81.
rahmetli babamın üzerinde bayağı bir emek sarf ettiği bir muhabbet kuşumuz vardı. babam, beyefendi ile bayağı bir ilgilendi. kendisine ziyadesi ile vakit ayırdı. adını hayyam koymuştuk. babamın niyeti, hayyam'ı adı gibi yaşatmaktı. bunun için ses kayıt cihazlarına hayyam rubaileri kaydetti. yeri geldi kendisi okudu. tek isteği bizim kuştan şöyle dolu dolu bir hayyam rubaisi dinleyebilmekti. en sonunda hayyam, babamı mutlu edebilecek atılımı gerçekleştirdi; ''sen bu dünyanın sırlarına eremezsin, erenlerin dilini çözemezsin, iyisi mi iç...'' babam dört gözle hayyam'ın rubaiyi bitirmesini beklerken kerata bu noktaya geliyor ve arkasından cici kuş, babacım rutinine dönüyordu. atılım yarım kalmıştı. karadeniz'de doğal gaz buluyor ama bir türlü ısınmak için kullanamıyorduk. adam o kadar emek sarf etmiş, yeri gelmiş bizimle konuşmadığı kadar kuşla konuşmuş ama hayyam bir türlü rubainin sonunu getirmiyor. yaşanan hayal kırıklığının boyutunu tahmin edebilirsiniz. *
acaba dedim şaraba mı alerjisi var? zira oraya kadar muhteşem şekilde gelip mevzu şaraba dönünce susması hayra alamet değildi. hayyam sofu çıkmıştı. babam yılmadan devam etti. ama kuş nuh diyor peygamber demiyordu. acaba kuşun adını gazali mi koysaydık diye içimden geçirmedim değil. belki de ismine ters davranmayı tercih ediyordu. adı ile değil adının zıttı ile kaim olacaktı belli ki... tabi bu düşüncemi asla babamla paylaşmadım. * ne de olsa ehline helaldi. na ehle haram. kuşun bu hesaplara aklı ermiyordu.
hayyam, kafes kuşu değildi. genelde bizim omuzlarımızda seyahat eder, sadece yemek ve su içmek için kafese giriş yapardı. hayvan kuş olduğunu unutmuştu. yeri geliyor bizim köpeğin başında evde geziyor. yeri geliyor yerde pıtır pıtır odaları arşınlıyordu. bu yüzden çok dikkatli olmak zorunda kalıyorduk. birimiz, kaza ile üzerine bassak vay hepimizin haline. kuş, bizi bildiğiniz teyakkuzda tutuyordu. uçuş hünerlerini, kapı çalındığında ve kapıdan ona özel ıslık öttürüldüğünde, eve gelen aile üyesini karşılamak için kullanıyordu. karşılama merasimi sonrası aslına rücu ediyor, seke seke evde gezinmeye devam ediyordu. her geçen gün kelime dağarcığına yeni kelimeler kattı. millet bizim kuşu gördükçe imreniyor, ''ay ne güzel konuşuyor.'' methiyeleri havada uçuşuyordu. tabi babam için bunların pek bir önemi yoktu. hayyam dediğin rubai okuyacak arkadaş! şarapla kavgası olmayacak! şarabı içmek için öte dünyayı beklemeden işi burada halledecekti ki bir anlamı olsun. bu kuş kesinlikle gazaliydi.
öyle böyle bir iki sene geçti. babam inatçı adamdı. hedefinden bir türlü vazgeçmedi ama taktik değiştirdi. kuşun dikkatini başka yönlere kaydırmak gerektiğini düşünmüş olsa gerek; ona fenerbahçe kadrosunu ezberletme çalışmalarına başladı. sıkı fenerliydi rahmetli. malum ben de sıkı beşiktaşlıyım. şu hayatta beşiktaş mağlubiyetine sevindiğim tek bir an olmuştur. onun sebebi de babamın gözlerindeki ışıltıdır; hastaydı ve vefatından yaklaşık bir ay önce yatağında maçı izlerken onun keyiflendiğini gördükçe ben de keyiflendim. üç yemiştik ama babam mutluydu. cüneyt buz gibi penaltılarımızı iç etmişti ama olsundu. belki de cüneyt çakır'ın bizi katletmesini umursamadığım tek maç o maçtır. o maç beşiktaş'ı babama feda etmiştim... helali hoş olsun...
neyse efendim, hayyam yine babamla inatlaştı. fenerbahçe demiyor, kadrodan bir tek oyuncunun bile adını saymıyordu. ben ara ara kuşa beşiktaşlı oyuncuların adını fısıldıyordum. ezeli rekabet böyle bir şey. * işte babamın sabır taşı hayyam'ın nankörlüğü sonucunda kırıldı. babam kerataya fenerbahçe dedirtmeye çalışırken bizimki beşiktaş, amokachi, mrmic falan demeye başlayınca, punduna koptu. babam şöyle bir baktı bana; al dedi senin olsun. hayrını gör! * hayyam böylece bana kaldı. fenerbahçeli olsaydı sanki daha iyi olurdu diye düşünüyordum. işin daha kötü tarafı şu ki; bu hergelenin benim kontrolüme geçmesiyle birlikte, babamın söyletmeye çalıştığı rubainin son kısmını kısa bir süre sonra bir çırpıda babamın yüzüne doğru söyleyiverdi; ''öyleyse iç şarabı cennet kıl bu dünyayı, öteki cennete ya gider ya gidemezsin!''
babamın yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. eşek oğlu eşek! * sonrasında, yıkılın gözüm sizi görmesin nidaları eşliğinde bizi güzelce uğurladı. çok gülerdik babamla bu olaya. aslında hayyam gazali'de değilmiş. inatçı hergelenin tekiymiş o kadar...
cici kuş, babacım... ikisi de bu dünyayı kendileri için cennet kıldı. yattıkları yer incitmesin.
acaba dedim şaraba mı alerjisi var? zira oraya kadar muhteşem şekilde gelip mevzu şaraba dönünce susması hayra alamet değildi. hayyam sofu çıkmıştı. babam yılmadan devam etti. ama kuş nuh diyor peygamber demiyordu. acaba kuşun adını gazali mi koysaydık diye içimden geçirmedim değil. belki de ismine ters davranmayı tercih ediyordu. adı ile değil adının zıttı ile kaim olacaktı belli ki... tabi bu düşüncemi asla babamla paylaşmadım. * ne de olsa ehline helaldi. na ehle haram. kuşun bu hesaplara aklı ermiyordu.
hayyam, kafes kuşu değildi. genelde bizim omuzlarımızda seyahat eder, sadece yemek ve su içmek için kafese giriş yapardı. hayvan kuş olduğunu unutmuştu. yeri geliyor bizim köpeğin başında evde geziyor. yeri geliyor yerde pıtır pıtır odaları arşınlıyordu. bu yüzden çok dikkatli olmak zorunda kalıyorduk. birimiz, kaza ile üzerine bassak vay hepimizin haline. kuş, bizi bildiğiniz teyakkuzda tutuyordu. uçuş hünerlerini, kapı çalındığında ve kapıdan ona özel ıslık öttürüldüğünde, eve gelen aile üyesini karşılamak için kullanıyordu. karşılama merasimi sonrası aslına rücu ediyor, seke seke evde gezinmeye devam ediyordu. her geçen gün kelime dağarcığına yeni kelimeler kattı. millet bizim kuşu gördükçe imreniyor, ''ay ne güzel konuşuyor.'' methiyeleri havada uçuşuyordu. tabi babam için bunların pek bir önemi yoktu. hayyam dediğin rubai okuyacak arkadaş! şarapla kavgası olmayacak! şarabı içmek için öte dünyayı beklemeden işi burada halledecekti ki bir anlamı olsun. bu kuş kesinlikle gazaliydi.
öyle böyle bir iki sene geçti. babam inatçı adamdı. hedefinden bir türlü vazgeçmedi ama taktik değiştirdi. kuşun dikkatini başka yönlere kaydırmak gerektiğini düşünmüş olsa gerek; ona fenerbahçe kadrosunu ezberletme çalışmalarına başladı. sıkı fenerliydi rahmetli. malum ben de sıkı beşiktaşlıyım. şu hayatta beşiktaş mağlubiyetine sevindiğim tek bir an olmuştur. onun sebebi de babamın gözlerindeki ışıltıdır; hastaydı ve vefatından yaklaşık bir ay önce yatağında maçı izlerken onun keyiflendiğini gördükçe ben de keyiflendim. üç yemiştik ama babam mutluydu. cüneyt buz gibi penaltılarımızı iç etmişti ama olsundu. belki de cüneyt çakır'ın bizi katletmesini umursamadığım tek maç o maçtır. o maç beşiktaş'ı babama feda etmiştim... helali hoş olsun...
neyse efendim, hayyam yine babamla inatlaştı. fenerbahçe demiyor, kadrodan bir tek oyuncunun bile adını saymıyordu. ben ara ara kuşa beşiktaşlı oyuncuların adını fısıldıyordum. ezeli rekabet böyle bir şey. * işte babamın sabır taşı hayyam'ın nankörlüğü sonucunda kırıldı. babam kerataya fenerbahçe dedirtmeye çalışırken bizimki beşiktaş, amokachi, mrmic falan demeye başlayınca, punduna koptu. babam şöyle bir baktı bana; al dedi senin olsun. hayrını gör! * hayyam böylece bana kaldı. fenerbahçeli olsaydı sanki daha iyi olurdu diye düşünüyordum. işin daha kötü tarafı şu ki; bu hergelenin benim kontrolüme geçmesiyle birlikte, babamın söyletmeye çalıştığı rubainin son kısmını kısa bir süre sonra bir çırpıda babamın yüzüne doğru söyleyiverdi; ''öyleyse iç şarabı cennet kıl bu dünyayı, öteki cennete ya gider ya gidemezsin!''
babamın yüzündeki ifadeyi görmeliydiniz. eşek oğlu eşek! * sonrasında, yıkılın gözüm sizi görmesin nidaları eşliğinde bizi güzelce uğurladı. çok gülerdik babamla bu olaya. aslında hayyam gazali'de değilmiş. inatçı hergelenin tekiymiş o kadar...
cici kuş, babacım... ikisi de bu dünyayı kendileri için cennet kıldı. yattıkları yer incitmesin.
devamını gör...
82.
minik çocuğum, küçük mavi kuşum, uysal'ım.
kendisi yumurtadan çıktığından beri elimde, omzumda büyüdü, yumurtadan çıktığı ilk günlerde annesi besleyemediği için mısır unuyla suyla lapa yapıp kürdan ucuyla minik ağzına verip beslemiştim bir kaç gün.
bu kadarcıktı, nohut kadar.
sonra annesi beslemeye başlayınca da her gün temizliğini bakımını yaptım, ellerimle ve sevgimle büyüttüm. 1 aylıkken babası 1 buçuk aylıkken annesi öldü, depresyona girdi yem yemez oldu, elimle yemleri tek tek yedirdim açlıktan ölmesin diye. haziran'da çıkmıştı yumurtadan, 9 aylıktı. her gün beni odanın kapısından görünce hemen uçar omzuma gelirdi. elime yatırıp karnını öperdim, darlanınca burnumu ısırırdı.
1 hafta önceki fotoğrafı.
3 gün önce bir anlık dikkatsizlik yüzünden açık kalan teras kapısından uçup gitti. bakmadık dağ tepe bırakmadım, her ağaç dalına her ota baktım, mor menekşeleri uzaktan mavi gibi görüp küçük mavi kuşum sanıp bir umut gidip baktım dip köşe, üç gündür adını bağıra bağıra ve ağlaya ağlaya evladımı aradım, bulamadım. gece olunca havalar çok soğuk üşüdü mü diye düşünmekten uyuyamadım, rüyamda bile kuşumu arıyordum ve buluyordum öpe öpe eve getiriyordum ama rüya işte... sabah olunca yem saati geldi dışarıda yiyecek bulamaz aç mı kaldı diye düşünüp durdum çıkıp her yerde aradım ama yok. bunu düşünmek bile içimi burkuyor boğazım düğümleniyor ama üç gün oldu ve benim küçük çocuğum büyük ihtimalle ya soğuktan ya açlıktan öldü... ah benim miniğim.
ah benim minik kuşum, yavrum, uysal'ım! ondan bana geriye kafesinin dibinde kalan, kuyruğundan kopardığı tüyü kaldı. keşke seni o gün kafesten hiç çıkartmasaydım mavi bebeğim...
kendisi yumurtadan çıktığından beri elimde, omzumda büyüdü, yumurtadan çıktığı ilk günlerde annesi besleyemediği için mısır unuyla suyla lapa yapıp kürdan ucuyla minik ağzına verip beslemiştim bir kaç gün.

sonra annesi beslemeye başlayınca da her gün temizliğini bakımını yaptım, ellerimle ve sevgimle büyüttüm. 1 aylıkken babası 1 buçuk aylıkken annesi öldü, depresyona girdi yem yemez oldu, elimle yemleri tek tek yedirdim açlıktan ölmesin diye. haziran'da çıkmıştı yumurtadan, 9 aylıktı. her gün beni odanın kapısından görünce hemen uçar omzuma gelirdi. elime yatırıp karnını öperdim, darlanınca burnumu ısırırdı.

3 gün önce bir anlık dikkatsizlik yüzünden açık kalan teras kapısından uçup gitti. bakmadık dağ tepe bırakmadım, her ağaç dalına her ota baktım, mor menekşeleri uzaktan mavi gibi görüp küçük mavi kuşum sanıp bir umut gidip baktım dip köşe, üç gündür adını bağıra bağıra ve ağlaya ağlaya evladımı aradım, bulamadım. gece olunca havalar çok soğuk üşüdü mü diye düşünmekten uyuyamadım, rüyamda bile kuşumu arıyordum ve buluyordum öpe öpe eve getiriyordum ama rüya işte... sabah olunca yem saati geldi dışarıda yiyecek bulamaz aç mı kaldı diye düşünüp durdum çıkıp her yerde aradım ama yok. bunu düşünmek bile içimi burkuyor boğazım düğümleniyor ama üç gün oldu ve benim küçük çocuğum büyük ihtimalle ya soğuktan ya açlıktan öldü... ah benim miniğim.

devamını gör...
83.
muhabbet etmeyen kuştur, yüzyılın nitelikli dolandırıcılığı kapsamında satışa sunulan boş kuş.
devamını gör...
84.
bildiğin hapisler cancağızlarım. şimdi balkona çıkardım kafesi. etraftan erkek serçelerin sesi geliyor, çıldırdı kızan. kurlaşmak istiyor. ama kafes...
devamını gör...
85.
limon ve pamuk iki tatlı muhabbet kuşum var başta kavga etseler de şimdi iyi dost oldular.
devamını gör...
86.
kumrular la beraber en romantik canlılardan dır. eşleri ölünce depresyona girer yemeden içmeden kesilir hastalanırlar bu bazen ölüme kadar gider.
devamını gör...
87.
şu an yanımda bir tane var. sanırsın ki 15 tane kuş yutmuş hepsi ötüşlerini sergiliyor.
bi' susun bee!
bi' susun bee!
devamını gör...
88.
fısıldayarak konuşunca sakinleşiyorlar. çok şapşallar.* karanlık ortamda hemen uyurken aydınlık ortamda da ışık kaynağını güneş sandıkları için cik cik ötüp duruyorlar.
devamını gör...
89.
arkadaşın yaklaşık 4 yaşında bir kuşu var. gecen iki kedisi bir dalgınlıkla, bulundugu odanın kapısını açık unutmuş. arkadaş eve geldiginde yerler hep kan, kafes yerdeymiş. kedilerden biri kafesi düşürüp digeri de pusu kurup yakalamış yani. ama bizim necoş bir sekilde kacıp saklanmış aksama kadar. arkadaş eve gelip sesini duyunca da saklandıgı yerden yürüyerek çıkmış. kuşu veterinere götürmüsler tabi. necoş azraile kafa atıp hayatta kaldı . 2 aslanın saldırısına ugradıgı halde necoşun psikolojisi hic bozulmamış, hala keyifli keyifli ötüyor konusuyor. biz olsak korkudan dilimiz tutulurdu dedik. necoş bütün gün, aşkım necoş, canım necoş kendi kendine gazı veriyor. acaba dedim biz de mi necoşun taktigini uygulasak bütün gün evde muhabbet kusu gibi kendi kendimize aşkım kıyı, canım kıyı diyerek mi dolaşsam. belki bir kerameti vardır.
devamını gör...
90.
az önce poposunu sallayan bir tanesini gördüm. can you stop being so cute?
devamını gör...
91.
yeğenimin alerji sebebiyle onlarda ki gelen muhabbet kuşlarından birisini şu an uyandırıp öptüm biraz. bu arada kendisi tarafından tabi ki azarlandım.
devamını gör...
92.

ee bunlar hiç konuşmuyor. kendi aranızda konuşmayın komik bir şey varsa bize de söyleyin. bunlar şimdi kendi arasinda ya bu ne saf ..bak bak çay öyle demlenir mi şakir haha diyorsa.
üç gündür cim bom bile diyemediler bırak küfür öğrenmeyi.
arkadaşım izne gitti de bana bıraktı bak diye
yazık kafeste duruyorlar ya. dışarda da hemen ölürler.
devamını gör...
93.
gaga yapıları sebebiyle konuşabilen ve sesleri taklit edebilen fakat aynı zamanda ötebilen bir kuş türüdür. konuşmayı sonradan öğrenirler.
devamını gör...
94.
sabah evden çıkacağım, holde oturmuş ayakkabımı filan giyiyorum. ciktiri cik cik filan. dedim kuş mu geldi balkona? zaten alkollüyüm sağım solum ayrı oynuyor. yok dedi kuşumuz var 1 hafta oldu. ulan bana niye söylemiyorsunuz, annem içeri almadı ayakkabıyı giyindiğim için.
enee.

daha bebek yahu bu. çok küçük parmağım bundan büyük he.
dedim anne inşallah bunu da hasta edip öldürmezsin. sultan papağanımız vardı öldü. ben bir kuş vefatına daha gelemem. zaten duygusal insanım. ağlıyorum kardeşim ya.
enee.

daha bebek yahu bu. çok küçük parmağım bundan büyük he.
dedim anne inşallah bunu da hasta edip öldürmezsin. sultan papağanımız vardı öldü. ben bir kuş vefatına daha gelemem. zaten duygusal insanım. ağlıyorum kardeşim ya.
devamını gör...
95.
bir hevesle alınıp kafesinde beslenecek bir hayvan değildir sanılanın aksine aynı kedi köpek beslemek gibi sorumlulukları olan bir hayvandır. kafesinin dışında yeterince vakit geçirmeli, kafes temizliğine özen gösterilmeli ve bolca ilgilenilmelidir. ilgilenmeyecek, sevgisini veremeyecek, günün büyük bir kısmını evin dışında geçirecek olanlara beslemesi önerilmez. depresyondayım yataktan çıkasım yok o da kafesinden çıkmasın demek gibi bir şansınız yok çünkü aynı küçük bir çocuk gibi sürekli kafesin dışında vakit geçirmek, sizinle oynamak isteyecektir. en meşgul olduğunuz günlerde bile ilgilenmeniz gerekiyor çünkü bu kuşun doğası bu şekilde. ilgiyi, teması, insanları seviyorlar.
devamını gör...
96.
benim kuş geleli 2 hafta oldu kafeste elimi uzatınca kaçıyor fakat dışarda kafes üstündeyken parmağımı karnına deydirince parmağıma çıkıyor kolumda yürüyor ama biraz ürkeklik var bi değişik valla anlayamadım. nasıl yaklaşmalıyım bilemedim. tünekten parmağıma geliyor ama kafes içindeyken korkuyor. böyle bişey yaşayan var mı acaba beni bi aydınlatsın
devamını gör...
97.
cana yakın ve çok hassas kuşlardır.
burunları mavi olanlar erkek, kahverengi olanları ise dişidir. sakal kısmındaki beneklerde yaşını gösterir. çok benekli ise yaşlı bir kuştur.
burunları mavi olanlar erkek, kahverengi olanları ise dişidir. sakal kısmındaki beneklerde yaşını gösterir. çok benekli ise yaşlı bir kuştur.
devamını gör...
98.
melopsittacus undulatus.
bir tür papağan. yani aslında papağanların yakın akrabalarından. papağanlar konuşabilirler. insan kelimelerini taklit ediyorlar. hemen her sesi taklit edebilen kuşlar da var. ses denilen şeyin ustaları kuşlar ne de olsa. şairlerin kuşlara göndermeleri meşhurdur. kuşların sohbetleri hemen her canlıdan daha zengindir.
muhabbet kuşlarının insan esareti dışında sürüler halinde yaşayabildikleri habitatlar oldukça sınırlıdır. bu yüzden onları serbest bırakamıyoruz. bir atmacanın, karganın veya baykuşun kapıp gitmesi olayı sadece 24 saatte gerçekleşecektir. muhabbet kuşları serbest kalınca ya da kaçınca dığer muhabbet kuşlarının kafeslerine yönelirler, bazen güvercin kümeslerine sığınırlar.
yazıktır onlara, çocuk gibidirler.
bir tür papağan. yani aslında papağanların yakın akrabalarından. papağanlar konuşabilirler. insan kelimelerini taklit ediyorlar. hemen her sesi taklit edebilen kuşlar da var. ses denilen şeyin ustaları kuşlar ne de olsa. şairlerin kuşlara göndermeleri meşhurdur. kuşların sohbetleri hemen her canlıdan daha zengindir.
muhabbet kuşlarının insan esareti dışında sürüler halinde yaşayabildikleri habitatlar oldukça sınırlıdır. bu yüzden onları serbest bırakamıyoruz. bir atmacanın, karganın veya baykuşun kapıp gitmesi olayı sadece 24 saatte gerçekleşecektir. muhabbet kuşları serbest kalınca ya da kaçınca dığer muhabbet kuşlarının kafeslerine yönelirler, bazen güvercin kümeslerine sığınırlar.
yazıktır onlara, çocuk gibidirler.
devamını gör...
99.
pek bir muhabbetini görmediğim kuştur.
devamını gör...
100.
muhabbeti kuşu diye alınıp küçücük kafeslerde monolog kurması için diretilerek milleti eğlendirme beklentisiyle baskı kurulan zavallı kuşlar.
suratlarındaki ifade de, "ah şu sürekli tekrarladığım saçma kelimeler dışında derdimi bir anlatabilsem, o vakit göstereceğim gününüzü..." der gibi.
söylediklerinizi tekrar ettirmeyin, ne söylerse aynısını söyleyerek onları delirtmeyin.
suratlarındaki ifade de, "ah şu sürekli tekrarladığım saçma kelimeler dışında derdimi bir anlatabilsem, o vakit göstereceğim gününüzü..." der gibi.
söylediklerinizi tekrar ettirmeyin, ne söylerse aynısını söyleyerek onları delirtmeyin.
devamını gör...