221.
hayır diyebildiği an.
devamını gör...
222.
gidiyorum ya da istemiyorum dediğinde "neden?" sorusuna cevap vermek zorunda olmadığını hissettiğin anlar.
devamını gör...
223.
neden bilmiyorum ama yolculuk yaparken
devamını gör...
224.
doğanın, denizin bağrında olduğum her an.
devamını gör...
225.
gece yürüyüş yaptığım zaman.
devamını gör...
226.
kendi ayaklarının üzerinde durup hedefleri olduğu zaman
devamını gör...
227.
özgürce yellenebildiği anlardır.
devamını gör...
228.
en sevdiğin şarkıyla birlikte gece yürümek.
devamını gör...
229.
kulaklığında sakin bir melodi çalarken, elleri cebinde dış dünyadan tamamen arınmış şekilde kendisi doğanın ve toprağın huzuruna bıraktığı andır.
devamını gör...
230.
okula gidip gitmeme kararını tek başıma alabilmek.
devamını gör...
231.
özgürlük parayla satın alınamaz ama nedense kendi parasını kazanıp kimseye hesap vermeden harcadığı zaman gibi gelir bana.

veya, hayır diyebildiği andır.
devamını gör...
232.
toksik sevgili olur ya, toksik de başlı başına itici ama bu tipi tanımlamada çok işe yarıyor. işte o hayırsız puşttan kurtulduğunuz an redbull reklamındaki avarel gibi uçuyorsunuz. denendi, yüzde yüz çalışıyor.
devamını gör...
233.
tüm zincirlerinden kurtulduğunu hissettiği andır. yapmaktan çok büyük keyif aldığı şeyi yaparken hissettiği andır. bir müzisyenin sahnede hissettiğidir ya da bir mühendisin müthiş bir kod yazarken hissettiğidir. belki de bir marangozun şevkle çalıştığı atölyesindeki anlardır.

bana kalırsa kişi en çok sevdiği işi/hobiyi yaparken hem mutlu hem de özgür hisseder.
devamını gör...
234.
inişli çıkışlı 4-5 yıl sonra bastım gittim ben. gitmekle problemler bitti mi? hayır. bir de dil sorunu çektim. allahın cezası fransızlar ne aksanımı anlıyordu ne onlar konuştuklarında ben onları. üstüne tonla bunalım, kopan bağlar, biten ilişkiler, hastane kapılarında geçen günler derken iyiden iyiye delirmenin eşiğine gelmiştim. diyebilirim ki sinirlerim keman teli gibi gerilmişti. bir yandan da ilk akademik dönemin stresi vardı. ayıptır söylemesi okul çok zor da bizim... inanılmaz çalkantılı bir yıl geçirdikten sonra son çalkantıyı çalkalamaya gittim saint savinien'a. gazı kaçmış kola gibi olan ilişkimizi sonlandırdım tek celsede. sarıldık birbirimize. medeni bir şekilde tokalaştık ve kabul ettik birbirimizin ağzına sıçtığımızı. sonra da ben bi' bla bla car çağırdım artık pek de bozuk olmayan fransızcamla. bugün hala görüştüğüm, bana sushi yapmayı öğreten paris'li aşçı arkadaşım samir'le tanıştık o gün. bindim samir'in arabasına. başımdan geçenleri bir bir anlattım.

''doğru olanı yapmışsın bro.'' dedi bana. uzun zamandır duymamıştım bunu çünkü hikayemi kime anlatsam zengin olma fırsatıyla karışık hayatının aşkını tepmişsin salak herif diyordu bana. samir tam tersini söyledi. kendi hikayesini anlattı. anladım ki birinin başkasını anlaması o kişinin kendini ne kadar iyi ifade ettiği ile alakalı değil her zaman. bazen öyle bir hikaye anlatıyorsunuz ki karşı taraf yaşamamışsa anlayamıyor sizi. otoyoldan çıkınca sağa çektik. patlattık birer kahve. aşçılık ekipmanı yanındaydı samir'in. açtık bir tezgah. hemen italyan sosisi pişirmeye başladık. yetişecek bir yerimiz yoktu. ben paris'e kadar katılmıştım yolculuğa blablacar'da fakat gideceğim bir yer gerçekten yoktu. sosisleri pişirirken kahve kesmedi birer de bira içelim dedik. samir alkolsüz, sidik gibi bir bira açtı. bense carlsberg yuvarladım. sırtıma vurdu. ''bro dünyanın bambaşka bir yerindesin, kimse tanımıyor seni. birkaç yıl önce bilmediğin bir dili bugün çatır çatır konuşuyorsun. bu hayatta korkacak neyin var?'' dedi. hakikaten, pek korkan biri değilimdir ben. ''hiçbir şey.'' dedim. kuş kadar hafiftim o an. her şeye muktedir hissettim kendimi. bekleyenim yoktu, yetişmem gereken bir yer yoktu. hiç tanımadığım bir insanla birkaç saat içinde can ciğer arkadaş olabiliyordum. gittiğim yol paris'e uzanıyordu. özgürdüm. hiç olmadığım kadar.

paris'e gittik oradan. bar bar dolaştık. eiffel'e çıktık. sarhoş olduk. birbirimizi kaybettik ve sabah olana kadar birbirimizi bulamadık. o arada ben duvar boyayan, kaligrafi artisti eva ile tanıştım eiffel'in altında. iki hafta önce nişanlıydım, bugün tek başıma geziyorum, terk edildim ama artık özgürüm dedi. bir de onun özgürlüğünü kutladık. kaligrafi yeteneklerini göğsümde kullandı. gerçekten harika çiziyordu sarhoş olmasına rağmen. paris'ten almanya'ya geçmesi gerekiyordu ve cebinde 1 euro bile parası kalmamıştı. hiç umrunda değildi. parayı birlikte bulmaya karar verdik. dedim ya her şeye muktedir hissediyordum kendimi. özgürdüm. özgür olmak insanı güçlü kılar. o gece çok özgür ve güçlüydüm ben. eiffel bir başka parlıyordu.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
235.
düşünme anıdır. kimse karışamaz, müdahalede bulunamaz. müthiş bir şey. istediğimi hayal ederim. üzülebilirim, ağlayabilirim, kahkaha atabilirim. ama kimse duymaz. düşüncelerime sadece ben sahip olabilirim.oh oh, değmeyin keyfime.
devamını gör...
236.
beklentilerden arındığı an
devamını gör...
237.
işi diğer vardiya ki arkadaşıma kazasız belasız hatasız teslim edip üstümü iş elbiselerin den arındırdım an.
devamını gör...
238.
onu hapseden, elini kolunu bağlayan her neyse ondan kurtulduğu andır. gecenin en karanlık anı, şafak sökmeden az önceki andır düşüncesinin tersi yani. anladınız işte. duygularımız çoğunlukla zaten böyle şekilleniyor. uzun bir süreyi mutsuz geçirdikten sonra çok basit bir şeye aşırı sevinmemiz gibi. dr b.'nin satranç kitabına nasıl umutla sarıldığı gibi. çok yalnız hissettiğimizde bir yabancının iki saniyelik gülümsemesini tüm gün taşıdığımız gibi.

özgürlüğün hiçbir zaman tam anlamıyla ulaşılamayacak bir kavram olmasından yola çıkarak zaten "en özgür hissedilen an"ı belirlemeye çalışıyoruz. o yüzden yine bir metafor kullanarak diyorum ki havasız bir ortamdan tertemiz bir havaya çıkılan o ilk an gibi. bir ciğer dolusu nefes, olduğun yerde oyalanma hakkı, kaçma dürtüsünü duyumsamamak, saklanmak/saklamak istememek, gidebilmek, kalabilmek, dolaylı ya da dolaysız mecbur olmamak.

en çok da korkmamak. korku öyle bir duygu ki bir noktadan sonra tehdit unsuru ortadan kalksa bile insan ayrımına varamıyor. korkuyu öyle beslemiş oluyor ki zaten onu neyin ortaya çıkardığının bile bir önemi kalmıyor.
devamını gör...
239.
hayatında toksik olan ne varsa çıkarttığı an.
devamını gör...
240.
bence bana kalirsa parasi oldugu an. kendine ait de olabilir biriktirmis de olabilir ama insan kendi parasini harcarken ozguveni bile x2 artiyo ozgurluk de katlaniyo o yuzden. degisik bi his
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kişinin kendini en özgür hissettiği an" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim