insan ilişkilerinde sık yapılan hatalar
başlık "jack the ripper" tarafından 27.01.2021 23:06 tarihinde açılmıştır.
41.
dinlememek. büyük bir hata
devamını gör...
42.
aklında bir kişiyi şekillendiriyorsun ve ona inanıyorsun. sonra o aklındaki gibi davranmayınca sorun çıkıyor.
bir de teraziyi doğru ayarlamak lazım.
bir de teraziyi doğru ayarlamak lazım.
devamını gör...
43.
yargılamak.
hani polat diyor ya : ''sakın 30 yıl hukukun olmayan birine sakın deme.''
sakın 30 yıl hukukun olmayan bir insanı yargılama.
hani polat diyor ya : ''sakın 30 yıl hukukun olmayan birine sakın deme.''
sakın 30 yıl hukukun olmayan bir insanı yargılama.
devamını gör...
44.
arz olmadan talep etmek.
devamını gör...
45.
fazla duygusal olmayacaksın. kimseyle yakın da olmayacaksın. elin açık hiç olmayacak.
yüzü yumuşak olanın g* y*eksik olmazmış. çok doğru.
yüzü yumuşak olanın g* y*eksik olmazmış. çok doğru.
devamını gör...
46.
fazla güvenmek.
devamını gör...
47.
fazla ciddiye almak.
devamını gör...
48.
yaranı göstermek. en önce oradan vururlar.
devamını gör...
49.
insanlarla iliski kurmak.
devamını gör...
50.
51.
kucağa oturmak daha da hatalısı yanlış kucağa oturmaktır.
devamını gör...
52.
çabuk güvenmek,inanmak. karşındakini kendin gibi sanmak vs.
devamını gör...
53.
kendini karşı tarafa çok rahat açmak elbette.
devamını gör...
54.
cevap başlıkta gizli.
hata yapabilirsin, insansın ama sık yaptığında bu ciddi bir hatadır.
yani, sık hata yapmak.
hata yapabilirsin, insansın ama sık yaptığında bu ciddi bir hatadır.
yani, sık hata yapmak.
devamını gör...
55.
iletişimde yapılan hatalar ve taviz konusunda yükü sürekli bir tarafın çekmesi.
devamını gör...
56.
aşırılık..
savunma mekanizmasını gereğinden fazla kullanmak. insan alışmış darbe almaya bazıları kalkanları olmadan, şüphe duymadan iletişim kuramıyor. bu da mesafeye ve soğukluğa neden oluyor. bu kişiler iletişimde sınırlara takılır. akmaz, anlaşılmaz. bunun tersi ise fazla samimiyet. kendini yansıtırken olduğu gibi sorgusuz, sualsiz iletişimde kaldığın kişiye bırakmak. oradan oraya savrulursun, özel alanları koruyamazsın. fazla akar, sel olursun.
insan her türlü ölçüyü kaçırmaya müsait. koşullar sabit olmadığından ruh halinde dalgalanmalar meydana gelir bu da ilişkilere yansır. iletişimde hepimiz hatalar yapıyoruz ama belki aramızda bu konuda kusursuz olanlarda vardır. (havai fişek, tebrik)
savunma mekanizmasını gereğinden fazla kullanmak. insan alışmış darbe almaya bazıları kalkanları olmadan, şüphe duymadan iletişim kuramıyor. bu da mesafeye ve soğukluğa neden oluyor. bu kişiler iletişimde sınırlara takılır. akmaz, anlaşılmaz. bunun tersi ise fazla samimiyet. kendini yansıtırken olduğu gibi sorgusuz, sualsiz iletişimde kaldığın kişiye bırakmak. oradan oraya savrulursun, özel alanları koruyamazsın. fazla akar, sel olursun.
insan her türlü ölçüyü kaçırmaya müsait. koşullar sabit olmadığından ruh halinde dalgalanmalar meydana gelir bu da ilişkilere yansır. iletişimde hepimiz hatalar yapıyoruz ama belki aramızda bu konuda kusursuz olanlarda vardır. (havai fişek, tebrik)
devamını gör...
57.
ilişkilerde ikiyüzlü davranmak ve bazı erdemleri kişilere, statülere göre eğip bükmektir.
nasıl ki gücümüzün yettiği egoist, kibirli, megaloman kişilerle gereken seviyeyi koruyor, onlara karşı erdemlerimizin bize yol gösterdiğini iddia ediyorsak; bir o kadar iş yerindeki üstümüze, sosyal statü sahibi insanlara ya da fiziken alımlı insanlara karşı o kadar omurgasız olabiliyoruz.
sözgelimi müdürünüz alçağın tekidir; ahlaki olarak sınırları zorlayacak kadar alçalabiliyordur, denginize karşı kuracağınız ilişki yapısını ona kuramazsınız. bazı iğrençliklerini espri olarak çıkarıp masaya koyar, şakayla karışık insan onuruna yakışmayan pespayeliğini atar ortaya; "ha ha ha, valla öyle joker bey" diyerek gülersiniz. sırıtırsınız mal gibi. sağa sola bakmazsınız, zira diğerleri denginizdir ve birbirinize karşı erdemleriniz devreye giriyordur ve o erdemlerinizi hasır altı ederken yakalanmışsınızdır. uzun zamandır gözlemliyorum bunu, farklı sınıflardan insanlar tanıdım; basit bir bölüm şefinden tutun da milyonlarca dolar servete sahip adamlarla yemeklere gittim, insanları gözlemleme fırsatı buldum; mimiklere, bakışlara, ruhların güç karşısında eğilip bükülüşüne şahit oldum. marcel proust'un swann'ların tarafı romanında "erdemler, insanlarda her daim var olan şeyler değildir, zamana ve mekana göre değişirler." sözü aklıma geliyor, bu adamın değerini yaşadıkça anlıyorum.
yine sözgelimi bir kadın fiziken güzel değilse ve biraz da özgüvensiz ise hayatta, iş hayatında, hemcinsi de dahil aptal aptal aşağılanmalara ve zorbalığa maruz kalır. bir tane kız vardı, acil bir grafik işi için çalışıyoruz, başı kapalı, safça bir kız. gayret ediyor, nazik, mazlum; güvercin gibi bir tip yani. neyse, bir tane pazarlama müdürü alçak var; ben bunlarla yolculuklara çıktım, bir otel'in terasında kokteyl verirken, sağa sola gülücük dağıtan, nezaket ve iyilik timsali bu kadın, bu kızı öyle bir zorbalıyordu ki; kızın beni aradığındaki ses tonunu hala unutamıyorum. aynı kadının, sosyal çevresi geniş ve fiziken alımlı, kendisiyle birlikte bağdat caddesinde birkaç bira yudumlama kapasitesi yüksek olduğuna inandığı başka bir çalışana karşı sempatik yaklaşımını da aynı şekilde.
30 yaşındayım, ankara'nın sokaklarında büyüdüm, hayatın en keşfedici çağında istanbul'a geldim, iyi bir okulda okudum, hayatım boyunca çalıştım, çok okudum; proust, celine, dostoyevski, turgenyev, çehov, fante... kendimce, nispeten anlamaya çalıştım insanı. celine'in, statüsü yüksek, güzel lola'sını kendi seviyesine çekmek için, onda çarpık ve çirkin olan ayaklarına neden kilitlendiğini çok iyi anladım. ne diyordu celine, o güzel amerika'lı lola'sının çarpık ayaklarına bakarken? "onu, kendi seviyeme çekiyordum. alçaltıyordum o kusursuzluğu."
bu hayat, birçok yönden dezavantajlı olan insan için ilişkiler anlamında zor, zedeleyici ve yorucudur. insanların statüsüne göre takındığımız ya da takınmak zorunda kaldığımız tavırlardan dolayı, sisteme ve onu besleyen herkese lanetler okuyorum. mideden aşağı birkaç lokma yuvarlamak için ödenene bedeller! insan ilişkilerinde bunu yapmamamız gerekiyor, bir davranış, insanın statüsüne göre belirlenmemeli. burada çok yanlış yapıyoruz, çok.
nasıl ki gücümüzün yettiği egoist, kibirli, megaloman kişilerle gereken seviyeyi koruyor, onlara karşı erdemlerimizin bize yol gösterdiğini iddia ediyorsak; bir o kadar iş yerindeki üstümüze, sosyal statü sahibi insanlara ya da fiziken alımlı insanlara karşı o kadar omurgasız olabiliyoruz.
sözgelimi müdürünüz alçağın tekidir; ahlaki olarak sınırları zorlayacak kadar alçalabiliyordur, denginize karşı kuracağınız ilişki yapısını ona kuramazsınız. bazı iğrençliklerini espri olarak çıkarıp masaya koyar, şakayla karışık insan onuruna yakışmayan pespayeliğini atar ortaya; "ha ha ha, valla öyle joker bey" diyerek gülersiniz. sırıtırsınız mal gibi. sağa sola bakmazsınız, zira diğerleri denginizdir ve birbirinize karşı erdemleriniz devreye giriyordur ve o erdemlerinizi hasır altı ederken yakalanmışsınızdır. uzun zamandır gözlemliyorum bunu, farklı sınıflardan insanlar tanıdım; basit bir bölüm şefinden tutun da milyonlarca dolar servete sahip adamlarla yemeklere gittim, insanları gözlemleme fırsatı buldum; mimiklere, bakışlara, ruhların güç karşısında eğilip bükülüşüne şahit oldum. marcel proust'un swann'ların tarafı romanında "erdemler, insanlarda her daim var olan şeyler değildir, zamana ve mekana göre değişirler." sözü aklıma geliyor, bu adamın değerini yaşadıkça anlıyorum.
yine sözgelimi bir kadın fiziken güzel değilse ve biraz da özgüvensiz ise hayatta, iş hayatında, hemcinsi de dahil aptal aptal aşağılanmalara ve zorbalığa maruz kalır. bir tane kız vardı, acil bir grafik işi için çalışıyoruz, başı kapalı, safça bir kız. gayret ediyor, nazik, mazlum; güvercin gibi bir tip yani. neyse, bir tane pazarlama müdürü alçak var; ben bunlarla yolculuklara çıktım, bir otel'in terasında kokteyl verirken, sağa sola gülücük dağıtan, nezaket ve iyilik timsali bu kadın, bu kızı öyle bir zorbalıyordu ki; kızın beni aradığındaki ses tonunu hala unutamıyorum. aynı kadının, sosyal çevresi geniş ve fiziken alımlı, kendisiyle birlikte bağdat caddesinde birkaç bira yudumlama kapasitesi yüksek olduğuna inandığı başka bir çalışana karşı sempatik yaklaşımını da aynı şekilde.
30 yaşındayım, ankara'nın sokaklarında büyüdüm, hayatın en keşfedici çağında istanbul'a geldim, iyi bir okulda okudum, hayatım boyunca çalıştım, çok okudum; proust, celine, dostoyevski, turgenyev, çehov, fante... kendimce, nispeten anlamaya çalıştım insanı. celine'in, statüsü yüksek, güzel lola'sını kendi seviyesine çekmek için, onda çarpık ve çirkin olan ayaklarına neden kilitlendiğini çok iyi anladım. ne diyordu celine, o güzel amerika'lı lola'sının çarpık ayaklarına bakarken? "onu, kendi seviyeme çekiyordum. alçaltıyordum o kusursuzluğu."
bu hayat, birçok yönden dezavantajlı olan insan için ilişkiler anlamında zor, zedeleyici ve yorucudur. insanların statüsüne göre takındığımız ya da takınmak zorunda kaldığımız tavırlardan dolayı, sisteme ve onu besleyen herkese lanetler okuyorum. mideden aşağı birkaç lokma yuvarlamak için ödenene bedeller! insan ilişkilerinde bunu yapmamamız gerekiyor, bir davranış, insanın statüsüne göre belirlenmemeli. burada çok yanlış yapıyoruz, çok.
devamını gör...
58.
karşımdakini insan sanmak yazanlar çıksın, sözlük kasıyor.
devamını gör...
59.
peşin hüküm vermek .. bu öyle bir hata ki neredeyse diğer tüm hatalara tek atar..
devamını gör...
60.
sizi bir adım ileriye taşımayacak, cesur olmaktan uzak, standart donanım insanlarla samimi olmak.
yapmayın arkadaşlar.
yerinizde sayarsınız.
yapmayın arkadaşlar.
yerinizde sayarsınız.
devamını gör...