2661.
yazıyorum ama paylaşmaya kıyamıyorum. gerçek yazarlar kaybetmekten korkar. karalamalar bana kalsın.
devamını gör...
2662.
geçtiğimiz cumartesi günü eskişehir’de ortanca ağabeyimin oğlu olan yeğenimin nişan merasimi vardı. hızlandırılmış program misali, kız isteme, söz kesme, nişan hepsi aynı gün olmuştu. gerekli bütün konuşmaları ben yapmıştım; iyi bir hazırlık yapmış olmamdan dolayı da çok beğenildi.

nişan sonrası, akşam, geniş, güzel bir avluda kurulan masalarda, açık havada nişan yemeği yendi. davetliler arasında cüneyt arkın’ı delikanlılık dönmeminden beri tanıyan ağabeyler, amcalar da vardı. arkın’ın lise ve üniversite yıllarını, artist dergisinin yarışmasına katılıp birinci olarak sinemaya adım atmasını, filmlerinde dublör kullanmamasını, eskişehir’deki haradaki atlar üzerinde çalışarak ata binme konusunda ustalaşmasını bu davetlilerden dinlemek keyifliydi.

hayatımın güzel günlerinden biriydi. cumartesinin güzelliği bugün de devam ediyor.
devamını gör...
2663.
unutmayacağım. bu yaşta, ne o hastanenin duvar dibinde çöküp ağladığımı, ne de bana yapılan ve söylenenleri.
ve tabi ki verilen destekleri.
bu değirmen yavaş çalışıp ince öğütüyorsa, herkese sıra gelecek.
destek veren destek alacak.
kalanı şüphesiz allah bilir.
devamını gör...
2664.
bazen aniden bir aydınlanma yaşıyorum ve hayatımda hiç hatırlamadığım, düşünmediğim anlar bir anda gözümün önünde beliriyor. sonra kendi kendime "bunu bir anda hatırlayacak ne vardı" diye düşünüp duruyorum. acaba o anda özel bir şey mi vardı da gözümün önüne gelip kendini hatırlattı diye ama öyle sıradan bir an sadece. beynimin derinliklerinde yaşıyordu öylece. bugün de sözlükte bir yazı okudum. dedim ben miyim acaba, biraz kafamı yordum ben değilmişim. keşke ben olsaydım. ikinci bir ben iyi olabilirdi. o kadar müsaitim ki konudan konuya atlamaya. utanmasam konuşurdum. ama fazla konuşmak bana göre değil. susayım da az kafamız dinlensin.
devamını gör...
2665.
bir sürü duygu var içimde. onlarca cümle kurdum kafamda. bu gece seni arayıpta varlığına şükürler olsun diyemiyorum. kaç mevsim geçti. kaç kez sensiz mumlar yaktım. sesimi duyamayacak kadar uzaktasın. biliyorum. o zaman hisset beni. bütün varlığınla sesleniyorum sana. nice güzel yaşlara abicim.
devamını gör...
2666.
denizli'deyiz, denizli'nin maçı var bursaspor'la. orta okuldayız o zaman, kale arkasına bilet aldık. bursaspor da düşme hattında. neyse biz oturduk maçı seyrediyoruz, öyle matah bir maç da değil zaten, bunlar başladılar bağırmaya 'bağırmayan taraftar s...sin gitsin' diye biz de diyoruz içimizden biz niye bağırıyoruz abi biz çocuğuz yahu. bağırmadık gerçi, bir şey de olmadı. öyle normal gittik maç bitince.

yani diyor ki 'ya sev ya terk et'. ben de diyorum ki illa terk mi etmemiz lazım, yok mu başka çaresi? illa gemilerin komple yakılması mı lazım? illa dibe vurmak mı lazım? illa illa.. bu örnekler çoğaltılabilir.

