2541.
bugün şeyi farkettim yaş aldıkça dostsuz arkadaşsiz kalıyoruz sanırım evlenmek çocuk yapmak isteği bundan geliyor. anneme babama bakıyorum emekli olduktan sonra tüm arkadaşları dağıldı kimi torun bakıyor kimi köyüne gitti kimi yazlığına kimi hasta. sonra dedem geldi aklıma köy kahvesinde tanıdıkları eksik olmazdı ama o da kahveye gidememeye başladığından beri arayanı soranı yok. yani o çok kıymet verdiğimiz elalem ya da arkadaş ya da dost bir süre sonra kendiliğinden yok olup gidecekler. geriye vefalı bir evlat/torun kalacak gibi görünüyor. niye böyle garip şeyler düşündüm onu da bilmiyorum.
devamını gör...
2542.
selam sözlük, ilk kez yazıyorum buraya çünkü gerçekten mutlu, güzel bir olay olsun diye bekledim.
bir süredir yaşadığım özgüven problemini bugün büyük ölçüde atlattım şükür. gelişen bazı güzel olaylar ile tabiki.
koskoca bir kurumun kurucusu* tarafından kapılarda karşılanmak sonra uğurlanmak epey mutlu ve memnun etti beni. mesleğim ve kişiliğim dolayısıyla onay almak, takdir görmek, belki de beklediğim buydu bilmiyorum.
insanın kendine güveni böyle şeylerle olmamalı, her koşulda kendine güvenmeli derdim hep. ne büyük konuşmuşum.
neyse daha çokça güzel şeyler olacak hayatımda inşallah, daha burayı çok karalarım ben*
devamını gör...
2543.
düşünüyorum var mıyım öyleyse kim karar veriyor ki buna. bağırıyorum sessizce ben yokum yok aslında. etrafta sesler sessizlikler nefes alış verişler kafamda delirişler. sıyırıyorum hafiften nazik bir rüzgar eşliğinde içimde şarkılar danslar. kimse yok mu? tıkırtılar duyuyorum perde uçuşuyor arabaların sesleri yalnızlık mı bu uykusuzluk mu yoksa.
devamını gör...
2544.
bütün karalamaların hepsinin boş olduğu gerçeği.
devamını gör...
2545.
|düşüncelerin aynalı odaları

...adımlarının sesi yankılandı boşlukta.
içeri doğru yürüdü. hafifçe etrafa baktı ve durdu. birçok kitap sayfası duruyordu yerde. bazıları yeni gibi gözükse de çoğu, harabe olmuş evle uyum içindeydi. kırık bir pencere, rüzgar şarkısını söylüyor. duman kokusu, küflü.
boğazı yakan, ekşi öksürüğün sebebi küflü duman.
incelemeye başladı evi.
toz birikintisinin her yanı sardığı eşyalara göz gezdirdi. bir ayağı kırık sandalye, böcekler tarafından zevkle kemirilmiş masa kenarları ve sararmış kağıtların içerisinde hâlâ yeni gibi parlayan siyah mürekkepli yazılar... rutubetli evin kokusu buradan yayılıyordu sanki.
çatlak duvarların arasındaki canlılık dahi çürümüştü. köşedeki sönmüş mumun donuk damlaları, bir zamanlar yanan ateşin isli kokusunu taşıyor gibiydi hâlâ. birkaç adım attı ve yıkılmak üzere olan merdivenleri yavaşça çıktı. bomboş bir odaydı burası. yalnız bir yatak vardı. üstündeki eskimiş yırtık battaniye can çekişiyordu parçalara bölünmemek için.
uğultulu rüzgâr, teni bir bıçak gibi kesiyordu. içi ürperiyordu insanın. bu ev, bu pencere, bu masa...
vaktiyle yemyeşil otların, sarıya bürünen görünümündeydi.
aşağı indi ve masaya doğru ilerledi. notlar, parlak notları aldı eline. okumaya başladı:

"kelimeler var yalnızca.
onları da başıboş bıraktım. dilimin ucundan düşüyor artık her sözcük. yitiriyorum. kahır dolu pas ve içinden akan zift, benim kalbimi oluşturuyor. eğer uğrasaydı güneş karanlıkların olduğu tarafa, etini kemirmezdim hayatın. fakat gelin görün hâlimi, hayattan yıllarca günü çiğnedim. ağzımın kenarı kupkuru kan."

"bir ara -günler varken daha- yağmurlu, soğuk salı akşamı bir şey oldu. kalbimde keskin bir acı duydum. oysa yalnızca pencerem kırılmıştı. fakat asıl tuhaf olan, bir parça kırık camın yuvarlanışıydı. ilkin yuvarlandı. sonra ayağımın ucuna geldi ve durdu. sanıyorum birkaç kez havalandı. tekrarlanışın sonunda parçalara ayrıldı. havada süzülen toz bulutuna karıştı ve soluduğum an, işte o an acı duydum. parçalar soluk almamla birlikte yeniden eski hâline döndü. bütünleşti ve beni keskince yaraladı. üstelik zehirliydi. kanıma karıştı. yalnız kalbime değil, ruhuma da bulaştı. zihnimi kemirdi, düşüncelerimi astı ve beni en savunmasız anımda, bir aynanın karşısında, uzattığı silahla vurdu.
gün değil...
kapkaranlık her yer. daha fazla yazamam. hastayım, bedbaht oldum."


okuduktan sonra bir kalbe dokunduğunu anladı. kalpti ellerinin arasında duran, düşüncelerdi.
esti rüzgar, kırık pencereden içeri. arkasına döndü ve o yöne ilerledi. tozlu camın bir kısmını parmağının ucuyla sildi. sildikçe yüzünün yansıdığını fark etti. sonra parmağında bir acı hisseti. sıcak kan süzüldü sızlayarak. kafasını kaldırdı ve yansımasıyla göz göze geldi. gözlerinin içinde beliren kendisi değildi.

(evvel zaman dışında, kalbur samanı yanmış, alev almış dünya.)
kelimeler bitti. sandalyesini geriye doğru itti ve kalktı. merdivenleri ağır ağır çıktı ve yatağa doğru ilerledi. battaniyeyi açtı ve yorgunca uzandı. sonra düşünmeye başladı. gözlerinde bulanıklaşan duvar yakınlaştı. içinden çıktı zamanın. odaları, ezbere bildiği odaları dolaştı. sağı, solu, arkası, önü, her yanı yansıdı. herhangi bir odanın içine girdi. yaklaştı biraz, aynalı duvara. gördüğü kişi onu ürküttü. hızla uzaklaştı oradan. alnında biriken terleri sildi. başka bir odaya girdi. bu sefer karanlık karşıladı onu. şaşırdı. ezberlediği renkler, ayağının altından kayan zeminle birlikte kayboldu. düştü. kendinden kaçtı, kendi olduğunu unutarak.
kasvetli karanlık, büyüyen göz bebeklerinden taştı.
belli belirsiz bir hareketlilik, kırdı camını pencerenin. tozlar süzüldü, kıvılcım saçtı rüzgar. etrafını sardı. aydınlandı her yer. dört köşesi aynaydı. tavan ayna, zemin ayna, her yer ayna.
yansıdı bedenler ordusu. cebi ağırlaştı. uzattı elini cebine, baktı silah. çıkardı silahı ve ateşi savurdu tüm yansımalara.
küf kokusu yayıldı etrafa, kırıldı sandalyenin bir ayağı. ufacık delikten içeri girdi böcekler...
devamını gör...
2546.
güneş ufuktan kafasını çıkarmadan önceki bir saat. gökyüzünde büyülenmeyi emreden bir indigo mavisi. bir banka oturmuşum, geceden kalma bir beden, uykusuz, yorgun, düşünceli... yüzüme rüzgarını bir tokat gibi vuruyor bankın tam karşısındaki deniz. üşüyorum haziran ortasında. paketimde kalan son sigarayı çıkartıyorum. ilk nefesle birlikte iniyor ciğerlerime geçmişin acıları, dolaşıyor vücudumun her bir noktasını ve çıkıyor ağzımdan tekrar. kapatıyorum gözlerimi. dalıyorum en saf ve huzurlu hissettiğim hayallerime. saçların rüzgarla birlikte okşuyor yüzümü omzumda ağırlığını hissediyorum başının. kokun bir yaz şarkısı edasıyla iniyor ciğerime. konuşuyorum seninle, bağırıyorum bazen,öpüyorum gözlerinden. üç yıldır kaldığım bu şehirde son kez gün doğumunu izliyorum seninle. sonra açıyorum gözlerimi... şiirin en güzel yerinde kalemi kırılan bir şair gibi yarım kalıyorum. eve dönüyorum. yaşadığım yere. fakat kalbini açarsan bana, ait olduğum yere dönmek istiyorum.
devamını gör...
2547.
sokarım böyle hayata deyip adnan şenses gibi göbek atmak istiyorum afedersiniz.

hem de ceketi pantolona sıkıştırmalısından, kravatı alna takmalısından.

hani gören sıyırmış desin.

devamını gör...
2548.
sevgisini göstermeyi kesen biri karşısında önce çekip gitmiştim sonra 24 saat geçmeden geri döndüm ve daha büyük sevgisizlikle karşılanmıştım.

defalarca iletişim kur benimle arsızlığı yaptığım insan son dönüşümde dengesini bozduğumu söylemişti ve muhtemelen buna kendisi bile inanmıyordu ama nereden canımı yakacağını iyi biliyordu *ve başarmıştı ki o zamanlar çocuktum şimdi büyüdüm sanırım artık canımı yakmak istese bile yakamaz ama keşke dönse diyorum içimden halen.
devamını gör...
2549.
ben 10 yıl yaşlandım bugün.
ve bugünü hayatım boyunca unutamayacağım, büyük ihtimalle.
devamını gör...
2550.
insanların çoğu,
kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
sevilmekten korkuyor,
kendisini sevilmeye layık görmediği için.
düşünmekten korkuyor,
sorumluluk getireceği için.
konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
duygularını ifade etmekten korkuyor,
reddedilmekten korktuğu için.
yaşlanmaktan korkuyor,
gençliğinin kıymetini bilmediği için.
unutulmaktan korkuyor,
dünyaya iyi birşey vermediği için.
ve ölmekten korkuyor,
aslında yaşamayı bilmediği için.
devamını gör...
2551.
ben seni tanımıyorum. örneğin ne sevdiğini bilmiyorum, hangi rengi sevdiğini, ölmeden önce yapmak istediklerini ( gerçi bunu duymak istemem, seni ölümsüzmüşsün gibi sevmek istiyorum, asla gidecek korkusuyla değil, sana tam gelmek istiyorum, yarım yamalak bir aşkla değil, uzeceksen beni tam üz istiyorum buna değsin
seni tanıdığıma, seni sevdiğime
çünkü yarım bir sevda bana göre değil, ben senin her halini görmek istiyorum)
sonra mesela moralin bozukken ne yapmak istediğini ( kopya çekebilirim çünkü)
kısacası seni istiyorum, bütün hayatıma ve bütün hallerinle
ben buna razıyım sen de razıysan işte hayat bizim için şimdi başlayacak.
varlığına duaciyim benimle ya da bensiz yeter ki mutlu ol.
devamını gör...
2552.
sahi. siz yaralarınızı saracak birilerini buldunuz mu?
ben bulamadım...
günün sonunda yine kendim sardım onları. öptüm, okşadım ve iyileştirdim.
günün sonunda, yine kendim sardım onları.

bir kez olsun dürüst olup itiraf edin sahi:
siz, yaranızı saracak birilerini, buldunuz mu?..
devamını gör...
2553.
kulaklık olmadan müzik dinlemeyi sevmiyorum artık.
şu an şarjı bitti birinin diğerinin de bi tarafından ses gelmiyor.
şu an kulaklık olmadan dinliyorum.

"bu akşam ölürüm
beni kimse tutamaz
sen beni tutamazsın
yıldızlar tutamaz
bir uçurum gibi düşerim gözlerinden
gözlerin beni tutamaz."

bu şarkı bi zamanlar (galiba 90 lı yıllarda) yasaklanmış, birisi intihar etmiş bu şarkıdan dolayı. arkadaşımın annesi demiş arkadaşıma.
yok intihar etmiyorum ben, dinleyesim geldi.
ölmedim ama yaşıyor da sayılmam, diyorum arada. abartıyorum galiba.

üzülüyorum elimde değil. üzülme diyorum kendime, üzülüyorum yine de.
eskisi gibi değil, içim acımıyor ama ağlıyorum.
ağlamasam zaten içim hapishane gibi oluyor, o içimde bana sıkıntı veren her neyse onun çıkması lazım o da ağladım mı çıkıyor, boş verin ağlayalım, güleriz de.
gülüyor, mutlu da oluyorum.
öyle dipsiz kuyularda değilim yani.

"bir an gelip de küllenince
yüreklerimiz dinlenince
başka sevgilerde teselli bulunca
işte biz o gün düşüneceğiz.
...
etrafımızı sarıverecek
bir boşluk ki asla bitmeyecek
herşey bir anda anlamsız gelecek
işte biz o gun tükeneceğiz
işte biz o gun tükeneceğiz
işte biz o gun tükeneceğiz. "

bu şarkıyı hissediyorum, ağlattı beni.

" başka sevgilerde teselli bulunca... "
ne bileyim yani, bu kadar hızlı olmamalıydı.
bu sevginin bitmişliğinin ızdarabını tek başıma çekmemeliydim.
ama hep tektim, her üzüntü de öyleydi.
geçti gitti, biliyoruz.
beni asıl değişik yapan ne saygısız, hadsiz, kırıcı sözler ne de ayrılık.
bunlar değil. bir ay kısa değil mi başkası ile yemek için.
o kişi ile mi yani?
olsun olsun mutlu ol da niçin bana dedin bunu?
biliyordum, bitti ama bu kadar erken.
ne bileyim değişik.
parktaki kız için de bana sinir olup bir şeyler yaşama niyetini diyen de sendin, eee bu senin için olağan demek ki.
bi hatrın vardı o da dün yok oldu.
ciddi manada.
sanki bir hiçmiş gibi.
hayırlısı tabii o ayrı da.
bunu unutmam ben bir ömür galiba.
böyle de bir şey yaşamamıştım hiç nerden bileyim.
vay beee!

"ben sigara dumanının altında
yana yana en sonunda kül oldum
sen kibritin hiç yanmayan ucunda
birinin hayatından geçmiş oldun."

kül olmadım ama kül olan şeyler değerli, güzel şeylerdi.
çok şey öğrendim teşekkür ederim.
ha bi de hatadan ibaret olduğunu öğrendim.*
mutluluklar dilerim.
gidip beddua edecek değilim, gerek yok.
değmez.
end.
devamını gör...
2554.
balkonda sakince, son nefeslerimi zehirlemek istercesine içtim sigaramı. yer çekiminin tüm ağırlığının bastırdığı adımlarla ilerledim banyoya. bu senaryo eskilerden tanıdık geliyor. asırları devirmişliğin ve tarihin tozla kaplanmış sarı yapraklarının arasından fısıltılar ulaşıyor kulağıma. aynanın karşısına geçtim. yüzümde bir gariplik var. tanımadığım, tanımlayamadığım bir şeyler… soğuk fayansların üzerine yavaşça oturdum. gözlerim orgazm olmuşcasına boşalmaya başladılar. hiçbir damlasını durduramadım. yavaşça yere serildim. kalbim hiç çarpmadığı kadar hızlı çarpıyor, nabzım “ben hala buradayım” dercesine çığlıklar atıyordu sanki. içimde büyük yıkımların olduğu birinci iç dünya savaşı başlamıştı. daha önce diplomasiyle halledilmeye çalışılan haksız rekabet patlak vermişti sonunda. bir kamyonun tekerinin patlamasıyla yoldan çıkışı gibi bilindik ama beklenmedik bir olaydı bu… kullanılan silahlar yıkımın büyüklüğünü arttıracak denli yeniydi. ardından bir süre ateşkes oldu. bilincim kendini yitirmeyi ve arabuluculuk yapmayı tercih etti. gözlerimi açtığımda ise her şey çoktan bitmişti…
büyük soykırımların ve bombardımanların ardından oluşan ölüm sessizliğine benzeyen bir sessizlik vardı içimde. kalbim bütün bedenimi top ateşlerine tutmuyor, nabzımın çığlıkları duyulmuyordu artık. herkes belirsizliğin sessizliğine gömülmüştü sanki. yavaşça kalktım yerden. bir şeyleri yitirdiğimin, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının bilinciyle sarsıldı adımlarım. belki de imzalanan antlaşmalarla çoktan kaybetmiştim benliğimin topraklarını. sevdiğim yerler, sevdiğim şarkılar, sevdiğim, en sevdiğim insanlar eskisi gibi değillerdi artık. içimdeki ateşli silahların patlamasıyla yok olmuştu hepsi. bu sessizlik kaybın kabullenişiydi. ateşkes sürecinde geçen süre ise daha önce yitirdiklerimin kabullenilemez çırpınışlarından başka bir şey değildi şüphesiz. yine içimdeki sevgi ve bağlılığın akıl almaz tutkusu karşısındaki olumsuzlukların hacmini yenmeyi başarmıştı. bunu kabullenmesi zordu. yaşamımın otobiyografik ansiklopedisine özenle yazdım hepsini. ansiklopedide bu tarihten itibaren birçok tanım anlamını yitirdi. doğru ve yanlış yer değiştirdi. realite ne olduğunu unuttu, kendi septikliğinin içinde boğuldu.

içimdeki tutkunun kelimelere dökülme çabasıyla baktım kendime. adımın anılmadığı, daha önce kaldırım taşlarına kokumun sinmediği, bir kenar mahalledeki çay ocağında çay-sigara içmediğim şehirlerde özgürleşme isteği yazılıydı kanlı mürekkepler dolan sayfalarda.

gelecek, geçmişten daha korkunç sanılır. insan bilmediğinden korkar ama bildiğinden de bir türlü sıyrılıp yalınlığına, sadeliğine ve var oluşuna dönemez. çok bilmişliğin kibrine yenilip durur. gelecekten, aslında zamanı geldiğinde geçmiş olacağı için korkulur. asıl korkulması gerekense geleceğin geçmişe dönüştüğü zamanlarda her şeyi geride bırakamama tutumudur. hiçbir şey geride bırakılmadan yeni beraberliklerin kurulamaması yıkar insanlığın kaderini.

bütün olasılık ve var sayımlarım matematiğimin kötü olduğunu ispatlamaya çalışırcasına yanlış çıkıyordu. kimi zaman cevap anahtarının yanlış olduğu kanısıyla avutmaya çalışıyordum kendimi. 180 derecelik bir açıyla dümenimi kırıp bambaşka bir rotada akıntıya kapılma hissiyatıydı bu.
vardığım kıtada ya köklerimi yerin bilinmez derinliklerine doğru salacak ya da içten içe çürüyüp yok olacaktım zihnimin çorak topraklarında.

yazdıklarımı ölü bir kabilenin diliyle yazıyorum. bazen aşık olduğum adamın bile beni anlayamamasını buna yoruyorum. işimi iyi yapmanın getirdiği dalaveralarla bazen o bile anlamıyor ona yazdığım cümleleri. güvensiz özgürlüğün onun olan tarafıyla, yani güvenli sularına çekildiğimin daha farkında değil. farkına vardığı günler de gelecek, bunu bilmenin rahatlığını yaşıyorum. cam bir şişenin içine koyuyorum bu ince ansiklopediyi. tüm etimologlar ve linguistler buluşsunlar. büyük bir çağrı bu. sirenler çalınsın anonslar yapılsın. koca bir tarihi gömüyorum mavi suların altına!
devamını gör...
2555.
seni tek kelime ile anlatmaya çalışsam özlemek derdim sana. seni neden tek kelimeyle anlatmaya çalışırım bilmiyorum. seni tek kelimeyle anlatamam zaten ben. beklentimi en aza indirgiyorum, başarısız sevme-sevilme girişimleri sonucunda dibine kadar inanmanın vermiş olduğu inanılmaz zarar ile 'inanıyorum ama olmazsa da olmaz' diyebilmek için böyle yapıyorum. içimde neler dönüyor bilsen. fakat en beklemediğim anlarda farklı bir dünya açışın benim için çok önemli. kavuşacak mıyız? seninde inancın sallantıda belki. bilmiyorum. ben sadece korkuyorum. ben istiyorum ya. gerçekten çok istiyorum yani. ve çok istediğim şeyler öyle güzel olmaz ki. sanki ben kazandığımda biz ayrılmış oluruz gibi geliyor bilmiyorum. bir aksilik olacak gibi anladın mı?
bu yüzden uykular haram. önce pişman oldum itiraf edeyim. çünkü benim gücüm yoktu bir ilişki için harcayacak. ama durduramadım.
çok seviyorum.
en son çok sevdiğimde ölüme bir adım daha yaklaşmıştım.
şimdi n'olacak sevgilim?

ben sadece sevilmek istiyorum. içten bir şekilde. çıkarsız. çıkarsız sevilmek. ben uzun zamandan sonra birine yazıyorum böyle. bu benim için ne demek bilemezsin. ama toparlayacağım biliyorum. yapacağım olacak. biliyorum
ben seni unutmaya çalışmak istemiyorum.
sadece bunu biliyorum artık. ben sevilmek istiyorum. sevmek. mutlu olmak. mutlu etmek. sen üzülecek bir insan da değilsin. düşündüm bunu da. üzer miyim dedim. ben seni üzemem. sana kıyamam. bir öpücük kondurdum farz et. kendinde kusur sayıpta beğenmediğin her şeye...
devamını gör...
2556.
dünyada ki en büyük yalnızlık insanın kendiyle baş başa kalmasıymış. keşkelerin seni yiyip bitirir, kendini sokaklara atsan da gece yarıları dönüp geleceğin yer yine kendi karanlığındır. mutlu görünmek istersin, içten içe imrenirsin kağıt toplayan çocuklara, şimdi hangi evren kucaklar seni kim teselli edebilir, yaşadığın hayatın ağırlığını kim hafifletebilir, korkuların içini sarar boğulursun yalan kahkahalarında. çağre ararsın deliliğine ne kadar normal görünsende, bir yerde okumuştum haline şükreden insanlar kendini hep başka acılarla kıyaslar ve iğrenç bir haz alır onlar kadar acı çekmediği için, iyi bir şey yapmış olmalıyım der bir tarafın bunlar başıma gelmedi bak sağlıklıyım bak param var. aslında evrenin saçma karmasını anlamamışsındır özünde, mutluluk nedir paran olması sağlıklı olmak mı? belki mutlu olmak için bunlar gereklidir, ama sen neden mutsuzsun o zaman neden başkasının hayatını izliyor gibi hissediyorsun hayatına baktığında, kim bu aynada ki yüz sen kimsin seni sen yapan nedir. sonra düşünürsün sonu var ölüm var yok olup gideceksin hiç bir bilinç kırıntısı kalmayacak sende belki gerçek mutluluk hiçliktir.
devamını gör...
2557.
bazen istemeden kırıyoruz insanları. koklamak isterken bir çiçeği yanlışlıkla koparıyoruz.
bazen hayaller kuruyoruz duysa belki asla o hayalin içine katılmayacak kişilerle ilgili hayaller.

bazen sevdiğimiz kişiden nefret mi ediyoruz. nefret mi o değil asla degil de.
nerden çıktı lan şimdi bu. neden düşünüyorum neden özlüyorum. ne kadar güçsüzüm.
devamını gör...
2558.
“benim sonum senle, bilirim.”
devamını gör...
2559.
küskünlüğümün sebebini bulmaya geldim. kafamı kaldırdım ki duvarımda bir böcek bana bakıyor. sakin bir ses tonuyla kapat lan müziği dedi. lan kelimesini kullanması pek hoşuma gitmese de dinledim işte. kapattım müziği. saatimi altı dakikaya kurdum ve başladım yazmaya.

sürekli bir kadının ve bir adamın hikayesini yazmaktan sıkılmıştım açıkçası. işin aslı artık ne kadın ne de adam umurumda değildi. bunu böceğe söylemem gerekiyordu. kaldırdım kafamı ama böcek orada değildi. sigaramın üzerine konmuştu. bıraksana lan artık şu sigarayı dedi yine aynı sakin ses tonuyla. bu sefer sinirlerim bozuldu. hem bu kadar kaba hem de sakin olmasına hayret ediyordum bir yandan. bense korkak bir şekilde bırakmayacağım dedim. cevap vermedi ve çakmağımın üzerine iki kanat çırpışıyla konuverdi. ve ben yazmaya devam ettim.

bu sefer bir kadın ve bir adamın öyküsünden çıkıp bir çocuğun öyküsünü yazmaya karar verdim ama çocuğun bana oldukça küskün olduğunu fark ettim. sırtını dönmüş konuşmuyordu benimle. sonra hop dedim kendi kendime. madem çocuk konuşmuyor ona belki de bir dondurma almam gerekiyor gönlünü almak için. gerçi neden gönlünü alıyorum onu da bilmiyordum ya. ben hata yapmadım ki? yapanlar utansın. utanacaklar burada değil dedi böcek çakmağımın üzerinden.
ses sus dedim öfkeli. sanırım o da öfkelenmiş olacak bu sefer kanatlarını iyice açarak çakmağımın yanında duran bira kutusunun kapağına kondu.

gireyim mi lan içine dedi.

seni kaba pezevenk ne bok yiyorsan ye dedim.

ağzımdaki sigaradan bir fırt çektim ve sonra bira kutusunun içine attım sigarayı.
devamını gör...
2560.
buraya arada bir geliyorum. durum güncellemesi yapıp gidiyorum.

"içim sıkılıyor!" diye delirmek üzereydim. o sıkkınlık geçti. hayat bir şekilde rayına giriyor işte. su gerçekten de akıyor, yolunu buluyor.

bence bu ara fena gitmiyorum. inanılmaz uyuşuk halime bir son verdim. kalktım, toparlandım. içinden çıkamadığım yatağı toplamışım, üstündeki yastıkları kabartmışım, evimin camlarını açmışım da içeri bahar dolmuş gibi bir hal.

günlerden cuma değil daha, henüz o havaya gelemedim ama en azından perşembe. en azından "yarın son iş günü, sonra rahatız" kafasına geldim. sanki eriğin çıkmasına çok az kaldı, sanki en sevdiğim dizinin yeni sezonu gelecek, sanki en sevdiğim yazarın yeni kitabının eli kulağında, sanki uzun süredir görmediğim bir arkadaşımla buluşacağım birkaç gün sonra. hiçbiri hemen şimdi değil ama şafak da doğan güneş. biraz daha sabredebilirsem, o zar zor çıktığım yatağa bir kez daha yapışmazsam ortalık düzelecek.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim