2841.
bazı sözlerin kolay söylenebilir olmasındaki orantısızlık, herkesin fazladan bir umursamazlığı oluyor. "kusura bakma" "affedersin" "özür dilerim"... bunları sarf etmek, birileri için hala daha çok zor olabilir ama kolaylıkla söyleyenler, inanın çok daha fazla. öyle ki bu kolaylığın arkasında yapmadıkları şeyleri bile üstlenebilirler. bu sözleri kutsamak yerine bir edimi, bir tavrı, birkaç cümleyi sarf etmeden önceki karar noktasında bizi sınırlandıran öz saygıyı, durduran utanç balatalarını çok daha fazla önemsiyorum. herkeste olmuyor tabii. insanlar konuşmayı seven canlılardır, bu konuşmalar üzerinden künyeler yazmayı da bir o kadar severler. oysa sözcüklerle çizilmiş her imaj nesnesi gibi bu künyeler de kırılgandır. yani esasında, kimsenin kimseyi hayal kırıklığına uğrattığı falan yok. herkes olduğu gibi. sadece olmayan anlamları kendimiz yaratıp içimizdeki inanç açlığına kurbanlar veriyoruz. hepimizin içinde bir kötülük nüvesi var ve bazı iyi niyetlilerimiz gerçekten bunun üzerine çok çalışıyor, kimi zaman kendini harcamak pahasına da olsa... bu yüzden söylenmeyen, konuşulmayandaki anlam, saklı olduğu yerdeki kadar derin ve gerçektir. bir mücadelenin, bir büyük yorgunluğun kimseyi incitmek istemeyen uzlaşısıdır. sırf bu yüzden tabiat kanunları, aramızdan birilerini her zaman biraz daha çok hırpalayacak belki ama diğer türlüsüne değecek bir şey de ben bulamadım.
devamını gör...
2842.
( kaotik olaylar demiş birde. köyünden bile çıkmamış bir kaç makale okuyup kendini bir halt sanan antalya çomarının ağlamalarını okuyorum. bana nickaltı girdi diye özelden ulaşıp iftira atan ve taciz eden bir adet kaplama gördük gece vakitleri. kuduz it gibi saldırıyorsun ama saldırdığın kişilere dikkat et. o yazar hukukçuydu ve seni dava edecek. senden bilgilerini istemiş artistlik yapmışsın ama verememişsin? ne oldu? senin gibilerin sonu bu. hadi ilbi'ni de al yanına koyun gütmeye devam et.
devamını gör...
2843.
böyle kullanılmasına üzüldüğüm defter, naçizane.

benim için sözlüğün en kıymetli yerlerinden biri burası. birçok yazar için de içini döktüğü, kendiyle konuştuğu bir başlık. kendimize dair paylaşmak, aktarmak istediklerimizi buraya yazıyoruz. belki bazen duyulmak, anlaşılmak istediğimizde, belki bir gözlemciye ihtiyaç duyduğumuzda, belki kendimizden taştığımızda... buradan gitmek ve ardında iz bırakmak istemeyen yazarların da yine ilk uğradığı yer burası oluyor. bizden içeriklerini, kendilerini de alıp gitmek istediklerinde yani, anlıyorsunuz...

demem o ki karalamasanız mı acaba defterimizi? mis gibi sözlük kategorisi var, nickaltları var çılgın atılan. sadece bir fikir.
devamını gör...
2844.
uzun zamandır adamakıllı biriyle yemeğe çıkmamıştım.
normal bir yemek olmadığını söylememe gerek yok sanırım. yoksa eş dost arkadaşlarla her daim etkinliklerim bolca nazar değmesin.
aileyle tanışmadan sonra şimdi de ilk kez başbaşa diyebileceğim şekilde yemeğe davet edildim. şık, güzel hisler bunlar cidden.
gösterişsiz, sade, yaşına yaraşır şekilde davranışlar, acele yok, üsteleme yok, art niyet yok, birbirini tanımaya çalışmak var sadece.
rahat ve özgür hissettiğim her yerde var olurum ben, olmuşumdur da. gerisi önemli değil. bu sene her hafta sonum neredeyse harika geçti diyebilirim ama bu sefer ki 'farklı' geçecek. heyecan? yok , farkındalık? bolca, huzur? kesinlikle var. tu tu tuuu!
herkes hak ettiğini yaşasın *
devamını gör...
2845.
bir anlam arama çabasının gereksiz olduğunu düşündüğümden midir bu delilik?
devamını gör...
2846.
her yalan unutuluyor zamanla, her yara kabuk bağlıyor, gidenler arkalarında kırık kalpler bırakıyor ama zamanla o yangınlarda sönüyor, gün geliyor sadece sen kalıyorsun. ve ne giden geriye geliyor, ne de döktügün gözyasları onlara değiyor. o yüzden eğer bu hayatta illa kıymet bilmek gerekiyorsa, sadece kendi kıymetini bil.
devamını gör...
2847.
bugün de covid olduğumu öğrendim tekrardan. önümüzdeki perşembeye kadar karantina. herşey cumartesi gecesi pub'da arkadaşlarla dağıttıktan sonra oldu,oradan geçti hepimize tek tek. musab senin allah canını almasın iyileştim deyip buluştun bizimle oysa kuru kuru öksür dur yanımızda piç ettin 5 kişiyi shfdg
devamını gör...
2848.
kendime her zaman diyorum ki; bir daha haketmeyen insanlara vakit ayırmayacagim, güvenmeyecegim yine yeniden aynı hataya düşüyorum. birinizde yanıltın ulan beni bir kerecik olsun kendime "ben sana demiştim buna güven olmaz bile bile aynı hatayı yaptın." demek zorunda kalmayayim.
devamını gör...
2849.
- maske alınacak (yedek).
- faraşlı süpürge fiyatları araştırılarak.
- temizlik bezi (muhtelif).
- pul defteri yerine tertibatı çalışılacak.
- insanlardan hesap sorulacak ( tek tek - yargısız)
devamını gör...
2850.
"yok artık, yaptığı hiçbir şey ile beni artık daha fazla şaşırtamaz" dediğim adam bugün beni yeniden şaşırttı sözlük.
şaşırtmakla kalmadı, hayal kırıklığına uğrattı, hiç ummadığım bir konuda, kendisinde olduğundan hiç şüphe etmediğim adalet kavramının onda artık olmadığını görmek canımı acıttı. üstelik yaktığı sadece benim canım değil. benden çok daha fazla üzülen, kırılan ve ciddi anlamda fiziken canının yandığını bildiğim biri var ki bu konuda elimden bir şey gelmiyor oluşu fena, baya fena. bazı konularda elinin kolunun bağlı olması resmen işkence ve bir bakıma sınav. zaten insan en çok sevdikleriyle sınanmaz mı?
yaptığı şeyi öğrenince kızmak istedim ona, gidip "bunu nasıl yaparsın, sen bu musun, dön bak kendine" demek istedim ama sesimin bir fısıltıdan öteye gitmeyeceğini biliyordum. hem zaten "sizi duymak isteyene bağırıp çağırmaya gerek yok, bir fısıltınız yeter"di dimi?
hayal kırıklığı farklı bir duygu; kızmak, sinirlenmek gibi değil; sinirlenince enerjik hissediyor insan, tepki verebiliyor. oysa hayal kırıklığı öyle değil, kolunu kanadını kırıyor insanın bir de çat çat vuruyor yüzüne gerçekleri, pek bir acımasız. sonra öylece kalıveriyorsun. alacağı olsun.
biliyorum çok karışık oldu bu yazı. aklım da öyle zaten. sıkıldım da yazmaktan. gidiyorum. tırt.
devamını gör...
2851.
uyumam gerektiği halde, sevdiği çizgi filmin saati gelmiş çocukların sıçraması gibi bir uyanış... bu hafta sonlarının umutlu girilip mutsuz çıkılan ruh hali, şimdiden üzerime çökmüş durumda. telefonun sesini kısıp biraz daha mı zorlasam, kalkıp bir duş mu alsam? ne yapsam bu b.k gibi hissediş kaybolmayacak. sonra ne bu sıcak? bari ayağının tozu gitseydi güneş! üstüne sigara da bitmiş, bir de kalkıp angarya angarya gidip alması var. asansörün kapısı bu katta açılmıyor. daha geçen ayki aidatı verirken söylemiştim yöneticiye. yayvan esnaf ağzıyla "hemmen arıyorum" deyip idare etmiş beni ve kattaki diğer insanları bir ay boyunca. arasam muhtemelen ulaşamayacağım, ilk karşılaşmada da "ya kusura bakma sayın calakalem kardeşim, çocukların elinden düşmüyor ki bu meret!" herif, tam bir kronik yalancı, malımızı biliyoruz. böylelerine, arada bir sabrınız tükenip içinizdeki yaratığı arz edersiniz, 1-2 ay götürür sizi. sonra gene yavaş yavaş eski düzenini bulur. kendisi dışında bu işi yapmaya hevesli bir allahın kulu çıkmadı, biraz da onun sefası. yavşağı küstürüp etsek hepten ortada kalacağız durumu da yok değil yani.
en çok da ellerim terliyor sıcakla. kaç defa yıkarsanız yıkayın, 2 dk. sonra yine o yapış yapışlık hissi. uzandığım yerde bari kitaba devam edeyim deyip kaptırıyorum biraz. nesnelerin estetiği adlı ernesto francalanci diye bir adamın yazdığı, sanat felsefesi konulu bir kitap. belirli sanat eserlerinde, ünlü ressamların tablolarında mesela hangi nesne, nasıl bir anlama tekabül ediyor gibi bir izahı var. ilginç buluyorum, hem tablo okumalarına da yardımcı olacağını düşünüyorum. çeviri fena değil de dil, çok terimsel ve akademik ama akıyor bir şekilde. sadece uykuyu tam alamamış gözlerim çabuk yoruluyor şimdilik. bir de çay sigara çekiyor ki acayip! şu sigarayı gidip almalı bir an önce.
devamını gör...
2852.
evimi her an sen gelecekmişsin gibi temiz tutuyorum. ev temiz, sen gelmiyorsun.

şaka lan şaka. romantik serseriler sizi, evi bok götürüyor ki zaten beni olduğum gibi kabul etmeyecek insan için de koltuktan bile kalkmam. temizleyeyim diye giriştim, yoruldum aklıma geldi dedim bunlar sever yazayım. sevdiniz mi? aferim. eski sevgilinize falan gönderirsiniz, böyle şeyleri sever basit insanlar. haydi selametle.
devamını gör...
2853.
bir arkadaşım var, kendisi yıllardır rutinde çalışan ve tarif takip etmekten yaratıcılığı -bence- körelmiş birisi. eline tarif ver, bu yemeği böyle yapacaksın diye bir kez nasıl yapılacağını göster, ikinciye başında dur yapsın. üçüncüye sal gitsin, tek başına yapar. mutfağı bilmiyor değil, senden benden daha iyi biliyor ama gelgelelim sinirlerimi bozuyor.

salon beyefendisi kişiliğimi bozmamak için çok çingenelik yapmıyorum, ama cidden artık yaptıkları bana batar olmaya başladı. bir insan 2 senedir bu mutfağın üyesi olup da bir gün gelip "yahu büyücü, benim bugün işim yok ama yarın elbet olacak, bana şu bıçağın tencerenin yerini göstersene. lazım olduğunda senden istemeyeyim" demez mi? demiyormuş.

ben -gerekiyorsa cuma günü- yapacağım yemeğin malzemesini alıp, cumartesi pazar o mutfağa mesai dışı olmasına rağmen gidip yapıyorum işimi. evli barklı çoluklu çocuklu bir kadın olan bu arkadaşımdan bu fedakarlığı istemek benim haddime değil, bir kez de istemedim ama haftaiçi geldiğin zaman bana yapacağın işi sormazsan seni dayaklarım çocuk. pazartesi 4 kişilik gruba "bugün gelecek misin?" diye kime sorduğunu anlamadığımız şekilde soramazsın. salı günü sabah "mutfağa gelecek misin bugün?" diye sorup öğleden sonra geleceğimi öğrenince mesai bitiminde arayıp "2 gündür seni bekliyorum bana malzeme verecektin, tarif gösterecektin, işi öğretecektin, 2 gündür soruyorum yapmıyorsun" diyemezsin bana.

sen bu mutfağa benden sonra geldin. benim düzenime uyacaksın. benim kurallarıma boyun eğeceksin. kendi kendine iş yapacağına ikna olduğum zaman destek tekerleklerini çıkartıp salacağım seni, o güne kadar bana bağlı yaşayacaksın. erken uçabilecek tecrüben ve yeteneğin var, bunu kullanmayı akıl etmen gerekiyor artık. sürekli ben elinden tutup şimdi soğan doğra, şimdi tencereyi bu dolaptan al, onu öyle yap bunu böyle yap diyemem. ben sadece bu mutfağa senden önce girmiş biriyim, derecemiz ve statümüz eşit. benim bildiğim 2 fazla yemek var sadece, o kadar. ben bunları kimseden öğrenmedim, çok kafamı bozarsan benim geçtiğim yolların bütün dikenlerini sana da batırırım, hiç de acımam.

işini yapmayıp başkalarını suçlayan piremseslerden oldum olası nefret ettim meslek hayatım boyunca. önce kendi sorumluluklarınızı yerine getirin, üstünüze düşen işi yapın, sonra bana laf söyleyebilecek aralığı belki veririm size. özel hayatınızdaki sorunların arkasına da sığınmaya kalkmayın kendi salaklıklarınız için. bizim de ailemiz, anamız babamız var, biz de kavga ediyoruz. akşam kavga edip sabah işe gidip hiçbir şey olmamış gibi çalışıyoruz, derdimizi çay çorba içerken konuşuyoruz. senin gibi yapmıyoruz tatlım.
devamını gör...
2854.
kocaman bir neden sorusu içimde. hiçbir şeyin mumkunatsız olmadığı bir zaman vardı, her şeyin mümkün olduğu. hala her şeyin mümkün olabileceği bir zaman var. neden her şey mümkünken ben kapından sürgün edildim neden kmlerce öteye itildim. benim içindi her şey tamam ama ben bunu istemedim ben bizi istedim sadece. neden tek şeyim tek istediğim bizi benden aldılar. neden bambaşka bir yol varken biz vazgeçtik neden yürümek istemediğimiz yollara hala mahkum ediliyoruz. neden bu kadar acıyor hala neden nasıl hala bu kadar özlüyorum. çok seviyorum.
devamını gör...
2855.
sana da oluyor mu sözlük ? bir yaz sabahı ortada hiç sebep yokken perdenin hafif bir esinti ile havalanmasindan salincakla en uzak noktaya ulaştığın o günü hatırlıyor musun ? ya da tavada eriyen tereyağ kokusunda bayram çöreginin üzerindeki çörekotu tadını alabiliyor musun? genellikle yaz günlerinin sabahlarındaki o sessiz serinlikte ya da kış ikindilerinde odanın penceresinden içeriye güneş ışığı vurmussa eskiden kalma bir anın beş duyu ile hissedebilecegim tüm ayrıntılarına gidiyorum. hatta bazen hiç yasamadigim, o dönem hayatta bile olmadığım zamanların anılarını anlatılanlardan yaşıyorum. mesela ne zaman kavak ağacı görsem annemi hatirliyorum. ben doğmadan yaşadıkları şehrin lojmanında ilk yaz gunlerinin öğleden sonrasında fıskiyelerden gelen su.sesine karışan kavak agaclarinin hisirtisini dinlermis. babamın senelik izne ayrılmasına kaç gün kaldığıni hesaplarmis. bu yüzden benim için iki ayrı şehirde yapraklarını birbirine vuran kavak ağaçları annemi annesine kavusturur. kavak ağacı görünce gözlerimi kapatır, o hiç görmediğim şehrin hiç yasamadigim lojmanında yatağıma uzanıp fiskiyelerdeki su sesinin kavak ağaçlarının hisirtisina karışmasını dinler ve halının desenlerine bakarım. geçmiş çoğu zaman büyülü bir gerçeklik benim için. tanpinar gibi ben de takintiliyim geçmiş ve zaman kavramlarina. geçmiş ailem ile eşdeger. solmuş eski resimlerde kalan masum bir gülümseme gibi görünüyor çoğu zaman. oysa geçmiş ancak yediğimiz kazıklardan tecrübe edinmemisken ya da yaptığımız yanlış tercihlerden dolayı kaybettiğimiz yıllarimiz yokken güzel. hayatımın bazı yıllarından bilerek uzaklasmamin, yok saymamin sebebi hatta istesem de artık hatırlayamadığım detaylarda hep yediğim kazıklar ya da yaptığım yanlış tercihler var.
bizi şehrin merkezine götürecek tek anayola çıkınca arka koltuktan "anne internetin varsa şarkı açar mısın? " sorusu gelir. mezarlığın önünden geçerken "anneee, kapat!!" diye uyarırlar. sıra kimdeyse fatiha'yi yüksek sesle okur, arkasından bir fatiha okuyacak kimi kimsesi kalmamışlar da dahil olmak üzere herkese bağışlar, aferini alir. çünkü "bir kizilderili atasözü der ki ; sizi tanıyan son insan öldüğünde artık gerçekten ölmüş olursunuz." sozunu duyduklarindan bu yana her mezarlıktan geçişte kimsesi kalmamışların kimsesi olmak istiyorlar.

iki durak sonra babamlarin durağına geliriz.az ileride de trafik isiklari. yeşile denk gelirsek göz ucuyla bakar, kırmızıya dek gelirsek yanağımdan makas alıp derin bir iç çeker. benim babam için yaşadığım çaresizliğin ilacı belki biraz gözyaşı ama onun eşinin hüzünlü kalbi için elinden gelen fazla bir şey olmuyor. feminizmin gümbür gümbür geldiği şu yuzyilda erkek olmak zor. zaten normal süreçte hicbirseyi kadınlar gibi anlayamazken, duygularını doğru şekilde ifade etmeyi bırak duygularını anlamlandirmakta zorlanan, empati kurmayı falan çok geç öğrenen erkeğin bir de zorlu sureclerde metanetini koruması ve hızlı düşünüp doğru kararlar verebilmesi hepten zor olmalı. şükür ki son zamanlarda yanında huzur bulduğum iki üç insanın ilki. bugünü yasamami, anda kalmamı, olumlu bakmamı, gerçekleri kabullenmemi çok kolay sağlıyor. geçmiş ailem ise bugün eşim. nam-i diğer yarım elmam. sanki hayat güllük gulistanlikmis gibi, babamlar tatile çıkmış gibi sakince ve her zamanki düzenimizi bozmadan şehrin altını üstüne getirmemizi, her ihtiyacimizi hiç sorgulamadan karşılarken ekonomiye canini kanını veriyor da sesini çıkarmıyor. her dışarıya çıktığımizda iki seyi hiç atlamaz. dönüş yolunda "karnın açıktı mi ? evde yemek yoksa dışardan halledlim, eve gidip uğraşma yorgun argın." demeyi ve "yolumuzun üstü nasıl olsa, babanlara gidip çay icebiliriz.bizi görünce sevinirler, hayır dualarını aliriz." demeyi. babama teşhis konuldugundan bu yana hiç sormuyor. bugün babamın ölümünden sonra anneme ve abime hangi siklikla gideceğimizi ve babam yokken bizi neyin guldurebilecegini dusundum. cevap bulamadim. o sürece de bir şekilde alışacağım ama şimdilik tek umudum tekrar eve gelip 3 kat merdiveni çıkabilecek güce ulaşması. bir gün gelecek ve o duraktan geçerken sokağa girmemiz için hiç sebep kalmayacak. o sokakta bizi tanıyan hiç kimse kalmadığında işte o gün biz de o sokak için ölmüş olacağız. acaba unutulmamak için mi hep geriye dönebilmeyi istiyor insan ?
mesela benim için inanılmaz eğlenceli geçen, bir dünya yaşanmışlık içeren, 1987 yazında annem halen camasirlari elinde yıkıyor, ikramlarıni davul firinda hazırlıyor, pek çok giysisini terzide diktiriyor, ailesi ile jetonlu telefondan konuşabiliyordu. şimdiki gibi akıllı telefonun, ıslak mendilin, kredi kartının, halı yıkama fabrikalarının ve daha milyonlarca önemli icadın olmadığı dönemlere geri dönmeyi istemek ancak beyhude bir simariklik ve ya ukalalik olurdu. ben yine de bu yaz her uyandigim sabahta, yaz sabahlari kapıda beni ve bebek arabasindaki kardeşinin elini tutmuş oğlumu görünce çok sevinen babamın bizim için tüm çarşıyı eve yığdığı o günleri çok özlüyorum. ya da mutfakta sarı kapalkli çay kutusunu elime aldığımda teyzemin doğum günümde içine bakkalindaki en pahalı abur cuburlarla doldurduğu kavanozu hatırlayıp, onu çok özlüyorum.

sana da oluyor mu sözlük? sanki dünyaya kazık çakmıssin gibi önümüzdeki yıl da giyinsin diye bir beden büyük giysiler alıyor musun? büyüyünce ne olayım? diye sorduğunda "biriniz kuyumcu olup gözümü digeriniz pideci olup karnımı doyursun." diyerek güldürüyor musun? geçmiş ailem bugün eşim ise gelecek çocuklar demek. çocuklar anın tam içinde kalabilen doğaüstü varlıklar. ve çocuklar ölümü asla bir son olarak değil hayatın doğal bir parçası olarak görmekte çok daha basarililar. çocuklar için geleceğe dair plan yapabilmek çok mühim. çocuğun için geleceğe dair plan yaparken o planın içine sen de dahil olup sen de geleceğe odaklanabiliyorsun.
bunu bugün fiziksel sıkıntıları yüzünden 3 yıldır kendisini eve kapatmış yakınımla yaptığımız sohbette bir kez daha anladım. gelecek için plan yapamayanlar,gecmisin karanlık sokaklarında geleceğini çaldığını düşündüğü celladını arayarak ölüyorlar. oysa hayat o durağa gelip kırmızı ışıkta beklerken gözyaşı döküp, yeşil ışık yanınca "hadi anne, sen de söyleee!!!" diye bağıran çocuklara eşlik etmek. koca yaşlı şişko dunyaaaa....
devamını gör...
2856.
seni gidi topaal topaal topaal bu gece de burda kaal burda kaal burda kaal
devamını gör...
2857.
sesimin duyulması için buraya yazıyorum, bir ilgi kırıntısı, fark edilmek istiyorum ama anonim bir ismim arkasına saklanarak, insanların gözlerinin içine bakmadan söylediklerimin anlamı oluyor mu şimdi? yok, ben her daim korkağım. ve yapayalnız.
devamını gör...
2858.
+ben almayayım artık, tadı biraz acı geldi
-tamam... bana da biraz öyle geldi, berbat bir rakı ama devam ederim ben.
+insanlara çaktıkları o paraya değse bari, bir ağız tadıyla içemedim.
-bunları seri numaralarına göre alan manyaklar var. işte üretim yerinde bekleme süresi falan filan bir şeyler söylüyorlar.
+ne fark eder ki? otel restoranındayız, sürahide verdikleri ne? belli değil.
-şu kalabalık masadakilerin sesi çok yüksek, tam duyamıyorum ne dediğini.
+ aynı iş yerindeler onlar. kızların ikisiyle aynı kuaförde karşılaşıyorum hep. beyaz gömlekli çocuğa ısrar ediyorlar, müzisyenden mikrofonu alıp söylemesi için. masada kafası güzel dokuz insan, hiç çekilir değil. ahan da mikrofonu alıp geldi biri.
-odaya geçelim istersen.
+ doğru, sen çok bile kaldın. daha 1 saat olmadı.
-5 saat de olsa sarmaz. baksana ebru gündeş falan söylüyorlar, birazdan birbirlerine de sarar bunlar.
+ aaa çocuğa masanın üzerine çıkmasını söylüyorlar. ne bunlar be! evet, kalkalım.
...
+üç ay önce birbirimizi hiç tanımadan, böyle asansörde karşılaşsak ne düşünürdün?
-az önce aklımdan geçti sırtın dönükken. bilmem... insan, tanımadığı insanlara ne hissedeceğini bilemeden de bakıyor. şu karakteristik gözlerinle dikkatimi çekerdin herhalde.
+herhalde!! ama şimdi ayakları yerden kesilmiyor değil mi insanın? 5 dakika sonra odada olacaklar, 5 dakikanın geçmesi kadar kesin olunca heyecanı olmuyor.
-galiba... sonrasındaki uyku kalitesi de var ama:)
+yok uyku muyku sana.
....
+bu tuhaf uğultu sesi de ne?
-banyodaki havalandırma menfezi düşmüş, oradan geliyor. mum damlası kadar yapıştırıcıyla tutturmuşlar, taşıması için değil de gönlü kalmasınmış.
+sırtın dönük mü konuşacaksın benimle?
-uyumaya çalışıyorum, ne zamandır böyle hafif, güzel bir uykunun bu kadar eşiğinde olmadım.
+sırf onun için tepindik değil mi? çakmağı uzatsana şuradan!
-derhal... sigarayı yiyen biri olarak dikkat edersen odada içmiyorum. g.t kadar oda zaten leş gibi oluyor.
+pardon ama zaten bunun için sigara içilen odayı seçmedik mi? aa sahi koah vardı sende. söndüreyim, söndüreyim mi?
-sırf uyutmamak için bu bıdı bıdı değil mi?
+:)) ketılın yanındaki poşette sallama çayla üçü bir arada bırakmışlar, hangisini istersin?
-çaya talip değilsen alabilirim, çay tadı alacağımdan falan değil, boğazım kurıyor.
+şeker?
-bir tane. teşekkür ederim. yalnız başım ağrıyacak benim.
+ulan ne çürük adamsın:))
-öyleyim galiba. az önce mayışıp yarım kalktığım için.
+uyu istersen, ben de uyuyayım. mümkünse dün geceki gibi kolun yine kürek gibi başıma inmesin.
-öyle mi? çok özür dilerim.
+ben de horlamıyorsun diye sevinmiştim, keşke horlasaymışsın.
-yoo horlarım da arada. evet, biraz hareketli uyuyorum.
+yutubdan müzik açayım mı? düşük volümlü çalsın, rahatsız eder mi?
-olur.
+internetim az benim, seninkini uzatsana.
-açık tuş kilidi.
+radyo tiyatrosu mu? en son bunları mı dinledin, sever misin?
-öyle uyuma öncesi falan açıyorum bazen sesli kitap ya da radyo tiyatrosu...
+ben çok severim.
-şimdi pek de iyi gideceğini sanmam.
+nazan öncel de var bak.
-göç albümü olabilir.
+açıyorum
-başımı şöyle koysam rahatsız eder mi? eeeh ederse de etsin be!
+bence de
...
devamını gör...
2859.
tekli koltuk güzellemesi…

bana “leylimley sence mutluluk nedir?” diye sorsanız cevaplarımdan bir tanesi muhakkak tekli koltukta seyahat etmek derim. evet evet yanlış okumadınız. tekli koltukta seyahat etmek; huzurlu bir yolculuğun başlangıcıdır. yol halinin en sessizidir, sessizlik beraberinde mutluluk getirir. çekingenliğiniz, kendini yalnız olmanın güvenli kollarına bırakır. (yalnız olmak bir bakıma güvenli bir limanda olmaktır) yanınızdakine (yanınızdaki sevdiceğiniz, arkadaşınız, anneniz, babanız vs. değilse) değmezsiniz. değmemek; fiziken olabileceği gibi ruhen de mümkündür. mesela; muhabbet etme zorunluluğunuz yoktur. sizi süzme ve peşinden çok klasik olan “yolculuk nereye?” sorusuna ık mık deme gibi bir durumunuz olmaz .

hele bi de uzun yolsa uyuyamam ben. uyku; yol halindeyken güzellikleri kaçırma eylemi gibi. uyuduğumu düşündüğüm takdirde geçtiğim yolları yok saydığımı; şehirdeki, şehirden uzaktaki insanları yadsıdığımı düşünürüm. belki asfalt kenarındaki en güzel çiçeği bu yol halinde göreceğiz. görebiliriz. ihtimali var. elektrik tellerindeki kuşları saymak gerek. yol halindeyken kuşlardan, yeşilden, maviden, gönlümüzdekilerden -gönlümüze girenlerden, gönlümüzden çıkanlardan- sorumluyuz.

ve bence bu sorumlulukların yerine getirmenin en iyisi tekli koltukta seyahat ederken yapılır. hele bir de kocaman camlı bir koltuğa denk geldiyseniz değmeyin keyfinize… mutluluğunuzu paylaşmak isterim.

ve şu an tekli koltukta yol halindeyken tekli koltuk güzellemesini seven herkesle ben de bu mutluluğumu paylaşabilirim. yolum kısa olsa da varsın olsun. elektrik tellerindeki kuşları saydım da 8 tane var. gönlüm biraz buruk. tekli koltukta olmak paha biçilemez. *ve her daim muavinle muhabbet etmek çok tuhaf. *
devamını gör...
2860.
dün evine misafir olduğum ailede* bir kadın, eşi, kadının bir önceki evliliğinden olan 18 yaşındaki oğlu ve yaşlı annesi vardı. kadının annesi, kadından çok daha dominant birisiydi. kadın, evlendiği günden beri annesi onların evinde yaşıyormuş. ikram ettikleri herhangi bir şeyi yemeyince alınır gibi olacak kadar aşırı misafirperverlerdi. benim dışındaki herkes, onların aşırı iyi insanlar olduğunu söyledi. evet, aşırı iyilerdi ama o kadar iyilik ki biraz aşırıydı ve bu ailede duygu olarak beni rahatsız eden bir şeyler vardı. "aman neyse yaa bana ne, her yerde de psikolojik tespit yapmayıver" diyerek kendi kendime konuşup tam içimdeki bilgeyi* susturmuşken, diğer herkes asansörle aşağıya inerken, kadınla ikimiz merdivenlerden indiğimiz sırada bana* "şu annem her şeye karışıyor, ev alacaktık, kenarda paramız vardı, bulduğumuz hiçbir evi beğenmedi, o sırada da işte ortamı görüyorsun, fiyatlar artınca elimizdeki para hiç oldu, ben de işsiz kaldım, sağlık sorunlarımız da olunca, artık ev almak bizim için hayal oldu. ama hep annemin yüzünden..." dedi. kendisine "allah yardımcınız olsun." diyebildim. içimdeki bilgeye de "bugün de psikolojik tespitin doğru çıktı, mutlu musun?" dedim.*
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim