2181.
tek düze yapay cümlelerle çevrili ağızlardan dökülen kelimelerin miadı dolsun artık. yormamak için insanlar çıksın yola . yeterince karanlık değil mi ? aklımız da karanlık şuurların şiirleri miras kalmış olmasın dünden yarına . sade ve netliği barındıran cümleleri kurabilse bir insanlar , anlama mahal olsun . cümlelerimize de çarpık çehresiyle eşlik etmesin , akıl körü , ruh zarı yırtılmış karanlıkla dolu olanlar . bakın işte bende bir öteki olarak bir başka öteki yarattım ..
devamını gör...
2182.
bağımlılıklarımın ipleriyle örülen kozamı yırtmaya çalışırken buldum yine kendimi. kabullenilemeyen toprakların bataklıklarında yalnız bir başım ve ben. hunharca sevilen köpeklerden uzaklarda gözlerim. bir parkta ölüme uzanmış meleklerimi dinliyorum büyük bir huzurla. gözlerimi açtıkça değişiyor ışıkların açıları, değişiyor insanlar. zaman değişiyor hiç durmadan, ben olduğum yerde saydıkça. bir yudum daha alıyorum acı çayımdan. patlamak için canını çekirdeğine çeken dev bir yıldızın atmosfermişçesine dolanıyorum kurumuş çimlerin arasından. bazen bir çiçek görüyorum, sarı, sararmış otların içinden seçemiyorum. halbuki orada değil de baharımda olsa belki daha ilgi çekecekti. ayıramıyorum nöronlarımı diğer anılarımdan. patikası silinmiş yolların köşelerinde duran çeşmelerden ibaret kelimelerim. sigarayı bırakmış adamın çekmecesinde bekleyen çakmaktaki gazla dolu balonlarım. ateşe verdiğim geleceğimi izliyorum, parkın köşesinden kurulmuş rahatsız bir sandalyeye.
kısıyorum gözlerimi değişimden çıkan kara dumanlara. yaşlanıyorum, gözlerim gibi, büyüyorum bir sarmaşık misali.
devamını gör...
2183.
dürüttt dürüttt dürüt..
öylesine anlamsız bir başlangıç yaptım.
hemen ciddiyetime bürünüyorum.

ben her şeye çok geç kalmışım. zamanımı çok öldürdüm. can çekişip arada sinyal verdi ruhum ama hiç dinlemedim. hep üzerini kapattım. geçici bulduğum bu kestirme ve basit çözümler daha da çok kararttı beni. içimi, dışımı, hevesimi, kursağımı her şeyini bir yerde bıraktı. potansiyelimi doğru yerde kullanamadığıma inanıyorum halen de öyle. farkında olup yolları bulamamak daha çok sıkıntılı. sürekli tekrarladığım şey hep 'ben buraya ait değilim oluyor' bu kadar yaşadım ama hepsi uzay boşluğunda. bir yerde var olamamak derdim. bu hep benle sürüp giderse ve bulunamazsa akıl ve yürek buna nasıl dayanır onun hesabındayım. hayat beni ne bir insana ne de bir göreve ait yaptı. ben hep o doğduğum yerdeki korunaklı kolların içindeyim. koruyor, ısıtıyor lakin bu durum değişmedikçe ben o savunmasız ve dayanıksız insan olmaya devam ediyorum. dışardan her şeyi bilir, o bu işin hakkından gelir denilen ben içimde çok pasifim. biraz benimle vakit geçirenler bu durumu anlıyor elbet, adına da çok dokundurmadan 'hassas ve nahif' diyorlar. benim veremediğim sınavım bu; devamlı sınıfta kaldığım. bugün tekrar anladım ki, fikren ve ruhen çok yalnızım. tek başına uçamadım ben ve hissediyorum uçmak için geç kaldım..
devamını gör...
2184.
sana çok ama çok sinirliyim. sen olsan benim kimseciklere ihtiyacım olmazdı. senin minicik ilgin bile bana yeterdi. 3 yıl olacak görmediğim ama ne fark eder aynı samimiyeti bulurum sende, senin kollarında, kokunda...
devamını gör...
2185.
hayat dediğimiz olguda esasen hep yeni yeni şeyler öğreniyoruz değil mi ? bazen ağlıyoruz , bazen gülüyoruz vb. şekillerde değişiyor. açık konuşmam gerekirse bu dönemeçte çok ama çok bunaldım. kendimi mutlu edecek bir zamana bile sahip olduğum söylenemez. bunu yaratmaya haiz tek kişi ise yine benim. insanı en çok yoran şeylerin başında aslında yalnızlık geliyor. yalnız olmak her zaman mutlu olmak değil , bilakis bir arayış içinde olma durumu. akşamları koltukta içimize çöken hüzün , gün boyu maruz kaldığımız yapmacık arkadaşlıklar ve en sonunda kendinin bu dünyada başka bir ruhta ve kalpte varolabileceğine inanmak ise en anlamlı arayış. şu dünyada bir parçamız daha olmalı. ben hayatta duygulara önem veren birisiyimdir. her duyguyu hissetmeyi severim. ağlayacak mıyım ? ağlarım. mutlu mu olmam gerekiyor ? en içten şekilde tebessüm ederim. aşık mı oldum ? her bir zerrem ile tüm varlığımda hissederim. bunları sağlamak ise bizim özverimiz ile mümķün. şimdi bir virgül koyma zamanı. gelecekteki bütün güzellikler için.
devamını gör...
2186.
yosun tutmuş aklımın duvarları, havada bir nem kokusu. dönüp duruyor onca hayal. düşünceler bağırıyor, susmazken tuğlalar. ellerimi yiyorum soluksuzca, kanımı emiyor yarasalar. olmayan hayatımın yoksunluk krizi kulaklarımda. kayaları parçalayıp heykeller yapıyorum günahlarımla. bir kavanozu doldurmayan sevaplarımı seriyorum soğuk mermer masalara. hepsini bir urgana diziyorum. heykellerimin üzerinde bir süs misali sallandırıyorum hepsini. el sallıyor anılardan insanlar. bir sis bulutu kaplıyor etrafı. karanlık odada birkaç renkli rüya. kırmızı, yeşil, sarı, mavi. hepsinden var ama hangisi hangisi? bir kumar masasındayım. renkler kartlarda. kartlar dağıtılıyor son bir kez daha. bir yanımda tanrı, bir yanımda şeytan. kazansam ne yapacağım? peki ya kaybetsem kazancım ne olacak? oturup bir anlaşma imzalıyorum maddelerini okumadan. bir ceza veriyorlar bana. alıp koyuyorlar beni kırmızı etten duvarların arasına. ait olmadığım bir kalbin tam ortasına.
devamını gör...
2187.
buraya bir şey yazıdığım zaman ilk aklıma gelen kendimi nasıl hissettiğim oluyor. karnımda filler horon tepiyor gibi hissediyorum.
sevmek güzel şey hoş şey de ne bileyim ya ben bir tuhaf takıntılı gibi hissediyorum kendimi. hep şey olur ya birisinden hoşlanırsın da sonra içinden bir his keşke daha güzel olsaydım falan der işte o kıvama gelmek üzereyim ama böyle bir şeyin yaşanması aşırı kötü olur. o raddeye geleceğimi düşünmüyorum şahsen.

sınavlarım var ben her zamanki gibi uyumak istiyorum falan filan. sözlük de eski tadını vermiyor gibi hissediyorum buraya sık uğramamaya başladım.
devamını gör...
2188.
selam sözlükçüm.
az önce* bir sene daha yaşlandım. aslında yaşlanmak denemez, bir yaş daha alıp gençleştim.* ve bunu yarınki biyokimya dersinin notlarına göz attığım sırada, saat tam 12'yi geçerken toplu mesaj atan arkadaşlarım sayesinde fark ettim. çok mutlu oldum. canım aile üyelerimin bile hatırlamamalarına ya da henüz aramamalarına rağmen böyle sevilmek çok hoşuma gitti doğrusu. ben onları hak edecek ne yaptım ya.*
devamını gör...
2189.
son mesai saatini tamamlayıp ayrılmıştı iş yerinden. kısa bir yolculuk sonrası, bir cafeye attı kendini, içi gençlerle doluydu. kimi arkadaşıyla gelmişti kimi sevgilisi ile. çay, kahve içiyordu çoğu ve sohbet ediyorlardı. yaşlı bir adam gözüne çarptı tek başına oturuyordu o da. sağa sola dikkatle bakıyordu. gelen bir kız yer bulamadı, yaşlı adam ayaklandı anında. 4 kişilik masada oturan iki kişi vardı. bu masa, 2 masanın birleşimi idi. ayırın onları dedi adam, bu arkadaş ta oraya otursun. demek o buranın sahibi idi. düşündü 50’lerinde böyle nezih bir mekanın sahibi olsa nasıl hissederdi? gençler cıvıl cıvıl konuşuyorlar ortamı o yaratmış, kıvanç verici bir his olsa gerekti. siparişi gelmişti. kahvesini yudumlarken ilgiyle sağa sola göz gezdirmeye başladı. merak ediyordu insanlar ne konuşur nasıl konuşur ve mimikleri nasıl olur. anında birkaç kafa kalktı ona baktılar hayvani içgüdüler…


bakıldığını anlayınca düşmanca mı diye kontrol etmek ya da belki potansiyel partner arayışları. ona dönen yüzler pek dostane sayılmazdı, çoğunun kaşları çatılmıştı, hele bir tanesi. genç bir kadın ne ilginç bir yüzü var diye düşündü. büyük bir yüz, gözleri birbirinden fazlasıyla ayrıydı ama en çok ağzı dikkat çekiyordu. büyük bir ağız vahşi bir hayvanın ağzı gibi sanki oturup ölü bir geyiği çiğ çiğ ısırarak yiyebilirdi bu ağız. tek ısırıkta kopan kocaman kanlı bir et ve onu çiğneyen dev ağız. nahoş bir düşünceydi farkındaydı belki sebebi bu genç hanımın kaşlarını çatıp ne bakıyorsun ulan der gibi dik dik bakmasıydı. mecbur çekti gözlerini espressosuna gömüldü. kalkma vakti de gelmişti. hesabı ödemek için davrandı. siyah camdan yansımasını gördü o anda. çökük omuzlar, mor göz altları, yorgun bakışlar artık 20’lerin başında gibi görünmediğini itiraf etti kendine. mor göz altlarını düşünürken bir önceki gece karanlıkta yatağında uzanmışken cips yeyip bir taraftan da hayatını gözden geçirişini hatırladı, vakit hayli geçti uyuya kaldığında evet sebebi buydu muhtemelen. mekandan ayrıldı. soğuk bir rüzgar esti içi titredi soğuktan. ama hoşuna gitti bir taraftan sıcak yuva neşeli kahkahalar bir süredir nahoş geliyordu ona. bu soğuk ona özgürlüğü çağrıştırdı, jack london’ın kurtları gibi sahibin yanında şömine başında doymuş bir karınla oturmak mı yoksa ormanda kar yağarken yerde pati izleri bırakarak özgürce yürümek mi ikincisini tercih ediyordu bir süredir.

yine de soğuğa yiğitlik olmaz deyip montunun fermuarını boynuna kadar çekti. bugün doğum günü idi bundandı hüzünle karışık düşünceli bir ruh halinde oluşu. bu kadar yılı devirmişti hayattan. kendini geliştirmiş miydi yeterince, yeterince öğrenebilmiş, tecrübe edebilmiş miydi hayatı? hayır diyen cevap fazla düşünmeden belirdi zihninde. bir süre daha ölmesem iyi olur diye düşündü gülümseyerek, belki bir süre daha ve hasta olmasam bir süre daha… gençliğim adım adım tükeniyor ama biraz daha kalsın üzerimde.. ihtiyacım var buna böyle düşündü. zaman geliştirir insanı, tecrübeler. ama tek başına zaman ne kadar geliştirebilirdi ki insanı? her yaşlı bilge miydi ki? henüz genç ve toy olanlara göre daha tecrübeli olabilirlerdi. ama iyi bir zihin imbiği yoksa tecrübelerini yanlış yorumlama, yanlış genelleyerek yanlış kanıya varma bu fazlasıyla görülen bir durumdu, ve belki bu yanlış zihinle hayatı hiç tecrübe etmese bundan iyiydi. insan önce zihnini açmalıydı, anlamak için bakmalıydı yaşama istediklerine ve ön yargılarına uygun verileri toplamak için değil.

hayır zaman tek başına yetmezdi gelişmek için, nasıl yetsindi? korku kapladı içini ya ahmak bir yaşlı olursa? ya da daha olası olanı vasat bir yaşlı? ne hayatını dolu dolu geçirmiş, ne kendini tanımış, ne insanı doğayı bilmiş, ne yeterince öğrenmiş ne yeterince okumuş, gezmiş ne de yeterince hayata karışabilmiş? bunu istemiyordu bunu asla istemiyordu. aynı anda zihninde bir taraf neden bunları istediğini de sorguluyordu, böyle yaşamanda da bir sorun yok diyordu kendini zorlama. onu bastırdı ilk düşüncesine geri döndü çünkü ağır basan oydu. ne yapmalı nasıl davranmalı idi istediği gibi yaşamak için disiplin gerekli idi muhtemelen. o an fark etti ki sanki zihninde bir buğu vardı çok daha önce bildikleri, fark ettikleri ya da öğrenebileceklerine set çekiyordu adeta. farkındalığı mı azalmıştı? bildiklerini bilmediğini zannedip tekrar mı ediyordu? zihin örgüsünde aslında bir döngüde miydi? sanki o buğuyu kaldırsa daha berrak görecekti her şeyi. kendine vurduğu bir pranga imiydi bu buğu? buğu neydi nasıl kendini daha iyi versiyonu haline getirebilirdi asenkron çalışan bu düşünceler arasında giderken sıcak yuvasına varmıştı. ve çok üşüdüğünden olsa gerek o kadar kötü gelmemişti.
devamını gör...
2190.
ankara’nın rüzgarını hissetti saç diplerinde. her telinin arasına biraz rüzgar doluştu. biraz soğuk, biraz da güneş… gözleri parladı güneşin ışığıyla. koyu kahve olan gözleri bir ton daha açıldı ışığın varlığıyla. gözlerini kıstı biraz. son bir nefes aldı ve tüm yiğitliğini sergileyerek adımını attı apartman kapısına; aylarca, sabırla büyümesini beklediği umut filizlerinin meyvelerini büyük bir heyecanla toplamaya… ağır ağır çıktı merdivenleri. her bir çıktığı basamak yıllarını anlatıyordu sanki ona. o ayların, yılların bir dili olsa da konuşsa… geçmişin güzel günlerini, göz yaşlarını biriktirdiği saatleri, o saatlerin bir türlü geçmek bilmeyişlerini…

önündeki eski ahşap kapıya dikti gözlerini. tık tık ve tık. üç kere tıklattı kapıyı. nefesini tuttu farkında olmadan. ve açıldı onca zamanın sır perdesi. bir saniye, sadece bir saniye baktı karşısındaki kişinin gözlerine. ondan başkasının anlayamayacağı bir gülümseme sundu ona kısa bir süre. kim anlayabilirdi ki o dudak kıvrımının bir gülümseme olduğunu? onca acının dudağın kenarındaki bir kıvrıma dönüşebileceğini kim düşünebilirdi bu iki kişiden başka? mutlak mutluluk var mıydı? mümkün olabilir miydi ya da? mümkün olmasa bile ikisi için de imkansız denen bir şey yoktu o saatten sonra. “sen..” diyebildi kadın. sadece tek bir kelime. tek nefes. adam kenara çekildi, sessizliği ile davet etti kadını ruhunun derinliklerine.
devamını gör...
2191.
son, dört gün.
devamını gör...
2192.
hayat da örgü gibi değil midir
arada atlar ilmekler birkaç pürüz oluşur
bazen de yeni modeller denersin eskisinden daha güzel oluverir.
hepsi birbirini tamamlayan ilmikler ...
herkes ipi kadar başlar, dener yanılır ve bitirir.
umarım kimse geç fark etmez örgünün yanlış olduğunu.
devamını gör...
2193.
kimse bilmiyor. içimde neler yaşıyorum, hayata karşı neler hissediyorum, hayallerim ve düşüncelerim neler, kimse bilmiyor. hayatımın orta yerine koyacak kadar çok sevdiğim insan bile bilmiyor hislerimi. yaşamak zulüm gibi geliyor, bunu bilmiyor kimse. bir dakika bile durmak istemeyip kendimi aşağı salmak istediğimi kimse bilmiyor. ben nasıl dayanıyorum, içimde neleri tek başıma kaldırıyorum kimsenin haberi yok. bazen kendimden beklemediğim kadar iyi oynuyorum hayatı, kimse durup da içten bir nasılsın diyecek kadar görmüyor beni. oynamak istemiyorum aslında. birileri ben göstermeden beni görsün istiyorum. ben göstersem zaten daha önce görmediği için beni anlamayacak, biliyorum. gülüyorum, eğleniyorum, yaşıyor gibi gözüküyorum. neden görülmüyor içim, illa çıkıp birilerine ben iyi değilim mi demem gerek bilmiyorum. hiçbir zaman böyle bir insan olmadım. bazı anlık duygu taşkınlıkları haricinde içimde sürekli yaşattığım hisler yüzünden biri sormadan ben kötüyüm diye gidip derdimi açamadım. çok yalnızım. hayatımda beni en çok tanıyan kişi bile beni tanımıyor, en ufak bir hüznümden haberi yok. açmak istiyorum, artık kusup rahatlamak istiyorum ama bazen neden kötü olduğumu bile bilmiyorum. üzgünüm. iyi değilim. yaşama dair en ufak bir heves, çaba yok içimde. kurtulmak bile istemiyorum, sadece içim boşalsın istiyorum. hafif hissetmeyi özledim sözlük. çok yorgunum.
devamını gör...
2194.
iki gündür üzerimdeki kara bulutları defedemiyorum. canım sıkkın sözlük.
devamını gör...
2195.
> “bir türlü ısınamadım.” dedi. oysa ne çok yakmıştı canımı…
devamını gör...
2196.
/nasıl tanıyorlardı acaba merhumu? ne kadar tanıyorlardı ya da? vazgeçtim, şunu sormalı, kendi elleriyle öldürdükleri birinin cenaze namazında olmayan haklarını helal etmek nasıl bir çelişki? içtenlikle dinlemedikleri kişinin arkasından samimi dualar okuyabilmek nasıl bir meziyet? yaşarken amaçlarının, hayallerinin, isteklerinin hiçbirini umursamayıp bu intiharın sebebini tartışacak yüzü bunlara veren kim? /
bir kenarda bütün prosedürlerin tamamlanmasını bekledim. okunan duaları, fısıldaşan insanları, akan gözyaşlarını, atılan kürek kürek toprağı... bir filmin tepkisiz seyircisini oynadım bu sefer. rolüm kolay gibi görünse de en ağır roldü aslında. merhumun hatırına katlandım buna. herkes görevini tamamlamış olmanın verdiği durgunluk ve rahatlıkla bir bir ayrıldı mezarın başından. her şeyin karanlığına inat, masumluğunu kanıtlamak istercesine duran beyaz mermerlere doğru ilerledim yavaş yavaş. sonunu bildiğim bir filmi bitirmek gibiydi tüm olanlar. intihar edeceğini biliyordum, bunu kabulleneli zaten uzun zaman olmuştu. ölümü her bir zerresiyle arzulayan bir insanı bundan nasıl geri çevirebilirdim ki? geri çevirmeye çalışmadım da. bunları düşünürken bile akli dengesinin benimkinden daha iyi olduğu açıkça belliydi. bunu delice bir cesaret ya da bir depresyonun ucundayken de yapmıyordu. büyük bir gülümsemeyle kendi elleriyle teslim oldu karanlığa. narin ve nazik bedeni buz gibiyken, tüm sıcaklık yanaklarına toplanmıştı adeta. çok güzeldi. ölü bedeninde yaşamı gizliyordu sanki. hayatı çözdüğüne inanıyordu. ölümü ve yaşamı, kazanmayı ve kaybetmeyi, iyiyi ve kötüyü... bunun coşkusunu o kadar güzel yaşıyordu ki... ona inanmamak ihtimal dahilinde bile değildi. kim olursa olsun ona ölme diyemezdi. bir insan bu kadar büyük bir karanlığı bu denli güzel taşıyamazdı vücudunda. tüm saygımla bir kez daha eğildim mezarının başında. bu saatten sonra ne yapabilirdim ki? mordoğanın sahile çıkan sokaklarında yürümekten başka...
devamını gör...
2197.
#1870193 no'lu tanım ile ilgili

klişeler başlasın

bazen de def etmemeye saplanıp kalırız. fantastik filmler aslında bir yönüyle fantastik değillerdir. eärendil'in ışığı (bkz: star of earendil) mesela, fantastik veya hayal ürünü değildir bir bakıma. bizim insan olarak, senin bir ruh olarak, benim bir ruh olarak, ruhun bir ruh olarak eärendil'in ışığına sahip olmadığını söylemek küfre saplanıp kalmak olur ve küfür de her şeyden karanlıktır (ki zaten küfür kelime olarak "örtmek" anlamına gelmektedir)

demem o ki zugra'cığımmm içinde, içimizde, içeride (dünyanın ve dahi evrenin) ışık var, hem de dolu dolu, parlak parlak. gel başını omzuma yasla, bak bu eärendil'in ışığına bir örnektir. senin derdinle benim dertlenmem, rikkat-i cinsiyem eärendil'in ışığıdır. benim sana kıyamamam, evrenin aslında bize kıyamaması...

the sopranos'da bir sahne vardır. carmela hz isa'nin bir sözünü dile getirir (yaklaşık olarak) şöyle bir şeydi:

güneş, her gün, haklının da haksızın da üzerine aynı şekilde doğar.

dünya ayrım yapmaz be zugra'cım. iyiler her yönüyle iyi; kötüler de her yönleriyle kötü değiller.

evren, sana bakıp:

aaa tertemiz çocuk, süper iyi niyetli, saf masum temiz, körpecik, içi dolu turşucuk. haydi şuna yol vereyim demez.

ee siz zaten bunları biliyorsunuz be canlarım. ama olsun, tekrar etmek güzeldir. nefesler tekrar tekrar alınır, kan dolaşımı tekrar tekrar deveran eder... gözler tekrar tekrar kırpılır...

bu kadar!*
devamını gör...
2198.
hayat çok acayip ve çok güzel bir şey! bir kaç kez düştüm şimdiye kadar. kalkamam dedim ama kalktım. unutamam dedim ama unuttum. ya hatırlayamazsam dedim ama hatırladım. aşağılık insanoğlu… her şeye alışır!
31ime varasıya, çokça uykusuz gecem oldu. günde 3 antidepresan almışlığım, içmekten evimin yolunu unutmuşluğum, bin kez baştan başlamışlığım oldu! takdir edilmişliğim, yerin dibine sokulmuşluğum, “sen halledersin”lerim ve “senden bir halt olmaz” larım oldu.
“dünyada en sevdiğim insanlardan biri sensin”im “senden nefret ediyorum, keşke hiç tanımasaydım”ım oldu. sıra dayağından da geçtim, herkesin önünde alkışlandım da.
şimdi diyorum ki, hayat düz bir çizgi değil. inişleri çıkışları var. hatta inerken çıkmaları bile var. biri için omzunda ağlamalık arkadaşım. biri için yüzümü şeytan görsün! kiminin sır küpüyüm, yangın anında ilk kurtarılacak, öpüp yüksek bir yere kaldırılacak, sarılıp sarmalanacak… kimi içinse “aman bizden uzak olsun”um. bazen varım, bazen yokum. bazen “herkes beni duysun!”, bazen “kimse beni görmesin”. bütün çelişkilerimle, bütün tutarlılığımla iyi ki varım. iyi ki!
devamını gör...
2199.
çok iyi bir gün geçirdiğimi zannediyordum. aslında tam anlamıyla sabahtan akşama kadar gezip eğlendim. ama neden o zaman anlamsız bir şekilde hıçkırıklara boğuluyorum?

bazı duyguların neden patlak verdigine ya da nereden patlak verdigine ulaşamıyorum. niye bazen çok hassas hale geldiğimi anlayamıyorum. kendimi dinlediğini zannediyorum, oysa ki iç sesim yalnızca düşüncelerimden bahsediyor, duygularından değil.

duygularıma kulak verecek güce sahip miyim? kendime nasıl ulaşırım? bilmiyorum. kendimi tekrardan bazı meşguliyet kere adamaya başladım. spora, dil çalışmaya, bazen güzellik merkezlerine.

saçımı kestirdim. ama bu beni onaracak mi?
devamını gör...
2200.
hava, rakı ve mangallık arkadaşlar, hadi bakkiiiiimm.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim