normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
2141.
seni içimde affedeceğime yine içimde öldürebilseydim keşke. *
biriyle barışamamak kendinle barışamamak, kendi içinde fırtınalar kopartmak ve nur topu gibi bir stres bebek yetiştirmek, biliyorum ancak o kişiyi tamamen söküp atsak barışamamış sayılmazdık herhalde? ama yapamıyorum, olmuyor. bağırıp çağırmak istiyorum, sonra kendimden utanıyorum, hüngür hüngür ağlamak, donuk suratımla aval aval etrafa bakıyorum. neyse ki yalnızım, sadece allah görüyor şu halimi. değmez. kimse için değmez, hele affettiğim şahıs için hiç değmez. ancak yıllar şak diye silinemiyor işte, silinse keşke. gıcık kapıyorum, sonra yumuşuyorum, sonra öfkeleniyorum, sonra o, sonra bu, sonra şu, of... kendimden sıkıldım bırakın başkasını.
biriyle barışamamak kendinle barışamamak, kendi içinde fırtınalar kopartmak ve nur topu gibi bir stres bebek yetiştirmek, biliyorum ancak o kişiyi tamamen söküp atsak barışamamış sayılmazdık herhalde? ama yapamıyorum, olmuyor. bağırıp çağırmak istiyorum, sonra kendimden utanıyorum, hüngür hüngür ağlamak, donuk suratımla aval aval etrafa bakıyorum. neyse ki yalnızım, sadece allah görüyor şu halimi. değmez. kimse için değmez, hele affettiğim şahıs için hiç değmez. ancak yıllar şak diye silinemiyor işte, silinse keşke. gıcık kapıyorum, sonra yumuşuyorum, sonra öfkeleniyorum, sonra o, sonra bu, sonra şu, of... kendimden sıkıldım bırakın başkasını.
devamını gör...
2142.
bugün bir mail aldım ve artık gitmem resmileşti. bugüne kadar etrafımdaki birçok insanın “kalırsın ya” bakışlarını gördüm ama çoğunun ihtimal vermediği şeyi yapıyorum. buradaki tüm hayatımı bırakıp, tek başına başka bir ülkenin sınırlarında her şeyi kendim başlatacağım. tek başına ayakta duracağım, bu sefer gerçekten tek başıma olacağım! burada bir ileri bir geri adım attım, hep yerimde saydım; orada ise ya yüzmeyi öğreneceğim ya da boyumu aşan sularda boğulacağım. heyecanlıyım, umutluyum ve de kararlıyım. sadece bir şey için artık çok geç, onu hiçbir zaman yanımda götürmeyeceğim, gitmeden bıraktım hatta.
ilk defa bugün boğazım düğüm düğüm oldu ama içim soğudu artık…
ilk defa bugün boğazım düğüm düğüm oldu ama içim soğudu artık…
devamını gör...
2143.
öyle bomboş geçiyor ki günlerim. oradan oraya savrulup duruyorum. hayatın akışına kaptırıyorum kendimi; sürekli ayaktayım, sürekli bir şeyler yapıyorum aslında. oradan oraya atlıyorum. bugün de bir bitsin diyorum, şu haftayı da bir atlatayım. sık sık mesajlarımı kontrol ediyorum, kimsenin mesaj atmadığını bildiğim halde. elime aldığım bütün kitapları yarılamadan bırakıyorum; film izleyemiyorum, açtığım gibi geri kapatıyorum. en yakın arkadaşlarım bir yabancı oldu, ne yaparlarsa batıyor bana. içimde biriktirdiğim öfke onları vuruyor. başardım sevmiyorlar artık beni.
en sevdiğim şehir hasret. burnumda tüttü denizi. ben en son orada gülümsemiştim. hayallerim darma duman. hep koşturuyorum aslında ama başkaları için. o kadar yoruluyorum ki her gün onları mutlu edebilmek için. kim olduğumu unuttum, amacımı yitirdim. evden çıkmadığım sürece sorun da yok aslında. ben sanırsam dünyayı sevmiyorum, korkuyorum... sevdiklerimi de alıp kapatmak istiyorum buraya. kilitler vurayım istiyorum kapılara. ya da hep onlar için yaşayayım. onlar için yaşamak kendim için yaşamaktan da kolay. ben eskiden böyle değildim. şimdi aynaya baktığımda gördüğüm şeyi tanımıyorum. ben eskiden böyle değildim.
en sevdiğim şehir hasret. burnumda tüttü denizi. ben en son orada gülümsemiştim. hayallerim darma duman. hep koşturuyorum aslında ama başkaları için. o kadar yoruluyorum ki her gün onları mutlu edebilmek için. kim olduğumu unuttum, amacımı yitirdim. evden çıkmadığım sürece sorun da yok aslında. ben sanırsam dünyayı sevmiyorum, korkuyorum... sevdiklerimi de alıp kapatmak istiyorum buraya. kilitler vurayım istiyorum kapılara. ya da hep onlar için yaşayayım. onlar için yaşamak kendim için yaşamaktan da kolay. ben eskiden böyle değildim. şimdi aynaya baktığımda gördüğüm şeyi tanımıyorum. ben eskiden böyle değildim.
devamını gör...
2144.
kendi içimde çok doluyum. bir dökülsem asla toparlanamam. bunu biliyorum bu yüzden de elimden geldiğince kendimi ayakta tutmaya çalışıyorum. neye elimi atsam hevesim kaçıyor. bazen başlayıp bırakıyorum bazen hiç başlamıyorum bile. böyle ne yapsam eksik geliyor. ama hayatımın belki de en dolu olması gereken evresindeyim. her şeyim tamam lakin bende büyük bir eksiklik var. ben o eksiği her şeyle kapatmaya çalıştım lakin kapatamadım. şimdi o eksikle yaşamayı öğrendim. zorlanıyorum hemde çok. ama yapmam lazım çünkü biliyorum ki o eksiğim asla dolmayacak. ben hep 1 eksikle devam edeceğim hayatıma.
devamını gör...
2145.
ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı.
ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
küsmesi,barışması,ayılması,bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı.
ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
küsmesi,barışması,ayılması,bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..
devamını gör...
2146.
"["kendim hakkında bir çıkarsama yapamayacağım bir arafta sıkıştım kaldım." demek isterdim; lakin diyemiyorum. bu sözü söylediğim an, anlamı önemsizleşiyor. hakkında konuşulamıyor birçok şeyin. dili icat ettik etmesine fakat hiçbir zaman yeterli olmadı hislerimiz için. belki aborjinlerin konuştuğu türden bir dil konuşsaydık farklı olur-
olmazdı. olmazdı hanımlar, baylar.
"neşeli" şarkılar dinleyerek, her sabah erkenden dışarı çıkıp taze havayı koklamaya çalışarak geçiyor günlerim. mademki bir trajedinin içerisindeyi-
hayır... hayır. trajedinin içerisinde falan değiliz. içinde bulunduğum bu absürt paradigma yüzünden böyle diyorum kendime. trajedide falan değilim, kendimi önemlileştiremem. çünkü-
hayır, bu da doğru olmadı. absürt bir paradigma içerisinde de değilim. absürt! absürt de değilim ben! bana absürdist diyorlar halbuki... tam bir sisifos.
gelgelelim bütün bu önemsiz yazım kaymalarına da öfkem var benim. "anlam bütünlüğünü niçin sağlayamıyorsun sayın yazar!" diye sorarsanız size şöyle ceva-
cevap vermem!
yorgunu-
bakın, görüyorsunuz. kesin bir yargıya varmaya çalışıyorum kendimle alakalı ama varamıyorum bir türlü. yolumu kaybett-
tamam... komik olmaya başladı belki de bu sözümü yarıda kesmelerim. belki! insanın acısını ne çözer?! insan niçin acı çeker! ve bu acı... sanırım bu acının adı yalnızlık.
öylesine yalnızım ki duvarlarımın arasında. bazı zamanlar anlayamıyorum neden kafama sıkmadığımı. tamam... birtakım lojistik sıkıntılar olabilir, onun haricinde...
uyumak! harikulade! fakat zamandan yiyor ve zamanımı melankolime harcayamam.
oh! şiirsel bir şehvetle sevişmelerim! şiirsel! mide bulandırıcı!
buraya yazmak da öyle...
fakat insanım ben de. yaşamaya ve sesimi duyurmaya hakkım var, acı çığırtsam da.
fakat diyorum ya, kafam dağınık, anlam bütünlüğünü sağlayamıyorum. sağlamak da gerekir mi! hayatlarımız çok mu bütünlüklü sanki? benden hikaye anlatmamı beklemeyin. ben yalnızca karalıyorum. oh, hemen gülün! gülmediğinizi de biliyorum gerçi... komik olmayalı çok oluyor. belki...
ne yapmalı!
evet... söyleyeceğim en önemli şeye geldi sıra: yaşamalı. ve bir umut bulmalı.
insanların neden çocuklarının ismini umut koyduğunu daha iyi anlıyorum, sanırım. hepimiz öleceğiz! spoiler! ve umut bulmadan, bedbaht bir şekilde ölmek neyimize? kendimize bu haksızlığı niçin yaparız? önceden çekip gitme cesaretini yine sırf hayatın anlamsızlığını nüksetmeyelim diye göstermiyorsak yahut gösteremiyorsak; neden kendimize haklar tanımayalım?
hem devlet niçin var? hak tanımak! kendimize hak tanımak varoluşsal hakkımızdır! bundan güzel konu çıkar...
devlet görevini yapmıyorsa yapmasın hanımlar, baylar. umudu kendimiz yaratmalıyız çünkü başka çaremiz mi var? ağlayarak, ama omuz omuza ağlayarak dayanacağız bu kaosa. duyguları olan insanlar olarak el ele tutuşup gülümseyeceğiz birbirimize. herkesle değil, özel olanlarımızla. anlaşabildiklerimizle. evren ölürken insanın ölmemeye karşı bir özlemi olmamalı. bu acı eninde sonunda bitecek. bu sırada aşık olmaya, eğlenmeye bakmalı! belki öğrenmeye de! evet, çünkü öğrendikçe alınan zevk de artar!
ne kadar da safmışım! uğruna ne aşklar yitirildi! ne kalpler kırıldı bir gerçek adına!
kendimi ne de çok kırdım! gözlerimden yaşlar akarken duyamayacaksınız ağlayışlarımı belki ama okuyabileceksiniz! özür dilerim! her şey için özür dilerim!
gerçek meğerse yokmuş! varsa da bilinemezmiş! bilinse bile tanımlanamazmış! önemi yok hiçbir şeyin... dramatik bir üsluba da gerek yok esasen. burayı kapatınca su içip bir şeyler okuyacağım, ne sanıyorsunuz ya?
kafam bir yandan karışık... kabul. bazı şeyler halen kalbimi sızlatıyor. insan olduğumdan bu da. insanlığımı köreltmem doğru olur mu, emin değilim. ben her zaman duygusal birisi olacağım belki de ama yazdıklarım, yaptıklarım ve yapacaklarım da bundandır. dağıttığım adalet de bundandır.]"
bu bir kutucuk. kutucuk içinde bir yazıcık. kutucukların en önemli özelliği bir özelliklerinin olmamasıdır; fakat bilim insanları kutucukların bir anlam ifade edebileceklerini söylemekte. buysa gerçekten ilginç. gerçek, bazen sanıldığı gibi olmayabiliyor. söylenenler ve kanıtlananlar da öyle.
olmazdı. olmazdı hanımlar, baylar.
"neşeli" şarkılar dinleyerek, her sabah erkenden dışarı çıkıp taze havayı koklamaya çalışarak geçiyor günlerim. mademki bir trajedinin içerisindeyi-
hayır... hayır. trajedinin içerisinde falan değiliz. içinde bulunduğum bu absürt paradigma yüzünden böyle diyorum kendime. trajedide falan değilim, kendimi önemlileştiremem. çünkü-
hayır, bu da doğru olmadı. absürt bir paradigma içerisinde de değilim. absürt! absürt de değilim ben! bana absürdist diyorlar halbuki... tam bir sisifos.
gelgelelim bütün bu önemsiz yazım kaymalarına da öfkem var benim. "anlam bütünlüğünü niçin sağlayamıyorsun sayın yazar!" diye sorarsanız size şöyle ceva-
cevap vermem!
yorgunu-
bakın, görüyorsunuz. kesin bir yargıya varmaya çalışıyorum kendimle alakalı ama varamıyorum bir türlü. yolumu kaybett-
tamam... komik olmaya başladı belki de bu sözümü yarıda kesmelerim. belki! insanın acısını ne çözer?! insan niçin acı çeker! ve bu acı... sanırım bu acının adı yalnızlık.
öylesine yalnızım ki duvarlarımın arasında. bazı zamanlar anlayamıyorum neden kafama sıkmadığımı. tamam... birtakım lojistik sıkıntılar olabilir, onun haricinde...
uyumak! harikulade! fakat zamandan yiyor ve zamanımı melankolime harcayamam.
oh! şiirsel bir şehvetle sevişmelerim! şiirsel! mide bulandırıcı!
buraya yazmak da öyle...
fakat insanım ben de. yaşamaya ve sesimi duyurmaya hakkım var, acı çığırtsam da.
fakat diyorum ya, kafam dağınık, anlam bütünlüğünü sağlayamıyorum. sağlamak da gerekir mi! hayatlarımız çok mu bütünlüklü sanki? benden hikaye anlatmamı beklemeyin. ben yalnızca karalıyorum. oh, hemen gülün! gülmediğinizi de biliyorum gerçi... komik olmayalı çok oluyor. belki...
ne yapmalı!
evet... söyleyeceğim en önemli şeye geldi sıra: yaşamalı. ve bir umut bulmalı.
insanların neden çocuklarının ismini umut koyduğunu daha iyi anlıyorum, sanırım. hepimiz öleceğiz! spoiler! ve umut bulmadan, bedbaht bir şekilde ölmek neyimize? kendimize bu haksızlığı niçin yaparız? önceden çekip gitme cesaretini yine sırf hayatın anlamsızlığını nüksetmeyelim diye göstermiyorsak yahut gösteremiyorsak; neden kendimize haklar tanımayalım?
hem devlet niçin var? hak tanımak! kendimize hak tanımak varoluşsal hakkımızdır! bundan güzel konu çıkar...
devlet görevini yapmıyorsa yapmasın hanımlar, baylar. umudu kendimiz yaratmalıyız çünkü başka çaremiz mi var? ağlayarak, ama omuz omuza ağlayarak dayanacağız bu kaosa. duyguları olan insanlar olarak el ele tutuşup gülümseyeceğiz birbirimize. herkesle değil, özel olanlarımızla. anlaşabildiklerimizle. evren ölürken insanın ölmemeye karşı bir özlemi olmamalı. bu acı eninde sonunda bitecek. bu sırada aşık olmaya, eğlenmeye bakmalı! belki öğrenmeye de! evet, çünkü öğrendikçe alınan zevk de artar!
ne kadar da safmışım! uğruna ne aşklar yitirildi! ne kalpler kırıldı bir gerçek adına!
kendimi ne de çok kırdım! gözlerimden yaşlar akarken duyamayacaksınız ağlayışlarımı belki ama okuyabileceksiniz! özür dilerim! her şey için özür dilerim!
gerçek meğerse yokmuş! varsa da bilinemezmiş! bilinse bile tanımlanamazmış! önemi yok hiçbir şeyin... dramatik bir üsluba da gerek yok esasen. burayı kapatınca su içip bir şeyler okuyacağım, ne sanıyorsunuz ya?
kafam bir yandan karışık... kabul. bazı şeyler halen kalbimi sızlatıyor. insan olduğumdan bu da. insanlığımı köreltmem doğru olur mu, emin değilim. ben her zaman duygusal birisi olacağım belki de ama yazdıklarım, yaptıklarım ve yapacaklarım da bundandır. dağıttığım adalet de bundandır.]"
bu bir kutucuk. kutucuk içinde bir yazıcık. kutucukların en önemli özelliği bir özelliklerinin olmamasıdır; fakat bilim insanları kutucukların bir anlam ifade edebileceklerini söylemekte. buysa gerçekten ilginç. gerçek, bazen sanıldığı gibi olmayabiliyor. söylenenler ve kanıtlananlar da öyle.
devamını gör...
2147.
bu başlık altında karalamak yasaktır.
devamını gör...
2148.
çocukluğumdan beri dönem dönem tamamen karamsar olurum. içinde olduğum ev buna sebep diye düşünüyordum. herkes çok mutsuzdu çünkü. şimdi sahip olabileceğim en huzurlu evdeyim. beni mutsuz eden hiçbir şeyi yapmak zorunda olmadığımı söyleyen bir insan var yanımda. her şey o kadar çocukluğumda hayal ettiğim gibi ki... hayatım boyunca tek başıma göğüs germem gereken her şey için destek olan biri var yanımda. çok mutlu olmam gerek biliyorum. aslında mutluyum da... sadece iyi olan hiçbir şeyi haketmiyorum gibi geliyor. sanki her şey gerçek olmak için fazla mükemmel sanki her şey beni sonrasında olacak büyük içinde yıkıma hazırlıyor beni... sanki bir sabah uyandığımda güzel olan her şey gidecek gibi bir boşluk hissi var. aslında olmaması gerektiğini biliyorum. hayatımın en mutlu olmam gereken dönemindeyim belki de. kendimi bencil hissediyorum. hayatımdaki insana da haksızlık ediyorum. onun benim için ne kadar çabaladığını görüp hala mutsuz olmam bencillikten başka bir şey değil. bazen durup kendime "daha ne istiyorsun?" diyorum. cevabı yok. sanki bir şeyler bozuk gibi. asla tam olamıyorum gibi. hayatımda bir sürü güzel şey oluyor ama ben olumsuzluklara odaklanmaktan başka bir şey yapmıyorum. bu karamsarlık hissi beni tüketmek üzere. hayatım boyunca tek aradığımın sevmek ve sevilmek olduğunu düşündüm. şimdi elde etmişken bu boşluk hissi niye? bilmiyorum... sadece böyle hissetmekten çok yoruldum...
devamını gör...
2149.
bazen yakınlarınız, heves kırıcılarınız oluyor.
devamını gör...
2150.
hepimiz herkesi kendimiz gibi biliyoruz.
o yüzden ben anahtarı kapının üzerinde bırakıyorum ne zaman gelirsen gel diye,
senin kapında ise kırk asma kilit!
tüm yanılmışlıklar, hayal kırıklıkları, kızgınlıklar, pişmanlıklar ve tüm güvensizlikler bundan olmalı...
o yüzden ben anahtarı kapının üzerinde bırakıyorum ne zaman gelirsen gel diye,
senin kapında ise kırk asma kilit!
tüm yanılmışlıklar, hayal kırıklıkları, kızgınlıklar, pişmanlıklar ve tüm güvensizlikler bundan olmalı...
devamını gör...
2151.
çünkü bir sabah uyanıyorsun ve elinde kalanlar sadece değerlerin, baştan başlamak için gerekli isteğin ve edindiğin tecrübelerin. hayatın dönüm noktaları denilen anlarda sessizliği ve sakinliği koruyabilmem ümidiyle.
devamını gör...
2152.
insanlara karşı olan sevgim bir kelebeğin kanat çırpışı kadar kısa sürerken, nefretim bir kaplumbağa'nın bitiş çizgisine ulaşması kadar uzun ve imkansız.
devamını gör...
2153.
sözlükte editör olmayan 3 kişi var biri benim diğer ikisi de şu an kaydoluyo muhtemelen.
devamını gör...
2154.
çok işim var. ağzıma kadar işe gömülmüş durumdayım.
boğuldum ey ahali.
boğuldum ey ahali.
devamını gör...
2155.
bugün çok zor bi gündü. kabusla uyandım resmen. hatırlamıyorum da ne gördüğümü. uykumu alamadım hiç. uyandığımda yine kar yağmıştı ki bu yılın yazı gelmeyecek anladık onu. buz gibi bir hava. martlar böyle olmaz normalde. yani kar yağan bir mart hatırlamıyorum. olmuştur muhakkak ama aklıma gelmiyor. öyle keskin bir soğuk var ki. uyusam bikaç hafta uyuyabilirmişim gibi geliyor.
devamını gör...
2156.
ait olduğum yeri bir türlü bulamadım. nereye gitsem oraya oturmamış bi parça gibi hissediyorum. kendi evim de dahil. okulum, zevk vermiyor, insanları gözlüyorum. samimiyetlerini kalbimde hissedemiyorum çoğu zaman. günlerim ardı ardına geçiyor hayatımın en güzel yılları gözümün önünde akıyor da ben sadece izliyorum zannediyorum bazen. bir şeyler için çabalamak istiyorum ama ne için çabalayacağım? sonra biri çıkıyor güzel hissiyatlar alıyorum, o da alıyor zannediyorum. bakıyorum sonra o kadar zor birisi ki. zaten zor olan hayatıma yeni bi zorluk katmaya gelmiş gibi. ben güzelliklere gitmek istiyorum. bu ölümse ölüm, yaşamaksa yaşamak. artık bir yere varayım. yolda olmak da istemiyorum. bekleye bekleye hangi otobüsü beklediğimi unuttum. biri tutsun elimden artık yolu göstersin istiyorum. bi yol ayrımına sapayım. hayatım kökünden değişsin, kaliteli insanlar tanıyayım. samimiyeti göğüs kafesimde hissedeyim nefes alayım artık. boğuluyorum.
devamını gör...
2157.
çıldırmak üzere olan bir yazarın serzenişleri... bu yazıyı yazarken klavyenin mikrofonu kullanarak yazma özelliği ile yazıyorum çünkü artık yazmaya karşı olan hevesimi de kaybettim. heves yerine başka bir kelime ile tanımlanabilirdi bu ama ara ki bulasın. çıldırmamak çıldırmamak çıldırmamak saçma sapan bir ruh hali gerçekten artık böyle sabredip bir şeylerin düzelmesini beklemek hani bilsem ki sabret sen o şey düzelecek deseler, istemiyorum ya yani böyle bilerek isyan etmeyi seçmek istiyorum hani bilsem ki şöyle net bir şey olsa, şöyle olsa: 165 gün sabret bu şey düzelecek, istediğinden daha iyisine kavuşacaksın. garanti verseler bunun hakkında derim ki alın o garantiyi münasip yerinize sokun bana şu isyankarlığımı geri verin topunuzun allah belasını versin derim.
devamını gör...
2158.
mutlu olduğum anlar;
5 yaşımda oyuncak ütü alınmıştı.
7 yaşında bembeyaz bir ilkbahar güneşinde okuldan çıkıp tek başıma eve gelmiştim.
12 yaşımda bir cuma öğleden sonrası pencereden iceriye dolan kış güneşi eşliğinde jules verne okumuştum.
lise stajinda maaş alınca caminin önünden korsan kitap ve kaset alırdım.
universite'nin ilk yılında yurt mescidinde öğlen namazını kılıp secdede ağlamıştım.
göreve ilk başladığımda güzelbahçe sahilinde denize karşı sigara içmiştim.
doğumdan sonra uyandırma odasında hayatımın en güzel uykusunu uyumuştum.
evin kredisi bittiğinde kendime altın yüzük ve bileklik almıştım.
ilk kez yalnız başıma istanbul'a gidip vapurda sadece galata kulesini izleyerek içimden avaz avaz şarkı söylemiştim.
kız kulesine bakarak kahve içmiştim.
ne katıldığım ilk doğumgünü ne ilk öpüşme ne doğum masasında "işte bak bu senin çocuğun" dedikleri anlar ne çocukların bana sarıldığı dersler ne de bir başkası.gerçekten ama gerçekten huzur dolu bir mutluluk yaşadığım anların hepsinde hep yalnızdım. insan demek hep beklenti hep sorumluluk. insan demek kimi zaman yetersizlik kimi zaman kendinden, kendi duygularından şüphe. insan demek kimi zaman fedakarlık kimi zaman sabır kimi zaman öğrenilmiş çaresizlik kimi zaman toplum kuralları kimi zaman aidiyet ihtiyaci.
sevmeyi biliyorum. karşılıksız sevmeyi, güvenmeyi, işbirliği yapmayı, fedakarlığı ya da sabırlı olmayı gerçekten biliyorum. yine de mutluluk hep yalnızlık sokağımdan geciyor. bilmem ki rotayı doğru mu hesaplıyor?
5 yaşımda oyuncak ütü alınmıştı.
7 yaşında bembeyaz bir ilkbahar güneşinde okuldan çıkıp tek başıma eve gelmiştim.
12 yaşımda bir cuma öğleden sonrası pencereden iceriye dolan kış güneşi eşliğinde jules verne okumuştum.
lise stajinda maaş alınca caminin önünden korsan kitap ve kaset alırdım.
universite'nin ilk yılında yurt mescidinde öğlen namazını kılıp secdede ağlamıştım.
göreve ilk başladığımda güzelbahçe sahilinde denize karşı sigara içmiştim.
doğumdan sonra uyandırma odasında hayatımın en güzel uykusunu uyumuştum.
evin kredisi bittiğinde kendime altın yüzük ve bileklik almıştım.
ilk kez yalnız başıma istanbul'a gidip vapurda sadece galata kulesini izleyerek içimden avaz avaz şarkı söylemiştim.
kız kulesine bakarak kahve içmiştim.
ne katıldığım ilk doğumgünü ne ilk öpüşme ne doğum masasında "işte bak bu senin çocuğun" dedikleri anlar ne çocukların bana sarıldığı dersler ne de bir başkası.gerçekten ama gerçekten huzur dolu bir mutluluk yaşadığım anların hepsinde hep yalnızdım. insan demek hep beklenti hep sorumluluk. insan demek kimi zaman yetersizlik kimi zaman kendinden, kendi duygularından şüphe. insan demek kimi zaman fedakarlık kimi zaman sabır kimi zaman öğrenilmiş çaresizlik kimi zaman toplum kuralları kimi zaman aidiyet ihtiyaci.
sevmeyi biliyorum. karşılıksız sevmeyi, güvenmeyi, işbirliği yapmayı, fedakarlığı ya da sabırlı olmayı gerçekten biliyorum. yine de mutluluk hep yalnızlık sokağımdan geciyor. bilmem ki rotayı doğru mu hesaplıyor?
devamını gör...
2159.
hayal etmekten vazgeçiyorum , mutluluktan vazgeçiyorum , beklemekten vazgeçiyorum , umut etmekten vazgeçiyorum ....
şu fani yaşamımızda neden böyle olur ki a dostlar? bir türlü olmuyor işte bazı şeyler. ama insanız nihayetinde şaşırmamak lazım dünya denen lanet alemde. hani çocukken gökyüzünü izleriz , çok güzeldir fakat büyüdükçe anlamsız bulut topluluğu olur. hayat dediğimiz şeyde tam olarak böyle. olsun alışkınım ben. şu fani dünyada her şey tek olarak deģil dimi ? milyarlarca insan... herkes farklı farklı . ancak uygun şekilde ise anlamlı. peki ya duygular ? bu yüzyılda duygulara yer yokmuş . o çok belli. duygular zaaftır , kolay kazanılan para gibidir ; çabuk harcanır. eskidenmiş duyguların anlam bulduğu ruhlar , şimdilerde ise solan bir çiçek gibi toprak olur ruhlar. ve bazen kasketi alıp çıkmak lazımdır dünyadan. gidilecek yer ise bellidir ; soğuk bırakılan kalptir. odun atmak lazımdır ki ısınsın. eğer kalbimizde soğuk kalırsa ne yaparız değil mi dostlar ? kalbimiz bizim evimizdir. içine bazen dünyalar sığabilirken bazen de biz bile sığamayız. ancak kalp vefatıdır , unutmaz ve yine kucaklar.
şu fani yaşamımızda neden böyle olur ki a dostlar? bir türlü olmuyor işte bazı şeyler. ama insanız nihayetinde şaşırmamak lazım dünya denen lanet alemde. hani çocukken gökyüzünü izleriz , çok güzeldir fakat büyüdükçe anlamsız bulut topluluğu olur. hayat dediğimiz şeyde tam olarak böyle. olsun alışkınım ben. şu fani dünyada her şey tek olarak deģil dimi ? milyarlarca insan... herkes farklı farklı . ancak uygun şekilde ise anlamlı. peki ya duygular ? bu yüzyılda duygulara yer yokmuş . o çok belli. duygular zaaftır , kolay kazanılan para gibidir ; çabuk harcanır. eskidenmiş duyguların anlam bulduğu ruhlar , şimdilerde ise solan bir çiçek gibi toprak olur ruhlar. ve bazen kasketi alıp çıkmak lazımdır dünyadan. gidilecek yer ise bellidir ; soğuk bırakılan kalptir. odun atmak lazımdır ki ısınsın. eğer kalbimizde soğuk kalırsa ne yaparız değil mi dostlar ? kalbimiz bizim evimizdir. içine bazen dünyalar sığabilirken bazen de biz bile sığamayız. ancak kalp vefatıdır , unutmaz ve yine kucaklar.
devamını gör...
2160.
az önce eski yazılarımı okuyordum. teee 2016'da birine çok pis saydırmışım. kim olduğunu hatırlayamadım ama bugün de böyle beni ayar edenler çıkıyor. sizleri de unutmak dileğiyle...
o eski yazımın da bir kısmını koyayım buraya.
kim bu yahu? ay aşırı merak ettim.*
''tamam, anladık biz seni şekerim! kimse de çekemiyor hani seni. hani ya sen, el atmazsan bu işlere kuyunu kazıyacaklar arkandan ama neyse ki sen onlardan önce davranıp hepsinin kuyusunu kazıyorsun bir bir.
ama o nasıl bir kuyu kazmaktır? millet, inan olsun, meseleyi çakmakla çakmamak arasında gidip geliyor devamlı. ama çaksalar ne! sen –büyük bir yüzsüzlük örneğiyle- yapıştırıverirsin cevabı. dev yüzsüzlük adeta... geçelim gerçi bunları. sen bugüne bugün lafı gediğine koyma uzmanısın de mi?
gerçi, pardon ya! senin uzmanı olmadığın bir alan var mıydı? ay, benimki de soru mu şimdi! tabi ki de yok. sen en büyüksün ve de en mükemmel. ve en güzelsin sen. herkes de sana âşık! ama bu kadar da mükemmellik olmaz ki. ‘’herkesler’’ ne yapsın!
suratına tükürülse, kendini beş yıldızlı bir otel odasında duş alıyor sanırsın. böyle iyimserlik bu zamanda zor... senin için temiz. ama hepimizinki pis.
bu paklığını kirletmeden iyi dolanıyorsun yalnız aramızda. ama sende manevralar da sağlam şimdi, yüz seksen derecelik dönüşler de. iyi kıvırmalar! ki hep temiz kal.
hadi bu manevra işini çözdük de çözmesine; üzüm üzüme baka baka kararır derler. gözünü dikmiş hepimizi röntgenlerken nasıl kararmadın anlayamadım ama bak bunu? çözemedim.
ha! bak şimdi aklıma geldi de. senin bir sözün vardı: ‘’çok konuşur ve ne kadar bilgili olduğunu gösterirsen parlarsın. bu yüzden düşmanın da çok olur.’’
acaba sen de o cesur ruhunla parlamayı göze aldığından ve tabii çok konuştuğundan, bu bakma yoluyla aldığın ‘karartan zehri’ geri üzerimize mi püskürtüyorsun. hem de kat be kat daha fazlasıyla. öyleyse devam et! aferin! üzerimize karartılar at ki sen temiz kalasın.''
günün notu: luine'nin bu aralar canı sıkkındı. içi biraz umut dolsun diye eski yazılarını okumak istedi ama bu yazısıyla karşılaştı.
ya teh sizi ya! kötü, pis insanlar! kami-sama sizi bildiği gibi yapsın!
o eski yazımın da bir kısmını koyayım buraya.
kim bu yahu? ay aşırı merak ettim.*
''tamam, anladık biz seni şekerim! kimse de çekemiyor hani seni. hani ya sen, el atmazsan bu işlere kuyunu kazıyacaklar arkandan ama neyse ki sen onlardan önce davranıp hepsinin kuyusunu kazıyorsun bir bir.
ama o nasıl bir kuyu kazmaktır? millet, inan olsun, meseleyi çakmakla çakmamak arasında gidip geliyor devamlı. ama çaksalar ne! sen –büyük bir yüzsüzlük örneğiyle- yapıştırıverirsin cevabı. dev yüzsüzlük adeta... geçelim gerçi bunları. sen bugüne bugün lafı gediğine koyma uzmanısın de mi?
gerçi, pardon ya! senin uzmanı olmadığın bir alan var mıydı? ay, benimki de soru mu şimdi! tabi ki de yok. sen en büyüksün ve de en mükemmel. ve en güzelsin sen. herkes de sana âşık! ama bu kadar da mükemmellik olmaz ki. ‘’herkesler’’ ne yapsın!
suratına tükürülse, kendini beş yıldızlı bir otel odasında duş alıyor sanırsın. böyle iyimserlik bu zamanda zor... senin için temiz. ama hepimizinki pis.
bu paklığını kirletmeden iyi dolanıyorsun yalnız aramızda. ama sende manevralar da sağlam şimdi, yüz seksen derecelik dönüşler de. iyi kıvırmalar! ki hep temiz kal.
hadi bu manevra işini çözdük de çözmesine; üzüm üzüme baka baka kararır derler. gözünü dikmiş hepimizi röntgenlerken nasıl kararmadın anlayamadım ama bak bunu? çözemedim.
ha! bak şimdi aklıma geldi de. senin bir sözün vardı: ‘’çok konuşur ve ne kadar bilgili olduğunu gösterirsen parlarsın. bu yüzden düşmanın da çok olur.’’
acaba sen de o cesur ruhunla parlamayı göze aldığından ve tabii çok konuştuğundan, bu bakma yoluyla aldığın ‘karartan zehri’ geri üzerimize mi püskürtüyorsun. hem de kat be kat daha fazlasıyla. öyleyse devam et! aferin! üzerimize karartılar at ki sen temiz kalasın.''
günün notu: luine'nin bu aralar canı sıkkındı. içi biraz umut dolsun diye eski yazılarını okumak istedi ama bu yazısıyla karşılaştı.
ya teh sizi ya! kötü, pis insanlar! kami-sama sizi bildiği gibi yapsın!
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2