***

efendim hikayeyi bilirsiniz sinoplu diyojen bir gün dinlenirken yanına büyük iskender gelir. diyojen'in namını duymuştur, ona bir şeyler bahşetmek ister ve der ki 'dile benden ne dilersen'. diyojen de hepinizin bildiği o cevabı verir: gölge etme başka ihsan istemem. diyojen neredeyse hiçbir şeye kıymet vermeyen dünyayı ciddi manada umursamayan bir adam. e böyle bir adamın umurunda olur mu büyük iskender? olmamış tabii. iskender de demiş ki büyük iskender olmasaydım diyojen olurdum. diyojen'in korkusuzluğundan etkilenmiş. *

gel diyojen gel de ki o düşündüğün o üzüldüğün şeyler boş şeyler, gel birlikte dilenelim de. kendisi dilenmekte de bir beis görmezmiş. yaşamak için yemek yermiş zira. dolayısıyla karnını doyurmak için de dilenmekten rahatsızlık duymazmış. o kadar millet umurunda değil yani.

ne diyelim diyojen dünya sana güzelmiş, biz de sürünelim sözlük köşelerinde karalama defterlerinde..
devamını gör...
2667.
sevginden yerlerde yatarken hiç aklıma gelmezdi bugün canını yakmak isteyecek kadar öfkeli olacağım. 1 yıl evvel bu civarlarda bilmem neyi tartıştık, bilmem neye güldük ya da bilmem neye ağlattın beni. zaman çok hızlı geçmiş, bizden sonra tanışanlar evlenmiş, bizden sonra tanışanlar en aşağı 9. aylarını falan kutluyor uzak mesafe ilişkisi olmasına rağmen.

aynı şehri birbirimize dar ettik, çiçek bahçesi etmek yerine. karşıma çıksan herhalde artık mezarını çiçek bahçesi ederim, öyle bir öfke.

hazmedemiyorum. verdiğim emeğin karşılığını alamayışımı, asla önceliğin olamayışımı, beni yaşamak yerine beni kalıbına uydurmaya çalışmanı, rengarenk bi' gökkuşağı olan beni solduruşunu..

yeni işimde ne hayatlar, ne mutluluklar, ne hikayeler gördüm. benim hikayem mutlu veya yüzde gülümse yaratan bi' hikaye değil. ne acı. etrafa neşe saçan kız, konu sen olunca can yakmaktan bahsediyor. hatta bir arkadaş bir laf etti; eskiden canını vereceğin insana şimdi bu kadar öfkeli olmak ne tuhaf. haklı.

biri beni sevecek diye ödün kopuyor hâlâ biliyorum. sen sevgine sahip çıkmadın diye bir başkası da sahip çıkmayacak değil. umarım büyürsün, hayat annenin eteği altında geçmiyor..
devamını gör...
2668.
kaybetmek elde ettiğin halihazırda elinde olan bir şeyin senden alınması değildir bence asıl kaybetmek bir şeyi hiç elde edememektir bir eşya yada bir kişi ile hiç bir şey yaşayamamak hiç bir anıya hiç bir geçmişe acı yada tatlı hiç bir hatıraya sahip olamamak asıl kaybetmektir. diğer türlüsü zaten elinizde hayatınızda olan bir şeyin hayatınızdaki devamlılığının son bulmasıdır onu kaybetmiş olmak onunla hiç var olamamış olmaktır bence. zira insanlar eşyalar kısacası hayatımızdaki her şey bir gün devamlılığını yitirebilir ama ortak geçmişimiz ve hatıralarımız onu bizim için yaşatır yani onu asla kaybetmiş sayılmayız. ya onunla hiç bir ortak anımız hiç bir hatıramız olmasaydı varlığının vereceği huzuru mutluluğu asla bilemeseydik hatta yokluğunun verdiği acıyı bile asla bilemeseydi sizce asıl kaybetmek bu demek değil mi ?
devamını gör...
2669.
klasikti hayatımız her gün bi öncekinin aynısı
klasikti insanlar hepsi birbirinin aynısı
klasikti yaşam, klasikti yaşamamız.
geri dönülmez bir yoldu bizimkisi
geriye doğru bakılan ama ileriyi yaşadığımız bir varoluştu.
hayata bağlayan umutlarımızdı hep.
aslında en önemli kaide kendimizdi.
bu zamanda biz, biz olmaktan çıkmışız artık.
ne zaman ki üstümüzdeki o yorgunluk kalksa,
eski veya gerçek benliğimizin geri dönmeme ihtimali olmazdı.
peki ne zaman ?
devamını gör...
2670.
bugün biraz sıkıldım.
bir durup düşündüm ne yapıyorum diye, eğlendiğimi fark ettim.
ama işte 24 saat de eğlenemiyorum artık, yaşlanmanın o baharatlı tadı geliyor hafiften...
sahi, buna hazır mıyım tatlım?
yılların enerji dolu bedeni, kabullenemiyor ama beyin dur diyor.
eğleneceğiz.
kendi vücudumda çatışma var resmen...
neyse, canım beynim.
devamını gör...
2671.
işyerinden markete sakız almaya gittim.
markete girdim hızlı adımlarla sakızların bulunduğu reyona girdim, tam sakızların bulunduğu
reyonun önünde küçük, en fazla 8 yaşında bir kız çocuğu duruyordu.
kardeşime benzettim onu, sinirlendim ilk başta sakız reyonunu kapatıyor diye, gözüm annesini veya babasını
aradı hemen acaba neredeydiler? ama yok gibiydiler, zaten çocuğun suratını görünce içimi bir
hüzün dalgası sardı ki sormayın. yüzünde bir hayal kırıklığı ifadesi vardı. sanki
hayattan istediğini alamamış, hatta hakkı olana bile sahip olamamış bir surat vardı karşımda.
saçları hafif kıvırcık ve biraz uzundu, sanki küçük hayatındaki uzun
ve kötü maceraları simgeliyordu. gözleri acı ve hayal kırıklığı ile bakıyordu.siyahtı gözleri.
yaşıtları şuanda okulda olması gerekirken o belki mendil satıyor belki de
dilendiriliyordu. ayakkabıları eskimiş tozdan gözükmez bir hali vardı. elinde elli kuruş vardı.
sanki ne alsam diye duruyordu orada...öylece sakız ve şekerlere bakıyordu özlemle.
utandım, çok utandım ben, sakız almaya gelmiştim ve sakızı elime aldım, bana bir bakışı vardı ki
sanki boğazımdan aşşağıya kızgın lavları döküyorlardı.başımı çevirdim...sanki
bu vicdan azabından beni kurtaracakmış gibi..ben birşey yapmamış olsam bile vicdan azabı çekiyordum..
bir kadın kasanın arkasına geçmiş çocuğa kaş göz hareketi yapıyordu.
buraya gel gibisinden, çocukta sürekli utanıyor olucak ki koluyla yüzünü saklıyor.
kadın şeker paketlerinden birtanesini aldı ve küçük kız çocuğuna verdi. orda herkesin yapması
gerekeni o yaptı. ben de çok istedim alıp bir şeker vermeyi ama utandım, küçücük kız çocuğundan utandım..
nasıl sadaka verirmiş gibi o kıza şeker verirdim.utanmasını istemedim...
kadın 'afiyet olsun' derken çocuk şekeri aldı ve otomatik kapının önüne geçti, kapının açılmasını bekliyordu.
yani anlayacağınız otomatik kapı bile o küçük insan evladını adam-
dan saymıyordu.ben geçtim kapının önüne kapı açıldı, kız çocuğu teşekkür eder bir bakışla çıktı gitti kapıdan e
lindeki şeker paketini açmaya çalışarak..bayrampaşanın meydanındaki
parka doğru yürüyordu ve gözden kayboldu...hayatımdaki en acı manzaraydı bu küçük kız çocuğu.
devamını gör...
2672.
itirafa mı yazsam şuna mı buna mı derken buraya yazayım dedim.
allah kimseye babam gibi bir eş nasip etmesin inşallah. diğer kötü huylu erkekleri bilmem etmem, bizzat tanık olduğum durumu söylüyorum.
annemin de allah yardımcısı olsun, kadının psikolojisini bozdu.
ne güzel bir eş ne de yeterince baba olduğunu düşünmüyorum. görmedik etmedik ben bilmem, aklı var kullansın.
gerçekten çoğu zaman ölsün istiyorum, ölsün de annem en çok rahat etsin.
annemin de sınavı bu galiba.
ben dayanamıyorum kadın 23 yıldır nasıl dayanmış helal olsun.
annecime sinirlenip kötü şeyler dedimse özür dilerim annecim.
sabahın 06.30 unda hakaret duyarak uyanmak iğrenç bir olay.
neymiş laflara bak ya, insana benzemediklermiş, o da neden ekmeği fazla sulamış annem. lan virüs sen misin insan? sen insansan ben insan değilim, insan olmak da istemem. insan dediğin bu değildir.
bu kadın sana ne yapsın, yazıklar olsun bin kere. nankör, pislik içinden dökülen pislik kelimelerin gibisin. asıl sen öylesin.
şu iki durumu isterim açıkçası: babam ölsün, gebersin, annem de azıcık kafa dinlesin, 3 tane aslan gibi evladı var yaşatırız onu. dinlensin, yatsın, kraliçe gibi olsun.
annem ölsün, ev bombok olsun da babam her şeyle tek başına kalsın. kimse bunun yanına gelmesin, gelsin ama ailesi gibi zaten hissedemez. pişman olsun o da ölsün.
çocuklarını bile kendinden soğuttun ya ben bir şey demiyorum. gerçekten tek üzüldüğüm nokta annecim.
zoruma gidiyor hatta bazen ben çok sinirleniyorum öldürmek istiyorum ve bu çok olmaz. artık dayanamıyorum bu adamın sesine, işini yaptırmak için sahte şefkat sözlerine. babaanne hiç kusura bakma seni de sevmedim, çocuğunu da yetiştirememezsin.
hayatta en önemli nimetin ailesi olduğunu dememişsin. o da beynini kullanmaktan aciz zaten.
amcamı da sevmem. inşallah böyle biri olmam, sanmıyorum.
sizin malınız mülkünüz olsa neye yarar? yanınızda sizi gerçekten seven aileniz olmadıkça. hepsi bombok olur. ölünce dua eden mal mülk mü ya da sevgisini hissettiğiniz onlar mı?
allah herkese sağlıklı, huzurlu bir yuva nasip etsin inşallah, böyle güzel bir yuva kurmasını sağlasın.
ailenizin, sevdiklerinizin değerini bildiğiniz, kötü sözlerle kalp kırmayıp huzur bozmayacağınız günleriniz olsun.
devamını gör...
2673.
yaşanan her şeye rağmen iyi ve umutluyum!
birlikte geçirdiğimiz vakitleri, gittiğimiz etkinlikleri, keşfettiğimiz yerleri, fütursuzca yememizi, denize karşı sakince içmelerimizi, saatlerce konuşmamızı, konuşmak için beklememizi, yan yana durmamızı seviyorum isim koymaya çalışmadan, ne olacak diye düşünmeden. kimseye anlatmıyorum bile artık, sadece yaşamak istiyorum, sonundaki her olasılığı kabul ederek ki hala çok pozitif hissediyorum. kim ne der umursamadan birlikte yol almamıza bayılıyorum. yeri geliyor birbirimizi kendi halimize bırakıp sonra acısını çıkarmamızı, anlatmayı atmadığımız her detaya şaşırmamızı, içimizden geçenleri hissedebilmemizi gıptayla izliyorum.
devamını gör...
2674.
herkesten ve her şeyden çok sıkıldım; soğudum.
her şey plastik, herkes yapmacık.
bu ilk değil. ama son olsun istiyorum.
gücüm var mı? bilmem.
devamını gör...
2675.
bazı insanlar bazıları için şanstır, fasulyeyi saracak olan veya saran pamuk gibidir, sana bir sey olmasın ben hepsini senin icin karsilar gogsumde yumusatirim saclarinla beraber der ama bazılari bu şansı güzelce teper. *

dunya, hayat falan adil ama iste insan bazen fazla sevgi gorunce guzelce harciyor, kredi kartindaki parayi hic odemeyecek gibi.


biri beyaz biri kara iki kedi..
birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına birbirlerine şefkatle sarılarak,
birbirlerine dayanarak yola çıkmışlar.
gölgeler akşamüstünü söylüyor.
yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmış gibi.
yüzlerini görmüyoruz ama eminim mırıl mırıl konuşuyorlardır. belli sınanmış, denenmiş bir dostluk bu,
uzun yolları da göze alabilen bir dostluk

ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?
akşam üstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz,
omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omzun,
belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu,
değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz? ...

yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp
kendimizi hep ilerde bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına,
bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu? karşımıza çerken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürüklerken
bir gün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz?
hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir,
her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir. hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların
savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün...

bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz,
ya da olanlar olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz,
gün gelir kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir...

kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir
kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.
bazılarının gelecekte sandıkları 'bir gün' geçmişte kalmıştır oysa;
hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız,
omzunun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip
'nasıl olsa ilerde bir gün tekrar karşıma çıkar.' dediğinizdir.
oysa tam da o gün bu zalim şehri terk etmiştir o,
boş yere bu sokaklarda aranırsınız...
devamını gör...
2676.
çok savaş verdim doğumla ölüm arasında
kendimi sucladim
hergun hergun
planlar yaptım
ama o gün geldiğinde bir mucize gibiydi
tüm herşeyi unuttum
çektiğim acıları sıkıntılarını unuttum
ve karar verdim sadece senin için ayağa kalkmaya senin için yaşamaya söz verdim
şimdi iyikimsin benim bebeğim.iyi ki hayatımda son.
devamını gör...
2677.
çoooook saçma bi hayat yaşamıyor muyuz lan? belli bir düzen var. ya o düzene uyuyorsun ya da dışlanıyorsun. niye kendi düzenimiz olmasın ki diyosun, hayal kurma diyorlar. of ulan sözlük.
devamını gör...
2678.
neden böyle oluyor? düşünüyorum ama bir türlü işin içinden çıkamıyorum. tam bu kez oldu, artık eksik olan yaşam enerjimi buldum derken her defasında tepetaklak buluyorum kendimi. mutluluk kapımda diyorum kapıyı bir açıyorum mutluluk maskesi arkasından hüzün kahkaha atıyor yüzüme. hatasız olduğumu söyleyemem ki bu iddiada bulunmak abesle iştigal olur. ancak yaptığım hataları düzeltebilecek kudrete sahip olduğumu da biliyorum. insanlar olarak biz ne yazık ki sabır ve tahammül konusunda maalesef çok eksiğiz. karşımızdaki insanı biraz tanır gibi olduktan sonra hemen kendi düşüncemize sarılıyoruz. karşımızdaki insana kendini kanıtlama şansı vermeden çeviriyoruz dirseğimizi. halbuki mesela ben motivasyon kaynağını dışarıdan toplayan bir insanım. dolayısıyla tam bir şeyler için gerekli gücü bulmuşken, çaba göstermek için hazırken, o mutluluk maskesindeki hüzün motivasyon kaynağımı da elimden alıyor. insanlara bunu anlatmak çok güç. çözülmesi zor olmayan şeyleri gözümüzde büyütmeyi ne de çok seviyoruz. oysa her şey için uğraşacak gücü buluyoruz kendimizde. fakat iş insana geldi mi en ufak tahammülü çok görüyoruz. aslında böyle yaparak işleri iki taraf için de olabildiğince zorlaştırıyoruz. birlikte mutlu olabilecekken hatta mutluyken duvarlar ardına saklıyoruz kendimizi. umarım hepimiz bir gün bu yanlışımızın farkına varırız da dünya daha yaşanabilir bir hal alır.
devamını gör...
2679.
hiç iyi değilim ya hastalıktan ölmek üzereyim zaten,birde bayram günü hepinizin bayramı kutlu olsun, bu bayram benim için güzel değil gibi benim için güzel geçmiyecek ayağa kalkamıyorum zaten birde herkes üzerime geliyor, niye ben hastalandığımda hiç kimse inanmak istemiyor yalan söylüyorsun diyorlar ya bayram sabahının öyle olmasını istemezdim ama herşey canımı sıkıyor herşeyden sıkılıyorum hayatta bir dakika bile yaşama isteğim kalmadı aldığım her nefesin içinde boğulmak isteyesim var zaten herkes boğmaya çalışıyor beni kurtulmak istiyorlar ya sanki ne yapmışım onlara görende zannedecekte ne yapmışım onlara sanki kötü davranmışım, kendimi aileden bile hisstememeye başladım, insan hastalandığında herşeyi anlıyor yanında arkadaşın olmadığında ailenin olduğunu düşünürsün ama aile yok yanında kötü olur kötü hissedersin inanmıyorlar bile hasta olduğunu ölmek üzereyim gerçekten ya
ölmek …
devamını gör...
2680.
ya bi kerede bırakın güçsüz olayım, acımı yaşayım, benim hata yapmaya hakkım yok mu ha?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim