraliyken benim evimdeydi. bana dedi ki: ey abdullah! basimi yere koy. ben de ridayi onun basinin altinda topladim. omer yuzu yerde vefat ederken soyle diyordu: vay olsun omer'e, vay olsun annesine, eger allah onu (omer'i) affetmezse."
rivayetin senedi buhari ve muslim'in sartlarina esasen sahihtir.
1. said bin ammar.
kutub-i sittenin (buhari, muslim, tirmizi, ebu davud, nesai, ibn mace) ravisidir.
2. cuveyriyye bint esma.
buhari, muslim, ebu davud ve nesai'nin ravisidir.
3. nafi.
kutub-i sitte'nin ravisidir.
4. ibn omer.
sahabidir, omer'in ogludur.
cevap: yani burda sorun ne de bir de senedi kanitlamaya calismis arkadaslar anlayaniniz var mi?:d
bazilari cennete 100de 100 girecegine veya cehenneme 100de 100 girecegine inanmayi kufur olarak gormustur.
ki peygamber dahi cennetle mujdelenmesine ragmen en cok tovbe edip ibadet eden o degil miydi?
zahid insanlar hep vefatlarinda bu sekilde olurlar, iclerini allah korkusu kaplar. yaptiklari onca amele ragmen emin olamazlar.
bu omer'in zuhdunu gosterir.
ayrica sii, omer'i baslangicta munafiklikla suclamisti. halbuki vefati zamani bile hala bu halde olup halinden emin olmayip da vay benim halime demesi, onun icindeki imani gostermez mi?
e yani burda omer aleyhine degil, aksine omer lehine delil vardir.
gecelim o sebepten.
9. omer hayber savasindan kacmistir. bunu hakim ve zehebi naklediyor. soyle ki, hafiz hakim nişaburi, "mustedrek"inde soyle bir rivayet naklediyor:
"bize ebul-abbas muhammed bin ahmed el-mahbubi rivayer etti (ve dedi ki): bize said bin mesud rivayet etti (ve dedi ki): bize abdullah bin musa rivayet etti (ve dedi ki): nuaym bin hakim bize ebu musa el hanrfi'den, o da hz. ali'den soyle naklediyor: peygamber hayber'e yola cikti. oraya vardigi an, omer'i ve onunla birlikte bir grup cemaati onlarin (yahudilerin) sehirlerine veya kalelerine gonderdi. onlar gidip savastilar. cok gecmeden, yahudiler omer'i ve adamlarini yendiler. bundan sonra onlar (omer'in adamlari) omer'i, omer de onlari korkak olarak adlandira-adlandira geldiler. (hakim diyor ki:) bu hadisin senddi sahihtir, lakin onlar (buhari ve muslim) kendi kitaplarinda nakletmemislerdir."
zehebi "et-telhis"inde diyor ki: "sahihtir."
cevap: ya simdi bu konuda hem sened hem metnine bakacagiz tamam mi arkadaslar.
1. oncelikle senedden baslayalim.
oncelikle aklinizda tutmaniz gerekir, bir alim bir rivayete sahih derken, bir baskasi degil diyebilir.
hadis bir ilimdir, ve tabiki de elestirme hakkina sahip oldugumuzu unutmamaniz gerek.
simdi biz, bu rivayetin ravilerini sirasiyla inceleyecegiz.
oncelikle ravileri sayalim,
1. ebul abbas bin ahmed el mahbubi
2. said bin mesud
3. abdullah bin musa
4. nuaym bin hakim
5. ebu musa el-hanefi
tamaam, burda rivayeti ali'den alan ebu musa'da bir sorun vardir.
nedir bu sorun arkadaslar?
soyle ki,
ebu musa el-hanefi diye biri yoktur.
kitapta ebu musa el-hanefi diye gecmesi muhtemelen bir yazim hatasi olup boyle bir ravi yoktur. bu ravinin dogru isminin bazi alimlerce ebu meryem es-sakafi oldugu soylenmistir. ki bu ravi de mechuldur.
ebu musa el-hanefi'nin bir yazim hatasi olmadigini dusunursek, o da mechul olmus olur. bu halde rivayet sahih olmaz.
sened acisindan elestirimiz bu oldugundan, muhtemelen bu rivayet sahih degildir, ve sahihtir diyen alimler hata etmisler allahu a'lem.
2. simdi velev ki rivayet sahihtir diye dusunerek metin acisindan elestirisine gecelim.
fark ettiyseniz sii, elestirisinin basliginda omer savastan kacti demesine ragmen, rivayette omer'in kactigina dair bir emmare olmayip aksine savasa katilip sadece kale kusatmasinda kaybettigi gecer.
peki sii, neden omer hayber savasindan kacti demesine ragmen rivayette boyle bir sey yoktur?
cunku, bazi siiler, rivayetteki yenildiler kelimesini kactilar olarak ceviriyor. halbuki burda dogru ceviri yenilkek olmalidir.
bunun disinda, omer'in yenilmesine ne demeli?
peygamber bile savaslarda yenilmistir.
ki bu hayber'i fethetmek icin ebu bekir de savasip orda yenildi. yani sadece omer yenilmedi ki en son ali savasip yendi.
yani bir komutan, yenebilir ve yenilebilir degil mi? bu normaldir.
simdi son olarak, peki rivayette omer'i korkak olarak adlandirmalarina ne demeli?
siiler, daha muteber bir kaynak olan sahih-i muslim'de sahabi ve peygamber ile ali'nin amcasi olan abbas'in, ali'yi gunahkar, hain, sahtekar ve yalanci olarak adlandirmasina ne diyecekler?
simdi abbas'in sozleriyle ali boyle mi oluyor? olmuyor degil mi?
ayni sekilde savasi kaybeden bolugunun, omer'e korkak demesi omer'i korkak mi yapar? yapmaz degil mi?
biz ali'nin kotu biri olmadigini nerden anlariz? hayatindan.
e omer'in korkak olmadigini hayatindan anlamiyor muyuz? anliyoruz.
o zaman birilerinin ona korkak demesi neyi degistirir? tabiki hicbiseyi.
ha bu konuda sii bir rivayet daha aktariyor peygamber'in bu olay uzerine omer'in korkak oldugunu ima ettigi, ama onun da senedinde ebu meryem oldugundan bakmicam ona. geciyorum o sebepten.
10. omer uhud savasindan kacti. soyle ki, fahreddin razi "mefatihul-gayb" (tefsr er-razi) tefsirinde soyle demistir:
"keffal soyle demistir: rivayetler umumen buna dealet ediyor ki, bir grup sahabi saavstan yuz cevirip (savas meydanindan) uzaklasmislar. onlardan bazilari medine'ye gitmis, bazilariysa baska yerlere gitmisler. genele gelinceyse onlar dagin yanina gitmis, orda toplanmislar. savastan kacanlardan biri de omer'dir. lakin o, ilk kacan kisilerden olmamistir ve uzaga gitmemistir. aksine, daga (gitmis) ve peygamber daga cikana kadar orda lamistir. ayrica, osman ensardan olan sad ve ukbe asli iki kisiyle birlikte savastan kacmistir. onlar savastan kacmis ve ck uzak bir yere gitmisler. sonra uc gunden sonra geri donmusler. bu zaman peygamber onlara soyle soylemistir: "cok uzaga gittiniz!""
ayrica alusi de "ruhul-meani" tefsirinde soyle demistir:
"ebul-kasim el-velhi nakletmistir ki, uhud gununde peygamberle birlikte yalniz 13 kisi kalmistir. bunlarin besi muhacirlerden olmustur: ebu bekir, ali, talha, abdurrahman bin avf ve sad bin ebu vakkas, digerleriyse ensardan olmustur, allah onlarin hepsinden razi olsun. osman, rafi bin el-mualla, harice bin zeyd, ebu huzeyfe bin utbe, velid bin ukbe ve ensarin beni-zureyk kabilesinden ola osman'in iki oglu, sad ve ukbe ise kacanlarin meshurlarindan. ibn abbas'tan ayetin (osman, rafi ve harice) hakkinda indirildigi nakledilmistir. baskalarindan ise baska kisiler hakkinda da indirildigi nakledilmistir. belki de ozel olarak onlarin isimlerinin soylenmesinin sebebi sudur ki, onlar kacmakta mubalaga etmisler ve sadece bir sure gectikten sonra peygamber'in yanina donmusler. hatta onlar arasinda uc yunden sonra donup gelen kisiler de olmustur. peygamber'in onlara soyle soyledigini iddia etmisler: "cok uzaga gittiniz!" diger kacanlsra gelinceyse, onlar o gun daga toplanmistilar. omer bin el-hattab da -allah ondan razi olsun- siilerin itikadindan farkli olarak bu gruptandi. atta farz etsek ki, (siilerin dedikleri gibi ilk gruptan olan kacanlardan olmustur), yine de allah teala hepsini affettikten sonra herhangi bir kimse ayiplanamaz. biz sahabilerin -allah onlardan razi olsun- masum olduklarini iddia etmiyoruz ve masumlugu hilafet icin sart kosmuyoruz."
yine suyuti de tefsir kitabinda soyle yazmistir:
""iki ordu karsilastigi gun sizden yuz cevirenler..." ayeti. ibn cerir, kuleyb'den nakletmistir ki: omer cuma gubu hutbe yapip al-i imran sureeini okudu. o, hutbe ettigi zaman al-i imran suresini okumayi severdi. "iki ordu karsilastigi gun sizden yuz cevirenler..." ayetine geldiginde, dedi ki: uhud gununde biz onlari yeniyorsuk (sonra onlar bizi yendiler). bu zaman ben savastan kactim ve gidip daga ciktim. dag kecisi gibi daga cikiyordum. bu zamab cemaat "muhammed öldürüldü!" diyordu. ben dedim ki: "kimin "muhammed öldürüldü" dedigini gorsem, onu oldurecegim!" bu sekilde dagda toplandik. bu zaman "iki ordu karsilastigi gun sizden yuz cevirenler..." ayeti indirildi."
cevap: ya bu konuda, bu kitaplarin tefsir kitabi oldugunu bilmeniz lazim arkadaslar. yani bu kitaplar, kuran'i tefsir etme babinda yazilmis kitaplardir, tarih veya hadis kitaplari degillerdir.
bu konuda tarihci ibn sad bize, omer, bedir, uhud ve diger butun savaslara sahit oldu demisse, biz tefsir kitaplarinin soylemlerine mi guvenecegiz?
ibnul cevzi selefi ibn teymiyye'nin ogrencisi ve ehli sunnet alimleri tarafindan siddetle elestirilmis bir alim olsa da, o, omer'in bedir, uhud'a vs. sahitlik ettigi konusunda alimlerin ittifaki vardir diyor.
ki sahih-i buhari'de gecen bir rivayette, savas sonunda omer'in peygamber'in yaninda oldugu da yazilidir.
ha velev ki sunu dusunelim bazi rivayetlerde gectigi gibi,
omer daga kacmistir, dagda peygamberle karsilasmis, ve onunla birlikte kalmistir.
simdi, hususen, sizden su ustteki tefsir kitaplarindaki rivayetlerden suyuti tefsirine dikkat etmenizi rica ediyorum.
neden? ilgili tefsirde, ibn cerir, yani taberi'den verilen rivayet meshurdur siiler arasinda.
cunku orda omer, "dag kecisi gibi kactim" dedigi icin, siiler bu laf uzerinden bircok vine falan hazirlayip makara yapmislar.
omer keci, ali allah'in aslaniydi kabilinden laflar etmisler.
heveslerini de kirmak gibi olmasin ama ilgili rivayetin senedinde ebu hisam el-rifai vardir. kendisine sika yani guvenilir deyip oven alimlerin yaninda, kutub-i sittenin 2 yazari, yani hem buhari hem nesai zayif oldugunu soylemistir(buna ragmen digerkutubi sitte yazari tirmizi'nin guvenilir buldugunu soylememiz lazim). nitekim buhari şarihi ibn hacer de zayiftir demistir. ibn hibban onu sikat, yani guvenilir raviler kitabinda nakletse de, hata yapabildigini ve celisebildigini soylemistir.
e nolmus oluyor? ravi ihtilafli bir ravi olmus oluyor. ravi ihtilafliysa ne oluyor? rivayete guvenilir diyemiyoruz.
neden? cunku tarih okumasi uzerinden bir sahis hakkinda elestiride bulunacaksak, bu sahsi, guvenilirligi sabit olmayan haberler uzerinden elestiremeyiz oyle degil mi arkadaslar?
bunun disinda diger bir konuysa, osman'in kendi hilafeti doneminde uhud'dan kacti diye elestirilip(ki osman gercekten kacmistir), fakat omer'e karsi boyle bir elestiri bulunmamasidir.
ki omer'in kacmadigini soyleyen rivayetler de cabasi.
yani kisacasi arkadaslar omer'in kactigina dair doyurucu bir kanit bulamadim.
tefsir kaynaklarinda gecen bu rivayetler, genelde kaynaksiz verilmis olan rivayetlerdir.
suphesiz allah en dogrusunu bilir.
11. omer hendek savasindan da kacmayi dusunmustur. soyle ki ibn hacer el-heysemi, "mecmauz-zevaid"inde su rivayeti naklediyor:
aise'den soyle nakledilmistir: hendek gunu (cadirimdan) cikip cemaatin izine dustum. bu zaman arkamdan yerin sallandigini duydum. bu zaman kardesi oglu haris bin evs'le birlikte sad bin muaz'i gordum. haris, sad'in kalkanini tasiyordi. (onlari gorunce) yere oturdum. sad yanimdan gecti. onun uzerine demir bir sirh vardi. sad'in bogurleri zirhinin disarisinda kalmisti. ben sad'in bogurleri sebebiyle korktum(yani bogurlerini zirh ortmediginden savasta yara alacagindan korktum). sad en iri, cusseli ve en uzun kisilerdendi. o, bu sekilde recez soyleye-soyleye yanimdan gecti: "devenin savasa varmasina az kaldi... ecel geldigi zaman olmek ne guzeldir." ben kalkip bir baga girdim. bu zaman bir grup muslumanin orda oldugunu gordum. bu zaman omer bin el-hattab'in da onlar arasinda oldugunu gordum. onlar arasinda migferli bir kisi de vardi. omer (beni gorince bana) dedi ki: "nicin geldin?! canima yemin ederim ki, sen curetkar bir kadinsin! ya bir bela olsaydi, veya (savastan) kacis olsaydi (o zaman ne yapardin)?!" omer beni o kadar azarladi ki, o zaman ye ryarilsin, yerin dibine gireyim istedim. o zaman migferli kisi migferini yuzunden cikardi, bu zaman onun talha bin ubeydeydullah oldugunu gordum. o dedi ki: vay olsun sana, ey omer! sen bu gun bu sozu cok tekrar ettin. allah'dan baska nereye kacmak veya nereye firar etmek olabilir?!"...
rivayetin sonunda heysemi soyle demistir: "diyorum ki: "sahih"de bu rivayetin bir kismi nakledilmistir. bunu ahmed de nakletmistir. rivayetin senedinde muhamed bin amr bin alkame vardir ki, hasenul-hadistir (hadisleri hasendir). diger ravilerse sikadirlar (guvenilirdirler)".
ayni rivayeti ibn hibban da "sahih"inde yazmistir. ki rivayetin sonunda kitabi inceleyen suayb el-arnaut soyle demistir: "hasen rivayettir. onu ahmed (6/141-142), ebu bekir bin ebu şeybe (14/408-411) ve ibn sad (3/421-423) yezid bin harun'dan bu isnadla naklettiler"
hasen, sahihle zayif arasi, ama sahihe daha yakin demek olan makbul bir haber cesididir.
demek ki omer korkaktir.
cevap: ya simdi su konuya gelmeden once, omer'in, hendek savasindaki performansindan bahsetmek istiyorum izninizle. neden? cunku sii de, omer kacti degil, omer korktu da ondan surekli kacmayi dile getirdi, kacmayi dusundu diyor. tamam, simdi biz arkadaslar, savasta omer'in performansina bakicaz, ve siz boyle bir adam kacmayi dusunmus olabilirmi diye bu konuda gorus belirteceksiniz.
hemen soyliyim, bu savasta, musrikler muslumanlari kusatmaya almisti. medine'yi isgal etmek istiyorlardi. iranli sahabi elmani farisi, iranda bir taktik var, rakip yanimiza yaklasamasin diye hendek, cukur kazariz, boylece o hendegi gecemez dedi.
ve muslumanlar bu savasta, savasa ek olarak aslinda musrikler hendegi gecemesin de medine'yi ele geciremesinler diye savastilar.
tamam simdi bu bilgiler akilda tutularak, omer'in savastaki performasina gecelim:
1. "omer, hende gunu peygamber'in yanina geldi ve kureys kafirlerine lanet etmeye basladi. sonra soyle dedi: ey allah'in resulu, gunes nerdeyse batincaya kadar ikindi namazi kilmadim. peygambersoyle buyurdu: vallahi ben de henuz kilmadim .
.." (beyhaki)
bu rivayetin devaminda kiliyolar falan.
simdi burda omer'in namazi kilamamasinin nedeni ne olabilir? kureys kafirlerine lanet etmesinden musriklerle mucadele oldugunu anliyorsunuz oyle degil mi?
e simdi mucadele etmekten namazini dahi kilamayan bu adama nasil korkak denebilir??
veya soruyu degistirelim, omer kacistan bahsetmis, 10.000 musrik tarafindan kusatilsaniz, hic mi tedirgin olmazdiniz?
omer surekli kacis olacagindan yakinmis, ki omer hakli da cikti arkadaslar.
bir sure sonra bir grup gelip, evlerimiz bos kaldi bahanesiyle savastan kacinip gittiler. bunlar beni harise grubudur. evlerimiz bos kalir, soygun olur endisesiyle gitmislerdir, peygamber'den izin istemislerdir. bunu ibn sad naklediyor.
omer kacti mi? omer de kacabilirdi degil mi? hic olmazsa gidip peygamber'den izin isterdi, nasil olsa peygamber ona deger veriyordu. onu munafiklikla da suclamazdi?
e madem omer'in kacistan bahsetmesinin nedeni kacmak istemesidir, neden bunu yapmamistir?
ben derim ki, omer, kendisi kacmak istediginden degil, o an oraya binlerce musrik saldirip medine'yi, yuvalarini kusatcakti. omer yenileceklerinden, ve insanlarin savasi terk edip kacisacaklarindan korkmustur, uhud'da oldugu gibi.
eger biz bunu omer kacmak istedi diye bahane etti diye yorumlarsak, karsimiza mucadele etmekten namazini dahi kilamamis bir omer cikar. burda da gordugunuz gibi tezat vardir degil mi?
simdi hal boyle olunca, kim omer'i korkaklikla suclayabilir ki?
2. vakidi, megazisinde yine bir rivayet naklediyor:
"o doneme muslumanlar arasinda hendek kazmayan, toprak tasimayan kimse yoktu. resulullah, ebu bekir ile omer'i gorduler ve ebu bekir ile omer ayrilmadilar ..."
ebu bekir ile omer'in de yan yana calisip, toprak tasiyip cukur kazdiklarini ogrendikten sonra,
kim omer'e savastan kaciniyor, korkaktir diyebilir?
3. yine vakidi, megazisinde soyle bir rivayet daha naklediyor:
"... ben resulullah'i bazen kazmayla vururken, bazen kurekle topragi supururken, bazen de hoyukte toprak tasirken gorurdum. ... bir gun resulullah'in oturup sol tarafindaki bir tasa yaslandigini ve uykuya daldigini gordum. ebu bekir ve omer'in basinda durup insanlari yanindan gecme konusunda uyardiklarini gordum(?) ..."
simdi sormak lazim, musriklerle mucadeleden namazini kilamayan, toprak tasiyip hendek kazan, peygamber'in basinda nobet tutan bir omer, sizce bu korkaklik midir?
4. beni kurayza'nin muslumanlarla anlasmalarini bozup musrik safinda savastiklarini peygamber'e haber eden de omer'ken, hatta peygamber'in onlarin uzerine kimi gonderecegi konusunda istisare ettigi kisi de omer'ken, kim omer, savastan kacindi diyebilir? (vakidi)
6. omer o sirada musrik olan kendi kardesi dirar bin hattab'in, bir gece hendegi gectigini gordugunde onu durduran kisiydi. (tabakat ibn sad)
simdi omer'in savastaki tum bu eylemine baktiktan sonra, omer, sizce kacmak istedigi icin mi bu sekilde mucadele etmis?
bilakis, omer, savas daha baslamadan, olayin kotuye gidecegini dusunup kacis olacagindan endiselenmis. talha da onu kotu dusunmemesi konusunda uyarmis.
yoksa kacmak istese kacar, en azindan digerleri gibi peygamber'den izin alirdi.
halbuki omer, korkak degildir.
simdi bu konuyu da aydinlattigimiza gore gecelim baska bir iddiaya;
12. omer, peygamber'i munafiga namaz kilmaktan cekindirerek, peygamber'e seriat ogretmeye calismistir! soyle ki, sahih-i buhari'de soyle bir rivayet geciyor:
"ibn ömer'in şöyle söylediği rivayet edilmiştir:
abdullah ibn ubeyy ölünce oğlu abdullah ibn abdillah, allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve ondan, babasını kefenlemek için kendisine gömleğini vermesini istedi. allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem de ona gömleğini verdi. sonra abdullah, hz. nebi'den, babasının cenaze namazını kıldırmasını istedi. bunun üzerine hz. nebi onun namazını kıldırmak üzere doğruldu. bu arada hz. ömer allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in elbisesinden tuttu ve "ya rasulallah! rabbin sana onun cenaze namazını kıldırmanı yasaklamışken, sen onun cenaze namazını kıldıracak mısın?" diye sordu. bunun üzerine hz. nebi:
"rabbim beni serbest bıraktı," buyurdu ve "onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de ... " ayetini okudu. sonra şöyle buyurdu: "yetmişden fazla da bağışlanma dilerim." bunun üzerine hz. ömer: "kuşkusuz o bir münafık" dedi.
ravi şöyle demiştir: nebi s.a.v. onun cenaze namazını kıldırdı. bunun üzerine allah teala "onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma, onun kabri başında da durma!" (tevbe 84) ayetini indirdi."
bu rivayetin hemen ardindan da soyle bir rivayet geciyor:
"hz. ömer'den rivayet edildiğine göre, o şöyle demiştir: abdullah ibn ubeyy ibn seluı öldüğü zaman hz. nebi'den onun cenaze namazını kıldırması istendi. nebi sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldırmak üzere kalktığında, hemen ona doğru atıldım ve "ey allah'ın elçisi! übeyy'in oğlunun cenaze namazını mı kılacaksın? o şu günde şöyle şöyle demişti," dedim. ardından da übeyy'in sözlerini hz. nebi'e bir bir saymaya başladım. bunun üzerine allah resulü tebessüm etti ve "benden geri dur," dedi. ben onun namazını kılmaması konusunda ısrarcı olunca da şöyle buyurdu:
ben, onların bağışlanmasını dileyip dilememe konusunda serbest bırakıldım ve seçimimi yaptım. eğer yetmişden fazla bağışlanma dilediğim zaman bağışlanacağım bilseydim, elbette yetmişten fazla bağışlanmasını dilerdim."
hz. ömer olayı anlatmaya şu şekilde devam etti:
nebi sallallahu alyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldırdı. namazı bitirdikten kısa bir süre sonra tevbe suresinden şu iki ayet indi: onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma, onun kabri başında da durma! çünkü onlar, allah ve resulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler.
hz. ömer şöyle demiştir: sonra hz. nebi'e karşı olan bu cüretime hayret ettim .. allah ve o'nun elçisi her şeyi en iyi bilendir."
yine bu rivayetin hemen ardindan da su rivayet geciyor:
"abdullah ibn übeyy ölünce, onun oğlu abdullah hz. nebi'e geldi. bunun üzerine allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem kendi gömleğini ona verdi ve babasını bununla kefenlemesini emretti. sonra onun cenaze namazını kıldırmak üzere doğruldu. hz. ömer, hz. nebi'in elbisesinden tutup; "o münafık olduğu halde, onun cenaze namazını mı kılacaksın. halbuki allah teala onlar için bağışlanma dilemeni yasaklamıştır," dedi. nebi sallallahu alyhi ve sellem de; "rabbim beni muhayyer kıldı," veya "rabbim bana haber verdi," buyurarak şu ayeti okudu: "onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiş kez af dilesen de ... "(tevbe 80) devamında da şöyle buyurdu: "yetmişten fazla bağışlanmasını dileyecegim ...
ibn ömer olayın devamını şöyle anlattı: nebi sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldı. biz de onunla birlikte namaza durduk. sonra allah teala şu ayeti indirdi: onlardan ölmüş olan hiçbirinin asla cenaze namazını kılma, onun kabri başında da durma! çünkü onlar, allah ve resulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler."
cevap: oncelikle bu rivayetler omer'in faziletini gosteriyor ki, omer, ictihadinda isabet etmis ve kuran'da onun soylemini dogrular nitelikte bir ayet inmistir. bu omer aleyhine degil, aksine faziletine isarettir.
ha tabi peygamber de haksiz degildir zira hu ayetten once ona bu yasaklanmamisti.
diger bir konu, cenaze namazi kilinan abdullah bin ubey bin selul, kisaca ibn ubey, munafiklarin reisi olarak bilinen zattir.
soyle ki, peygamber medine'ye hicret ettiginde araplar ona iman etti. halbuki, peygamber'in hicreti devrinde az kala ibn ubey medine'nin krali ilan edilecekti. peygamber gelince, ve araplar da ona iman edince bu yasanmamis oldu.
ibn ubeyy bu sebepten yalandan muslumanmis gibi iman etse de, munafiklarin reisi olarak ün kazandi. soyle ki onun gercekte iman etmemis, munafik bir grubu da vardi ki peygamber ve islam aleyhine bircok icraatta bulundular.
ornek vermek gerekirse, uhud savasinda muslumanlar 1000 kisiyken, uhud kendi birligini geri cekti ve gittiler. bunlar 300 kisiydi, boylece muslumanlar 700'e dustu.
oglu abdullah bin abdullah ise bir sahabidir. abdullah, sahabilerin ileri gelenlerinden olup bedir dahil butun savaslara katilmistir.
ibn ubey oldugunde, oglu abdullah onun cenaze namazini peygamber'in kildirmasini istemistir ve onu gomlegiyle kefenlemesini istemistir. bunun nedeni 3 sekilde aciklanabilir,
1. ibn ubey, nihayetinde abdullah'in babasi oldugundan, baba sefkati hasebiyle bunu yapmis olabilir.
2. abdullah bir olay yuzunden babasini islam icin oldurmek istediginde peygamber, babana guzel davran diye nasihat etmisti. bu rivayetin senedi hasendir, yani sahihle zayif arasi ama sahihe daha yakin olan makbul haber cesidi. eger bu dogruysa bu yuzden olmus da olabilir
3. fakat bir rivayete gore, ibn ubeyy, olmek uzereyken kendi peygamber'i cagirip ondan bunu yapmasini istemistir.
ibn ubeyy'in munafik olmasina ragmen, peygamber'den benim cenaze namazimi kildir demesinin sebebi, ibn hacer tarafindan, oyle anlasiliyor ki, oglu ve asireti ayiplamasin diye usulune uygun defnedilmek istemistir seklinde aciklamistir.
simdi bu konular aydinlatildiktan sonra, omer'in peygamber'e kendisinin de curetkar diye niteledigi sekilde olan soylemlerini aciklamaya gelelim,
1. omer, peygamber'e seriat ogretiyor diye bir sey hasa yoktur. fakat omer o devrin insani olarak, o donemki butun savaslara katilmis biri olarak ki ayrica sert tabiatli biri olarak, ibn ubey'in onlara karsi yaptiklarina ragmen peygamber'in onun icin rahmet dilemesini anlamlandiramamis, bu yuzden de bu konuyu israrla, "ama bu sana yasak" diye onlemye calismistir. bu yapma diye emir degil, aksine olayi anlamlandirmak icin peygamber'e sorulan bir soru kabilindendir. ki bu dogal karsilanmalidir ibn ubeyy'in, uhud'da dahi onlari yalniz biraktigi dusunulurse.
2. peygamber'in durumu aciklamasina ragmen omer'in ilk rivayete gore, o munafikti demesi konusuna gelirsek, peygamber bu konuda serbest birakildigini aciklayinca, omer yine de, onun ona bagislanma dilemek ve dilememek arasinda dilemeyi secmesini anlamladiramamis olabilir. zira omer dedigim gibi sert tabiatli bir adamdi.
burda omer'in seriat ogretmeye calismasi degil hasa, aksine bir durum hakkinda yanlis bildigi icin peygamber'i caydirmaya calismasi konusu var.
ha burda su sorulabilir, tamam da omer, peygamber'e velev ki yasak varsa bile, neden yasagi ogretmeye calismis ki? yani peygamber yasak varsa dahi bunu kendisi bilmiyor mu?
bu konuda da derim ki,
sahih-i buhari ve sahih-i muslim'de peygamber'in soyle bir buyrugu nakledilir,
"ben de ancak sizin gibi bir insanim. siz nasil unutuyorsaniz ben de unuturum. o bakimdan unutacak olursam bana hatirlatiniz."
demek ki peygamber de unutabilir ki, omer'in buna binaen ona hatirlatmaya calismasi normaldir. allahu a'lem.
peki peygamber bir ayeti unutur mu?
bir adamin kuran okuyusunu duyan peygamber, sahih-i buhari ve sahih-i muslim'e gore soyle buyurmustur:
"bu bana daha unutturulmus bulunan şu şu âyeti hatirlatti."
demek ki allahu a'lem peygamber, kurandan bir ayeti de unutabiliyormus.
yani burda omer'i karalayacak bir sey yoktur goruldugu gibi.
evet bugun hz. omer ile ilgili 12 ayri sii iddiasina cevap verdik. yeterince aydinlatmaya calistik arkadaslar.
bu arastirmayi yaparken ve bu makaleyi yazarken zorlandigim kisimlar olmadi degil. mesela uhud savasi konusunda baya zorlandigimi itiraf etmek isterim yani 4 saat oyaladi beni bu muhabbet.
oyle, kisacasi, hz. omer faziletli bir sahabidir, en ustun ikinci sahabidir ve ikinci halifedir.
peygamber'in mubarek bir hanimidir. siiler tarafindan peygamber'in hanimlarindan ozellikle aise ve hafsa sevilmez.
simdi azeri bir sii sitesinin peygamber'in aise ve 1 tane de peygamber'in mechul bir hanimi hakkinda karalama iceren iddialarina cevap vericez.
1. fitne aise'nin evinden cikacak. soyle ki sahih-i buhari'de soyle bir rivayet naklediliyor:
"abdullah ibn ömer r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir defasında ayağa kalkıp hitap ederken hz. aişe'nin evinin bulunduğu tarafa işaret ederek üç defa şöyle buyurdu: "fitne işte oralardan, şeytanın taraftarlarının doğduğu yerden ortaya çıkacak."
hatta bunun daha da kotusu, kufrun basinin aise'nin evinden cikacagi da soylenmistir. soyle ki ahmed bin hanbel, "musned"inde su rivayeti naklediyor:
"bize abdullah rivayet etti ki, bana babam rivayet etti ve dedi ki: bize vaki rivayet etti ve dedi ki: bana ikrime bin ammar, salim'den rivayet etti ki, ibn omer soyle dedi: resulullah, aise'nin evinden cikarak soyle buyurdu: "kufrun basi buradan cikacaktir. seytanin boynuzunun cikacagi yer buradir."
sueyb el-arnaut soyle dedi: sahihtir ve bu sened hasendir.
seyh ahmed muhammed sakir de bu hadisin sahih oldugunu bildirmistir.
ayrica, seyh sueyb el arnaut da bu hadise sahih demistir ustte belirtildigimiz uzere.
cevap: evet burdaki konu su, fite, aise'nin evinden cikiyor diye, demek ki aise kotu birisine yorulmus bu.
halbuki arkadaslar, peygamber, bir rivayette de hafsa'nin evine isaret ederek fitne bu taraftan cikacak demistir.
simdi hangi evden? peygamber hasa kendisiyle mi celisiyor?
hayir. bu konuyu size aciklayacak sahih-i buhari'den bir rivayet gostereyim,
"ibn ömer şöyle demiştir: resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün söze başladı ve
"allah'ım! şam'ımızda bize bereket ihsan eyle! allah'ım yemen'imizde bize bereket ihsan eyle!" diye dua etti. sahabiler
"ya resulallah! necd'imizde de!" diye niyaz ettiler. resulullah sallallahu aleyhi ve sellem "allah'ım! şam'ımızda bize bereket ihsan eyle! allah 'ım yemen'imizde bize bereket ihsan eyle!" diye dua etti. sahabiler
"ya resulallah' necd'imizde de!" dediler. ibn ömer dedi ki: zannediyorum resulullah sallallahu aleyhi ve sellem üçüncü defasında "zelzeleler ve fitneler işte oradadır. şeytanın boynuzu da orada çıkacaktır!" buyurdu."
hala mi anlamadiniz? tamam sahih-i buhari'nin ayni kismindan bir rivayet daha,
"ibn ömer'in nakline göre resulullah sallallahu aleyhi ve sellem gün doğusu tarafına yönelmiş olarak
"dikkat edin! iyi biliniz ki fitne işte bu taraftadır, şey tanın boynuzunun doğduğu yerdedir!" buyurmuştur."
buhari de bu babin adini, fitne "dogu" tarafindan gelecek koymustur.
siinin sundugu sahih-i buhari'den ilk rivayete bakarsaniz, peygamber'in sozunu iyi dinleyin:
"...hz. aişe'nin evinin bulunduğu tarafa..."
arkadaslar herhalde konuyu anlamissinizdir sundugum tum bu rivayetlerden.
rivayetleri boyle cimbizlarsaniz anlamazsiniz tabiki, azicik ayni babdaki rivayetleri butunuyle tararsaniz kendiniz de bu sonuca ulasirsiniz da, nedense bunu yapmiyorlar iste.
2. peygamber, hanimlarindan biri ve zubeyr ayni yatakta! hakim nisaburi, "mustedrek"inde soyle bir rivayet aktariyor:
"ebul-abbas muhammed bin yakub bize rivayet etti, muhammed bin sinan el-kazzaz rivayet etti, ishak bin idris bize rivayet etti, muhammed bin hazin bize rivayet etti, hisam bin urve bize babasindan, o da abdullah bin ez-zubeyr'den, o da babasindan onun soyle dedigini rivayet etti: bir soguk sabah zamaninda resulullah beni cagirdi. ben onun yanina gittim. o, yorganin altinda hanimlarindan biriyleydi. sonra ben de onlarin yanina uzandim ve biz uc kisi olduk."
hakim nisaburi hadisten sonra soyle demistir: "bu hadisin senedi sahihtir, lakin onlar (el-buhari ve muslim) tahric etmemislerdir."(yani hadisi nakletmemislerdir)
ki "mustedrek" kitabinin zehebi'nin "el-telhis"i ile birlikte yayimlanmis halinde diyor ki: "sahihtir."
cevap: evvela sunu soyleyeyim ki, zubeyr diye bahsedilen kisi cennetle mujdelenmis 10 sahabiden biri olan zubeyr bin avvam'dir.
simdii gelelim su konuya, hakim bu rivayete sahih demis.
fakat, bunu baska yazilarimda da belirttigim gibi arkadaslar, 1 alimin sahih demesiyle, bir hadis butunuyle sahih olmaz. hadis bir ilimdir, ve alimlerin goruslerinin butunuyle incelenmesi lazimdir.
soyle ki, bu hadisin senedindeki bazi ravilere yalanci denmistir arkadaslar.
soyle ki, hadisin senedindeki muhammed bin sinan el-kazzaz. kendisine guvenilir diyen alimlerin yaninda bazi alimler zayif, ve hatta bazilari yalanci demislerdir.
bunun disinda seneddeki diger bir sorunlu isim ishak bin idristir. kendisi hakkinda ebu hatim zayif, kutubi sitte yazarlarindan ebu davud hicbir sey degil, ebu zura zayif, ebu hatim bin hibban hadis caliyor, kutubi sitte yazari nesai terk edilmistir, darekutni hadis inkarcisidir, zehebi hadis uydurmakla suclanmistir, ali bin el medini hicbir sey degil, kutubi sitte yazari buhari insanlar onu terk etti demistir.
anlayacaginiz bu ravi de baya sorunlu bir ravi olup ulasabildigim kadariyla en guvendigimiz 6 hadis kitabi yazarinin 3'cu kendini sika yani guvenilir bulmamistir.
burda su soru akla gelebilir, e hakim bu hadis'e neden sahih demis.
simdi hakim'in, "sahihayn (yani buhari ve muslim)"'in sartlarina gore sahihtir demesi o donemden itibaren tartisilmis bir konudur.
siinin de kullandigi zehebi bu konuda, hakim'in kitabinda derledigi hadislerin yarisi gercekten de bu sartla uymasiyla birlikte, eserin dortte biri kadari da sahih degil, hatta uydurma olan hadisler de vardir demistir.
kisacasi, hakim kendince bu tip hadisleri toplamaya calissa da, kitabindaki her hadisin "sahih" sartina uymasina muvaffak olamamistir allahu a'lem.
ayrica sunu da belirteyim ki, rivayet siinin carpittigi gibi olmayip rivayetin tamamini okursaniz, peygamber ve hanimi yatakta degildirler. minder gibi bir seyin ustunde oturuyorlar, soguk oldugundan ustlerine ortu ortmusler. zubeyr gelince peygamber bu ortunun bir kismini ona da orter.
yani hadis sahih olsaydi bile bunda yanlis anlasilacak bir durum olmazdi anlayacaginiz. cunku siinin carpittigi gibi peygamber ve hanimi yatakta degillerdir.
3. aise, imam hz. ali'yi oldurmek istiyordu! muhalifler(yani sunniler) aise'nin cemel savasina sirf "islah etmek" ve "vahdet olusturmak" icin gittigini iddia ediyorlar. halbuki belazuri, "ensabul-eşraf" kitabinda soyle naklediyor:
"bana ahmed bin ibrahim ed-devraki nakledip dedi ki: bize ebun-nadr nakledip dedi ki: bize ishak bin said, amr bin said'den nakledip dedi ki: bana said bin amr, ibn hatib'den nakledip dedi ki: cemel gunu ali ile birlikte (aise'nin) havutuna(yani binegin ustundeki ortu) yaklastim. havuta (o kadar ok batmisti ki,) oklar sebebiye kirpiye benziyordu. ali havuta vurdu. sonra dedi ki: "bu iremin humeyrasi osman'i öldürdügü gibi beni de oldurmek istedi." bu zaman aise'nin kardesi muhammed ona dedi ki: "sana bir sey dokundu mu (ok degdi mi)?" aise dedi ki: "koluma bir mişkas(yani demir gibi bir sey) batti." muhammed basini hovuttan iceri sokup onu cekti, sonra basini cikardi."
rivayetin senedine gelirsek:
rivayetin senedi sahihtir. ravileri bunlardir:
1. ahmed bin ibrahim ed-devraki: sika(yani guvenilir), imam, hafiz olarak gorulmektedir. ibn hacer, ebu yala ve baskalari onu sika bilmislerdir. muslim'in, ebu davud'un, tirmizi'nin ve baskalarinin ravisidir zehebi'nin "siyeri-alemin-nubala" kitabinda biyografisi yazmaktadir.
2. ebun-nadr: hasim bin el-kasim el-leysi. sika, muhaddislerin imami, hafiz olarak gorulmektedir. ebu hatim, yahya bin main, el-icli ve baskalari onu sika bilmislerdir.
3. ishak bin said: ishak bin said bin amr bin said bin el-as bin said bin el-as bin umeyyebin abdus-sems. sikadir. yahya bin main, nesai, zehebi ve ibn hacer onu sika bilmislerdir.
sunu da soylemek lazimdir ki, rivayetin senedinde ishak bin said'in amr bin said'den naklettigi kaydedilmistir. fakat bu hatadir. cunki, ishak bin said'in amr bin said adli kisiden hadis nakletmesi kanitlanmamistir. rivayetin senedinde "bin" sozunun yerine yanlislikla "an" sozu yazilmistir buna esasen aslonda rivayetin senedi boyle olmalidir: "ishak bij said bin amr bin said, said bin amr'dan, o da ibn hatib'den nakledip dedi ki..."
4. said bin amr: said bin amr bin said bin el-as bin said bin el-as bin umeyye el-kuresi. buhaei, muslim, ebu davud, nesai ve ibn mace ondan hadis naklettiler. nesai, ibn jacer ve baskalari onu sika bildiler. daha once de kaydedildigi gibi, onun naklettigi hadisi elbani ve suayb el-arnaut sahih olarak gorduler. ibn hacer'in "takribut-tahzib"inde biyografisi yazmaktadir.
5. ibn hatib: muhammed bin hatib bin el-haris. sahabidir. biyografisi "takribut-tahzib"de vardir.
demek ki bu rivayet sened bakimindan sahihtir. yani aise, imam hz. ali emirel-muminin'i oldurmek istemisti.
cevap: simdi burda sunu unutmayin, aise sadece ali'iyi oldurmek istemiyor, ali'nin ithamina gore, aise'nin, osman'in olumunde de parmagi var.
simdi burda sunu soyleyelim, seneddeki ravilerin hepsinin sika, yani guvenilir oldugu dogrudur.
fakat sunu da unutmayalim, bu rivayeti, tespit edebildigim kadariyla belazuri haric kitabinda nakleden de olmamistir.
yani bu rivayet hic meshur bir rivayet olmayip, allahu a'lem tek bir kitapta gecer.
burda, ali'nin kizip, aise beni oldurmeye calisti demesi olagandir. zira aise, ali ile savasmistir. ali kizginlikla bu cumleyi sarf etmis olabilir ki zira, sizi oldurme niyeti tasimasa dahi bir kisi sizinle savasirsa, siz de oyle dusunurdunuz.
ki diger bircok rivayetten aise'nin boyle kasti olmadigini zaten goruyoruz.
fakat, burda beni ilgilendiren nokta, ali'nin beni oldurmeye calisti demesi degil, dedigim gibi bu o anin kizginligi, endisesiyle sarf edilmis olabilir, zira aise ali'yi oldurmek istememisse bile ona karsi savasmistir, ali'nin de savastigi gibi.
burda sahsen beni en cok ilgilendiren konu ali'nin, aise'yi, osman'i oldurmekle itham etmesidir.
simdi bu konuda sunu aciklamamiz gerekiyor arkadaslar,
bu rivayetin senedi sahihtir sahih olmasina burasi ayri.
fakat benim ulasabildigim kadariyla sadece belazuri'de gecer. varsa baska bir kaynak bulabilen soyleyebilir.
dolayisiyla rivayet muhtemelen garibtir. yani tek senedlidir.
dolayisiyla rivayet, sahih-garib olup, meshur haberlere aykiri bir rivayettir. cunku meshur rivayetlerimizde, ve muteber kaynaklarimizdaki rivayetlerde, aise'nin birakin osman'i oldurmeyi, ona oldurenlere lanet okudugu gecer.
ornek bir rivayet vermek gerekirse,
"aise'nin savas alaninda osman'in katillerine lanet ettigi ali'ye ulasti. bunu duyunca ellerini yuzune kadar kaldirdi ve soyle dedi: "ben de osman'in katillerine lanet ediyorum, allah onlara ister yerde, ister dagda olsun lanet etsin." bunu iki veya uc kez soyledi."
bu rivayetin isnadi da sahihtir. ayrica imam ahmed nakleder. ki bu rivayet said bin mansur'un sunen'inde ve musannef ibn ebi seybe'de de gecmekte olup birkac ayri senedle nakledildiginden garibligi yoktur. ayrica onu birkac ayri kitap naklettiginden daha meshurdur da denebilir.
simdi bu haber, ilkinden daha muteberdir ve ilkiyle celisir.
zira, aise birakin osman'i oldurmeyi, osman'i oldurenlere lanet okuyor. ki daha bircok tarihi kaynakta osman'in oldurulmesi konusu gecer de hicbirinde sahih bir haberle aise'nin osman'i oldurmek istedigi vaki degildir.
yani arkadaslar, meshur olmayan bu metin, meshur olan, birden fazla haberimizle celisiyor.
ki ali de aynisini yapiyor. ali de osman'in katillerine lanet ediyor.
ali, aise osman'i öldürdü diyorsa, aise'ye de lanet okumus olur degil mi? yani ali, dolayli yoldan, aise'ye lanet ediyor.
halbuki, tarih kitaplarimizda, ali ile aise'nin baristigi, sohbet ettigi, ardindan aise'yi sehre geri ugurladigi gecmesiyle birlikte, ali'nin, aise'ye sen osman'i öldürdün tarzi bir ithami hic gecmez.
anlayacaginiz bu haber sahihse dahi, bizim onlarca sahih haberimizle celisiyor.
1. ali, aise'ye lanet etmis oluyor, halbuki bu ali ve aise'nin cemel sonrasi iliskisiyle ilgili bu haberden daha meshur haberlerle celisir,
2. ali, aise'yi osman'i oldurmekle sucluyor, halbuki bunun aleyhine onca rivayet oldugu gibi, bu, ali'nin aise'yi bu haber disinda bununla hic itham etmemesiyle celisir.
sonuc itibariyle bu haber, meshur haberlerle celistigi gibi allahu a'lem garib bir rivayettir cunku belazuri disinda nakledeni bilmiyorum.
dolayisiyla rivayet, şaz olmus olur arkadaslar.
şaz nedir?
guvenilir bir ravinin, diger guvenilir ravilere veya kendisinden daha guvenilir raviye, yani onlarin rivayet ettikleri haberlere aykiri olarak rivayet ettigi haberdir. bu tur haberlere guvenilmez.
dolayisiyla arkadaslar bu rivayet, sahihse dahi, genel sahih ve meshur haberlere ters oldugundan, şaz hukmunde olup guvenilmez.
bizim, ali, aise'yi bununla itham etti gibi agir bir seyi, ali ve aise'nin omzuna yuklememiz icin, elbette daha meshur, ne biliyim birkac isnadi olabilen, sika yani guvenilir raviler tarafindan nakledilmis bir haber lazimdir takdir edeceginiz uzere.
bu tip bilinmeyen, allahu a'lem munferid kalan, dolayisi ile gayri mahfuz veya şaz dedigimiz haberlere itibar etmek yerine, kendisinden daha meshur ve sahih haberlere itibar etmek daha hasen(guzel) olup, bu tip haberlerin isnadi sahihse, bu tip ravilerin haberi aktarirken allahu a'lem hata ettigine inaniriz.
meselenin asli astari da budur.
yani arkadaslar, eger tarih okumasi yapacaksaniz, ve bir insani, bir seye gore itham edecekseniz, onun aleyhinde daha saglam delilleriniz olmasi lazim. bu tarz bilinmeyen ve allahu a'lem munferid haberlerle sahis itham edilmez.
ki haberde ravilerin yuksek ihtimal hata ettiklerine kanit da, siinin kendisinin paylasmis oldugu uzere, seneddeki ravinin adi amr bin said bin amr bin el-as, ama rivayet aktarilirken, amr bin said, amr bin el-as'tan rivayet etti diye nakledilmis. yani bin yerine an yazildigindan bu hata olusmus.
hu da haberin isnadinda hata varsa, metninde de hata olabilecegini gosteriyor bence.
ha tabi bu belazuri'nin yazarken yaptigi hata ise orasi ayri tabi, yok ravinin aktarirken yaptigi bir hataysa bu dedigimi dogrular.
4. aise, imam hz. hasan'in peygamber'in yaninda defnedilmesine izin vermedi. soyle ki, ibn abdilberr, aise'nin imam hz. hasan'in defnine engel olmasini tarihi bir kesinlik ile kabul edilmis bir gercek gibi "behcetul-mecalis ve enisul-mucalis"inde soyle naklediyor:
"hasan vefat edince onu peygamber'in evinde defnetmek istediler. fakat aise bunu kabul etmedi. bir katira binip halki etrafinda topladi. ibn abbas ona dedi ki: "galiba o gune "cemel (deve) gunu" dendigi gibi, bu gune de "katir gunu" denmesini istiyorsun!: aise dedi ki: "allah sana rahmet etsin, o bir gundu, artik unutulup gitti." ibn abbas dedi ki: "(hayir), tarih boyinca o gun gibi akilda kalan bir gun yoktur!""
ibn abdilberr bu kitabinin basinda kitabini bir hayli overek soyle demistir:
"ben bu kitapta hafizamin tutumu ve yetenegimin hacmi cercevesinde fazlaca ilim ve tekniklere ait dini ve dunyevi genisce yayilmis misaller, nadir beyitler, guzel hikmetli sozler ve ilginc hikayeler topladim. bu musaller, beyitler, hikmetli sozler ve hikayeler onlari akilda tutup idrak denlericin meclislerinin zineti, tek kaldigi zamanlarin sicakligi oluversin."
cevap: ibn abdilberr, tarihi bir kesinlik bakin bu rivayet falan demis mi arkadaslar sii bunu nerden cikariyor bu 1?
adam kitabinin basinda da bu haberlerin hepsi sahih demiyor ki, hafizamin tuttugu olcude bildiklerimi aktardim demis bu 2.
simdi bunlari akilda tuttuktan sonra rivayete gelelim,
ha kaldi ki alusi bu haberin bir benzerinin sahih olmadigini dile getirmistir. ki zehebi de, bu rivayetin aksine aise, hasan'in peygamber'in yanina defnedilmesine izin verdigiyle ilgili de bir rivayet nakletmistir. alusi ustteki haberin bir benzeri hakkinda sunu yazmaktadir:
"bu bakimdan onlarin onemsiz yalanlari vardir ve sabit olan onlara yonelmez. bu yalanlardan bazilari sunlardir: aise, hasan'in mubarek odaya defnedilmesi istendiginde (baslangicta) ona izin vermisti. onun vefatindan sonra pisman oldu ve katirina binerek mescide geldi ve (hasan'in) defnedilmesini engelledi ve onun mubarek cenazesinde oklar atti. ibn abbas su siiri okudu: "deveye bindin, katira bindin, eger daha uzun yasaydin file binecektin ..." ... bu siirin zayif dogasi, ibn abbas'a atfedilen bir yalan olmasini gerektirir."
alusi usttekinin benzeri ve daha genis versiyonu olan bir haberi acikca yalan olarak siniflandirmis, zehebi de bu rivayetin aksi bir rivayeti nakletmistir.
ki arkadaslar gariptir ki, ibn abdilberr'in kitabinda naklettigi bu rivayetin, bir benzeri(hasan vefat edince peygamber'in yanina defnedilsin diyorlar, o katira binip karsi cikiyor, ama bu sefer ibn abbas degil huseyinle tartisiyor) siilerin en guvenilir bulduklari hadis kitabi kuleyni'nin kafisinde de sahih olmayan bir isnadla geciyor.
hasilikelam bu rivayetin allahu a'lem dogru olmadigi anlasiliyor.
5. seyh elbani itiraf ediyor ki, aise ve takipcileri, hz. ali'ye dusmanlik besliyorlar. elbani "silsiletul-ahadisis-sahiha" kitabinda, "hav'eb kopekleri" anlatisinin sahihliyinden konusurken bu anlatiyyi nakleden kays bin ebu hazim hakkinda soyle diyor:
"ayrica ismail bin ebu halid'in seyhi olan kays bin ebu hazim de ismail kimi sika ve (hadis naklinde) dakik bir sahisti. lakin onun hakkinda ali'ye karsi dusmanlik besledigi soylenmistir. demek ki o, aise'nin takipcilerindendir. oyleyse, onun kimleriyse (yani siileri diyor) hosnut etmek icin asli ve hakikati olmayan bir seyi aise'den nakletmesi dusunulemez!"
elbani'nin sozunden oyle anlasiliyor ki, aise ve takipcileri ali'ye kin, nefret ve dusmanlik besleyen kisiler olmuslardir. oyleyse acaba ali'ye dusmanlik eden nasibilerin(yani arkadaslar bu siilerin ehli beyt dusmanlarina verdikleri isimdir) hukmu nedir?
cevap: sunu soylemek gerekir ki kays'in ali'ye dusmanlik besledigi dusunulurse, kendisi, haricilere karsi yapilan nehrevan savasinda neden ali'nin safinda savasmistir? ki kendisi ali'den hadis de almistir. bunlari dusununce ona ali dusmani demek allahu a'lem dogru olmaz.
ilaveten, elbani'nin, aise'nin takipcilerine ali dusmani demesi, geneline şamil edilemez.
bunun ornegi, ali'nin bazi taraftarlarinin, osman'a sovmesidir.
soyle dusunun, muaviye doneminde bir adam osman'a sovmus dediginizde, ne anlasiliyor? adamin muhtemelen ali taraftari oldugu.
e bu tum ali taraftarlari osman dusmani mi demek? yoo. gene de ali taraftarlari arasinda osman'a muhalif kesimlerin oldugunu gosterir.
ki bu bizim ehli sunnet kaynaklarimizda belirtilmesine ragmen, kimse de ali osman dusmanidir diye bir sonuc cikarmamis.
meselenin asli astari budur.
6. aise, ben kadinlarin degil, erkeklerin annesiyim demistir. soye ki, ebu yala, sahih bir senedle rivayet etmistir ki bu rivayet mesanid ebu yahya'da gecer:
"bize ebu muhammed bin hayyan rivayet etti: bize ebu yala rivayet etti: bize ibrahim bin el-haccac rivayet etti: ebu avane bize faris'den, o da eş-şabi'den, o da mesruk'tan rivayet etti ki, bir kadin aise'ye soye dedi: "ey anne!" (aise) cevap verdi: "ben sizin anneniz degilim, sizin erkeklerinizin annesiyim."
kitabi inceleyen muhammed bin hasan el-misri soyle demistir: "senedi sahihtir."
cevap: ya simdi bu tarz rivayetler nakledilmistir ve gercekten sahihtir.
o yuzden alimlerimiz, peygamber'in hanimlarinin sadece erkeklerin mi yoksa kadinlarin da mi anneleri oldugu konusunda ihtlaf etmislerdir.
simdi hemen linclemeyin, ay ne demek erkeklerin, biz kadinlar adam degil miyiz falan filan.
ben bunu kendimce farkli bir sekilde yorumluyorum arkadaslar.
oncelikle bildigim kadariyla, aise'den erkek ve kadinlarin da annesi olduguna dair de rivayet vardir galiba. yani hangisi daha sahihse o tercihe sayandir fakat,
velevki biz bu rivayeti tercih edelim ve peygamber'in hanimlari, sadece mumin erkeklerin anneleridir diyelim.
bunu soyle aciklarim, yani bu yorumu kendim gelistirdim.
fakat, kadinlar zaten peygamber'in hanimlariyla evlenemezler. cunku zaten birbirlerine haramdirlar.
dolayisiyla, bu hanimlarin erkeklerin annesi olmasi, onlara haram olmasindandir allahu a'lem.
ha bunun tersi rivayetler de var galiba ve suan senedi arastirmaya da usendigimden, onlarin senedi sahihse tabi ki onlar tercih edilir ki bircok alim de peygamber'in hanimlarinin hem mumin erkek hem mumin kadinlarin da anneleri oldugunu soylemislerdir.
evet kisaca bu kadardi.
bugun ozellikle hz. aise ile ilgili olan siilerin iddialarina baktik.
hz. aise, peygamber'in sevimli bir hanimidir, ummul muminindir, sahabidir, en faziletli sahabi olan hz. ebu bekir'in kizidir, allah ona rahmet eylesin ve ondan razi olsun.
siiligin caferiyye kolunda kesin olarak caiz gorulen, sunnilerinse 4 mezhebinin 4'unde de haram olan nikah turu. galiba iran'da da legaldir.
cahiliyede var olan bir nikah turu olup siilere gore islam'da da caiz kalmis, sunnilere goreyse yasaklanmistir.
peki nedir muta nikahi? aralarinda evlenmeleri icin bir engel bulunmayan, yani birbirlerine namahrem olan erkek ve kadinin, erkegin verecegi bir bedel karsiliginda belirli bir sureligine kari-koca hayati yasamak uzerine anlasmasina muta nikahi deniyor.
siilere gore bu caiz olduguna inanilmasi gereken bir uygulamayken, sunniler arasinda bu uygulamanin haramliginda icma, yani ittifak vardir.
sii bir azeri sitesinde, belli basli bazi rivayetlere dayanilarak aslinda sunniler de bu nikaha caiz diyor denmistir. simdi biz o sitenin iddialarina bakacagiz:
1. kurtubi, cumhura(yani cogunluga gore) nisa suresi 24'cu ayetin mute ayeti oldugunu soylemistir. malum oldugu gibi sia ile ehli sunnetin ihtilaflarindan biri de mute nikahi hakkindadir. sia ile ehli sunnet bu nikahin reeulullah zamaninda oldugu konusunda ittifak vermistir. ihtilaf noktasiysa bu nikahin yasaklanip yasaklanmamasindadir. oyle ki, ehli sunnet bu nikahi resulullah'in nehyettigini soyluypr, sia ise bu nikahi resulullah'in degil 2'ci arap krali omer bkn hattab'in yasakladigini, hellai haram edemeyecegi icin bu nikahin helal ve caiz oldugunu soyluyor. sia muta nikahi hakkinda hem kuran'dan ve hem de hadslerden deliller subuyor. kuran'dan sundugumuz delil "muta ayeti" dedigimiz nisa suresinin 24'ci ayetidir. biz bu ayetle mute nikahinin kastedildigni soyluyoruz, ehli sunnetten bazilariysa buna itiraz ediyorlar. biz bu yazimizda bu itirazlari incelemeyecegiz veya bunlara cevap vermeyecegiz. bu yazimizda sadece ehli sunnet'in kendi tefsircilerinden birinin bu ayetin tefsirinde soylediklerini alintilayacagiz. soyle ki, ehli sunnet alimi kurtubi, "el-camiul ahkam"inda soyle yaziyor:
"cumhur(yani alimlerin cogunlugu) soyle diyor: bundan kasit islam'in ilk devirlerinde uygulanan muta nikahidir. ibni abbas, ubey ve ibni cubeyr ise ayetin bu kismini soyle okumuslar: "o halde onlardan hangisi ile belirli bir zamanakadar faydalandiysaniz, o sebepten onlara mehirlerini verin."
gordugumuz gibi kurtubi bu ayetle kastedilenin muta nikahi oldugunu sadece soylemiyor, hem de bu mevzuda icma oldugunu soyluyor. yani bu ayette muradin muta nikahi oldugunu soyleyen sadece sia degil, aksine ehli sunnet'in kendi cumhuru bile bunu soyluyor."
cevap: simdi nisa suresi 24'cu ayet soyledir,
"elinizin altında bulunan câriyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı; allah’ın size emri budur. bunlardan başkasını, iffetli yaşamak ve zina etmemek kaydıyla, mallarınızla (mehir vecibesini göz ardı etmeden) istemeniz size helâl kılındı. onlardan karı-koca ilişkisi yaşadıklarınıza kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. mehir kesiminden sonra karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. şüphesiz allah ilim ve hikmet sahibidir."
simdi alimlerin onemli bir kismina gore burda mevzubahis edilen konu muta nikahidir evet arkadaslar bu dogru.
fakat bu muta nikahini aklamaz. neden mi? biz gelin bizzat kurtubi'den bunu ogrenelim.
arkadaslar bakin bu sii oyle kotu niyetli bir adam ki, kurtubi'nin tefsirindeki ifadeleri kesip bicip oyle onunuze koyuyor :d
bakin kurtubi ne diyor,
"cumhûr der ki: bundan kasıt islâmın ilk dönemlerinde uygulanan mut'a nikâhıdır. ibn abbâs, ubey ve ibn cübeyr ise, âyet-i kerimenin bu bölümünü şöylece okumuşlardır: o halde onlardan hangisi ile belli bir süreye kadar faydalandı iseniz, ondan dolayı onlara mehirlerini veriniz". ancak daha sonra peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bu nikâhı yasaklamıştır"
bakin cumhur zaten, muta nikahi caiz bu ayete gore demiyor. "islam'in ilk donemlerinde uygulanan" diyor.
cunku biz zaten muta nikahina ilk zamanlar peygamber'in karismadigini kabul ediyoruz, fakat daha sonralari bu haram kilindi.
tipki sarabin onceleri helal olup sonralari haram kilinmasi gibi.
ki zaten kurtubi de ancak daha sonra muta nikahi yasaklandi diyor.
ki nisa suresi galiba 627-628 yillarinda indirildi. dolayisiyla muta nikahi herhalde bu donemden sonra yasaklanmis olmalidir.
dolayisiyla kuran'dan getirdiginiz bu delil, mutanin caizligine delil olmaz. biz zaten muta yok demiyoruz, vardi, nehyedildi diyoruz.
sen kuranda sonralari neshedilen bir hukumden delil cikarmadigin gibi, ya da sarabdan bahsedip de sarabi yasaklamayan bir ayetten aa bak demek ki sarap yasak degil demedigin gibi bir sey bu. islam'da her sey, hemen o an yasak kilinmaz ki.
mesela sarap, te 626'da yasaklanmistir. yani islam'in gelmesinden 15-16 sene sonra falan.
meselenin asli astari budur.
2. zehebi, ibn cureyc'in 70 civari kadinla muta yaptigini soylemistir. soyle ki, zehebi, "mizanul-itidal fi nakdur-ricla"inde soyle yaziyor:
"abdulmelik bin abdulaziz bin cureyc ebu halid el-mekki, (kutub-i sitte'nin ravilerindendir), guvenilir alimlerden biridir. butun alimler onun sika(yani guvenilir) olmasinda icma etmistirler, halbuki o, yetmis civari kadinla muta yapmistir. o, muta nikahini caiz olarak goruyordu. o, kendi devrinde mekke ehlinin fakihiydi. abdullah in ahmed bin hanbel diyor ki: babam dedi ki: onun bazi mursel(yani kopuk) hadisleri uydurmadir. o, bu hadisleri nerden naklettigine hicbir onem vermiyordu."
ibn cureyc kimdri?
mekke'nin meshur fikih ve badis alimlerindendir. ilim ogrenmek icin bagdad ve basra'ya sehayat etmistir. 17 yil ata bin ebi rebah'in yaninda kalarak ondan ilim almis ve hadis ezberlemisti.
cevap: ibn cureyc, 699-767 yillari arasinda yasamistir. tefsir, hadis ve fikih alimi, atrica tabiidir(hz. muhammed'i gormese de sahabileri goren muslumanlara tabiin denir).
ibn cureyc'in muta nikahini caiz saydigi konusuna gelirsek, zehebi'nin bu konuda verdigi rivayetlerin senedi olmadigindan itibar edilmez. zira zehebi ibn cureyc'den 500-570 yil sonra yasamistir.
ibn cureyc'in mutayi helal saydigi bircok kaynakta gecer. fakat, ibn hacer el-askalani "el telhis el hebir"inde soyle yaziyor:
"ebu avane kendi sahihinde ibn cureyc'den nakletmistir ki, o basra'da onlara soyle dedi: sahit olun ki ben fetvamdan dönüyorum. sonra o, onlara 18 hadis anlatti ki, onlarda hicbir problem yoktu."
"ebu zubeyr dedi ki: cabir bin abdullah'in soyle dedigini duydum: muaviye bin ebi sufyan'in taif'e girdigi zaman ibn hazremi'nin azat edilmis kolesiyle gecici nikah (muta) yapti. o kadinin adi meane'ydi. cabir diyor ki: ben meane'yi muaviye'nin hilafeti devrinde godum. o hala yasiyordu ve muaviye onun vefat ettigi zamana kadar her yil onun icin hediye gonderiyordu."
rivayetin senedinin incelenmesi:
rivayetin senedinden gorunfugu gibi ebu ez-zubey'den basliyor. cunki bu sened bundan onceki rivayetin senediyle ayni oldugu icin abfurrezzak sendi tam sekilde yeniden ekrar etmeyip "ve ebu zubeyr" ifafesiyle kaydediyor.
rivayetin tam senedi bu sekildedir:
"abdurrezzak-ibn cerir-ebu zubeyr-cabir bin abdullah ....."
ravilerin hepsi kutibi sitte'nin (buhari, muslim, tirmizi vs) ravileridir.
...
neyse arkadaslar burda ravilerin guvenilir olduklarini gosterip rivayetin senedi hasen yani sahihle zayif arasi ama sahihe daha yakin, yani makbul bir sened oldugunu soyluyor iste biz cevaba gecelim.
cevap: siinin kendisi de benim yazisinin uzun diye paylasmadigim kisminda ebu zubeyr ile ibn cureyc'in mudellis oldugunu soyluyor.
mudellis nedir arkadaslar. mudellis, tedlis yapan raviye denir. tedlis denir, ravinin, kendisinden hadis duymamis olmasina ragmen falancadan hadis duydugu intibasini uyandiracak bir sekilde haber nakletmesidir ki, bu tip haberler zayif sayilir.
fakat sii, burda bu 2 ravinin tedlis yapmadigini soyluyor. kanitiysa, ibn cureyc veya ebu zubeyr tedlis yaptiginda, "falanca dedi" diye naklederek bunu belli ederler, yani "falancadan duydum" demezler. oysa burda ebu zubeyr, cabir'den duydum dedigine gore burda tedlis yoktur.
bu gorusu dogru, ama fark ettiyseniz burda ebu zubeyr dedi diyor. tabi bunu da sii, rivayetin senedi kisaltildigi icin boyle diye aciklamis.
zaten bundan bir onceki rivayt de ibn cureyc, bizzat ebu zubeyr'den duydugunu soyleyerek nakil yapar.
halbuki burda sened kisaltilmis dahi olsa bir muamma vardir. soyle ki, sened tam olarak nakledilmediginden arkadaslar, burda ibn cureyc'in(ki kendisinin tedlis yapanlarin en kotusu oldugu soylenir) tedlis yapip yapmadigi da muamma olarak kaliyor. cunku sened kisaltilmis. ki bunun disinda ebu hatim, ebu zubeyr'in delil olarak kullanilmayacagini da soylemistir mesela...
ya kisaca senedin kisaltilmasi durumu ibn cureyc'in tedlis yapmis olma ihtimalini goz onune getirir. bu da zaten hasen mesabesinde olan rivayeti bence guvenilmez yapar. allahu a'lem
evet gecelim
ki yine gecemiyomusuz evet bitmis konu o zaman neyse eyvallah.
imam-i azam ebu hanife. hanefi mezhebinin kurucusu/imami. hanefi mezhebi gunumuzde en yaygin mezheptir. ebu hanife bir muctehittir.
kendisi hakkinda azeri bir sii sitesinde sunulan iddialara cevap vericez simdi.
1. ebu hanife'nin domuz eti hakkinda fetvasi. muhammed bin hibban es sicistani "el-mecruhin"inde soyle yaziyor:
"bir kisi ebu hanife'nin yanina gelip sordu: domuz eti yiyen adam hakkinda ne diyorsun. ebu hanife soyle cevap verdi: hicbir mahzuru yoktur."
cevap: bu rivayetin kaynagi suveyd bin abdulazizdir. kendisi imam malik'in muvatta'sinin ravilerinden olmasina ragmen, munkerul hadis yani sika (guvenilir) ravilere muhalif olarak rivayet ettigi hadisleri olan ravi, ve metrukul hadis yani hadis uydurmasa bile gunluk hayatinda yalan soyleyen ravi, yani bunlarla itham etmistir. ki ebu hanife aleyhine bu rivayeti paylasan ibn hibban, bu raviyi itham etmesine ragmen, tutarsiz sekilde bu rivayeti ebu hanife aleyhine kullanmistir. sunu da soyleyeyim ki, ibn hibban, ebu hanife'yi elestiren bir alimdir.
2. maliki mezhebinin kurucusu/imami, imam malik, ebu hanife'nin dinde hile kullandigini soylemistir. soyle ki, hatib el-bagdadi, "tarih"inde soyle yaziyor:
"bize ali bin muhammed el-muedd haber verdi, bize ebu ali bin es-sevvaf haber verdi, bize abdullah bin ahmed bin hanbel verdi, bize mansur bin ebi muzahim rivayet etti ve dedi ki: imam malik'in ebu hanife zikrederken soyle dedigini duydum: o, dinde hile kullandi, o, dinde hile kullandi.
bu rivayet ayrica hanbeli mezhebinin kurucusu/imami ahed bin hanbel'in "el-ilel" kitabinda a mevcuttur:
"bize mansur bin ebi muzahim rivayet etti ve dedi ki: iman malik'in ebu hanife zikrederken soyle dedigini duydum: o, dinde hile kullandi, o, dinde hile kullandi."
yine hatib el nagdadi, "tarihi bagdad"inda soyle bir rivayet naklediyor:
"bize ibn rezzak haber verdi, bize ebu bekir eş-şafii haber verdi, bize cafer bin muhammed bin el-hasan el-kadi rivayet etti ve dedi ki: duydum ki, mansur bin ebi muzahim dedi ki: imam malik'in ebu hanife zikrederken soyle dedigini duydum: o, dinde hile kulllandi, dinde hile kullananin ise dini olmaz."
seyh beser eved maruf rivayetin senedinin sahih oldugunu soylemistir.
cevap: burda sunu belirtmek lazim ki, ahmed bin hanbel, el-ilel eserini ravi ve hadislerde gorulen kusurlar hakkinda yazmistir. yani bu da muhtemelen onun bu rivayete guvenmedigini gosteriyordur.
ki hatib bagdadi'ye gelince o, 1002 dogumludur. halbuki rivayetin son halkasindaki ebu ali, 970'de vefat etmistir yani benim bulabildigim kadariyla. yani bagdadi'den 32 yil once.
yani rivayetin senedi kopuk, murseldir. bu da rivayeti itibar edilmez yapar. allahu a'lem.
ki bunu gectim, bu rivayeti imam malik'ten aktaran mansur guvenilir bir ravidir. kendisi 850'de vefat etmistir. halbuki arapca vikipediye gore 771 yilinda dogmustur. o, imam malik'in ebu hanife'yi zikir cekerken gordugune sahit olamaz. cunku ebu hanife, mansur'un dogumundan 4 yil once vefat etmistir.
demek ki bu rivayet sahih degildir allahu a'lem.
3. sufyan es-sevri, ebu hanife'nin iki defa kufurden döndügünü soylemistir. soyle ki, imam ahmed'in oglu abdullah bin ahmed bin hanbel, "es-sunne"sinde soyle yaziyor:
"bana abdullah bin muaz el-anberi rivayet etti ve dedi ki: babamin soyle dedigini duydum: sufyan es-sevri'nin soyle dedigini duydum: ebu hanife iki defa kufurden donmustur." // ricalleri sika(guvenilir)dir.
yine ayni kitapta su da gecer;
"bana ebu el-fazl el-horasani rivayet etti, bise seleme bin şebib rivayet etti, bize el-firyabi rivayet etti ki, sufyan es-sevri'nin soyle dedigini duydu: ebu hanife zindik fikirlerinden defalarca dönmüştür." // ricalleri sikadir.
yine ayni kitapta soyle geciyor:
"bana ibrahim bin said et-taberi rivayet etti ve dedi ki: muaz bin muaz'in soyle dedigini duydum: sufyan es-sevri'nin soyle dedigini duydum: ebu hanife iki defa kufurden donmustur." // ricalleri sikadir.
gorundugu gibi, bunlari inceleyen dr. muhammed said salim el-kahtani, her uc rivayetin ravilerinin sika (guvenilir) kisiler oldugunu bildirmistir.
cevap: evet, evvela sunu soylemek gerekir ki, hatib bagdadi kitabinda sahih zincirle sufyan-i sevri'nin ebu hanife'yi gorunce ayaga kalkip kucagladigi, karsisina oturttugu falan diye onu sevip saydigina dair bir rivayet de nakleder. dolayisiyla sufyan'in ebu hanife'yi onu elestirdigi rivayetler yaninda, onu ovdugu rivayetler de vakidir.
ustteki onun kufurden donmesi rivayetine gelirsek, sunu soylemek lazim ki ilk rivayetin senedi allahu a'lem sahihtir.
ya bu olayin aslini arapca bir sitede soyle okudum, bir rivayet vermis ali el-kari. islamda bir guruh var, buyuk gunahlara mi kucuk gunahlara mi ne kufur diyorlar. ebu hanife'yi de bundan dolayi tovbeye davet etmisler ebu hanife tovbe etmis falan. sonra halk arasinda ebu hanife 2 kere kufurden tovbeye cagirildi diye yayilmis. yani olay allahu a'lem bu rivayete gore bu.
ki bu arada bu konuda sunu da soylemem lazim, ki galiba sufyani sevri'nin kendisi dahil, bizim alimlerimizin soyle bir prensibi var, 2 alim, 1 alim diger alimi elestirirse, ve bu alim o alimin cagdasiysa sozune guvenilmez.
neden? cunku arkadaslar, 2 cagdas alim, birbirini kiskanabilir vs. bu sebepten de sozune itibar edilmez.
ki bu her konuda boyledir. hani denir ya, yasarken degerini bilemedik falan. insan cagdasini onemsemez, hatta elestirir fakat vefat edince degere biner.
ki baska alim tarafindan elestirilmemis alim yoktur ki dostlar. alim bunlar. ictihadlari birbirine uymayinca birbirlerini elestirmisler. olay bu.
ebu hanife'yi kotuleyecekseniz fetvasini, gorusunu falan verin. oyle cagdasi alimlerin sozuyle adam curutulemez ki.
4. imam malik, ebu hanife'nin iyilesmez bir hastalik oldugunu soylemistir! soyle ki, hatib el bagdadi, "tarih"inde soyle yaziyor:
"cafer dedi ki: bize el-hasan bin ali el-hulyvani rivayet etti ve dedi ki: mutarrif'in soyle dedigini duydum: duydum ki, malik soyle dedi: iyilesmez hastalik dini mahveder, ebu hanife de iyilesmez hastaliktir."
seyh beser eved maruf rivayetin senedinin sahih oldugunu soylemistir.
cevap: arkadaslar burda bahsedilen cafer, benim ayni kitabin e-book haline baktigimda, cafer bin muhammed bin el-hasan olmalidir. ki bu isimle tespit edebildigim da firyabi cafer var. ki o da 913'te vefat etmis, bagdadi 1002 dogumlu dersek sened yine kopuk, mursel. eger bahsi gecen cafer, firyabi ise bu da rivayeti itibar edilmez kilar.
ha baska caferse de koy gozune(anladin sen) banane senedde ismi "cafer" diye belirtmisler. cafer ne olm, 1000 tane cafer var. ben bunu buldum hadi buyur. o sebepten geciyorum.
5. imam malik, ebu hanife'nin ummete kilic kaldirmasi daha hayirli olurdu demistir! ibn abdilberr el-maliki, "muhtasar cami bena el-ilm ve fazlih"inde soylebir rivayet nakletmistir:
"ibn vezza dedi ki: ebu cafer el-ayli'nin soyle dedigini duydum: halid bin nizar'in soyle dedigini duydum: malik'in soyle dedigini duydum: ebu hanife'nin kilic alip ummete karsi savasmasi, kiyas ve reyi onlarin arasinda yaymaktan daha az zararli olurdu."
misirli selefi alimi seyh ebh-eşbal ez-zuheyri bu rivayetin senedinin "hasen"(yani sahihle zayif arasi ama sahihe daha yakin olan makbul bir haber cesidi) oldugunu kaydetmistir.
cevap: arkadaslar bu yine mursel. soyle ki ibn vezza 900'de vefat etmistir. oysa kitabi yazan abdilberr, 978 dogumludur. yani ibn vezza'dan 78 sene sonra dogmustur. e sormazlar mi sen bu rivayeti kimden aldin, o kimden aldi falan diye. o 78. heleki kitabi 30-40 yasinda yazdi dersek, 118-128 sene var en az ibn vezzayla arasinda arkadaslar. e bu surec boyunca muhtemelen arada olmayan o 2 ravi kim? muamma.
simdi burda su sorulcak, koca koca seyhler sahih diyo sen degil diyon. arkadaslar cunku, kopuk habere guvenilip guvenilmemesi konusu ihtlaflidir. bir kisim alim guvenilir bir kismi guvenilmez demisler.
ben guvenmiyom hadiscilerin cogu gibi, ondan bu tip haberlere itibar etmiyom.
hani sonucta ibn vezzayla arasinda 1 asirdan fazla var, dimi? akil var mantik var neden guveniyim?
6. imam malik, ebu hanife'nin zikredildigi mekanda yasamak zor olur demistir! hatib el-bagdadi, "tarih"inde soyle bir rivayet nakletmistir:
"bize ibn rezzak haber verdi ve dedi ki: bize muhammed bin abdullah bin ibrahim rivayet etti ve dedi ki: bize cafer bin muhammed bin el-hasan el-kadi rivayet etti ve dedi ki: bize ibrahim bin abdurrahim rivayet etti ve dedi ki: bize ebu mamer rivayet etti ve dedi ki: bize el-velid bin muslim rivayet etti ve dedi ki: malik bin enes bana dedi ki: sizin kendi aranizda ebu hanife'nin reylerine dayandiginiz oluyor mu? ben soyle dedim: evet. (malik) dedi ki: o zaman sizin ulkede yasamak zor olur."
"ali bin muhammed el-muaddel haber verdi ve dedi ki, bize muhammed bin ahmed bin el-hasan ee-sevvaf haber verdi ve dedi ki, bana abdullah bin ahmed bin hanbel haber verdi ve dedi ki: bize ebu mamer, el-velid bin muslim'in soyle dedigini rivayet etti: imam malik bana dedi ki: halk sizin ulkenizde ebu hanife'nin adini aniyor mu? soyle dedim: evet. soyle cevap verdi: o zaman sizin ulkede yasamak zor olur.
cevap: burda sunu soylemek gerekir, ikinci rivayet ali bin muhammed'den naklen. hatib bagdadi boyle bir raviden bahsediyor ki 897'de dogmustur, eger bu ravi o ise o zaman bagdadi bu rivayeti ondan rivayet etmis olamaz yani bu rivayet mursel. zaten rivayetin senedinin basinda "bize rivayet etti" dememesi de bunu gosteriyor olabilir allahu a'lem. ilk rivayete gelelim.
ya simdi surda su husus var, ilk rivayetin senedindeki ravilerden bir kismini bulamadim. velid bin muslim sika yani guvenilir bir ravi ama hata yapan bi raviymis.
ama hadi rivayeti sahih olarak ele alalim, burda ustte belirttigim prensip gecerli.
bizim alimlerimize gore, bir alimi, cagdasi bir alim yerdiginde biz o soze itibar etmeyiz.
neden? cunku ikisi de cagdas oldugundan, birbirini kiskanma, haset vb. bir durum olabilir.
bundan ilave, imam malik'in, ebu hanife'yi ovdugu rivayetler de vakidir.
e biz de deriz ki, imam malik, ebu hanife'yi onceden sevmezdi, sonradan sevmistir. nitekim ibn ishak'i da yermisti, ama sonradan arkadas olmuslardi.
ki ebu hanife hakkinda fazla soylenti vardi, bu sebepten cagdasi bir kisim alim onu overken, bir kismi yermistir.
hatta, onu tanimayanlarin, mesela imam evzai'nin "onun bidatci oldugu soyleniyor" deyip de, tanidiktan sonra onun buyuk bir alim olduguna kanaat getirdigine dair rivayet de vakidir.
yani onu yeren alimler, hakkindaki kotu kanaatleri isitip buna binaen fikir sahibi olmus, tanidikca sevmislerdir allahu a'lem.
yani ben meseleyi boyle acikliyorum ve bu konuyu da geciyorum.
ki burda soyle bir husus var, bir alim tarafindan yerilmemis kac alim vardir? biz onun hakkindaki alimlerin soylemine degil, icraatine bakariz degil mi?
yani bu siinin guvenip sevdigi sii alimleri hic mi baska sii alimi tarafindan yerilmemistir?
e burdaki esas mesele o yermenin ne kadar rasyonel ve saglam temele dayandigidir. zaten bir alim, baska bir alim tarafindan yerilmemisse bu onu buyuk yapma, aksine kucuklestirir.
zira bir ilim erbabi, illaki yerilecektir kendisinin gorusunu kabul etmeyen bir zat tarafindan.
mesela biz siayi yeriyoruz diye, sia, sialigini veya siz ehli sunneti yeriyornuz diye, biz ehli sunnetligimizi birakiyor muyuz? hayir.
e o zaman?
7. şafiiliğin kurucusu/imami imam şafii, islam'da ebu hanife'den daha şerli birisinin dogmadigini soylemistir! soyle ki, hatib el-bagdadi, "tarih"inde soyle bir rivayet naklediyor:
"bize ebu el-ala muhammed bin el-hasan el-verrak haber verdi ve dedi ki: bize ahmed bin kamil el-kadi haber verdi ve bize muhammed bin omer el-nersi haber verdi ve dedi ki: bize muhamed bin abdullah eş-şafii haber verdi. bize abdulmalik bin muhammed bin abdullah el-vaiz haber verdi, dediler ki: bize ebu ismail er-tirmizi rivayet etti ve dedi ki: bize ebu tovbe rivayet etti ve dedi ki: bize el-fezari rivayet etti ve dedi ki: el-evzai ve sufyan'in soyle dediklerini duydum: islam'da ebu hanife'den daha ugursuz bir kisi dogmamistir. eş-şafii dedi ki: isalm'da ebu hanife'den daha şerli bir kisi dogmamistir."
cevap: olm bu nasi bi rivayet la, yuh. rivayetin senedinde 9 tane ravi var. ole uzun sened mi olur lan.
neyse is basa dustu, senedi biz incelicez arkadaslar.
1. el-verrak - 930-1022 yillari arasinda yasadi, hatib bagdadi'nin soyledigine gore guvenilirdi.
2. ahmed bin kamil el-kadı - 874-961 yillari arasinda yasadi. darekutni kendisini hadis rivayetinde titiz degil, yazili rivayet kullanmaz da sadece hafizasina guvenir diye tenkit etmistir. buna ragmen guvenilir diyen de var.
3. el-nersi - 952-1035 yillari arasinda yasamistir. burda bir olay var arkadaslar, fatk etmissinizdir. ahmed 961de vefat ederken, bu rivayeti aldigi nersi 952de doguyor. yani ahmed vefat ettiginde o, 8-9 yaslarindaydi. burdaki konu su, ahmed, bu rivayeti kendisi 80li yaslarindayken, 8-9 yasinda olan nersi'den mi aldi? hadi olabilir diyrlim. neden olmasin.
4. muhammed bin abdullah eş-şafii - bu raviyi imam şafii ile karistirmayin. bu baska şafii olup 874-965 yillari arasinda yasamistir. kendisi guvenilirdir. simdi burda da konu su ki, safii vefat ettiginde nersi 12-13 yasindaydi. tabi bu donem kendisinden rivayet almis olabilir neden olmasin gene.
5. el-vaiz - evet arkadaslar el vaiz de 951-1039 yillari arasinda yasamis yani muhammed ondan cocukken rivayet duymus olabilir ya da bu vaiz baskadir ve bu arada guvenilir bu da. neyse gecelim.
6. ahmed bin fadl - fevaid diye kitap yazmis falan arastirmaya usendim hadi gecelim.
7. ebu ismail tirmizi - yine 800lerde yasamis galiba guvenilir bi ravi.
8. ebu tovbe - olm ebu tovbe ne kac tane ebu tovbe var ben nerden bilem hangisi yani gec allah askina ya...
9. el-fezari - tahmini 804'te vefat etmis bir muhaddis ve fakih. kendisi guvenilirdir.
evet arkadaslar goruldugu uzere cok garip bi senet.
tam 9 ravi, yani valla acayip uzun ve garip yani.
fakat arkadaslar, gelin gorun ki, bu ilgiye itibar edilmez...
evet. neden itibar edilmez?
zira, bu rivayeti safii'den fezari aktariyor. lakin, safii dedi ki diyor. yani arapcasinda haddesena kal diyor. yani fezari, evzai ve sufyan'in oyle dedigini bizzat duydugunu soyluyor.
fakat rivayetin devaminda safii icin vekal deniyor. yani ve safii dedi ki. yani adam, safi hakkinda, haddesena "duydum" demiyor, boyle dedi diyor. yani kendisinin bunu duyup duymadigi mechul.
ki ben internette fezari'ye bakinirken, kednisi evzai, sufyan, imam malik ile falan gorusmus birisi, ama imam safii ile gorustugu de belirtilmemis.
yani burda ne oluyor, evet fezari bu sozleri bizzat imam evzai ve sufyani sevri'den almis olabilir, ama imam safi'nin sozunu muhtemelen ondan almamis, baskasindan duymustur. bu da rivayetin imam safii kismini mursel yani kopuk yapar ve itibar edilmez kilar.
burda akla su soru gelebilir, e imam evzai ile sufyan'in sozleri ne olacak. sufyan meselesini yukarida aciklamistim fakat imam evzai'nin de ebu hanife'yi tanimazken onu duyduklariyla tenkit ettigi, taniyip munazara ettikten sonra susup onun hakkindaki fikirlerini olumlu yonde degistirdigine dair rivayet vakidir.
su halde imam evzai'nin bu sozu de ebu hanife ile karsilasmasindan once olmalidir allahu a'lem.
gecelim.
8. sufyan es-sevri, bu ummette ebu hanife'den daha zararli bir kisinin dogmadigini soylemistir. ahmed bin hanbel'in oglu abdullah bin ahmed bin hanbel "sunne"sinde soyle bir rivayet naklediyor:
"muhammed bin amr bin abbas el-bahili bana rivayet etti, el-esmai bana rivayet etti ve dedi ki: suyan es-sevri soyle dedi: kufe'de, veya bu ummette ebu hanife'den daha zararli bir kisi dogmamistir."
kitabi inceleyen seyh muhammed dais salim el-kahtani, bu rivayetin senedinin hasen(yani zayifla sahih arasinda ama sahihe daha yakin olan makbul haber cesidi) derecesinde oldugunu bildrimistir.
cevap: simdi gene senedi inceleyelim,
evvela kitabin yazari abdullah bin ahmed, 828-903 yillari arasinda yasamistir. senede gecelim,
1. muhammed bin amr bin abbas el-bahili - 863'de vefat etmis olup guvenilirdir.
2. asmai - 740-831 yillari arasinda yasamistir. guvenilirdir.
3. sufyan es-sevri, 715lerde dogmus-778'de vefat etmistir.
rivayetin zinciri genel itibariyle guvenilirdir.
fakat biz bunu zaten ustte belirtmistim. sufyan ile ebu hanife arasinda gerginlik olduguna dair rivayetler varsa da sufyan'in onu ovdugune dair rivayetler de var. onceleri aralari bozuk olup sonradan barismis olabilirler.
ki keza ebu hanife hakkinda bircok yalan yanlis haber oldugundan, bunlari duyanlar ilk once ona dusmanlik besliyor, tanidikca seviyordu zaten.
ki bir alimin bir alim hakkinda soylediginden ziyade hem de tenkit edilen alimin ameline bakmak da evladir.
9. selefi şeyhi elbani, hanefi fikhini asagiliyor! soyle ki, o, zekiyeddin el-munziri'nin "muhtasaru sahih muslim"inin incelemesinde, 2060'ci hadisin dipnotunda soyle soyluyor:
"bu hadis acikca bildiriyor ki, isa (aleyhisselam) bizim seriatinizda hukum verecek. kitab (kuran) ve sunnet ile yoneticilik edecek, yani kitab ve sunnetin disinda olan incil, hanefi fikhi vs. bu gibi seylerle degil!"
bu selefi (vehhabi) şeyhi, hanefi fikhini kuran ve sunnetten uzak olarak goruyor. ehli sunnet akidesine mensup insanlarin buyuk cogunlugunun hanefi fikhina tabi oldugunu hesaba katarsak, bu sahsin kuran ve sunnetten uzak olarak gordugu muslumanlarin sayisi insani dehsete getiriyor.
cevap: oncelikle arkadaslar, elbani bazilari tarafindan elestirilmis bir isimdir. kendisinin bazi aykiri gorusleri oldugu soylenmistir ki selefidir ki bildiginiz uzere selefilik genel olarak sunnilere gore dogru bir grup degildir. fakat yine de bu iddiaya cevap vermemiz gerekirse. elbani, buyuk hanefi alimlerine gore oluler isitir mi diye kitap yazmis, babasi nuh necati koyu bir hanefi olan bir adamdir. o ebu hanife'ye dusmanlik beslememistir. fikihta buyuk bir alim oldugunu belirtmekle beraber bazi alimlerin onu hadiste zayif olarak adlandirdiklarini iddia etmistir. burda isa, kitab ve sunnetten ayri hanefi fikhiyla hukum vermeyecek konusu, allahu a'lem bu hanefi fikhina dusmanlik degildir. sadece bazi kimseler isa gelince hanefi veya safii fikhiyla hukum verecek diyorlar. elbani bunu reddetmis, isa'nin mezhep degil, kuran ve sunnetle hukum verecegini belirtmistir.
sevgilim benim hesabimi bilmiyor, ama bana farem der hep. cok ilginc degil mi. hesapla alakasi yok bu arada, yani ama cidden cok sey, harbiden bu farelik ustume yapismis 1 kalip. yani fare miyim neyim ben anlamadim. ama bu sozlugun bana en buyuk getirisi icimdeki hayvani kesfetmem. evet ben 1 fareyim
ornegin gecenlerde cikan havhavhav'a bakalim ve lirikal 1 inceleme yapalim.
nasıl bahsetmem kızlardan?
onların görüntüler mandalina
lvbel, hep kizlardan bahsettigi icin elestirilen bi rapci.
halbuki piyasanin azginlasip, ozellikle aydinlanma cagi sonrasi dunyanin iyice materyalistlesip naturalistlesmesiyle birlikte, vucudunda zaten elhamdulillah dovmesi olan ve inancli oldugunu soyleyen lvbel'in, bu materyalizme ve maddecilige karsi cikip, daha batini yani icsel ve ezoterik bi pozisyon sergiledigini goruyoruz.
mevzubahis ilk 2 satirinda sprituel tinilar barindiran lvbel, 'kizlardan nasil bahsetmeyeyim?' diye, kizlardan bahsettigi icin kendisini elestiren seksist ve ataerkil duzenin prangalarina meydan okuyamamis koyun kitleye isyanini dile getiriyor.
devaminda ise, kizlarin mandalina gibi gorundugunu soyluyor.
bu kullandigi edebi benzetmede sunu anlatmaya calisiyor,
mandalina nasil ki disi yani kabugu acidir ama soyunca sulu ve tatlidir, kadinlar da hem fiziksel hem icsel acidan oyledir.
lvbel bununla kadinin ululuguna dikkat cekerken, fiziksel acidan kadinlarla ciddi dusundugunu de aslinda soyleyerek, flort duzenine karsi cikip muhafazakar 1 durus sergiliyor.
hemde kadinlara karsi onyarginiz ve eril diliniz batsin dercesine kadinlarin duygusal yonune de temas ediyor.
devamina bakalim,
kimlerdensin, kimlerden?
bebeğim, alırım sana submariner
burda kendisini elestiren kitleye kimlerdensin diyor.
yani toplumdaii, acun'un yetenek sizsiniz'de yarismacilara sordugu baban ne is yapiyor sorusudan asina oldugumuz bu sinifsal ayrima ve kendisi de hintlere benzediginden muhtemelen hindistan'daki kast sistemine atifta bulunuyor c5.
adeta sizi c4 degil c5 dinamiti gibi yikacagim diyor lvbel zengin olmasina ragmen, burjuva'ya.
ve devaminda sana meshur marka submariner urunu alacagim diyor.
kendisini asagilayan kitleye
1. hem bebegim diyor,
2. hem sinif, din, dil, irk ayirt etmiyor,
3. hem sarki yaziyor.
4. hem de hediye aliyor.
bununla baska 1 rapci olan pit10'un
bence elbiseler degil kalp olmali transparan
sozune atifta bulunarak odschool'a da respect atmis oluyor.
yani lvbel, nar gibi, gorunurde 1 meyve olan 2 misrasindan onlarca anlam cikartabilecek bi lirikal kaleme sahiptir diyebiliriz.
devamina bakalim,
"sezen aksu"yu okuyan serdar ortaç gibisin
aşkım, sen ben değilsin
tatlısın, aynı leyla gibisin
ama ben mecnun değilim
lvbel c5 zamaninda sanat gunesimiz minik serce sezen aksu'ya bi sarki yaparak turk popuna olan degerini de gostererek
yillardir suregelen pop-rap-rock gibi muzik ayrimciligi ve dusmanligina 1 son vermisti.
popstarimiz serdar ortacda bu sarkiyi 1 konserinde okuyarak buna dikkat cekmis ve lvbel'in sanatini sevdigini gostermisti.
yani lvbel, sezen aksu ve serdar ortac'tan gecer not almisti.
lvbel de burda yine bu 2 sanat gunesine respect atarak onlari tekrar ve tekrar hatirlatiyor.
ne demisler,
buyugunu bilen, buyugunden buyuktur...
devaminda askim, sen ben degilsin diyor.
yani burda kendisine muhtemelen ihanet etmis eski sevdicegine sen sezen aksu soyleyen serdar ortac gibi sarkilarimi sayikliyorsun ama ben olamazsin diyor.
hala o eysan'a 'askim' diye hitap ederek adeta budist rahibi gibi nirvanaya ulasmiscasina kimseye kin gutmedigini gostermis oluyor.
devaminda tatlisin, ayni leyla gibisin diyerek edebiyatin sozlu ve yazili kultur kollari ayrica destanlarla olan ilisigini gosterircesine leyla ile mecnun hikayesine dikkatleri cekiyor.
devaminda ama ben mecnun degilim diyor.
yani sen leyla'sin, ama maalesef ben mecnun'un degilim...diyor...
ne de guzel diyor oyle degil mi? ozdemir asaf dese begenirdiniz ama.
devamina bakalim,
bunlar kolpacı, yalan dolan hep
baba bur'da, o babam, babam rap
herkes güzeldir sahnesinde
bebeğim, biraz da beni manzarada çek
yeni nesil rapcilere kolpaci, cap yani yalan dolan, sahte diyerek oldschool ruhunu yasattigini 1 kez daha gosteriyor.
babam rap diyerek de rapi ne kasar icsellestirip sevdigini adeta tattiriyor dineyicisine.
ama devaminda herkes sahnesinde guzel diyerek eskiden rapcilerin yaptigi gibi gene 'peace' yani 'baris' diyerek salladigi rapcilere dahi siz de guzelsiniz sahnenizde demis oluyor.
adeta incil'deki 'sana tokat atana öbür yuzunu cevir...' ogretisi gibi...
devaminda ise yeni sevgilisine beni biraz bu manzaradan cek diyor. yani ben de kendi manzaramda, kendi sahnemde guzelim, size bulasmaya niyetim yok diyor lvbel...ne guzel insansin sen be...
burda yaprak dokumu dizisine dikkat cekerek eski dizilerle de alakasini gosteriyor.
adamda sanatin her dali var adeta...dusmanlarim uzuluyor diyor benim bu sadakatimi merhametimi sevgimi gorunce dayanamiyorlar nefretlerinde bogulup pisman oluyorlar demeye getiriyor.
unlendim ya, asklar yani kizlar dm'den mabatlarini yolluyor diyor...
ama devaminda baya keyifsiz diyor, yani onlar bu ayibi yapip yeni nesil artan ateizmin etkisiyle allahsizlasip materyalistleserek seksi meta ediniyor diye kendisi keyifsizleniyor...
ama buna ragmen o ahlaksizlara 'asklar' diyor. adeta incil'deki, 'cunku tanri sevgidir...' ogretisi gibi sevgi ve ask ogretisi uzerine kurulu 1 hayat...ne acayipsin be lvbel c5...
devaminda ise goster herkese gercek yuzunu diyor, yani herkese bu sevgi yuzunu goster diye ucuncu tekil sahisla icindeki o sevgi pitircigi lvbel'e seslenerek adeta 'world peace' yani 'dunya barisi'ni yayiyor...
devamina bakalim,
gece saat 3, yollardayım
bazen azer baba, darlardayım
güzelsin istanbul kokusundan
kilo hesabı paraları tartmaktayım
sanatin her dalinda olan lvbel, turkish arabeskte de oldugu gostererek azer bulbul baba'ya da respect atmakta...darlardayim diyerek...
bazen gece saat 3'te dardayim diyor, yani konsere giderkenki eziyetlerinden bahsediyor, eglenceli sarkilarim var diyor ama icim kan agliyor...
sonra istanbul'un kokusunu ovuyor, 'istanbul'u izliyorum gozlerim kapali' diyen orhan veli'yi anlamaya calisircasina...
param var diyor emmmeeee, huzuuurrr nerdeeee diyor...
tersiz, sen fener, ben de gs
yeni markasınız like a ds
millet diyo', "sihirlisin bence"
ben olmasam binemezdin benz'e
sanatin her dalinda olan lvbel, sporda da varim diyerek gs'ye respect atiyor.
sevdicegini fener'e benzeterek barisin ey fb ve gs diyor!!
ben olmasam benz'e binemezdiniz ben yardim ettim diyerek yardimseverligini de gozler onune seriyor...
simdi zurnanin zirt ettigi yere gelelim, yani o meshur nakaratina bu buyuk sair ve muzisyenin...
onlar arkadan havlarlar
roar-roar-roar-roar-roar-roar-roar
dedim ki, "her şey bende var"
var, var, var, var, var, var, var (heh)
onlar arkadan havlarlar
roar-roar-roar-roar-roar-roar-roar
dedim ki, "her şey bende var"
var, var, var, var, var, var, var (heh)
onceki sarkilarindan birindeki 'en guzel kizlar bende var' sozune dikkat cekerek baba olma arzusunu dile getiriyor ve eski sarkilariyla yeni sarkilari arasindaki bagi unutmayip eski sarkilarini ve eski kendisini de hatirladigini gosteriyor.
dusmanlarim arkamdan havlarlar diyor.
ardindan roaaaar diyor, yani, ama ben aslanim dercesine onlara goz dagi veriyor hem de bizzat bu ruhu yasayip tadarak, deneyimleyerek yapiyor bunu...
hz. muhammed'i muslumanken dunya gozuyle gormus insanlar. ehli sunnet'e gore hepsi mubarek olup, siiler bircogunu elestirir.
simdi azeri bir sii sitesinde, sahabe'nin bir kismina yoneltilen karalama amacli elestirilere bakicaz.
1. ehli sunnet alimleri, sahabilerin cinayetlerini gizleyerek, onlari sevdirmek istemis. soyle ki, ehli sunnetin buyuk alimlerinden zehebi, "siyeru-alamin-nubela"sinda soyle yaziyor:
"karar verildi ki, sahabiler (allah onlarin hepsinden razi olsun) arasinda yasanan fazlaca munakasalar gizlensin. bunlarin hala daha divanlarda (kulliyat), kitaplarda, kissalarda gectigini goruyoruz. fakat bunlarin cogunun senedi munkati (senedi kopuk), zayif, bazilariysa yalandir. bunlar bizim elimizde ve alimlerimizin arasindadir, bunlar gizlenmeli, hatta yok edilmelidir. (o yuzden ki,) kalpleri temizleyerek, sahabilere sevgiyi uyandirarak, (insanlar) onlardan memnun olsunlar. bunlari tek-tuk alimlerden ve genel halktan gizlemek kararlastirilmistir. insafli, heva-hevesyen uzak olan alime izin verilir ki, bunlari halvette, onlarin affedilmesi sartiyla okusun."
subhanallah! bakin bu insanlar akidelerinin elden gitmemsi icin hakikatleri gizlemeye nasil da calisiyorlar. sahabiler arasinda yasanan munakasalar gizlense, peki insanlar mumin ve munafigi birbirinden nasil ayirt edecek? nasil bu insanlar kabul edebilirler ki, avam kitle onlar yuzunden munagik, cinayetkar, sarap icen, zina yapan, hirsizlik yapan, birbirni katleden sahabilere "allah onlardan razi olsun" desin?! biel bile hakki gizleyerek cinayetkar bir sahabiyi insanlara sevdirmek, ona karsi muhabbeti insanlarin kalbine yerlestirmek ne icin gereklidir?! akidenin elden gitmemesi icin hakikatlari gizlemeye bu kadar hevesli olanlara allah'in bu ayesi ulasmadi mi?!
"bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin." (bakara/42)
soylenebilir ki, zehebi'nin burda soylemek istedigi, cahil ve avam kitle bu hadislerle karsilasirsa, onlar sahih ve gayri-sahih hadisi birbirinden ayirt edemediginden sahabilere duydugu muhabbet tam aksine donusebilir ve bununla onlar supheye dusebilir. o yuzden de senedi kopuk, zayif ve yalan olan hadisleri gizlemek lazimdir ki, avam kitlenin karsisina bu hadisler ciktiginda sahabiler hakkinda supheye dusmesinler. cevaben diyoruz ki, bu iddiayi zehebi bizzat kendisi reddetmistir. cunku zehebi gizlemek hakkinda kastettigi hadisler senedi kopuk, zayif ve yalan olan hadislerse eger, peki sonda neden, insafli, heva hevesten uzak olan alime izin verilir ki, bunlari halvette, onlarin affedilmesi sartiyla okusun? eger her hangi bir hadis sahabilerin cinayetleri hakkinda bahsediyorsa ve bu hadisin senedi kopuk, zayif ve yalansa, demek ki, boyle bir hadise yasanmamistir. hakeza yasanmamis bir hadise icin zehebi'nin: "onlarin affedilmesi sartiyla okusun" - demesine ne gerek var? demek ki, anlasiliyor ki, zehebi burda senedi zayif olan hadislerden ilave sahih senedli, umumen sahabilerin cinayetlerini gosteren zayif ve sahih demeden butun hadislerin yok edilmesini kastemistir!
cevap: simdi bu konuda su maddeler siralayalim,
1. evvela, sii diyor ki zehebi sahabilerin munakasiyla ilgili gelen tum rivayetlerin yok edilmesini istemis. halbuki bu dupeduz yalandir. zehebi sahabilerin arasindaki aciklanamaz kavgalardan bahsetmis, ve bunlarin cogunun zaten zayif, uydurma vs. oldugunu soylemis, ve bunlarin gizlenmesi ve yok edilmesini savunmustur. bu muaviye-ali, aise-ali nevinden savaslar degil, anlatilmasi halinde o sahabiler hakkinda kisinin dusmanlik besleyecegi detaylardir. bunlarin cogu sahih olmasa da, bazilari sahih olabilir.
2. burda sii diyor ki, bu tip detaylarin gizlenmesi halinde hak gizlenmis olur. halbuki bu soylemi yanlistir. cunku zaten burda bahsedilen detaylar onemsizdir. bir sahabinin bir sahabiye soyle soyle dedigini bilsen ne olacak, bilmesen ne olacak. bilsen, sen yanlis olarak cikip o sahabiye, sirfsevdigin sahabiyle kavga ettiginden sovebilirsin. halbuki bizim akidemizde gelen sahih haberlere gore sahabilerin tumu mubarektir. bu seni gunaha surukler.
3. sii diyor ki, o zaman munafikla mumini ayirt edemeyiz. halbuki biz ehli sunnet akidesine gore, zaten ayirt edemezsin. yani bir sahabi, sarap icmis diye dahi munafik olmaz. cunku o sahabinin kalbinde iman olup olmadigini allah bilir, ve rivayetlerden biz zaten buna karar veremeyiz.
4. velev ki bir sunni dahi, zehebi'nin bu dusuncesini yanlis bulsun. zaten zehebi bu tip rivayetler hala kitaplarimizda aktariliyor, geciyor demis. demek ki bu zehebi'nin gorusudur, ve bu tip rivayetler zaten gizlenmemistir. bu sadece hafiz zehebi'nin istedigi bir seydir. ki diger bir konu, zehebi bunu soylemis diye, tum ehli sunnet alimleri bunu istemis, tarihciler bunu istemis gibi bir algi uyandirarak dram kasmis sii. halbuki zaten her alim zehebiyle ayni goruste olsa beri bastan bu rivayetleri aktarmazdi. o zaman hafiz zehebi'nin gorusu ne diye tum ehki sunnete samil ediliyor ki?
kisaca boyle. simdi baska bir iddiaya gecelim.
2. halid bin velid esirlere zulmederek katletmistir. karsi mezhebin(yani ehli sunnet) en buyuk alimlerinden olan buhari, "sahih-i buhari"sinde soyle bir hadis naklediyor:
"salim, babasından rivayetle dedi ki: "nebi sallallahu aleyhi ve sellem halid b. velid'i cezime oğullarına gönderdi. onları islama davet etti. fakat onlar: eslemna: teslim olduk, müslüman olduk, demeyi güzel bir şekilde beceremediler. bu sebeple: saba'na (dinimizi terk ettik) demeye koyuldular. halid b. el velid de onlardan kimisini öldürmeye, kimisini esir almaya koyuldu. bizden her birisine de esirini teslim etti. nihayet bir gün halid bizden her bir adamın esirini öldürmesini emretti. ben: allah'a yemin ederim kendi esirimi öldürmeyeceğim. arkadaşlarımdan hiçbir kimse de kendi esirini öldürmeyecek, dedim. nihayet nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna vardık. olanı ona anlattık. nebi sallallahu aleyhi ve sellem ellerini kaldırarak iki defa:
"allah'ım, ben halid'in yaptıklarından uzak olduğumu sana arzediyorum, diye buyurdu."
soru ve dusuncelerimiz:
1. halid bin velid esirlerini oldume emrini kimden aldi? eger emri hic kimseden almadiysa, o zana bu emri kendi nefsi sebebiyle mi vermistir? meger peygamber'den veya onun yetkilisinden izin almadan esirleri bilerek oldurmek islam'da var midir?!
2. eger iddia edilse ki, halid bin velid ictihad ederek bu kanaate geldi. o zaman diyebiliriz ki, peygamber yasarken, kim ona kendinden ictihad etmek yetkisi vermistir? diger taraftan bu meselede bu sekilde hukmedilmedigi apacik bellidir. cunku onun emrinde olan sahabiler onun bu eylemini yapmayi reddettiler. halid bin velid'in bu itirazlara ragmen yine de esirleri katletmesi ve peygamber'in ellerini (goge) kaldirip iki defa
: "allah'im, ben halid'in yaptiklarindan uzak oldugumu sana arzediyorum" demesi ictihad midir, yoksa esirlere yapilmis bir zulum mu?!
3. halid bin velid neden bu kadar acele ediyordu? onun sahabilerin itirazina ragmen ictihad etmesine ve bu kadar acele etmesine ne gerek vardi? meger o, peygamber'e mektup yazarak bu meseleyi ondan ogrenemezdi mi?
4. eger halid bin velid gibi bir sahabi basit bir meselede hic kimseden oneri almadan kendi karariyla hareket ederek esirlere zulmedip katlediyorsa, biz onu nasil adil olarak gorebiliriz? nasil onun yoluyla gidebiliriz? eger butun sahabiler adilse, neden halid bin velid sahabilerin itirazini hakli olarak gormedi? meger o, bilmiyor muydu ki, sahabilerin hepsi adildir, haksiz yere itiraz etmezler? hakeza sahabiler neden halid bin velid'e itiraz ettiler? meger onlar bilmiyorlar miydi ki (ehli sunnetin iddia ettigi gibi) peygamber onu allah'in kilici (seyfullah) diye adlandirmistir, adil ve buyuk sahabilerinden biri olarak gormustur?!
5. yine iddia edilse ki, sahabe masum degil, sahabe hata edebilir, o zaman cevabinda diyecegiz ki: siz bunu dilde soyleseniz de, aslinda onlara verdiginiz mevki ile onlarin msum olmasina itikad etmis oluyorsunuz. cunku iddia ediyorsunuz ki, halid ve siffin savasinda muaviye on binlerle insanin kanina sebep olmasina ragmen, yine de ictihad ve hata esiyor, boylelikle onlar yine de sevap kazaniyorlar. yani dogru bir sey yapsa iki sevap kazaniyor, yanlis bir sey yapip birini oldurse bir sevap kazaniyor. sonuc olarak her iki durumda da sevap kazaniyor ve hic gunah islemiyorlar. boylece siz onlarin masum olmasina itikad etmis oluyorsunuz!
6. eger halid ve muaviye gibilerinin binlerle insanin kanina sebep olarak sevap kazandigini iddia ediyorsaniz, peki bu tip kisiler sizin onlara cinayetkar mevkisini verebilmeniz icin artik ne yapmalidir?
hamd alemlerin rabbi olan allah'a mahsustur!
cevap: evet simdi konu malumunuz zaten arkadaslar. halid bin velid ve ordusu savasa gidiyor, adamlar dilleri donmedikleri icin tam musluman olduk diyemeyip dinden donduk diyor. halid, bu sozlerinde islam gecmediginden, onlarin musluman oldugunu anlamayip savasmaya devam ediyor. simdi sorularla bunlari daha iyice aydinlaticaz,
1. halid bin velid esirlerini oldurme emrini kimden aldi? eger emri hic kimseden almadiysa, o zana bu emri kendi nefsi sebebiyle mi vermistir? meger peygamber'den veya onun yetkilisinden izin almadan esirleri bilerek oldurmek islam'da var midir?!
1. cevap: halid bin velid esirler iman etmezse oldurme emrini kimden aldi diyor. bunu ona peygamber emretmis olabilir arkadaslar. zira galiba o donemlerde peygamber, usame bin zeyd'i de bir toplulugun uzerine gondermistir. mesela o savasta da usame, onundeki dusman la ilahe illallah demesine ragmen onu öldürmüstür. sebep olarak da onun gercekten degil ölüm korkusuyla iman ettigini gerekce olarak gostermistir(peygamber onun bu davranisini dogru bulmamistir ama). usame'nin de gercekten iman etmedigini dusunen dusmani oldurmesi, dusmanlari oldurme konusunda bu komutanlarin peygamber'den emir almis oldugunu gosteriyor olabilir. ha peki esirleri neden katletmistir, esirleri katletmek caizdir. bir lider, esirleri oldurerek cezalandirabilir. ha burda peygamber'in esir alirsaniz oldurebilirsiniz diye halid bin velid'e izni olup olmadigi mechuldur. olmaya da bilir. o zaman deriz ki, bu cevazdan mutevellit, halid gayri muslim sandigi esirleri oldurmeye ictihat etmistir. yani bu onun ictihadi, kendi vardigi gorusudur. ha burda siinin sordugu 2'ci soru karsimiza cikar,
2. eger iddia edilse ki, halid bin velid ictihad ederek bu kanaate geldi. o zaman diyebiliriz ki, peygamber yasarken, kim ona kendinden ictihad etmek yetkisi vermistir? diger taraftan bu meselede bu sekilde hukmedilmedigi apacik bellidir. cunku onun emrinde olan sahabiler onun bu eylemini yapmayi reddettiler. halid bin velid'in bu itirazlara ragmen yine de esirleri katletmesi ve peygamber'in ellerini (goge) kaldirip iki defa
: "allah'im, ben halid'in yaptiklarindan uzak oldugumu sana arzediyorum" demesi ictihad midir, yoksa esirlere yapilmis bir zulum mu?!
2. cevap: sii, peygamber yasarken ictihad etme yoktur saniyor. halbuki, rivayete gore peygamber'in daha yasarken yemen'e hakim olarak gonderdigi muaz'a ictihad izni vermis olmasi, peygamber doneminde de sahabilerin ictihad edebilecegini gosteriyor. ki halid, peygamber'in bulunmadigi bu yerde, komutan olarak kendi ictihadini vermis olabilir. bunu dogrulayan bir diger nokta da yine galiba o donemlerde yine bir topluluga gonderilen seriyyenin komutani hakkinda peygamber'in, seriyyeye ona itaat etmelerini emretmesidir. ha onun emrini uygulamayi sahabiler reddetti, demek ki bu konuda hukum boyle degildir denemez zira, o sahabiler, o esirlerin sozlerini iman etmis olmalarina yeterli gormus olduklarindan buna karsi cikmis olabilirler. peygamber'in halid'in bu eylemine karsi cikmasinin sebebi de, halid'in, onlar iman etmis olmasina ragmen onlarin bu sozunu arastirmayip acele davranmasindan soylenmis bir soz olabilir. bu halid'in bu olayda aceleci olmasini yanlislar, yoksa esirleri oldurme ictihadini degil ki, bu eyleminin kasti olmadigi da soylenmistir. halid'in kasti olarak degil, yanlis bir kararla yapmis oldugu bir seyden neden mesul tutulsun ki?
3. halid bin velid neden bu kadar acele ediyordu? onun sahabilerin itirazina ragmen ictihad etmesine ve bu kadar acele etmesine ne gerek vardi? meger o, peygamber'e mektup yazarak bu meseleyi ondan ogrenemezdi mi?
3. cevap: halid aceleci davranmamistir, hatta galiba 1 gun sonra esirleri oldurme emri vermistir. ki suleymogullari disinda da kimse esirlerini oldurmemistir. ki bu beni cezime kabilesi onceden muslumanlara karsi savasmis bir kabiledir. halid'in onlarin iman etmedigini dusunmesinde bu da bir etken olmus olabilir. peki neden halid, bu konuda peygamber'e mektup yazip da durumu sormamistir? ibnul esir'in "el-kamil fit-tarih"inde halid kendisine abdullah bin huzame es-sehmi'nin bunun peygamber'in emri oldugunu soyledigi gecer. ki bu kabile halid'in kabilesiyle de zamaninda savasmis oldugu icin bunu kabile taassubuyla da yapmadigina yemin etmistir.
4. eger halid bin velid gibi bir sahabi basit bir meselede hic kimseden oneri almadan kendi karariyla hareket ederek esirlere zulmedip katlediyorsa, biz onu nasil adil olarak gorebiliriz? nasil onun yoluyla gidebiliriz? eger butun sahabiler adilse, neden halid bin velid sahabilerin itirazini hakli olarak gormedi? meger o, bilmiyor muydu ki, sahabilerin hepsi adildir, haksiz yere itiraz etmezler? hakeza sahabiler neden halid bin velid'e itiraz ettiler? meger onlar bilmiyorlar miydi ki (ehli sunnetin iddia ettigi gibi) peygamber onu allah'in kilici (seyfullah) diye adlandirmistir, adil ve buyuk sahabilerinden biri olarak gormustur?!
4. cevap: zaten halid'in ictihadini ustte acikladim, dolayisiyla adildir. simdi burda su soruya dikkat edelim, eger tum sahabiler hakliysa halid neden onlarin itirazini hakli olarak gormedi, sahabiler muctehid degil mi. sahabiler muctehiddir, fakat halid de sahabidir. halid de muctehidse, digerlerinin ictihadini yanlis olarak gorebilir bu normaldir. diger bir soru da peki sahabiler neden halid'e uymamislar, halid seyfullah degil mi. evet halid seyfullahtir, fakat kendisine galiba mute savasindaki basarisindan dolayi seyfullah denmistir, bu onu hatasiz birisi yapmaz. dolayisiyla ona da karsi cikilmasi normaldir.
5. yine iddia edilse ki, sahabe masum degil, sahabe hata edebilir, o zaman cevabinda diyecegiz ki: siz bunu dilde soyleseniz de, aslinda onlara verdiginiz mevki ile onlarin msum olmasina itikad etmis oluyorsunuz. cunku iddia ediyorsunuz ki, halid ve siffin savasinda muaviye on binlerle insanin kanina sebep olmasina ragmen, yine de ictihad ve hata esiyor, boylelikle onlar yine de sevap kazaniyorlar. yani dogru bir sey yapsa iki sevap kazaniyor, yanlis bir sey yapip birini oldurse bir sevap kazaniyor. sonuc olarak her iki durumda da sevap kazaniyor ve hic gunah islemiyorlar. boylece siz onlarin masum olmasina itikad etmis oluyorsunuz!
5. cevap: biz muaviye'nin ali ile kanli bir savas yapmasinin sebebini muaviye gunah bir is, kotuluk yapmak istedi diye gorsek zaten muaviye gunah islemis oldu derdik, veya halid bu isi kasti olarak yapsa. halbuki biz muaviye'nin kendince hakli gordugu sebepleri oldugu ve bu konuda karar verme, ictihad yetkisi olmasina binaen, ve halid'in de boyle bir yetkisi olmasi ve yanisira kendince kendi eylemini yanlis da olsa gerekcelendirmesine binaen onlari savunuyoruz. ki ictihad kavramini cok yanlis anlamissiniz. diyor ki, o zaman bir sahabi gunah islese ictihad deyip 1 sevap deriz. oyle bir sey yok. muaviye'nin osman'in kanini aramasi, veya halid'in onlari iman etmediler sanip oyle oldurmesi yanlistir, fakat gunah degildir, cunku burda bir artniyet yoktur diyoruz. yoksa halid gidip sarap icse, muaviye kul hakkina girse, ne bileyim zina yapsalar, gunah, haram. haram herkes icin haramdir. gunah herkes icin gunahtir. ictihad ile apacik gunah oldugu belli olan kavramlar farklidir. biz muaviye, halid gunahsiz demiyoruz. onlarin da onlarca gunahi olabilir, biz bunu, sizin 12 imam gunahsiz demeniz gibi inkar etmiyoruz, biz en azindan tarihi kitaplara yansiyan bu tarihi icraatleri konusunda yanlis dahi olsalar, bunu yanlis oldugunun bilincinde olarak yapmadilar, onlar muctehidlerdi, ictihad ettiler ve kendilerini bu davada hakli gorduler diyoruz. ha halid sonradan yanlis oldugunu anlamistir, ama en nihayetinde bunu yaparken anlamamisti diyoruz. son soru da boylece cevaplanmis oldu.
kisaca kucuk bir rivayetten halid bunu bilincli bir sekilde yapti diye sonuc cikarip adami tasa tutmanin bir alemi yok bence diyorum. ki zaten peygamber halid'in bunu kasti olarak yaptigini dusunse onu cezalandirirdi ki ona bi ceza da vermemistir.
ha bu arada kabilenin de tazminati odenmistir.
gecelim simdi bu iddiayi.
3. peygamber'in onunde kimler sesini yukseltti? sahih-i buhari'de soyle bir hadis geciyor:
"ibn ebi müleyke'nin şöyle söylediği rivayet edilmiştir: en hayırlı iki kişi olan ebu bekir ile ömer neredeyse helak olacaktı. çünkü temimoğulları kafilesi geldiği zaman, hz. nebi'in yanında seslerini yükseltmişlerdi. onlardan biri mücaşioğullarının kardeşi akra' ibn habis'in, diğeri de başka birinin onlarla ilgilenmek üzere görevlendirilmesi yönünde kanaat belirtmişti. hadisin ravilerinden nafi' "ben bu kişinin (ebu bekir'in önerdiği kişinin) ismini aklımda tutamıyorum," demiştir. ebu bekir, ömer'e: "sen sadece bana muhalefet etmek istiyorsun," dedi. neticede ikisinin de bu konuda sesi yükselmeye başladı. bunun üzerine allah teala şu ayeti indirdi:
"ey iman edenler! seslerinizi nebi'in sesinin üstüne yükseltmeyin. "(hucurat 2)
ibnü'z-zübeyr şöyle demiştir: hz. ömer bu ayetten sonra, allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem kendisine bir şey sorup öğrenmek isteyene kadar sesini ona duyurmaz oldu. ibnü'z-zübeyr dedesi ebu bekir hakkında böyle bir şey söylememiştir."
peygambere bu sekilde saygi gosterenler, onun ehli-beytine nasil saygi gosterir?!
cevap: evet temimogullari kafilesi geliyor, ebu bekir ile omer onlarla ilgilenmek uzere iki ayri kisiyi onerince aralarinda tartisma cikip sesleri yukseliyor.
ya arkadaslar bu cok sacma bir iddia bence. birincisi zaten sesleri peygamber'e yukselmiyor, peygamber'e saygisizlik ettikleri yok. sadece peygamber'in onunde tartisma hatasini yapmislar ki bu konuda ayet inince de omer pisman olup bir daha bu konuda ihtiyatli davranmis o kadar.
yani sirf siisin diye her rivayete de bir elestiri getirme be kardesim. e bunlar da insan, tartisabilirler, veya hata yapabilirler. bu ebu bekir ile omer'i saygisiz yapmiyor, veya zaten hep boylelerdi anlamina gelmiyor ki? aa bak soyle bir olay var, ne saygisizlar, ehli beyte neler yaparlar.
olm ne alaka la? bu olay uzerinden sen tum bu konulara nasil atlayabiliyorsun?
gecelim bu konuyu neyse gordugunuz uzere bos bir iddia.
4. kafir olmus sahabiler. selefilerin (vehhabilerin) son donem alimlerinden muhammed bin abdulvehhab, "keşfuş-şubuhat" adli kitabinda soyle yaziyor:
"bunlardan ilki allah teala'nin "mazeret ileri sürmeye kalkmayın. iman ettiğinizi söyledikten sonra inkârcılığınızı açığa vurdunuz." ibaresidir. ve eger arastirirsak rum (tebuk) gazvesinde peygamber ile olan bazi sahabilerin soyledikleri sozden dolayi kafir olduklarini gorebiliriz."
cevap: soylemeye gerek var mi bilmiyorum da ehli sunnetin cogunlugu selefi ve vehhabileri sevmez ki zaten dostum. cogunlugun akidesine aykiri gorusleri vardir. allah goktedir gibi.
ha kaldi ki biz sahabe dinden cikamaz demiyoruz ki arkadaslar?
bazilari samimi bir sahabi olan kisinin dinden ciktigi vaki degildir, gunahkar, fasik olabilir demis, geneldeyse bir sahabinin de samimi iman ettikten sonra dinden cikabilecegi soylenmistir.
ha ayete gelince, ayet, "iman ettiginizi soyledikten sonra inkarciliginizi aciga vurdunuz" diyor. inkarciligi aciga vurmak icin, demek ki bu sahislarin icinde gizli bir inkarcilik varmis. ki boylesi de sahabi tanimina girmez zaten, olsa olsa munafiktir. ki bu ayetin oncesindeki ayetleri okursaniz munafiklar diye acik acik belirtilmis zaten.
5. sahabilerin ic yuzu. selefi (vehhabi) alimlerinden muhammed bin salih el-useymin, "şerhi akidetül-vasıtiyye" adli kitabinda soyle yaziyor:
"suphe yoktur ki, bazi sahabiler hirsizlik yapmis, sarap icmis, biri digerini zina yapmakla suclamis, evli ve bekar olduklari halde zina etmisler."
cevap: ee? hani adam yine selefi, vehhabi de biz zaten bunu inkar etmiyoruz ki?
sarap icen, zina yapan sahabileri biz kaynaklarimizda belirtmisiz zaten.
sizin gibi gunahsiz olan sahabilerimiz yok ki. adamlar yapmislar. zaten sahabiler gunahsiz, hicbir kebair isleyemezler gibi bir iddiamiz yok bizim yani bu alinti hicbir sey gostermiyor yine.
6. sahabilerden daha ustun ummet kimdir? hakim nisaburi, "mustedrek"inde su hadisi naklediyor:
"bize ebul-abbas muhammed bin yakub rivayet etti, bize muhammed bin avf bin sufyan et-tai rivayet etti, bize ebul-kudud el-haccac rivayet etti, bize el-evzai rivayet rtti, bize useyd bin abdurrahman rivayet etti, bana salih bin muhamed, ebi cumah'in soyle dedigini rivayet etti: bir gun resulullah ile yemek yiyorduk. bizimle beraber ebu ubeyde bin cerah da ordaydi. dedi ki: ya resulullah, bizden daha hayirli biri var mi? biz seninle islam'i kabul ettik ve seninle beraber cihad ediyoruz. dedi ki: evet, benim ummetimden olan bir kavim. onlar sizden sonra gelip beni gormedikleri halde bana iman ederler."
hakim, hadisten sonra soyle demistir: "bu hadisin senedi sahihtir, fakat onlar (el-buhari ve muslim) kendi kitaplarinda kaydetmemislerdir."
"mustedrek" kitabinin ez-zehebi'nin "et-telhis"i ile birlikte olan yayiminda diyor ki: ez-zehebi "et-telhis"de demistir ki: "sahihtir."
bunu kadi muhammed abdulbaki el marestan el ensari, "ahadis es suyuh es skat" kitabinda da nakletmistir. meclis es-sura'nin uyesi, suudi arabistan ummulkura universitesinde hadiscilik uzerine en seckin arastirmacilardan olan dr. serif hatim bin arif el-avdi soyle demistir: "hadisin senedi hasendir, kendisi sahihtir."
cevap: ya simdi burda soyle bir husus var arkadaslar, burda peygamberi gormeden iman edenlere, sahabeden daha ustun denmis.
halbuki daha muteber kaynaklarimizda, ve bunun disinda bircok kaynagimizda sahabilerin hz. muhammed'den sonra ummetin en ustunu olduklari gecer. ki alimler de bunu soyler normal olarsk.
dolayisiyla bu 2 kisim sahih haberler birbiriyle zahiren celisince, biz bunu tevil ederiz.
ben sahsen, yani kendi fikrim, peygamber'in bu soylemini, mubalaga olarak dusunuyorum.
soyle ki, ebu ubeyde, biz seninle savastik, yani seni gorduk ve iman ettik diyor, peygamber, kendisini gormeden imanin ne derece faziletli oldugunu gostermek icin ummeti overek mubalaga yapiyor.
burda su soru hatira gelebilir, peygamber mubalaga yapar mi?
gelin bunu birkac hadisle orneklendireyim.
bir hadiste, peygamber, en faziletli amelleri sayarken birinde cihad diyor, sonra en faziletli hangisidir dendiginde allah katinda makbul olan hac diyor.
halbuki diger hadiste kendisine hangi amel faziletlidir diye sorana cihad diyor.
veya en hayirli kisi hadislerinde farkli sifatlara sahip kisilerin sayilmasi gibi.
ya bazilari hadislerde mubalaga yoktur demis tabi bu ona hangi perspektifle baktiginizdan gecer.
bu hadiste belli kesimlerin sahabilerden dahi ustun olacagi soylenirken, bunu bazi hususi faziletlere yormak lazim. yoksa kulli fazilet yonunden sahabe'nin gecilemeyecegi daha makbul hadis kaynaklarinda vardir yani.
yani burdaki sahabilerden daha hayirli olma durumu, belki hususi bazi faziletler cihetindedir, mesela ahir zamanda onca fitneye ragmen imani ayakta tutmaya calismak gibi, suan fitneler devrindeyiz, o donemse asri saadetti. belki bir kesim, hususi fazilet yonunden gecer, fakat dedigim gibi kulli, umum fazilet yonuyse isin ayri boyutudur ve iste o noktada sahabe gecilemez.
7. capkin sahabiler. cemaat namazinda kadinlara bakan sahabiler hakkinda ayet. soyle ki, ahmed bin hanbel, "musned"inde su rivayeti naklediyor:
"bize abbas rivayet etti (ve dedi ki), bana babam rivayet etti (ve dedi), bize sureyc rivayet etti (ve dedi), bize nuh bin kays, amr bin malik el-nukri'den, o da ebi el-cevza'dan, o da ibn abbas'tan soyle rivayet etti: guzel bir kadin peygamber'i arkasinda namaz kiliyordu. muslumanlardan bazilari onu gormemek icin ön siralarda namaz kiliyorlardi. bazilariysa aksine arka sirada namaz kilmaya calisiyorlardi ki, ruku ettiklerinde koltuklarinin altindan ona baksinlar. bu sebeple allah su ayeti indirdi: "içinizden önce gelip geçenleri de biliriz, geri kalanları da muhakkak biliriz.""
şeyh ahmed şakir hadisin senedinin sahih oldugunu bildirmistir.
cevap: bu rivayeti sahih kabul eden alimler olmus ustteki seyh ahmed gibi, fakat kutubi sitte alimlerinden tirmizi gibi bazi alimler bu hadisin ibn abbas kanalli gelenine sahih degil demisler. tirmizi, bu hadis hakkinda murseldir demis. yani senedinde kopukluk vardir.
yani tirmizi, bu hadisin, ibnul cevza'nin ibn abbas'tan rivayet ettigi versiyonundan cok, ibnul cevza'nin kendi sozu oldugunu soylrmistir. kurtubi ve ibn kesir de ona katilmistir. ebu nuaym ise hadis garibtir demis.
bu ibnul cevza'nin sozuyse hadis mursel olur, dolayisiyla kabul edilmez. cunku ibnul cevza sahabi degildir ve olayi gormemistir.
dolayisiyla hadisin sihhati suphelidir.
bunu gectim, bu konuda elbani ise bu hadise sahih demesine ragmen sunu soylemistir, ibn abbas, bazi kisilerin arka saflarda sirf o kadini seyretmek icin namaz kildiklarindan soz etmistir. ya onlarin munafik olmadiklari, ya da islama yeni girdikleri icin islam orf terbiyesini almamis kimseler olmadiklari ne malum. sahabi tanimina uyan yetkin bir muslumanin, on sarflarda sirf kadini gormemek icin namaz kilacagindan suphe yoktur demistir.
elbani'nin aciklamasi dogrudur. oncelikle bu hadisin sihhati suphelidir, fakat dogruysa bile, kadini izlemek isteyen kimselerin kimler oldugu belirtilmemis, tamamen mechul.
bu kimseler munafik da olabilir, daha islam orf terbiyesini almamis gencler de olabilir yani sirf bilinmeyen, mechul kimseler uzerinden, bilmedigin bir sahabinin elestirisini yapmak fazla ahmakca degil mi sizce de? ki sahabilerin de gunahsiz insanlar olmadigindan, onlarin da gunahlari, hatta buyuk gunahlari olabileceginden, onlarin da haram isleyebileceklerinden de yukarida bahsetmistik.
o yuzden gecelim bu konuyu da simdi.
8. capkin sahabiler. namahremler arasina dahil olup onlarla oynayan bekar sahabi: culeybib. ahmed bin hanbel, "musned"inde soyle bir rivayet naklediyor:
"bize affan nakledip dedi ki: bize hammad bin seleme sabit'den, o kinane bin nuaym el-edevi'den, o da ebu berze el-eslemi'den nakledip dedi ki: culeybib kadinlarin arasina dahil olan (onlarin meclislerine veya oturduklari yerlere giren), onlarin arasindan gecip onlarla oynayan bir kisiydi. ben kendi hanimima dedim ki: culeybib sizin yaniniza gelmesin, eger gelirse, men boyle-boyle yapacagim."
bu rivayet hakkinda el-begavi de soyle demistir: "bu rivayet sahihtir."
muhammed es-sevyani de soyle demistir: "senedi sahihtir."
cevap: arkadaslar hz. culeybib etkileyici bir evlenme hikayesi bulunan, evlendikten sonra sehid dusen, rivayete gore hz. muhammed tarafindan evlendirilen bir sahabidir. bunun disinda fark ettiyseniz rivayette culeybib kadinlarla oynasiyordu gibi bir sey yok, cuylebib sadece kadinlarla oynayan, sohbet ortamlarina giren bir adamdi. ki gunumuzde bircogunuzun birlikte takildigi kiz arkadaslari vardir. culeybib de ayni sekilde kadinlarla da konusup arkadaslik kuran biriydi ki o donem mahremiyet kurallarina daha da dikkat edildiginden herhalde ravi bunu hos karsilamamis olacaktir. culeybib'in kadinlarla sohbet edip vakit gecirmesinden, capkindi, soyle yapti, boyle yapti gibi bir sonucu nasil cikaracagiz ki. rivayette buna dair bir sey mi vardir? yani yok. o zaman yargisiz infaz sacma olur degil mi?
o zaman gecelim.
9. ibn hacer el-askalani, "el-isabe fi temyiz es-sahabe" isimli kitabinda soyle yaziyor:
"rebia bin umeyye bin halef bin vehb bin huzafe el-karesi el-cemhi, safvan'in kardesidir. mekke'nin fethinde musluman olmus ve veda haccina sahitlik etmistir. hakeza suphe yoktur ki, o saahbi olmustur, fakat rivayet edilmiatir ki, o, omer'in devrinde murted olmustur. rebia omer'in devrinde alkollu icki icmis ve once sam'a, ordan da roma'ya kacmistir. hristiyan olmus ve orda ölmüştür."
cevap: bu konuyu ustte acikladik zaten, bir sahabi sonrasinda dinden donebilir. bir adamin samimi musluman olup sonra dinden donebilecegi gibi. bunda sasilacak bir sey yok. belki rebia mekke'nin fethinde de korkusundan iman etmisti ki bu onu sahabi yapmaz, bunu bilemeyiz. ha belki de cidden iman etmis ve sonra dinden cikmisti, fakat en nihayetinde bir musluman dinden cikabilir yani bir sahabi murted olabilir sonradan. bunda sasirilip paylasilacak ne var anlamadim.
10. alkolik sahabiler. kudame bin mazun. abdurrezzak es-sanani, "el-musannef"inde soyle bir rivayet naklediyor:
"abdurrezzak, mamer'den, o da zuhri'den onun soyle dedigini rivayet etti: bana abdullah bin amir bin rebah rivayet etti -onun babasi bedir savasina katilmistir- dedi ki: omer, kudame bin ma'zun'u bahreyn'e vali tayin etmisti. kudame, hafsa ve abdullah bin omer'in dayisiydi. bir gun abdulkays kabilesinin lideri olan carud, bahreyn'den omer'in yanina geldi ve soyle dedi: ey muminlerin emiri! kudame sarap icti ve sarhos oldu. allah'in yasaklarindan birinin cignendigini gorunce, bunu size haber vermeyi kendime borc bildim. omer sordu: buna sahidin vsr mi? (carud) cevap verdi: evet, ebu hureyre. omer ebu hureyre'yi cagirttirdi ve sordu: nasil sahitlik ediyorsun? (ebu hureyre) soyle dedi: ben onu sarap icerken gormedim, fakat sarhosken gordum. (omer) soyle dedi: simdi sahitlik tamamlandi. ve bir mektup yazarak kudame'nin bahreyn'den geri donmesini emretti. kudame gelince carud, omer'e soyle dedi: simdi buna allah'in kitabi ile hukmet. omer soyle dedi: sen bunun dusmani misin yoksa sahit misin? (carud) cevap verdi: ben sahidin. (omer) soyle dedi: oyleyse, sen sahitliyini tamamladin. bundan sonra carud sustu, sabah yeniden omer'in yanina gelerek: bu adama allah'in tayin ettigi haddi uygula dedi. omer soyle dedi: ben seni dusman gibi goruyorum. halbuki, onun aleyhine sadece bir kisi sahitlik etti. carud soyle dedi: ben bunu senden allah icin istedim. omer soyle dedi: ya diline sahip cik, ya da sana bir seyler yapacagim. carud soyle dedi: senin amcaoglun icki iciyor, cezayi ise ben cekiyorum. bu hak mi? (bu vakit orda olan) ebu hureyre soyle dedi: eger bizim sahitligimize suphe ediyorsan, bir kisiyi kudame'nin hanimindan sormasi icin gonder. bundan sonra omer bir kisiyi kudame'nin hanimi hind binti velid'in fikrini ogrenmesi icin gonderdi. o, kocasinin aleyhine (yani, icki icmesinin dogru olduguna) sahitlik etti. omer kudame'ye soyle dedi: sana allah'in tayin ettigi had cezasini uygulayacagim. o (kudame) soyle dedi: eger ben onlarin dedikleri gibi icsem de, bana had cezasi uygulayamazsin. omer soyle dedi: neden ki? kudame soyle dez
di: cunku allah soyle buyurmustur: iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara, günahlardan sakındıkları ve imanlarını koruyup iyi işler yapmayı sürdürdükleri, sakınmaya devam edip imanlarına bağlı kaldıkları, hem günahlardan sakınıp hem en iyiyi yapmaya çalıştıkları takdirde daha önce yiyip içtiklerinden ötürü bir günah yoktur. allah, iyi ve güzel davrananları sever. omer soyle dedi: sen yanlis tevil ediyorsun. eger allah'dan korksaydin, onun haram buyurdugindan uzak dururdun. sonra omer insanlara dogru yonelerek sordu: kudame'ye had uygulanmasi hakkinda siz en dusunuyorsunuz? onlar soyle dediler: hasta oldugu surede ceza verilmesini dogru olarak gormuyoruz. o, birkac gun bu konu hakkinda konusmadi. bu sure zarfinda kudame'ye kesin had cezasinin verilmesi kanaatine gelmisti ve yeniden sahabilere sordu: kudame'ye had uygulanmasi hakkinda siz ne dusunuyorsunuz? onlar soyle dediler: o zayiftir, o yuzden ceza verilmesini dogru olarak gormuyoruz. omer soyle dedi: onun kamçılar altinda can vererek allah'a kavusmasi, cezasinin ustumde kalmis vaziyette allah'a kavusmamdan daha iyidir. bana iyi bir kamci getirin. boylece, mudame'ye had uygulandi. omer ve kudame birbirlerine kizgindilar. birlikte hacca gittiler, fakat yine de birbirleriyle konusmuyorlardi. hacdan donerken omer, sukya denen yerde kervani durdurtmus ve kendisi de orda uyumustu. uykudan kalkar kalkmaz, kudame'ni cabuk bulup yanima getirin emrini verdi ve soyle dedi, vallahi ruyamda biri bana dedi ki, kudame ile baris, o senin kardesindir. kudame'ye haber verilince o, gelmeyecegini bildirdi. omer ise, suruyerek dahi olsa buraya getirin emrini verdi. nihayet kudame geldi ve omer onunla konustu ve ozur diledi. boylece bu, onlarin ilk barisi oldu."
ibn hacer el-askalani, "fethul-bari"sinde bu rivayetin senedinin sahih oldugunu kaydetmistir.
selefi hadisci seyh suayb el-arnaut, "siyer alamub-nubela"da bu rivayeti abdurrezzak'in senediye rivayet ediyor ve diyor ki: "ravileri sikadirlar(yani guvenilirdirler)"
kudame bin maz'un, bedir, uhud ve hendek savaslarina katilmistir.
cevap: hani bu kadar uzun bir rivayet veriyor, sened falan koyuyor ortaya ama ben harbiden anlamiyorum. biz sahabe masumdur, gunahsizdir demiyoruz ki. yani icmis, gunah islemis, had cezasi uygulanmis ee. sizin 12 imam gunahsiz iddianiz var, ama bizim sahabiler gunahsizdir iddiamiz yok ki. peygamber degiller, ayrica normal insanlar, gunah isleyebilirler.
ki burdan kudame munafiktir seyine de cikacaksaniz, suan bu entry'yi okuyan musluman da alkol iciyor olabilir, her alkol icen imansiz mi oluyor? tekfir mi edilmeli? anlamadim.
ha burda su soru hatira gelebilir, kudame'nin icki ictigine dair carud ve ebu hureyre sahitlik yapmasina ragmen omer neden carud'a kizdi da bunlarin sahitligini gecerli saymadi.
arkadaslar, omer, kudame'yi sevdigi icin ona basta had cezasi uygulamamis olsa, sonradan sahabiler zayiftir ona had uygulama dediginde de uygulamazdi. demek ki omer'in carud'a kizip had uygulamamasinin sebebi bu degildir.
fakat carud'un, ona had uygula diye israrci olmasinda, omer, carud'un kudame'ye dusmanlik besledigini ve bu yuzden hakkinda yalandan sahitlik ettigini dusunmus olabilir bence.
ki bunun disinda bu soyle de aciklanmistir, ebu hureyre, carud'un kiz kardesiyle evlidir.
dolayisiya bu yuzden bu ikisinin birbirine destek oldugundan suphelenmis de olabilir.
fakat sonradan kudame'nin hanimi hind de bunu dogrulayinca, sahit sayisi 3'e cikmis, omer de bundan emin olmustur.
ha sonda omer kudame'den neden ozur diliyor? ona had uyguladigi icin mi? allah'in emrini uyguladigi icin ondan neden ozur diliyor?
bu ikilinin kusmesi zamani farkli diyaloglar gecmis olabilir, ve omer de bunlar icin ozur diliyor olabilir. ha eger had uyguladigi icin, canini acitti diye ozur dilemisse, bu yanlis bir tavirdir. ama dedigim gibi, biz zaten sahabenin gunahsizligini, ya da hatasizligini savunmuyoruz zaten.
meselenin ozeti budur. ha bu arada rivayet gayet tatli bence hosuma gitti, omer'in kudame'yi cagirip ozur dilemesi, ruyasinda onu gormesi falan tatli seyler bunlar bence :)
11. osman'a karsi isyan edenler ve onu oldurenler. abdurrahman bin udeys el-belvi. ibn hace rel-askalani, "el-isabe"sinde soyle yaziyor:
"abdurrahman bin udeys bin amr bin kalb bin duhman ebu muhammed el-belvi. ibn sad dedi ki: peygamber'in sahabisidir, ondan (hadis) duymustur, misir'in fethine sahitlik etmistir, osman'a karsi cikanlardan biriydi. ibn el-barki, el-begavi ve digerleri dediler ki: o, agacin altinda (peygamber'e) biat denlerden biriydi. ibn ebi hatim babasindan rivayet etti ve dedi ki, o, sahabidir. ayrica abdul-ğani bin said, ebu ali es-sekn ve ibn hibban da bu sekilde demistirle. ibn yunus dedi ki: o, agacin altinda (peygamber'e) biat edenlerdendi, misir fethine sahitlik etmis ve katilmisti, o, cengaverlerde biriydi. sonra misir'dan osman'a karsi hucum icin gelen ordunun lideri oldu. ondan abdurrahman bin şemmase, ebu huseyin el-hecri, ebu sevr el-fehmi(hadis) rivayet etmistirler."
yine zehebi, "tarihul-islam"inda soyle yaziyor abdurrahman bin udeys el-belvi hakkinda:
"abdurrahman bin udeys ebu muhamed el-belvi. sahabidir, agac altinda biat edenlerdendir. rivayeti vardir. misir'da yasamisti. osman'in aleyhine cikmis ve onun katillerinden olmustur. allah'tan afiyet diliyoruz. sonra muaviyeonu yakalayip filistin'de zindana attirmisti. zindandan kacsa da, onu livan daginda tutup katlettiler. yakalanan zaman kendi katiline soyle demistir: "vay olsun sana, allah'dan korkup kanimi akitma! men agac altinda biat edenlerdenim." katili ise cevabinda: "dagda o kadar agac var ki" deyip onu katletmistir. ibn yunus dedi ki: "misir'dan osman'in ustune gelen grubun lideriydi." muhammed bin yahya ez-zuhli dedi ki: "ondan rivayet etmek dogru degil. o fitnenin basidir.""
abdurrahman bin udeys ridvan beyatine katilmis midir? ebu nuaym el-isfahani eş-şafei, "marifetis-sahabe"sinde soyle yaziyor:
"bize ebu amr bin hemdan rivayet etti, bize el-hasan bin sufyan rivayet etti, bize harmele rivayet etti, bize ibn vehb rivaywt etti (ve dedi ki), bana ibn lehia rivayet etti, bize ayyaş bin abbas, ebi el-huseyin el-haceri'den, o da abdurrahman bin udeys'ten onun soyle dedigini rivayet etti. resulhllah'in soyle dedigini duydum: "ummetimden halil daginda oldurulecek bir sahis cikacak." (ravi) dedi ki: fitne zamanida muaviye'nin esir aldigi kisiler arasinda ibn udeys de vardi. esirleri filistin'de hapse atti, fakat onlar kactilar. sonuna kadar onlarin pesinden gidip, ibn udeys de dahil hepsini yakaladilar. ibn udeys soyle dedi: "vay llsun sana, allah'dan korkup kanimi akitma! ben agac altinda biat edenlerdeim." katiliyse cevabinda: "dagda o kadar agac var ki" deyip onu katletti."
rivayetin senedine gelirsek:
1. ebu amr bin hemdan - ez zehebi dedi ki: imamdir, muhaddistir, sikadir, zahidimdir, abidir. (siyer alamun-nubela)
5. ibn lehia - bircok alimler onun zayif oldugunu bildirmistir. gorunuse bakilirsa sii olmasi bircoklarini rahatsiz etmistir. fakat onun abdullah bin vehb'den olan rivayetleri sahih ve itibarli olarak goruluyor.
6 ayyas bin abbas - ibn hacer dedi ki: sikadir. el-mubarekfuri dedi ki: sikadir, hafizdir. el-icli dedi ki: sikadir.
7. ebi el-huseyin el-haceri -ibn hibban onu es sikat(guvenilirler) kitabinda zikeetti. ebu davud onu kastederek soyle demistir: harizin butun seyhleri sikadirlar. selef sitesi olan "islamweb"in rical bolumunde de onun sika oldugu bildirilmistir.
boylece, rivayetin senedinde saduk ravi harmele oldugu icin hasen(yani sahihle zayif arasi ama sahihe daha yakin olan makbul bir haber cesidi) derecesindedir.
cevap: oncelikle tabiki bu siiye guvenemeyecegim icin sondaki o halil dagi hadisinin senedindeki ravilere teker teker kendim de bakicam dostlar.
1. ebu amr bin hamdan - acik soyliyim bu raviyi bulamadim diye geciyoruz.
2. hasan bin sufyan - guvenilir bir hadis hafizidir.
3. harmele - herhalde harmele bin yahya. kendisini guvenilir bulan alimler yaninda zayif bulanlar da olmustur. mesela ebu hatim er razi, hadisleri yazilir ama delil olmaz demistir. fakat yine de senedde olan ibn vehb hakkinda cok sey bildigi soylenmistir.
4. ibn vehb - guvenilirdir.
5. ibn lehia - nesai gibi bircoklari tarafindan zayif gorulmustur, tabi imam ahmed, imam malik gibi onu guvenilir gorenler de olmustur.
falan filan arkadaslar.
simdi dostlar benim burda dikkat cekmek istedigim husus, bu rivayeti kitabinda zehebi paylasiyor degil mi. evet.
halbuki senedin son yani en sonraki, ravisi kim ebu amr. halbuki yine galiba ebu amr da zehebinin cagdasi degil. hatta galiba zehebi'den yuzyillar once yasamis.
e burda soyle bir durum var, zehebi bu rivayeti kimden veya nerden almis. iste orasi belirtilmediginden, hadisin senedi mursel oluyor. yani kopuk. cunku ebu amr ile zehebi arasindaki raviler yok. bu da hadisi guvenilmez kiliyor. cok zekiyim.
simdi neyse bu konuyu gectikten sonra gelelim abdurrahman bin udeys'in osman'in katillerinden olmasi konusuna. hani sahabe muctehiddi falan noldu osman'in sehadeti de mi ictihad?
arkadaslar sunu belirtmek lazimdir ki, ibn udeys'in osman'in katillerinden oldugu soylenmemistir. zehebi muhtemelen bazi rivayetlere dayanarak boyle demistir ki bunun kaynagini da vermemistir.
ibn udeys'in osman devrinde bazi kotu icraatleriyle ilgili gelen rivayetler zayif oldugu soylenen tarihci seyf bin omer'in rivayetleri olup, bu konuda gelen bir kisim rivayetler de senedsiz olarak nakledilmistir.
ibn udeys'in osman'a misir'dan isyan eden asilerin lideri oldugu kismi dogrudur.
fakat ibn udeys'in bu konuda senedle gelen ve sika oldugu belirtilen, bu husustaki rolune dair bir rivayet soyledir:
"osman, mısır halkından bir grubun geldiğini duyunca onları karşılamaya çıktı. onlar,
mushafı getirmesini istediler. osman, mushafı getirtince ‘yedinci sûreyi aç.’ dediler.
onlar yûnus sûresi’ni yedinci sûre diye isimlendiriyorlardı. ‘de ki size allah mı izin
verdi, yoksa allah’a karşı yalan mı uyduruyorsunuz?’ âyetine kadar okudu. bu âyete
gelince mısırlılar ‘dur! bu topraklar hususunda allah mı sana izin verdi, yoksa sen
allah’a iftira mı atıyorsun’ dediler. bunun üzerine osman ‘âyetleri okumaya devam
edin. bu ayetler, şu şu mesele hakkında inmiştir. toprak meselesine gelince, ömer
benden önce zekât develeri için bunu yapmıştı, ben halife olduktan sonra zekât
develerinin sayısı arttı. bunun üzerine ben de onlar için ayrılan toprakları artırdım.
siz okumaya devam edin.’ dedi. mısırlılar osman’a âyetleri gösterdikçe o, ‘şu mesele
hakkında indi, devam edin.’ diyor, mısırlılar da başka bir şey söyleyemiyorlardı.
mısırlılar osman’dan taahhüt alarak bazı şartları yazdırdılar. osman da onlardan,
kendisine itaat etmelerini ve şartlara uyduğu müddetçe ayrılık ve sorun
çıkarmamalarını istedi. bunun üzerine hoşnut bir şekilde şehirden ayrıldılar. ancak
onlar yoldayken bir adamın sürekli yanlarına geldiğini, sonra uzaklaşıp tekrar
geldiğini gördüler ve ona, durumunu sordular. adam da onlara, ‘kendisinin, osman’ın
mısır valisine gönderdiği elçisi olduğunu’ söyledi. adamın üzerini aradıklarında, halife
adına yazılmış ve mühürlenmiş bir mektup buldular. mektupta mısır valisine hitaben,
gelmekte olan mısırlı grubu asması veya öldürmesi ya da ellerini ve ayaklarını
kesmesi için emir verildiği görünüyordu. hemen medine’ye dönerek ali’nin yanına
geldiler. ona. ‘şu allah düşmanının yaptığını görüyor musun? bizim hakkımızda şöyle
şöyle emir vermiş. allah onun kanını helal kıldı, kalk onun yanına birlikte gidelim.’
dediler. ali onlarla birlikte gitmeyeceğini söyleyince onlar, o hâlde niçin kendilerine
mektup yazdığını sordular. ali böyle bir şey yapmadığını söyledi. bunun üzerine
mısırlılar birbirilerine bakakaldılar. ali bu durum üzerine medine’den ayrıldı.
mısırlılar da osman’ın yanına gittiler. ona, ‘bizim hakkımızda şöyle şöyle bir mektup
yazmışsın’ dediler. hz. osman’ın, kendi adına başkasının yazabileceği yönündeki ikna gayretlerine aldırış etmediler ve onu kuşatma altına aldılar.” (ibnul cevzi, el muntazam. ibn haldun, divanul mubtede vel haber)
ki yine rivayette, sahabi muhammed bin mesleme'nin ibn udeys'ten geri donmelerini isteyince onlarin geri dondugu sonra iste ustteki rivayetteki gibi olaylar gelisince galiba iste geri geldikleri falan gecer.
yani her halukarda, ibn udeys'in osman'in cinayetine karistigi, osman'i sehid ettigi soylenemez.
sadece elimizdeki haberlerden, onun misirdaki isyancilarin basi oldugunu ogreniyoruz.
ki bu bir ictihad miydi derseniz, alimlerimizden teftazani bu konuda, buna ictihad degil, haksizlik diyor.
bence de tabi bu ali-muaviye meselesi gibi degildir, cunku teftazani diyor ki, bir kisinin ictihad edebilmesi icin, ictihada yetkisinin olmasi gerekir. yoksa bos bir dusunceye ictihad denemez.
ki burda halifenin katli soz konusu edilmisse, tabiki de buna ictihad denemez, aksine gunahtir bu yani.
yani burda benim sahsi kanaatim, cikip ibn udeys'in eylemini sahabidir diye savunmam.
fakat, osman'in kanina bulastigina dair guvenilir bir rivayetten haberdar olmadigimdan da, cikip tekfir de etmem. ki zaten tekfir yetkim falan da yok.
ki ibn udeys, osman'i devirmek amacli degil de, samimi olarak osman'in icraatlerini desteklemediginden bir protesto baslatmis olabilir ki kendisinden donmesi istenince donebilmesi de bunu gosteriyor bence. dolayisiyla tekfir etmem, ama eylemini savunmam da. cunku, osman'in katillerinden olduguna dair net bir haber yok.
ki bunun disinda, ustte birisi kendisine fitnenin basi, ondan hadis alinmaz demis, kendisinden guvenilir bazi kimseler hadis almistir, demek ki bu, ona guvendiklerini gosterir. ki bunun disinda, fitnenin basi oldugu da hadis falan olmayip kisisel bir yorumdur diyorum.
yani sonuc itibariyle, evet ibn udeys osman'a isyan etmistir, fakat osman'in katili olmakla suclanamaz.
evet simdi bu konuyu da aydinlattigimiza gore bunu da gecebiliriz.
12. osman'a karsi isyan edenler ve onu oldurenler. sahabi umare ve meshur tabii mesruk'un tartismasi. ebu davud, "sunen"inde su rivayeti naklediyor:
"ibrahim en-nehai'den; demiştir ki: dahhak b. kays, mesrûk'u vali tayin etmek istediği zaman umare b. ukbe dahhak'a; hz. osman'ın katillerinden arta kalan birini mi vali tayin ediyorsun? dedi. mesrûk da, umâre'ye: bizce sözüne güvenilir bir kişi olan abdullah b. mes'ud(un) bize haber verdi (ğine göre); peygamber (s.a.v.) babanı öldürmek isteyince (baban ukbe); (benim) çocuklara kim? (kefil olacak) diye sormuş. rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: "ateş (kefil olacak)! buyurmuş, cevâbını verdi (bunu işiten mesrûk umâre'ye): rasûlullah (s.a.v.)'in senin için hoş gördüğünü biz de hoş görürüz" dedi."
1. sahabi umare bin ukbe, mesruk'un osman'in katillerinden biri oldugunu diyor ve ehli sunnet'e gore sahabiler hicbir zaman yalan soylemezler.
2. ehli sunnete gore imam, muhaddis ve durust olarak gorulen mesruk buna cevaben peygamber'den rivayet naklediyor ve boylece peygamber'in umare ve kardesi velid bin ukbe'yi cehennemle mujdeledigini diyor.
3. mesruk, abdullah bin mesud'un adini zikrederken "bizce sozune guvenilir kisi" oldugunu soyluyor. eger "sahabinin adaleti" anlayisi vardiysa, bunu hususen soylemek neye gerekir? hakeza dikkat edin ki, bir sahabinin durust olmasini tabii mesruk, sahabi olan umare'ye diyor. yani, dusunun ki, deprem hakkinda kitap-defterden okiyan kisi, depremin sahsen sahidi olmus bir adama depremi anlatiyor. dusundurucu degil mi?
mesruk kimdir?
mesruk bin el-ecda - meshur tabii, hanim aise'nin talebesi. ehli sunnete gore en itibarli hadis rivayetcilerinden biridir. ibn hace rel-askalani, onun hakkinda soyle demistir: sika (guvenilir), fakih ve abiddir. (takribut tahzib) zehebi soyle demistir: mesruk bin el-ecda. kutub-i sitte'nin ravisidir, imamdir, ornek sahsiyettir, alimdir. (siyer alamun nubela)
soylenilenler:
ukbe'nin "benim evlatlarima kim bakacak?" sorusuna peygamber'in "ates" demesi ehli sunnet alimlerini rahatsiz etmis ve onlari farkli yorumlara itmistir:
1. hic kimse evlatlarina bakmayacak. telef olup gidecekler
2. sen once kendini dusun seni bekleyen atesi dusun. onlara allah kefildir.
ikinci izah umumen yersizdjr. aliyyul kari "mikratul-mefatih"inde yaziyor ki, eger bu mana kastedilmis olsayi, peygamber "allah" derdi, "ates" demezdi.
rivayeti bir daha dikkatle okuyun. umare mesruk'un osman'in katili oldugunu diyor ve vali tayin etmesine karsi cikiyor. bunun cevabinda mesruk'un umare'ye onun hakkinda guzel bir anlam gelen veya anlamsiz bir rivayetle cevap verdigini dusunmek dogru mudur?
cevap: evet bu rivayeti anlamak icin siinin sorularindan ilerleyecegiz.
fakat oncelikle umare ve mesruk hakkinda kisaca bilgi vereyim.
oncelikle mesruk bin ecda muhaddis ve fakih bir tabiidir. muhtemelen hicretin oldugi senede dogmustur. tabii, hz. muhammed'i gormeyip de sahabileri goren muslumanlara verilen addir.
bircok sahabiden hadis almis bilgili bir alim olup sika(guvenilir)dir.
umare bin ukbe ise bedir savasinda idam edilen musrik ulbe bin ebi muayt'in sahabi olan ogludur.
simdi rivayeti anlamak icin siinin sordugu sorulara teker teker cevap verelim.
1. sahabi umare bin ukbe, mesruk'un osman'in katillerinden biri oldugunu diyor ve ehli sunnet'e gore sahabiler hicbir zaman yalan soylemezler.
1. cevap: evet mesruk, osman'in katillerinden biri midir? ilk sorumuz bu.
ibn asakir, "tarihul medine dimask" kitabinda soyle bir rivayet aktariyor:
"mesruk, eşter'e, "hepiniz osman'i öldürdünüz mü?" diye sordu. "evet" dedi. mesruk soyle dedi: "vallahi sen onu öldürdün, halbuki o, oruc tutan ve gece namazini cok kilan biriydi."
yine buhari, "tarihul sagir"inde aktariyor:
"eşter onlarin pesinden gitti. mesruk soyle dedi: "ey ebu aise, ben israilogullarinin buzagiya taptigi gun bile yaptigimiza benzer bir sey gormedim.""
bunlardan zaten mesruk'un, osman'in sehid edilmesini tasvip etmedigini anliyoruz.
ha umare'nin soyledigi ne, sahabi yalan mi soylemis.
buna yalan demek zorunda degiliz, o, mesruk hakkinda bu bilgiyi yanlis biliyordu, onun osman'in katillerinden olduguna inaniyordu ve boyle dedi. mesele o kadar.
zaten boyle bir sey olsa, mesruk neden usame'yi kotulemeye calissin. demek ki o da bu suclamayi kendisine yakistirmiyormus.
2. ehli sunnete gore imam, muhaddis ve durust olarak gorulen mesruk buna cevaben peygamber'den rivayet naklediyor ve boylece peygamber'in umare ve kardesi velid bin ukbe'yi cehennemle mujdeledigini diyor.
cevap: ben burda aliyyul kari'nin o 2 aciklamasini dusunmuyorum atesi tevil amacli.
bence olay su arkadaslar, simdi ukbe bedir savasinda oldurulen bir musrikti.
bedir oldugunda muhtemelen umare iman etmemisti. ki mesela velid o donemler musrikti, hatta galiba muslumanlara eziyet ediyordu falan.
musrikler cehennemlik oldugundan, peygamber, daha bedir savasinda cocuklarina ates kefil olacak demis cunku onlar musrikti yani totalde cehennemliklerdi.
ha burda su soru hatira gelebilir, peygamber gaybi bilmez mi, cocuklarinin iman edip sahabi olacagini bilmiyor muydu.
buna cevaben derim ki, peygamber, gaybi allah'in bildirdigi olcude bilir, bazen kendi gorusunu de soyler ki sonrasinda allah onu duzeltir.
iste o donem soylenmis bu sozu, mesruk halen daha umare'nin cehennemlik olacagina yorup yuzune karsi da soylemis olabilir bence. allahu a'lem.
3. mesruk, abdullah bin mesud'un adini zikrederken "bizce sozune guvenilir kisi" oldugunu soyluyor. eger "sahabinin adaleti" anlayisi vardiysa, bunu hususen soylemek neye gerekir? hakeza dikkat edin ki, bir sahabinin durust olmasini tabii mesruk, sahabi olan umare'ye diyor. yani, dusunun ki, deprem hakkinda kitap-defterden okiyan kisi, depremin sahsen sahidi olmus bir adama depremi anlatiyor. dusundurucu degil mi?
3. cevap: simdi once mesruk'un ibn mesud hakkinda bizce sozune guvenilir kisi sozunu aciklayalim. burda sunu derim ki, o donem sahabenin hepsinin adaletli oldugu anlayisi tamamen sistemlestirip sekillendirilmemis olabilir, cunku o donem daha sahabe devri bitmemisti. yani boylesi bir anlayis, daha sonralari, tarih kitaplarimizda sahabe'nin adaletini zedeleyecek bir sey bulunmadigindan ortaya cikmis olabilir. dolayisiyla mesruk'un boyle demesi normaldir. ha ayrica sahabinin durust oldugunu tabii, sahabiye yani umare'ye diyor diye sii bunu da garipsemis. halbuki burda mesruk, ibn mesud'un guvenilir oldugunu umare'ye soyleyip ona bunu aciklamaktan ziyade, hadisi kuvvetlendirip pekistirmek icin bunu soylemis olabilir. yani mesela senin 2 ortak arkadasin var, biriyle kusuyorsun. neden kustun diyor. sen de diyorsun ki, bizim ahmet durust cocuk, senin soyle soyle yaptigini soyledi. e burda ahmet ortak arkadasiniz o da biliyor durust oldugunu ama sen onun durust oldugunu soyleyerek haberin onemini, kuvvetini pekistirirsin. burdaki durumu da o sekilde acikliyorum.
hasikikelam rivayetin asli astari budur bence. allahu a'lem.
13. osman'i medine halki katletti. ebu bekir ahmed bin muhammed el-hallal, "es-sunne"sinde soyle bir rivayet aktariyor:
"bize abdullah bin ahmed haber verip dedi ki: bana babam nakledip dedi ki: sufyan (es-sevri) dedi ki: medine halki osman'a hucum edip onu katlettiklerinde sad (bin ebi vakkas) onlara dedi ki: meger muaviye sizin gozunuzde osman'dan daha mi hayirlidir? soyle dediler: hayir, osman (daha hayirlidir). soyle dedi: peki neden onu öldürmüyorsunuz? soyle dediler: onu allah'a havale ediyoruz. sad soyle dedi: vallahi yalandir."
bunu inceleyen dr atiyye ez-zehrani soyle demistir: "senedi sahihtir."
cevap: bu rivayet murseldir. sufuan es-sevri, 715-778 yillari arasinda yasamistir. yani bu olaya sahit olmamistir. ayrica bu olayi bir sahabiden de duymus olamaz, zira kendisi tabiin degil, tebeut-tabiindendir. yani ne hz. muhammed'i ne de sahabileri gormustur, fakat tabiini gormustur. dolayisiyla sufyan bu olayi bir tabiiden, o da bir sahabiden duymus olmalidir ki dolayisiyla senedde 2 ravi eksiktir. bu rivayet osman'a ulasmadigindan da tarihsel olarak itibar edilmez.
hasilikelam senedi sahih olabilir, ama sonuc itibariyle sufyan bu rivayeti kimden aldigini soylememis, bu da haberi itibar edilmez yapiyor. dolayisiyla bu haberin ustunde durmanin bir anlami olmadigindan gecelim.
14. sahabi huzeyfe bin yeman, sahabi ebu musa el-eşari'nin munafik oldugunu soylemistir. soyle ki, ebu yusuf el-fesevi, "el marifut tarih"inde soyle bir rivayet naklediyor:
"bana ibn numeyr rivayet etti ve dedi ki: babam bize ameş'den, o da şakik'den soye dedigini rivayet etti: bir gun huzeyfe ile oturmustuk. bu zaman abdullah bin mesud ile ebu musa el-esari mescide girdiler. huzeyfe soyle dedi: onlardan biri munafiktir. sonra soyle dedi: "insanlar arasinda davranis ve durum bakimindan peygamber'e en cok benzeyen abdullah'dir.""
bu rivayet zehebi'nin "siyer elamun nubela" kitabinda da kaydedilmistir. incekeyen seyh suayb el-arnaut, soyle yazmistir: "butun ravileri sika kisilerdri, el-fesevi et-tarih kitabinda, cilt 2, sayfa 771'de muhammed bin abdullah bin numeyr - babasi (abdullah bin numeyr) - ameş - şakik yoluyla tahric etmistir."
not: el marifut ve et tarih kitabini inceleyen dr. ekrem ziya yaziyor ki, zehebi siyer elamun nubelada soyle diyor: "suphesiz ki, huzeyfe bu sozleri sinir aninda soylemistir. ebu musa'ya gelince, o, kendini fitneden uzakta tutan buyuk sahabidir."
dr. ziya'nin alintisi ilginc olsa da, biz bu sozleri o kitapta bulamadik. dr. ekrem ziya'nin kaydettigi kaynakta biz sadece bu sozleri okuyoruz: "ben (ez-zehebi) diyorum ki: bu sozlerle ne kastedildigini bilmiyorum."
hakeza seyh suayb el-arnaut da rivayetin senedindeki ravilerin guvenilir oldugunu onayladiktan sonra huzeyfe'nin ebu musa'ya "munafik" demesinin sebebinin aralarinda olan programlar yuzunden olabilecegini diyor.
bizce, huzeyfe ebu musa'ya "munafik" derken, onun tebuk seferinden donerken peygamber'e suikast girisiminde bulunan munafiklarin arasinda olduguna isaret ediyordu. sahih hadislerden de malumdur ki, peygamber o munafiklarin adlarini huzeyfe'ye demisti.
cevap: simdi burda soyle bir durum var ki, muslim'de, peygamber'in, ebu musa kuran okurken, ona sana davud'un nagmelerinden bir nagme verilmistir diye iltifat ettigi gecer. ki peygamber onu kendi zamaninda vali tayin etmistir.
huzeyfe'ye peygamber munafiklarin adlarini soyledigi rivayet edilir. tebukte kendisine suikast duzenleyen munafiklarin adlarini vermistir falan.
sii de diyor ki ebu musa da tebukte peygamber'e suikast duzenlemistir. halbuki buna dair kaynak nedir?
ilaveten huzeyfe, ebu musa ile arasinda bir problem yasayip ona munafik demis olabilir.
neden? cunku peygamber, madem ebu musa'nin munafik oldugunu bildiriyor, e munafiga neden sana davud'un nagmesi verilmistir diye iltifat etsin? veya munafigi vali tayin etsin?
hal boyleyken huzeyfe, kendi gorusu dogrultusunda ebu musa'yi bununla suclamis olabilir.
yani biz bunu bilmeden, sirf huzeyfe'nin soylemi yuzunden, ebu musa'yi tekfir etsek, vebali bizim boynumuzda kalmaz mi?
e demek ki bu soylem acik ve yeterli degil. yani bu isler ince isler, sirf boyle bir haber yuzunden sahabi tekfir edilemez. olay bu.
15. sahabilerin ic yuzu. akidede maturidi, fikihta hanefi olan ehli sunnet alimi teftazani/taftazani, "serhul-mekasid"inda soyle yaziyor:
"tarih kitaplarinda ve sika (guvenilir) ravilerin sozlerinde sahabiler arasinda meydan agelen savas ve karisikliklar onlardan bazilarinin hak yoldan saptigina, zulum ve fisk derecesine vardigina delalet etmektedir. butun bunlarin sebebi nefret, hased, inat, mevki ve liderlik sevgisiydi."
cevap: e? yani bunu zaten ustte demedik mi ki sahabi dinden cikabilir, gunah isleyebilir, fasik olabilir. insan bu sonucta. bunu zaten ustte belirttik yani o yuzden geciyorum.
16. munafik sahabiler. ehli sunnet rical, hadis ve tarih alimi zehebi, "siyer"inde soyle yaziyor:
"peygamber devrinde bir topluluk vardi ki, bunlar onun sahabilerinden ve milletinden (musluman) olarak biliniyordular. (ama) onlar gercekte munafiklardandilar. peygamber onlari tanimiyor ve bilmiyordu. allah buyuruyor ki: "çevrenizdeki bedevîler içinde münafıklar var. medine ahalisi içinde de iki yüzlülüğü huy edinmiş olanlar var. sen onları bilmezsin; onları biz biliriz. onları iki defa cezalandıracağız, ayrıca çok büyük bir azaba itilecekler." (tevbe, 101) yillarca bu munafiklarla birlikte, medine'de yasamasima ragmen eger peygamber'in onlari taniyamamasi caizdirse, o halde ummetin alimlerine de peygamber'den sonra islam dininden ayrilmis olan munafiklari taniyamamak caizdir."
cevap: yani burda yine bir sey yok. peygamber munafiklarin bir kismini bilir, bir kismini bilmezdi. zehebi de diyor ki, madem peygamber de munafiklarin bir kismini bilmiyordu, peygamber'i gormus olan muslumanlardan icinde nifak olan varsa dahi, onu bilmemek, yani tekfir etmemek bize de caizdir. cunku tekfir edersek ve adam aslinda munafik degilse, vebali bizim boynumuza kalir degil mi?
yani bu ifadede bir yanlislik yok.
17. allah bu dini facir(yani futursuzca gunaha dalan, haktan batila sapan kimse) kisiyle de guclendirir! ehli-hilaf (yani ehli sunnet) mensuplari diyor ki, bircok sahabi, hakeza ebu bekir, omer ve osman, peygamber ile birlikte islam'i savunmuslar, mallarini, canlarini islam yolunda koymuslar, islam onlarin vasitasiyla dunyaya yayilmistir.
oyleyse nasil olabilir ki, bu kisiler sonradan ona ihanet etsinler? onlar islam'a yardim ettikleri icin demek ki buyuk sahsiyetlerdir. biz bu veya diger sozleri onlardan sikca duyuyoruz. gelin bu meselenin ne kadar dogru olup-olmadigini bilmek izin sahih-i buhari kitabina muracaat edelim ve gorelim ki, gercekten de kendiliginde islam'a yardim etmek bir kisiye "kutsallik" kazandiriyor mu, yoksa mesele soylenenden tam farkli bir sekilde midir?
"sahih-i buhari" kitabina gecmeden once bu ayete dikkat edelim:
"doğrusu şudur ki, günahkârların(dostlar bu arada bu gunahkarlarin kelimesi siinin verdigi mealde facirlerin diye geciyor) yazısı muhakkak siccîndedir." (mutaffifin/7)
"sahih-i buhari"de ebu hureyre'den naklediliyor:
"ebu hureyre r.a.'in şöyle dediği nakledilmiştir: "biz resul-i ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir savaşta bulunmuştuk. nebi sallallahu aleyhi ve sellem müslüman olduğunu iddia eden ve islam saflarında çarpışan birisi için: "bu cehennemliktir!" buyurdu. savaş başlayınca bu adam kahramanca çarpıştı ve çok ağır bir yara aldı. bunun üzerine resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'e: "ey allah'ın resulü, demin cehennemlik olduğunu söylediğiniz adam bu gün olağanüstü bir kahramanlık gösterdi ve öldü" diyenler oldu. nebi sallallahu aleyhi ve sellem ise: "cehenneme gitti!" buyurdu, fakat bazı kimseler neredeyse o'nun s.a.v.'in bu sözünden kuşku duymaya başladılar, onlar bu şekilde konuşurlarken o adamın ölmediği fakat çok ağır bir yara aldığı ve gece olduğunda acılarına daha fazla dayanamayıp kendisini öldürdüğü haberi ulaştı. resul-i ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e bunlar anlatıldı ve o sallallahu aleyhi ve sellem de: "şehadet ederim ki ben allah'ın kulu ve resulüyüm!" deyip bilal'e insanlara şöyle demesini emretti: "cennete sadece müslüman olan kimseler girer. allah teala dinini günahkar (facir) bir insanla bile destekleyebilir.""
cevap: bu siiye sormak lazim bir insanin islam icin can malini feda etmesi imanina delalet etmiyorsa, kendisi ali'nin ve sevdikleri sahabilerin hasa facir olup olmadigini nerden biliyor?
bu adam savasta carpismistir, sucu kendisini oldurmek.
halbuki bizim sevip savundugumuz sahabiler kendilerini oldurmemisler, ki peygamber onlarin cehenneme gidecegini de soylememis, ve savastan fazlasini yapip bircok seylerini ortaya koyabilmisler.
ki bununla da kalmamis, ebu bekir, omer ve osmn'in ve bircok sahabinin facir olmadigini haklarindaki fazilet hadislerinden anliyoruz.
dolayisiyla bu iddia da yine ici bos bir iddia olmaktan oteye gecemiyor.
devam edelim.
18. allah, hakem'e(sahabidir) ve evlatlarina(ki emevi halifesi mervan bin hakem de evladidir) peygamberinin dilinden lanet etmistir. elbani, "silsile ahadis es-sahiha"sinda su rivayeti naklediyor:
"bezzar eş-şabi tarikiyle soyle naklediyor: abdullah bin zubeyr'in kabe'ye dayanip soyle dedigini duydum: bu evin rabbine yemin olsun! allah hakim'e ve onun evlatlarina peygamberinin dilinden lanet etmistir."
kitabin yazari elbani soyle diyor: "ben diyorum ki: bunun da senedi hakeza sahihtir."
not: hakem: hakem bin ebil-as. halife osman bin affan'in amcasi olan sahabidir. peygamber onu lanetleyip medine'den kovmus, fakat halife osman peygamber'in emrine aykiri olarak peygamber'in lanetleyip surgun ettigi bu sahisi tekrardan medine'ye döndürmüştür.
cevap: elbani, 1914-1999 yillari arasinda yasamis, bezzar ise 905 yilinda vefat etmistir. elbani bu hadisi muhtemelen bezzar'in kitabindan almistir. halbuki senedde verdigi 905 yilinda vefat eden bezzar'in hadisi kendisinden naklettigi şabi 640-720 yillari arasinda yasamistir. sened elbani'nin bu haliyle paylastigi sekliyle baya bir kopuk oldugu icin itibar edilmez.
ha gelelim hakim'i peygamber'in surgun etmesine. evet etmistir, fakat yine peygamber yasarken kendisinni geri dondurdugune dair rivayet vardir.
diger rivayete gore de osman kendi doneminde onu dondurmustur. rivayete gore o, ebu bekir ve omer'in hilafetleri devrinde onun geri donmesini istemis, bu konuda peygamber'den izin almis oldugunu soylemistir. onlar sahit isteyince osman'in sahidi olmadigindan geri getirmemislerdir. osman ise kendi donmeinde getirmistir.
anlayacaginiz osman'in bu konuda peygamber'den izni vardi.
ha bu izin rivayeti yanlissa dahi, peygamber'in hakem'i geri getirmeyin diye emri yok ki. sadece kendi doneminde ceza olarak surgun etmis. ebu bekir ve omer de herhalde sunnete uymak icin geri getirmemisler. bu konuda kesin bir emir olmadigindan osman halife oldugunda kend ictihadi dogrultusunda amcasini geri dondurebilir.
19. aise, amr bin el-as'a(sahabidir) lanet okumustur. zehebi, "siyer alamun nubela"sinda su rivayeti naklediyor:
"el ameş, ebu vail'den, o da mesruk'tan soyle naklediyor: aise bana soyle dedi: ruyamda kendimi bir tepenin ustunde godum. etrafimda da bogazlanarak oldurulen inekler vardi. ben soyle dedim: eger ruyan dogruysa, o zaman etrafinda kanli savas olacak. soyle dedi: senin serrinden allah'a siginiyorum, ne kotu soz soyldin. ona dedim ki: belki de bu gerceklesecek. o dedi ki: semadan (yuzustu) yere dusmem, benim icin bunu yapmaktan daha sevimlidir. bir sure gectikten sonra, ona ali'yi zus-sedye'nin öldürdüğünü dediler. aise bana dedi ki: eger kufe'ye gidersen, buna sehadet veren (bunu onaylayan) kisilerden birkacinin (adini) bana yaz. ben kufe'ye geldim ve gordum ki, halk birkac gruba bolunmusler. her gruptan on kisinin adini yazdim ve onlarin sehadetlerini (aise'ye) ulastirdim. aise soyle dedi: allah amr'a lanet etsin! o, zus-sedye'ni misir'da öldürdüğünü iddia etmisti!"
hakim soyle demistir: bu haber, buhari ve muslim'in sartina esasendir.
kitabi inceleyen suayb el-arnaut soyle diyor: "mustedrek: 4/13. zehebi de onun bu (haberi) sahih bilmesini onaylamistir."
cevap: zehebi bu rivayeti hangi kitaptan almis bilmiyorum, fakat herhalde hakim'in mustedrek'indendir, mustedrek dendigine gore. olayi anlatan kisi a'meş, a'meş 765'de vefat etmistir. hakim, 933-1014 yillari arasinda yasamistir. takdir edersiniz ki rivayetin senedi sahih olsa bile, sonuc itibariyle hakim bu rivayeti kimden almis o yok, sened ameş'le bitiyor, ameş'in vefat ile hakim'in dogumu arasinda 168 yil var. e aradaki 168 yillik bosluktaki raviler kim, senedde en azindan siinin verdigi senedde o yok. dolayisiyla bu habere neden guvenelim. ha burda sunu diyeceksiniz, e haber kopuksa neden sahih demisler. cunku arkadaslar mursel dedigimiz haberlerin delil olarak kullanip kullanilmayacagiyla ilgili rivayetler. hanefi ve maliki alimlerinden cogu kullanilabilir demis, hadiscilerin cogu murseller zayiftir demis, bir kisim alimler de bazisi makbul bazisi degil demis. benim fikrim makbul olmadigi yonunde. dolayisiyla mursel dedigimiz haberleri kabul etmedigimden, ben buna itibar etmiyorum. cunku aradaki ravi atlanmis, belki o ravi yalanci, belki zayif yani nerden bilecegiz. ki 168 sene az buz bir sure de degil. dolayisiyla bu habere guvenmiyorum.
20. ehli sunnet alimlerine gore ebu bekir ve omer masumdurlar. soyle ki, ebu bekir el-hallal, "es-sunne"sinde soyle bir rivayet naklediyor:
"bana muhammed bin amr bin mukrem haber verip dedi ki: bize ibrahik bin hani nakledip dedi ki: bişr bin el-haris'in soyle dedigini duydum: "ebu bekir ve omer'den hata kaldirilmisti.""
bunu inceleyen atiyye ez-zehrani soyle diyor: "senedi sahihtir." fakat, dr. atiyye fikrin kendisini onaylamiyor.
yani, bisr bin el-haris'e gore, ebu bekir ve omer hatadan masumdurlar. acaba, imamlarin masumluguna itikad eden siileri suclayanlarin gozleri kendi iclerinde olup da iki halifenin masumluguna itikad denleri de goruyor mu?
cevap: oncelikle bişr bin haris, yani bişr-i hafi, ilk devir sufilerindendir. imam ahmed'in arkadasidir.
gelelim bu rivayete, bu rivayetin senedi sahihtir. fakat sunu belirtmek lazimdir ki, bisr'in bu gorusu ehli sunnetin geneline aykiridir.
ebu bekir ve omer'in masum olduguna dair ne bir ayet, ne bir hadis, ne bir sahabe beyani vardir ki bunun aksini gosteren deliller dahi vardir. ucuncu maddedeki siinin sunduu rivayette ebu bekir ve omer nerdeyse helak olacakti denmesi gibi...
sonuc itibarie ehli sunnet doktrininde birakin ebu bekir ve omer'e masum denmesini, hatta bir kisim alimler(ibn teymiyye'ye gore 4 mezhebin 4'unun de cogunlugu), peygamberler dahi buyuk gunah islemese de kucuk gunah isler demisler.
hal boyleyken bizim siileri elestirme noktamiz, onlarin doktrininde, 12 imamin masumlugunun kesin bir dille soylenmesidir.
sonuc itibariyle onca alimin yaninda, bisr-i hafi'nin, buyuk bir alim olsa dahi, boyle bir beyani hicbir delile dayandirmadan soylemesi, bunu ehli sunnet doktrini yapmaz degil mi?
ki siinin bunu, "ehli sunnet alimlerine gore" diye paylasmasi da tarafliligini gosterir ki burda dayandigi delil de bişr'in delil vermeden soyledigi bir beyandan ibaret...
olay bundan ibarettir. allahu a'lem.
21. sanki bir melek omer'i hatalardan koruyormus! ibn ebi şeybe, "el-musannef"inde soyle naklediyor:
"bize veki, sufyan'dan, o vasil'den, o da ebu vail'den soyle dedigini nakletti: abdullah dedi ki: abdullah dedi ki: omer'i daim oyle gordum ki, sanki, iki gozunun onunde bir melek var ve (bu melek) onu hatalardan koruyor."
bunu inceleyen ebu muhammed usame bin ibrahim bin muhammed soyle demistir: "senedi sahihtir."
acaba, (elbani'nin de dedigi gibi) omer, sunnete muhalefet ederken ve peygamber'in sozunun aksini derken bu melek ne yapiyordu...?
cevap: burda, kisisel bir gorus vardir. yani omer'in gozunun onunde melek oldugu soylenmemis, "sanki..." denmistir fark ettiyseniz. diger konu, abdullah, omer'in hatasiz oldugunu soylememistir. onun hata yaptigini gormedigi veya az gordugu icin, bu kadar dogru hareket etmesini sanki bir melek ona dogruyu soyluyor gibiye cekmistir. yani bu bir benzetme.
ilaveten omer'in sunnete aykiriligi ve peygamber'in sozunun aksini demesi konularini omer basligi altinda aciklamistim. o sebepten devam edelim.
22. ibn hazm, bir grup sahabinin hicbir şeri ozur olmadan alo'ye biat etmedigini soylemistir. soyle ki, "resailu-ibn hazm el-endelusi"de ibn hazm'in soyle dedigi kaydedilmistir:
"bir grup sahabi hicbir şeri ozur olmadan ali'ye biat etmediler, o sebepten ("şeri ozur olmadan") ki, ali'nin imamliginda hicbir suphe yoktu."
kitabi inceleyen ihsan abbas, "hicbir şeri ozur olmadan" sozunun karsisinda not yaparak dipnotta soyle yasiyor: "(kitabin orjinal) nusha(si)nin dipnotunda soyle yazilmistir: onlarin ozurleri soyleydi ki, fitne oldu, halk ihtilaftadir, ali'nin yoneticiligi istikrar bulmamisfi, ali vasiyet veya şura ile yoneticilige gelmemisti. allah daha iyi bilir. bunu ebu abdullah (allah ona rahmer eylesin) hicri 1355'de dehli'de demistir."
diyoruz ki: ibn hazm "bir grup sahabi hicbir şeri ozur olmadan ali'ye biat etmediler" diyor ve kitabin dipnotunda: "onlarin ozurleri soyleydi: fitne oldu, halk ihtilaftadir, ali'nin yoneticiligi istikrar bulmamisti, ali vasiyet veya şura yoluyla yoneticilige gelmemisti" yazilmis. bu o demek ki, bu soylenen ozurlerin hicbirisi şeri ozur degildir oyleyse, sunu sorarak diyoruz ki: acaba, ibn omer ve baskalari gibi ali'ye biat etmeyenlerin hukmu nedir?
cevap: bu konuda sunu derim ki, evvela bu ifadeden ibn hazm'in muaviye karsiti oldugu sanilmasin.
zira o, muaviye, ali'ye biat etmezken onun hilafetini inkar ettiginden bunu yapmadi, sadece osman'in katillerini talep etti. muaviye'nin burda yaptigi tek hata, şer'an, yasal halife olan ali'ye biat etmemesidir. ki bu ictihad olup bu sebepten muaviye'ye bir sevap verilecektir(cunku muctehid ictihadinda isabet ederse 2 etmezse 1 sevap kazanir).
dolayisiyla eger ibn hazm'in bu sozune muaviye dahil degildir.
ha bunun disinda ali'ye bir ozur olmadan biat etmemis sahabiler olabilir bilmiyorum. belki diger 3 halifeye de vardir.
zaten belirttigim gibi, gunahsiz sahabi yoktur. hepsi insandir, muhalefet edebilirler, hatta fasik dahi olabilirler. hatta dinden dahi cikabilirler.
biz bunu inkar etmeyiz. sadece sia gibi rivayetler uzerinden cok buyuk bir sey vaki olmadikca(ki vaki degildir) sahabeyi tekfir etmeyiz. mesele budur.
bunun disinda, ibn omer'in ali'ye biat etmemesi konusuna gelelim.
ibn omer ali'ye biat etmistir. bu bilgi tdv islam ansiklopedisinin sitesinde abdullah bin omer maddesinde gecmektedir.
hatta ali, kendisini şam valisi dahi yapmayi istemis.
fakat fitneden uzak durmak icin cemel ve siffin savaslarina katilmamistir.
buna ragmen omrunun sonlarinda ali'nin safinda bu savaslarda savasmadigi icin pisman olup tovbe-istigfar etmistir.
hasilikelam bu kadar.
kisaca sahabe mubarek insanlardir falan filan hadi dagilin simdi.
dolar, mart 2025 gibi 38 lirayi gorucek, 2025 ekim'e kadar olan surec icerisinde ise 41 liralara ugrasabilir, belki daha sonra 43-45 lirayi da gorur demisim.
bakin kesin tarih vermisim, mart 2025'te dolar 38 lira demisim.
ve suanda,
ayrica ekim'e kadar 41 lirayi gorucek demisim, hakeza baslik da oyle zaten.
bu sabah dolar kaca firlamisti?
tarihi tarihine, rakami rakamina tutturmusum. yatirim tavsiyesi degildir. evet.
evet asagidaki manas destani kadar olan yazi sahsim tarafindan yazilmistir.
bu yazi 2 kisimdan olusur, ve ilk kisimda eski sunni maliki olan, sii alimi muhammed ticani semavi'nin hz. muaviye hakkinda iddialarina, ikinci kisimdaysa genel olarak hz. muaviye hakkinda iddialara cevap vardir.
bu arada bu yazinin orjinali ıngilizce olup, sahsim tarafindan turkceye cevirilmistir.
ayrica bu entry'yi girmek ugruna cebimdeki son 100 telem de gitti, orasi da uzun hikaye...
neyse buyrun;
"hz. muaviyenin hz. osmanın katilleriyle ilgili hz. alinin duruşuna karşı çıkan önde gelen bir figür olduğuna dair
hiçbir tartışma yoktur. hz. muaviye derhal harekete geçilmesini talep edip hz. aliye biat etmekten vazgeçmiştir. hz.
ali biat vermesi için ısrar etti ve hz. osmanın cinayeti meselesi işler yoluna koyulur koyulmaz halledilecekti. hz.
muaviye kendisiyle daha yakın akraba olmasından dolayı hz. osmanın cinayeti için intikam almaya daha hakkı
olduğunu hissetmişti. sonunda bu, siffin savaşıyla sonuçlandı. bu sebeple ticaninin kendisine özel ilgi
göstermesi, onu haksızlık ve delaletle suçlanması zaten beklenen bir şeydi. fakat peygamber onun hakkında
şunları söylemişken ticaninin bu vahiy katibini dalaletle suçlamasının ne önemi var?:
"allah'ım onu (insanlara) hidayet edici ve kendisini de hidayete ermiş kıl, onunla (insanları) doğru yola sevket." (tirmizi) (benim notum: arkadaşlar bu hadis hasen garibtir yani bu şu demek, hasen, sahihle zayıf arasında ama sahihe daha yakın olan bir sıhhat çeşididir, tek isnadla rivayet edilmiş hasen olan hadise hasen-garib denir bu da öyle bir hadistir işte).
ticani şöyle diyor:
"valilerine karşı katlığıyla bilinen ömer bin hattab, onları sadece zan yüzünden görevden aldı fakat muaviye bin ebu süfyana karşı oldukça yumuşak davranıp onu asla disiplinli yapmadı. muaviye, ebu bekir tarafından atandı ve hayatı boyunca ömer tarafından onaylandı. pek çok kişi muaviyeden şikayet edip onu ipek ve altın giydiğinden dolayı şikayet etmesine rağmen o onu asla azarlamadı ya da suçlamadı. ömer bu şikayetlere, "birakın, o araplanın kisrasıdır" diye cevap verirdi. muaviye, kendisine
dokunulmadan ve eleştirilmeden 20 yıldan fazla bir süre valilik görevini sürdürdü ve osman, müslümanların halifeliğine geçince yetkisine daha fazla bölge ekleyip islam
ümmetinden büyük bir servet elde etmesini sağladı. hatta bu ulusun imamina (liderine) karşı isyan için ordular toplayıp sonra da güç ve gözdağıyla tüm gücü ele geçirmeye kadar vardı. böylece tüm müslümanların tek hükümdarl oldu ve sonra onları varisi ve halefi olarak ahlaksız ve alkolik oğlu yezide biat etmeye zorladı."
ticaninin tarihi bilgisizliği şok edici. gerçekleri ağzından kaçırıyor ve bölümleri doğruluğu tamamen hiçe sayarak ilişkilendiriyor gibi görünmekte. ticaninin yazdığının aksine hz. ebu bekirin suriyenin fethi sırasında hz. muaviyenin kardeşi hz. yezid bin ebu süfyanı bir tabur
komutanı olarak atadığı tarih okuyan herkes tarafından iyi bilinir. hz. ömerin halifeliği sırasında şam fethedilince suriye valisi olarak tayin
edildi ve emvas vebasında zamansız bir şekilde vefat edinceye kadar da bu şehrin valisi olarak kaldı. hz. yezid vefat edince hz. ömer kardeşi
hz. muaviyeyi bölgenin valisi olarak atadı. geriye hz. ömere aşırı derecede hoşgörülü davranması ve eylemlerinden onu asla sorumlu
tutmaması meselesi kalıyor.
bunu destekleyecek hiçbir kanıt yok gibi görünmekte. ticaninin hz. muaviyenin atanma tarihini doğru bir şekilde
kaydetmediği zaman da bunu nerden bulduğu merak ediliyor. bununla beraber ticaninin iddiasına ters düşen kanıtlar da mevcut.
ibnül kesir eseri el bidaye ven nihayede şöyle anlatıyor:
"muaviye yeşil bir elbiseyle ömeri ziyaret etti ve sahabi ona baktı. ömer bunu görünce elinde bir kırbaçla ona doğru gelip kamçıyla ona
vurmaya başladı. muaviye, "ey emirül müminin! benim için allah'tan kork!" dedi. bunun üzerine ömer yerine döndü ve halk ona, "ey
müminlerin emiri, onun gibisi yokken neden onu vurdun?" dediler. ömer şöyle dedi: "vallahi onu iyi bir insan olarak görüyorum! ve onun
hakkında sadece iyi duydum. onun hakkında ters bir şey duymuş olsaydım görecekleriniz az önce gördüğünüzden çok farklı olurdu. yine de
onu elleriyle işaret etmekteyken gördüm ve bu önemlilik hissini ondan uzaklaştırmak istedim."
ve ticaninin şu sözüne gelince:
"pek çok kişinin muaviyeden şikayet etmesine rağmen ve onu, peygamberin erkeklere yasakladığı ipek ve altın giymesinden dolayı
şikayet etmesine rağmen ömer bu şikayetlere: "bırakın, o arapların kisrasıdır" diye cevap verirdi."
bu iddia birçok nedenden temelsizdir. evvela, "muaviyeyi şikayet eden onca kişiye rağmen" sözü sorgulanır. hz. muaviye atanma
için mükemmeldi, diplomasi konusunda çok becerikliydi. tarihen ona karşı herhangi bir büyük şikayet olduğuna dair hiçbir
kanıt yoktur. hz. muaviye suriye halkını 40 yıl, 20 yıl vali ve 20 yıl halife olarak yönetti. onlarla olan ilişkisi o denli güçlüydü ki, hz.
osmanın kanı için adalet ararken de onun yanında yer aldılar. hakkında çokça şikayet edilen bir lider asla bu seviyede bir sadakat
gösteremez. hz. ömerin, altın ve ipek giydiğini öğrenince hz. muaviyenin arapların kisrası olduğunu söylediği konusunda, hz.
ömer hz. muaviyeyi süslü yeşil bir elbise giydiği için vurdu üstelik buna izin verilmesine rağmen, neden o zaman? ya haram olan
altın ve ipek giydiğinde mi susacak?
ibn ebi dünyanın ebu abdurrahman el medeniden rivayet ettiği hz. ömerden rivayete gelince,
o şöyle dedi:
bu haberin zinciri çok güçlü değil. kabul etsek dahi hz.
muaviyenin altın ya da ipek giydiğinden söz edilmiyor.
ticani şöyle devam ediyor:
"muaviye, kendisine dokunulmadan ve eleştirilmeden 20 yılı aşkın bir süre valilik yaptı ve osman, halife olunca yetkisine daha
fazla bölge ekleyip islam ümmetinden büyük bir servet elde etmesini sağladı. hatta o kadar ki ulusun imamına (liderine) karşı
isyan etmek için ordular toplayıp sonra güç ve gözdağıyla tüm gücü ele geçirecek kadar. böylece tüm müslümanların tek
hükümdarı oldu ve daha sonra onları varisi ve halefi olan yozlaşmış ve alkolik oğlu yezide oy vermeye zorladı."
ticani bir cümleyle kendisiyle çelişiyor. hz. muaviyeye yöneltilen sayısız şikayete rağmen bize, hz. ömerin hiçbir şey yapmadığını
söyledi. şimdi de bize hz. muaviyenin asla eleştirilmediğini söylüyor. ticani, ortaya koyduğu sebepler her ne olursa olsun
sahabiden hoşlanmadığını baştan belirtse dürüstlükten yola çıkmış olacağından düşüncelerini toparlaması daha kolay olacaktı.
fakat ticani, yolunu yansıtması amaçlanan bir anlatımla okuyucularını ikna etme taktiğini seçti. gerçek şu ki, ticani sürekli
kendisiyle çeliştiği, yanlış referanslar verdiği ve ilerledikçe tarih uydurduğu için yol da yoktu. bu çelişki bunun kanıtıdır. hz.
muaviyeyi suriyeye atadığı için hz. ömer veya hz. osmana hiçbir suçlama yoktur. hz. muhammedin vefatına kadar süren necran üzerine de babası ebu süfyan atanmıştı.
işin aslı şu ki hz. muhammedin valilerinin çoğu beni ümeyyedendi. hz. attab bin esid bin
ebil-is bin ümeyyeyi mekkeye atadı ve hz. halid bin said bin el-as el-kureşi el-ümeviyi yemenin madhac ve sana kurumlarının
başına getirdi ve bu pozisyonda hz. muhammedin vefatına kadar kaldı. amn tayma ve hayberle ureyne köylerinin valisi olarak
atadı ve hz. ala bin el hadramiyi görevden aldığı zaman hz. eban bin said bin el-as bahreynin, kara ve okyanusunun valisi olarak
atadiı ve hz. muhammedin vefatına kadar bu pozisyonda kaldı ve ondan önce onu aralarından necd seferi olan bir dizi askeri
seferin lideri olarak atadı.
hz. muaviye suriye valisi olduğunda vatandaşlarıyla olan idare ve etkileşim tarzı örnek teşkil etmekteydi ve vatandaşları onu
seviyordu ki o da onları seviyordu.
kubeysa bin cabir şöyle diyor: "muaviyeden daha yumuşak, daha ağırbaşlı, daha hoşgörülü,
daha açık sözlü birini görmedim."
bazı kimseler hz. muaviyeye bir adamın kendisi hakkında nahoş ve sert sözler söylediğini
bildiriyor. ona, "neden onunla ilgilenmiyorsun?" denildi. o da şöyle cevap verdi: "benim sabrımın bir vatandaşımın kusurundan
öteye geçmemesinden allah'tan utanırım."
bir rivayette bir adamın kendisine: "seni bu kadar yumuşak davrandıran nedir?" diye
sorduğu kaydedilir. o da şöyle cevap verir: "birinin suçunun benim sabrımdan daha büyük olabileceğinden utanırım." (el bidaye
ven nihaye)
bu sebeple hz osmanın şehid edilmesine karşı kısas talep ettiğinde ona icabet ettiler ve bu uğurda canlarını ve
mallarını ona emanet ettiler.
geriye ticaninin, hz. muaviyenin parasal kontrolü ele geçirince orduları ve bedevi arapları ümmetin imamına karşı ayaklanmak için seferber ettiği ve valiliğin kontrolünü zorla ele geçirip baskıcı bir şekilde hüküm sürdüğü iddiası kaldı.
bu, hz. muaviyeye karşı yapılan birçok sahtekarlıktan biridir. o kesinlikle liderlik arzusunda değildi ve hz. alinin halifeliğinin meşruluğuna itiraz etmedi. tek israr ettiği, hz. osmanın katillerinin kendisine teslim edilip ve ardından hz. aliye biat etmesiydi.
zehebi siyerinde yala bin ubeydden babasından şöyle nakleder: o şöyle dedi: "ebu müslim el havlani ve beraberindeki bir grup muaviyeye gelerek ona: "alinin hilafet hakkına mı itiraz ediyorsun, yoksa ona benziyor musun?" muaviye şöyle dedi: "hayır, vallahi, alinin benden daha hayırlı ve önderliğe benden daha lâyık olduğunu biliyorum. osmanın haksız yere şehid edildiğini bilmiyor musunuz? ben onun kuzeniyim ve sadece osman adına bir ceza arıyorum. o halde ona git ve osmanın katillerini bana teslim etmesini söyle, ben de ona boyun eğeyim." sonra aliye gittiler ve onunla (muaviyenin sözleri) hakkında konuştular, ancak o bunları ona teslim etmedi."
hz. muaviye, "ben ali ile sadece osmanın durumu yüzünden savaştım" sözleriyle bu duyguyu sürekli vurguluyordu.
bu, on ikici şii kaynaklarından ali tarafından doğrulanmıştır.
şerif er-radi, nehcül belağa adlı kitabında hz. alinin hutbelerinden birini şöyle anlatır: "bizim meselemiz suriye halkıyla tanışmamızla başladı. açık olan şu ki, rabbimiz bir, peygamberimiz bir, islama davetimiz birdir. biz onlardan allah'a iman ve resul'e iman konusunda daha fazlasını beklemiyoruz, onlar da bizim allah'a iman ve resul'e iman konusunda bizden fazlasını beklemiyorlar. ayrılığa düştüğümüz tek bir konu var ki o da osman'ın kanıyla ilgili ve biz o konuda masumuz."
burda hz. ali, onunla hz. muaviye arasındaki tek çekişmenin, ticaninin iddia ettiği gibi halifelik veya müslümanlar üzerinde despot yönetim değil, hz. osmanın şehadetiyle ilgili olduğunu vurguluyor.
ticani, hz. muaviyenin müslümanları alkolik oğlu yezide söz vermeye zorladığını iddia ediyor. bu, yalanı gerçeğin kisvelyle gizlemek için cesur bir girişimdir. açık bir yalandır, hz. muaviye halkı oğlu yezide biat etmeleri için zorlamadı. aksine yezidin hilafetin varisi olması için halktan biat almaya çalıştı ve öyle de oldu. eğer bu bir zorlama olsa biatlerini esirgeyen ve kendi haline bırakılan hz. abdullah bin ömer, hz. hüseyin bin ali ve hz. abdullah bin zübeyr gibiler için hiçbir mazeret de olmazdı. ancak hz. muaviyenin vefatından sonra yezidin valileri onlardan bağlılık yeminlerini talep etmeye başladı.
yezidin alkolik ve alenen günahkar olup olmadığı da tartışmalıdır. yezid döneminde yaşamış olan ve onun hakkında muhakkak daha fazla bilgi sahibi olan muhammed bin ali bin ebu talibin şahitligini sunmakta bir sakınca yoktur.
ibn kesir bidayede şöyle der: "medine halkı yezidden döndüklerinde abdullah bin muti ve arkadaşlarl yezidi görevden azletmek için muhammed bin el haneflyyeye gittiler fakat o bunu reddetti. ibn muti dedi ki: "şüphesiz yezid içki içer, namazı terk eder ve kitabın (allah'ın) emrini çiğner." onlara dedi ki: "onu ziyaret ettiğim ve yanında kaldığım için (onunla birlikte olduğum zamandan beri) bahsettiğiniz şeyi görmedim. hatta onu namaz kılarken, hayır ararken, fıkıh sorarken ve sünnete sarılırken gördüm." "doğrusu bu, onun açısından bir gösterişti" dediler. "buna karşın bu kadar tevazu göstermesine neden olacak neyden korkuyor ya da ne umuyor? içki içmekle ilgili bahsettiğiniz şeyleri size açıkça gösterdimi? eğer o sana karşı açık olsaydı, sen onun suç ortaklarındansın. eğer bunu sana göstermemişse, bilmediğin bir şey hakkında şehadet etmen sana helal olmaz." "görmesek de doğru kabul ediyoruz" dediler. dedi ki: "allah, şahitlik eden kavimden bunu reddetmiştir. şöyle diyor: "allah'ı bırakıp kendilerine dua ettikleri varlıklar asla şefaat edemezler; bilerek hakka tanıklık edenler başka." (zuhruf/86) (muhammed bin ali şöyle devam ediyor) "ben hiç seninle değilim." dediler ki: "senden başkasının (hilafetin) başına geçmesi hoşuna gitmez, biz de işlerimizi sana emanet ederiz." dedi ki: "ister mürit ister lider olarak benden istediğin şey için savaşmayı caiz bulmam." şöyle dediler: "babanla kavga ettin!" şöyle dedi: "bana babamın benzeri ve onun uğrunda savaştığı şeyin benzeri olan birini getirin." şöyle dediler: "öyleyse oğulların ebul kasım ve kasıma bizimle savaşmalarını emret!" şöyle dedi: "onlara talimat verseydim o zaman savaşırdım." dediler: "öyleyse yanımızda ol ki halkı savaşa teşvik edelim!" şöyle dedi: "sübhanallah! yapmayacağım ve hoşuma gitmeyen bir şeyi insanlara emretmeli miyim? o halde allah için insanlara iyilik yapmadım." şöyle dediler: "o halde seni zorlarız!" şöyle dedi: "o zaman ben de insanlara allah'tan korkmalarıını ve yaradan'in aleyhine yaratılana boyun eğmemelerini emredecegim." sonra mekke'ye hareket etti."
ticani şöyle diyor:
"sahabileri resulullahın sünnetini değiştirmeye iten sebepleri araştırdım ve gördüm ki emeviler (ve çoğu peygamberin sahabileri) ve muaviye (kendisine vahiy katibi deniyordu), tarihçilerin çoğunun kitaplarında bahsettiği gibi, özellikle insanları aliye küfretmeye ve camilerin minberlerinden ona lanet etmeye zorlardı. müslim, sahihinde "ali bin ebu talibin faziletleri" başlıklı bir bölümde şunları yazmıştır: muaviye, her yerdeki valilerine (ali bin ebu talibin) lanetini gelenek haline getirmelerini ve tüm konuşmacıların konuşmalarına onun lanetlenmesini dahil etmesini emretti."
ticani yine başka bir yer de şöyle diyor:
"halkı seçilmiş peygamberin (hz. muhammedin) ailesi aliye ve ehli beyte lanet etmeye zorladıktan sonra, ondan islamı yaymak için çok çalışan bir adam olarak nasıl bahsedebilirler?"
yine ticani başka bir yerde şöyle diyor:
"aliye ve peygamber soyundan gelen ehli beyte her mescitte lanet okutarak 60 yıl gelenek haline getiren oydu."
ticani, hz. muaviye hakkında yalan söylerken biraz utanıyor. hz. muaviyenin hz. aliye lanet uygulamasından sorumlu olduğuna dair kesinlikle hiçbir kanıt yok. hususen güvenilir rivayetleri güvenilir olmayanlardan ayırma konusunda çok az özen gösterildiği zaman tarih kitaplarına körü körüne güvenilemez. bu türden bir şey rivayet eden tarihçilerin şii olması durumu daha da tartışmalı hale getiriyor.
taberi, tarih üzerine yaptığı çalışmanın girişinde şöyle der: "okur şunu bilmeli ki, bu kitabımızda zikrettiklerim ve yazmayı şart koştuğum konularda, naklettiğim ve ravilerine isnat ettiğim hadis ve haberlere dayanıyorum. doğru argümanlarla öğrenilenlere ve içsel düşünce süreçleri tarafından üretilenlere sadece çok istisnai olarak güvenirim. çünkü geçmiş insanların tarihi, yakın zamandaki insanlar ve hadiseler hakkında onları gözlemleyemeyen ve onların zamanında yaşamamış olanlar, muhbirlerin ve ravilerin sağladığı bilgi ve nakiller hariç hiçbir bilgiye ulaşamazlar. bu bilgi akıl yoluyla ortaya çıkarılamaz ya da içsel düşünce süreçleri tarafından da üretilemez. bu nedenden dolayı, bu kitabımda, geçmişteki bazı kişilerin yetkisiyle tarafımızdan zikredilen bazı bilgileri içeren herhangi bir rapor, okuyanın onaylamayabileceği ve dinleyicinin sıkıntı duyabileceği, çünkü sağlıklı hiçbir şey bulamadığı ve hiçbir anlamı olmadığı için, ona bu tür bilgilerin gelmesinin bizim suçumuz olmadığını bilsin. daha ziyade, onu bize ileten bazılarından gelmekte ve ben de onu bana iletildiği şekilde iletmekteyim." (tarih-i taberi)
bu sebepten ticaninin ileri sürdüğü ve herhangi br tarih kitabına dayanan herhangi bir argümanın güvenilirliği açısından irdelenmesi gerekir. hz. muaviyenin insanlara hz. aliyi minberlerden lanetlemeleri talimatını verdiğini söyleyen kesin anlatımdan bahsetmesi zorunludur. bu görüşü sadece taberiye mâl etmek yeterli değildir.
ticani, iddiasını sahih-i müslimde hz. alinin faziletleri bölümünde yer alan bir rivayete dayandırır. sahih-i müslimdeki rivayet sahihtir, fakat ticaninin tahrif edilmiş hali gibi değildir ve tercümanlar onu ingilizceye çevirirken daha fazla bozulma olmasını sağladılar.
tartışılan rivayet amir bin sad bin ebi vakkasın babasından rivayet ettiğidir: "muaviye, sadı çağırdı ve "ebu turaba sövmekten seni alıkoyan nedir?" dedi. bunun üzerine: "resulullahın onun hakkında söylediği üç şeyden dolayı ona sövmem ve bu üç şeyden birini bulsam bile benim için kırmızı develerden daha sevgili olurdu. resulullah aliyi seferlerinden birinde geride bıraktığı için söylediğini duydum. ali ona, "ey allah'ın resulü, beni kadınlar ve çocuklarla birlikte mi bırakıyorsun?" dedi. bunun üzerine resulullah ona: "harun musa için neyse, benim için de öyle olmandan hoşnut değil misin, benden sonra peygamber gelmemesi dışında". (ayrıca) hayber günü onun şöyle dediğini işittim: "ben bu sancağı allah'ı ve resulünü seven bir kimseye vereceğim, allah ve resulü de onu sever." biz o kişiyi merakla bekliyorduk ki, (peygamber) "aliyi çağırın" dedi, çağrıldı ve onun gözleri iltihaplanmıştı. onun gözlerine tükürük sürdü ve sancağı ona verdi ve allah ona zafer verdi. (üçüncü vesile budur) (şu) âyet nazil olduğu zaman: "çocuklarımızı ve çocuklarınızı çağıralım" (al-i imran/61), resulullah ali, fatıma, hasan ve hüseyin'i çağırdı ve "allah'ım, onlar benim ailem" dedi."
bu hadis, hz. muaviyenin hz. sada hz. aliye lanet etmesi talimatını verdiğini belirtmez. bunun yerine, açıkça görüldüğü gibi, hz. muaviye kendisini hz. aliyi istismar etmekten neyin alıkoyduğunu öğrenmek istedi. bunun üzerine hz. sad sebebini bildirdi. hz. muaviye, hz. sadın cevabını duyunca ne kızdı ne de onu cezalandırdı. aslında hz. muaviyenin sessizliği, hz. sadın görüşünü onayladığının bir teyididir. hz. muaviye, ticaninin iddia ettiği gibi, halkı hz. aliye lanet etmeye zorlayan bir diktatör olsaydı eğer, o zaman sessiz kalmaz ve hz. sadı ona sövmesi için zorlardı. fakat bu olmadı bu sebeple kendisine küfür talimatı verilmediği ve bundan memnun olmadığı anlaşılıyor.
nevevi diyor ki: "muaviyenin bu sözü, açıkça aliye beddua etmesini istediği anlamına gelmez. aksine kendisini sövmekten alkıkoyan sebebi sordu. sanki diyor ki, takvadan mı, korkudan mı, başka bir sebeple mi sakındın? yani ona olan hürmetinden dolayıysa doğru siyaseti benimsemişsindir ve başka bir sebep varsa da farklı bir tepki vardır. ya da belki sad, sövüp sayan, sövmekten sakınan ve onları azarlayacak durumda olmayan bir toplulukla beraber olduğundan kendisine yöneltilen soruyu sormuş ve böylelikle sövenlere itiraz etme imkânı sağlamıştır. bazıları bunun alternatif bir tefsir potansiyeli taşıdığını ve bunun, onun ictihadına neden itiraz etmediğin ve bizim görüş ve ictihadımızın doğruluğunu insanlara açıklamadığın anlamına geldiğini söyler."
kurtubi, el-müfhimde şöyle demiştir: "muaviye, alinin sövülmesini talep etmesine dair olduğu net değildir. bunun yerine, onu bunu yapmaktan neyin alıkoyduğuyla alakalı bir soruydu. böylelikle sad, cevabından da anlaşılacağı gibi, alinin erdemlerini ortaya çıkarabilir veya onu övebilirdi. muaviye, sadın cevabını duyduktan sonra sessiz kalınca, gerçeği kabul etti."
ticani şöyle diyor:
"resulullaha 23 sene vahiy geldi ve muaviye bunun bir kısmında müşrikti ve daha sonra müslüman olunca medinede yaşamadı (zira bunu destekleyecek herhangi bir tarihsel referans bulamadık), oysa resulullah el fetihten (mekkenin fethinden sonra) mekkede yaşamadı. peki muaviye vahyi yazmayı nasıl başardı?"
hz. muaviyenin hz. muhammedin katiplerinden biri olduğu konusu sabit bir gerçektir.
imam müslim sahihinde hz. ibn abbasdan naklediyor ki, hz. ebu sufyan hz. muhammedden üç ricada bulundu, bunlardan biri: """ve muaviyeyi katip yap" dedi, peygamber "evet" diye cevap verdi."
ahmed müsnedinde ve müslim sahihinde hz. ibn abbastan naklederler ki o şöyle demiştir: "küçük bir çocukken diğer çocuklarla koşturuyordum ki resulullah arkamızdan yanımıza yanaştı, benden başkasını aradığını zannettim ve koşarak bir evin kapısının arkasına saklandım, ve aniden beni kucaklayana kadar fark etmemiştim. omuzlarıma vurdu ve "git, benim için muaviyeyi çağır" dedi, o (muaviye) onun katibiydi, ben de koştum ve "resulullahın çağrısına o seni aradığı gibi icabet et" dedim.
her iki rivayet de hz. muaviyenin peygamberin katiplerinden biri olduğunu doğruluyor.
fakat ticani şöyle devam ediyor:
"mekkenin fethinden sonra islamı kabul ettiğinde medinede kaldığına dair tek bir rivayete rastlamadık, fetihten sonra da hz. muhammed mekkede ikamet etmedi."
ticaninin genel olarak tarih ve hususi olarak da peygamberimiz hakkındaki göze çarpan hataları, herhangi bir objektif okuyucunun zihninde şüphe uyandırmalıdır. hz. muaviyenin medinede ikamet ettiği çok açıktır.
hz. fatıma bint kays diyor ki: "(evlenmek için) helal olduğumda ona (hz. peygamber) hem muaviye bin ebu süfyan hem de ebu cehmin bana (evlilik) teklif ettiklerini söyledim, bu yüzden allah'ın elçisi şöyle buyurdu: "ebu cehm asasını omzundan indirmez ve muaviye ise fakirdir ve fazla bir serveti yoktur, (bunun yerine) usame bin zeyd ile evlen..."
hz. fatıma binti kays, medineye ilk hicret edenlerdendi. peygamberin hayatı boyunca muhacirlerin hiçbiri mekkeye ikamet olarak geri dönmemiştir. bu teklif sadece hz. muaviye medinede ikamet ederse mümkün olabilirdi. fakat görünen o ki ticani, hz. peygamberin hz. ibn abbasa hz. muaviyeyi mekkeden çağırması talimatını verdiğini anlamış görünüyor! ticani, "tek bir rivayete rastlamadım" sözünden dolayı suçlanamaz, çünkü doğruyu söylemiştir: baştan beri aramamıştı! bu tür bir "objektiflikten" korunmayı allah'tan dileriz.
ticani yine diyor ki:
"sahabeden bazıları böyle bir kurala şiddetle karşı çıkınca(benim notum: yani hz. aliye küfretme kuralına arkadaşlar) muaviye onların öldürülmesini ve yakılmasını emretti. muaviyenin emriyle şehid edilen ünlü sahabiler arasında, aliye protesto edip lanetlemeyi reddettikleri için hucr bin adi el kindi ve takipçileri vardı ve bazıları diri diri gömüldü."
yine başka bir yerde diyor ki:
"ali bin ebu talibi lanetlemeyi reddettikleri için hucr bin adi ve arkadaşlarını şehid edip suriye çölündeki merciazraya gömdüğünde, onu nasıl islamın bir teşvikçisi olarak tanıtabilirler?"
hucr bin adinin sahabi veya tabiinden olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı vardır. ibn sad, onu sahabilerin dördüncü kategorisi içinde zikretmiş ve bir keresinde hz. peygamberin ziyaretinden bahsetmiştir. daha sonra onu kufelilerin tabiininin(benim notum: bu arada arkadaşlar tabiin hz. muhammedi görmemiş ama sahabileri görmüş müslümanlara denir) birinci sınıfında zikretmiştir. buhari, ibn ebi hatim, halife bin hayyat ve ibn hibban, tabiin arasında ondan bahseder.
ebu ahmed el askari, "hadis âlimlerinin çoğu, onu sahabeden saymazlar" demiştir. (el-tabakat, el bidaye ven nihaye, el isabe)
hz. muaviye, hz. aliye lanet etmeyi reddettiği için hucru idam ettirmedi. bu apaçık bir yalan. tarihçiler, hucrun idam sebebini, kufe emiri ziyadın, hz. muaviyenin atamasıyla uzun bir vaaz verdiğini ve hucr bin adinin "salah!" diye bağırdığını da anlatmışlardır. fakat ziyad hutbeye devam edince hucr ve arkadaşları onu taşlamaya başladı. ziyad daha sonra hz. muaviyeye hucr ve arkadaşlarının neden olduğu rahatsızlık hakkında yazdı çünkü hucr bunu daha önce ziyaddan önceki kufeyi yöneten kişiye de yapmıştı. hz. muaviye daha sonra kendisine hucrun gönderilmesini emretti ve geldiğinde idam edilmesini emretti. hz. muaviyenin hucra cezadaki katılığının nedeni, hucrun bu davranışının cemaatin liderine karşı ikinci bir isyanın sağlayıcısı olabileceği ve bunun müslüman toplumunu bir kez daha kutuplaştırmaya yol açacağıydı. hz. muaviye bunu fitne çıkarmak olarak değerlendirdi. bu ciddi bir endişe kaynağıydı çünkü kufe, hz. osmana karşı asilerin bir kısmının çıktığı şehirdi. bu konuda hz. osmanın hoşgörüsü onun şehid edilmesine yol açtı. bu, kan dökülmesine neden oldu ve ümmet içinde büyük iç çekişmelere sebep oldu. gerçekten de hz. muaviye, hucrun infazıyla "fitneyi daha tomurcuk halinde kesmeye" çalıştı.
ticani şöyle diyor:
"ebul ala el mevdudi, "hilafet ve krallık" adlı kitabında şunları yazmıştır: hasan el basri şöyle demiştir: "muaviyenin dört özelliği vardı ve bunlardan sadece birine sahip olsaydı bile büyük günah sayılırdı: 1. erdem nuru olan sahabilere danışmadan karar vermek. 2. oğlunu halefi olarak belirlemek, oğlu alkolikti, yozlaşmıştı ve ipek giyiyordu. 3. ziyadı (oğlu olarak) sahiplendi ve resulullah şöyle buyurdu: "şerefli kadının evladı vardır, fahişenin ise yoktur." 4. hucr ve taraftarlarını öldürmesi. yazıklar olsun ona hucrdan ve hucrun taraftarlarından."
bu anlatım ebu mihnef etrafında döner. ebu mihnef, önde gelen bir sahtekar ve yalancı olan lut bin yahya el ezdi el kufidir.
zehebi ve ibn hacer onun hakkında şunları söyler: "güvenilmemesi gereken mahvolmuş bir tarihçi." (mizan el itidal)
ibn hacer şöyle der: "ebu hatim ve diğerleri onu terk ettiler. darekutni: "zayıf!" ibn main de "kesinlikle güvenilir değildir" der. (bir keresinde) ravi kadar kıymeti yoktur dedi. ibn adi ise "o şii bir yenilikçidir" der." (mizan el itidal)
ukayli onu zayıf raviler arasında sayar. (el duafa)
dolayısıyla bu rivayet asılsızdır. metninin incelenmesi ilaveten bu anlatımda iç bir kusur da gösterir. hz. muaviyenin herhangi bir istişare olmadan liderliği üstlendiği iddiası yanlıştır. bunu hz. hasan bin ali hz. muaviye lehine liderlikten çekildiğinden ve tüm ümmet ona biat ettiğinden beri biliyoruz. niteliksiz olduğu halde ona biat ederlerse, bu onlar hakkında br iddia olur, hz. muaviye hakkında değil. bu konuda en büyük sorumluluğu taşıması gereken kişi, hz. hasan bin ali olacaktır. hz. hasan bin ali ve hz. muaviye arasındaki uzlaşma rivayeti hz. hasan el basri yoluyla rivayet edilmiştir. neden böyle bir kişinin halife olarak atanmasıyla ilgili rivayeti nakletsin ki?
katade, hz. hasan el basriden, bazı kişilerin hz. muaviye ve arkadaşlarının ateşte olduklarına tanıklık ettiklerini aktarır. o şöyle der: "allah onlara lanet etsin! onlara onun ateşte olduğunu düşündüren nedir?" (el şeriye, tarih dımaşk)
ticani tarafından sağlanan anlatım, bu sebepten, açıkça hz. hasan el basrinin ağzına dikkatlice yerleştirilmiş bir yalandır. sadece ünlü sahtekar ebu mihnef tarafından rivayet edildiği için kusurlu değil, hem de hz. muaviye hakkındaki duruşu açısından hz. hasan el basriye doğru bir şekilde atfedilenlerle çelişiyor. ayrıca ticani gibi sahabe düşmanı kişilerin çaresizlignin boyutlarını da öğreniyoruz, davalarını sunmak için yalanlara ve sahtekarlığa başvurmak zorundalar.
ticani şöyle diyor:
"alimlerimizden bazılarına, islamın sünniler ve şiiler olarak bölünmesine yol açan şeylerin, muaviyenin, muhacirler ve ensar tarafından kabul edilen aliye karşı savaşını sorduğumuzda sadece şöyle cevap veriyorlar: ali ve muaviye iyi sahabeydiler ve her ikisi de islami kendilerine göre tefsir ettiler. fakat ali haklıydı, dolayısıyla iki mükafat elde etti. muaviye ise yanıldı, dolayısıyla bir mükafat elde etti. yüce allah şöyle buyuruyor: "onlar bir ümmetti gelip geçti. onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz." (bakara/134) ne yazık ki o kadar zayıf cevaplar veriyoruz ki ne bir akıl ne bir din ne de bir kanunun kabul etmesi mümkün değil. allah'ım, ben boş söz ve sapkın heveslerden uzağım. beni şeytanın dokunuşundan korumanı dilerim. muaviyenin islamı yorumlamak için çok çalıştığı ve işlediği tüm suçlara ek olarak tüm müslümanların liderine karşı savaştığı ve binlerce masum mümini şehid ettiği için ona bir ödül verdiğini bir akıl nasıl kabul edebilirdi? tarihçiler arasında muhaliflerine zehirli bal yedirerek onları öldürmesiyle tanınır ve "allah'ın baldan askerleri vardır" derdi. yanlış bir fırkanın lideriyken bu insanlar nasıl onu islamı yaymak için çok çalışan ve ödül verilen bir adam olarak tanıtabilirler? peygamberin bilinen bir hadisi şerifi vardır ve alimlerin çoğu onun gerçekliği konusunda hemfikirdir, "yazık ammar'a ... yanlış hizip tarafından öldürülecek." ve o muaviye ve takipçileri tarafından öldürüldü. ali bin ebu talibe lanet etmeyi reddettikleri için hucr bin adi ve arkadaşlarını öldürüp suriye çölündeki merc-azraya gömdüğünde onu nasıl islamın bir yayıcısı olarak tanıtabilirler? cennetteki gençlerin efendisi hasanı zehirleyerek şehid ettiği halde, onu nasıl adil bir sahabi olarak sayabilirler? milleti kendisini halife olarak tanımaya, yozlaşmış oğlu yezidi halefi olarak kabul etmeye ve şura sistemini akrabasal bir sistemle değiştirmeye zorladıktan sonra nasıl onun doğru olduğuna karar verebilirler? halkı, seçilmiş peygamberin ailesi olan ali ve ehli beyte lanet etmeye zorladıktan ve bunu yapmayı reddeden sahabileri şehid ettikten ve aliye küfretme eylemini bir gelenek haline getirdikten sonra onu nasıl islamı tanıtmak için çok çalışmış ve ödüllendirilmiş bir adam olarak tanıtabilirlerdi? en yüce, büyük allah'tan başka güç yoktur. soru tekrar tekrar ortaya çıkmakta. hangi hizip haklıydı ve hangi hizip haksızdı? ya ali ve takipçileri yanılıyordu ya da muaviye ve takipçileri yanılıyordu ve resulullah her şeyi açıkladı. her iki durumda da bütün sahabilerin salih olduğu önermesi mantıkla bağdaşmaz ve geçersizdir."
ticaninin ehl-i sünnet alimlerinin açıklamalarına şaşırması önyargısından ucuz kaçıştır. her iki tarafın da hidayet üzere olduğunu bildiren resulullah olsaydı, aynı derecede hayret eder miydi?
buhari, sahihinde hz. ebu hureyre vasıtasıyla peygamberin şöyle buyurduğunu anlatır: "iki grup birbiriyle savaşmadıkça kıyamet kopmaz, çağrıları birdir."
müslim, sahihinde hz. ebu said el hudriden rivayet eder, dedi ki, resulullah şöyle buyurdu: "müslümanlar arasında ayrılık olduğu zaman bir fırka dönecektir, ve iki taraftan hakka yakın olan taraf onlarla savaşacaktır."
hz. ebu hureyrenin anlatımı, hz. ali ile hz. muaviye arasında geçenlerin bir açıklamasıdır ve şüphesiz ki hz. ali gerçeğe herkesten daha yakındı ve havaric döneklerine karşı savaşan da hz. aliydi. bu hadislerde hz. muaviyenin islamının açık bir göstergesi de bulunmakta zira resulullah "onların daveti birdir" ve "iki fırka arasında hakka en yakın olan taraf" buyurmuştur. anlıyoruz ki, her iki taraf da bu konuda ihtilafa düşseler de gerçeği aradılar.
nevevi, müslim şerhinde şöyle demiştir: "her iki tarafın da inanan olduğuna dair kesin bir beyan içerdiğini görürüz, ve savaştıkları için de dinden çıkmazlar ve fısk (açık günah) ile nitelendirilmezler, bu bizim duruşumuzdur (yani ehl-i sünnetin)." (el minhaj şerh sahih-i müslim)
hz. muaviyenin sadece hz. ali ile savaştığını daha önce belirtmiştik çünkü o bir veliül dam (kan varisi) olduğundan kendisini hz. osmanın intikamcısı olarak görüyordu. hz. osmanın haksız yere şehid edildiğinin anlaşılması ve rivayetlerin ona isyan edenleri münafık olarak tanımlamasının sonucuydu.
tartışılan hadis, tirmizi ve ibn macenin hz. aişeden rivayet ettiğidir: "nebi şöyle buyurdu: "ey osman! eğer bir gün allah seni bu işin başına koyarsa ve münafıklar, allah'ın sana giydirdiği gömleği çıkarmanı isterse, onu çıkarma!" bunu üç kez söyledi." (benim notum: arkadaşlar bahsi geçen hadisin ibn macedeki versiyonu sahih diye belirtilmişse de hadisin isnadında bir tane zayıf ravi bulunmaktadır).
benzer şekilde murre bin kab, hz. muaviyenin ordusunun önünde şunları söylediğinde bunu doğruladı: "resulullahtan işittiğim bir hadis olmasaydı ayağa kalkmazdım! peygamber kargaşalıklardan bahsedip onların yakın olduğunu söyledi, sonra bir adam elbisesine bürünmüş olarak geçti. resulullah "o gün bu adam hakikatin üzerinde olacaktır" buyurdu. ona gittim ve osman bin affandı. onun yüzünü resulullaha çevirdim ve "bu mu?" diye sordum, resulullah da "evet" diye buyurdu." (tirmizi) (benim notum: evet arkadaşlar yine ben bu hadis hasen sahihtir, yani bu hadisin ravileri sahih hadis ravileri seviyesine ulaşmıştır ve hadis birkaç tarikten nakledilmiştir).
abdullah bin şakik bin mürre de peygamberin şöyle buyurduğunu anlatır:
"bu dünyada boğanın boynuzları gibi imtihanlar patlayacak. sonra elbiseli bir adam yanından geçti ve resulullah, "bu adam ve arkadaşları o gün hak üzere olacaklar" buyurdu. ben de ona koştum ve yüzünü resulullaha çevirdim ve "ya resulullah! bu kişi mi?" dedim. "işte o kişi!" buyurdu. abdullah şöyle dedi: "bu osman bin affandı." (ahmed) (sorgulayan şöyle dedi: "senedi güvenilirdir").
hz. muaviye ve arkadaşları bu rivayetlerden dolayı kendilerini hak ve hidayet üzere kabul ettiler. bulduklarında isyancılar hz. alinin ordusuna karıştılar. bildikleri rivayetlere göre onlarla savaşmanın caiz olduğunu varsaydılar. bu bir fitne zamanıydı ve üçüncü güç bu karışıklığı istismar etti.
hz. muaviyenin taraftarlarının, "biz ancak bize adil davranan ve bize zulmetmeyen birine biat ederiz ve aliye biat edersek, onun halkı osmana zulmettikleri gibi bize zulmeder" demelerine şaşmamak gerek.
onlar şöyle dediler: "ali bizim için adaleti sağlamaya muktedir değildir ve bu sebepten bize adaleti sağlamaya gücü yetmeyen birine biat etmemiz bize farz değildir." (minhaj el sünne)
hz. osmanın katilleri hz. alinin ordusunda olduklarından ve hz. osmana karşı işledikleri gibi onlara karşı da aynı şekilde istismar etmeyi amaçlayan zalimler olduklarından, savaşa başlamadıkları gerçeğinin yanında onları savunmak için de savaşacaklarını düşünüyorlardı. bu, hz. muaviye ve yoldaşlarını açıklar.
hz. muhammedin savaştan kaçınmayı teşvik eden hadisleri sebebiyle iç karışıklıklardan uzak duran sahabeden başka bir grup daha vardı. zorunlu değildi hatta tavsiye edilmiyordu bu sebepten hz. ımran bin husayn iç çekişme zamanlarında silah satışını yasaklardı. "kargaşa zamanında silah satılmaz" derdi.
bu aynı zamanda hz. sad bin vakkas, hz. muhammed bin mesleme, hz. ibn ömer, hz. üsame bin zeyd ve fitneden kaçınan erken muhacir ve ensardan kalanların çoğunluğunun görüşüdür ve çatışmaya katılmadılar.
bu sebeple ehl-i sünnetin önde gelenlerinden birçoğu şöyle der: "asi grupla savaşmak şart değildir, çünkü allah (bize) onlarla savaşmayı emretmedi. bilakis o bize, iki grup birbiriyle çatışdığında aralarını ıslah etmeyi emretti. eğer biri diğerine karşı haddi aşarsa, haddi aşan grupla savaşılır." (minhaj el sünne)
bu sebepten ticaninin hz. ali ile savaşmaya çağıranın hz. muaviye olduğu iddiası apaçık bir yalandır.
ibnül arabi şöyle der: "göğsünüzü serinletecek olan şey, peygamberin, "iki fırkanın gerçeğe en yakın olanı..." derken, cemaat fitnesinden bahsetmiş, hariciler hakkında alametler vermiş ve uyarmış olmasıdır. bu iki gruptan her birinin hakikatle bir bağı vardır, ancak hz. alinin grubu ona daha yakındı. allah buyuruyor ki: "eğer müminlerden iki grup birbiriyle kavgaya tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa -allah'ın emrine geri dönünceye kadar- haksızlığa sapanlara karşı savaşın; dönerlerse aralarındaki anlaşmazlığı adaletle çözüme bağlayın ve herkese hakkını verin. allah hakkı yerine getirenleri sever." (hucurat/9) isyan edenleri, fıkhi tefsirlerinden dolayı itaatsizlik sebebiyle imandan dışlamadı. bundan sonra "muhakkak müminler kardeştir, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin" (hucurat/9). resulullah, ammar için "asi taraf onu öldürecek" dedi ve hz. hasan hakkında "benim bu oğlum bir seyiddir, umulur ki allah, onun eliyle müslümanlardan iki büyük grubun arasını düzeltir" buyurdu. yani hz. hasanın tüm bunların bir parçası, liderlikten çekilmesi ve uzlaşma sağlamasıydı." (el avasım minel kavasım)
birbirlerine karşı savaşmalarına ve isyan etmelerine rağmen allah her iki tarafı da kardeş olarak adlandırmaktadır.
bu nedenle ehl-i sünnet, allah'ın buyurduğu gibi her iki gruba da rahmet diliyor: "bunların ardından gelenler de "ey rabbimiz" derler, "bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. rabbimiz! kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin." (haşr/10)
hz. muaviyenin içtihadla motive edilmediği varsayılsa dahi allah'ın rahmet okyanusları engindir ve mağfiret kapıları ona kapanmamıştır. ayrıca hz. muaviyenin mütarekeden sonraki eylemleri, günahların kefaretinin bir aracı olan takva duygusunu gösterir.
ibn kesir el bidayede hz. misver bin mahremenin hz. muaviyeye geldiğini yazar. şöyle dedi: "yanına girdiğimde -anlatıcı sanırım selamladığımı söylediğini söylüyor-bana, "liderleri suçlamana ne oldu ey misver?" dedi. ben, "onu bir kenara bırakalım, ya da buraya ne için geldiğimi tartışalım." "göğsündekini söyleyeceksin" dedi. misver şöyle der: "ona söylemekten başka onu suçlayabileceğim hiçbir şey bırakmadım" dedi. sonra, "ben kendimi günahlardan kurtarmam. allah seni affetmezse, helak olacağından korktuğun günahların var mı?" dedi. "evet" dedim. "seni allah'ın affına benden daha çok ummaya layık yapan nedir?" dedi. "allah'a yemin ederim ki, insanların ihtilaflarını halletmek, cezaları tasdik etmek, allah yolunda cihat etmek ve sayamayacağınız büyük işlerde üzerime aldığım sorumluluk, sizin yüklediğinizden çok daha fazla. ve ben, allah'ın iyilikleri kabul ettiği, kötülükleri bağışladığı bir din üzerindeyim. ve allah'a yemin ederim ki, ne zaman allah ile o'ndan başkaları arasında bir tercihte bulunsam, allah'ı o'ndan başkasına tercih etmişimdir!" dedi. misver şöyle dedi: "söylediklerini düşündüm ve bu tartışmada bana fikrini kanıtladığını anladım." ve misver ne zaman onu düşünse, onun için dua ederdi."
burda hz. muaviye daha önce ortaya atılan noktayı detaylandırmakta. özür dilemeden, allah'ın emriyle harekete geçtiğini ve yaptığı şeyi yapmasına onu yönlendiren şeyin içtihad olduğunu beyan eder. içtihad olmasa dahi elbette cemaat fitnesinden sonra yaptığı salih amellerin bolluğuyla yanlışı telafi ederdi.
hadis-i şerifte, "vay ammar'a, isyan eden topluluk onu öldürecek" sözü hz. alinin haklı olduğunun en açık delillerindendir. ammarın ölümü hz. amr bin as ve oğluna ulaşınca onları korku sardı.
ahmedin müsnedde ebu bekir bin muhammed bin amr bin hazmdan babasından naklettiği rivayette şöyle dedi: "ammar öldürüldüğünde, amr bin hazm, amr bin el ası görmeye gitti ve ammar öldürüldü, resulullah "asi grup onu öldürecek" demişti. sonra amr bin el as, muaviyeyi görmeye gidene kadar endişeyle ayağa kalkıp "biz allah'a aidiz ve o'na döneceğiz" dedi. muaviye ona, "senin neyin var?" dedi. amr, "ammar öldürüldü" dedi. muaviye, "ammar öldürüldüyse ne oldu?" dedi. amr, "resulullahin, "asi grup ammarı öldürecek" dediğini duydum" dedi. bunun üzerine muaviye ona şöyle dedi: "kaymışsın! onu biz mi öldürdük? bilakis ali ve arkadaşları onu öldürdüler. onu buraya getirip oklarımızın veya kılıçlarımızın arasına attılar." (sorgulayan "ravileri güvenilirdir" dedi). sonra halka çıkıp "ammarı getirenler onu öldürdü" dediler ve ordu içinde güven tazelendi.
hz. muaviyenin bu hadisi bu şekilde tefsir etmesi onun haksız yere öldürüldüğünü tasdik eden rivayetler ışığında hz. osmanın katillerinin
hak üzere olduğunu tasavvur edememesindendir. hz. osmanın katilleri zalimler olduğundan, asi grubun hz. alinin ordusu içinde olduğuna
dair aklında hiçbir şüphe yoktu. fakat gerçek biraz farklıydı. ihlalciler hz. alinin ordusunun bir parçasını oluşturmuş olsalar da o halife olarak
kaldı. halifeye itaat etmek farzdır.
böylelikle hz. ammarın şehadeti, hangi tarafın haklı olduğunu belirlemek için ayırt edici bir işaretti. ticani,
on ikici şii mezhebiyle gerçeği bulduğunu iddia ediyor. on iki imaməm yanılmazlığı, on ikiciliğin doktrinlerinden biridir.
hz. hasanəm, babası
şehid olduktan sonra kavminin biatını kabul ettikten sonra hz. muaviyeye geçmesi de görüş birliğidir. ticaninin bakış açısını kabul edersek,
"masum" imam hilafeti hz. muaviyeye teslim ettiğinden sağlam akla uyma iddiası da tehlikededir, bu da hz. muaviyenin halifeliğinin "masum"
imama göre geçerli olduğu veya baştan yanılmaz sayılmadığı anlaşılır. ehli sünnet için bir sorun yoktur, çünkü hz. hasan yanılmaz olarak
kabul edilmez fakat hz. muaviye lehine feragat etme kararı büyükbabasının hadisinin gerçekleşmesidir.
peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"bu oğlum bir liderdir. belki de allah onun aracılığıyla iki müslüman grubunu uzlaştırır."
hangi görüş mantık ve akılla uyumludur? son olarak, on ikici şii kitaplarında hz. ali ve hz. muaviyenin hem hak üzerinde olduklarını hem de çabalarının karşılığını aldıklarını
doğrulayan kanıtlar vardır.
şaşırtıcı bir şekilde el kuleyni, el ravda minel kafide(benim notum: bu arada arkadaşlar bu kitap şianin
buharisidir, kurandan sonra en güvenilir dedikleri kitaptır, hadis kitabıdır) muhammed bin yahyadan nakleder: "ebu abdullah el sadikin
şöyle dediğini işittim: "beni abbasın ihtilafı kaçınılmazdır, davet kaçınılmazdır ve el kaimin zuhuru kaçınılmazdır." "davet nedir?" dedim. o
şöyle cevap verdi: "günün başında bir haberci "muhakkak ki ali ve taraftarları kurtuluşa erenlerdir!" diye seslenir. ayrıca, "günün sonunda
bir haberci "muhakkak ki osman ve taraftarları kurtuluşa erenlerdir!" diye seslenir.
hz. alinin hz. muaviye ve destekçilerinin inananlar olduğu ve sonuçta ortaya çıkan savaşın ilmi takdir yetkisi olduğunu, her grubun hz. osmanın katilleriyle nasıl başa çıkacağı konusunda
gerçeğe inandığını doğruladığı şii kitaplarından başka kanıtlar da vardır.
şerif er radi, nehcül belağada, hz. alinin şöyle dediğini bahseder:
"bizim meselemiz suriye halkıyla tanışmamızla aşladı. açık olan şu ki, rabbimiz bir, peygamberimiz bir, islama davetimiz bir. biz onların
allah'a ve resul'e imanlarından daha fazlasını istemiyoruz ve onlar da bizim allah'a imanımızdan ve resul'e imanımızdan bizden fazlasını
istemiyorlar. ayrılığa düştüğümüz tek bir mesele var ki o da osman'ın kanıyla ilgili ve biz o konuda masumuz."
ticani şöyle diyor:
"cennet gençlerinin efendisi hasanı zehirleyerek şehid ettiği halde, onu nasıl âdil bir sahabi sayabilirler?"
yine başka bir yerde şöyle diyor:
"cennet gençlerinin efendisi hasan bin aliyi zehirleyen oyken, onu nasıl böyle tanıtabilirler? belki de, (bu onun ictihadının (yorumunun) bir
yönüydü, fakat yanıldı!) diyorlar."
bu iddia bu nedenlerden dolayı yanlıştır: bu iddia için güvenilir bir kanıt yoktur. kanıt yükü iddia edene aittir. hz. hasanın zehirlenmesini
tartışan rivayetler güvenilmezdir. hz. hasanın arkasında koca bir ordu olduğu ve hala hz. muaviyenin lehine liderlikten çekildiği gerçeğini
düşünürsek, hz. muaviyenin hz. hasandan korkup zehirletmesine ne gerek var? doğru siyaset, hususen fitne zamanından, şüpheden
kaçınmaktır. tarihsel haberler ne kadar zayıf olsalar da, yalnızca şüphelileri sağlar ve suçluları göstermez. ticani hangi gerekçeyle bu
şüpheyi hz. muaviyeye karşı bir mahkumiyete dönüştürüyor?
hz. hasanı zehirlemekle suçlanan kişi karısıydı. bazıları babası el esed bin
kaysın ona talimat verdiğinden şüpheleniyor ve diğerleri onun yezid olduğunu söylüyor. hz. hasanı zehirleyen kişi hakkındaki bu kafa
karışıklığı, suçlunun tespit edilemeyeceğini, aksi halde herhangi bir spekülasyon olmayacağını göstermektedir.
ancak ticaninin "objektifliği"
onu doğrudan hz. muaviyeye götürdü. hz. muaviyenin hz. hasanı zehirlediği iddiasıyla ilgili olarak ibnül arabi el avasim minel kavasımda
şunları söylemiştir: "sadece allah'ın bildiği gayb meselesidir. kanıt olmadan muaviyeyi nasıl suçlarsın, özellikle bu kadar uzun bir aradan
sonra? ehl-i bidat arasında nakledilen asılsız bir habere itibar edemeyiz, özellikle de her bir tarafın uygunsuz olanı bir sonrakine atfettiği bir
fitne zamanında. öyleyse (bu tür haberlerden) apaçık olanın dışında hiçbir şey kabul edilmeyecektir ve büyük ahlaki bütünlüğe sahip
birininki dışında kabul edilmeyecektir."
ayrıca şunları da belirtiyor: "hasanı zehirlemek için gizlice komplo kurduğu söylenirse, bu iddianın iki
nedenden dolayı abartılı olduğunu söyleriz, bunlardan biri, hasanın hilafeti isteyerek teslim etmesi ve muaviyenin hasanı şehid etmesi için
hiçbir motivasyonun olmamasıydı. ikincisi, ondan bahseden rivayet güvenilir değildir ve bazı alimler rivayette kusur tespit etmişlerdir." (el
avasim minel kavasım)
ticani diyor ki:
"milleti kendisini halife olarak tanımaya, yozlaşmış olduğu yezidi halefi olarak kabul etmeye ve şura sistemini akrabasal bir sistemle(benim
notum: yani monarşi) değiştirmeye zorladıktan sonra nasıl onun doğru olduğuna karar verebilirler?"
yine başka bir yerde diyor ki:
"aliden sonra muaviye hilafeti devraldı ve beni ümeyye içinde akrabasal bir sisteme dönüştürdü ve onlardan sonra halifelerin ya kişisel aday
göstermeyle ya da güç kullanarak birbiri ardına geldiği beni el abbas geldi. islam devrinin başlangıcından, islam hilafetini kaldıran kemal
atatürke kadar, müminlerin emiri ali bin ebu talibin dışında doğru bir kabul yoktur."
ve yine başka bir yerde diyor ki:
"milletin beğenisini zorla kendine alan, sonra oğlu yezide veren ve şura sistemini akrabasal bir sisteme çeviren oyken, onun ictihadına nasıl
hükmedebilirler?"
hz. muaviye hilafeti zorla almadı. aksine, uzlaşmadan sonra hz. hasan bin ali tarafından kendisine teslim edildi.
hz. peygamberin hadisi:
"benim bu oğlum bir liderdir. umulur ki allah, onun vasıtası ile iki müslüman firkasını uzlaştırır."
buhari, sahihinde hasan el basrinin şöyle
dediğini nakleder: "hasan, muaviyenin karşısına dağlar gibi askeri birliklerle çıktı. bunun üzerine amr, "vallahi! rakiplerini öldürmeden geri
dönmeyecek askeri birlikler görüyorum" dedi. o zaman iki adamdan en hayırlısı olan muaviye, "ey amr! eğer bunlar öldürülürse, o zaman
halkı yönetmemde bana kim yardıç edecek, kadınları konusunda bana kim yardım edecek, zayıfları konusunda bana kim yardım edecek?"
dedi. sonra ona kureyşten beni abdu şems kabilesinden iki adam gönderdi, abdurrahman el sumare ve abdullah bin amir bin kurayz.
(onlara), "bu adama gidin ve (ona bir barış antlaşması seçeneğini) sunun ve ondan ricada bulunup isteyin!" ona gittiler ve rica ettiler ve
istediler. hasan bin ali dedi ki: "biz benu abdulmuttalibiz, bu servetin bir kısmını elde ettik ve bu ümmet onun büyük bir kısmını kanıyla
harcamıştır." dediler ki: "sana "şunu ve bunu" teklif ediyor ve senden "şunu ve bunu" istiyor." şöyle dedi: "bunu (bu anlaşmanın yerine
getirilmesini) bana kim garanti edecek?" şöyle dediler: "size garanti veriyoruz." sonra onlara, "size garanti veriyoruz" demelerinden başka
bir şey sormadı. sonra onunla barış antlaşmasına girdi. hasan (el basri) şöyle diyor: "ebu bekrenin şöyle dediğini duydum: "hasan ali
yanındayken resulullahın minberde olduğunu gördüm. halkla yüzleşti, sonra hasanla yüzleşti ve "gerçekten bu oğlum bir liderdir. umulur ki
allah, onun sayesinde iki müslüman grubun arasını barıştırır." dedi.""""
ticaninin hz. muaviyenin insanları onun halifeliğini kabul etmeye zorladığı iddiası temelsizdir. hz. hasanın yanında koca bir ordu varken,
nasıl oldu da hz. hasanı zorladı? ticaninin hz. muaviyeyi halifeliği değiştirmek ve onun yerine monarşiyi getirmekle suçlaması şaşırtıcıdır
çünkü hz. muaviyeden önceki halifelerin de geçerliliğini kabul etmemektedir ve onların atanma şeklini de tasvip etmemektedir.
hz. sefine hz.
muhammedin şöyle buyurduğunu anlatır: "hilafet ümmetimde otuz sene kalacak, ondan sonra saltanat olacaktır." (müsned ahmed, cemiül
tirmizi, ebu davud, nesai) (benim notum: arkadaşlar bu hadisin tirmizide geçen hali sanırsam hasendir, yani sahihle zayıf arasındadır ama
sahihe daha yakındır, ebu davudda geçen hali elbaniye göre hasen sahihtir, hasen sahih şu demek yani bu hadisin ravileri sahih hadis
ravileri seviyesine ulaşmış ve hadis birkaç tarikten nakledilmiştir.)
hz. ibn abbas, resulullahın şöyle buyurduğunu anlatır: "bu işin başı
nübüvvet ve rahmettir, sonra hilafet ve rahmet olur, sonra saltanat ve rahmet olur, sonra liderlik ve rahmet olur, sonra bunun için eşekler
gibi birbirlerini ısıracaklar. cihad ve cihadınızın en faziletlisi ribatta (sınırları korumak) ve ribatınızın en faziletlisi asqalandadır." (el
mücemül kebir taberani) el heysemi, "taberani anlatıyor ve raviler güvenilirdir" şeklinde yorum yapmıştır (mecmua el zevaid)
ibn teymiyye, cemial mesailde yezid bin muaviye ile ilgili bir soruya şöyle cevap vermiştir: "muaviyenin vefatından sonra bir fitne dalgası ve bölünme ve parçalanma, hz. peygamberin "nübüvve ve rahmet, sonra hilafet ve rahmet, sonra saltanat ve rahmet, sonra zalim saltanat
olacak" dediğinden beri önceden haber verdiği şeyin bir teyididir. yani nübüvvet dönemi, hulefa-yi raşidin dönemi bir rahmet dönemiydi ve
hz. muaviyenin yönetimi de bir rahmet dönemiydi ve ondan sonra zalim saltanat başladı."
fetvalarında da şöyle demiştir: "şeriatımızda hilafet ve saltanatın bir araya gelmesine zorunlu olarak izin verilir ve bu onun ahlaki, doğru durumunu ortadan kaldırmaz, halbuki mutlak
hilafet en iyisidir." (mecmu el fetva)
hz. muaviye, oğlu yezidin biatına gelince, hiç şüphesiz halkın rızasını istemiştir. sahabelirle, halkın ileri gelenleriyle ve eyaletlerin valileriyle
istişare etti ve yezide biat edilmesi konusunda çoğu kesimden onay geldi.
sahabeden bir çoğu, el hafiz abdulgani el makdisinin söylediğine
göre biat ettiler: "hilafeti geçerliydi. abdullah bin ömerin de aralarında bulunduğu altmış sahabe biat etti." (kayd al şarid min ahbar yezid)
ayrıca, sahih-i buharide hz. ibn ömerin yezide biat ettiği ve medinede bir iç karışıklık çıkınca halkını toplayıp onları yezide isyan etmeleri
konusunda uyardığı sabittir. nafi onun şöyle dediğini nakleder: "medine halkı yezid bin muaviyeden biatlarını geri çekince ibn ömer,
hizmetçilerini ve çocuklarını topladı ve şöyle dedi: "ben, resulullahın "kıyamet gününde her hain için bir bayrak çekilecektir" dediğini
duydum ve gerçekten de biz onun adamına allah ve resulü adına sözümüzü verdik. şüphesiz ben, allah ve resulü adına (bir adama)
beyat eden ve sonra ona karşı savaş açan bir adamdan daha büyük bir ihanet bilmiyorum. sizden kim onu (lideri olarak) geri çeker ve kim
bu işe (isyana) uyarsa, o, onunla benim aramı ayırır.***
diğerlerinin yanı sıra hz. ibnül zübeyr ve hz. hüseyinden muhalefet vardı. hiç şüphesiz hz. muaviye, yezidin halifeliği için ümmetin rızasını
istedi. hz. muaviye, ticaninin iddia ettiği gibi, otokratik bir yönetimi ve yezid için zorla söz almayı amaçlasaydı eğer, onu bir sözle tatmin eder
ve bunu insanlara dayatırdı ama hz. muaviye bunu yapmadı. bilakis, ona karşı çıkanlar ona karşı çıktılar fakat hz. muaviye onları söz
vermeye zorlamak için adımlar atmadı.
belki de hz. muaviyenin yezide biat almasının sebebi, daha fazla ihtilafa mahal vermemek ve ümmetin
istikrarını korumaktı. bu sebeple yezidin seçilmesini ümmetin menfaatine ve otoriteye karşı çıkan insanlarla başka bir fitne ihtimalini ortadan
kaldırmak için olduğunu düşündü. son olarak, ticani için gerçekten şaşırtıcı olan şey, rafizi isnaaşeriyyenin ilke olarak şura standardına
karşı çıkması ve peygamberimizin liderliği açık bir metinle yürürlüğe koymasının gerekli olduğunu iddia etmesidir. gerçekten de ticani
kendisi hz. ebu bekir, hz. ömer ve hz. osmanın halifeliğine karşı çıkıyor, üstelik şura yoluyla atanmalarına rağmen. o zaman neden
kendisinin de karşı çıktığı şura sistemi için ağlıyormuş taklidi yapıyor? yezid şura yoluyla seçilseydi, ticani ve rafızi kardeşleri bunu kabul
edecek miydi? yoksa mesele onlar için hafif mi? cevap şudur: şura bütün müslümanları kapsasa dahi asla kabul etmezler. öyleyse neden
şura ilkesi hakkında ticaniden gelen bu kayırmacılık ve sahte dindarlık var?"
"eleştirmenler hz. muaviye'ye karşı belirgin bir nefret beslemekteler. onun valilik ve hilafet dönemi hakkında çok çirkin sözler söylüyorlar. muhaliflere göre bu, islam'ın her bir adetinin yok edildiği karanlık bir dönemdi. islami kanunlar ortadan kaldırılmış, zorlama ayrıca istibdat yolları geniş bir alana yayılmıştır. dini metodoloji ve ibadetler yerini diktatörlük politikasına bırakmıştır.
ibnül mutahhar el hilli, minhacül kerame fi isbatil-imame adlı kitabında hz. muaviye'ye karşı kendisine yöneltilen tüm suçlamaları topladığı çok kısa bir cümle yazıyor. şöyle diyor: "muaviye, şam'ın valisi oldu ve çok sayıda fitneyi körükledi."
daha önceki ilk tartışmada (şam başlığında) hz. muaviye'nin nebevi dönem, siddiki dönem ve faruki dönemdeki dini hizmetleri kısaca listelendi. şimdi, hz. muaviye ve onun liyakati ve tesiri ile islam tarihindeki dini başarıları hakkında, kendisine yöneltilen itirazları cevaplayacak ve o dönemin yanlış anlamalarını ortadan kaldıracak olan rivayetleri sunacağız. olacak olan sıra, öncelikle hz. muaviye'nin rütbesi ve etkisinin, ardından beni haşim ailesiyle olan mükemmel ilişkisini ve davranışını vurgulayan olayların sunulması olacaktır. bu tartışmaların sadece osmani dönemle ilgili olduğunu da düşünmeyin. daha ziyade, bu yönleri onun kişiliği ve varlığı ile ilgili olarak zikredilmiştir.
hz. muaviye'nin soyu şöyledir: muaviye bin ebu sufyan bin harb bin ümeyye bin abd şems bin abd menaf. (neseb kureyş)
annesinin soyu şöyledir: hind bint utbe bin rebia bin abd şems bin abd menaf. (neseb kureyş, el-isabe) bu soyla, resulullah'ın soyundaki hz. muaviye'nin beşinci atası abd menaf'ın aynı zat olduğu öğrenilmektedir.
resulullah ile bir "kaza umresi" vesilesiyle tanışıp, islam'ı kabul etmesi, ömrünün yaklaşık 18. yılındaydı. mekke'nin fethine kadar anne ve babasından müslümanlığını gizli tuttu.
ailesi (ebu sufyan ve hind bint utbe) mekke'nin fethi vesilesiyle müslüman oldular: "muaviye, umrenin tekrar yapıldığı yıl islam'a girdiğini ve rasulullah'la müslüman olarak karşılaştığını fakat islam'ı babasından ve annesinden gizlediğini söylerdi." (usdul gabe, el-bidaye, tarih bağdat, neseb kureyş, kitab duval el islam, tehdib el esma vel-lüğat, tarih el islam) (benim notum: arkadaşlar buna karşın hz. muaviyenin mekkenin fethinde ailesiyle birlikte müslüman olduğu da söylenir, hangisi sahih bilemeyeceğim).
genel tarihçilerin ve biyografi yazarlarının, hz. muaviye'nin mekke'nin fethi (hicri 8) vesilesiyle müslüman olduğunu söylediğini bilmeniz gerekir. ancak aktardığımız görüş hz. muaviye'nin bizatihi beyanıdır. neseb kureyş ve tarih bağdat'ın yazarı gibi ilk tarihçiler bunu bir zincir aracılığıyla bildirdiler. sonuç olarak, hz. muaviye'nin kendi beyanı başkalarının görüşlerine tercih edilecektir.
bir ailenin diğeriyle kalıcı bağlar oluşturmaları için evlilik bağları esastır. bu bağlar sayesinde bir kabile diğerine yakınlık kazanır, iki kabile arasındaki kalıcı bağ güçlenir ve aralarında merhamet, sevgi, iyi dilek gibi duygular bulunur. şimdi hz. muaviye'nin ailesi ile beni haşim arasındaki bazı aile bağlantılarını önünüzde sıralayacağız, böylece bu iki taraf arasındaki ortak yakınlık herkes tarafından anlaşılsın.
hz. muaviye'nin kız kardeşi hz. ümmü habibe bint ebu sufyan, rasulullah'in hanımıydı. böylelikle ümmü'l mü'minin (müminlerin annesi) olma ayrıcalığına sahiptir ve hz. muaviye, rasulullah'ın kayınbiraderi olma şerefine sahiptir. hz. ümmü habibe'nin adı remle idi. (neseb kureyş, tabakat ibn sad)
hz. muaviye, resulullah'ın kayınbiraderiydi (yani kız kardeşiyle evliydi). ümmü'l mü'minin hz. ümmü seleme'nin akraba kardeşi karibat el suğra hz. muaviye ile evliydi: ".....kayınbiraderi muaviye bin ebu sufyan bin harb bin ümeyye idi. o, ümmü seleme'nin akraba kardeşi karibat el suğra bint ümeyye bin muğire ile evliydi. çocukları yoktu." (kitab el muhabber)
"muaviye'nin kız kardeşi hind bint ebu sufyan bin harb bin ümeyye el ümeviyye, haris bin navfel bin el haris bin abdülmuttalib bin haşim'in karısıydı. oğlu muhammed'i doğurdu." (el isabe, tehdib el tehdib, tabakat ibn sad)
hz. haris bin nevfel, hz. ali'nin kuzenlerinin soyundandır.
"hüseyin bin ali bin ebu talib'in babasıyla birlikte taff'ta (kerbela) şehid edilen bir oğlu ali ekber vardı. annesi leyla bint ebu mürre bin urve bin mesud el-sekafi'dir. (leyla'nın) annesi meymune bint ebu sufyan bint harb bint ümeyye idi." (neseb kureyş, tarih halife bin hayyat) meymune bint ebu sufyan, hz. muaviye'nin kız kardeşidir. bu, meymune bint ebu sufyan'ı hz. hüseyin'in kayınvalidesi ve hz. ali ekber'in anneannesi yapar. hz. muaviye, hz. hüseyin'in hanımının dayısı ve hz. ali ekber'in büyük dayısıdır. şia alimleri bu bağlantıdan şu kaynaklarda bahsetmişlerdir: 1. makatil el talibiyyin, cilt 1 sayfa 54, hz. hüseyin bin ali, onun şehid edilmesi ve onunla birlikte şehid edilenlerin bilgilerine ilişkin bölüm, beyrut baskısı. 2. muntaha el amal, cilt 1 sayfa 464, hz. hüseyin bin ali'nin hanımları üzerine tartışma.
"lübabe bint ubeydullah bin abbas bin abdülmuttalib, abbas bin ali bin ebu talib ile evlendi. vefatından sonra velid bin utbe bin ebu sufyan onunla evlendi." (kitab el muhabber, neseb kureyş, umdat el talib fi ensab el ebu talib) lübabe, hz. ali'nin amcası hz. abbas'ın torunudur. velid bin utbe, hz. muaviye'nin yeğenidir.
"remle bint muhammed bin cafer bin ebu talib, süleyman bin hişam bin abdülmelik ve ardından ebu el kasım bin velid bin utbe bin ebu sufyan ile evlendi." (kitab el muhabber) remle, hz. cafer-i tayyar'ınn torunudur. ebu el kasım, hz. muaviye'nin yeğeninin oğludur.
tüm bu bağlantıları gördükten sonra, şu açıktır: 1. hz. muaviye'nin ve beni haşim'in ailesi çok yakındı. bu nedenle, herhangi bir durumda onları sözlü olarak taciz etmek yakışıksız olur. iki aileden biri tacize maruz kalsa, diğer aileyi taciz etmekle eş anlamlı olur. herhangi bir akrabaya karşı kaba davranışlarda bulunmak, mutlaka diğer yakın akrabayı da olumsuz etkiler. 2. ortadan kaldırılan ikinci yanlış kanı da, bu iki aile arasında kesinlikle hiçbir kabilecilik veya aile önyargısı olmadığıdır. islam, tüm ön yargıları ve taassupları ortadan kaldırmıştır. hz. osman döneminde kabileciliğin geri dönüşü görüşü, gerçekle tamamen çelişki içindedir ve özel olarak uydurulmuş ve ayrıca büyük zorluklarla uydurulmuştur. bu tür aile bağları ve diğer aile bağları bu konudaki istisnai delillerdir. bu olgusal delilleri görmezden gelmek ve kabilecilik bayrağını dalgalandırmak adalet ve hakkaniyeti ortadan kaldırmaktır. allah (subhanehu ve teala) müslümanları, büyükleri hakkında ahirette hayırlı olacak güzel inançlarla ihsan eylesin ve bizi muhalefetten, kin ve nefretten korusun; çünkü bunlar insanın kıyamet günü zararına olacak olandır.
hz. muaviye'nin islam dini için yaptığı hizmetler, islam'ın ihyası için yaptığı çalışmalar ve islam'ın muhafazasında elde ettiği başarılar, allah'ın yardımıyla, resulullah'ın onun için yaptığı çeşitli duaların birer lütfudur. allah, peygamber dilinin bu yalvarışlarına cevap verdi ve onları tecelli etti. onların kutsamaları sayesinde de hz. muaviye'ye dine hizmet etme yeteneği verildi. büyük âlimlerin isnad ile kaydettiği veya güvenilir âlimlere isnat edilen bu dualardan bazıları şimdi iktibas edilecektir.
""'abdurrahman bin umeyre el muzeni, resulullah'ın muaviye bin ebu sufyan için dua ettiğini duyduğunu bildirdi: “allah'ım, onu hidayet ve doğru yola eriştir. onu doğru yola ilet ve onun vasıtası ile hidayete erdir."" (el tarih el kebir, tabakat ibn sad, cami el tirmizi, tarih bağdat, usd el gabe, el bidaye, el fethul rabbani li tertib müsned el imam ahmed bin hanbel el şeybani)
imam buhari, tarihül kebirde hz. muaviye için bir isnadla desteklenen başka bir rivayeti belgeliyor: "ebu idris el havlani - umeyr bin sa'd'dan: "muaviye hakkında ancak olumlu konuşun, çünkü gerçekten rasulullah'ın "allah'ım, ona hidayet et" dediğini duydum." (tarihül kebir) açıklama: hz. ömer bin hattab, hz. umeyr bin
sad'ı (sahabi) həms valiliğinden azledip hz. muaviye'yi vali olarak atadığında, insanlar bu değişikliği eleştirmeye başladılar. hz. umeyr, yukarıdaki rivayeti hz. muaviye lehine zikretti.
"abdurrahman bin ebu umeyre anlatıyor: resulullah şöyle dua etti, "allah'ım, muaviye'ye hesap öğret ve onu cezadan koru."" (tarihül kebir, mecmauz-zevaid)
"irbad bin sariye, resulullah'ın şöyle dua ettiğini işittiğini anlatıyor: "allah'ım, muaviye'ye kitabı ve hesabı öğret ve onu azaptan koru." (el istiab ve el isabe, mevarid el zaman, el bidaye, el fethül rabbani)
imam buhari, tarihül kebirin dördüncü cildinde şöyle belgelemektedir: "sadaka bin halid diyor ki-vahşi bin harb bin vahşi haber veriyor ki-babasından- dedesinden rivayet ediyor, o da şöyle anlatıyor: "muaviye, resulullah'ın arkasında oturuyordu ki, ikincisi sordu: "ey muaviye, vücudunun hangi kısmı bana dokunuyor?" "karnım," diye yanıtladı. resulullah, "allah'ım, onu ilim ve hoşgörü ile doldur" diye dua etti." (tarihül kebir)
not: bu duaların hz. muaviye üzerinde kesin etkileri oldu, tıpkı hz. ali el murtaza için olan peygamberlik dualarının onun üzerinde kalıcı etkileri olduğu gibi, yüce allah tarafından kabul edildi ve cevaplandı.
resulullah, hz. ali'yi yemen'e gönderdi, o da, "ey allah'ın resulü, ben gencim ve hukuk işlerinde tecrübesizim" dedi. resulullah mübarek elini hz. ali'nin göğsüne koyarak şöyle dua etti: "allah'ım onun dilini sabit kıl ve kalbine hidayet ver." (el bidaye)
kesinlikle, allah, hz. muaviye'yi yüksek seviyede bilgi ve anlayışla, cesaret ve hoşgörüyle birleştirdi. allah, onu islam'ın çatısına giren kalabalıkların vesilesi yaptı. onun çabalarıyla birçok şehir fethedildi ve islam yönetimine dahil edildi. islam'ın sözü üstün geldi ve dinin ebedi olarak korunması için düzenlemeler yapıldı. o şehirlerde islami idareyi kurdu. bütün bunlar, resulullah'in dualarının ve yoldaşlığının tesirleriydi. hz. muaviye dönemi, islami yönetimin yıkılması ve sona ermesi olarak kabul ediliyorsa, o zaman rasulullah'ın bu dualarının ne gibi etkileri oldu? resulullah'ın hidayet ve irşat duaları, ilim ve hoşgörü duaları, haşa etkisiz miydi? (biz allah'a aidiz ve dönüşümüz o'nadır).
hz. ali için olan dualar faydalı, etkilidir, halbuki mübarek dilden gelen aynı dualar hz. muaviye için verimsiz mi? bu paradoks oluşturuyor. müslümanların bu mesele üzerinde derinlemesine düşünmeleri ve tefekkür etmeleri gerekir. allah bize asil resulullah'ın tüm saygın sahabileri hakkında kabilecilikten ve aşırılıklardan arınmış doğru inançlar versin.
hz. muaviye'nin entelektüel cesaretini ve yeteneğini açık bir şekilde gösterecek olan bu başlık altında birkaç konu tartışılacaktır.
hz. muaviye hakkında yaygın olarak kabul edilen yönlerden biri, resulullah'ın hizmetinde katip olma şansına sahip olmasıdır. resulullah'ın katipleri arasında sayılmıştır. bu onun yeteneğinin, dürüstlüğünün ve
güvenilirliğinin açık bir kanıtıdır.
hz. muaviye'nin adı, resulullah'ın katipleri listesinde görünür. (el istiab ve el isabe, zadül mead, mecmaüz zevaid, cevami el sirah)
hz. abdullah bin abbas, hz. muaviye'den resulullah'ın bir dizi hadislerini bildirdi ve çok sayıda şer'i hükümde ona güvendi. ayrıca on dinî yönden fakih mertebesine yerleştirmiştir.
şimdi bu konulardan birkaçına göz atalım: 1. vitir meselesi, hz. muaviye'nin adının anıldığı hz. abdullah bin abbas'ın (hz. ali'nin kuzeni) yanında tartışıldı: "ibn abbas, "hiçbirimiz muaviye'den daha bilgili değiliz" yorumunu yaptı." (el beyhakiden el sünenül kübra)
2. buhari'nin rivayeti, vitir tartışması yapıldığında hz. ibn abbas'ın şöyle dediğini belirtir: "bırak onu, çünkü o, resulullah'ın sahabisidir." "dedi ki: "doğru iş yaptı, çünkü o gerçekten bir fakihtir (fıkıh anlayışına sahip kişi)."" (sahih-i buhari, el istiab ile el isabe, usdul gabe)
3. mücahid ve ata (hz. ibn abbas'ın iki ünlü talebesi) hz. ibn abbas'tan rivayet ederler ki, hz. muaviye ona resulullah'ın saçını makasla kestiğini bildirdi. hz. ibn abbas'a, "bu rivayet muaviye'den başkasından bize ulaşmadı" dedik. hz. ibn abbas, "muaviye, resulullah'ın adına uyduran biri değildir" diye cevap verdi. (müsned ahmed)
hz. ibn abbas'ın şöyle dediği rivayet edilir: "ben muaviye'den valiliğe daha yetkin birini görmedim." (tarihül kebir, tarih el taberi, el bidaye, el isabe)
hz. muhammed bin hanefiyye, hz. ali'nin oğludur: "muhammed bin ali el hanefiyye, rasulullah'ın şöyle dediğini duyduğunu söyleyen muaviye bin ebu sufyan'dan bildirdi: "umra (bir kimseye ömür boyu ödünç vermek)
lehlerine verilenlere caizdir." (müsned ahmed)
bir kişi bir başkasına bir eşyayı ömür boyu ödünç verirse, o şey kalıcı olarak onun olur.
ibnü'l kayyim, alem el mukiin adlı eserinin başlangıç bölümünde, fetva konusunda yetkin (insanların hüküm almak için başvurdukları) saygıdeğer sahabe'nin üç mertebeden oluştuğunu söyler. bir grup, hz. ömer, hz. ali, hz. aişe vb. gibi birçok fetva vermiştir. ikinci grup, hz. sıddık ekber, hz. ümmü seleme, hz. osman zinnureyn vb. gibi fetva vermede ılımlıydı. "hz. talha, hz. zübeyr, hz.abdurahman bin avf ve hz. muaviye bin ebu süfyan bunlara dahildir." üçüncü grup, hz. ebu'l derda, hz. ebu seleme, hz. said bin zeyd vb. gibi çok az fetva verenlerdir. (alem el mukiin, tedrib el ravi şerh takrib el nevevi, cevemi el sirah)
bu, hz. muaviye'nin akademik cesareti ile ilgili olarak, tıpkı bu ümmetin fukahaları arasında sayıldığı gibi, sahabe döneminde fetvada yetkin kişiler arasında benzersiz bir mertebeye sahip olduğu anlamına gelir. düşünürlerden ve yasa koyuculardan olması kabul edilen tarihi bir gerçektir.
hz. muaviye'nin dini güvenilirliğini ve akademik bütünlüğünü kanıtlamak için için önemli bir nokta da, birçok ünlü sahabe'nin ondan hadis rivayet etmesidir. bunlardan birkaçı aşağıda listelenmiştir.
ayrıca imam nevevi, hadis derlemelerinde belgelenen hz. muaviye'nin çabasıyla 163 hadisin bildirildiğini doğrulamıştır.
1. hz. abdullah bin abbas el haşimi
2. hz. cerir bin abdullah
3. hz. muaviye bin hudeyc 4. hz. saib bin yezid 5. hz. abdullah bin zübeyr 6. hz. numan bin beşir 7. hz. ebu said el hudri
8. hz. ebu'l derda
9. hz. abdullah bin ömer (el isabe, usdul gabe, tehdib el esma vel-lugat, cevemi el sirah)
daha önce şam başlığı altındaki ilk tartışmada hz. muaviye'nin peygamberlik ve siddiki dönemdeki bazı hizmetlerinden kısaca bahsedilmişti. bunları akılda tutarak, birkaç savaş ve fetih daha burda listelenecektir.
savaşlarla ilgili olarak, hz. muaviye'nin önemli hizmetleri çoktur. önce râşid halifelerin dönemlerinde, sonra da kendi hilafeti döneminde onun vasıtasıyla sayısız fetihler gerçekleştirildi. tüm ayrıntılarını içermek için ayrı bir kitap gereklidir. yine de bu başlığın içeriksiz kalmaması için birkaç olayı kısaca aktaracağız.
1. allame el belazuri, urdun'un (ürdün) fethi ile ilgili olarak baş komutanın hz. ebu ubeyde bin el cerrah ve hz. muaviye'nin abisi hz. yezid bin ebu süfyan olduğunu yazıyor. hz. ebu ubeyde'nin talimatlarına uygun olarak ordu, ürdün'ün kıyı bölgesine yürüdü. birliğin lideri hz. yezid bin ebu sufyan ve hz. muaviye idi. uzun mücadelelerden sonra ürdün'ün kıyı bölgeleri hz. yezid bin ebu sufyan, hz. amr bin el-as ve hz. muaviye tarafından fethedildi. hz. ebu ubeyde, başkentteki hz. ömer'e bu fetih müjdesini gönderdi. hz. muaviye'nin başarıları olağanüstüydü: "muaviye iyi bir performans sergiledi ve üstün bir etkiye sahipti." (futuh el buldan)
2. "kayseriyye hicretin 19. yılında fethedildi. ömer fethini işitince, kayseriyye'nin fethedildiğini duyurdu. o tekbir getirdi, müslümanlar da tekbir getirdiler. 7 yıl kuşatma altında kaldıktan sonra muaviye burayı fethetti." (futuh el buldan)
3. "ömer bin el hattab, muaviye'ye, filistin'in geri kalan bölgelerine ilerlemesini (fethetmesini) emreden bir
mektup yazdı. buna uygun olarak, asqalan'ı fethetti." (futuh el buldan)
4. "umeyr, ümmü haram'ın, resulullah'ın, "ümmetimin denizde savaşan ilk ordusu, muhakkak cenneti hak
etmiştir” dediğini işittiğini bize naklettiğini söylüyor. ümmü haram devam ediyor: "ey allah'ın resulü, ben
onlardan mıyım?" diye sordum. resulullah cevap verdi, "sen onlardansın." muaviye bin ebu sufyan zamanında
deniz yolculuğu yaptı. gemiden indikten sonra hayvanından düşerek yaşamını yitirdi." (sahih-i buhari, sahih-i
müslim) (benim notum: ümmü haram, türkler arasında "hala sultan" olarak bilinen o sahabidir). unutulmamalıdır
ki bu olay, hz. muaviye önderliğinde hicri 28 yılında hz. osman'ın hilafeti sırasında vuku bulmuştur: "o yıl hicri
28'de muaviye bin ebu sufyan bir deniz seferine çıktı. yanında hanımı ümmü haram bint milhan el ensariyye ile
birlikte ubade bin el samit vardı(not: bu arada hz. ümmü haram, hz. ubade'nin hanımıdır, yanlışlık olmasın).
qabras'a (kıbrıs) geldi. ümmü haram (adada) vefat etti ve kabri ordadır." (tarih halife bin hayyat, neseb kureyş,
el bidaye, futuh el buldan)
resulullah'ın cennetle müjdelediği ümmetinin ordusu; liderleri hz. muaviye idi.
onun için bu mühim müjdeye lâyıktır ve nübüvvet lisanı ile allahu a'lem cennet ehlindendir. bu noktada, hz. muaviye'nin deniz seferleri başlatmak için hz. ömer el faruk'dan defalarca izin istediğini, ancak
izin verilmediğini belirtmekte fayda var. hz. osman dönemi başladığında, ulusal çıkarı göz önünde bulundurarak
özel koşullar altında deniz seferlerinin başlatılmasına izin verdi. kıbrıs'a yapılan ilerleme, ilk deniz seferiydi. hz. muaviye'nin komutası altında, büyük sahabe bu savaşta görev yaptı, örneğin hz. ebu eyyüb el ensari(benim
notum: hz. ebu eyyüb, türkler arasında "eyüp sultan" olarak bilinen o sahabidir), hz. ebu'l-derda, hz. ebu zerr
el gifari, hz. ubade bin samit, hz. fedâle bin ubeyd el-ensari, hz. ömer bin sad bin ubeyd el-ensari, hz. vasile
bin eska el kinani, hz. abdullah bin bişr el mazini, hz. şeddad bin evs bin sabit (hz. hasan bin sabit ve hz.
mikdad'ın baba tarafından kuzeni), hz. kab bin el hibr ve hz. cübeyr bin nüfeyr el hadrami. hz. muaviye, hanımıyla birlikte katıldığı bu seferin ordu generali olarak hareket etti. allah (subhanehu ve teala)
onlara muhteşem bir zafer nasip etti ve müslümanlar muhteşem ganimetler elde ettiler. müslüman orduları, kıbrıs
halkı havlu atıp uzlaşma talebinde bulununcaya kadar bu bölgede cihad etmeye devam etti. hz. muaviye
döneminde, onunla birkaç şartla kalıcı bir anlaşma yaptılar. (futuh el buldan)
"osman'ın şehid edilmesinden sonra halk, birlik yılına kadar cihad etmedi. o yıl muaviye, roma topraklarına ordu
üstüne ordu göndermeye başladı. 16 sefer başlatıldı. bir müfreze yaz aylarında ilerler ve kışa kadar roma
topraklarında kalırdı. daha sonra geri döneceklerdi ve başka bir müfreze ilerleyecekti." (el bidaye)
birlik yılı, hz. hasan ve hz. muaviye tarafından uzlaşmaya varıldığı yıldır. daha sonra çok sayıda savaş yapıldı.
karada ve denizde fetihler yapılmış, ellerinde islam'ın sancakları dünyanın en ücra köşelerine dalgalandırılmış ve
gayretleri islam dininin hakimiyetinin yolunu açmıştır.
allame el zehebi duval el islam kitabında bundan bahsetmiştir. şimdi bir göz atalım. yönetim ve yönetimde uzmanlık doğal olarak hz. muaviye'ye geldi. onun
yönetimi altında büyük ve geniş bir islam imparatorluğu vardı.
allame el zehebi şöyle yazıyor: "batıda buhara hudutlarından kayrevan'a, yemen hudutlarından istanbul hudutlarına kadar hicaz bölgesi, yemen, şam, mısır,
fas, ırak, cezire dahil cihan krallığı onun hakimiyetine girdi. ermenistan, roma imparatorluğu, iran, horasan,
dağlık bölgeler ve [oxus] nehrinin (maveraünnehir) ötesindeki topraklar." (kitab duval el islam) (benim notum:
emeviler, bugün bile tarihin gelmiş geçmiş en büyük ilk 10 imparatorluğundan biri, 7cisidir. dünyanın yüzde
8.24ünü oluşturuyorlardı. günümüzün en güçlü devleti olarak gösterilen amerikadan bile yaklaşık 1milyon
300bin kilometrekare daha büyüklerdi, toplam 11milyon 100bin kilometrekarelik bir alanı kaplıyorlardı, ayrıca
döneminin gelmiş geçmiş en büyük imparatorluğuydu. emevi ve abbasi topraklarının büyüklüğünü geçebilen ilk
imparatorluk, varlıklarından 500 ila 600 yıl sonra yani 1200 veya 1300lerde geçmiş olan moğol imparatorluğudur,
bu imparatorluk günümüzde halen daha gelmiş geçmiş en büyük ikinci imparatorluktur).
hz. muaviye'nin hilafeti sırasında, mekke haramının bazı işaretleri belirginliğini kaybetmeye başladı: "kurz,
mekke'nin fethi günü islam'ı kabul etti. ona uzun bir ömür verildi. haram alametlerinden bazıları halk tarafından
bilinmiyordu, bu yüzden mervan bin el hakem, muaviye'ye bununla ilgili bir mektup yazdı. muaviye, "eğer kurz
bin alkame yaşıyorsa, ona emret, sana âyetleri haber versin" dedi. bu tamamlandı. demek ki muaviye döneminde
haram'ın işaretlerini koyan odur ve bunlar bugüne kadar aynı işaretlerdir." (tarih el taberi, el istiab ile el isabe)
hz. muaviye yüksek ahlaklı bir insandı ve halkına karşı davranışı takdire değerdi. resulullah'ın halkın
ihtiyaçlarının karşılanması konusundaki beyanı ışığında, kitlelerin ihtiyaçlarını sunabilecekleri bir kişi tayin etti.
hz. ömer bin mürre bu konudaki hadisi kendisine anlatır anlatmaz hemen amel etti: "ömer bin mürre, muaviye'ye
şöyle dediğini rivayet eder: "resulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim: "allah, her kim müslümanların işlerine
vekâlet verir de o, ihtiyaçlarından kendini çeker ve onları fakirlik içinde bırakırsa, allah onun ihtiyacını
gideremez ve onu sıkıntı içinde bırakır." bunu duyan muaviye, insanların ihtiyaçlarını görmesi için bir adam
görevlendirdi." ebu davud ve tirmizi bunu belgelemiştir." (mişkat, sünen ebi davud)
"ebu meryem (el ezdi el sahabi), (muaviye bin ebu süfyan) yanına girince muaviye, "buraya gel ey ebu meryem"
dedi. ebû meryem, “ben sana bir ihtiyacımı gidermek için gelmedim. ancak resulullah'ın şöyle buyurduğunu
işittim: "kim kapısını fakire ve yoksula kapatırsa, allah da cennetin kapısını onun yoksulluğuna ve ihtiyacına
kapatır."" bunu duyan muaviye eğilip ağladı. sonra, “hadisini tekrar et ey ebu meryem" dedi. böylece tekrar etti.
muaviye daha sonra halka kapıcı sa'd'ı çağırmalarını söyledi. o çağrıldı. muaviye, "ey ebu meryem, sen de
işittiğin gibi anlat” dedi. ebû meryem anlattı. bunun üzerine muaviye, sa'd'a, "allah'ım (şahit ol)! (sa'd'a
hitaben) bunu boynumdan çıkardım ve seninkine koydum. kim girmek için izin isterse içeri girsin. allah
dilediğini benim dilimde onun için hükmedecektir."'" (kitab el kuna)
1. az önceki olaylar gibi, hz. muaviye'nin allah korkusu ve ahiret endişesini vurgulayan olay cami el tirmizi,
cilt 2 2 sayfa 61, muctebai baskı, delhi, zühd bölümleri, şufeyye asbahi'nin kuvveti üzerine rivayet ve gösterişi
ile ilgili bölümler.
2. hz. muaviye'nin tevazu ve sünneti takip etme konusundaki dikkat olayı hz. abdullah bin zübeyr ve ibn safvan.
cami el tirmizi, cilt 2 2 sayfa 100, muctebai baskı, delhi, görgü kuralları ile ilgili bölümler, bir başkası için duran
bir adamın kabul edilemezliği hakkındaki haberle ilgili bölüm.
3. hz. muaviye'nin resulullah'ın beyanının eksikliği ve değiştirilmesinden endişe etmesi ve medine halkını bu
konuda uyarması, cami el tirmizi, cilt 2 sayfa 102, delhi baskısı, görgü kurallarıyla ilgili bölümler, bir olay
uydurmanın kınanması haberiyle ilgili bölüm.
bunlar, kısalık için hz. muaviye olaylarının göstergeleriydi. akademisyenler ve araştırmacılar memnuniyet için
kitaplara başvurabilirler. bunlar hadis ve rivayetlerdir. herhangi bir tarihsel haber türü değildirler.
ibn teymiyye şöyle yazıyor: "muaviye'nin astlarına karşı davranışı, valilerin en örnek davranışlarından biridir.
halkı onu severdi. sahih-i buhari ve sahih-i müslim'de resulullah'ın şöyle dediği sabittir: "liderlerimizin en
hayırlısı, sizin sevdiğiniz, onların da sizi sevdiği, sizin onlara dua ettiğiniz, onların da size dua ettiği
kimselerdir." (minhac el sünne)
minhac al sünne'deki ibn teymiyye belgeleri: "el begavi dedi-süveyd bin sa'id bize anlattı- humam bin ismail
bize anlattı, ebu kays'tan rivayet etti: muaviye her köye bir adam tayin etmişti. aramızdaki adamın lakabı ebu
yahya idi. her sabah tüm toplantıya katılıp sorardı: “dün gece herhangi birinizin çocuğu oldu mu? dün gece
herhangi bir felaket oldu mu? dün gece kasabanıza kimse yerleşti mi?" "evet, yemen halkından biri ailesiyle
birlikte buraya yerleşmiş" diye cevap verir, onun ve aile üyelerinin isimlerini zikrederlerdi. bütün köyü
dolaştıktan sonra, kütüğe gider ve onların isimlerini kütüğe yazardı." (minhac el sünne, el bidaye) kayıt defterinde tüm sakinlerin isimleri vardı. ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik düzenlemeler devlet tarafından
yapılmıştır. burdaki fikir, halkın durumunu kontrol etmek ve ihtiyaçlarını öğrenmek için özel bir bölüm
olduğudur. bu şekilde, kitlelerin ihtiyaçları mümkün olan her şekilde karşılanabilirdi.
az önceki olaylar hz. muaviye'nin yaşam tarzını ve mükemmel sosyal davranışını vurgulamaktadır. ümmetin
büyük âlimlerinin bu beyanları karşısında, âdet ve üslubunun kayser ve kisra'nın âdet ve üslûpları gibi olduğu ve
ömrünün bu şekilde geçtiği propagandasını yapmak, büsbütün haksızlıktır ve âlimlerle zıtlık içindedir. bu sadece
insanlar arasında ona karşı nefret yaymak için yapılan bir propagandadır. bu tablo, değersiz ve güvenilmez
tarihsel haberlere dayanılarak çizilmiştir.
hz. muaviye adil ve tarafsız bir insandı. insanların haklarını en güzel şekilde yerine getirdi.
"leys bin sa'd diyor
ki -bukayr bize bişr bin sa'id'den rivayet etti ki- sa'd bin ebi vakkas bunu doğruladı: "osman'dan sonra bu
kapının sahibinden daha hak sahibi kimseyi görmedim." muaviye'ye atıfta bulunarak." (tarih el islam, el bidaye)
hz. sa'd bin ebi vakkas, cemel ve sıffin savaşlarından kaçınan ve iki taraftan hiçbirini desteklemeyen seçkin
sahabe arasındadır. bu anlaşmazlıklarda tarafsız kaldı. (duval el islam)
böyle büyük ve tarafsız bir şahsiyet, hz. muaviyenin adil davranışından seçkin bir şekilde bahsediyor ve onun
eşitlikle uğraşmada ve hakları yerine getirmede hz. osman'dan sonra yüksek bir mertebeye sahip olduğunu
beyan ediyor. bu tanıklık son derece ağırdır. hz. muaviye'nin davranışını olumsuz bir şekilde tasvir eden
raporlarınsa hiçbir ağırlığı yoktur.
aynı şekilde, el ameş'in (süleyman bin mihran, güvenilir bir tabi'i ve kayda değer bir muhaddis) gelecek tanıklığı
da çok önemlidir. entelektüeller el ameş ve çağdaşlarının döneminin hz. muaviye dönemine çok yakın olduğunun farkında
olmalıdırlar. o yakın devrin insanlarının şahitlikleri, her yönden daha üstündür ve sonraki nesillerin tarihî
raporlarından daha güvenilirdir. bu yolla hz. muaviye'yi zalim ve zalim bir yönetici olarak tasvir eden tarihi
raporlar dikkate alınmayacak ve asılsız ve yanlış olarak etiketlenecektir.
"muhammed bin cevas bize rivayet etti, ebu hureyre el mukattib bize şöyle dedi: ömer bin abdülaziz ve adaleti
hakkında övgüyle konuşmaya başladıklarında el ameş ile birlikteydik. bunu duyan el ameş, "muaviye ile
tanışmış olsaydın övgün ne olurdu!" "hoşgörüsünde mi?" diye sordular. "hayır, allah'a yemin olsun ki,
adaletiyle" diye cevap verdi." (minhac el sünne, el muntaka)
el ameş, hz. muaviye'nin adaletinin ve eşitliğinin hz. ömer bin abdülaziz'inkinden çok daha üstün olduğunu vurgulamayı amaçladı.
bazı aydınlar, onu takdir edecek ve memnuniyetle kabul edecek hz. muaviye'ye öğüt verirdi.
1. "el utbe bana şöyle haber verdi: ebu ümame el bahili, muaviye'nin yanına girdi ve "ey emir el müminin, sen
bizim pınarlarımızın kaynağısın. sen saf isen pınarların pisliği bize tesir etmez ama sen pis isen bizim
temizliğimiz bize fayda vermez. çadırın yalnızca bir sütun desteğiyle ayakta durduğunu fark edin." (kitab el
mucteba ebu bekir muhammed bin el hasan bin durayd el ezdi el basri)
2. hz. muaviye karşısında insanlar açıkça doğruyu söylerdi ve o da buna zevkle kulak verirdi. onun devrinde
doğruyu söylemek eksik değildi. ibn dureyd'in bu kitabından bir başka alıntı da istifadenize sunulmuştur:
"muhammed bize "muaz bize haber verdi” diyerek dimaz'dan haber verdi, o da "ebu ubeyde bana şöyle dedi”
dedi: bir kimse muaviye'ye hitaben, "vallahi ey muaviye, sen doğrulacaksın, yoksa biz seni doğrulturuz!" dedi.
"neyle?" diye sordu. "değnek ile" diye cevap geldi. bunu işiten muaviye, "o zaman biz doğru yola çıkarız" dedi.
(kitab el mucteba, siyer alam el nubala, tarih el islam)
hz. ömer'in yönetiminde buna benzer ünlü bir olay var. birisi ona, "düzelmezsen, biz seni kılıçlarla doğrulturuz"
dedi.
benzer şekilde, insanlar hz. muaviye'ye açıkça doğruyu söyler ve doğruyu söyleme haklarını gözetirlerdi.
hz. muaviye onları bundan alıkoymadı. bu bize şunu öğretir: bu dönemi eleştirenlerin kilitlerin insanların
ağızlarında olduğu iddiası doğru değildir. iddialarını kanıtlayan raporlar değersiz ve güvenilmezdir. her namuslu
insan hakkında tarihten bu kadar değersiz malzeme toplamak hiç de zor değil. allah bize bunun üzerinde
uygulama yapmayı nasip etsin: "açık ve olumlu olanı alın ve kesin olmayan ve olumsuz olandan kaçının.”
hz. muaviye'nin hilafeti zamanında beytü'l-mal ile ilgili anlayış nasıldı ve bu servetin alıcıları nasıl belirlendi? hz.
muaviye'nin gözünde beytü'l mal'ın ne önemi vardı? bu yönün çok fazla açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
ancak, kısalık gözetilerek, bununla ilgili birkaç alıntı belgelenecek ve bunlardan çıkarılan noktalar sıralanacaktır.
1. bir cuma hutbesinde muaviye, "hazinenin zenginliği bizim ve fey zenginliği bizimdir" dedi. "onu istediğimiz
kişiden engelleyebiliriz." bu açıklamayı yaptıktan sonra kimse ona cevap vermedi. aynı sözü ikinci cuma'da da
söyledi ama kimse ona karşı çıkmadı. ancak üçüncü cumada aynı sözü söyleyince, birisi karşı çıktı. anlatım şöyle
devam ediyor: "bir adam ona karşı çıktı ve “asla! mal bizim, fey bize ait. kim bizimle onun arasına set çekerse,
onu kılıçlarımızla allah'ın huzurunda yargılayacağız." muaviye hutbesine devam etti. evine ulaştıktan sonra
adamı çağırdı. halk, “helak oldu (cezasını çekecek)" dediler, fakat yanına girdiklerinde onu muaviye'nin
başköşesinde otururken buldular. muaviye onlara, "elbette bu adam bana hayat verdi, allah ona ömür versin"
dedi. rasulullah'ın şöyle dediğini işittim: "benden sonra, konuştukları zaman ıslah edilmeyecek liderler gelecek.
cehenneme dalacaklar." ilk cuma'da bir açıklama yaptım ve kimse bana karşı çıkmadı, bu yüzden onlardan biri
olduğumdan korktum. sonra ikinci cuma'da kimse beni düzeltmedi, ben de onlardanım dedim. ondan sonra,
üçüncü cuma'da beyan ettiğimde, bu adam ayağa kalktı ve bana karşı çıktı. bana hayat verdi (yani zikredilen
ikazdan kurtuldum), allah ona ömür versin." (tarih el islam, tathir el cinan vel lisan ile el sevaik el muhriga) ibn hacer el mekki, bu olaydan sonra yalnız hz. muaviye'de görünen büyük bir erdem olduğunu, bu nedenle bu
tür bir olayın başka kimseden rivayet edilmediğini söyler.
hz. muaviye'nin, elinden geldiğince resulullah'ın ifadelerine göre uygulamaya istekli olduğunu inanarak anlayın. o, haddini aşmamak ve zerre kadar baskı
yapmamak hususunda her zaman bulunduğu konumun bilincinde olmuştur. allah onu bu konuda korudu.
allah ondan razı olsun.
2. minhac el sünne'de bir zincirle belgelenmiştir: "attiyye bin kays, muaviye bin ebu süfyan'ın bir hutbede
onlara hitap ettiğini duyduğunu anlatır: "gerçekten, hazinenizde maaşınızdan sonra size dağıtacağım fazladan
para var. gelecek yıl fazla fon gelirse, aranızda paylaştıracağız, yoksa bana bir sorumluluk yok. elbette bu benim
zenginliğim değil. bilâkis o, allah'ın size geri verdiği bir zenginliktir."" (minhac el sünne, el muntaka, siyer
alam el nubala)
3. ibn kesir, ibn sa'd'la bir zincirle anlatıyor: "muhammed bin el hakem, muaviye'nin vefat etmek üzereyken,
servetinin yarısının beyt'ül mal'e yerleştirilmesini vasiyet ettiğini anlatır." (el bidaye)
büyük alimlerin az önceki ifadeleri şunu ortaya koymuştur: 1. hz. muaviye döneminde dini konularda doğruyu
söyleme meselesi göz ardı edilmedi. insanlar ona gerçeği açıkça söylerdi ve o da bunu kabul ederdi.
2. hz. muaviye, müslüman kamu hazinesi ile ilgili olarak islami emirlere aykırı hareket etmedi. bunun yerine, o malı
allah'ın ve müslümanların zenginliği olarak gördü ve onu islam kanunlarına göre dağıtır ve kullanırdı.
3. hazinedeki eksikliklerin giderilmesi için mal ve servetinin yarısını son günlerinde beytü'l-mal'e yerleştirmek üzere vasiyet etti. bu tam bir dikkat göstergesidir. bu, kamu hazinesi ile ilgili olarak hz. muaviye'ye karşı insanların yaptığı tüm itirazların yanlış olduğunu açıklığa
kavuşturur. eleştirmenler tarihten işe yaramaz malzeme topladılar ve kamu hazinesiyle ilgili tartışma konusu
açtılar. allah onlara iyilik yapmayı nasip etsin ve onlara rehberlik etsin ve onları kabilecilikten ve aile
önyargılarından korusun. onları, muhterem sahabe (radıyallahu anhum) hakkında kötü düşünceler beslemekten
korusun ve onlar hakkında bize islam dininin öğrettiği güzel düşünceleri beslemeyi onlara nasip etsin.
ibn kesir, bu metinde hz. muaviye'nin halifeliği sırasındaki durumdan bahsediyor: "daha önce de açıkladığımız
gibi, hicri 41 yılında bütün halk ona biat etmekte ittifak etmişti. bu süre zarfında vefatına tanık olan hicri 60 yılına
kadar tek halife olarak kaldı. düşman topraklarında cihad devam etti, allah'ın sözü hakim oldu ve dünyanın
dört bir yanından ganimet yağdı. müslümanlar rahatlık, adalet, af içinde yaşadılar." (el bidaye)
hicri 41 yılında hz. hasan ve hz. muaviye hilafet konusunda bir uzlaşmaya vardılar.
birkaç sayfa sonra hz. muaviye için yazıyor: "o, güzel ahlâk sahibi idi, lütufta bulundu, güzelce affedildi ve pek çok (hatasını) gizledi. allah'ın rahmeti üzerine olsun." (el bidaye)
allame el zehebi şöyle yazıyor: "muaviye'nin incelik, eşitlik ve nezaketteki faziletleri pek çoktur." (el muntaka)
az öncekilerin işığında, hz. muaviye'nin hilafetinin eşitlik ve doğruluk üzerine kurulu olduğu ve adalet ve
tarafsızlıkla olduğu açıktır. islami kurallar hakimdi ve bu sayede kitleler rahattı. hz. muaviye tarafından kurulan
mahkemeler tamamen islami düzenlemelere bağlı kaldı ve sorunlar islami yasalara göre aklandı.
hz. muaviye'nin hilafetinde islami politikalara son verme propagandası eleştirmenler tarafından düzenlenmiş, değersiz tarihî
rivayetlerden hazırlanmış olup, gerçeğe aykırıdır ve ümmetin seçkin âlimlerinin kesin beyanlarına karşıdır. bunun
nedeni, hafız el zehebi, hafız ibn kesir ve diğerleri gibi seçkin alimlerin bu konuyu mükemmel bir şekilde
açıklığa kavuşturmuş olmalarıdır: şer'i usuller ve islami sistemler hz. muaviye'nin halifeliği sırasında kaldırılmadı.
bunun yerine adalet galip geldi ve halka nezaket ve iyilikseverlikle davranıldı.
şimdi, hz. ali'nin ailesi ile hz. muaviye'nin ailesi arasındaki yakınlığı ve ilişkiyi vurgulayan konular ele alınacak.
o devrin şer ve fesatçı unsurlarının oyunuyla islam'ın başkentine saldırı düzenlendiği ve üçüncü halifenin bir
kumpasla şehid edildiği daha önce zikredilmişti. bunun üzerine müslümanlar iki gruba ayrıldı. aynı zamanda,
kötüler bölünmüş ve oluşturulan anlaşmazlığı körüklemek için her iki grup arasında kalmıştır. birbirleri
hakkında yanlış anlaşılmalar yayıyorlardı. tartışılan konularda çeşitli şüpheler yaydılar ve bu konuda ciddilik
oluşturdular ve sonunda savaşlara ve cemal ve sıffin gibi hayati tehlike oluşturan olaylara yol açtılar. burda amaç, bu olayların nedenlerini sıralayıp savaşların ayrıntılarını ve sonuçlarını tartışmak değildir. burdaki
amacımız, bu şahsiyetlerin aralarında çıkan ciddi ihtilaflara rağmen birbirleri hakkında ne düşündüklerini tespit
etmektir. birbirlerine hangi hükmü uyguladılar? birbirlerine nasıl baktılar? kalpleri birbirlerine kin ve
düşmanlıkla mı doldu? birbirlerini ebedi düşman olarak mı görüyorlardı? bu talihsiz olayların üzerinden asırlar
geçmesine rağmen, bazı insanlar bugüne kadar hz. muaviye'ye karşı çirkin sözler söylemeye ve küfürler etmeye
devam ediyor. hatta onu kâfir, münafık, fasık olmakla itham ederler ve onun hakkında zan beslemeyi, onun
hakkında şer yaymayı dinî bir görev sayarlar. halbuki aralarında geçici ihtilaf bulunan şahsiyetler, münakaşaya
son verip uzlaşmaya vardılar (hz. ali el murtaza ve hz. muaviye tarafından hicri 40 yılında bir uzlaşmaya varıldı.
ilim kardeşliğini tatmin etmek için burda küçük bir alıntı yapılmıştır: "bu yıl (hicri 40) ali ile muaviye arasında
uzun uzun yazışmalardan sonra aralarındaki savaşı sona erdirmek ve ırak ülkesinin ali ve şam bölgesinin
muaviye'nin olacağı konusunda anlaşmaya varıldı. üstelik ikisinden hiçbiri diğerinin işlerine ne orduyla, ne
saldırıyla, ne de savaşla karışmayacak. her biri diğeriyle savaşmaktan kaçındı. orduları topraklarına gönderdi ve
karar onaylandı." (tarih el taberi, cilt 6 sayfa 81, yıl hicri 40, el bidaye, cilt 7 sayfa 322, ibn cerir'e atıfla, yıl hicri
40)) ve birlik yılından sonra bütün ihtilaflar tamamen ortadan kalktı. bu başlığı aydınlatmak için, bu noktada hz. ali ve soyunun hz. muaviye ve yandaşları hakkındaki görüşlerini
netleştirecek bazı hususlar anlatılacaktır. bu amaca ulaşmak için hz. ali el murtaza ve ailesinin beyanları ve
olayları sırayla sunulacaktır. onlar üzerinde derin derin düşünün.
1. "sa'd bin ibrahim anlatıyor: ali bin ebu talib bir gün adi bin hatim el tai'i eşliğinde ayrıldı. ali'nin yandaşları
tarafından öldürülen tay'dan katledilmiş bir adamla karşılaştılar. adi, “ne talihsizlik! dün müslümândı, bugün
kâfirdir." dedi. ali, "bekle (bu kadar çabuk hüküm verme)" diye karşılık verdi. dün mümin idi, bugün de
mümindir."" (tarih ibn asakir kamil, telkis ibn asakir) (yani bize muhalefet ettiği için imanını kaybetmedi, bilakis
hâlâ mümindir.)
2. "muhammed bin raşid, makhul'dan anlatıyor: ali'nin yandaşları ona muaviye'nin öldürülen taraftarlarını sordular. "onlar mü'minlerdir" diye cevap verdi. bir başka rivayet de şöyledir: ona sıffon'de öldürülenleri sordular, bunlar nedir? "onlar müminlerdir" diye cevap verdi." (tarih ibn asakir kamil, telkis ibn asakir, minhac el sünne, el muntaka)
3. "ukbe bin alkame el yeşkuri anlatıyor: sıffin gününde ali'nin yanında bulundum. muaviye taraftarlarından 15 esir kendisine getirildi. onlardan kim ölürse, ali onu yıkar, kefenler ve cenaze namazını kılardı." (telkis ibn asakir)
hz. ali'nin beyanları, her ne sebeple olursa olsun hz. ali'ye karşı savaşanların mümin olduklarını açıkça ortaya koymaktadır. yıkanmaları, kefenlenmeleri, cenazeleri ve cenaze namazları doğruydu ve hz. ali tarafından yerine getirildi. onları mümin saymamak, hz. ali'ye itaatsizliktir ve onun yoluna aykırıdır.
hz. ali ve hz. muaviye orduları arasındaki siffin savaşı hicri 37 safer'de meydana geldi. kargaşacılar böylece aşağılık amaçlarında (ayrılık ve anlaşmazlık) başarılı oldular. her iki aydın da içtihad esasına göre savaşmışlar, fakat bu savaşta şer'i sınırları aşmamışlardır. mesela savaştan kaçanları asla öldürmek istemediler, esirleri öldürmediler, hiçbir kadının başörtüsünü kaldırmadılar, kimsenin malını yağmalamadılar, silahını bırakana barış verdiler, öldürülenlerin silahlarını ve giysilerini çıkarmadılar, hiçbir müslüman erkeği ve kadını köleleştirmediler, birbirlerinin mallarını ganimet saymadılar vs.
bunlar için aşağıdaki referansları inceleyin:
1. musannaf ibn ebi şeybe, cilt 4 sayfa 1018, cemel, (kilmi) pir chanda sindh ile ilgili bölüm
2. fathül kadir şerhül hidaye, cilt 4 sayfa 412, asilerle ilgili bölüm, mısır baskısı.
3. nesb el raya, cilt 3 sayfa 463, asilerle ilgili bölüm.
4. el ahbar el tival, sayfa 151, cemel olayı, mısır baskısı.
bundan, bu çatışmanın doğasını öğreniyoruz.
şimdi öldürülenlerin akıbeti ile ilgili olarak hz. ali el murtaza'nın söylediğini öğrenelim: "ali'ye sıffin günü'ndeki öldürülmeyle ilgili olarak soruldu. "bizim ve onların öldürülenleri cennettedir. iş bana ve muaviye'ye dönecek." dedi." (musannef ibn ebi şeybe, mecmaül zevaid, kenzul ummal, siyar alam el nubala)
bu başlık altında, hz. ali el murtaza'nın savaştığı kişilere (örneğin cemel ve sıffin savaşına katılanlar), hz. ali el murtaza'nın hangi bakış açısını takındığını belirtmek isteriz. onlara saygısı ve onları hangi pozisyonda tuttuğu hakkında.
hz. ali'nin ağzından dinleyin: "ali ibn ebu talib'e soruldu ve o, cemel ve sıffin'e katılanlardan isyancılarla savaşma konusunda örnek teşkil ediyor: "müşrikler mi?" "hayır" diye cevap verdi, "onlar şirkten kaçtılar.” “onlar münafık mı?” diye soruldu. "hayır, çünkü münafıklar allah'ı ancak çok az anarlar" dedi. "onların durumu nedir?" diye soruldu. "onlar bize karşı gelen kardeşlerimizdir" diye cevap verdi." (musannef ibn ebi şeybe, el beyhakiden el sünen el kübra, el cami li ahkam el kuran (tefsir el kurtubi))
not: akademisyenlerin bilgisine. hz. ali'nin az önce geçen sözü, birçok alim tarafından kendi kitaplarında belgelenmiştir. özlü olmak üzere tefsir kitaplarında hucurat sûresinde, hadis derlemelerinde cemel ve sıffin ile ilgili olarak, fukaha'nın asilerle ilgili tartışmalarında ve tarih kitaplarındaki ilgili tartışmalarda alıntılanmıştır.
öyle ki, üst düzey şiiler bunu kendi isnadları aracılığıyla hz. cafer el sadık'tan nakletmişlerdir. "cafer, babasından, ali'nin kendisiyle savaşan hiç kimseyi şirk veya ikiyüzlülükle nitelendirmediğini bildirdi. aksine, "bize karşı çıkanlar bizim kardeşlerimiz” derdi." (üçüncü nesil alimlerden abdullah bin cafer el himyeri el şia: kurb el isnad)
hz. ali'nin cemel ve sıffin'e katılanlar hakkında ifade ettiği bu görüş: "onlar bize karşı çıkan kardeşlerimizdir." insanlar onun açıklaması hakkında çok şey söylediler. ancak onun tefsiri, hz. ali'nin başka sözlerinden anlaşılırsa yerinde olur ve uzun münakaşalara girmeye gerek kalmaz. cemel ve sıffin vesilesiyle, hz. ali'nin bazı taraftarları aşırıya gittiler ve muhaliflerini kâfirler olarak etiketlemeye başladılar. bunu duyan hz. ali meseleye açıklık getirdi.
ibn asakir, rivayeti kendi isnadı aracılığıyla şu sözlerle belgelemektedir: "ebu zür'a, cafer bin muhammed'den, bize babasından rivayet etti: ali, cemel veya sıffin gününde, (muhalefete) küfür isnad ederek haddi aşan bir adam işitti. ali dedi ki: "böyle söyleme, çünkü onlar bizim onlara muhalefet ettiğimize inanıyorlar, biz de onların bize muhalefet ettiklerine inanıyoruz. (bu savaşa yol açtı.)" (tarih ibn asakir kamil, tahdib ibn asakir)
ibn teymiyye el harrani, bu rivayeti müsned ishak bin râheveyh'den bir isnad yoluyla şu sözlerle nakletmiştir: " süfyan -cafer bin muhammed'den babasından şöyle dedi: "ali, cemel ve sıffin günlerinde haddi aşan bir adam işitti ve şöyle söyledi: "hayırdan başkasını söyleme. onlar ancak bizim kendilerine karşı geldiğimize inanan bir topluluktur ve biz de onların bize karşı çıktıklarına inandığımız için onlarla savaştık." (minhac el sünne, el muntaka)
şimdi bu anlamı, güvenilir buldukları kitaplardan ileri gelen şiilerin rivâyetlerinden teyit edeceğiz ki, hem sünni hem de şii, bu mesele üzerinde tefekkür imkânı bulsun.
"cafer, babasından, hz. ali'nin savaştaki muhalifleri hakkında şunları söylediğoni bildirdi: "biz onlara kâfir damgası vurarak onlarla savaşmayız ve bizi kâfir diye damgalamaları için de onlarla savaşmayız. bilakis, biz hak üzerinde olduğumuza inanarak iman ederiz ve onlar da hak üzere olduklarından emindirler."" (kurbül isnad)
özetle, hz. ali'nin ifadeleri ışığında, "kardeşlerimiz”in "din kardeşlerimiz” anlamına geldiği ve bağy'in lügat anlamının haddi aşmak, istemek vb. anlamına geldiği hususu açıklığa kavuşturulmuştur. istilahi baghavah (isyan) kastedilmemiştir. az önce belirtilen rivayetler delil niteliğindedir. bagavat'ın istilahi (teknik) anlamı, bir kişinin kendi görüş veya yorumuna dayanarak gerçek bir hilafete karşı çıkmasıdır. hz. ali herhangi bir halifeye asi değildi, yine de bizim onlara karşı bagavat işlediğimize inandıklarını söylüyor. burdan, bagavahın istilahi veya şer'i anlamının kastedilmediğini öğreniyoruz. bunun yerine, dilsel anlama atıfta bulunulmaktadır.
hz. ali el murtaza, hz. muaviye'yi müşrik olarak görmedi ve onu münafık, kafir veya fasık olarak etiketlemedi. bunun yerine:
1. her grup, diğerinin kendi din kardeşi olduğuna inanıyor, ancak kendilerine haksızlık yaptıklarına inanıyorlardı. (daha fazlası değil.)
2. taraflardan her biri kendilerini hak üzerinde, diğer tarafı da batıl ve hata üzerinde görüyordu. bu görüş üzerine çatışma çıktı. bu bir içtihad hatası olarak etiketlenir.
3. hz. ali (duruma rağmen) muhalifleri hakkında iyiden başka bir şey söylenmemesini açıkça ilan etti ve emretti: "(onlar hakkında) hayırdan başkasını konuşmayın." bu da şuan belirtildi.
bu konu ünlü şair hali'nin musaddis hali adlı kitabında yer alan bir şiirinde doğru bir şekilde özetlenmiştir. onun iki beyti şimdi iktibas edilecektir: "aralarında ihtilaflar karşılıklı olarak varsa, bunun temeli ancak ihlas üzerinedir. birbirleriyle tartıştılar, ancak aralarındaki çekişmelerde bir kötülük yoktu. anlaşmazlıkları barıştan çok daha iyiydi." (musaddis hali)
ihlal ve saldırganlık tartışması gündeme geldiğine göre, birkaç yanlış kanıya açıklık getirmek daha iyidir. bu noktada bazı yazarların metinleri belirsizdir ve yanlış anlaşılabilir. örneğin: şerhü'l mevâkıf'ta, yedinci hedef olan imame üzerine tartışmalarda, müfessir, hz. ali'nin hasımları hakkında alimlerin beyanlarını aktarırken şöyle yazar: "bazıları, şiiler ve topluluğumuzun çoğu gibi onları haddi aşanlar olarak nitelemeye başvurdu." (şerhül mevakıf)
buna cevap vermek için asıl tartışmaya açıklık getirecek olan imam rabbani'nin yazısı sunulacak ve diğer alimlerin açıklamalarını da inceleyebilirsiniz.
1. imam rabbani yazılarında şöyle yazar: "mevâkıf müfessirinin yaptığı bu açıklamaya göre, topluluğumuzun birçoğunun hz. ali ile hz. muaviye arasındaki ihtilafın içtihad temelinde olmadığı görüşündedir. bununla hangi grup kastedilmektedir? daha önce de belirtildiği gibi, ehl-i sünnet buna aykırı hükümler vermiştir ve tüm mezhebin kitapları bu konuyu içtihad hatası olarak etiketlemekle doludur. imam gazali, kadı ebu bekir, ibn arabi ve diğer alimler, hz. ali'ye karşı savaşanlara karşı haddi aşma ve sapıklık hükmünün tatbik edilmesinin caiz olmadığını kesin olarak bildirmişlerdir." (mektubat imam rabbani)
2. herhangi bir akademisyen bu tartışma hakkında daha fazla ayrıntı çalışmak isterse, ebu şakur salimi'nin kitab
el temhid'i okuması gerekir, sayfa 168, yedinci görünüm altında (lahor baskısı). ebu şakur salimi, bu
kimselerin haddi aşmasını delillerle reddetmiştir.
3. allame taftazani şerhü'l makasid'de (yedinci tartışma) sıffom'e katılanlar hakkında açık bir şekilde şöyle demiştir: "onlar kâfir, fasık ve zalim de değillerdi, çünkü yanlış da olsa bir yorumları vardı. en fazla söylenebilecek şey, onların içtihadda yanıldığıdır. bu, bırakın küfrü, fıskı dahi gerektirmez. bunun üzerine ali, yandaşlarının şam topluluğuna sövmelerini yasaklamış ve "onlar bize saldıran kardeşlerimizdir" demiştir." (şerhül makasid)
4. benzer şekilde, molla ali kari, şerh fıkıh-ı ekber'de hz. ali'nin hilafeti üzerine tartışma başlığı altında şunları yazmıştır: "muaviye bundan sonra yanıldı ve yaptığını tefsirle yaptı. bu nedenle, o bir suçlu olmadı." (şerh fıkh-i ekber)
özetle, müceddid-i elf-i sani, ebu şakur salimi, taftazani, molla ali kari ve diğerleri gibi büyük alimler, sıffin'e katılanlara karşı tecavüz ve zulüm uygulamasını reddetmiştir. bu nedenle mevâkıf müfessirinin az önceki sözü araştırmaya aykırıdır ve hata olarak etiketlenmiştir. allah onu bağışlasın.
bazı fukaha, hz. muaviye için cevr (baskı) ve ca'ir (zalim) kelimelerini kullanmıştır. hidaye'nin üçüncü cildinde yer alan kadı adabı kitabında şu yazı yer almaktadır: "o zaman zalim bir hükümdara tabi olmak da, adil bir hükümdara tabi olmak caiz olduğu gibi caizdi, çünkü sahabe hak ali'nin elindeyken muaviye'yi takip etti." bunları yorumlarken, fethü'l kadir'de şu görünüyor: "bu, muaviye'nin zulmü konusunda kesindir."
bu konuyu açıklığa kavuşturmak için bir nokta da şudur ki, hidaye'nin kendi zamanındaki sözleri muhalefetin itirazını cevaplamak için yeterlidir, çünkü bize göre hz. ali'nin yaşamı boyunca hz. ali'nin halifeliği doğruydu. ve hz. muaviye'nin hilafeti doğru değildi, daha çok bir içtihad hatasıydı. hz. muaviye bu konuda bir müctehiddir. "bir müctehid yanılır ve haklıdır."
ikinci nokta ise fethü'l kadir şerhinde az önceki sözlerden hemen sonra bu itirazı reddeden bir yazı ortaya çıkmaktadır. orda şunlar yazılıdır: "amaç onun kararı değil, isyanıdır. o halde bu ancak, hasan'ın kendisine (halifeliği) teslim etmeden önce kadılık görevini üstlendiği tespit edildiğinde tamamlanmış olacaktır. ona teslim ettikten sonrasına gelince, o zaman hayır."
(fethül kadir şerh hidaye)
ayrıca bu konu imam rabbani müceddid-i elf-i sani tarafından şimdi gösterilecek olan mektubunda çözüme kavuşturulmuştur. adalet şartıyla da yeterli ve tatmin edicidir. şimdi kelimesi kelimesine alıntılanacaktır. bir bakın: "bazı fukahanın yazılarında hz. muaviye için zulüm veya baskıcı hükümdar kelimesi kullanılmıştır. bunun anlamı, hz. ali'nin halifeliği sırasında, hz. muaviye'nin hilafetinin yanlış ve uygunsuz olduğudur. burdaki cevr'in anlamı, sonucu azgınlık ve sapma olan bir şey değildir. ancak o zaman bu hüküm ehl-i sünnet'in görüşlerine uygun olur. ayrıca istikamet ehlinin kullanımında, bu mahiyetteki manaya aykırı müphem unvanlardan kaçınılmaktadır. içtihad hatasından öte bir şey zikretmiyorlar. seva'ik'te belgelendiği gibi allah'ın hakları ve müslümanların hakları konusunda adil bir yönetici olan hz. muaviye nasıl zalim olabilir?" (mektubat imam rabbani)
"eger iki cocuk bir hayvandan sut icerse riza (sut icmenin kamil sekli) hasil olmaz. bu sadece bir kaptan sut icmek gibi bir seydir. fakat, rivayetler sahibi muhammed bin ismail el-buhari -rahimullah- diyor ki: bu amel, sut vermenin olusturdugu mahreniyeti olusturuyor." buhari, es-seyh el imam ebu hafs'in -rahimullah- devrinde buhara'ya gekiyor ve fetva kursuus olusturuyor. (onun bu niyetinden haberdar olan) seyh (ebu hafs) ona soyle diyor: bunu yapma! cunku sen fetva verme seviyesinde degilsn. fakat buhari, nasihat dinlemeden "iki cocugun ayni koyubun sutunden icmesi mahremiyet olusturur" fetvasini verdi. oyke ki, halk toplanip bu fetvayi verdigi icin onu buhara'dan kovdular."
ayrica yine serahsi, ayni kitapta soyle yaziyor:
"eger iki cocuk ayni koyun veya inekte sut icerse riza (sut icmenin kamil sekli) hasil olmaz. cunku, kamil sut icmede muteber olan nesebdir. inanlarla da hayvanlarin neseb farklari oldugundan, kamil sut icmenin olusturdugu mahremiyet hayvan sudu icerek olusturulmaz. fakat "et-tarih" sahibi muhammed bin ismail el-buhari rahimullah soyle demistir: bu amel sut vermenin olusturdugu mahremiyeti olusturur. iste bu fetva da muhammed bin ismail el-buhari'nin buhara'dan kovulmasina sebep oldu. cunku o, ebu hafs -rahimullah- devrinde buhara'ya gitmekle amaci fetva vermekti. seyh de ona bunu yasaklayip soyle demistir: sen bu isin ehli degilsin. fakat el-buhari ise nasihat dinlemedi. sonra da, gunlerin birinde ondan bunun hakkinda sorulunca mahremiyete fetva verdi. iste bu sebepten de halk toplanip onu (buhara'dan) kovdular."
cevap: arkadaslar konuyu anlamayan varsa, serahsi diyor ki, iki cocuk, ayni hayvandan sut icerse, burda kastedilen yani kaptan degil memesinden sut icerse, bunlar sut kardes olmaz. sut kardes olmak icin bir insanin onlara sut vermesi lazim. imam buhari ise demis ki, hayir bir hayvanin da memesinden 2 cocuk sut icse, bunlar mahrem olur, sut kardes olur diye fetva veriyor. ebu hafs diyor ki sen fetvaya yetkin degilsin. sonra da buhara'dan kovuluyor.
bu fetva imam malik'e falan da nispet edilmis olsa da, malikiler ona nispetinin hata oldugunu soyluyor.
yani islam tarihinde bu fetvayi ya sadece buhari, veya cok az birkac kisi vermis olabilir sadece.
bu konudan ilk bahseden kaynak, veya ilk kaynaklardan biri de siinin belirttigi serahsi'dir. ki serahsi, buhari'den 200 yil sonra yasamistir. ondan sonra da bir kisim alimler bu olaydan kitaplarinda bahsetmeye baslamislar.
fakat burdaki konu arkadaslar, bu olayin muhtemel ilk kaynagi olan serahsi, buhari'den 200 sene sonra yasamisken bu olayi kimden almistir?
eger bu olayi ravilerden almissa, neden bu olayi aktaran diger alimler gibi sened belirtmemistir?
bu da olayin asilsiz oldugunu gosteriyor. cunku olaydan ilk bahseden kisi buhari'den 200 yil sonra yasamis, ve haberi de senedsiz aktarmis.
bu muhtemelen serahsi'nin kitabina aldigi bir soylentidir.
keza buhari de hicbir kitabinda boyle bir olayan bahsetmemistir.
ha ilaveten ebu hafs, 832'de vefat etmis olup buhari 810 dogumludur.
buhari, buhara'ya fetva vermek icin gelmisse, bu donem kendin fetva vermede guvenebilecek olgun bir yasta olmasi gerekir.
halbuki ebu hafs vefat ettiginde buhari sadece 21-22 yaslarindaydi. bu da olayi asilsiz kiliyor aslinda. ki buhari genc yaslarinda memleketi buhara'dan ayrilip oraya ancak daha sonraki yaslarda donebildigi icin ebu hafs ile buhara'da bunu yasamis olabilmesi de suphelidir.
sen femboysun. herkesten gizliyosun, ama benden kacamazsin. sen, 1, femboysun. ben de o 1 diye yazdigim o 3 harfli b ile baslayip r ile biten sozcugu, harflerle yazarsam, adam degilim.
simdi 2 gundur banliydim entry girmeye istah kalmadi ama hadi yaziyim.
bu entry'yi girmek icin son 100 lirami kaybettim, bosverin ne oldugunu.
bu yazi orjinalde ingilizce olup, sahsim tarafindan bizzat turkceye cevirilmistir.
yazinin ilk kisminda eski sunni maliki, suan hala yasayan, onlarca kisiyi sii yapmis tunuslu sii alim muhammed ticani semavi'nin hz. ebu hureyre hakkindaki iddialarina cevap, ikinci kisimdaysa hz. ebu hureyre ve ehli beyt iliskisi ele aliniyor.
hadi iyi okumalar beyler ne diyim. bayanlarin okucagini zannetmiyom hani bayanlar ya gidip manikur pedikur basliklarina yazarlar. neyse tabi banane.
"hz. ebu hureyre, resulullah'in sahabisidir ve olağanüstü hafızası ve aktardığı hadislerin bolluğu bakımından en seçkin olanıdır. resulullah'ın sadece birkaç yıl boyunca yanında olmasına rağmen, hz. ebu hureyre, ister evde ister yolculukta olsun, resulullah'a sarıldı, böylece resulullah'ın sünnetinden hiçbir şey ondan kaçamazdı.
alimler arasında onun gerçek ismi hakkında görüş ayrılığı vardır, ancak en ünlüsü abdurrahman bin sahr'dır. hz. ebu hureyre'nin islam'a resulullah'dan gelen bilgi açısından rakipsiz katkısına rağmen, onu resulullah'a karşı hadisler uydurmakla suçlayan "tarafsız araştırmacının" hiddetinden kurtulamadı. kendisine yöneltilen bazı itiraz ve eleştiriler birazdan sıralanacak ve ardından bunlara verilecek cevaplar yer alacaktır.
ticani diyor ki:
"belki de dinin ikinci yarısını, onlara duymak istediklerini söyleyen ebu hureyre'ye atadılar, bu yüzden ona çeşitli onurlar bahşettiler: ona medine valiliğini verdiler, ona el akik sarayını verdiler ve ona "raviatül islam" unvanını verdiler - yani islam'ın aktarıcısı. emevilerin, kendilerini memnun eden her şeyi alan ve çıkarlarını ve güçlerini kur'an-ı kerim'den ve resulullah'ın geleneğinden destekleyen tamamen yeni bir din oluşturmalarını kolaylaştırdı."
başka bir yerde diyor ki:
"ebu bekir'in faziletlerinden amr bin as, ebu hureyre tarafından da bahsedilmiştir."
yine diyor ki:
"sonra şeref el din'in "ebu hureyre" ve şeyh mahmud ebu rayya el mısri'nin şeyh "el mudira"sını okudum ve resulullah'ın vefatından sonra değişen sahabilerin iki tip olduğunu öğrendim. birincisi, gücü ve otoritesi nedeniyle kuralları değiştirdi. ikincisi, resulullah'a sahte hadisler atfederek kuralları değiştirdi."
hz. ebû hüreyre'nin beni ümeyye'yi desteklemek için hadis rivayet ettiği ve bunun karşılığında kendisine bir kale inşa ettirerek karşılığını verdikleri ve ona raviatül islam unvanı verdikleri iddiası, birkaç nedenden dolayı apaçık bir yalandır:
a. hz. ebu hureyre bu zor zamanlarda fitneden kaçındı ve tarafsız bir pozisyon aldı. nitekim o, resulullah'dan, toplumsal çekişme anında inzivaya çekilmeye teşvik eden bazı hadisler rivayet etti. bu rivayet bu tür hadislerin açık bir örneğidir: "sıkıntı olacak. o vaki olunca oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan hayırlı olur. kendini buna dahil eden kişi, onu bunaltacaktır. bu nedenle iltica edecek veya sığınacak bir yer bulan kişi hemen ona sığınsın." (sahih-i buhari)
b. hz. ebu hureyre, emevi halifelerinden sadece hz. muaviye dönemine tanık oldu. yezid liderliği üstlenmeden önce vefat etti. ticani'nin genel olarak islam tarihi ve özel olarak da o dönemin tarihi ile ilgili geçmişi göz önüne alındığında bunu gözden kaçırması şaşırtıcı değildir. ayrıca, hz. muaviye halife olduğunda hz. ebu hureyre yoksul değildi, medine'ye atanırken de ilk kez yöneticilikle görevlendirilmemişti. hz. ömer, kendi döneminde onu bahreyn valisi olarak atadı ve o zamana kadar önemli miktarda servete sahipti. muhammed bin sirin anlatıyor: "ömer, ebu hureyre'yi bahrayn valisi olarak atadı. daha sonra on binle geri döndü. ömer ona, "bu zenginlikle kendini mi tercih ettin, ey allah'ın ve kitabının düşmanı?" dedi. ebû hureyre şöyle söyledi: "ben allah'ın düşmanı değilim, o'nun kitabının düşmanı da değilim. daha ziyade, onları ihlal edenin düşmanıyım." ömer, "bu zenginliği nereden buldun?" dedi. ebu hureyre dedi ki: "atlar doğdu, kölelerimin kârları ve ortaya dökülen hediyeler." ona baktılar ve söylediği gibi olduğunu gördüler. bir süre sonra ömer onu (bir kez daha) vali olarak atamak için çağırdı ama o (ebu hureyre) reddetti. ömer, "sen çalışmak istemiyorsun ve senden daha iyi biri olan yusuf, iş istedi" dedi. dedi ki: "yusuf bir peygamberdi, bir peygamberin oğlu, bir peygamberin oğluydu ve ben ümeyme'nin oğlu ebu hüreyre'yim. ayrıca üç ve iki şeyden korkuyorum." ömer, "neden beş şey söylemedin?" dedi. dedi ki, "bilgi sahibi olmadan bir şey söyleyeceğimden korkuyorum ve bilgisiz bir yargıda bulunacağımdan korkuyorum, sırtımın dövüleceğinden korkuyorum, servetimin alınacağından korkuyorum ve onurumun aşağılanmasından korkuyorum."" (siyer alam el nubala. sorgulayan, "ravileri güvenilirdir" der.)
c. hz. ebu hureyre'nin emevi döneminde medine valisi olarak atanması, o sırada medine'de kalan birkaç yüksek sahabiden biri olmasından kaynaklanıyordu. buna ek olarak, medine'de yöneticilik için en önemli adaydı, özellikle de hz. ali ve hz. muaviye günlerinde namaza öncülük etmek için yönlendirildiğini düşündüğümüzde. ister emeviler ister onların dışında herhangi biri olsun, müslümanların işlerinin sorumluluğunu kim üstlenirse üstlensin, onu medine valisi olarak görev yapmak için kesinlikle en önemli aday olarak görürdü.
d. ticani'nin hz. ebu hureyre'yi maddi kazanç, dünyevi edinim ve temel arzularının yerine getirilmesi için kıskanç biri olarak tasvir etme girişimi, konumunun zayıflığını ve suçlamalarının zayıflığını gösterir.
ticani'nin hz. ebu hureyre hakkında söylediklerini, hz. ebu hureyre'nin resulullah'dan aktardığı şeyle karşılaştırın: "üç kimseyi, allah kıyamet gününde onlara bakmayacak, onları arındırmayacak, onlar için acı bir azap... (bunlardan biri) bir lidere yeminini veren ama sadece dünyevi bir menfaat için veren bir adam, bu yüzden ona verdiği zaman mutludur ama vermediğinde üzülür..." (sahih-i buhari)
ayrıca, resulullah'dan bunu rivayet ederken dünyevi şöhrete nasıl açgözlü olabilirdi: "hiç şüphe yok ki, herhangi biriniz için odun doğrayıp sırtında bir deste halinde taşımak, ona verebilecek veya vermeyecek birine sormaktan daha iyidir." (sahih-i buhari)
eğer hz. ebu hureyre bir sahtekar olsaydı, bu rivayetleri gizleyeceğine şüphe yoktur. benzer şekilde, eğer hz. ebu hureyre, ticani'nin tarif ettiği gibi olsaydı, önünde kötülük yapıldığında sessiz kalırdı.
müslim, sahih'inde ebu züra'dan şöyle söylemektedir: "ebu hureyre ile birlikte mervan'ın evine girdim. sonra içinde resimler gördü ve şöyle dedi: "resulullah'ın allah'ın şöyle dediğini duyduğunu söylediğini işittim: 'benim yarattığım gibi bir yaratılış yaratmaya kalkışan kimseden daha kötü kim olabilir? bırakın mısır yaratsınlar, yahut tohum yaratsınlar, ya da arpa yaratsınlar!" (müslim, şerhiyle birlikte)
hakim, müstedrek'inde, hz. ebu hureyre'nin azatlı kölesi ebu meryem'den şöyle nakleder: "ebu hureyre, medine'nin ortasında evini inşa ederken mervan'ın yanından geçti. ben de işçiler çalışırken yanına oturdum. "sağlam bir şey inşa et ve geleceğe umut et ve çok yakında öl" dedi. mervan, "ebu hureyre işçilere hadis anlatıyor olmalı. onlara ne diyorsun ey ebu hureyre?" dedi. şöyle cevap verdi: "dedim ki, "sağlam bir şey inşa et, geleceğe umut et ve çok yakında öl," ey kureyş (bunu üç kez tekrarladı). dünki durumunu ve bugün ne olduğunu hatırla! kölelerini, persleri ve romalıları çalıştırıyordun; sert ekmek ve yağlı et yedin. birbirinizi yemezsin ve ön dişlerinizi atlar gibi ısırmazsınız. bugün küçük ol, yarın büyük olacaksın! allah'a yemin olsun ki, sizden bir kimse bir mertebeye yükselemez ki, allah onu kıyamet günü alçaltır." (el-müstedrek, ayrıca bakın: akbas bin menakib ebu hureyre)
bu hz. ebu hureyre'yi ticani tarafından tarif edilen ebu hureyre ile karşılaştırın. eminim siz, ticani'nin gözlerindeki "tarafsızlığı" fark etmişsinizdir. ticani ayrıca hz. ebu hureyre'yi insanların gönlünü almak için hadis uydurmakla suçluyor. benzer şekilde, hz. ebu hureyre'yi sahabe'nin, özellikle hz. ebu bekir'in faziletleri hakkında uydurma hadisler nakletmekle itham eder. ticani, abdul hüseyin şeref el din ve mahmud ebu rayya tarafından yazılan ebu hureyre kitabını okuduktan sonra inançlarının daha da güçlendiğine açıkça işaret etti.
a. hz. ebu hureyre'nin fazileti hakkında sahabe arasında görüş ayrılığı yoktur. dahası, bir kişi olarak bütünlüğünün yanı sıra hafızasının keskinliğini de kanıtlarlar. resulullah'ın sünnet söz konusu olduğunda onu en bilgili sahabe arasında görüyorlar.
hz. ibn ömer bir keresinde hz. ebu hureyre'ye şöyle demişti: "ey ebû hureyre! rasûlullah ile en çok beraber olanımız ve onun hadislerini en çok ezberleyenimiz sendin." (sünen el tirmizi) (benim notum: arkadaşlar bu rivayet hasendir, yani sahihle zayıf arasıdır ama sahihe daha yakındır).
hz. ibn ömer'e bir keresinde soruldu: "ebu hureyre'nin rivayet ettiği herhangi bir şeyi inkar ediyor musun?" o cevapladı: "hayır! ama o cesur ve biz temkinliyiz." (siyer alam el nubala)
eş'as bin salim, babasından nakleder ki, o da şöyle demiştir: "medine'ye geldim ve ebu eyyub'u ebu hureyre'den resulullah'dan rivayet ederken buldum. dedim ki: "(ebu hureyre'den rivayet ediyor musun) fakat sen resulullah'a eşlik ettin." o dedi: “o işitti, ben de resulullah'dan rivayet ettim. bunu (doğrudan) resulullah'dan rivayet etmekten daha hoş buluyorum." (siyer alam el nubala)
muaviye bin ebi ayyaş el ensari anlatıyor: "ibn zübeyr'in yanında oturuyordum ki muhammed bin iyas bin bukayr geldi ve karısını üç kere boşayan bir adam hakkında sordu. sonra onu ebu hureyre ve ibn abbas'a gönderdi ve ikisi de aişe'nin yanındaydı. sonra gidip onlara sordu ve ibn abbas, ebu hureyre'ye, "ya ebu hureyre, ona cevap ver, çünkü bu karmaşık bir soru" dedi. "birincisi (boşamak) onu bitirir, üçüncü (boşamak) kadının (yeniden evlenmesini) yasaklar" dedi. ibn abbas da buna benzer bir şey söylemiştir." (a.g.e.. yayımcı: "zinciri güvenilirdir” demiştir)
hz. ebu hureyre'nin, hz. ali'nin yakın dostu olan ibn abbas'tan önceki akademik duruşunu düşünün, bu sorunlu soruyu cevaplamak için onu daha uygun gördü. hz. ibn-i abbas, hz. ebu hureyre'yi güvenilmez bulur mu?
resulullah'dan fazlaca rivayet etmesinin nedeni, resulullah'a her koşulda eşlik etmesidir; resulullah'ın evde mi yoksa yol giderken mi olduğu fark etmeksizin. dahası, hz. ebu hureyre'nun ne iş taahhüdü ne de zamanını alacak karısı vardı. ne zaman fırsat çıkarsa, resulullah'ın yanında olmaya can atıyordu.
malik bin ebu amir dedi ki: "bir adam talha bin ubeydullah'a geldi ve "ey ebu muhammed, bu yemenli (ebu hureyre'ye atıfta bulunarak) hakkında ne düşünüyorsun? resulullah'ınn hadislerini senden daha mı iyi biliyor? sizden duymadığımız şeyleri ondan işitiyoruz; resulullah'ın söylemediği şeyleri mi söylüyor?” talha, “bizim duymadığımızı onun işittiğine gelince, şüphem yok. onun durumundan bahsedeyim. ailelerimiz, hayvanlarımız ve (ilgilenmemiz gereken) işlerimiz vardı. resulullah'ı sabahları ve akşamları ziyaret ederdik. ebu hureyre ise fakirdi ve resulullah'ın kapısında misafirdi. eli elinin yanındaydı. dolayısıyla bizim duymadıklarımızı duyduğundan hiç şüphem yok. içinde herhangi bir iyilik olan hiç kimseyi, resulullah'a yalan uyduran bulamazsın."" (siyer alam el nubala. sorgulayan: "ravileri güvenilirdir" demiştir)
b. sahabe arasında en fazla rivayet etmiş hadis ravisi olmasına vesile olan resulullah'a eşlik etmesinin yanı sıra, hafızası, aktarım doğruluğu ve detaylara gösterdiği önemle de öne çıkmıştır. bu, resulullah'ın rahmet ve lütfunun sonucudur.
buhari, zuhri aracılığıyla anlatıyor ve şöyle diyor: "sa'id bin müseyyeb ve ebu seleme bin abdurrahman bana ebu hureyre'nin şöyle dediğini anlattı: “bazılarınız ebu hureyre'nin resulullah'dan rivayet ettiği şeylerde çok olduğunu söylüyor. ayrıca ebu hureyre'nin anlattığı gibi resulullah'dan rivayet etmeyen muhacir'in ve ensar'ın nesi var diyorsunuz. muhacir kardeşlerim çarşıda kendi işleriyle meşgulken, ben resulullah'la kaldım .. onun için ben (şeylere) yokken şahitlik eder, unuttukları zaman hatırlardım. ensar'dan kardeşlerim onların tarlalarıyla meşguldüler; ben zavallı suffe ashabından fakir bir adamdım ve onlar unuttuklarında ben hatırladım. ayrıca, resulullah'ın bir keresinde, "ben bu konuşmamı tamamlamadan (elbiseyi) açıp sonra da ne dediğimi hatırlaması dışında hiçbiriniz (elbiseyi) açıp kendine bastırmayacak" dedi. ben de resulullah sözünü bitirinceye kadar üzerimde olan çizgili bir elbiseyi açtım, sonra onu göğsüme bastırdım ve resulullah'ın o konuşmasından bu yana hiçbir şey unutmadım." (sahih-i buhari)
c. şia'nın "yanılmaz" imamlarından birine atıfta bulunmak ve güvenilir olup olmadığı konusunda hz. ebu hureyre hakkında söylediklerini duymak akıllıca olacaktır. hz. ebu hureyre hakkında dördüncü imam hz. zeynelabidin, yani hz. ali bin hüseyin'in görüşlerini sunuyoruz.
yüksek bir şii alimi olan ebu el hasan el erbili, keşf el gumma adlı kitabında sa'id bin mercana'dan şöyle dediğini aktarır: "bir gün ali bin hüseyin'in yanındaydım ve dedim ki: "ebu hureyre dedi ki, resulullah'ın şöyle dediğini işittim: 'kim mümin bir köleyi azat ederse, allah vücudunun her bir uzvuyla, eli ile eli, ayağı ile ayağı ve avret yeri ile avret yerini azad ettiği ölçüde, vücudunun her bir uzvuyla onun bir uzvunu da cehennem'in ateşinden kurtarır." ali bin hüseyin dedi ki, "bunu ebu hureyre'den mi duydun?" ben de cevap verdim, bunun üzerine abdullah bin cafer'in kendisine bin dinar teklif ettiği ama satmayı reddettiği kölelerinin en enerjik olanına, "sen özgürsün, allah rızası için!" dedi." (keşf el gumma)
imam hz. ali bin hüseyin'in gözünde hz. ebu hureyre'nin güvenilirliğinin ve dürüstlüğünün boyutu, hz. ebu hureyre'den kendisine ulaşan bir hadisi uygulamakta gecikmemesidir. ticani, "yanılmaz" imamın güvendiği birine güvenmiyor. sübhanallah!
o halde hadis ravileri alanındaki yüksek imamiyye alimlerinden birinin onu tasdik etmesi ve onu övülmeye değer raviler kategorisine koyması şaşırtıcı değildir. ibn davud el hilli diyor ki: "abdullah, ebu hureyre iyi bilinir ve resulullah'ın ashabı arasında yer alır." (rical ibn davud el halbi)
benzer şekilde ibn babuveyh el kullimi, el kisal adlı kitabında birden fazla yerde (el kisal) alıntı yapıyor ve kitabın sorgulayıcısı ali ekber gifari, kitaptaki birçok ravi hakkında dipnot vermesine rağmen onu eleştiriye tabi tutmuyor. bu, hz. ebu hureyre'den hadislerin çoğunu aktaran kişinin damadı hz. sa'id bin müseyyeb olduğu gerçeğine ektir. o, öğrencilerinin en ünlülerinden biridir ve resulullah'ın olağanüstü hadis ezberleme kapasitesiyle sonuçlanan bir giysiyi yayma talimatı vermesiyle ilgili hadis rivayet eden kişidir.
ravi eleştiri alanında yüksek bir şii alim olan el kaşşi, onun hakkında şöyle diyor: "sa'id bin müseyyeb, emirül mü'minin tarafından yetiştirildi." (rical el kaşşi)
ebu cafer el-bakır'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "ali bin hüseyin'in şöyle dediğini duydum: "sa'id bin müseyyeb, geleneklerden önce gelenler konusunda insanların en bilgili ve neslini en iyi anlayan kişidir." (a.g.e)
ticani'nin, ali, hz. zeynelabidin'den sonra, peygamberlik geleneğini sadık bir şekilde temsil ettiğini ve peygamberlik bilgisinin aktarıcısı olarak güvenilirliğini kanıtladıktan sonra ne dediği önemli mi? eğer hz. zeynelabidin ona güvenebiliyorsa, ticani'yi durduran nedir?
ticani'nin bu asil sahabi'ye karşı duyarsız muamelesi, onun şu ifadesiyle daha da kanıtlanmaktadır:
"ebu bekir'in faziletleri amr bin el as, ebu hureyre, urve ve ikrime tarafından da zikredildi ve hepsi ali'den nefret ediyor ve onunla ya silahlarla ya da ona karşı komplo kurarak ve düşmanlarına faziletler atfederek savaşıyordu...."
a. hz. amr bin el as'ın hz. ali ile savaştığı doğrudur, fakat bu ona karşı düşmanlık nedeniyle değildi. aksine, gerçeği savunmak için savaştığına inandığı içindi. hz. muaviye ile hz. ali arasındaki ihtilafın sebebi zaten ele alındığından, bu tartışmaları burada tekrarlamakla yetiniyoruz. eklenebilecek tek şey, hz. amr bin el as'ın hz. muaviye'nin yanında savaştığıdır. bu, hz. ebu bekir'in faziletleri hakkında hadis uydurmak için nerdeyse hiçbir sebep değildir. hz. amr bin el as, savaş alanında kendisine karşı duranların faziletlerini anlatmasıyla da tanınır. "ammar'a yazıklar olsun, asi bir topluluk onu öldürecek” hadisinin ravilerinden biridir. ayrıca resulullah'ın, "onu öldüren ve malını alan ateşin içindedir" buyurduğunu ve birisi ona itiraz edip hz. amr'ın onunla savaştığını söylediğinde cevap verdi: "o (resulullah) onu öldüren ve eşyasını alan kişi dedi." (müsned ahmed)
ticani'nin onu "uydurma" ve "ali'nin düşmanları için faziletler icat etmek"le suçlarken kastettiği şey bu mu?
hz. amr'ın gerçek "suç"u, resulullah'a sormasıdır: ""senin için en çok sevdiğin kişi kim?" "aişe" dedi. "ya erkeklerden?" dedim. "babası!" dedi. "sonra kim?" dedim. "ömer bin hattab" dedi. ve diğer erkeklerden bahsetti." (sünen el tirmizi, sahih-i buhari)
b. hz. ebu hureyre hz. ali ve hz. muaviye arasındaki çatışmadan kendini geri çekti. dolayısıyla bu açıdan hz. ali'ye saldırmadı.
ancak, görünüşe göre, düşmanları için "uydurarak" ve "icat ederek" ona saldırdı.
bunlar, hz. ebu hureyre'nin hayber günü hakkında resulullah'dan rivayet ettiği şeklinde tezahür eder: ""bu bayrağı kesinlikle allah'ı ve resulünü seven bir adama teslim edeceğim ve allah onun ellerinde zafer ihsan edecek..." sonra resulullah ali bin ebu talib'i çağırdı ve ona bayrağı verdi." (müslim, şerhiyle birlikte)
sadece bu değil, aynı zamanda resulullah'ın şöyle dediğini rivayet etti: "onları seven beni sever ve onlardan nefret eden benden nefret eder." (hasan ve hüseyin'e atıfta bulunur) (ahmed. sorgulayan: "senedi güvenilirdir" demiştir.)
ayrıca resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "allah'ım! ben onları seviyorum, sen de onları sev!" (el fedail. sorgulayan: "senedi güvenilirdir” demiştir.)
ticani'ye sorumuz şu: bunlar uydurma mı? yoksa fazilet konusu sadece hz. ebu bekir ve hz. ömer geçerli olduğunda mı uydurma oluyor?"
"hamd, âlemlerin rabbi, rahman, rahim ve hesap gününün sahibi olan allah'a mahsustur. muhakkak ki allah, ümmetlerin en hayırlısını yetiştiren, azla yetinip bolluk veren güvenilir peygamberi gönderdi; böylece bu, tüm uluslara ve imparatorlukların ve ülkelerin yöneticilerine örnek oluyor. semâların ve yerin arasını dolduran salât ve selâmların en hayırlısı, muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e, âli ve ashâbına olsun. bu şanlı zümrenin hayatını inceleyen ve o neslin mükemmelliği üzerine düşünen herhangi bir kimse, allah (subhanehu ve teala)'nın, elçi'nin etrafında sahabe olarak onları özenle seçtiğinden emin olacaktır.
aklı başında hiç kimse, resulullah'in ashâbı ile arasında bir düşmanlık ve kin ilişkisi olduğunu düşünmez, aksine aralarında kimsenin inkar edemeyeceği kadar sevgi ve şefkat bağı vardı. yine de bazı yazarların -zayıf tarihsel haberlere dayanarak- yalan ve aldatmacayla dolu kitaplar yazdığını, öyle ki seveni nefret eden, savunucuyu düşman olarak tasvir ettiğini görürsünüz; terbiyenin tüm sınırlarını aşaraktan. bu kısa konuşmada -allah'ın izniyle- kendisine islam hadislerinin en büyük ravicisi mertebesini kazandıran fazilet ve meziyetlere sahip büyük bir sahabi ile ehl-i beyt arasındaki ahenkli münasebetin bir örneğini sunmaya çalışacağız. allah onların üzerine rahmetini ve bereketini yağdırsın.
bu bir dosttan gelen bir mesaj ve bir hayırseverin sözleridir, bunu -kardeşim- tüm kalbinle oku, tüm şüpheleri ve zihnindeki tüm şüpheleri giderir.
cahiliye döneminde onun (hz. ebu hureyre'nin) adı 'abd şems' (güneşin kulu) idi ve imam buhari biyografisinin altında bu ismi yazdı. (tarihül kebir)
islam'ı kabul ettikten sonra isminin ne olarak değiştirildiği konusunda âlimler ihtilaf etmişlerdir, fakat en kuvvetli görüş, isminin abdurrahman olarak değiştirildiğidir. (el istiab)
yemen'in ezd kabilesinden devs kısmındandır. soyu biliniyor ve kabilesinin kurucusu ezd bin gavs'a kadar korunmuştur. aslında o, devs'in reisleri olan benu ziyab'ın soyundan olup, bu sahabiyi kabilesinin liderlerinden ve soylularından yapmaktadır.
"ebu hureyre" lakabının sebebi bizzat kendisi tarafından rivayet edilmiştir: "bana ebu hureyre denildi çünkü ailemin keçilerine bakıyordum ve bir gün başıboş bir kedi yavrusu buldum ve onu koluma soktum. halkımın yanına döndüğümde, yavru kedinin kolumda mırıldandığını duydular ve "bu nedir ey abd şems?" diye sordular. "bulduğum bir kedi yavrusu” diye cevap verdim. "yani sen ebu hureyre'sin (kedilerin babası)" diye cevap verdiler ve isim daha sonra takılıp kaldı." (müstedrek. sahih bir isnad ile. zehebi tarafından da tasdik edilmiştir.)
hz. ebu hureyre, hz. tufeyl bin amr'nin ellerinde islam'ı kucakladı, o da mekke'deki resulullah'ın elinde islam'ı kucakladı, daha sonra halkına geri döndü ve onları islam'a davet etti. (hz. tufeyl bin amr el devsi, mekke'de islam'ı kabul ettikten sonra halkına geri döndü ve onları islam'a davet etti ve ilk kabul eden hz. ebu hureyre idi, kabilenin çoğu hala inançsız yollarında ısrar ediyordu. böylece hz. ebu hureyre, hicret'ten önce islam'ı benimsedi. kısa bir süre sonra hz. tufeyl bin amr, resulullah'a devs kabilesinin inatçılığı hakkında şikayette bulunmak için hz. ebu hureyre ile mekke'ye döndü. resulullah'a yaklaştılar ve şöyle dediler: "ey allah'ın resûlü, devsliler itaatsizlik ettiler ve reddettiler, onlara karşı allah'a dua edin!" resulullah daha sonra dua için ellerini kaldırdı, hz. ebu hureyre şöyle der: "devslilerin (şimdi) yok edildiğini söyledim!" ama sürpriz bir şekilde resulullah, onlara karşı dua etmek yerine, "allah'ım devs'e rehberlik et ve onu islam'a getir" diyerek onlara dua etti. (sahih-i buhari. hz. ebu hureyre'nin hazır bulunması ve buna görgü tanığı olması, imam ahmed'in fedailül sahabe'deki anlatımından sabittir.)
bu dua meyvelerini vermiş ve bundan sonra devs kabilesinden yaklaşık seksen aileyi islam'a getirmişti. [tabakat ibn sad]
hz. ebu hureyre 7 yılında daha sonra islam'ı kabul eden diğer devs aileleriyle birlikte medine'ye göç etti. hz. ebu hureyre onun çağrısına cevap veren ilk kişiydi. (müstedrek) dört yıl boyunca resulullah'ın yanında kaldı (müsned ahmed, sünen ebu davud, sünen el nesai, tabakat ibn sad, doğru bir zincirle maani el ether) ve resulullah'ın mükemmel bir yardımcısıydı, onu dikkatle takip etti, sözlerini ezberledi, uygulamalarına bağlı kaldı ve bilgeliğini özümsedi.
o, yüce kur'an'da zikredilen sahabiler arasındadır ve bunların arasında şu ayetler vardır: "o, allah'ın elçisi muhammed'dir. onunla beraber olanlar da kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler. onları, allah'ın lutuf ve rizâsına talip olarak hep rükûda ve secdede görürsün. secdenin tesiriyle yüzlerine simaları oturmuştur; tevrat'ta onlar için yapılan benzetme budur. incil'deki misalleri ise bir ekindir: çiftçileri sevindirmek üzere filiz verir, onu güçlendirir, kalınlaşır ve kendi sapları üzerinde durur. onlar (müminler) yüzünden kâfirler öfkeden kahrolsunlar diye (böyle olmuştur). onlar arasından iman edip dünya ve âhirete yararlı işler yapanlara allah bir bağışlama ve büyük bir ödül vaad etmektedir." (fetih/29)
ve indirilen son ayetlerden: "şu bir gerçek ki allah, peygambere ve o sıkıntılı zamanda, içlerinden bir grubun moralleri bozulmaya yüz tuttuktan sonra bile ona bağlılıklarını koruyan muhacirlere ve ensara lütfuyla muamele etti ve sonra da tövbelerini kabul etti. allah onlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir." (tevbe/117)
resulullah'ın buyurduğu gibi, muhacirin arasında yer almaktadır: "mekke'nin fethinden sonra hicret yoktur." (sahih-i buhari) ve bu değerli sahabiue resulullah'ın mübarek dualarından bahsedilen övgülere ek olarak, onlar için her türlü fazilet ayrılmıştır.
yoksulluk içinde, ne bir serveti ne de bir mesleği olmadan, allah'ın kendisine verdiklerine dayanarak yaşadı. o, insanlar tarafından kendilerine verilen hediyeler ve resulullah'ın onlarla paylaştığı yiyeceklerle hayatta kalan sufe sahabileri arasındaydı. sadece hayber savaşı sırasında medine'ye ve resulullaha hicret etti ve bu nedenle bedir uhud ve hendek muharebelerine katılamadı; ancak hayber'den sonra gerçekleşen bütün seferlere katıldı: mekke'nin fethi, huneyn savaşı, taif savaşı, tebük savaşı ve mute savaşı. ayrıca mürtedlere karşı savaşlara, yermük savaşı'na ve ermenistan'ın fethine ve diğer savaşlara katıldı.
hz. ebu hureyre hafızasıyla gurur duydu ve şöyle derken yanılmadı: "resulullah'ın ashabından benden daha fazla hadisler ezberlemiş olan resulullah'ın sahabilerinden hiçbirini tanımıyorum." (hz. ebu hureyre'nin resulullah'dan 5000 tane kendisi hariç başkasından rivayet olunmamış hadis rivayet ettiği sık sık iddia edilir. bununla birlikte, daha derin bir çalışma bize bu miktarın hadislerini tekrarlarıyla (veya her biri ayrı bir hadis olarak kabul edilen çeşitli varyasyon ve aktarımlarla) yansıttığını bildirir. hz. ebu hureyre'nin dokuz hadis kitabında rivayet edilen rivayetlerinin bir analizi: sahih-i buhari, sahih-i müslim, sünen el tirmizi, sünen el nesai, sünen ebu davud, sünen ibn mace, sünen el darimi ve muvatta imam malik, rivayetlerinin -bu tekrarlar olmadan- sadece 1475'e tekabül ettiğini ortaya koymaktadır. hz. ebu hureyre'nin rivayetlerinin kapsamlı bir incelemesi, ondan sadece 935 rivayetin sahih olarak belirlendiği sayıldığını ortaya koymaktadır. (aded ahadis ebu hureyre tahkik ve istikra) ayrıca, rivayetlerinin çoğunun diğer sahabe (radıyallahu anhum) tarafından doğrulandığını ve bunun da onu sadece resulullah'dan rivayet ettiği sadece 110 rivayet bıraktığını belirtmek önemlidir. (a.g.e.) ondan 1336 rivayet müsned ahmed'de ve altı kitapta bulunabilir, bunlardan sadece 8'i sadece kendisi tarafından rivayet edilir, başka hiçbir sahabi tarafından rivayet edilmez. bunun da ötesinde, 800'den fazla kişinin ondan rivayet ettiği akılda tutulmalıdır ki (siyer elam el nubala) bunların arasında sahabe, haleflerinin seçkin hukukçuları ve hadisin uzman kişileri ve ehl-i beyt'in âlimlerinden bahsetmiyoruz bile. ondan rivayet edenlerin bir listesi, difa en ebu hureyre'de görülebilir. bütün bunlar, onun hadis rivayetinde dürüst ve samimi olan titiz bir rivayet edici olduğunu açıkça ortaya koymaktadır; o, rivayetler uyduracak ve bunları resulullah'a atfedecek biri değildi.)
hz. ebu hureyre hayatının 80'ci yılına ulaştığında, omuzlarına yerleştirilen güveni ilettikten sonra bu geçici mekana veda etti. zorlu ve tatmin edici bir yolculuk: uzak bir bölgeden çok az erzakla göç etmek, sürekli olarak resulullah'ın yanında kalmak, müşrikin'e karşı savaşmak, sonra da yine sapkınlığa karşı savaşlarda savaşmak, fetih'e tanıklık etmek, halifeliği savunmak, fitneden kaçınmak, resulullah'ın hadis-i şeriflerini yaymak. geriye kalan tek şey, tüm evrenin sevgili rabbi ile tanışma yolculuğunun son adımıydı.
hz. ali sevgisi, her imanlının kalbinde olması gereken ve resulullah ile ailevi ilişkisi, islam'daki önceliği nedeniyle, resulullah'ı seven her insanın dili ile ifade edilmesi gereken ayrılmaz bir bileşen olan imanın işaretidir. islam'ın tüm savaşlarındaki kahramanca başarıları ve bu ümmetin kadınlarının kraliçesi olan hz. fatıma ile evliliğinden bahsetmiyoruz bile. iman, kalbi hz. ali bin ebu talib için kötülük barındırıyorsa, bir müslümanın kalbinde kalmayacaktır.
hz. ebu hureyre, hayber savaşı sırasında resulullah tarafından duyurulan hz. ali'nin faziletini bize aktaran kişidir. imam müslim, hz. ebu hureyre'den, resulullah'ın hayber günü'nde şöyle buyurduğunu bildirmiştir: "bu bayrağı allah'ı ve resulünü seven bir adama vereceğim, allah onun elinde zafer bahsedecek." (sahih-i müslim) bu rivayette hz. ali'ye karşı bir düşmanlık belirtisi var mıdır?
hz. fatima'nın fazileti ile ilgili olarak, hz. ebu hureyre, resulullah'ın ifadesini şöyle anlatır: "şüphesiz fatıma, ümmetimin kadınlarının kraliçesidir." (tarihül kebir)
babası resulullah'ın yaşadığı tüm bu zorluklara katlanırken neden bu ümmetin kadınlarının kraliçesi olmasın: alay, baskı ve reddedilme. daha sonra medine'de yokluk ve kıtlıkla yaşadı, kendi elleriyle toprakladığı biraz şeyle yetindi radıyallahu anha.
hz. ebu hureyre'nin rivayetleri, hem hz. hasan hem hz. hüseyin için sevgiyle doludur, ama özellikle hz. hasan için daha da fazladır. aralarında, hz. hasan'a duyduğu muazzam sevgiyi, hz. hasani seven herkes tarafından eşit tutulamayacak kadar büyük bir sevgiyi bize bildiren birçok olay ve etkileşim vardır.
hz. ebu hureyre şöyle anlatır: "hasan bin ali yürümek için ayağa kalktı ve boynunda bir kolye vardı. resulullah onu görünce elini bu şekilde uzattı ve hasan elini uzattı (resulullah'a).
resulullah onu kucakladı ve şöyle dedi: "allah'ım, ben onu seviyorum, sen de onu sev, onu seveni de sev." resulullah'ın bunu söylemesinden sonra benim için hasan bin ali'den daha sevgili kimse olmadı." (sahih-i buhari, sahih-i müslim)
hz. ebu hureyre ayrıca resulullah ve hz. hasan arasında paylaşılan sevgi bağının bir başka resmini de bize anlattı: "resulullah'ın onunla yaptığı gibi yaptığını gördükten sonra bu adamı sevmeyi bırakmadım: hasan'ı resulullah'ın kucağında otururken gördüm ve resulullah'ın sakalıyla oynuyordu ve resulullah ağzını ağzına koydu. bunun üzerine resulullah şöyle buyurdu: "allah'ım ben onu seviyorum, sen de onu seviyorsun." (müstedrek, sahih bir zincirle. zehebi tarafından tasdik edilmiştir.)
said el makburi, hz. ebu hureyre'nin hz. hasan'a duyduğu sevginin başka bir örneğini bize anlattı: "hasan bin ali bize yaklaşıp bizi selamladığında ebu hureyre ile oturuyorduk. selamını geri verdik ama ebu hureyre
selamladığının farkında değildi. biz de ona, "ey ebu hureyre, hasan bin ali bizi selamladı" dedik. sonra yanına gitti ve şöyle dedi: "ve selâm senin üzerine olsun, liderim." bunun üzerine şöyle söyledi: "resulullah'in "o bir liderdir" dediğini işittim." (müstedrek, sahih bir zincirle. heyseymi, "mecmaül zevaid"'de taberani'den nakletti ve ravilerinin güvenilir olduğunu bildirdi.)
hz. ebu hureyre'nin hz. hasan'a olan sevgisi bu olduğunda, hz. ebu hureyre'nin hz. hasan'nın vefat ettiği gün ağladığını ve başkalarına da üzülmelerini söylediğini görmek şaşırtıcı değildir. o gün etrafındakiler şunları anlatıyor: "ebu hureyre'nin mescid'de durduğunu ve hasan'ın vefat ettiği gün ağladığını, sesinin yüksekliğiyle seslendiğini gördüm: "bugün resulullah vefat etti, öyleyse ağlayın!"" (el tahzib, ibn ishak'ın yetkisiyle.)
hz. ebu hureyre'nin hz. hüseyin'e olan sevgisi, hz. hasan'a olan sevgisinden daha az değildi. hz. ebu hureyre bize başka bir olayı anlatır: "gözlerimin yaşarmaya başlaması dışında hüseyin bin ali'ye hiç bakmadım. çünkü resulullah bir gün çıkıp beni mescitte buldu. elimi tuttu ve üzerime yaslandı. ben de onunla beni kaynuka pazarına kadar gittim. benimle konuşmadı: yürüdü, etrafına baktı ve sonra geri döndü; ve onunla birlikte geri döndüm. daha sonra mescidde oturdu, otururken elleri bacaklarının etrafındaydı. bana "benim için küçüğü ara" dedi. böylece hüseyin, kucağına düşene kadar yalpalayarak geldi. daha sonra resulullah'ın sakalı ile oynamaya başladı ve resulullah ağzını ağzına koydu. "allah'ım, ben onu seviyorum, sen de onu seviyorsun" diyordu." (müstedrek, sahih bir isnad ile. zehebi tarafından tasdik edilmiştir.)
benzer bir olay buhari tarafından da bildirilmiştir, ancak hz. hüseyin'in yerine hz. hasan'dan bahsedilmiştir. bununla birlikte, hakim, her iki rivayetin de kesin bir mümkünlük olan doğru olarak kaydedildiğini belirtmiştir; daha da önemlisi bu rivayette mescid'e döndüğünde olduğundan bahsedilir. hz. ebu hureyre her ikisiyle birlikte başka bir olayı anlattığı için rivayetlerden hangisinin daha sahih olduğu çok da önemli değildir.
hakim, hz. ebu hureyre'den bildiriyor: "resulullah bize geldi ve onunla birlikte omuzlarında hasan ve hüseyin vardı. bize ulaşana kadar birini ve diğerini öperdi. birisi ona, "ey allah'ın resûlü, onları seviyor musun?" dedi. resulullah şöyle buyurdur: "evet, kim onları seviyorsa beni sever, kim de onlardan nefret ederse benden nefret eder."" (müstedrek, sahih bir isnad ile. zehebi tarafından tasdik edilmiştir.) imam ahmed de bu rivayeti aktarmıştır ama daha kısa ve öz bir ifadeyle. (müsned ahmed, sahih bir zincirle.)
hakim, hz. ebu hureyre'den bildirmiştir: "resulullah ile "işa" namazını kılıyorduk. secdeye doğru ilerlediğinde, hasan ve hüseyin sırtına tırmandılar ve başını kaldırdığında onları nazikçe kaldırdı. tekrar secdeye doğru ilerleyince tekrar üstüne tırmandılar. okumak için ayağa kalktığında birini soluna, birini de sağına yerleştirdi. ona (namazdan sonra)gittim ve sordum: "ey allah'ın resûlü, onları annelerine götüreyim mi?" resulullah, aniden bir şimşek çakması üzerine olumsuz cevap verdi ve "onları annelerine götürün" dedi. ona ulaşana kadar ışıkta yürümeye devam ettiler." (müstedrek, delail nübüvve, el tahzib)
ibn hacer başka bir olay daha aktarmıştır: "ishak bin ebu habibe, hz. ebu hureyre'den bildirmektedir: resulullah ile dışarı çıktığımızda, biraz mesafe kat ettiğimizde resulullah'ın hasan ve hüseyin'in anneleri tarafından ağladığını duyduğuna tanıklık ederim. resulullah onlara ulaşana kadar acele etti. onun şöyle dediğini duydum: "benim (torunlarımın) ne işi var?" fatima cevap verdi: "susuzluk!" resulullah, su olup olmadığını görmek için su derisine uzandı (ama yoktu) ve o gün su kıttı. insanlar su aramaya çıkmışlardı ve resulullah, "herhangi birinizin suyu var mı?" diye seslendi. ama hiçbirinde tek bir damla su bile yoktu. resulullah, "onlardan birini bana ver" dedi ve onu perdenin altından resulullah'a verdi. resulullah onu tuttu ve göğsüne sarıldı, ama ağlamaya devam etti. resulullah daha sonra dilini çıkardı ve çocuk sakinleştirilinceye kadar onu emmeye başladı. resulullah daha sonra aynı şeyi diğerine de yaptı." (el tahzib)
yine hz. ebu hureyre'nin, hz. hasan'nın vefat ettiği gün faziletlerini kitlelerle paylaştığını görüyoruz. hakim, ebu hazim'den bildiriyor: "hasan bin ali'nin vefat ettiği gün oradaydım; hüseyin bin ali'nin sa'id bin el as'a şöyle dediğini gördüm: "ilerle (namaza önderlik etmek için), eğer sünnet olmasaydı seni öne sürmezdim." ve aralarında kötü duygular vardı, ebû hureyre şöyle söyledi: "peygamberinizin oğluna bir parça kum gömülecek diye mi cimrilik ediyorsunuz? şüphesiz resulullah'in şöyle dediğini işittim: "kim ikisini de severse beni sever, kim de ikisine de nefret ederse benden nefret eder."" (müstedrek, sahih bir isnad ile. zehebi tarafından tasdik edilmiştir.)
hz. ebu hureyre, hz. hasan'nın dedesi (resulullah)'ın yanına gömülmesine izin vermeyi reddettiğinde mervan'a şöyle dedi: "sen vali değilsin, vali başkası. onu rahat bırak!" sonra dedi ki: "seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokuyorsun, yanında olmayan birine (hz. muaviye) lütufta bulunmaya çalışıyorsun." (el bidaye ve el nihaye)
allah senden razı olsun ey ali'nin ve soyunun dostu ebu hureyre.
bazı sapık yazarlar, -aldatmaca ve yalanlarla dolu- kitaplar kaleme almışlar ve bu kitaplarda hz. ebu hureyre'yi yalancı, sahih haberlere ve sabit gerçeklere aykırı asılsız bir iddiacı olarak yaftalamışlardır. hz. ali bin ebu talib'in bazı çocukları hz. ebu hureyre'den rivayet ettiler ve onun rivayetlerine güvendiler.
hz. ali bin hüseyin, yani zeynelabidin ünlü bir imam, güvenilir bir alim ve emirül mü'minin hz. ali bin ebu talib'in torunudur. buhari'nin bildirdiğine göre -ve sahih-i buhari'nin bütün rivayetleri sahihtir: "ahmed bin yunus bize anlattı -asım bin muhammed bize anlattı- vakıd bin muhammed bana anlattı -ali bin hüseyin'in arkadaşı sa'id bin mercana bana anlattı: ebu hureyre bana şöyle dedi: resulullah şöyle buyurmuştur: "kim müslüman bir köleyi azat ederse, allah da kölenin vücut kısımlarını kurtardığı gibi onun vücudunun bütün kısımlarını da (cehennem) ateşinden kurtaracaktır." sa'id bin mercana dedi ki: "bu hadis-i şerifi ali bin hüseyin'e anlattım ve abdullah bin cafer'in kendisine on bin dirhem veya bin dinar teklif ettiği kölesini serbest bıraktı."'" (sahih-i buhari, sahih-i müslim)
başka bir anlatım daha fazla ayrıntıya sahiptir: "ali bin hüseyin, "ey saîd, bunu ebu hüreyre'den mi duydun?" diye sordu. sa'id, "evet" diye cevap verdi. ali bin hüseyin daha sonra bütün kölelerinden sorumlu olan kölelerinden birine, "benim için mutraf'ı çağırın" dedi. ali bin hüseyin'in yanına çıktığında, "git, allah'ın rızası için özgürsün" dedi." (muntaka ibn el carud, doğru bir zincirle. müsned ebi uvana, fethül bari)
açıktır ki hz. ali bin hüseyin, gerçekten hz. ebu hureyre'den duyulduğuna dair açıklama istiyor, bu güvenilirliğine bir tanıklıktır, daha sonra ona gerçekten hz. ebu hureyre olduğu söylendikten sonra üzerinde uygulamaya devam ediyor. bu rivayet onun lehine ikinci bir şahitliktir.
hz. ali bin hüseyin ve ibn mercana daha sonra bu rivayeti aktarmaya ve hz. ebu hureyre tarafından iletilen resulullah'ın sevindirici haberini insanlara bildirmeye devam ettiler. ömer bin ali bin hüseyin daha sonra ibn mercana'dan (sahih-i müslim, müşkil el athar, tarih curcan) rivayet etmiş, hz. zeyd bin eslem de hz. ali bin hüseyin'den rivayet etmiştir. (sahih-i buhari, müsned ahmed)
said bin abdullah bin mercana erken dönem şiilerindendir. el barki onu hz. ali bin hüseyin'in (ricalül barki) yüksek yoldaşları arasında saymıştır ve "kendini ona adamıştı ve ona eşlik biliniyor." (el feth)
hz. ali bin hüseyin'in, hz. ebu hureyre'nin anlattıklarını tasdik etmekten, uygulamaktan ve ondan öğrendiklerini başkalarına vermekten nasıl çekinmediğini görüyoruz. hz. ali bin hüseyin'in, hz. ebu hureyre'nin hadislerini rivayet edenlerden biri olan medineli fakih hz. zeyd bin eslem'in toplantılarına katıldığı bilinmektedir. ve hiç şüphe yok ki, doğrudan işittiği rivayetler -doğrudan işittiği rivayetler ve hz. ebu hureyre'nin diğer öğrencilerinden işittiği- onun toplantılarında tartışılacaktı ama hz. ali bin hüseyin bir kez bile bu rivayetleri çürütmedi veya hz. ebu hureyre'den rivayet etmemesi konusunda onu uyarmadı.
aslında, hz. ali bin hüseyin, hz. zeyd bin aslam'ın toplantılarını haklı çıkaran kişidir: "gerçekten de kişi, dinine fayda sağlayan biriyle oturur." (el tahzib. el barki, hz. ali bin hüseyin'in arkadaşları arasında hz. zeyd bin eslem'i de gösterir.)
araştırmamız daha sonra önümüzde paha biçilmez bir hazine ortaya çıkardı; iki ünlü imamını bulduk: hz. muhammed el bakır bin ali bin hüseyin bin ali bin ebi talib ve oğlu hz. cafer el sadık bin muhammed -şiilerin istisnasız olarak kendilerini atfettikleri ve fıkıhlarının adını aldıkları kişi- her ikisi de hz. ebu hureyre'den rivayet ediyor.
her ikisi de hz. ebu hureyre'nin hadislerini aktarmışlardır, aslında sahih -müslim'de bulunan iki rivayette her ikisi de aynı rivayet zincirinde bulunabilirler. "abdülaziz el dareverdi, hatim bin ismail ve sulaiman bin bilal (hz. cafer el sadık'tan rivayet eden el dareverdi, ibn mace'de bildirilmiştir. hatim bi ismail'in hz. cafer el sadık'tan rivayeti sünen el nesai'de bildirilmiştir. süleyman'ın hz. cafer el sadık'tan rivayeti sahih müslim'de diğerlerinde bildirilmiştir) her üçü de -hz. cafer el sadık'ta -babası hz. muhammed el bakır'dan- imam hz. ali bin ebu talib'inn azat edilmiş kölesi ve katibi ubeydullah bin ebu rafi'den- hz. ebu hureyre'den rivayet ediyor." (sahih-i müslim)
imam hz. muhammed el bakır, sadece hz. ebu hureyre'nin haberlerini nakletmekle kalmadı, aynı zamanda onun rivayetlerinden doğruladı ve imam şafii tarafından belirtildiği gibi çeşitli fıkıh hükümlerine delil olarak gösterdi.
imam şafii hz., haber vahid'in (tek rivayetler) geçerliliğini ve ondan ispat etmenin caizliğini tartışırken şöyle diyor: "muhammed bin ali bin hüseyin'in bunun gibi, cabir'den resulullah'dan ve ubeydullah bin ebu rafi'den ebu hureyre'den resulullah'dan haber verdiğini ve sünnet olarak bildirdikleri her birini saptatığını gördük." (el risale li imam el şafii)
imam el şafii, hz. muhammed bin ali'nin, bizzat imam el şafii tarafından açıklandığı gibi, hz. ebu hureyre'nin tekil anlatımlarına dayalı olarak fıkıh hükümleri geçtiği anlamına geliyordu. (el risale li imam el şafii)
hz. ali bin hüseyin'in öğrencilerine ve arkadaşlarına hz. ebu hureyre'nin anlatımlarını özgürce iletmelerine izin verdiğini, onları asla yasaklamadığını bulduğumuz gibi; ayrıca oğlu hz. muhammed el bakır'ın ve torunu hz. cafer el sadık'ın arkadaşlarının hz. ebu hureyre'nin rivayetlerini özgürce aktardıklarını görüyoruz ve onlar da bunu yapmalarını asla yasaklamadılar. bu konuda sessiz kalmaları da hz. ebu hureyre'nin rivayetlerini zimnen onaylamak ve onu şeriat'ın geçerli bir hücceti olarak tanımaktır.
imam hz. el bakır'ın arkadaşlarından bazıları bunlardır:
1. medineli fakih amr bin dinar (sahihi buhari, burda hz. el bakır'dan rivayet ediyor)
2. ünlü sire'nin yazarı muhammed bin ishak (sünen-i nesai'de hz. el bakır'dan naklediyor, ricalül barki)
3. suriyelilerin imamı el evzai (sünen-i nesai, burda hz. el bakır'dan rivayet ediyor)
4. el zühri
5. ebu ishak el hamdani (el cerh ve tadil, burda hz. el bakır'ın arkadaşları arasında bahsediliyor)
6. kufenin ünlü fakihi abdullah bin şubrume (el-rical'de)
7. al arac
8. ibn cüreyc
9. el ameş (el-tahzib'de onlardan bahsediliyor)
imam hz. cafer el sadık'ın arkadaşlarına gelince, onlar hz. ebu hureyre'nin rivayetlerini bolca aktarmışlardır. bunlar arasında:
1. el dareverdi
2. hatim bin ismail
3. süleyman bin bilal (ilk üçünden daha önce bahsedilmişti)
4. imam malik (ibn mace'de hz. sadık'tan rivayet ediyor, sünen-i nesai)
5. yahya bin sa'id el kattan (müsned ahmed'de hz. sadıktan naklediyor, sünen ebu davud, sünen-i nesai)
6. yahya bin sa'id el ensari (sünen el nesai'de hz. sadık'tan rivayet ediyor, rical ibn davud el hilli)
7. süfyan el sevri (sünen-i nesai, sahih-i müslim)
8. süfyan bin uyeyne (sünen-i tirmizi, sünen ibn mace, ricalül barki)
9. hafs bin gayyat (sünen-i nesai, sünen ebu davud, sünen ibn mace, tarih el buhari el sağir)
10. abdülvahhab bin abdülmecid el sekafi (sünen ebu davud, sünen ibn mace, ricalül barki) 11. ibn cüreyc (sünen-i nesai)
12. yezid bin el had (sünen-i nesai)
13. ismail bin cafer (sünen-i nesai)
14. abdülmelik bin umeyr
15. abdürrezzak bin el humam (her ikisinden de el barki, ricalül barki'de bahsetmiştir)
ve isimleri birincil hadis kaynaklarında yer alan diğer birçok ravi.
ayrıca hz. ali bin ebu talib'in oğullarından hz. muhammed bin ali bin ebu talib, ibn-i hanefiyye olarak bilinen, güvenilir bir alim, münzevi ve dindar mümindir. babasından rivayetleri sahih-i buhari ve sahih-i müslim'de bolca görülür. doğrudan hz. ebu hureyreden (rivayetleri müsnedül tayalisi'de yer almaktadır) rivayet etmiştir ve oğlu hz. hasan bin muhammed onun uygulamasını takip etmiştir ve hz. ebu hureyre'den de rivayet edenlerdendir.
hz. ebu hureyre'den hz. hasan'ın fazileti hakkında ali bin zeyd bin ali bin hüseyin'in bir mürsel anlatımını buldum (el 'llal ve marifetül rical) (benim notum: bu arada arkadaşlar mürsel, isnadındaki sahabi olan ravi veya diğer ravilerinden birinin zikredilmediği hadistir) ve bu da hz. ebu hureyre'nin rivayetlerini aktaran ehl-i beyt'in listesine eklendi.
ayrıca hz. ebu hureyre'den rivayet edenlerin kervanında, hz. hasan el müsenna'nın torunu, hz. muhammed bin abdullah bin hasan bin hasan bin ali bin ebu talib, nesai ve ibn hibban tarafından güvenilir kabul edilmiştir. (el tahzib)
hz. ali ve çocuklarının seçkin sahabi hz. ebu hureyre'yi hiçbir şekilde küçümsemediğini daha önce tartışmıştık. aksine, ondan hadis naklettiler. bu, onların bu büyük hadis anlatıcısına olan güvenlerinin yeterli bir kanıtıdır. hz. hasan ve hz. hüseyin'in birçok arkadaşı olduğunu ve birçoğunun hz. ebu hureyre'den rivayet ettiğini görüyoruz, ancak bir kez bile bunu yapmalarını yasaklamadılar. dedeleri'nin (resulullah) mescidini ziyaret ederler ve hz. ebu hureyre'nin hadisinin nakledildiğini ancak asla onaylanmadığını duymazlardı.
hz. hasan'ın arkadaşları arasında:
1. zamanının imamı muhammed bin sirin (ibn hacer, el tahzib'de hz. hasan'dan rivayet ettiğini belirtti) 2. hz. ibn abbas'ın azatlı kölesi ikrime
3. ebu miclaz lahik bin humeyd (ibn hacer, her ikisinin de el tahzib'de hz. hasan'dan rivayet ettiklerini belirtti) 4. selman ebu hazim el eşcai (el cerh ve ta'dil)
5. hz. hasan ve hz. hüseyin'den (el cerh ve ta'dil) rivayet eden abdurrahman bin buzarc
hz. hüseyin'in arkadaşları arasında, daha önce bahsedilenlerin dışında:
1. hz. hüseyin (el cerh ve tadil, el tahzib) ve hz. ebu hureyre'den (sahih-i buhari, sahih-i müslim) rivayet eden sinan bin ebu sinan el duali
2. her ikisinden de rivayet eden bişr bin galib el esed (el cerh ve tadil)
3. amir el şabi (tahzib)
4. hz. ebu hureyre'den (el cerh ve tadil) rivayet eden ünlü şair ferezdak bin galib el temimi -hz. hüseyin'e olan sevgilisi, hz. hüseyin ile mekke dışında, ırak yoluna tanıştığında onun için okuduğu şiirden belli oluyor (eı asbahani bunu el agani'de bildirdi.)
6. beni haşim'in azatlı kölesi olan umeyr bin ishak, malik, ibn ma'in ve nesai tarafından güvenilir kabul edildi ki hz. hasan ve hz. hüseyinden rivayet etmiştir (el tahzib. hz. ebu hureyre'den rivayetleri müsned ahmed'de
bildirilmektedir.)
ayrıca hz. ebu hureyre'nin hadislerini nakleden ehl-i beyt arasındakiler:
hz. hasan soyundan:
1. zeyd bin hasan bin ali bin ebu talib
2. oğlu hasan bin zeyd
3. muhammed bin amr bin hasan bin ali bin ebu talib
4. abdullah bin hasan el müsenna bin hasan bin ali bin ebu talib
hz. hüseyin soyundan:
1. hüseyin bin ali bin hüseyin bin ali bin ebu talib, abdullah bin mübarek'in öğrencisi
2. abdullah bin ali bin hüseyin bin ali
3. ömer bin ali bin hüseyin bin ali
4. zeyd bin ali bin hüseyin bin ali
5. hüseyin bin zeyd bin ali bin hüseyin bin ali.
hz. cafer el sadık soyundan:
1. muhammed bin cafer bin muhammed bin ali bin hüseyin bin ali bin ebu talib 2. ishak bin cafer bin muhammed bin ali
3. ali bin cafer bin muhammed bin ali
ve ayrıca:
1. ali bin ömer bin hüseyin bin ali
hz. muhammed bin hanefiyye soyundan:
1. muhammed bin hanefiyye doğrudan hz. ebu hureyre'den rivayet etti. (onun rivayetlerini bir önceki bölümde zikretmiştik.)
oğullarına gelince, onlar da hz. ebu hureyre'yui asla küçük düşürmediler. kendi babalarının doğrudan ondan rivayet ettiğini gördüklerinde neden bunu istesinler ki?
hz. ebu hureyre'den rivayet eden hz. muhammed bin el hanefiyye'nin çocukları arasında:
1. abdullah bin muhammed bin ali bin ebu talib
2. ibrahim bin muhammed bin ali bin ebu talib
3. hasan bin muhammed bin ali bin ebu talib (önceki bölümde onun hz. ebu hureyre'den tıpkı babası gibi rivayet ettiğini belirtmiştik.)
ömer bin ali bin ebu talib (hz. ali'nin oğludur) soyundan: 1. muhammed bin ömer bin ali bin ebu talib
2. abdullah bin muhammed bin ömer bin ali bin ebu talib
3. ubeydullah bin muhammed bin ömer bin ali bin ebu talib
bunların dışında beni haşim'den -hz. cafer bin ebu talib'in çocukları, akil bin ebu talib'den ve emirül mü'minin sahabe'den hz. ali'nin arkadaşları ve tabii'den (tabiin-hz. muhammed'i görmemiş ama sahabileri görmüş kişilerdir) birçok kişi var. hz. ebu hureyre'nin hadislerini kim ilettiyse, ona karşı asla küçük düşürücü bir söz söylemedi.
bundan sonra hiçbir müslüman'ın hz. ebu hureyre'ye karşı herhangi bir eleştiri sözü söylemesi mümkün değildir. bunun yerine şunları söylemelidir:
1. hz. ebu hureyre, islam'ın parlak ışıklarından bir kandildir.
2. hz. ebu hureyre, kalbi aydınlatan bir ışıktır.
3. ebu hureyre, din'in temellerini saptamaya çalışan bir islam aydınıdır.
4. hz. ebu hureyre, bu ümmetin dinin esaslarını saptayan, bize kur'an'ı açıklayan, resulullah'ın mübarek hayatını açıklayan, formüle eden alimleri için bir sembol ve örnektir. nebevî hadisleri iman yönüne çevirmiş, şahsiyetini muhafaza etmiş, cihad ruhunu diriltmiş... ve bunun neticesi olarak, bütün düşman saldırılarının odak noktası haline gelmiş ve bu yüzden hevâ ve tutkuların müritleri tarafından hor görülmüştür.
aksine, her dindar müslümanın ve islam'ın iyiliğini dileyenin hz. ebu hureyre'yi sevmesinin nedeni budur. resulullah'ın "nesillerin en hayırlısı benim neslimdir" sözüyle tasdik ettiği gibi, her müslüman o mübarek neslin üstünlüğünü ve faziletini kabul etmekle yükümlü iken, nasıl olur da onların birbirlerine düşman olduları ve her fırsatta birbirlerinden nefret ettileri tasavvur edilebilir? hele de birbirlerine olan saygı ve şeref alametleri bu kadar bariz ortadayken!"
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.