1.
beta berk bayındır'ın şiiri hikaye
devamını gör...
2.
şahsımca arada kitap okuyamama hali çekince anlarım ki hikaye zamanı gelmiştir.
devamını gör...
3.
(tematik)
(bkz: aşık paşa) tarafından yazılan bir eserdir.
müslüman, hristiyan ve yahudi üç kişinin başından geçenlerin anlatıldığı bir mesnevidir. 59 beyitten oluşur.
müslüman, hristiyan ve yahudi üç kişinin başından geçenlerin anlatıldığı bir mesnevidir. 59 beyitten oluşur.
devamını gör...
4.
bazı hikayeler yazıldıktan sonra bazıları ise yazılmadan önce yaşanır.
devamını gör...
5.
kişiler, olay örgüsü, mekân, zaman, anlatıcı ve bakış açısı olmak üzere beş temel yapı unsur vardır ve olay hikâyesi ve durum hikâyesi olarak ikiye ayrılır.
devamını gör...
6.
cahit külebi'nin şiiri, (şiirin sonunda, şairin kendi ağzından hikayesi vardır).
senin dudakların pembe
ellerin beyaz,
al tut ellerimi bebek
tut biraz!
benim doğduğum köylerde
ceviz ağaçları yoktu,
ben bu yüzden serinliğe hasretim
okşa biraz!
benim doğduğum köylerde
buğday tarlaları yoktu,
dağıt saçlarını bebek
savur biraz!
benim doğduğum köyleri
akşamları eşkıyalar basardı.
ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
konuş biraz!
benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgârları eserdi,
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!
sen türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
benim doğduğum köyler de güzeldi,
sen de anlat doğduğun yerleri,
anlat biraz!
şairin kendi ağzından hikaye şiirinin hikayesi:
şiir benim daima kafamda uzun süre içide yaşayarak oluşur. ama hikaye şiirim birdenbire yazılmıştır. anadolu’da bir yerdeyiz. okul eve yakın, bitişik. eşim süreyya bir çocuk doğurdu, ali denen çocuğu. süreyya okuldan gelir terli terli emzirirdi ali’yi. yoksulduk, parasızdık. süreyyayla bir konuda tartıştık. sonra o okula dersine gitti. tarih öğretmeniydi. ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. öyle daktiloya takılı kalmış.
*
hep aslında sahip olduğum şeye “değilim”, olan şeye “yoktur” diye yazmışım aslında. benim doğduğum köyler türkiye’nin en güzel ceviz ağaçlarını olduğu yerdi, ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. gülmesini de bilen insanların arasında yaşadım.
ama gerçekten de dudaklarım hep çatlak çatlaktır. hep krem almışımdır ömrüm boyunca!”
senin dudakların pembe
ellerin beyaz,
al tut ellerimi bebek
tut biraz!
benim doğduğum köylerde
ceviz ağaçları yoktu,
ben bu yüzden serinliğe hasretim
okşa biraz!
benim doğduğum köylerde
buğday tarlaları yoktu,
dağıt saçlarını bebek
savur biraz!
benim doğduğum köyleri
akşamları eşkıyalar basardı.
ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
konuş biraz!
benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgârları eserdi,
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!
sen türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
benim doğduğum köyler de güzeldi,
sen de anlat doğduğun yerleri,
anlat biraz!
şairin kendi ağzından hikaye şiirinin hikayesi:
şiir benim daima kafamda uzun süre içide yaşayarak oluşur. ama hikaye şiirim birdenbire yazılmıştır. anadolu’da bir yerdeyiz. okul eve yakın, bitişik. eşim süreyya bir çocuk doğurdu, ali denen çocuğu. süreyya okuldan gelir terli terli emzirirdi ali’yi. yoksulduk, parasızdık. süreyyayla bir konuda tartıştık. sonra o okula dersine gitti. tarih öğretmeniydi. ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. öyle daktiloya takılı kalmış.
*
hep aslında sahip olduğum şeye “değilim”, olan şeye “yoktur” diye yazmışım aslında. benim doğduğum köyler türkiye’nin en güzel ceviz ağaçlarını olduğu yerdi, ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. gülmesini de bilen insanların arasında yaşadım.
ama gerçekten de dudaklarım hep çatlak çatlaktır. hep krem almışımdır ömrüm boyunca!”
devamını gör...
7.
bir iletişimsizlik hikayesi
wordperfect'in yardım hattında banda alınmış bir telefon konuşması. bu konuşma sonra da şirketi, kendisini "gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor.
ışte o telefon konuşması
a- yardım hattı, buyurun, nasıl yardımcı olabilirim?
b- bir sorunum var.
a- nasıl bir sorun ?
b- yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti ?
a- gitti mi ?
b- yok oldu !
a- ekranda şu anda ne görüyorsunuz ?
b- hiçbir şey.
a-hiçbir şey mi ?
b- yazdığım hiçbir şey ekrana çıkmıyor .
a- hala wordperfect programında mısınız yoksa programdan çıktınız mı ?
b- bunu nereden bileyim ?
a- ekranda bir "c" harfi görüyor musunuz ?
b- bir " hece" mi ?
a- boş verin. ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı ?
b- söyledim ya hiçbir şey yazmıyor.
a- monitör üstünde yanan bir lamba var mı ?
b- monitör ne ?
a- ekranı olan yer, televizyon gibi...çalıştığını gösteren küçük bir lamba var mı ?
b- bilmiyorum
a- monitörün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu giriyor olması lazım. görebiliyor musunuz ?
b- evet.
a- harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı mı bana söyleyin.
b-bağlı
a- harika. monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi ?
b- görmedim
a- tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı olması lazım.
b- evet buldum.
a- tamam, şimdi onu takip edin ve bilgisayara bağlı mı diye bakın.
b- kabloya ulaşamıyorum.
a-ulaşmayın, bağlı mı diye bakabilirmisiniz ?
b- olmuyor.
a- bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına baksanız...
b- eğilmek dert değil, karanlık olduğu için bakamıyorum.
a- karanlık ?
b- ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık yetmiyor.
a- ofisin ışıklarını yakın.
b- yanmaz.
a- neden ?
b- elektrikler kesik.
a- elektrikler mi kesik. tanrım ! ( kısa bir sessizlik) bilgisayarın kutusu, kitapları her şeyi duruyor mu ?
b- evet dolapta.
a- şimdi bilgisayarı sökün, aynen aldığınız gibi paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
b- durum bu kadar kötü mü ?
a- korkarım öyle !
b- peki tamam. onlara ne diyeceğim ?
a- " ben, bilgisayar kullanmayacak kadar aptalım !" diyeceksiniz.
devamını gör...
8.
kralın 3 güzel kızı vardır . fakat en küçükleri olan ruh en güzelidir. okadar güzeldir ki insanlar onun tanrıça olduğuna inanmaya başlarlar. insanlar ruh'un güzelliğine kendilerini okadar kaptırırlarki tanrıça afroditi unutup tapınağına gitmez olurlar. kendi güzel kalbi kıskanç tanrıça affetmez tabi . biraz yatışmak için oğlu eros u çağırır . haddini aşan kızı aşk oklariyla canavara aşık etmesini söyler. eros annesinin emrettiği gibi ruh'u bulmaya gider. ama ilk bakışta aşık olur eros . annesinin emrini yerine getirmediği için kızı alır gizlice uzak bir saraya yerleştirir. erosun kızdan tek bir isteği vardır yüzüne bakmaması ve onu görecek girişimlerde bulunmaması . o yüzden görüşmeleri hep gece karanlığında olur . ruh erosla çok mutludur fakat ailesini özler . bir gün erosa ailesini davet etmek istediğini söyler ve ertesi gün çağırır kız kardeşlerini . kız kardeşler saraya bayılırlar ve ruhu kıskanırlar birazda. hatta ruha eşinin yüzünü neden göremediğini sorarlar belkide bir canavarla evlenmişsindir diye fitne bile sokarlar . halbuki erosa her dokunduğunda yüz hatları okadar güzel gelir ki yinede merak eder işte . akşam eros uyuduktan sonra kandille hafif yanaşır ve gördüğü karşısında şok geçirir okadar güzeldirki . güzel olmasıyla beraber tanrı olduğunuda anlar tabi . ruhun gördüğü karşısında elleri titrer kandilin yağını erosun üzerine damlatir . eros uyanır ve kalbi kırılır. üzüntü içinde sarayı terk eder . ruhta uzun süre erosu arar durur . en sonunda erosun annesine gitmeye karar verir . yardım ister . afrodit ona çok zor görevler verir eğer yapabilirse erosla olabileceğini söyler. kızda gık demeden yapar . en son görevde kız ölüm uykusuna dalar. uzaktan olup biteni izleyen eros dayanamaz kızı alır zeusa götürür onu ölümsüz yapması için yalvarır . zeus onlara yardım eder ve kız kurtulur sonra sonsuza dek mutlu yaşarlar . eros hikayesi kısa anlatilmiyor ya
devamını gör...
9.
simurg un yuvası etekleri bulutların üzerinde kaf dağının tepesindeymis . bir gün uzak bir ülkeden kuş sürüsü simurgun tüyünden bulmuşlar . onun dünyada var olduğunu anlayan kuşlar toplanmışlar yolunda gitmeyen şeyleri düzeltmesi için simurga gitmeye karar vermişler . hepberaber çıkmışlar yola . simurgun yuvasına varmak için 7 vadi geçmek gerekirmiş. yolda yorulup düşenler olmuş . aşk denizinden geçmişler ayrılık vadisinden .. kimi hirslanip düşmüş ovaya kimi kıskanıp batmış göle . önce bülbül geri dönmüş güle olan aşkını hatırlayıp ,papağan tüylerini bahane etmiş kartal yüksekteki krallığını bırakmamış . sayıları git gide azalmış. en sonunda şaşkınlık ve yok oluş vadisinde çocuğunun umudu kesilmiş . kaf dağına vardıklarında 30 kuş kalmış . sonra bilmeceyi çözmüşler simurg 30 kuş demekmiş oraya varan her kuş simurgmuş , gerçek yolculuksa kendine yapılan yolculukmus
devamını gör...
10.
adamlar'ın dünya günlükleri albümünde yer alan bir parçası. sadece albümün değil, tüm adamlar külliyatının en iyi parçalarından biridir.
devamını gör...
11.
aslında hikaye oldukça açık ve netti. kadın herkese cömertçe dağıttığı sevgiyi adamdan esirgedi. adam da bir daha aşık olmamaya yemin etti.
devamını gör...
12.
hikaye basit değildi. kadın çabaladı ama adam bıraktı. sonrası çorap söküğü gibi geldi. oldurmaya çalıştı kadın, hep sevdi ve sevmeye devam edecekti. adam bunu biliyordu ama gitmek istiyordu. başka çare yoktu.
devamını gör...
13.
> sustuklarıyla
içine attıklarıyla
gidemediği yerlere dalıp gitmesiyle
yaşamak isteyip de yaşayamadıklarıyla
keşkeleriyle
pişmanlıklarıyla
geriye dönemeyişleriyle
yarım bir hikayedir insan…
içine attıklarıyla
gidemediği yerlere dalıp gitmesiyle
yaşamak isteyip de yaşayamadıklarıyla
keşkeleriyle
pişmanlıklarıyla
geriye dönemeyişleriyle
yarım bir hikayedir insan…
devamını gör...
14.
hikaye:
bıcırık sahra çölü’nde
bıcırık akşam yatarken çok sevinçli aynı zamanda da çok heyecanlıydı. ertesi gün okul bitmiş yaz tatili başlamış olacaktı ya tatilinin ilk gününden sonraki gün ise ailesiyle birlikte sahra çölü’ne gideceklerdi. sevinç ve heyecan içinde uyudu. sabah kalktığında üstünü giydi, ellerini ve yüzünü yıkadı . annesi ve babasıyla birlikte kahvaltısını yaptıktan sonra annesi ile birlikte okulun yolunu tuttu .
okula vardıklarında okul henüz açılmamıştı . bu nedenle annesi ile birlikte dolaştılar. bıcırık annesinden sahra çölü hakkında onlarca bilgi aldı . bıcırık hiç yerinde durmuyor bir o yana bir bu yana koşup duruyordu . onun bu yaramazlığından çok sıkılmış olan annesi en sonunda dayanamayıp kızdı . bıcırık ağlamaya başladı . hüngür hüngür ağlıyordu ama okulun kapısının açıldığını görüce okula doğru koşmaya başladı artık ağlamıyordu . bıcırık okulda yine oradan oraya koşuşturmaya başlamıştı . düşüyor kalkıyor fakat yinede koşmaya devam ediyordu . arkadaşları da gelince çeşit çeşit oyunlar oynamaya başladılar . körebe , yerden yüksek , don ateş , saklambaç ve daha fazlası .
en sonunda öğretmenler geldi ders başladı . öğrenciler öğretmenlerle muhabbet ettiler . ve en sonunda karne vakti geldi . öğretmenler karneleri dağıttı . bıcırık’in karnesinde tüm dersleri beşti bu nedenle yarın yapacakları sahra çölü gezisini de hak etmişti . biraz sonra evlerine geldiler . bıcırık kendi başına oynadı . akşam yemeklerini yediler . gece bıcırık sıcağa aldırmadan oynuyordu . biraz geçtikten sonra uyudu .
ertesi gün kalkar kalkmaz üstünü giydi elini yüzünü yıkayıp hemen onu kapıda bekleyen anne ve babasının yanına gitti . arabalarına binip yola çıktılar . o sabah bıcırık kahvaltı yapmadığı için yoldan bir poğaça bir de meyve suyu aldılar . yola deva ettiler çok uzun sürse de sonunda sahra çölü’ne vardılar . bıcırık arabadan inince yine oynamaya başladı fakat sıcak onu yordu bu yüzden dinlenmek istedi bir ot gördü ve ona yaslandı yaslandığı an da cırladı . yaslandığı ot bir kaktüstü sırtına bir sürü diken batmıştı ve kanıyordu . annesi sırtındaki dikenleri tek tek söktü . canı çok acıyordu arabaya binip evlerine geri döndüler .
bu acı anının ardından bıcırık herşeye güvenmemesi gerektiğini öğrenmiş oldu…
bıcırık sahra çölü’nde
bıcırık akşam yatarken çok sevinçli aynı zamanda da çok heyecanlıydı. ertesi gün okul bitmiş yaz tatili başlamış olacaktı ya tatilinin ilk gününden sonraki gün ise ailesiyle birlikte sahra çölü’ne gideceklerdi. sevinç ve heyecan içinde uyudu. sabah kalktığında üstünü giydi, ellerini ve yüzünü yıkadı . annesi ve babasıyla birlikte kahvaltısını yaptıktan sonra annesi ile birlikte okulun yolunu tuttu .
okula vardıklarında okul henüz açılmamıştı . bu nedenle annesi ile birlikte dolaştılar. bıcırık annesinden sahra çölü hakkında onlarca bilgi aldı . bıcırık hiç yerinde durmuyor bir o yana bir bu yana koşup duruyordu . onun bu yaramazlığından çok sıkılmış olan annesi en sonunda dayanamayıp kızdı . bıcırık ağlamaya başladı . hüngür hüngür ağlıyordu ama okulun kapısının açıldığını görüce okula doğru koşmaya başladı artık ağlamıyordu . bıcırık okulda yine oradan oraya koşuşturmaya başlamıştı . düşüyor kalkıyor fakat yinede koşmaya devam ediyordu . arkadaşları da gelince çeşit çeşit oyunlar oynamaya başladılar . körebe , yerden yüksek , don ateş , saklambaç ve daha fazlası .
en sonunda öğretmenler geldi ders başladı . öğrenciler öğretmenlerle muhabbet ettiler . ve en sonunda karne vakti geldi . öğretmenler karneleri dağıttı . bıcırık’in karnesinde tüm dersleri beşti bu nedenle yarın yapacakları sahra çölü gezisini de hak etmişti . biraz sonra evlerine geldiler . bıcırık kendi başına oynadı . akşam yemeklerini yediler . gece bıcırık sıcağa aldırmadan oynuyordu . biraz geçtikten sonra uyudu .
ertesi gün kalkar kalkmaz üstünü giydi elini yüzünü yıkayıp hemen onu kapıda bekleyen anne ve babasının yanına gitti . arabalarına binip yola çıktılar . o sabah bıcırık kahvaltı yapmadığı için yoldan bir poğaça bir de meyve suyu aldılar . yola deva ettiler çok uzun sürse de sonunda sahra çölü’ne vardılar . bıcırık arabadan inince yine oynamaya başladı fakat sıcak onu yordu bu yüzden dinlenmek istedi bir ot gördü ve ona yaslandı yaslandığı an da cırladı . yaslandığı ot bir kaktüstü sırtına bir sürü diken batmıştı ve kanıyordu . annesi sırtındaki dikenleri tek tek söktü . canı çok acıyordu arabaya binip evlerine geri döndüler .
bu acı anının ardından bıcırık herşeye güvenmemesi gerektiğini öğrenmiş oldu…
devamını gör...
15.
girdiğiniz her mahallede, yürüdüğünüz her sokakta, baktığınız her evde bir hikaye vardır. üstüne bir de romanlar var. böyle bir dünyada hikaye, hayatın enflasyonudur.
devamını gör...
16.
türk hikâyeciliğinin şimdiki en iyi temsilcisi mustafa kutlu'dur. kitaplarının okunmasını tavsiye ederim. konuları o kadar güzel ve karakterleri o kadar iyi seçiyor ki. bir kitabında mutlaka kendinizi bulabileceğinizi düşünüyorum.
devamını gör...
17.
hayatin kendisidir.
devamını gör...
18.
(bkz: öykü)
devamını gör...
19.
bir cahit külebi şiiri.
en sevdiğim şiirlerden biri.
sanki bizim hikayemiz. sanki benim hikayem.
sanki benim hikayem olsun istediğim bir hikayedir.
mesela
senin dudakların pembe
ellerin beyaz,
al tut ellerimi bebek
tut biraz!
diyor şair. benim içim gidiyor. en büyük eksikliğimden vuruyor şair beni. eksikliğimden.
ya da
benim doğduğum köylerde
ceviz ağaçları yoktu,
ben bu yüzden serinliğe hasretim
okşa biraz! diyor şair. benim doğduğum köylerde ceviz ağacı var (ekseriyetle fındık) serinliğe hiç hasret değilim ama insan bazen okşayan bir el istiyor yanında ya. ondan hoşuma gidiyor.
ve hatta
benim doğduğum köylerde
buğday tarlaları yoktu,
dağıt saçlarını bebek
savur biraz! dediğinde şair aklım yine gider köyüme. eskiden varmış buğday bizim oralarda da. ben hiç görmedim. ama tarlaları dağıtan rüzgarlarda büyüdüm ben de.
belki
benim doğduğum köyleri
akşamları eşkıyalar basardı.
ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
konuş biraz! basmazdı benim doğduğum köyleri akşamları eşkiyalar ama inan olsun ben de hiç sevmem yalnızlığı. kalabalıktır ailemiz. ve haddinden fazla gürültülü. kaçmayı severim kendime ama eğer yanımda biri varsa ve o karşımda susunca çıldırırım ben. anlat lütfen biraz.
ve evet
benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgârları eserdi,
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!
dediği gibi şairin benim doğduğum köylerde de en çok kuzey rüzgarları eser. ama benim dudaklarım kuzey rüzgarından değil maalesef bozkırın kuru ayazından çatlaktır ve evet öpülmeli biraz.
ve o muhteşem tarifi şairin.
"sen türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
benim doğduğum köyler de güzeldi," der şair. bir insana yapılabilecek en güzel iltifatı yapar. "türkiye gibi aydınlık ve güzel." ah.
benim doğduğum köyler de güzel. ve ben hiç vazgeçmedim köyümü anlatmaktan.
ve isterim ki
sen de anlat doğduğun yerleri,
anlat biraz!
en sevdiğim şiirlerden biri.
sanki bizim hikayemiz. sanki benim hikayem.
sanki benim hikayem olsun istediğim bir hikayedir.
mesela
senin dudakların pembe
ellerin beyaz,
al tut ellerimi bebek
tut biraz!
diyor şair. benim içim gidiyor. en büyük eksikliğimden vuruyor şair beni. eksikliğimden.
ya da
benim doğduğum köylerde
ceviz ağaçları yoktu,
ben bu yüzden serinliğe hasretim
okşa biraz! diyor şair. benim doğduğum köylerde ceviz ağacı var (ekseriyetle fındık) serinliğe hiç hasret değilim ama insan bazen okşayan bir el istiyor yanında ya. ondan hoşuma gidiyor.
ve hatta
benim doğduğum köylerde
buğday tarlaları yoktu,
dağıt saçlarını bebek
savur biraz! dediğinde şair aklım yine gider köyüme. eskiden varmış buğday bizim oralarda da. ben hiç görmedim. ama tarlaları dağıtan rüzgarlarda büyüdüm ben de.
belki
benim doğduğum köyleri
akşamları eşkıyalar basardı.
ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
konuş biraz! basmazdı benim doğduğum köyleri akşamları eşkiyalar ama inan olsun ben de hiç sevmem yalnızlığı. kalabalıktır ailemiz. ve haddinden fazla gürültülü. kaçmayı severim kendime ama eğer yanımda biri varsa ve o karşımda susunca çıldırırım ben. anlat lütfen biraz.
ve evet
benim doğduğum köylerde
kuzey rüzgârları eserdi,
ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
öp biraz!
dediği gibi şairin benim doğduğum köylerde de en çok kuzey rüzgarları eser. ama benim dudaklarım kuzey rüzgarından değil maalesef bozkırın kuru ayazından çatlaktır ve evet öpülmeli biraz.
ve o muhteşem tarifi şairin.
"sen türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
benim doğduğum köyler de güzeldi," der şair. bir insana yapılabilecek en güzel iltifatı yapar. "türkiye gibi aydınlık ve güzel." ah.
benim doğduğum köyler de güzel. ve ben hiç vazgeçmedim köyümü anlatmaktan.
ve isterim ki
sen de anlat doğduğun yerleri,
anlat biraz!
devamını gör...
20.
kopuk kopuk dusunceler her yerde. yetmiyor güç birlestirmeye. sepete dolusturmaya calisiyorum, olmuyor. delikmis sepet. zaten karincalarin oldugu yerde kalmazlar saglam sepette. evimde kendimleyim.sanki oncesinde baskasi'ylaymisim gibi. karincalarin kocaman bir yuvasi var burada. okudugum kitapta satir aralarindalar, okudugumdan bir sey anlamiyorum, tekrar tekrar okuyorum, olmuyor. film izliyeyim diyorum, ekranda belirince karincalar odaklanamiyorum filme. yemek yemege korkar oldum, tabagima gelirler diye. degistirmek lazim, kurtulmak lazim kopmuslardan, birlestiremeyeceklerimden. degisim iyidir degil mi? piyangodan buyuk ikramiyeyi kazanan adam geliyor aklima. ikramiye sonrasi evi yaniyor, babasi oluyor, bindigi ucak issiz adaya dusuyor ve adam 'degisim iyidir derler, iyi degil' diye haykiriyor issiz adada. degisim iyidir. gidenlerden mi olmak lazim? ani degisikliklere bunye dayanmiyor artik. sevmiyorum ani'leri. ani krizlere dayanmaz kalp daha fazla. sakin, yuvarlak, huzurlu parklari seviyorum en cok ben hala. ama orada da karincalar dolaniyor agaclarda. harekette guzellik var mi? koca sehre karisiyorum, bir muzedeki tablonun uzerinde karincalar. cik kucuk bir dag sehrinde sevdigim insanlarin yanindayim, arka sokaklarda karincalar. cik cok sevdigim bir sahil kasabasinda denize bakiyorum, masamdan karincalar geciyor. cik cik cik nerede bu guzellik? ben hareket ettikce etrafimdaki her sey agir cekimde hareket ediyor sanki. cevremdekilerin konusmalari agirlasiyor, bir kismini yakalayabiliyorum sadece zaten. insanlar agir agir yuruyor. gozlerim karincalandi. en kotusu koca bedenim giderek agirlasiyor, gucum iyice yetmiyor karincalardan kacmaya. etrafimi sarmis sigara dumanim. ani bir hareketle sonduruyorum. etrafimdaki duman yalan oluyor olmasina da kafam hala dumanli. gerci ne yalan degil ki yasama alanini iyice kisitlayan karincali dunyada? karincalar uredikce uruyor, cogaldikca cogaliyor; bilinc akismaz oluyor, buz tutmus sular. tuz doksem yaramaz ise, artik cok gec, biliyorum. olan beynime oluyor. iflas. karincalar kar yas ugultu ses kucukken yok denecek kadar azdi karincalar evimde. onlari nadir gorusumde hayalgucumle birlestirip saklambac oynardik. saklandim mi bulamazlardi beni bir daha. rahatsiz edemezlerdi... canimi sıktıklarinda ise oldururdum karincalari. kucuk ayse vardi, babasina cocuk nasil yapilir diye sorar. babasi gece iki kesmesekeri yastiginin altina koyarsin sabah cocuk olur der. ayse harekete gecer, gece yastigina seker icin gelen karincalar ayse yi isirinca ayse uyanir ve soyle der: -sizi öldururdum karincalar ama ana yuregi kiyamiyorum. her gece yastigima da geliyorlar. benim yuregim dayaniyor dayanmasina karincalari oldurmeye de gucum yetmiyor. kahretsin. susun artık.
1/2003 paris
1/2003 paris
devamını gör...