41.
azınlık güzellemek
peki hic dusunduk mu mesela bunlar azınlık olmasa yine övecek miydiniz?
bence övmeyecektiniz cunku size artı aldıracak bir sey degil ama iste ozunde baksak cogunuzun hayatinda 1 alevi tanidigi bile olmamasina karşın basın methiyeleri.
riyakarsiniz!
peki hic dusunduk mu mesela bunlar azınlık olmasa yine övecek miydiniz?
bence övmeyecektiniz cunku size artı aldıracak bir sey degil ama iste ozunde baksak cogunuzun hayatinda 1 alevi tanidigi bile olmamasina karşın basın methiyeleri.
riyakarsiniz!
devamını gör...
42.
tarihsel tanımı bir yana günümüzde alevilik artık neredeyse tüm dini pratiklerinden kopmuş ve bir üst kimlik olmuştur. bazı kişiler için de leş sünnilik veya şafilikten kaçıp sığınma noktası. amerikalı/amerikan deyince içinde 72 milletten olanlar kastediliyorsa alevi olmak da anadolu için öyle. buranın ürünü denilebilir. vefaiyye bağlantısı olsa da bugün alevi denince akla anadolu gelir. çok orijinal bir aidiyet aslında. türk, kürt, zaza, arap...; anadolu'da yaşayan her halkın neredeyse alevi azınlığı var. kelime itibariyle tam olarak "ali'ci" demek. musevi, isevi gibi. luvi bağlantısı falan uydurma şeyler, yukarıda dediğim gibi dini pratiklerden kopunca/kopturulunca (16. yydan günümüze kadar [alevi köylerine hala inatla camii yaptırılır mesela]) arda kalan boşluğu uçuk tarihi hikaye uydurucuları doldurmaya çalışıyor.
benim için her ne kadar saçma olsa da bugün alevilerin büyük bir kısmı atatürkçüdür. bir ege tarafları balkan göçmenleri olmasa bir de aleviler olmasa ciddi manada atatürk'ü sahiplenen kimse yok, iş yörüklere kalıyordu, onlar da hayat derdinden pek uğraşamazlardı diye düşünüyorum.
neyse uzatmayak merak edenler için okuması kolay 5 eser söyleyeyim:
rıza yıldırım - aleviliğin doğuşu, geleneksel alevilik
ayfer karakaya-stump - vefailik, bektaşilik, kızılbaşlık
markus dressler - türk aleviliğinin inşası
saim savaş - 16. asırda anadolu'da alevilik
--- korsan alert
pdfleri mevcut meraklısina yollayabilirim
---- korsan alert
benim için her ne kadar saçma olsa da bugün alevilerin büyük bir kısmı atatürkçüdür. bir ege tarafları balkan göçmenleri olmasa bir de aleviler olmasa ciddi manada atatürk'ü sahiplenen kimse yok, iş yörüklere kalıyordu, onlar da hayat derdinden pek uğraşamazlardı diye düşünüyorum.
neyse uzatmayak merak edenler için okuması kolay 5 eser söyleyeyim:
rıza yıldırım - aleviliğin doğuşu, geleneksel alevilik
ayfer karakaya-stump - vefailik, bektaşilik, kızılbaşlık
markus dressler - türk aleviliğinin inşası
saim savaş - 16. asırda anadolu'da alevilik
--- korsan alert
pdfleri mevcut meraklısina yollayabilirim
---- korsan alert
devamını gör...
43.
türk kültürünü yoğun yaşayan, ibadetlerini türkçe yapan sempatik insanlardır. elbette türk alevileri için söylüyorum. diğer alevilerde o sempatikliği görmedim.
devamını gör...
44.
en büyük dini liderleri irandaki ayetullahtır.
kimi gruplar zincirle kendinizi dövüp, karnına şiş batırır.
en son cüppeli ahmet aleviliğin kadiri dergahına kaydolmuştu şeyh olarak kabul edilmişti galiba.
kimi gruplar zincirle kendinizi dövüp, karnına şiş batırır.
en son cüppeli ahmet aleviliğin kadiri dergahına kaydolmuştu şeyh olarak kabul edilmişti galiba.
devamını gör...
45.
delinin biri kuyuya taş atar, sonra atışma başlar. taş üstüne taş, herkes beynindeki en pislik taşları döker. bu ülkedeki insanlar maalesef o, bu, şu diyenlerin ekmeğine sürekli yağ sürmüştür. bütün yağları da sürdük bence ortada yağ bırakmadık.. alevi,sünni meselesi de böylece bal kaymak edebiyatına kurban gitmektedir. bir insan alevi olduğu için herhangi birinin yav saçma falan bence alevilik nedir demesine bakar mı? bazen fikirlerimizin pek bir kıymeti olmuyor. yapmamız gereken ise varsa bir patlağımız ille de onu ulu orta patlatmamızdır. insan cahilliğini biraz kamufle edebilmelidir. hiç alevilik şöyledir böyledir falan filan yazmayacağım çünkü yeterince aydınlatıcı tanımlar okudum, elinize sağlık. benim de çorbada tadım tuzum olsun, yağ sürmeyi sevmem.
insanlar ya din kardeşindir veya insanlık kardeşidir.
ilim kaybolduğu yerde onu arayın..
insanlar ya din kardeşindir veya insanlık kardeşidir.
ilim kaybolduğu yerde onu arayın..
devamını gör...
46.
sözlük anlamı ali'ye mensup olan demektir. bununla birlikte alevi, tarih boyunca pek çok farklı anlamda kullanılan bir terimdir. bu kullanımlardan bazıları belirli bir soya mensup olmaya göndermede bulunurken, terimin esas semantik bagajını oluşturan kullanımlar daha ziyade dini ve siyasidir.
öncelikle soya yani belirli bir nesebe mensup olma anlamında nasıl kullanıldığını ele alalım. bu bakımdan anlamı, muhammed peygamberin kuzeni ve damadı ali'ye mensup olan demektir. terimin çoğul halindeki kullanımı olan aleviyyun şekline rastlamak da mümkündür. ali'nin soyu oğulları olan hasan, hüseyin, muhammed bin hanefiyye, abbas ve ömer yoluyla devam etmiştir. iste alevi nispesi bu soydan olanların ismine ilave edilir genellikle. "osman bin talip el alevi" gibi. bu soydan gelen bir insan şii ya da kızılbaş olmak zorunda değildir. bu haliyle kullanımı sadece soyu ali'ye dayanır anlamına gelir. bununla beraber ali'nin soyundan hasan yoluyla gelenlere şerif, hüseyin yoluyla gelenlere ise seyyid denir.
gelelim siyasi boyutuna. alevi kelimesinin ilk siyasi kullanımı muhammed peygamberin halifesinin kim olacağı tartışmalarına dayanır. bu süreçte ali'den yana tavır alanlara şia'tül ali yani ali'nin taraftarı ismi verilmiştir. zaten şii ya da şia adı ordan gelir. halifelik tartışmaları aslında kureyş'in iki büyük ailesi olan ümeyye oğulları ve haşim oğullarının güç mücadelesine dayanır. peygamberliğin muhammed'e yani haşimoğullarına gelmesi, ümeyye oğullarının halifeliği kendilerinde tutma çabalarına sebebiyet vermiştir. esasında bu iki aile arasındaki yer yer çekişmeye dayanan rekabet islamın öncesine uzanır. muhammed, ali, abbas, hamza, ebu talip haşim oğullarına, osman, muaviye, ebu süfyan, yezid ümeyye oğullarına mensuptur. iki aile arasındaki çekişme osman'ın öldürülmesi, sıffin savaşı, kerbela katliamı, yezid'in ali yanlılarınca başlatılan isyanı bastırmak üzere mekke'yi kuşatması ve kabe'nin bu kuşatmada zarar görmesi, medine'nin üç gün boyunca emeviler tarafında yağmalandığı ve nihayetinde yüzlerce sahabenin öldürülüp yine yüzlerce medineli kadına tecavüz edildiği harre vakası gibi olaylar neticesinde müslümanlar sünni, şii ve harici olarak siyasal olarak üçe bölünmüştür. işte alevi terimi siyasi anlamıyla o dönemde halifenin ali ve oğullarının ve onların oğullarının (on iki imam) hakkı olduğunu savunan şia'yı yani ali taraftarlarını nitelemek için kullanılır. muaviye, yezid ve emevilerden yana olanlar sünni, bunların her ikisine de karşı olup genelde bedevi kabilelerden oluşan araplar ise harici olarak isimlendirilmiştir. daha önce de belirttiğim gibi bu isimlendirmeler o dönem için siyasi anlamlar taşır henüz itikadi farklılık oluşmamıştır.
aslında alevi kelimesinin siyasi kullanımına yönelik değerlendirmeler biraz karışıktır. çünkü aleviliğin siyasal anlamı bir süre sonra bu siyasi pozisyon etrafında şekillenen dini bir boyut kazanmış hatta zaman içerisinde özerk bir kelamı, fıkıhı, şeriatı ile itikadi bir mezhep olan şii'liği doğurmuştur. fars'ların bir kısmı islam içinde kendi müstakil müktesebatını ortaya koymuş olan şii'liğe meyletmiş, zamanla bu yeni mezhebin esaslarını belirleyen yazılı bir kültüre ve bu esasların yayılmasını sağlayan sistematik ekollere sahip olduklarından bu mezhep farslar arasında revaç bulmuştur. bu hususta kendisinin ve hanedanı olan safevilerin saltanatı boyunca iran'ı çoğu zaman da zor kullanarak hızlıca şii'leştiren şah ismail'i de anmak gerekir. yani iran türkleri müslümanlaştırmış, türkler iran'ı şiilestirmiş diyebiliriz.
gelelim işin itikadi yani dini kısmına. alevi terimi en geniş haliyle şia ile bağlantı olan bütün dini cereyanlar için kullanılabilir aslında. fakat bu kullanım sadece pedagojik açıdan anlamlıdır. çünkü şia'nın tezlerinden etkilenen irili ufaklı pek çok mezhep, tarikat hatta farklı dinler ortaya çıkmıştır ve günümüzde bunların hepsini alevi olarak nitelendirmemiz mümkün değildir. bu haliyle alevilik artık belirli inanç zümrelerini işaret eder hale gelmiştir.
halifelik mücadeleleri esnasında siyasi bir fırka olarak ortaya çıkan şia zaman içinde müstakil bir itikadi mezhep haline gelmiştir. şia islam alemini yönetme hakkının allah tarafından ehli beyte verildiğini iddia eder. buna imamet denir. imamet nübüvvetin tamamlayıcısıdır. ehli beyt dar anlamıyla muhammed, kızı fatma, damadı ali, onların oğulları olan hasan ve hüseyin'den, geniş anlamıyla hüseyin'in soyunun varisleri olan on iki imamdan oluşur. şia'ya göre on iki imam islam dininde otorite sahibidir. kuran'ı zahir ve batın bütün manasıyla anlama ve hüküm çıkarma yetkisi onlara aittir. dolayısıyla şii inancında islami hükümler sünnilikteki gibi kuran, sünnet, kıyas, icma gibi bir silsile izlemez. kur'an hükümleri evet ilk kaynaktır ama bu hükümlerin nasıl yorumlanacağı husundaki görüşlerde otorite tamamen on iki imamlara ait olduğundan fıkıh ve hadisler on iki imamların görüş, söz ve uygulamalarına dayanır. on iki imamlar masumdurlar yani günah işlemeleri imkansızdır. allah onları günahtan münezzeh kılmıştır. dolayısıyla her işleri, sözleri, yorumları islami açıdan doğrudur, mutlaktır. on iki imam'ın sonuncusu olan mehdi ölmemiş, gayb alemine çekilmiştir. kıyamete yakın ortaya çıkacak ve insanları kurtuluşa eriştirecektir. bununla beraber şiilik de sünnilikteki gibi kendi içinde alt mezheplere ayrılır. yukarıda görüşleri özetlenen şii'liğin en yayın mezhebi olan isna'aşeriyye (on iki imamcılık) mezhebinin görüşleridir.
bununla beraber şia islam içinde ortaya çıkan ve batini olarak nitelendirilen pek çok inanışa da öyle ya da böyle etki etmiştir. batinilik kabaca islam'ın ve kur'an'ın hem zahiri yani görünen hem de batıni yani gizli anlamları olduğunu, batıni anlamlara sahip olan kişilerin zahirde belirtilen emir, yasak ve görüşlere uymak zorunda olmadığı şeklinde özetlenebilecek bir görüştür. özellikle islam'a geçerken geçmişteki inanç, ritüel ve pratikleri bırakmakta gönülsüz olan zümreler batinilik yolunu benimseyerek islamı eski inanç ve itikatları ile harmanlamıştır. nitekim batınilik, dini yorumlama konusunda büyük bir serbestiyet ve keyfiyetin yolunu açar. yine de bu keyfiyet ve serbestiyetin neo platon'culuk gibi birtakım felsefi sistemler tarafından sınırlandırıldığı çoğu zaman görülür. neyse konuyu dağıtmayalım. islam'ın hakim kuvvetini oluşturan sünniliğin en güçlü muhalifi şii'lik olduğundan bu zümreler kendilerini şiâ altında bir nevi gizlemiş ve şii'liğin temel hususlarından ve kültlerinden etkilenmiştir. işte günümüzde anadolu alevisi ya da kızılbaş denilen zümre tam olarak böyledir. ve ülkemizde alevi denince akla gelen ilk zümre de onlardır. dolayısıyla kızılbaşların yani anadolu alevilerin hikayesini kısaca anlatmakta fayda vardır.
türklerin islamiyetten önce şamanizm, yer ve su kültü, atalar kültü, tengri inancı gibi pek çok inancı olduğu bilinmektedir. hatta uygurlar, hazarlar ve peçenekler gibi bazı türk boylarının budizmi, museviliği ve hristiyanlığı benimsediği vakidir. fakat türkler zaman içerisinde bazen kılıç zoruyla bazen iktisadi, siyasi veya kültürel sebeplerle müslüman olmuş ve islam devleti içinde askeri elit bir sınıf oluşturmuştur. bu yüksek sınıf ve şehir ile köylerde yerleşik hayat yaşayan türkler selçuklu'nun da resmi olarak tavrını sünnilikten yana koymasıyla çoğunlukla hanefiliği benimsenmiştir. bununla beraber hayvanlarıyla beraber hareket eden, yerleşik hayata geçmemiş olan ve merkezi idare ile arası pek hoş olmayan konar göçer türkmenler de vardır. bu kabileler de zaman içinde müslümanlaşmış ama formal, sistematik ve yazılı kaynaklara dayanan bir dini eğitim süreciyle insiye edilemediklerinden bu müslümanlaşma şeklen olmuştur. bu zümreler hala sözlü kültür yoluyla eski inançlarını muhafaza etmiş, dağı, taşı hayvanı atayı kutsal bilmiş, içtimai yaşam koşullarından ötürü de namaz, oruç, zekat ve hac gibi pratikleri benimsememişlerdir. aşiret halinde hareket etmişler ve aşiret liderlerini siyasi, iktisadi ve dini otorite saymışlardır. kontrol edilmeleri güç olduğundan, yağma ve talan gibi faaliyetleri olduğundan şehirliler tarafından sevilmemiş ve merkezi otorite onları zaman içerisinde bir tehdit olarak görmüştür. bu durum en sonunda anadolu selçuklu devletinin tabutuna son çivilerden birini çakan, baba ilyas önderliğinde gerçekleşen babai isyanı ile kendini göstermiştir. babai ayaklanmasına katılan konar göçer türkmen taifesi baba ilyas'ın peygamber olduğuna inanmakta, kendisine baba resulullah demekte, allah ve meleklerle görüştüğe inanmaktadır. söz konusu isyan anadolu selçuklu devletine yönelik girişilen içtimai, iktisadi, sosyal ve dini içerikli bir ayaklanmadır. baba ilyas yakalanır, idam edilir ve ayaklanma bastırılır. bununla birlikte bu isyanın tabanını oluşturan konar göçer türkmenler dini inanç bakımından şehirli türklerden farklı kalmışlardır. islam dininin yüzyıllar içerisinde ilmi faaliyetleri ile sosyal, siyasi, askeri, iktisadi ve felsefi olarak yerli yerine oturttuğu allah, peygamber, haram, helal, zekat, cihat, ibadet, ahiret, peygamber gibi kavramların çoğu konar göçerler için ya farklı şeyler ifade etmekte ya da hicbisey ifade etmemektedir. babai isyanında olduğu gibi aşiret liderlerine rahatlıkla peygamber diyebilmekte, onun buyruğunu allah buyruğu görüp kelle koltukta ölüp, öldürebilmektedirler. işte türkmenlerin ortodoks islam'a yönelik bu kayıtsız tavrı kendilerini daima batıni ajandaları olan dini ve siyasi grupların hedefi yapmıştır. bu tip konulara merakı olan herkesin dikkatini çekmiş olacağını düşündüğüm bir husus var. özellikle osmanlı'nın kuruluşunda askeri ya da ideolojik olarak rol oynayan geyikli baba, abdal musa, hacı bektaş gibi gazacı kolonizatör dervişlerin hayat hikâyelerini anlatan vilayetnamelerde ali, hasan, hüseyin, ehli beyt gibi şii orjinli kültler fazla yer almaz. yer aldığı kısımlar ise sonradan eklenmiştir çoğu zaman. yani bugün alevi -kızılbaş inancı için önemli olan bu dervişler yaşadıkları dönemde şii unsurlarla fazla ilişkili değildir. fakat bu durum 15.yy' ın sonuna doğru erdebil merkezli safeviyye tarikatının faaliyetleri ile değişecektir.
safeviyye tarikatı kaynaklarda türk genci olarak geçen şeyh safi tarafından kurulmuş şafii bir tarikattır. zaman içinde şii'leşmis ve özellikle şah ismail'in dedesi olan şeyh cüneyt ile beraber batıni bir hal almış ve siyasileşmiştir. erdebil'den sürgün edilen şeyh cüneyt taraftar toplamak için doğu anadolu, karadeniz ve akdeniz bölgelerinde bulunan konar göçer türkmen kabilelerin içinde dini ve siyasi propaganda faaliyetlerinde bulunmuş, liderliğini kabul ettirmiş, asker devşirmiş ve ufak çaplı gaza hareketlerine cüret edebilir bir güce ulaşmıştır. cuneyd'in başlattığı tarikatı devlete, şeyhligi şahlığa çevirme süreci torunu ismail'le zirveye ulaşmış, ismail etrafında dalga dalga büyüyen türkmenlerin desteğiyle iran'da safevi devletini kurmuş ve mevcut osmanlı yönetiminden hoşnut olmayan heterodoks konar göçer türkmenler anadolu'dan akın akın açılın kapılar şaha gidelim nidasıyla şah ismail'in yönettiği safevi devletine koşmuştur. böylece nüfus yoğunluğu artan safevi devleti ekonomik, askeri ve siyasi olarak güçlenmiş ve doğal olarak 16.yy'ın başlarında osmanlı ile kozlarını paylaşmak durumunda kalmıştır nitekim bir tahta iki sultan sığmaz. kızılbaş meselesine gelince...ismail'in babası haydar zamanında safevi taraftarı türkler savaşırken haydar'ın bizzat kendi emriyle başlarına on iki dilimli kızıl bir başlık bağlayarak diğer askerlerden ayrılmıştır. kelimenin orijini burdan gelir. fakat zamanla kızılbaş safevi askeri, safevi devleti, safevi yanlısı anlamında da kullanılmıştır. dini kullanımına gelirsek...şah ismail kendine bağladığı heterodoks türkmen zümrelerinin islam öncesi inançları ile şii'liğin ali, hüseyin, ehli beyt, on iki imam gibi esaslarını birleştirmeye çalışmış bunu da genellikle söz konusu esasları nefes, deyiş, duvaz-ı imam adı verilen aslı şiir olan fakat çoğunlukla sazla nağmeli biçimde söylenen sözlü kültür unsurlarının içine yerleştirerek yapmıştır. türkmenlerin dini olarak bağlı oldukları ocakları da kendisi ve temsilcileri yoluyla bu dini yoruma ikna etmiş ve bu otoriteyi sağlamak için kendisini üstü kapalı olarak ali'nin yeniden dünyaya gelmiş yani reenkarne olmuş hali olarak gösterme uğraşı içinde olmuş ve açıkçası bunda etkili de olmuştur. fakat bir imparatorluğun hayatını bu tip sistemsiz, sözlü kültüre, efsaneler, kültler ve primitif inançlara dayalı bir dini anlayış ile sürdüremeyeceğini bildiğinden iran'in iç kısımlarında yerleşik olan şii zümrelerden şii ulemayı merkeze çağırmış ve imparatorluğun resmi mezhebini, şekillenişinde kendisinin de azımsanmayacak katkısı olduğu kızılbaşlık değil şia inancı olarak belirlemiştir. akıllıca, çok akıllıca...işte osmanlı'ya karşı şah ismaili ve safevileri destekleyen ve geleneksel sünni inançlara sahip olmayan, şia'nın bazı unsurlarını benimsemekle beraber namaz kılmayan, oruç tutmayan, zekat vermeyen, hacca gitmeyen, inançları ve ritüellerinde islam öncesi türk inançlarından, batinilikten, hurufilikten, kalenderilikten, tasavvuftan izler taşıyan bu türkmenlerin inancı osmanlı'nın son dönemlerine kadar kızılbaşlık, rafizlilik olarak isimlendirilmiştir ve kendilerine bir tür grup seks ayini olan mum söndü başta olmak üzere türlü iftiralar, yalanlar ve hakaretler isnat edilmiş, sürülmüş, öldürülmüştür. tanzimatla beraber kızılbaşlardan alevi olarak bahsedilmeye başlanmıştır. ayrıca farklı bir tarihleri olan fakat batinilik anlamında anadolu alevileri yani kızılbaşlarla birtakım ortak noktaları olan nusayriler de arap alevileri olarak bilinirler. kürtlerin de türkler gibi islam öncesi inançları ile batıni islamı ve dolayısıyla şia unsurlarını harmanlandığı ve genel itibariyle kürt aleviliği olarak isimlendirilen bazı grupları vardır. aklıma ilk olarak yaresanlık ve aliillahi'ler geldi. fakat o başka bir entrinin konusu.
işte dostlar dilim döndüğünce kime ve neye alevi dendiğini anlatmaya çalıştım. tabii ki atladığım birçok detay var nitekim hem konunun uzmanı değilim hem de yerim dar. umarım faydalı olur yazdıklarım.
öncelikle soya yani belirli bir nesebe mensup olma anlamında nasıl kullanıldığını ele alalım. bu bakımdan anlamı, muhammed peygamberin kuzeni ve damadı ali'ye mensup olan demektir. terimin çoğul halindeki kullanımı olan aleviyyun şekline rastlamak da mümkündür. ali'nin soyu oğulları olan hasan, hüseyin, muhammed bin hanefiyye, abbas ve ömer yoluyla devam etmiştir. iste alevi nispesi bu soydan olanların ismine ilave edilir genellikle. "osman bin talip el alevi" gibi. bu soydan gelen bir insan şii ya da kızılbaş olmak zorunda değildir. bu haliyle kullanımı sadece soyu ali'ye dayanır anlamına gelir. bununla beraber ali'nin soyundan hasan yoluyla gelenlere şerif, hüseyin yoluyla gelenlere ise seyyid denir.
gelelim siyasi boyutuna. alevi kelimesinin ilk siyasi kullanımı muhammed peygamberin halifesinin kim olacağı tartışmalarına dayanır. bu süreçte ali'den yana tavır alanlara şia'tül ali yani ali'nin taraftarı ismi verilmiştir. zaten şii ya da şia adı ordan gelir. halifelik tartışmaları aslında kureyş'in iki büyük ailesi olan ümeyye oğulları ve haşim oğullarının güç mücadelesine dayanır. peygamberliğin muhammed'e yani haşimoğullarına gelmesi, ümeyye oğullarının halifeliği kendilerinde tutma çabalarına sebebiyet vermiştir. esasında bu iki aile arasındaki yer yer çekişmeye dayanan rekabet islamın öncesine uzanır. muhammed, ali, abbas, hamza, ebu talip haşim oğullarına, osman, muaviye, ebu süfyan, yezid ümeyye oğullarına mensuptur. iki aile arasındaki çekişme osman'ın öldürülmesi, sıffin savaşı, kerbela katliamı, yezid'in ali yanlılarınca başlatılan isyanı bastırmak üzere mekke'yi kuşatması ve kabe'nin bu kuşatmada zarar görmesi, medine'nin üç gün boyunca emeviler tarafında yağmalandığı ve nihayetinde yüzlerce sahabenin öldürülüp yine yüzlerce medineli kadına tecavüz edildiği harre vakası gibi olaylar neticesinde müslümanlar sünni, şii ve harici olarak siyasal olarak üçe bölünmüştür. işte alevi terimi siyasi anlamıyla o dönemde halifenin ali ve oğullarının ve onların oğullarının (on iki imam) hakkı olduğunu savunan şia'yı yani ali taraftarlarını nitelemek için kullanılır. muaviye, yezid ve emevilerden yana olanlar sünni, bunların her ikisine de karşı olup genelde bedevi kabilelerden oluşan araplar ise harici olarak isimlendirilmiştir. daha önce de belirttiğim gibi bu isimlendirmeler o dönem için siyasi anlamlar taşır henüz itikadi farklılık oluşmamıştır.
aslında alevi kelimesinin siyasi kullanımına yönelik değerlendirmeler biraz karışıktır. çünkü aleviliğin siyasal anlamı bir süre sonra bu siyasi pozisyon etrafında şekillenen dini bir boyut kazanmış hatta zaman içerisinde özerk bir kelamı, fıkıhı, şeriatı ile itikadi bir mezhep olan şii'liği doğurmuştur. fars'ların bir kısmı islam içinde kendi müstakil müktesebatını ortaya koymuş olan şii'liğe meyletmiş, zamanla bu yeni mezhebin esaslarını belirleyen yazılı bir kültüre ve bu esasların yayılmasını sağlayan sistematik ekollere sahip olduklarından bu mezhep farslar arasında revaç bulmuştur. bu hususta kendisinin ve hanedanı olan safevilerin saltanatı boyunca iran'ı çoğu zaman da zor kullanarak hızlıca şii'leştiren şah ismail'i de anmak gerekir. yani iran türkleri müslümanlaştırmış, türkler iran'ı şiilestirmiş diyebiliriz.
gelelim işin itikadi yani dini kısmına. alevi terimi en geniş haliyle şia ile bağlantı olan bütün dini cereyanlar için kullanılabilir aslında. fakat bu kullanım sadece pedagojik açıdan anlamlıdır. çünkü şia'nın tezlerinden etkilenen irili ufaklı pek çok mezhep, tarikat hatta farklı dinler ortaya çıkmıştır ve günümüzde bunların hepsini alevi olarak nitelendirmemiz mümkün değildir. bu haliyle alevilik artık belirli inanç zümrelerini işaret eder hale gelmiştir.
halifelik mücadeleleri esnasında siyasi bir fırka olarak ortaya çıkan şia zaman içinde müstakil bir itikadi mezhep haline gelmiştir. şia islam alemini yönetme hakkının allah tarafından ehli beyte verildiğini iddia eder. buna imamet denir. imamet nübüvvetin tamamlayıcısıdır. ehli beyt dar anlamıyla muhammed, kızı fatma, damadı ali, onların oğulları olan hasan ve hüseyin'den, geniş anlamıyla hüseyin'in soyunun varisleri olan on iki imamdan oluşur. şia'ya göre on iki imam islam dininde otorite sahibidir. kuran'ı zahir ve batın bütün manasıyla anlama ve hüküm çıkarma yetkisi onlara aittir. dolayısıyla şii inancında islami hükümler sünnilikteki gibi kuran, sünnet, kıyas, icma gibi bir silsile izlemez. kur'an hükümleri evet ilk kaynaktır ama bu hükümlerin nasıl yorumlanacağı husundaki görüşlerde otorite tamamen on iki imamlara ait olduğundan fıkıh ve hadisler on iki imamların görüş, söz ve uygulamalarına dayanır. on iki imamlar masumdurlar yani günah işlemeleri imkansızdır. allah onları günahtan münezzeh kılmıştır. dolayısıyla her işleri, sözleri, yorumları islami açıdan doğrudur, mutlaktır. on iki imam'ın sonuncusu olan mehdi ölmemiş, gayb alemine çekilmiştir. kıyamete yakın ortaya çıkacak ve insanları kurtuluşa eriştirecektir. bununla beraber şiilik de sünnilikteki gibi kendi içinde alt mezheplere ayrılır. yukarıda görüşleri özetlenen şii'liğin en yayın mezhebi olan isna'aşeriyye (on iki imamcılık) mezhebinin görüşleridir.
bununla beraber şia islam içinde ortaya çıkan ve batini olarak nitelendirilen pek çok inanışa da öyle ya da böyle etki etmiştir. batinilik kabaca islam'ın ve kur'an'ın hem zahiri yani görünen hem de batıni yani gizli anlamları olduğunu, batıni anlamlara sahip olan kişilerin zahirde belirtilen emir, yasak ve görüşlere uymak zorunda olmadığı şeklinde özetlenebilecek bir görüştür. özellikle islam'a geçerken geçmişteki inanç, ritüel ve pratikleri bırakmakta gönülsüz olan zümreler batinilik yolunu benimseyerek islamı eski inanç ve itikatları ile harmanlamıştır. nitekim batınilik, dini yorumlama konusunda büyük bir serbestiyet ve keyfiyetin yolunu açar. yine de bu keyfiyet ve serbestiyetin neo platon'culuk gibi birtakım felsefi sistemler tarafından sınırlandırıldığı çoğu zaman görülür. neyse konuyu dağıtmayalım. islam'ın hakim kuvvetini oluşturan sünniliğin en güçlü muhalifi şii'lik olduğundan bu zümreler kendilerini şiâ altında bir nevi gizlemiş ve şii'liğin temel hususlarından ve kültlerinden etkilenmiştir. işte günümüzde anadolu alevisi ya da kızılbaş denilen zümre tam olarak böyledir. ve ülkemizde alevi denince akla gelen ilk zümre de onlardır. dolayısıyla kızılbaşların yani anadolu alevilerin hikayesini kısaca anlatmakta fayda vardır.
türklerin islamiyetten önce şamanizm, yer ve su kültü, atalar kültü, tengri inancı gibi pek çok inancı olduğu bilinmektedir. hatta uygurlar, hazarlar ve peçenekler gibi bazı türk boylarının budizmi, museviliği ve hristiyanlığı benimsediği vakidir. fakat türkler zaman içerisinde bazen kılıç zoruyla bazen iktisadi, siyasi veya kültürel sebeplerle müslüman olmuş ve islam devleti içinde askeri elit bir sınıf oluşturmuştur. bu yüksek sınıf ve şehir ile köylerde yerleşik hayat yaşayan türkler selçuklu'nun da resmi olarak tavrını sünnilikten yana koymasıyla çoğunlukla hanefiliği benimsenmiştir. bununla beraber hayvanlarıyla beraber hareket eden, yerleşik hayata geçmemiş olan ve merkezi idare ile arası pek hoş olmayan konar göçer türkmenler de vardır. bu kabileler de zaman içinde müslümanlaşmış ama formal, sistematik ve yazılı kaynaklara dayanan bir dini eğitim süreciyle insiye edilemediklerinden bu müslümanlaşma şeklen olmuştur. bu zümreler hala sözlü kültür yoluyla eski inançlarını muhafaza etmiş, dağı, taşı hayvanı atayı kutsal bilmiş, içtimai yaşam koşullarından ötürü de namaz, oruç, zekat ve hac gibi pratikleri benimsememişlerdir. aşiret halinde hareket etmişler ve aşiret liderlerini siyasi, iktisadi ve dini otorite saymışlardır. kontrol edilmeleri güç olduğundan, yağma ve talan gibi faaliyetleri olduğundan şehirliler tarafından sevilmemiş ve merkezi otorite onları zaman içerisinde bir tehdit olarak görmüştür. bu durum en sonunda anadolu selçuklu devletinin tabutuna son çivilerden birini çakan, baba ilyas önderliğinde gerçekleşen babai isyanı ile kendini göstermiştir. babai ayaklanmasına katılan konar göçer türkmen taifesi baba ilyas'ın peygamber olduğuna inanmakta, kendisine baba resulullah demekte, allah ve meleklerle görüştüğe inanmaktadır. söz konusu isyan anadolu selçuklu devletine yönelik girişilen içtimai, iktisadi, sosyal ve dini içerikli bir ayaklanmadır. baba ilyas yakalanır, idam edilir ve ayaklanma bastırılır. bununla birlikte bu isyanın tabanını oluşturan konar göçer türkmenler dini inanç bakımından şehirli türklerden farklı kalmışlardır. islam dininin yüzyıllar içerisinde ilmi faaliyetleri ile sosyal, siyasi, askeri, iktisadi ve felsefi olarak yerli yerine oturttuğu allah, peygamber, haram, helal, zekat, cihat, ibadet, ahiret, peygamber gibi kavramların çoğu konar göçerler için ya farklı şeyler ifade etmekte ya da hicbisey ifade etmemektedir. babai isyanında olduğu gibi aşiret liderlerine rahatlıkla peygamber diyebilmekte, onun buyruğunu allah buyruğu görüp kelle koltukta ölüp, öldürebilmektedirler. işte türkmenlerin ortodoks islam'a yönelik bu kayıtsız tavrı kendilerini daima batıni ajandaları olan dini ve siyasi grupların hedefi yapmıştır. bu tip konulara merakı olan herkesin dikkatini çekmiş olacağını düşündüğüm bir husus var. özellikle osmanlı'nın kuruluşunda askeri ya da ideolojik olarak rol oynayan geyikli baba, abdal musa, hacı bektaş gibi gazacı kolonizatör dervişlerin hayat hikâyelerini anlatan vilayetnamelerde ali, hasan, hüseyin, ehli beyt gibi şii orjinli kültler fazla yer almaz. yer aldığı kısımlar ise sonradan eklenmiştir çoğu zaman. yani bugün alevi -kızılbaş inancı için önemli olan bu dervişler yaşadıkları dönemde şii unsurlarla fazla ilişkili değildir. fakat bu durum 15.yy' ın sonuna doğru erdebil merkezli safeviyye tarikatının faaliyetleri ile değişecektir.
safeviyye tarikatı kaynaklarda türk genci olarak geçen şeyh safi tarafından kurulmuş şafii bir tarikattır. zaman içinde şii'leşmis ve özellikle şah ismail'in dedesi olan şeyh cüneyt ile beraber batıni bir hal almış ve siyasileşmiştir. erdebil'den sürgün edilen şeyh cüneyt taraftar toplamak için doğu anadolu, karadeniz ve akdeniz bölgelerinde bulunan konar göçer türkmen kabilelerin içinde dini ve siyasi propaganda faaliyetlerinde bulunmuş, liderliğini kabul ettirmiş, asker devşirmiş ve ufak çaplı gaza hareketlerine cüret edebilir bir güce ulaşmıştır. cuneyd'in başlattığı tarikatı devlete, şeyhligi şahlığa çevirme süreci torunu ismail'le zirveye ulaşmış, ismail etrafında dalga dalga büyüyen türkmenlerin desteğiyle iran'da safevi devletini kurmuş ve mevcut osmanlı yönetiminden hoşnut olmayan heterodoks konar göçer türkmenler anadolu'dan akın akın açılın kapılar şaha gidelim nidasıyla şah ismail'in yönettiği safevi devletine koşmuştur. böylece nüfus yoğunluğu artan safevi devleti ekonomik, askeri ve siyasi olarak güçlenmiş ve doğal olarak 16.yy'ın başlarında osmanlı ile kozlarını paylaşmak durumunda kalmıştır nitekim bir tahta iki sultan sığmaz. kızılbaş meselesine gelince...ismail'in babası haydar zamanında safevi taraftarı türkler savaşırken haydar'ın bizzat kendi emriyle başlarına on iki dilimli kızıl bir başlık bağlayarak diğer askerlerden ayrılmıştır. kelimenin orijini burdan gelir. fakat zamanla kızılbaş safevi askeri, safevi devleti, safevi yanlısı anlamında da kullanılmıştır. dini kullanımına gelirsek...şah ismail kendine bağladığı heterodoks türkmen zümrelerinin islam öncesi inançları ile şii'liğin ali, hüseyin, ehli beyt, on iki imam gibi esaslarını birleştirmeye çalışmış bunu da genellikle söz konusu esasları nefes, deyiş, duvaz-ı imam adı verilen aslı şiir olan fakat çoğunlukla sazla nağmeli biçimde söylenen sözlü kültür unsurlarının içine yerleştirerek yapmıştır. türkmenlerin dini olarak bağlı oldukları ocakları da kendisi ve temsilcileri yoluyla bu dini yoruma ikna etmiş ve bu otoriteyi sağlamak için kendisini üstü kapalı olarak ali'nin yeniden dünyaya gelmiş yani reenkarne olmuş hali olarak gösterme uğraşı içinde olmuş ve açıkçası bunda etkili de olmuştur. fakat bir imparatorluğun hayatını bu tip sistemsiz, sözlü kültüre, efsaneler, kültler ve primitif inançlara dayalı bir dini anlayış ile sürdüremeyeceğini bildiğinden iran'in iç kısımlarında yerleşik olan şii zümrelerden şii ulemayı merkeze çağırmış ve imparatorluğun resmi mezhebini, şekillenişinde kendisinin de azımsanmayacak katkısı olduğu kızılbaşlık değil şia inancı olarak belirlemiştir. akıllıca, çok akıllıca...işte osmanlı'ya karşı şah ismaili ve safevileri destekleyen ve geleneksel sünni inançlara sahip olmayan, şia'nın bazı unsurlarını benimsemekle beraber namaz kılmayan, oruç tutmayan, zekat vermeyen, hacca gitmeyen, inançları ve ritüellerinde islam öncesi türk inançlarından, batinilikten, hurufilikten, kalenderilikten, tasavvuftan izler taşıyan bu türkmenlerin inancı osmanlı'nın son dönemlerine kadar kızılbaşlık, rafizlilik olarak isimlendirilmiştir ve kendilerine bir tür grup seks ayini olan mum söndü başta olmak üzere türlü iftiralar, yalanlar ve hakaretler isnat edilmiş, sürülmüş, öldürülmüştür. tanzimatla beraber kızılbaşlardan alevi olarak bahsedilmeye başlanmıştır. ayrıca farklı bir tarihleri olan fakat batinilik anlamında anadolu alevileri yani kızılbaşlarla birtakım ortak noktaları olan nusayriler de arap alevileri olarak bilinirler. kürtlerin de türkler gibi islam öncesi inançları ile batıni islamı ve dolayısıyla şia unsurlarını harmanlandığı ve genel itibariyle kürt aleviliği olarak isimlendirilen bazı grupları vardır. aklıma ilk olarak yaresanlık ve aliillahi'ler geldi. fakat o başka bir entrinin konusu.
işte dostlar dilim döndüğünce kime ve neye alevi dendiğini anlatmaya çalıştım. tabii ki atladığım birçok detay var nitekim hem konunun uzmanı değilim hem de yerim dar. umarım faydalı olur yazdıklarım.
devamını gör...
47.
türkiye’deki alevilerin çoğu arap veya ermenidir. çoğu müslüman sayılmaz çünkü islam’ın farzlarından bazılarını reddederler. amerika’daki yahudi lobisi gibidirler. atatürk’ü çok severler.
devamını gör...