normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3901.
ah nasıl unutulur düşünmek!
tesadüfen okuduğum bu kelimelerin bir gün yaşıyacağımdan habersiz çok sevmiştim, hiçbir zaman birine gidip içimi açmışlığım olmaz, çünkü sorunu büyütmeyecek kadar küçük görürüm ama yanılmışım bu çözüm değil cehennemi oluşturan temelmiş, içim bir kuyuymuş meğer ve ben her gün onu zehir ile doldurup taşırmışım. artık böyle bir hataya düşmeyecem ne olursa olsun asla içime atmicam * bunların hepsi bir yana minik bir paragrafın büyük bir etkisini yaşıyorum onu anlatmak istemiyorum çünkü kendi kendine bir anlam zaten iyi ki varsın güzel arkadaşım, varlığının gerçekten iyi geldiğini bil.
işte o paragraf :
ve bunu unutma her şey geçicidir ve sen de bir nilüfersin.
nilüferler bataklıkta tertemiz çıkabilen bir çiçektir beyaz pembe ve mor gibi renkleri vardır tuhaf olan da şudur ki pislik içinde olan bataklıktan kendi gibi çıkar... tertemiz ...
ve bu sensin etrafındakiler öyle pis bir düşünce ve zihniyetteler ki ama sen bunu unutma nilüferimsin<3
tesadüfen okuduğum bu kelimelerin bir gün yaşıyacağımdan habersiz çok sevmiştim, hiçbir zaman birine gidip içimi açmışlığım olmaz, çünkü sorunu büyütmeyecek kadar küçük görürüm ama yanılmışım bu çözüm değil cehennemi oluşturan temelmiş, içim bir kuyuymuş meğer ve ben her gün onu zehir ile doldurup taşırmışım. artık böyle bir hataya düşmeyecem ne olursa olsun asla içime atmicam * bunların hepsi bir yana minik bir paragrafın büyük bir etkisini yaşıyorum onu anlatmak istemiyorum çünkü kendi kendine bir anlam zaten iyi ki varsın güzel arkadaşım, varlığının gerçekten iyi geldiğini bil.
işte o paragraf :
ve bunu unutma her şey geçicidir ve sen de bir nilüfersin.
nilüferler bataklıkta tertemiz çıkabilen bir çiçektir beyaz pembe ve mor gibi renkleri vardır tuhaf olan da şudur ki pislik içinde olan bataklıktan kendi gibi çıkar... tertemiz ...
ve bu sensin etrafındakiler öyle pis bir düşünce ve zihniyetteler ki ama sen bunu unutma nilüferimsin<3
devamını gör...
3902.
bir beyaz torosla köy yollarını tozutarak gelsek , göğe doğru ovalleşen dev çınarın kapısına dayansak. kursak masamızı...
bi küçük radyo, kızıl saçlarından süzüp bana getirse gecenin en güzel şarkısını. içimizde bahar olsa sanki hiç sabah olmayacakmışcasına o gece...
unutsak geçmişin kalbimize getirip bıraktığı her hüzünlü mirası. kendi mirasımıza reddi miras yapsak o gece.
iki ayna nasıl birbirine tutulduğunda sonsuz yansırsa, göz göze baktığımızda açılsa güzel sonsuz kapılar.
ne gelecek kaygısı ne iş ne para o gece, tek karanfil olsa masada.. iki kadeh buzlu rakı. kokun kalsa birde.
bi küçük radyo, kızıl saçlarından süzüp bana getirse gecenin en güzel şarkısını. içimizde bahar olsa sanki hiç sabah olmayacakmışcasına o gece...
unutsak geçmişin kalbimize getirip bıraktığı her hüzünlü mirası. kendi mirasımıza reddi miras yapsak o gece.
iki ayna nasıl birbirine tutulduğunda sonsuz yansırsa, göz göze baktığımızda açılsa güzel sonsuz kapılar.
ne gelecek kaygısı ne iş ne para o gece, tek karanfil olsa masada.. iki kadeh buzlu rakı. kokun kalsa birde.
devamını gör...
3903.
10 temmuz salı günü tıp fakültesi 2. sınıf son yazılı final sınavım var. evet yanlış okumadınız, daha final. büt falan da değil (allah korusun). 11 temmuz’da taylor swift era’s tour viyana için bilet savaşına girişeceğim, 12’sinde de kuaförde randevu bulabilirsem ilk kez saçımı boyatacağım bu sefer niyetlendim. 2 günde tüm evi toplayıp temizleyip hatta perdeleri bile yıkayıp kapatıp gideceğim. yazın ben gittikten sonra dayımlar muhtemelen kuzenimin mezuniyetine geldiklerinde bizim evde biz yokken kalacaklar. 13’ünde de uçağım var :). en son 11 yıl önce sabiha gökçen’e gitmiş ve pegasus’la uçmuştum. aslında annemlerin oraya thy dışında uçan hava yolu yok ancak çok turistik bir yer olduğu için normalde günde 1 uçuş olan yere sezonda 2 uçuş var. çok pahalı ve layover süreleri de 20 saat falan. bu sefer yaz, montlar ve kazaklar olmayınca bavulum hafif olur diyerek pegasus’tan 20kg bagaj hakkı olan bilet aldım. annemlerin evine 3 saat uzaklıkta kalıyor evet tamamen farklı şehir. belki beni almaya gelirler bilmiyorum ama gelmezlerse de sıkıntı değil. 1 saatte giden hızlı treni deneme bahanem olur. havalimanında sim kart almam gerekecek sanırım, kendiminkini nedense kışın orada bırakmıştım. iletişim olmadan da bilmediğim, dilini konuşmadığım yerde yollara atılmak istemem. çok uzun yazdım kusura bakmayın hiçbir ana fikir de yok burada. uzun zamandır yazmamıştım. iyi geceler. büte kalmadan sınıfı geçmem ve 2 günde sınav sonucumun açıklanması için tüm dualarınızı, manifestationlarınızı, iyi dileklerinizi, enerjilerinizi, ayinlerinizi bekliyorum.
sevgiler, lily evans.
sevgiler, lily evans.
devamını gör...
3904.
leyla ile mecnun'dan gördüğüm bir kesit kafamın içinde dolanıp durdu gün boyu.
'kocaman bir boşluğun içindeyim ben.didiniyom çabalıyom hiç bir şey olmuyor.ne o boşluktan kurtulabiliyorum ne o boşluğu doldurabiliyorum.'
'kocaman bir boşluğun içindeyim ben.didiniyom çabalıyom hiç bir şey olmuyor.ne o boşluktan kurtulabiliyorum ne o boşluğu doldurabiliyorum.'
devamını gör...
3905.
çok çok uzun şeyler yazıp içimi dökmek isterdim ama bu sadece boş bir çaba olurdu. kendimi ifade etmeye, diğer yazarlara bir şey anlatmaya dair herhangi bir çabam yok.
şu an ömrümü adadigim, uğrunda çalıştığım şey, hayalim, suya düştü. kendimi öyle bir boşlukta hissediyorum ki sırf sicilim bozulmasin diye sevmediğim ve tantanasına maruz kalıp oradan sadece uzaklastigim her insan evladına en ufak bir tahrikte senin ta ananı avradını deyip saldırabilirim.
hiç istemediğim hayatımın b planı olan yola girdim. yasal, kazancı yüksek fakat haram olan bir iş; dövme sanatçılığı.
iş teklifini bu büyük şehirde en bilinen ve çok yetenekli birinden alıp peygamber efendimizin yapan da yaptıran da lanetlenmiştir hadisi sebebiyle reddetmiştim.
teklif hala gecerli ve yaratıcım kusura bakmasın ama tüm ömrümü bir fabrikanin s***ndirik bir ofisinde kendini müdür sanacak kadar önemli gören torpille oraya gelmiş s** kırığı insan musveddelerinin arasında geçirmek istemiyorum.
bak yine uzun bir yazı oldu anasını s*** böyle işin.
şu an ömrümü adadigim, uğrunda çalıştığım şey, hayalim, suya düştü. kendimi öyle bir boşlukta hissediyorum ki sırf sicilim bozulmasin diye sevmediğim ve tantanasına maruz kalıp oradan sadece uzaklastigim her insan evladına en ufak bir tahrikte senin ta ananı avradını deyip saldırabilirim.
hiç istemediğim hayatımın b planı olan yola girdim. yasal, kazancı yüksek fakat haram olan bir iş; dövme sanatçılığı.
iş teklifini bu büyük şehirde en bilinen ve çok yetenekli birinden alıp peygamber efendimizin yapan da yaptıran da lanetlenmiştir hadisi sebebiyle reddetmiştim.
teklif hala gecerli ve yaratıcım kusura bakmasın ama tüm ömrümü bir fabrikanin s***ndirik bir ofisinde kendini müdür sanacak kadar önemli gören torpille oraya gelmiş s** kırığı insan musveddelerinin arasında geçirmek istemiyorum.
bak yine uzun bir yazı oldu anasını s*** böyle işin.
devamını gör...
3906.
sanırım ağlayarak uyumayalı baya olmuştu.
kendimi çok kötü hissediyorum.
nasıl anlatsam? sanki bir yere sıkışmışım da hem çıkış hem giriş gözükmüyor.
karanlık bir yerde birisinin beni kurtarmasını bekliyorum.
annemle tartıştık.
ama tamamı ile bir patlamaydı benim açımdan.
o patlama da çoğu şeyi tetikledi tabi.
üniversite sınavının açıklanmasına 10 gün kalmasının verdiği bir sinir stres var onu kaldıramadım sanırım.
her gün rüyamda sınav ve kabus görüyorum çok yoruyor ya.
açıp kaç netimin olduğuna bakamadım.
kitaplarımı da kaldıramadım.
biliyorum kitaplarımı kaldırırsam ve beklediğim gibi gelmezse açmak çok koyar.
sıkıntı şurada ki bir milyon gelse bile şaşırmam öyle bir kötü senaryo planı yapıyorum ki kafamda...
tamam diyorum yüz binden çok düşük gelirse mezuna kalırım ve yaptığım hataları bir daha yapmam her şey daha iyi olur diyorum ama gel bunu yüreğime anlat.
her gece mezuna kalırsam şunu şunu yaparım diye kafamda kuruyorum.
kazanıp ankara'ya gitmek istiyorum sözlük.
gerçekten çok istiyorum.
ve gerçekten sonuç çok kötü gelirse korkusu beni yiyip bitiriyor.,
tamam evdekiler her türlü beni destekliyor ama işte aması var sözlük.
kalmak çok zor.
allahın izni iel güzel bir yeri kazanıp gitmek istiyorum.
evde hiç bir şey yapmadan durmak da insana kafayı yedirtiyor.
herkesin tavırları batıyor, özellikle annemin.
ergenliğin verdiği bir batma mı yoksa gerçekten değişen şeyler mi var bilmiyorum.
ortaokuldaki varoluşsal sancım olan; ''kimsenin ilk tercih edeceği kişi ben değilim'' sancısını da bugün yaşayınca sanırım ilk tercih daha yakın.
neyse sözlük muhtemelen buraya sonraki karalama defterinde sınavlar açıklanmış olur ve heyecanla bazı şeyleri yazıyor olurum.
zira uni sınavı açıklansın 100 derdimin 99 çözülüyor.
istediğim yere gideyim artık.
kendimi çok kötü hissediyorum.
nasıl anlatsam? sanki bir yere sıkışmışım da hem çıkış hem giriş gözükmüyor.
karanlık bir yerde birisinin beni kurtarmasını bekliyorum.
annemle tartıştık.
ama tamamı ile bir patlamaydı benim açımdan.
o patlama da çoğu şeyi tetikledi tabi.
üniversite sınavının açıklanmasına 10 gün kalmasının verdiği bir sinir stres var onu kaldıramadım sanırım.
her gün rüyamda sınav ve kabus görüyorum çok yoruyor ya.
açıp kaç netimin olduğuna bakamadım.
kitaplarımı da kaldıramadım.
biliyorum kitaplarımı kaldırırsam ve beklediğim gibi gelmezse açmak çok koyar.
sıkıntı şurada ki bir milyon gelse bile şaşırmam öyle bir kötü senaryo planı yapıyorum ki kafamda...
tamam diyorum yüz binden çok düşük gelirse mezuna kalırım ve yaptığım hataları bir daha yapmam her şey daha iyi olur diyorum ama gel bunu yüreğime anlat.
her gece mezuna kalırsam şunu şunu yaparım diye kafamda kuruyorum.
kazanıp ankara'ya gitmek istiyorum sözlük.
gerçekten çok istiyorum.
ve gerçekten sonuç çok kötü gelirse korkusu beni yiyip bitiriyor.,
tamam evdekiler her türlü beni destekliyor ama işte aması var sözlük.
kalmak çok zor.
allahın izni iel güzel bir yeri kazanıp gitmek istiyorum.
evde hiç bir şey yapmadan durmak da insana kafayı yedirtiyor.
herkesin tavırları batıyor, özellikle annemin.
ergenliğin verdiği bir batma mı yoksa gerçekten değişen şeyler mi var bilmiyorum.
ortaokuldaki varoluşsal sancım olan; ''kimsenin ilk tercih edeceği kişi ben değilim'' sancısını da bugün yaşayınca sanırım ilk tercih daha yakın.
neyse sözlük muhtemelen buraya sonraki karalama defterinde sınavlar açıklanmış olur ve heyecanla bazı şeyleri yazıyor olurum.
zira uni sınavı açıklansın 100 derdimin 99 çözülüyor.
istediğim yere gideyim artık.
devamını gör...
3907.
ufak bir anlayışlı söz tüm duvarlarımı yıktı. güçlü durmaya o kadar odaklanmışım ki. şuan dokunsalar ağlayacak gibiyim..
devamını gör...
3908.
kötü haberin ilk duyrulduğu insan olmaktan da, kötü haberi başkalarına veren kişi olmaktan da, git gide daha da duygusuzlaşmaktan da, kalbimi yoklayıp yok yahu ben de insanım diye güncelleme almaya çalışmaktan da bir nebze yoruldum.
içimde bir boşluk hissediyorum ama daha da ilginci bu asla dolmayan boşluk hissini fark etme sürecinde sürekli olarak başkalarının delik deşik olmasına da şahit oluyorum.
boşluğa şükretmem için bu yorgunluk anladım, teker teker gelin.
içimde bir boşluk hissediyorum ama daha da ilginci bu asla dolmayan boşluk hissini fark etme sürecinde sürekli olarak başkalarının delik deşik olmasına da şahit oluyorum.
boşluğa şükretmem için bu yorgunluk anladım, teker teker gelin.
devamını gör...
3909.
en son yurtdışına çıktığımda, türkiye ile aramda 7 saat zaman farkı varken deprem olmuştu. deprem bölgesinde yaşamayanlarınızın çoğundan daha erken haberim olmuştur bu felaketten muhtemelen. tr saatiyle 4:26’da, telefonuma gelen bir “ben iyiyim” mesajıyla. hayatta en sevdiğim ve muhtemelen de hep en sevdiklerim arasında olacak olan bir adamdan gelen bir mesajla. normal şartlarda istanbul’da olması gereken…
seyahatimin kalan 4 gününü tarif etmem çok güç. birleşik devletlerin bana hitap etme potansiyeli en yüksek şehirlerinden birinde, o güzelim şehirde bok gibi geçen bir süreç. kaldırım kenarlarında, cafe ya da bar wifi ağlarına bağlanmaya çalışarak, ayık gezmeye tahammül edemeyecek kadar endişeli, üzgün, berbat bir ruh haliyle.
döndüm sonra. korkunç bir 1 hafta geçirdim l koltuğumda. günde bazen 1 öğün junk food, bazen sadece kahve ve sigara tükettim. alkol almadım hiç, neden bilmiyorum. erimiş gibi bir beyin, pelteleşmiş bir beden. arkadaşlarımın ısrarı olmasa en ihtiyaç duyulan zamanda nakit yardımı yapmak için bile online bankacılık sistemine giremeyecek bir takatsizlik çöktü üzerime. sadece ve hep ve durmaksızın televizyondaki canlı deprem yayınlarını takip ettim. twitterdaki yardım organizasyonlarının bir parçası bile olamayacak kadar kaçtım gerçeklikten. sanki bir ekranın ardından dramatik bir film izler gibi izlersem yaşananları, ağırlığı üzerime çökmez, çökemezmiş gibi davrandım. zannediyorum ömrümün en kontrolüm dışında akan dönemiydi. ikincil travmamı her şeyin önüne koyduğum, hareketsizliği bir kaçış olarak gördüğüm, işin kötüsü buna da razı olduğum. benim deprem fobim var. benim sevdiğim insanları en küçüğünden en büyüğüne tüm olumsuzluklardan korumaya muktedir olduğuma dair hatalı bir patternim de var. kendime dair bu bildiklerim sanırım beni sürükleyebileceği en çirkin yere sürükledi o bir haftada. işe yaramaması bir yana duygusal dünyamda her şeyin daha da karmaşık hale gelmesine sebep oldu bu katatoni. kendime gelmem gerektiğini işe döndüğümde fark ettim. ardından yaptıklarımın kendi kendime ruhumda açtığım yaralara merhem olduğuna inanmıştım. geçti sanmıştım. geçmemiş.
şimdi başka bir yerdeyim. ülkeyle aramda saat farkı yok ama evimden hiç hissetmediğim kadar uzakta hissediyorum. dünyanın bambaşka bir yerinde, afrika’nın en güzel şehirlerinden birindeyken, yapılabilecek, deneyimlenecek onlarca şey varken, hiç girmediğim kadar çok giriyorum twitter’a, hiç düşünmediğim kadar çok düşünüyorum sevdiğim insanları ve gözü karartsam istanbul’da bir saat içinde dokunabileceğim o adamı hiç özlemediğim kadar çok ve gerçek şekilde özlüyorum. çok, çok korkuyorum.
demek her uzaklaşışımda tekrar edecek kendini bu travma. demek müdahale etmek gerek gerçekten. demek yine itinayla ağzıma sıçmışım kendimin. afferim.
antakya’yı yıkılmadan önce son biz kez görebilirdik biz. bir yazı tura atmıştım. sonucu tura çıkarsa 31. yaşına 31 plaka kodlu o şehirde girme hayali kurduğunu söyleyen o adamı alıp antakya’ya götürecektim. 1 geceliğine hatta 12 saatten bile az süreliğine yanına gittim ama o benimle antakya’ya gelmedi. gözleri dolu dolu bindiği arabadan gözleri dolu dolu, antakya olmayan o şehirde indi. zaten hayali de değil şakasıymış o onun. belki gerisi ve diğer her şey de öyleydi.
önemli mi?
seyahatimin kalan 4 gününü tarif etmem çok güç. birleşik devletlerin bana hitap etme potansiyeli en yüksek şehirlerinden birinde, o güzelim şehirde bok gibi geçen bir süreç. kaldırım kenarlarında, cafe ya da bar wifi ağlarına bağlanmaya çalışarak, ayık gezmeye tahammül edemeyecek kadar endişeli, üzgün, berbat bir ruh haliyle.
döndüm sonra. korkunç bir 1 hafta geçirdim l koltuğumda. günde bazen 1 öğün junk food, bazen sadece kahve ve sigara tükettim. alkol almadım hiç, neden bilmiyorum. erimiş gibi bir beyin, pelteleşmiş bir beden. arkadaşlarımın ısrarı olmasa en ihtiyaç duyulan zamanda nakit yardımı yapmak için bile online bankacılık sistemine giremeyecek bir takatsizlik çöktü üzerime. sadece ve hep ve durmaksızın televizyondaki canlı deprem yayınlarını takip ettim. twitterdaki yardım organizasyonlarının bir parçası bile olamayacak kadar kaçtım gerçeklikten. sanki bir ekranın ardından dramatik bir film izler gibi izlersem yaşananları, ağırlığı üzerime çökmez, çökemezmiş gibi davrandım. zannediyorum ömrümün en kontrolüm dışında akan dönemiydi. ikincil travmamı her şeyin önüne koyduğum, hareketsizliği bir kaçış olarak gördüğüm, işin kötüsü buna da razı olduğum. benim deprem fobim var. benim sevdiğim insanları en küçüğünden en büyüğüne tüm olumsuzluklardan korumaya muktedir olduğuma dair hatalı bir patternim de var. kendime dair bu bildiklerim sanırım beni sürükleyebileceği en çirkin yere sürükledi o bir haftada. işe yaramaması bir yana duygusal dünyamda her şeyin daha da karmaşık hale gelmesine sebep oldu bu katatoni. kendime gelmem gerektiğini işe döndüğümde fark ettim. ardından yaptıklarımın kendi kendime ruhumda açtığım yaralara merhem olduğuna inanmıştım. geçti sanmıştım. geçmemiş.
şimdi başka bir yerdeyim. ülkeyle aramda saat farkı yok ama evimden hiç hissetmediğim kadar uzakta hissediyorum. dünyanın bambaşka bir yerinde, afrika’nın en güzel şehirlerinden birindeyken, yapılabilecek, deneyimlenecek onlarca şey varken, hiç girmediğim kadar çok giriyorum twitter’a, hiç düşünmediğim kadar çok düşünüyorum sevdiğim insanları ve gözü karartsam istanbul’da bir saat içinde dokunabileceğim o adamı hiç özlemediğim kadar çok ve gerçek şekilde özlüyorum. çok, çok korkuyorum.
demek her uzaklaşışımda tekrar edecek kendini bu travma. demek müdahale etmek gerek gerçekten. demek yine itinayla ağzıma sıçmışım kendimin. afferim.
antakya’yı yıkılmadan önce son biz kez görebilirdik biz. bir yazı tura atmıştım. sonucu tura çıkarsa 31. yaşına 31 plaka kodlu o şehirde girme hayali kurduğunu söyleyen o adamı alıp antakya’ya götürecektim. 1 geceliğine hatta 12 saatten bile az süreliğine yanına gittim ama o benimle antakya’ya gelmedi. gözleri dolu dolu bindiği arabadan gözleri dolu dolu, antakya olmayan o şehirde indi. zaten hayali de değil şakasıymış o onun. belki gerisi ve diğer her şey de öyleydi.
önemli mi?
devamını gör...
3910.
uyuşmuş hissediyorum.. ruhen, duygusal olarak uyuşmuş gibiyim. böyle biri değildim. üç gecedir ağlamadan uyuyamıyorum. inanılmaz bir ağlama tufanı var içimde. sevdiğim bir insana sarılarak, nefessiz kalana kadar ağlamak istiyorum. her şeyden uzaklaşmaya başladım, herkesten. evde şarkılarımla, yaktığım sigaralarla vakit geçirmek istiyorum. ruhum, enerjim alınmış elimden. binlerce konu beynimde dönüyor. hangisine çözüm bulacağımı kestiremiyorum, yetişemiyorum. ölü beyazı olan tenimle, adeta hayalet gibi dolanıyorum. bir şeyler yapıyorum, konuşuyorum, yatıyorum, kalkıyorum ama içimde öyle büyük bir uyuşukluk ve boşluk var ki tarif edemiyorum. nasıl hissettiğimi bile anlatamıyorum. gülüyorum ama sahici değil. çünkü gülerken bile acıyor içim. çok yazık edildi bana, bu hâle gelmemeliydim.. kimseye inanmamaya başladım, ikili ilişkilerden midem sahiden bulanmaya başladı.. neyse, o mahur beste çalsın, müjganla ben biraz daha ağlaşalım..
devamını gör...
3911.
elemanı "şu gelen atlı mıdır? git sor bakim bağdatlı mıdır" diye adamın yanına yolladım.
"aşıka bağdat sorulmazmış patrone" diye geri geldi. "ufukları aşar gidermiş"
peki bari dedim.
"aşıka bağdat sorulmazmış patrone" diye geri geldi. "ufukları aşar gidermiş"
peki bari dedim.
devamını gör...
3912.
ben gülmem gereken yaşta intiharı aklıma sokanlara (bkz: kırgınım) hakkımı helal etmiyorum.
devamını gör...
3913.
madrid’te bir klişenin önünde dilenen bir kadın, para verenler. harika bir arka zemin….
bayıldım kareye, fakirlik var , para var , din var…
ardı ardına bastım karelere ve kadın seslendi:
-“ neden fotoğraflarımı çekiyorsun?
- “çok güzel çıkrın. hatıra kalsın bende “
- “olmaz bana para vermelisin “
- “tabii “ bir euro uzattım..
- “ bu ne !!! çok az”
- “ neden fazla para vereyim? movie star mısın? porn star mı?
veeee bir euro mu aldım. fotoyu sildim. ama kare hala aklımda. keşke iki euro önerseydim
bayıldım kareye, fakirlik var , para var , din var…
ardı ardına bastım karelere ve kadın seslendi:
-“ neden fotoğraflarımı çekiyorsun?
- “çok güzel çıkrın. hatıra kalsın bende “
- “olmaz bana para vermelisin “
- “tabii “ bir euro uzattım..
- “ bu ne !!! çok az”
- “ neden fazla para vereyim? movie star mısın? porn star mı?
veeee bir euro mu aldım. fotoyu sildim. ama kare hala aklımda. keşke iki euro önerseydim
devamını gör...
3914.
arkadaşlar ben bıktım
devamını gör...
3915.
bazen kendimden sıyrılıp yaşadığım her şeye uzaktan bakıyorum. yine o anlardayım. kalkıp şehrine gitmişim, yalvarmışım, karşısında ağlamışım, delirmişim, sayıklamışım.. aylarca tutunmuşum ona. o kadar çok inanmışım ki, o kadar çok güvenmişim ki. bütün çabam bu yüzdenmiş. ben insanların bu kadar kötü olabileceğine, birini kandırabileceğine, bu kadar iyi rol yapabileceğine inanmak istemiyorum. saf deyin polyana deyin ama içim almıyor. insanlar neden bu kadar acımasız, merhametsiz? birini incitmek niye bu kadar kolay..? niye varsınız siz ya niye..?
devamını gör...
3916.
rüya yorumcularının benim, pazarcı esnafının bağırsaklarında bulunabilecek bağırsak kurtların internete ve sosyal ağlara bulaşmaması için alınacak tedbirlere dair komple yönetmelik yazdığım rüyamı da yorumlamalarını bekliyorum.
---
çocukken at diye sadece "laylon arabalara" koşulan atları gördüğümüzden mühimmat sözcüğüne anlam veremezdim. sonra bir gün bir yarış atı gördüm.
--------
düşersem alçaktan düşeyim diye avize takarken kendimi iple merdivenin birinci basamağına bağlamıştım.
---
çocukken at diye sadece "laylon arabalara" koşulan atları gördüğümüzden mühimmat sözcüğüne anlam veremezdim. sonra bir gün bir yarış atı gördüm.
--------
düşersem alçaktan düşeyim diye avize takarken kendimi iple merdivenin birinci basamağına bağlamıştım.
devamını gör...
3917.
bölüm ı.
evden ayrıldığımda, saat yedi civarındaydı. her şeyi arkamda bırakmıştım: bitmek bilmeyen, kabus gibi geceleri, kavgaları, öfke patlamalarını ve huzursuzlukları. annem sürekli ağlıyordu, dün gece yaşananlardan sonra gideceğimi anlamıştı. sarılmamıştık. daha fazla duygusallık istemiyordum. "uzaklaş! arturo," dedim, "bir daha dönmek yok! yepyeni bir hayat, sıkıntısız! baş ağrıları olmadan! geceleri uyuyabildiğin! mucize gibi!" "anne," dedim, "allaha ısmarladık!"
arkadaşımdan aldığım iki yüz, bir diğer arkadaşımın da halime acıyıp cebime sıkıştırdığı üç yüz lirayla, toplamda beş yüz lirayla yollara düşmüştüm. iyiydi çocuklar, halim haraptı! beterin beterini yaşadığımı hissediyordum. otobus garına varıp biletimi aldığımda, oturup bir sigara yaktım. 26 yıllık yaşamımın muhasebesine hemen o an başlamak istemiştim. lakin kabarıktı! yılların acıları! "boşver, arturo!"
"şu kıza bak sen! şiir gibi. onlar ne bacaklar öyle!" sonsuza kadar aşkıyla yanabilirdim onun, "sevgilim!" derdim, hadi, birlikte tatile gidiyoruz. annem ve ağabeyim için ayrı bir yerde tatil organize ettim. beş yıldızlı! dört dörtlük. biz de seninle, güzel vakit geçiririz değil mi? sevgilim? şimdi yanağından bir öpücük ver sevgiline, arturo'ya."
otobüs perona yanaşmıştı. içeri girdim. ucuz yollu bulduğum biletlerden biriydi. aras turizm! doğu'dan başlayıp tüm türkiye'yi dolanan o muhteşem otobüslerden biriydi. oturdum, yirmi bir numara. şimdi, şehri terk etme zamanı. yavaş yavaş kalkan otobüste, sanki sadece şehri değil, anılarımı da terk ediyordum. dökülüyordu adeta sancılarım, heyecanlanmıştım! o büyük şehre, istanbul'a hareket ediyordum. ne şehir! ne büyük umutlar! ne sevdalar gizliydi orada. beni bekleyen büyük kavgalar ve hüzünler ve aşk! heyecanla sağ parmağımı öpüp havaya kaldırdım, "tanrım," dedim, "beni destekle. yeterince acı çekmedim mi? biraz torpile ihtiyacım var, tanrım!"
evden ayrıldığımda, saat yedi civarındaydı. her şeyi arkamda bırakmıştım: bitmek bilmeyen, kabus gibi geceleri, kavgaları, öfke patlamalarını ve huzursuzlukları. annem sürekli ağlıyordu, dün gece yaşananlardan sonra gideceğimi anlamıştı. sarılmamıştık. daha fazla duygusallık istemiyordum. "uzaklaş! arturo," dedim, "bir daha dönmek yok! yepyeni bir hayat, sıkıntısız! baş ağrıları olmadan! geceleri uyuyabildiğin! mucize gibi!" "anne," dedim, "allaha ısmarladık!"
arkadaşımdan aldığım iki yüz, bir diğer arkadaşımın da halime acıyıp cebime sıkıştırdığı üç yüz lirayla, toplamda beş yüz lirayla yollara düşmüştüm. iyiydi çocuklar, halim haraptı! beterin beterini yaşadığımı hissediyordum. otobus garına varıp biletimi aldığımda, oturup bir sigara yaktım. 26 yıllık yaşamımın muhasebesine hemen o an başlamak istemiştim. lakin kabarıktı! yılların acıları! "boşver, arturo!"
"şu kıza bak sen! şiir gibi. onlar ne bacaklar öyle!" sonsuza kadar aşkıyla yanabilirdim onun, "sevgilim!" derdim, hadi, birlikte tatile gidiyoruz. annem ve ağabeyim için ayrı bir yerde tatil organize ettim. beş yıldızlı! dört dörtlük. biz de seninle, güzel vakit geçiririz değil mi? sevgilim? şimdi yanağından bir öpücük ver sevgiline, arturo'ya."
otobüs perona yanaşmıştı. içeri girdim. ucuz yollu bulduğum biletlerden biriydi. aras turizm! doğu'dan başlayıp tüm türkiye'yi dolanan o muhteşem otobüslerden biriydi. oturdum, yirmi bir numara. şimdi, şehri terk etme zamanı. yavaş yavaş kalkan otobüste, sanki sadece şehri değil, anılarımı da terk ediyordum. dökülüyordu adeta sancılarım, heyecanlanmıştım! o büyük şehre, istanbul'a hareket ediyordum. ne şehir! ne büyük umutlar! ne sevdalar gizliydi orada. beni bekleyen büyük kavgalar ve hüzünler ve aşk! heyecanla sağ parmağımı öpüp havaya kaldırdım, "tanrım," dedim, "beni destekle. yeterince acı çekmedim mi? biraz torpile ihtiyacım var, tanrım!"
devamını gör...
3918.
bu aralar canım sıkkın. işle ilgili iş arkadaşlarıma çığlık ata ata bağırasım var ama susuyorum. sorumsuz insanlarla çalışmak çok zor çok.
devamını gör...
3919.
bugun yol kenarındaki 2 vişne ağacından 1 torba vişne topladım.öyle duruyordu kaç zamandır kimse toplamamış,yazık olacaktı.
annem vişne şurubu yapacak.
annem vişne şurubu yapacak.
devamını gör...
3920.
her sabah işe giderken servise bindigim durağa evli bir çift geliyor.
eleman tam bir nasıl desem daha görüntüsüyle insanı rahatsiz eden tipler vardır ya hani dış görünüş olarak da değil bir hissiyat; tam da öyle bir şey..
genç kadın ise kapalı elemanın her daim gözlerinin içine bakan anladığım kadarıyla bakışlarından sadece benimle biraz ilgilen biraz kaale al der gibi bakan biri.
bu eleman her sabah servise bindiğinde sanki karısı hiç orada yokmuş gibi önden binen eşi arkada otobüse bir an önce binmeye çalışan kalabalığın arasında kaldığını umursamayan, durağa yürürken önden giden, durağa varınca da bir arkadaşını görsün eşine bir şey demeden hemen onun yanına giden biri.
ne kadar dallama değil mi ?
sonracima bir arkadaşım vardı. nişanlısını 8 defa aldatmış 8. defa yakalandığında ise terk edilmiş eski bir arkadaş. nişanlısını daha doğrusu eski nişanlısını tanırım. böyle pamuk gibi hani bu kıza da bu yapılmaz denilen türden bir insan.
bana gelirsek şahsen ben iyi bir insan olduğumu iddia etmiyorum. olduğumu da düşünmüyorum.
ama bazen bu yukarıda yazdığım dallamalara istinaden benim neyim eksik lan diye düşünüyorum. ne kadar kıymetli şeylere sahip olduklarının farkında bile değiller. ne acı.
eleman tam bir nasıl desem daha görüntüsüyle insanı rahatsiz eden tipler vardır ya hani dış görünüş olarak da değil bir hissiyat; tam da öyle bir şey..
genç kadın ise kapalı elemanın her daim gözlerinin içine bakan anladığım kadarıyla bakışlarından sadece benimle biraz ilgilen biraz kaale al der gibi bakan biri.
bu eleman her sabah servise bindiğinde sanki karısı hiç orada yokmuş gibi önden binen eşi arkada otobüse bir an önce binmeye çalışan kalabalığın arasında kaldığını umursamayan, durağa yürürken önden giden, durağa varınca da bir arkadaşını görsün eşine bir şey demeden hemen onun yanına giden biri.
ne kadar dallama değil mi ?
sonracima bir arkadaşım vardı. nişanlısını 8 defa aldatmış 8. defa yakalandığında ise terk edilmiş eski bir arkadaş. nişanlısını daha doğrusu eski nişanlısını tanırım. böyle pamuk gibi hani bu kıza da bu yapılmaz denilen türden bir insan.
bana gelirsek şahsen ben iyi bir insan olduğumu iddia etmiyorum. olduğumu da düşünmüyorum.
ama bazen bu yukarıda yazdığım dallamalara istinaden benim neyim eksik lan diye düşünüyorum. ne kadar kıymetli şeylere sahip olduklarının farkında bile değiller. ne acı.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2